Alp ErTunga derler bir kağan vardı,
Ona yeryüzü
dar, gökyüzü dardı.
Tuğ
yapmıştı gökyüzüne güneşi,
Bilgelikte
dahi yoktu bir eşi.
Daha nice
Türkler, adları şanlı,
Onu
özlerine ata saydılar,
Utkusunu
dört bucağa yaydılar.
Uçmağa
varınca ol ulu kağan,
Yıkıldı
üstlerine gök kurıkan…
Anca kanlı
yaş döküp yoğladılar…
Çığrışıp
ağladılar… ağladılar…
Alp Er
Tunga’nın M.Ö. 7. yüzyılda yaşamış, çok sevilen, kahraman bir Türk hükümdarı
olduğunu biliyoruz. Belgeler onun “Türk beğleri içinde adı ve kut’u ile
tanınmış, bilgili, erdemli, büyük illeri elinde tutan, birçok kavme hükmeden…”
bir hakan olduğunu söylüyor.
Bu Alp
hükümdarın idaresindeki devletin de Saka Türk imparatorluğu olduğunu söyleyen
tarihçiler çoğalmıştır. Bu devletin adı belki onun adıyla ya da babası Peşeng
Kağan adıyla söyleniyordu. İranlılar Peşeng’e Turanlıların hükümdarı (yani
Türklerin hükümdarı), Alp Er Tunga’ya da Afrâsyâb diyorlardı. Afrâsyâb’ın Alp
Er Tunga olduğunu hem Kutatgu-Bilig, hem de Divan-û Lügatit Türk bildiriyor.
Afrâsyâb, eski İranlıların kötülük ilahlarına verdikleri isimdir. Belki Alp Er
Tunga onları çok yıldırdığı için ona bu ismi verdiler.
Alp Er
Tunga, İran hükümdarı Keyhüsrev tarafından bir ziyafete çağrılarak hile ile
öldürülmüştü. Bu olay M.ö. 624 (veya 625, 626) yılında meydana geldi. Asur
kaynaklarında Maduva, Heredot’ta Madyes olarak geçen kahramanın da Alp Er Tunga’dan
başkası olmadığı anlaşılıyor. Cüveyni ona Bükü Han, Mercanî ise Bükü Han bin
Pişing (Peşeng) diyor.
Türklerin
onu destanlaştırdıkları şüphesizdir. Fakat bu destan zamanımıza ulaşmamış,
yalnız, destanın son bölümü olduğu anlaşılan sagu (ağıt) dan bazı mısralar
Divan-û Lugat-it Türk’te verilmiş bulunuyor.
Alp Er
Tunga’nın adından ve kahramanlığından çeşitli milletlerin tarihinde söz
edilmesine rağmen, bu bilgiler onun başında bulunduğu devlet hakkında
(şimdilik) yeterli bilgi veremiyor.
Firdevsî’nin
Şehnamesi’nde uzunca bir yer verilen Afrâsyâb’ın aslında Alp Er Tunga olduğunu,
Kutatgu Bilig’in şu mısralarından anlıyoruz:
Bu Türk
beğlerinde adı belgülüg
Tunga Alp
Er irdi kutı belgülüg
Bedük bilgi
birle öküş erdemi
Biliglig
ukuşlug budun ködremi
Tajikler
ayur ânı Afrâsyâb
Bu Afrâsyâb
tutdı iller talab
Tajikler
bitimiş bitigde mum
Bitigde yok
erse kim ukgay ânı?
(Bu Türk
beğleri içinde adı belli, kut’u belli Alp Er Tunga, büyük ve erdemli bir
hükümdardır. Çok bilgili, meziyetli bir büyüktür. Tajikler (İranlılar) ona
Afrâsyâb diyorlar. Bu Afrâsyâb, baskın ve yağmalarla illeri (dünyayı) tuttu.
Tajikler bunu kitapta yazmışlar. Kitapta yok olsaydı bunu kim anlardı?)
Alp Er
Tunga’nın öğüdü dinlenilecek bir bilge hükümdar olduğunu yine Kutatgu
Bilig’teki şu mısralar çok iyi anlatıyor:
Negü der
eşitgil Tunga Alp Erig
Bilip
sözlemiş kör bu öt sav erig
Et ol bu
kişi kangü artar yıdır
Ânı ked
küdezgü ay kıldı kader
(Tunga Alp
Er Kağan ne diyor işit. Bak, gör, bilip söylemiş o bu öğüdü. İnsan kalbi ettir,
bozulur gider. Ey insan, onu çok iyi kolla.)
İslâmiyet
öncesinde de, İslâmiyetten sonra da Türkler (Gök-Türkler, Uygurlar, Karluk-lar,
Karahanlılar, Selçuklular) Alp Er Tunga’yı ata olarak kabul etmiş ve onun
soyundan olmakla övünmüşlerdir. Bu ‘ata’yı bazen Alp Er Tunga, bazen de Tunga
Alp Er olarak anarlar.
Bu Alp Türk
hükümdarı ile ilgili en geniş bilgi Firdevsî’nin Şehnamesi’nde verildiği için
Alp Er Tunga destanını da ancak onun mısralarından çıkarıyoruz. Tabiî bu, asıl
destan değildir. Alp Er Tunga’nın, milliyetçi bir iran şairinin görüşüyle
anlatılmasıdır.
İran şairi
Firdevsî, İran’a Gaznelilerin, yani Türklerin hâkim olduğu bir dönemde 934-1020
yılları arasında yaşadı. 1010 yılın-da tamamladığı Şehnamesi’ni Gazne Sultanı
Mahmud’a sundu. 60.000 beyitlik bu eserinde İran tarihini destan üslubunda
anlatır. Eserinde, kendi yaşadığı dönemde Türklerin hâkimiyetinde olan İran’ın
parlak geçmişini özlem duyarak ve coşku ile dile getirir. İran’ın Turanlılarla
(Türklerle) yaptığı savaşları, en güçlü Türk hükümdarı olarak bildirilen Alp Er
Tunga’ya karşı kazanılan iran zaferini anlatırken “Şimdi hâkim olan sizsiniz
ama, vaktiyle Zâloğlu Rüstem ve Keyhüsrev sizin en büyük devletinizi yenmiş,
yıkmıştı…” dercesine İranlılarda bağımsızlık duygusunu uyandırmaya,
güçlendirmeye çalışır.
Alp Er
Tunga Destanı
Başta
Şehname olmak üzere çeşitli kaynaklardan derlenen Alp Er Tunga destanının özeti
şöyledir:
Turan ile
İran birbirine komşu ve düşman iki devlet idi. iran ülkesinin tahtında
Minuçehr, Turan ülkesinin tahtında ise Alp Er Tunga’nın babası Peşeng Kağan
vardı.
iran
hükümdarı Minuçehr ölünce, Kağan Peşeng oğlu Alp Er Tunga’ya şöyle dedi: “Bu
İranlıların bize yapmadığı kötülük yoktur. Şimdi Türk’ün öç alma zamanı
gelmiştir!”
Alp Er
Tunga da bunu istiyordu. “Arslanlarla bile çarpışacak güçteyim ve İran’dan öç
alacağım” dedi. Peşeng’in öbür oğlu Alp Arız, İranlılarla savaşmak yanlısı
değildi. Fakat karar verildi ve Alp Er Tunga savaş hazırlığına başladı.
Alp Er
Tunga arslan yeleli, servi boylu idi. Saldırırken timsah kadar cesur, av
avlarken erkek arslan gibi çevik, vuruşmada savaş fili kadar kuvvetliydi.
Yürüdüğü zaman yeri sarsıyor, ard arda attığı oklar vınlayarak göğü
inletiyordu. O, hiddetlenip savaşa girecek olsa, ayak basıp toz kaldırdığı
yerde ova, kandan bir ırmağa dönerdi. Dostlarına umut veren, kut veren dili,
düşmanları için keskin bir kılıç idi. Bilgelikte de ondan üstünü yoktu. Yüreği
derya kadar geniş, eli ise yağmur yağdıran bulut kadar cömertti. Babasının adı
Peşeng, üçüncü göbekten atasının soyu gibi adı da “Türk” idi.
Alp Er
Tunga’nın oğulları ve kızları da vardı. Kızlarından birine, kaz (kuğu) kadar
güzel olduğu için Kaz adını vermişlerdi. Babası ona, “İle Suyu”na akan büyük
bir çayın kenarında bir kale-saray yaptırmıştı. Kaz, burada oynar-yüzerdi. Onun
için Türkler bu suya “Kaz Suyu” dediler. Daha sonra Kaz’ın oturduğu, oynaya
oynaya büyüdüğü yer büyük bir şehir oldu. Bu şehre de Kaz Oynı (Kaz Oyunu) adı
verildi. (Bugünkü Kazvin şehri)…
Alp Er
Tunga ordusu ile İran üzerine yürüdü, iki ordu Dehistan bölgesinde
karşılaştılar. Türk ordusundan Barman adlı bir yiğit, atını öne sürerek, teke
tek dövüşmek için iranlılardan er diledi. Barman’ın karşısına Iran kumandanının
kardeşi Kubad çıktı, iki savaşçı sabahtan akşama kadar vuruştular. Sonunda
Barman kargısı ile Kubad’ı devirdi ve Alp Er Tunga’nın yanına zaferle döndü.
Bundan
sonra iki ordu birbirine girdi ve o güne kadar görülmemiş derecede şiddetli bir
savaş oldu. Bu savaşı Alp Er Tunga kazandı. Meydan, ölen İranlılarla doldu ve
İran padişahı geri çekilip Dehistan kalesine sığındı. Fakat Alp Er Tunga kaleyi
kuşattı ve sonunda İran padişahını tutsak etti.
Bundan
sonra, İran’a bağlı Kabil ülkesinin, kahramanlığı ile ünlü padişahı Zâl,
İranlıların yardımına geldi, ani bir hücumla Türk ordusunu dağıttı. Buna pek
kızan Alp Er Tunga tutsak İran padişahını öldürttü. Öbür tutsakları da
öldürmesine kardeşi Alp Arız engel oldu. Tutsakları ‘Sarı’ şehrine gönderdiler.
Daha sonra bu tutsakların kaçmasına engel olamadığı veya göz yumduğu için
hiddetlenen Alp Er Tunga kardeşi Alp Arız’ı da öldürttü.
Alp Er
Tunga yine galipti ve Rey şehrine giderek İran tacını da giymişti. İranlılar
ise öldürülen padişahlarının yerine Zev’i getirmişti. İki ordu tekrar
savaştılar. Savaş sırasında büyük bir kıtlık oldu. Bunun üzerine “savaş ve
kıtlık insanlığı bitirmesin” diye, barış yaptılar, İran’ın kuzey eyaletleri
Turan’ın oldu.
İran
padişahı Zev ölünce barış yine bozuldu ve Alp Er Tunga tekrar saldırıya geçti.
İranlılar Zâl’den yardım istediler. Zâl artık kocadığı için kahramanlıkta
kendisini aşan oğlu Rüstem’i gönderdi. Zâloğlu Rüstem ordusunun başında
ilerleyerek Türkleri bozguna uğrattı ve İran tahtına Keykubad’ı çıkardı.
Rüstem, bir
hücumda 1160 Türk kahramanını öldürdüğü için Türkler çekildiler ve barış
imzalamak zorunda kaldılar.
Daha sonra
İran tahtına Keykâvus geçti. O sırada İran’ın egemenliğinde olan Araplar isyan
ettiler. Bu kargaşalıktan yararlanan Alp Er Tunga iran içlerine daldı ve pek
çok tutsak aldı. Fakat Kabil padişahı tekrar İran’ın yardımına geldi ve Türkler
yenildi.
Bu savaştan
sonra Zâloğlu Rüstem birliğini alıp Türklere ait avlakta dolaşmaya başladı.
Bunun üzerine Alp Er Tunga ordusunu tekrar harekete geçirdi. Fakat, kötü bir
rüya görmüştü. Bunu yorumlattı ve beylerin de fikirlerini alarak iran’la barış
imzaladı. Bu anlaşma ile Buhara, Semerkand ve Çac şehirlerini İranlılara
bırakıyordu.
Bu barışı
istemeyen Keykâvus, Rüstem’e ve oğlu Siyavuş’a kötü muamelede bulunarak onları
küstürdü. Rüstem kendi ülkesine çekildi. Siyavuş ise Türklerin o zamanki
başkenti Gang şehrine giderek Alp Er Tunga’ya sığındı.
Siyavuş
kendini Türklere çok sevdirdi. Başlangıçta bir Türk gibi hareket ediyordu.
Burada Türk kahramanlarından biri olan Piran’ın kızı ile evlendi. Bu evlilikten
bir oğlu oldu ve ona Keyhüsrev adını verdiler. Siyavuş, bir süre sonra Alp Er
Tunga’nın güzel kızı Ferengis ile de evlendi. Ama, bir süre sonra Türk töresine
uymamaya ve bazı siyasî teşebbüslere başlayınca Alp Er Tunga onu öldürttü.
Siyavuş’un
ölümünden sonra Rüstem bir ordu toplayarak tekrar saldırıya geçti ve bu defa
Türkler ağır bir yenilgiye uğradılar. Vuruşmalarda Alp Er Tunga’nın
oğullarından Sarka da ölmüş, Turan’ın birçok şehri yakılmıştı.
Alp Er
Tunga, Turan için kan ağladı ve öç almak için and içti. İran içlerine girerek
ekinleri yaktı ve pek çok tutsak aldı. İranlılar yedi yıl süren kıtlıktan
kırıldılar.
Artık, Alp
Er Tunga ile Rüstem arasında savaş durup durup başlıyor, bazen Türkler, bazen
İranlılar galip geliyordu. Bu savaşlardan birinde, ordusuyla Alp Er Tunga’nın
emrine giren Çin hakanını da esir almışlardı. Alp Er Tunga son savaşta
yenilerek çekildi.
Bu sırada
İran tahtında, Turan’dan kaçırarak getirdikleri Keyhüsrev vardı. Türklerin
yenilmesiyle dünya Keyhüsrev’e kalmış bulunuyordu. Fakat Türkler öç için fırsat
buldukça akın ediyorlardı. Bunun üzerine Keyhüsrev İran’ın ünlü
kahramanlarından Bijen’i Turan’a gönderdi. Bijen, Turan sınırından içeri
girince, ormanda, neşe içinde eğlenen kızlar gördü. Bu kızlar Alp Er Tunga’nın
güzel kızı Menije’yi eğlendiriyorlardı. Bijen, Menije’yi görür görmez âşık
oldu. Menije de onu sevdi ve Turan’a, kendi sarayına götürdü. Bunu öğrenen Alp
Er Tunga çok kızdı. Bijen’i bir zindana hapsetti, kızını da kovdu.
İran
padişahı geri gelmeyen kumandanını bulup getirme görevini Rüstem’e verdi.
Rüstem, tüccar kılığında Alp Er Tunga’nın sarayına kadar giderek hem Bijen’i
kurtardı hem de Menije’yi kaçırıp İran’a gönderdi.
Rüstem bir
defa daha galip gelmişti. Karluğa çekilen Alp Er Tunga beğlerini toplayıp şöyle
dedi:
“Ben
dünyaya hükmeden kağanınızdım. Bugüne kadar Iran Turan’a denk olmamıştı. Ama
bugün İranlılar sarayıma kadar gelebiliyor. Bin kere bin kişiden oluşacak Türk
ve Çin askerleriyle İran’a yürümeli, öcümü almalıyım!”
Alp Er
Tunga, bin kere bin ordusunun üçte ikisini toplamıştı. Beykent şehrindeki
karargâhında, altınlı ve mücevherli tahtında oturuyordu. Fakat artık iyice
yaşlanmıştı. İleriye gönderdiği ordunun yenildiğini öğrenince çok üzüldü. Hele
teke tek bir dövüşte gencecik oğlu Şide’nin de ölmesi, gönlünde onulmaz yaralar
açtı. Emrindeki kuvvetleri alıp yürüdü. Kükremiş arslanlar gibi saldırıyordu.
Çok kocamış olmasına rağmen İran’ın en ünlü pehlivanlarından birkaçını teke tek
vuruşmada öldürdü. Nihayet Keyhüsrev ile Alp Er Tunga karşı karşıya geldiler.
Alp Er Tunga Keyhüsrev’le teke tek dövüş isteğiyle atını ileri sürdü. Fakat
Turan pehlivanları onun İran padişahı ile dövüşmesini istemediler ve atının
dizginini tutup geri getirdiler. Keyhüsrev en güçlü çağında olmasına rağmen Alp
Er Tunga’dan çekinmiş, kocamış ve yaralı bir arslan olan Alp Er Tunga’nın
vuruşmasına da beğleri izin vermemişti.
Bu durum
Alp Er Tunga’ya pek ağır geldi. Ordusunu alıp Ceyhun ırmağının ötesine geçti.
Burada Kara Han’ın ordusu ile birleşip Buhara’ya, daha sonra da başkent Gang’a
geldi.
Gang cennet
gibi bir şehirdi. Toprağı mis kokulu, tuğlaları altındandı. Kalesi o kadar
yüksekti ki üzerinden kartal bile uçamazdı. Her köşesinde pınarlar, havuzlar
vardı. Ambarları yiyecek dolu idi. Havuzların eni ve boyu bir ok atımı kadar
büyüktü. Burada oturup Çin hakanına mektup yazdı ve yardım bekledi.
Keyhüsrev
ve Rüstem önce geri çekilir gibi yapmış, sonra derlenip Turan içlerine girmiş,
Gang şehrini kuşatmışlardı. Kalenin çevresinde hendekler kazdılar. Buraya odun
yığıp katran döktüler ve ateşe verdiler. Alp Er Tunga 200 beği ile gizli yoldan
çıkarak kurtuldu ve Çin hakanının yanına gitti. Çin hakanı büyük bir ordu
hazırlamıştı. Bunu duyan Türkler de Alp Er Tunga’nın yanına gitmek için yollara
düştüler.
Alp Er
Tunga tekrar toparlandı ama Çin hakanı sözünde durmadı ve Keyhüsrev’le anlaşma
imzaladı. Bunun üzerine Alp Er Tunga Keyhüsrev’e bir mektup yazarak,
insanlardan uzakta ve kendisinin beğeneceği bir yerde teke tek dövüş teklif
etti. Fakat en güçlü çağında olan Keyhüsrev, ihtiyar arslan Alp Er Tunga ile
teke tek dövüşe cesaret edemedi.
Ordusuz
kalan Alp Er Tunga perişan bir halde Zere denizine geldi. Bu derin denizi
geçerek Gangidizi şehrine ulaştı. Keyhüsrev büyük ordusu ile onu takip
ediyordu. Alp Er Tunga yapayalnız kalmıştı. Yiyeceği, içeceği yoktu. Bir kaya
dağında, bu dağın tepesindeki bir mağarada oturuyor, kara talihi için
dövünüyor, Tanrı’dan güç kuvvet istiyordu. Onun yakarışını duyan Hûm adında
biri, Alp Er Tunga olduğunu anlamıştı. Çünkü bu Türkçe sözleri, böyle bir
yakarışı ondan başkası söyleyemezdi. Hemen saldırdı ve onu tutsak etti. Fakat
Alp Er Tunga onun elinden kurtularak kendini suya attı. Su başında bulunanlar
onu kurtarmak istediklerini söyleyerek hile yaptılar ve sudan çıkar çıkmaz
öldürdüler. (Tarih Keyhüsrev’in Alp Er Tunga’yı şölene davet edip hile ile
öldürdüğünü söylüyor.)
Bu olay
kısa zamanda her tarafta duyuldu ve Turan’ı mateme boğdu. Bütün Türkler kanlı
gözyaşı dökerek, bağrışıp yakalarını yırtarak, sagular söyleyip yoğladılar..
yoğladılar. Yoğ töreninde kopuz çalan ozanlar şu saguyu söylüyorlardı:
ALP ER
TUNGA
Kötü dünya
kaldı mı,
Felek öcünü
aldı mı,
Şimdi yürek
yırtılır!
Zaman
fırsat gözetti
Gizli tuzak
uzattı
Beyler
beyini şaşırttı
Kaçsa nasıl
kurtulur?
Erler kurt
gibi uluşur
Yaka yırtıp
bağrışır
Yırlayıcı
gibi inilder, ünler
Ağlamaktan
gözü örtülür.
Begler
atlarını yordu
Kaygı
onları durdurdu
Benizleri,
yüzleri sarardı
Sanki
safran dürtülür.
Zaman fena
gevşedi
Zayıf kötü
davrandı
Erdemlik
yine savıldı
Dünya beği
yok olur.
Zaman günü
davrandırır
İnsanın
gücünü gevşetir
Dünyanın
erlerini azaltır
Kaçsa dahi
ölüm erişir.
Bilge,
akıllı kötüleşti
Dünya
onların etini de ısırdı
Erdemlik
eti çürüdü
Yere düşüp
sürtülür.
Zamanın
göreneği böyle işte
Bunda başka
sebep de var
Dünya gelip
ok atsa
Dağlar başı
kertilir.
Gönlüm ta
içten yandı
Onulmuş
yarayı kaşıdı
Geçmiş
günleri aradı
Tün, gün
geçer o aranır
GünTürk
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…