Son
zamanlarda basında görülen haberlerle ve TRT’nin bastırdığı bir takvimle
Türkler’in şimdiye kadar 16 büyük devlet kurduğunu, bu yüzden Türkiye
Cumhurbaşkanlığı forsunda 16 yıldız bulunduğu iddiaları öne sürüldü.
Her şeyimiz
gibi tarihimiz de henüz kesin şeklini almış değildir. Türk tarihi nerden
başlayıp hangi gidişi takip eder, kimler Türk’tür? Bunlar henüz belli değildir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi bazı büyük şahsiyetlerin Türk olup olmadığı
üzerinde bile tarihçilerimiz arasında birlik yoktur. Durum bu merkezde iken,
şimdiye kadar 16 büyük Türk devletinin kurulduğu ve Türkiye’nin bunların vârisi
olduğu hakkındaki iddia, şüphesiz, çok su götürür bir iddiadır.
Şimdiye
kadar 16 büyük Türk devleti kurulduğu hakkındaki kararı kimin verdiği belli değildir.
Tarih bilginlerinin konusu olan bu konu için ciddî bir kurultayın toplanması
gerekirdi. Böyle bir kurultay toplanmış değildir. Ayrıca bu kadar büyük ve
tesirli bir fikir için yalnız tarih bilginlerinin toplanması da yeterli
sayılmaz. Bu tarih mirasından söz edilirken işe millî kültür ve ülkünün
taşıyıcıları olan kimselerin karışması da tarihî bir zarurettir.
Cumhurbaşkanlığı
Forsundaki 16 yıldızın 16 büyük Türk devletini temsil ettiği hakkında şimdiye
kadar benim hiçbir bilgim yoktu. Bu gibi konularla ilgilenen birisi olarak ben
bu sembolü bilmedikten sonra acaba bunu kimler biliyordu? Yoksa bu da bir millî
sırdı da ancak şimdi mi açığa vurulması uygun görüldü?
16 Türk
devleti efsanesini, Sayın Tekin Erer’in 6 Ocak 1969’da kendi sütununda yazdığı
“Türklüğün 16 Avizesi” başlıklı makaleden öğrendim. Bu makalede sayılan 16
devlet arasında Samanlılar gibi Türk olmayan devlet bulunduğu gibi
Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safeviler, Mısır Kölemenleri gibi büyük ve
muhteşem Türk devletlerinden bahsedilmeyişi, hele cihan tarihinin en büyük
imparatorluğu olan Cengiz devletinin anılmayışı konuyu daha başlangıçta sakat
hale getirmektedir.
Bundan
başka 16 devlet telâkkisi bizim millî ülkümüze, büyüklük düşüncemize,
süreklilik vetiremize aynı zamanda tarihî gerçeklere de şiddetle aykırı
düşmektedir.
16 büyük
devlet… Tabiî, Karamanoğulları ve daha küçükleri gibi ötekilerini de sayınca bu
rakam kabaracak, en aşağı 50 devlet olacaktır. 50 devlet kurmayı bir başarı
saymak, ilk bakışta mümkün görünebilir. Fakat madalyonun ters tarafına dönünce
iş tamamıyla değişir. Adama sorarlar: “Elli devlet kurdun da neden hiçbirini
yaşatamadın? Neden kala kala orta çapta bir Türkiye Cumhuriyetine kaldın?”.
Zoraki tarih bilginleri tabiî bu sorunun cevabını veremeyeceklerdir. Çünkü tarihî
gerçek hiç de öyle değildir. 16 veya 50 devlet kurulmuş değildir. Gerçekte
anayurtta bir, nihayet iki devlet kurulmuş, anayurt dışında da buna üç beş
devlet daha eklenmiştir. O kadar. Bizi asıl ilgilendiren anayurdumuzdaki devlet
olduğuna göre de konu bir veya iki devletin tarihinden ibaret kalmaktadır.
Bu iki
devlet Türkistan ve onun uzantıları olan doğu Avrupa’da kurulan devletle bugün
Türkiye dediğimiz devletin kurulduğu Ön-Asya bölgesindeki devletten ibarettir
ve ikincisi birkaç defa birincisine tâbi olmak suretiyle tarihteki “Tek Türk
Devleti” prensibini devam ettirmiştir. “Tek Devlet” düşüncesi sembolik de olsa
son zamanlara kadar devam etmiş, meselâ Sultan Aziz zamanında Doğu
Türkistan’dan Çinlileri atan “Atalık Gazi Yakup Han”, Türkiye Devletini
kendisine metbû tanımıştır.
Her şeyimiz
gibi tarihimizde henüz kesin şeklini almış değildir dedik. Bu yüzden okullarda
çocuklarımıza millî tarih terbiyesi verilememektedir. Tarihlerde hâlâ
Sümerler’in veya Hititler’in Türk olduğu hakkındaki hezeyan tekrarlanmakta,
bunu inanmadan öğrenen çocukta millî tarih sevgisi diye bir şey kalmamaktadır.
Türk tarihi
bir bütündür. “Devlet” denilen nesneler ayrı hükümdarlar, hanedanlardır. Böyle
olunca 16 Türk devleti masalı kendiliğinden yıkılır ve birbirinin devamı olan
hanedanlarla Türk tarihindeki birlik karşımızda parıldar.
Türk
tarihinin devletler adı altında parçalara bölünmesinin millî psikoloji
üzerindeki yıkıcı tesirini kimse düşünmüyor. Mazideki millî devamlılığa
inanmayan kimsenin bugünkü millî devamlılıktan da ümitsiz olacağı hesaba
katılmıyor. Halbuki biraz mantık ve anlayış sahibi olanlar Türk tarihinin
aralıksız bir bütün olduğunu kendiliğinden kavrayabilir.
Türkiye
Cumhuriyeti gökten zembille inmemiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun devamıdır.
Osmanlı İmparatorluğu, İlhanlı Devleti’nin uç beyliğinden doğmuştur; demek ki
onun devamıdır, İlhanlı Devleti Anadolu’daki Selçuklu devletinin devamıdır.
Anadolu’daki Selçuklu Devleti ile Batı Türkistan ve İran’daki Harzemşahlar
Devleti Büyük Selçuklu Devleti’nin devamıdır. Büyük Selçuklu Devleti;
Karahanlılar’ın, Karahanlılar Uygurlar’ın, Uygurlar Gök Türkler’in, Gök Türkler
Aparlar’ın, Aparlar Siyenpeler’in, Siyenpiler Kunlar’ın devamıdır.
Bu devamlar
kesintisiz, aralıksız bir tarihin kadrosudur. Yani biz, biri yıkılıp biri
kurulan ayrı ayrı devletlerin değil, bir bütün halinde sürüp gelen bir devletin
milletiyiz.
Bazen aynı
zamanda birkaç hanedanın birden bulunup Türkeli’nin ayrı bölgelerinde hâkimiyet
kurması ve hatta bunların birbiriyle çarpışması bu kaidenin bozulduğunu
göstermez. Bu durum Türk siyasî hâkimiyet nazariyesinin, merkeziyetçi olmayan
devlet telâkkisinin icabından başka bir şey değildir. Çünkü, hiç olmazsa nazarî
halde bile, bu hanedanlardan bir tanesi ötekiler üzerinde hâkimiyette maliktir.
Buna rağmen
bazen Türk tarihinde siyasî bütünlüğün parçalandığı olmamış değildir. Bunlar
her milletin tarihinde görülen fetret zamanlarıdır. Bizim tarihimizin son
zamanlarında da İstanbul’da Ankara’da iki ayrı hükümetin bulunması bunun tipik
bir örneğidir.
Tarihî
gerçek budur, ilkokuldan üniversiteye kadar tarihin böyle okutulması, böyle
gösterilmesi lâzımdır. Türkler’in kafasında bir tarih birliği, tek devlet şuuru
bulunmalıdır. Fakat bu şuurun yerleşmesi için önce Millî Eğitim Bakanlığı’nda,
onun Talim ve Terbiye Kurulu’nda bu şuurun bulunması icap eder.
Son
haftalarda TRT tarafından yayınlanan bir takvim aynı 16 devlet masalını
tekrarlamak, üstelik 16 devlete 16 uydurma bayrak yakıştırma bakımından dikkati
çekmiştir. TRT umumiyetle sol eğilimli bir müessese olarak tanındığı için onun
böyle “Turancı” bir takvim yayınlaması cidden şaşılacak bir davranıştır. Fakat
16 devletin her biri hakkında verilen bilgi ile Türk büyüklerine isnat olunan
sözler yanlış veya uydurmadır. Meselâ: Büyük Kun İmparatorluğu’nun kuruluş yılı
milâttan önce 204 olarak gösterilmiştir. 220 olacaktır. Kurucusu da Mete değil,
Mete’nin babası Tuman Yabgu’dur. Mete’nin sözleriymiş gibi gösterilen: “Benden
eyerimi isteyin vereyim, atımı isteyin vereyim; fakat vatanımdan hiç kimse bir
karış toprak istemesin, vermem” sözleri böyle değildir. Mete, doğu komşuları
olan Tung-hu’ların kıymetli bir at ile Mete’nin zevcelerinden birini
istemelerini, devletin o andaki zayıflığı dolayısıyla kabul etmiş, fakat toprak
isteklerini reddederek Tung-hu’ları yenmiştir. At ve kadın verildikten sonra
çorak bir toprak parçasının ne değerli olur diyen beylere karşı da “at ve kadın
şahsıma aitti, verdim. Fakat toprak milletindir” cevabını vermişti.
Bu iki
şekil arasında büyük fark vardır. Keyfi olarak değiştirilemez.
Takvimin
yaprakları altında Türk büyüklerine isnat olunan sözlerde de gelişigüzel
tasarruflar olmuştur. Son zamanlarda sık sık görülen, Bilge Kağan’a ait “Türk
milleti titre ve kendine dön” sözü de uydurmadır. Bu söz sadece “Türk milleti!
Düşün” şeklindedir ve Bilge Kağan’ın ağzından söylenmiş olmakla beraber Yulığ
Tegin tarafından yazılmıştır. Hele Gök Türkler’in en eski kağanlarından İstemi
Kağan (yahut İstemi Bağatur Yabgu)’a isnat olunan “erkekleri cesur, kadınları
iffetli olan ulus egemen olur” vecizesi tamamıyla uydurmadır. İstemi Kağan
hakkındaki tarihî bilgi o kadar azdır ki bu az bilgi arasında onun bir
vecizesine rastlamak imkânsızdır.
Bu
yanlışlıklan birer birer saymağa ne imkân, ne de lüzum var. Fakat bayraklar
hakkından biraz konuşmak yerinde olacaktır.
16 muhayyel
Türk devletinin 16 bayrağı da tamamen hayalî, uydurma ve yakıştırmadır. Bir
kere eski Türkler’de bayrak yok, tuğ vardır. Bayrak, tuğun gelişmesiyle daha
sonraki yüzyıllarda doğmuştur.
Yine
bilindiği gibi eski Türkler’de bir tek millî bayrak değil, türlü türlü
bayraklar vardır. Osmanlı Türkleri’nin bayraklarından çoğu bilinmektedir. Her
askerî birliğin, her korsanın, her kumandanın ayrı bayrağı olduğu malûmdur. Tek
millî bayrak fikri yavaş yavaş gelişmiş ve bizim bugünkü bayrağımız bu son
şeklini Sultan Abdülmecit zamanında almıştır.
Uydurma
bayraklar arasındaki Hun bayrağında ejder mi, semender mi, kertenkele veya
dinozor mu olduğu belli olmayan acayip yaratık şeklinin yer alması Türk tarihi
hakkında hiçbir bilgiye malik olmamak demektir. Ejder, Çinliler’in sembolüdür.
Türkler’de ise kurt, doğan ve koyun kullanılmıştır.
Yine bu
takvimde Batı Hunları’nın (Orta Asya Hunları’nın son çağı demek istiyorlar)
sapsarı, Harzemşahlar’ın kapkara bayraklarının hangi muhayyileden doğup
uydurulduğu da cidden meraka değer.
Bir de
Ötüken’in haritada şehir olarak gösterilmesi büyük bir yanlışlıktır. Bilindiği,
gibi Ötüken, şehir değil, ormanlık bölgenin adıdır.
Kaş
yaparken göz çıkarmak buna derler. TRT bunca masrafla cidden güzel bir takvim
çıkarırken Türk tarihi profesörlerine danışsaydı böyle yanlışlarla dolu bir
eser yerine kütüphanelerde saklanacak bir eser meydana getirir ve büyük bir
millî hizmet yapmış olurdu. Bunu yapmadığı için bu tarih gülünç bir
nevheveslikten ileri gidemeyecek, daha kötüsü birçokları burada verilen
bilgileri ve bayrakları doğru sanarak kendi millî tarihleri üzerinde çok yanlış
fikirlere sahip olacaklardır.
Ey Millî
Eğitim Bakanlığı! Adının başındaki “millî” kelimesi doğru ise, bunun bizim
anlamadığımız başka bir mânâsı yoksa önce sen “Titre ve kendine dön” de
okullara bir millî tarih kitabı hazırlat ve Talim-Terbiye Dairesine Türk
tarihinden anlayan bir iki seçkin üye bulup oturt. Türk çocuklarına Yunan,
Roma, Bizans tarihleri yerine Türk tarihini öğret ve çamur gibi kâğıtlara
basılıp eline alanda okuma zevki bırakmayan bugünkü müsabakalı (!) kitaplar
yerine Türk ülküsüne uygun tek tarih kitabını yazdırarak yarınki nesillerin
beynine millî tarih şuurunun çakılmasını sağla.
Yoksa
nahiyelerde lise, her şehirde yüksek okul açmakla Türkiye kalkınmaz.
Kalkınmanın kuvveti önce yürekte doğar. Yürekteki kuvvet millî ülküye
bağlılıkla sağlanır. Millî ülküye bağlılık için yurt ve tarih sevgisinin
gönüllerde yaşaması lâzımdır. Millî futbol takımlarının listesini ezbere bilip
de millî kahramanlardan haberi olmayan nesiller üniversitede, bugün görüldüğü
gibi Türk bayrağını indirip yerine kırmızı bez parçasını asan şuursuz
serseriler haline gelir.
Türk
milletinin kafası ve gönlü dinî (!), millî (!), sosyal (!) safsatalarla
doldurulursa o artık Türk milleti olmaktan çıkar ve bu yakınlarda sık sık
tekrarlandığı gibi “Türkiye milleti” veya “Anadolu milleti” haline gelir ki
geçmişle ilgisi kesilmiş, mukaddesatsız, tekniği ileri olsa da kültürü ve
ahlâkı olmayan bir Güney Amerika milletinden farkı kalmaz.
Ötüken,
1969, Sayı: 5 (65)