“Ermeni
meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya
kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele, Kars
Antlaşması'yla en doğru çözüm şeklini buldu. Asırlardan beri dostane yaşayan
iki çalışkan halkın dostluk bağları memnuniyetle tekrar kuruldu."
Mustafa
Kemal Atatürk
1 Mart 1922
- TBMM Üçüncü Toplanma Yılı Açış Konuşması***
Ermeniler, tarih boyunca başka devletlerin yönetimi altında kalmışlar ve bağlı oldukları devletlerin hizmetinde bulunmuşlardır.
Ansiklopedik
kaynaklarda, Erivan, Gökçegöl, Nahcıvan, Rumiye gölü kuzeyi ve Mako bölgesine,
yukarı memleket anlamına gelen Armenia, bu yörelerde yaşayan halka ise Ermeni
denildiği yer almaktadır.
Ermeni
tarihçilerin bir kısmı, M.Ö. 6. yüzyılda kuzey Suriye ve Kilikya bölgesinde
yaşayan Hititlerden olduklarını; bir diğer kısmı ise Nuh'un oğullarından Hayk'a
dayandıklarını söylemektedirler. Bunun yanında, Ermenistan denilen coğrafyada
yerleşen ve bugün Ermeni diye adlandırılan toplumun, bölgenin kesin olarak
neresinde yaşadıkları, sayıları ve aynı yörede ikamet eden diğer halklara
kıyasla nüfus oranları bilinmemektedir. Ermeni tarihçileri bile kökenleri
konusunda fikir birliği içinde değildir.
Tarihsel
olarak bakıldığında, Ermenilerin sırasıyla, Pers, Makedon, Selefkit, Roma,
Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türklerin hakimiyeti altında yaşadıkları görülür.
Ermeni derebeyliklerinin bir çoğu, bölgeye hakim olan ve Ermenileri kendi
saflarına çekerek kullanmak isteyen devletler tarafından kurdurulmuştur.
Ermenileri
Bizans'ın zulüm idaresinden kurtaran ve onlara insanca yaşama hakkını bahşeden,
Selçuklu Türkleri olmuştur. Fatih döneminde ise, Ermenilere din ve vicdan
hürriyeti en üst düzeyde verilmiş, Ermeni cemaati için dini ve sosyal
faaliyetlerini yönetmek üzere Ermeni Patrikliği kurulmuştur. Osmanlı idaresinde
Ermeniler dini görevlerini tam bir hürriyet içinde yerine getirirlerken, kendi
din adamlarını da yine kendilerinin tayin etmelerine izin verilmiştir.
Aynı
şekilde Anadolu’nun Türk idaresine girmesinden sonra burada yaşayan Ermeniler,
kendi dillerini de tam bir serbestlikle konuşmaya devam ettiler. Osmanlı
yönetimi, diğer cemaatlere uyguladığı politikayı onlara da uygulayarak
Ermenice’yi ve Ermeni adlarının kullanılmasını serbest bıraktı. Türk
matbaasının kurulmasından 160 yıl kadar önce Venedik’te matbaacılık eğitimi
görmüş olan Sivaslı Apkar adındaki bir papaza 1567’de İstanbul’da bir Ermeni
matbaası açması için izin verildi. İstanbul’dan başka İzmir (1759), Van (1859),
Muş (1869), Sivas (1871) gibi taşra şehirlerinde de yeni Ermeni matbaaları
faaliyete geçmiştir. 1908’de bütün ülkede Ermeni matbaası sayısı 38’e
ulaşmıştır. Nitekim 1910 yılında İstanbul’da Ermenice 5 gazete ve 7 dergi
çıkarılmaktaydı.
Osmanlı
idaresinde Ermeniler, Türk insanının hoşgörüsünden de yararlanarak, adeta altın
çağlarını yaşamışlardır. Askerlikten ve kısmen de vergiden muaf tutulan
Ermeniler, ticaret, zanaat ve tarım ile idari mekanizmalarda önemli görevlere
yükselme fırsatını elde etmişlerdir. Devletin çeşitli kademelerinde görev yapan
Ermeniler, Osmanlı devletince kendilerine tanınan bu hoşgörüye karşılık
verdikleri hizmetten dolayı "millet-i sadıka" olarak
adlandırılmışlardır. 19. yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlıların bir Ermeni
sorunu olmadığı gibi, Ermeni halkının da Türk yöneticileriyle halledemedikleri
bir mesele mevcut değildir.
***
***
‘DÖRT T’
PLANI
İşin ucunu
insanların canına kastetmeye kadar götüren Ermeni terörünün amacı, sözde Ermeni
soykırımı iddialarını ve Ermenilerin taleplerini dünya kamuoyuna duyurmaktır.
Nihai hedef ise, "Büyük Ermenistan" rüyasıdır. Büyük Ermenistan'a
giden yolda atılması gereken en önemli adım, sözde iddialar konusunda kamuoyu
oluşturmak ve Türkiye'ye yönelik emelleri gerçekleştirmektir.
Bunun için
uygulamaya konan ve "Dört T" şeklinde adlandırılabilecek olan plan şu
dört kavrama dayanmaktadır: Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak... Yani, sözde
Ermeni sorunu tüm dünyada terör yoluyla "tanıtılacak", sözde iddialar
dünya kamuoyunca kabul edilip Türkiyece "tanınacak", sözde
soykırımdan dolayı Türkiye'den "tazminat" alınacak ve "Büyük
Ermenistan" rüyasını gerçekleştirmek için gerekli olan "toprak"
Türkiye'den koparılacaktır!...
"Dört
T" plânına dayanak oluşturan Ermeni iddiaları ise şunlardır:Türkiye'ye
karşı yayınlanan Ermeni broşürlerinden biri: Bu broşüre göre Türkler, 1.5
milyon Ermeni'yi katletmiş!... Ne yazık ki Batı dünyası Ermenilerin bu
yalanlarına inanmaya devam ediyor...
1. Türkler,
Ermenistan'ı işgal ederek Ermenilerin topraklarını ellerinden almışlardır.
2. Türkler,
1877-78 savaşından itibaren Ermenileri sistemli olarak katliama tabi
tutmuşlardır.
3. Türkler,
1915 yılından itibaren Ermenileri plânlı şekilde soykırıma tabi tutmuşlardır.
4. Talat
Paşa'nın, Ermenilerin soykırıma tabi tutulması konusunda gizli emirleri vardır.
5.
Soykırımda hayatlarını kaybeden Ermenilerin sayısı 1,5 milyondur.
Bugün,
maksatlı olarak gündemde tutulmaya çalışılan sözde Ermeni sorununun ne derece
mesnetsiz olduğunu ve ne tür çıkar kaygıları ile ortaya atıldığını daha iyi
anlayabilmek için iddiaların ve Türk-Ermeni ilişkilerinin tarihsel gelişimini
incelemek gerekmektedir.