Yafes
(Latince Iafeth veya Iapetus, Arapça: يافث), [1] Hz.
Nuh'un üçüncü oğlu ve Türklerin atasıdır.[2] O, şecerelere göre, Nuh
Peygamberin oğullarından biridir. Kırgız sözlü geleneğinde "Capaş"
şeklinde de kullanılmaktadır. [3][4] Birçok ilmi kaynakta “Yafes” olarak kaleme
alınan bu isim, Yazıcızâde'nin eserinde “Yafet” olarak da yazılmıştır.[5]
Yafes, Arapça eserlerde ismi, "Yafes bin Nuh" (Nuh'un oğlu) diye
geçmektedir.[1]
Hz. Nuh,
ikinci Adem olarak anılır. Tufandan sonra insan zürriyeti, Hz. Nuh'un
oğullarından türemiştir. Hz. Nuh'un 3 oğlu vardı: Ham, Sam, Yafes. Ham, Habeş
ve Afrikalıların, Sam Arapların, Yafes de Türklerin atası olarak bilinmektedir.
Şimdi yeryüzünde yaşayan tüm insanlar, bu üçünün soyundan gelmektedir.[6][7]
İnsanlığın
başlangıcında insanların ömürleri uzun bulunmuştur. Bu da insanların
çoğalmasını temin gibi hikmetlere dayanmaktadır. Hz. Adem'den sonra insanlar
çoğalmış, fakat Allah'ın dinini terk ederek müşrikçe bir halde yaşamaya
başlamışlardı. Nuh Aleyhisselâm'a inananlar pek azdı. Nihayet o inatçı kavme
cezaları yaklaşmıştı. Hz. Nuh bir gemi yapmakla Allah tarafından emrolundu.
Gemiyi yapar yapmaz şiddetli yağmurlar yağmaya başlamış, yeryüzü bir deniz
kesilmişti. Hz. Nuh kendisine imân edenleri gemisine aldı. Bunların sayısı kırk
erkek ile kırk kadından ibaret bulunuyormuş. Bunların içinde Hz. Nuh'un Sam,
Ham, Yâfes adındaki oğulları da bulunuyordu.
Yâm veya
Ken'an adındaki oğlu ise Hz. Nuh'a isyan ederek gemisine binmemişti. Nihayet
gemi dışında bulunanlar tamamen suların dalgaları arasında kalarak helak olup
gitmişlerdi. Daha sonra yağmur kesilmiş, sular çekilmeye başlamış, gemi de
Musul civarında Cudi denilen dağın üzerine Muharrem ayının onuna rastlayan
aşure gününde oturmuştur. Hz. Nuh bu gemiye uygun gördüğü hayvanlardan da birer
çift almış bulunuyordu.
Bu tufan
hadisesi cumhura göre umumidir, bütün yeryüzünü kapsamaktadır. En yüksek
dağların tepelerinde görülen deniz hayvanlarının fosilleri = eski zamandan beri
taş kesilmiş hayvanların cesetleri görülmektedir. Böyle bir tufan hadisesinin
yeryüzünde bir azap örneği olmak üzere vücuda getirilmiş olması, Allah'ın
kudreti karşısında imkânsız görülemez. Maamafih bazı zatlara göre de bu hâdise,
yalnız Hz. Nuh'un bulunduğu Babil havâlisinde meydana gelmiştir.[8]
Deguignes'e
göre Yafes'in sekiz oğlundan en büyüğü Türk ismine sahipti.[9][10] Hammer
tarihinde "şecerenin ilki olan Türk... Her halde Heredot'un eserindeki
Targitaos ve Mukaddes Kitap'taki Taghrama'dır" [11] deniliyor.[12]
Yaşar
Kalafat'a göre Türklük, ismini işte bu Türk Ata'dan almıştır. Türk Ata, Hz.
Adem'in torunlarından olan Hazer'in oğlu Yafes'ten türemiştir. Türk Ata, ilahi
tebligat yapılan tebligatçılar hiyerarşisinde yer almaktadır.[13] Bu tebligatın
(Bildiri) akaidi Türk Töresi ve bu töreyi besleyenler tümüyle Türk'tür. Bu
tebligatın dili Türkçe idi. Bu itibarla Türk dili ilahi bir muhteva
içermektedir. Bu bildirilerin ulaştığı coğrafyalar ise Türk dünyası
coğrafyasını oluşturmuştur.[14]
Yaşar
Kalafat, Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e kadar devam eden ilahi nizam tebligatının
Hz. Nuh'tan sonra Hz. Yafes'e; ondan da Hz. Türk'e geçtiğini düşünmektedir.[15]
Türk inanç tarihinde Türkler Tanrı'nın “Türk Kağanları” Türk töresini uygulayıp
devam ettirmeleri için gönderildiğine inanırlardı. Bu yönü ve özelliği ile,
Türk kağanın ilahi bir kutsanmışlığı ve görev (Töre) mesuliyeti vardı. Bu
özellik ve ilahi tebliğ mesuliyetini Bilge Kağan'ın kitabe yazısında görmek
mümkündür.[14]
Yâfes,
evlâtları çoğalınca, onlara reis olmuştu. Bunların hepsi, dedeleri Nûh
aleyhisselâmın gösterdiği gibi Allahü teâlâya ibâdet ediyordu. Yâfes, nehirden
geçerken boğulunca, Türk ismindeki küçük oğlu, babasının yerini tuttu. Bunun
evlâdı çoğalarak bunlara Türk denildi. Bu Türkler, ecdâdı gibi Müslüman,
sabırlı, çalışkan insanlardı. Bunlar da, zamanla çoğalarak Asya'ya yayıldı.[16]
Türk, Veliaht olduğuna babasından kalmış halkları korumuştur.[9]
Rehber Ansiklopedisi'nde Yafes
hakkında şöyle bahsedilmektedir: Nûh aleyhisselâmın oğlu Yâfes mümin idi.
Evladı çoğalınca, onlara reîs olmuştu. Hepsi, dedelerinin gösterdiği gibi
Allahü teâlâya ibâdet ediyordu. Yâfes, nehirden geçerken boğulunca, Türk
ismindeki küçük oğlu, babasının yerini tuttu. Gittikçe artan nesli Türk adıyla
anıldı. Bu Türkler, ecdâdı gibi Müslüman, sabırlı ve çalışkan insanlardı.
Zamanla çoğalarak Asya'ya yayıldılar. Türklerin başlarına geçen bâzı zâlim
hükümdârlar, semâvî dîni bozarak, onları puta taptırmaya başladılar. Bugün
Sibirya'da yaşayan Yâkutlar bunlardan olup, hâlâ puta tapmaktadırlar. Dinden
uzaklaştıkça eski medeniyet ve ahlâklarını da kaybetmişlerdir.[17]
Bunlardan
Türklerin yurdu, Âsurîler tarafından işgâl edildi. Âsurîler güneşe, yıldızlara
tapıyordu. Türklerin o zaman başlarına geçen bâzı hükümdarlar, semâvî dîni
bozarak, onları puta taptırmaya alıştırdılar. Orta ve Doğu Asya'da yaşayan
kavimler, yıldızlara, aya, güneşe, heykellere, cinlere tapınmaya koyuldular. Bu
sûretle Asya'da, birçok bozuk inançlar, sapık yollar ortaya çıktı. Böyle
uydurulan, meydana çıkan sapık yollardan biri de Şâmânîliktir. Avrupalıların
Şamanizm dediği bu bozuk yol, vaktiyle doğu Asya'da putperestlerin uydurduğu
bir inanç olup, bugün Sibirya'daki ve Okyanus adalarındaki vahşîler arasında
yayılmış haldedir. [16]
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk
tarih tezini savunurken şunları söyler: "Efendiler bu insanlık dünyasında
en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk milleti vardır ve bu
milletin yeryüzündeki genişliği oranında da bir derinliği vardır. Efendiler bu
derinliği isterseniz ölçelim: Birinci ölçek tarih öncesi devirlere ilişkin
ölçektir. Bu ölçeğe göre Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan,
insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselamın oğlu Yafes'in oğlu olan kişidir.
Tarih döneminin belge tedarikinde pek hoşgörülü olan ilk evrelerine biz de
hoşgörü gösterelim, fakat en açık ve kesin ve en maddi tarih kalıntılarına
dayanarak söyleyebiliriz ki Türkler, on beş yüzyıl önce Asya'nın göbeğinde
muazzam devletler kurmuştur ve insanlığın her türlü yeteneği onda ortaya
çıkmıştır." [18]
Vâni Mehmed Efendi,
"Araisü'l-Kurân" adlı eserinin birinci bölümünde şöyle der:
"Türklerin Benî İshâk‘tan kabul edilmesine gelince; buradaki İshâk'ın,
İshâk Peygamber olduğu açıktır. Bil ki, ben Türk tarihlerinde, Oğuz Han'ın
Yafes'in neslinden olduğunu gördüm. Türkler'in tamamı O'nun neslindendir. Oğuz
Han, Hz. İbrahim‘le çağdaş idi. Hatta Türkler, O'nun İbrahim'e iman ettiğini ve
İshak'ın kızıyla evlendiğini de iddia ederler ve Türkler, Kurân-ı Kerîm'de
zikredilen Zülkarneyn ile kastedilen, Oğuz Han'dır derlerdi. Bu duruma göre
Türkler, anne tarafından Hz. İshak'ın evladı olmuş olurlar. Nitekim Hz. İsa'nın
Benî İsrâîl'den olduğu gibi, Türkler de, Beni İshâk'tan sayılırlar. Bunda asla
bir müşkillik yoktur." [19][20]
Mehmet Faruk Gübtunca'nın
"Peygamberler Tarihinden Seçilmiş Kıssalar" adlı kitabına göre Hz.
Nuh'un dört oğlu olmuştu. Bunların isimleri şöyleydi: Harun, Sam, Yâfes ve
Kenan. Bunlar da annelerine uymuşlar, kâfir olmuşlardı. Ama Sam ve Yâfes, daha
sonra Hakk Dîn'e dönmüş, diğer ikisi ise bâtıl dinde kalmıştı.[21]
Eski Türk
boylarında çok eski devirlerden beri yaygın bir inanca göre, Hz. Nuh, tufandan
sonra oğlu Yafes'i Türk yurduna göndermeden önce ona "yada" adı
verilen büyülü bir taşı oğluna vermiştir. Türklerin babası olarak kabul edilen
Yafes, bu taşı Türklere vermiş, daha sonra bu taş Oğuz Hana geçmiştir.[22]
Şamlı Fahreddin Osman b. Ebi Bekir b. eş-Şeyh
Muhammed Züreyg'in "Kitabü'l-Bustan fi Ba'zı Ahbâri Âl-i
Osman" adlı eserinde Osmanlılar için "Onlar Hz. Nuh'un oğlu Yafes
neslinden Karahan oğlu Oğuz'un evlatlarındandır." tâbiri kullanılır.[23]
Türk
adından, ‘Tugar' olarak bahseden en eski belge, Musevilerin Ahdiatik
(Tevrat)'idir. Ahdiatik en eski İbranice eserdir. Dünya varlığından,
milletlerden, devletlerden ve dünyanın kuruluşundan bahseden en eski eser
olarak Ahdiatik'in fasıllarında, insanlığın doğuşu (tekvin-i mahlukat)
bölümünde anılan Tugar, Nuh'un oğlu Yafes'in oğludur. İsa'dan 458 sene önce
yaşamış olan Musevi tarihçisi Hazkiyal, Tugar'la ilişkilendirilen Torok'ların
yaşadığı bölge olarak Orta Asya'nın tam bir tarifini yapıyor. Ünlü tarihçi
Josephe Flavius şöyle diyor: Toroklar, Dara'nın ülkesinin bitiminden başlayan
ve sonu bilinmeyen yerlere kadar geniş sahalarda yaşayan, başlıca dokuz kola
ayrılı büyük bir millettir. Çin kıtası da Torokların egemenliği altındadır.
Ahdiatik'in en tanınmış müfessiri Mendelson, ‘tekvin-i mahlukat' bahsini
açıklarken Torok tabirinin Türk olduğunu ve bu deyimin Turan şeklinde
kullanıldığı zaman ‘Türklerin asıl vatanı' olarak anlaşılması gerektiğini karşılaştırmalarla
anlatır.[24][25]
Abul-Fevz Muhammed Emin Bağdadi, Türklerin
Yafes oğlu Kumer oğlu Türke intisap ettiklerini yazar. Partold ise Hazar
denizinden Çin hududuna yayılan Türk boylarının Türkmen Oğuz Karluk ve
Dokuz-Oğuz olduğunu söyler.[26]
Arap
tarihçisi el-Mesudi'ye (X. yy.) göre, Türkler, Nuh Peygamber'in üç oğlundan
biri olan Yafes (diğerleri Ham ve Sam)'in soyundan iniyordu. "Tac-üt
Tevârih" yazarı Hoca Sadettin Efendi dahil bütün Osmanlı vak'anüvis (resmî
devlet tarihçi)leri bu görüşü aynen benimsemiştir.[27]
Osmanlılarda
tarih anlayışı, silsilenameler şeklinde hikâye edilen kutsal bir tarihti. Bu
anlayış içinde şecerelerini Hazreti Nuh'un oğlu Yasef'e kadar götürüyorlardı.
Modern çağların ırk ve ulus tartışmaları içinde Hazreti Nuh'un üç oğlu, ayrı üç
ırkın ataları haline geldiler. Ham (ve hamiler) siyahları; Sam (ve samîler)
semitleri; Yafes ise beyazları temsil eder oldular. Böylece Osmanlılar, âdeta
farkına varmadan, kendilerini Batılılarla birleştirmişlerdir.[28]
Mekkeli
Şair İbn el-Uleyf'e göre Nuh'un Sam, Ham ve Yafes adlı üç oğlu mevcuttur: Sam,
Arap, Fars ve Rumlar'ın; Yafes, Türkler ile Ye'cuc ve Me'cuc'un; Ham ise
Sudanlılar'ın atasıdır.[29] "Defter-i Çıngıznâne"ye göre ise Hz.
Nuh'un Ham, Sam, Ken'an ve Yafes adlarında dört oğlu ve Reheb, Zeheb, Zühüt ve
Zehüt adlarında dört kızı vardır. Ham'ın nesli Arap halkını, Sam'ın nesli Acem
halkını ve Yafer'in nesli Rum diyarı halkını (Türkleri) oluşturmaktadır. Ken'an
ise Tufan'da helak olmuş ve nesli kesilmiştir.[30]
İbn Abbas
(r.a) der ki: "Hz. Nuh`un kavminden seksen kişi iman etmişti, Bunların Üç
tanesi oğlu idi: Sânı, Hânı ve Yâfes. Bunlarla birlikte üç de gelini iman
etmişti. Bunlar gemiden çıktıklarında bugün Musul taraflarında
"Karyetu`s-Semaîn" (seksen kişinin kasabası) diye bilinen bir kasaba
inşa ettiler. Haberde nakledildiğine göre gemide seksen kişi vardı. Bunlar
arasında Hz. Nûh ile boğularak cezalandırılandan başka bir hanımı, üç oğlu ve
bunların zevceleri de vardı. Katâde, el-Hakem b. Uyeyne, İbn Cüreyc ve Muhammed
b. Ka`b`ın görüşü de budur. Hâm gemide iken hanımına yaklaştı. Bunun üzerine
Hz. Nûh da yüce Allah`a nutfesini değişikliğe uğratması için dua etti,
böylelikle siyahiler ondan doğmuş oldu. Atâ dedi kir Nûh (as), Hâm`a:
Çocuklarının saçları, kulaklarından aşağıya inmesin, nerede olurlarsa Sâm ve
Yâfes`in çocuklarına köle olsunlar, diye beddua etti." [31]
İbn İshâk
dedi ki: "(Nuh Tufanında, gemide) hanımları hariç on kişi idiler. Nûh,
oğullan Sâm, Hâm ve Yâfes ile ona iman etmiş altı kişi ile bunların hepsinin
hanımları.” [32][31]
İbnu Hacer,
Türkler hakkında ilgili babta şu açıklamalara yer verir: “Türklerin aslı
hususunda ihtilaf edilmiştir. Hattâbî: “Onlar Benû Kantûra (Kantûra
evladları)dır. Kantûra, Hz. İbrahim'in cariyesi idi. Lügatçi Kürau'n-Neml:
“Bunlar Deylemdir” demiştir. Ancak, “Onlar Türklerden bir cinstir, Oğuz da
öyle” denilerek bu görüş tenkid edilmiştir. Ebu Amr: “Türkler, Yafes'in
zürriyetindendir. Bunlar birçok boylara ayrılır” demiştir. Vehb b. Münebbih der
ki: “Onlar Ye'cüc ve Me'cüc'ün amca çocuklarıdır. Zülkarneyn, seddini inşa
ettiği zaman, Ye cüc ve Me'cüc'den bir kısmı orada bulunmuyorlardı, onlar terk
edildiler. Böylece kavimleriyle birlikte (seddin dahiline) giremediler. Bu
sebeple (terk kökünden olmak üzere) onlara Türk denildi.”
Türklerin
Tübba neslinden oldukları da söylenmiştir. Keza Efrîdun b. Sam b. Nuh
zürriyetinden oldukları veya Yafes'in kendi sulbünden oldukları veyahut İbnu
Kûmi b. Ya'fes zürriyetinden oldukları da söylenmiştir.[33][34]
İslam
kaynaklarında Çinliler de, Türkler gibi Yafes'in soyundan
gösterilirler.[35][36]
Joseph
Deguignes de "Büyük Türk Tarihi" adlı kitabında, Türklerin atası
olarak Nuh Peygamberin oğlu Yafes'i zikretmekte, [37] hatta Yafes'in
oğullarından birinin adının Türk olduğunu, Hazar, Türkistan ve Volga ırmağı
çevresinde yaşadığını ifade etmektedir.[38][39]
"Tarih-i
Enbiya" ve "Hükem"de Hz.Nuh'un evlatlarından Yafes'ten söz
edilirken Sultan'ın hal tercümesi sebebiyle Yafes ve soyu hakkında başka bir
tarihte bilgi verileceği için burada fazla bilgi verilmeyeceği kaydedilir. Bu
kayıt şöyledir: "Bu tarih yazılırken akılda Sultanın hallerinin ve
neseblerinin kaydedileceği bir tarih yazılması da vardır, Yüce Tanrı izin
verirse bu konu Yafes tarihine ayrılmıştır, bu sebeple sonra olacaktır
(burada), bu kadar ile yetinildi, özetlendi." [40]
Oğuzlar,
genel olarak Türkmen adıyla kaynaklarda geçmiş ve tarihî alanda bu adla
tanınmışlardır. Köprülü'nün Oğuzlann Müslüman olan gruplarına
"Türkmen" adının verildiği görüşü genel kabul görmüş, Kâşgarlı
Mahmut'un eserinde de Türkmen ve Oğuz adı çok yerde bir arada
kaydedilmiştir.[41] Ebü Hayyân'ın Oğuz boy adı için sözlükte verdiği
"Yafes'ten sonra Türklerin büyük babasıdır" (Ar. Ebu'l-Türku'l-kebir
bade'1-yäfes) tanımı dikkat çekicidir. Burada Türk soyu ile ilgili efsanelere
atıf yapılmıştır. Tevrat'ta mevcut rivayetlerle Türk soyunun Nuh Peygamber'in
oğlu olan Yafes'ten geldiği söylenir.[42] Bununla ilgili olarak Kâşgarlı
Mahmut'un Dîvânında da bilgiler vardır: "Türkler, aslında 20 boydur,
Bunların hepsi -tanrı kutsal kılası- Yalavaç Nuh oğlu Yafes, Yafes oğlu Türk'e
dek ulaşır." Türklerin Müslüman olmaları dolayısıyla soy kütüklerini
İslâmî köklere bağlamaları gayet doğaldı. Oğuznamelere dayanan Ebu'l-gazi
Bahadır Han, Türklerin şeceresini Nuh Peygamber ile Yafes'in neslinden
başlatır.[43][44]
"Oğuz
Kağan Destanı"na göre Oğuz'un ilk atası, Nuh'un oğlu Yafes'tir. Nuh,
yeryüzünü oğulları arasında bölüştürdüğü zaman oğlu Yafes'e Doğu illeri ve
Türkistan taraflarını verir. Yafes, Türklerin deyişine göre "Olcay
Han" diye anılır. O, göçebe olarak yaşardı. Yaylak ve kışlakları
Türkistan'da bulunurdu. Dhib Yavgu, Olcay Han'ın oğludur. Bunun da dört muteber
ve şöhretli oğlu vardı: Kara-Han, Or-Han, Kür-Han, Küz-Han. Kara-Han babasının
yerine tahta geçer. Bir oğlu dünyaya gelir. Çocuk, üç gün, üç gece anasının
sütünü emmez. Herkes, onun öleceğini düşünürken; annesinin rüyasına girer.
Çocuk, annesine; “Eğer sütünü emmemi istiyorsan biricik Yaratıcı'yı ikrar ve
itiraf et.” der. Kadın, üç gece aynı rüyayı görür. Bu kavim, kâfir olduğundan;
kadın, meseleyi kimseye anlatmaz. Kocasından gizli olarak Allah'a iman eder. O
anda çocuk, anasının sütünü emmeye başlar. Oğuz'un temizlik ve güzelliğine
herkes hayran kalır. Bir yıl sonra konuşmaya başlar. Oğuz daima Allah'ı anıp
ona şükreder. Her türlü bilim ve hünerde, ok atmada, kargı kullanmada, kılıç
çalmada, bilgi hususunda âleme ün salacak şekilde gelişme gösterir. Babası,
evlenme çağı gelince onu iki amca kızıyla sırayla nişanlar. Oğuz, önce onları
Allah'a inanmaya davet eder. Onlar, bunu kabul etmeyince; Oğuz, onlardan
uzaklaşır. Or-Han'ın kızı Allah'ı kabul ettiği için Oğuz, onu alır. Onu
herkesten çok sever. Oğuz'un avda olduğu bir zamanda eski eşleri, Oğuz'un
Allah'a inandığını ve bunun için kendilerinden uzaklaştığını babasına
anlatırlar. Oğuz'un babası ve akrabaları, Oğuz'u öldürmeye karar verirler.
Oğuz, avdan dönünce durumu anlar. Babası ve amcaları Kür-Han ve Küz-Han'ı
öldürür. 75 yıl amcalarının uruğlarıyla savaşır. Onları yendikten sonra Oğuz yönünü
dışa çevirir. Oğuz, cihangirlik için sefere çıkarak muhtelif yerleri ülkesine
katar. 1000 yıllık bir hayattan sonra yerini oğlu Kün Han'a bırakır.[45]
Reşideddin'in "Cami'üt-Tevarih"indeki
bir destanda Türklerin ilk hükümdarının Nuh peygamber oğlu Yafes olduğu ifadesi
ile başlanmakta ve Yafes'in Türkçe "Olcay Han" adını taşıdığı
söylenmektedir. Olcay sözünün Moğolca olduğu malumdur.[46] B. Ögel, kaynaklarda
"Ebülce" ve "Abulca" olarak da geçen bu ismin en doğru
şeklinin “Bulca” olması sonucuna varmıştır. Sonradan düzülen bir çok soy
kütükleri, Peygamberler tarihine göre, Nuh Peygamber'e bağlanmışlardır.
Çingiz-Han çağında yazılan Oğuz Destanları, Peygamberler tarihine pek itibar
etmemişler ve kendilerinin menşelerini, ilk-ata Bulca Han ile başlatmışlardı.
Bununla beraber, ne de olsa İslamiyet'in tesiri altında olan yazarlar, Bulca
Han'ın Nuh'un oğlu Yafes olduğunu da söylemeyi ihmal etmemişlerdi. Fakat
sonraki destanlar (mesela Ebu'l-gazi), Türklerin soy kütüğüne Yafes ile
başlamış ve Bulca Han'ı da onun soylarına bağlamıştı.[47][48]
Ebülgazi
Bahadır Han'ın “Şecere-i Terakime”sinde Oğuz, anasını doğrudan Müslüman olmaya
davet etmiştir. Ebülgazi, Türk halkının ta Yafes'ten Alınca-Han'a kadar
Tanrı'nın birliğine iman ettiklerini, fakat Kara-Han döneminde büsbütün kâfir
olduklarını söylemiştir.[49]
Ebülgazi,
Reşideddin ve ekibinin yeğledikleri “biricik Tanrı'yı ikrar ve itiraf”
ifadesini açıklama ve zenginlik ve paraya dayalı bir “Cahiliye Dönemi”
manzarası çizme gereği duymuştur: “-Müslüman ol ve hak dinine gel! Yok
gelmezsen, ben de senin sütünü emmem”, diyordu. Bunun üzerine annesi oğlunun bu
isteğine dayanamadı ve Tanrının birliğine iman getirdi. Bunun üzerine Oğuz-Han
annesinin memesini emmeğe başladı. Fakat annesi ne gördüğü rüyaları ve ne de
oğlunun isteği üzerine Müslüman olduğunu hiç kimseye açmadı. Çünkü Türk halkı,
Yafes'ten ta Alınca-Han'a kadar Tanrının birliğine iman etmişti. Ama
Alınca-Han'dan sonra Türkler çok zengin olmuşlar ve servetle paraya esir
olmuşlardı. Bütün memleket Tanrı'yı unutarak kâfir olmuş ve kötü yola
sapmışlardı. Kara-Han zamanında ise büsbütün kâfir olmuşlar ve küfre
sapmışlardı. Meselâ bir baba, oğullarından birinin veyahut da bir oğul,
babasının Hak dinini kabul ettiğini duysa idi, hemen onu düşünmeden
öldürürdü.[50][49]
Türkmenistan devlet başkanı Saparmurat Türkmenbaşı'nın "Ruhnâme" adlı eserinde Hz. Nuh'a ve onun öğütlerine ayrıcalıklı bir yer verilmiştir. Bunun nedeni, Türkmen halkının Nuh (a.s)'a kadar uzanan tarihî geçmişi olduğuna inanılması ve Nuh Peygamberin, oğullarından Yafes'in soyuna yurt olarak Türkistan bölgesini verdiğinin kabul edilmesidir.[51] Ruhname'de yer alan bu düşünce, tarih kaynaklarınca da teyit edilmektedir. Örneğin Abu'l Farac Tarihi'nde yer alan bilgilere göre, Hz Nuh tufan olayından sonra dünyayı Sam, Ham ve Yafes adındaki üç oğlu arasında taksim etmiş; [39]
Türkmenistan devlet başkanı Saparmurat Türkmenbaşı'nın "Ruhnâme" adlı eserinde Hz. Nuh'a ve onun öğütlerine ayrıcalıklı bir yer verilmiştir. Bunun nedeni, Türkmen halkının Nuh (a.s)'a kadar uzanan tarihî geçmişi olduğuna inanılması ve Nuh Peygamberin, oğullarından Yafes'in soyuna yurt olarak Türkistan bölgesini verdiğinin kabul edilmesidir.[51] Ruhname'de yer alan bu düşünce, tarih kaynaklarınca da teyit edilmektedir. Örneğin Abu'l Farac Tarihi'nde yer alan bilgilere göre, Hz Nuh tufan olayından sonra dünyayı Sam, Ham ve Yafes adındaki üç oğlu arasında taksim etmiş; [39]
Sam
oğullarına meskun dünyanın ortasından doğudaki ucuna kadar uzanan bölge
düşmüştü. Bu bölge Filistin, Arabistan, Fenike ve Suriye ile iki nehir
arasındaki bütün bölgeleri (Mezopotamya'yı), Asur, Babil, İran ve Hindistan'ı
ihtiva ediyordu.
Ham
oğullarına doğudan batıya kadar bütün güney ülkeleri; Orta ve Güney Hindistan,
Mısır, Libya, Afrika ile kuzeye doğru Kilikya, Lidya ve Akdeniz adalarından
Kıbrıs, Sakız, Sicilya ve daha yirmi ada düştü.
Yafes
oğullarına ise doğudan batıya kadar bütün kuzey; Almanlar, Türkler, Kapadokya,
Asya, Tarki (Trakya), Yunanlılar (İyonya), Roma (Bizans), Slavlar, Bulgarlar ve
İspanyollar düştü.[52][39]
"Ruhname"ye
göre, yüce Allah, kutsal emriyle Hz. Nuh'a bazı sayfalar göndermiş, [53] Hz.
Nuh da bunları kendi soyundan gelen insanlar arasında, oğlu Yafes aracılığıyla
da Türkistan halkına yaymıştır. Bu kutsal sayfaların özü tamamen “ahlâk
güzelliği”ne aittir.[54][39]
Osmonaalı
Sıdıkov'a göre insanoğlu Adem ata ile Havva anadan türemiş, daha sonra Nuh ve
Nuh'un üç oğlu Ham, Sâm, Yafes olarak nesil devam etmiştir. Yafes'in oğulları
ikiye: Arîler ve Turaniler olarak ikiye ayrılır. Yazar Turanilere Asya
kıtasında yaşayan kavimlerden Çinlileri, Hint-Çinlilerini, Japonları, Finleri,
Osmanlıları, Tatarları, Kırgızları, Kazakları, Kalmukları, Tunganları dahil
etmiştir.[9]
Yafes ve Sam Kompleksi
Yafes ve Sam Kompleksi
Yahudilerin
kutsal kitabı Tevrat'a göre; doğru ve kusursuz bir insan olan Nuh'un, Yafes,
Sam ve Ham adında üç oğlu bulunmaktadır. Tevrat'ta ve İncil'de konu edildiği
üzere, çiftçilik yapan ve diktiği bağdan elde ettiği şarabı içerek sarhoş olan
Nuh, çadırının içine çırılçıplak uzanmış ve babasını bu durumda gören Ham
dışarı çıkıp gördüklerini iki kardeşine anlatmıştır. Yafes ve Sam, bir giysiyle
babalarının üzerini örtmeye çalışmış ve bunu yaparken ona bakmamışlardır.
Ayıldığında küçük oğlu Ham'ın kendisine yaptıklarını hatırlayan Nuh, onu
lanetlerken Yafes ve Sam için güzel dualar etmiştir.[57][58]
Yafes ve
Sam Kompleksi; gazetecilerin gerçekliği tüm çıplaklığıyla yazıp yazmamaları
gerektiğine ilişkin tartışmalarda oto-sansürü, diğer bir ifadeyle göz kapatma
tavırlarını tanımlamaktadır. Bu bağlamda Yafes ve Sam Kompleksi, olaylara
dışarıdan bakma ve onlardan söz etme güçlüğü ya da bu kapasiteden yoksun olmak
anlamına gelmektedir. 1968 yılında Vietnam'da gelişen My Lai katliamının
ardından Amerika'da açılan davalarda olayın tanıklarının aylarca suskun
kalmaları, Yafes ve Sam Kompleksi'nin en önemli ve çağdaş
örneklerindendir.[59][58]
Kaynaklar
ve Dipnotlar
[1]
tr.wikipedia.org/wiki/Yafes
[2]
"İsimler Sözlüğü", www.1insaat.com/uploads/TrbBlogs/pdfs/5665_1181034643_644.pdf
[3]
Ebülgazi Bahadır Han, "Şecere-i Terâkime" (Türkmenlerin Soykütüğü),
Hazırlayan Zuhal Kargı Ölmez.- Ankara: Simurg, 1996.– s.474; Şakarim Hudayberdi
ulı. Rodoslovnaya tyurkov, kirgizov, kazahov i hanskih dinastiy/Perevod Bahıta
Kairbekova.-Alma-Ata: Jazuşı, 1990.
[4]
Prof.Dr. Sulayman Kayıpov, "Folklor Üzerine Yazılar", ISBN
978-9967-25-581-4.
[5]
Abdullah Bakır, "Tevârih-i Al-i Selçuk Oğuznamesi",
turkishstudies.net/sayilar/sayi13/7bakirabdullah.pdf
[6] Mehmet
Doğan, "Kurân ve Tarih Önünde Türkün Muhasebesi",
www.bagpinar.net/kuran_tarih.pdf
[7] Ahmet
Cevdet Paşa, "Faideli Bilgiler", Hakikat Yayınevi, 28. Baskı,
İstanbul 2001.
[8]
www.turkansiklopedi.com/islam/201-tefsir/20156-araf-suresi-tefsiri-2bolum.html
[9] Cıldız
Asanbaeva, "KIRGIZİSTAN'DA ŞECERE VE KIRGIZ TARİHİNİ YAZAN İLK YAZARLAR VE
ONLARIN ESERLERİ (1849-1949)" (Yüksek Lisans Tezi), Tez Danışmanı: Prof.
Dr. Remzi Ataoğlu, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, Bişkek 2005.
[10]
Deguıgnes, "Histoire Générale II", 5.
[11] Hammer
Tarihi, s. 1-2.
[12] Saffet
Bilhan, "ASYA EĞİTİM FELSEFESİNE TARİHSEL BİR YAKLAŞIM", Çin Eğitim
Felsefesi, EBF. Dergisi, C. 16, sa. 77-112,1984; Mezopotamya ve Sümerler
Eğitimi EBF. Dergisi, C. 17, Sayı: 1-2, sa. 303-339, 1985; Hint Eğitim
Felsefesi, Gazi Eğitim Dergisi, C 1, sayı: 1, 1985.
[13] Yaşar
Kalafat, “Halk Bilimi İtibariyle Türkmen Milli Kültüründe Devamlılık”, Serhat
Kültür, Mayıs 2005, S. 2005/5, s. 48.
[14]
tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS00489.pdf
[15] Bu
konuda Hikmet Tanyu ile aynı düşünmektedir. Bakınız: Hikmet Tanyu,
"İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı inancı", Ankara 1980.
[16]
www.turkansiklopedi.com/din-ve-felsefe/292-batil-dinler/16437-samanilik.html
[17] Yeni
Rehber Ansiklopedisi, "Türkler" maddesi, İhlas Gazetecilik, İstanbul
1993.
[18] Sinan
Meydan, “Türk Tarih Tezinin Doğuşu”, Atatürk ve Kayıp Kıta Mu, Truva Yayınları,
İstanbul 2005, s.25-26.
[19] Vânî
Mehmed Efendi, "Arâisü'l-Kurân", Süleymâniye Ktp.,Yeni Câmii 100, vr.
543 a.
[20] Doç.
Dr. Erdoğan Pazarbaşı (E. Ü. İlahiyat Fakültesi), "OSMANLI DÖNEMİ KUR‘AN
TEFSİRLERİNDE TÜRKLERLE İLGİLİ DEĞERLENDİRMELER",
sbe.erciyes.edu.tr/dergi/sayi_11_06_Pazarbasi_1.pdf
[21] Mehmet
Faruk Gübtunca, "Peygamberler Tarihinden Seçilmiş Kıssalar", Sağlam
Yayınevi, İstanbul.
[22] Elif
Çiftçi, "Kahraman Maraş'ta Büyüyle İlgili Karşılaştırmalı Bir
Araştırma" (Yüksek Lisans Tezi), KSÜ, Kahraman Maraş Şubat 2007.
[23] Yrd.
Doç. Dr. Mehmet Emin Şen (Batman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü),
"FAHREDDİN OSMAN B. EBİ BEKİR B. EŞ-ŞEYH MUHAMMED ZÜREYG'İN
KİTABÜ'L-BUSTAN Fİ BA'ZI AHBÂRİ ÂL-İ OSMAN ADLI YAZMASI",
mukaddime.artuklu.edu.tr/documents/Makaleler/10.pdf
[24] Cemal
Kutay, "Sohbetler", Aralık 1968, S.1., s.33.
[25] Yrd.
Doç. Dr. Ali Çavuloğlu, "“Türk” Adı ve Mevlâna'daki Anlamları",
Selçuk Üniversitesi / Selçuk University Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi /
Rumi Research and Application Center, Mevlâna Araştırmaları Dergisi / Journal
of Rumi Studies, Yıl / Year: 2007, Sayı / Number:1, s. 101-119.
[26] Erşat
Hürmüzlü, "Türkmenler ve Irak",
img6.imageshack.us/img6/3507/erathrmzltrkmenlerveira.pdf
[27]
Öğretim Görevlisi Ali Yayla, "Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi Ders
Notları", web.itu.edu.tr/~yayla/tkm.pdf
[28] Orhan
Gökdemir, "Türkçülüğün Kökenleri ya da Milli Türkçülüğe Giriş",
Fabrika Dergisi, Aralık 2005, s.12.
[29] Şükran
Fazlıoğlu, "Mekkeli Şair İbn el-Uleyf'in Sultan II. Bayezid'e Yazdığı
Kasîde", www.ihsanfazlioglu.net/Sukran_Fazlioglu/Uleyf.pdf
[30] Yrd.
Doç. Dr. Bekir Şişman (Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü), “Defter-i Çingiznâme” ve Türk Destanlarındaki
Kahraman Tipolojisi Açısından “Cengiz Han”,
www.sosyalarastirmalar.com/cilt1/sayi2/sayi2pdf/sisman_bekir.pdf
[31] Hakkı
Yılmaz, "Meal-Tebyîn", Hûd Sûresi, www.oltugazetesi.com/dokuman/tebyin_calismasi/hudsuresi.pdf
[32]
Kurtubi; "el-Camiul Ahkami'l Kurân".
[33] İbn
Hacer, "Fethu'l-Bâri", VI. 203.
[34] Prof.
Dr. Talat Sakallı (S.D.Ü., İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilimdalı Öğretim Üyesi,
Isparta/Türkiye), "Hadislerde “Türk” Mefhumu Ve Rivayetlerdeki
Çağrıştırdığı Zihniyetin Analizi", ilahiyat.sdu.edu.tr/Turkler
Sempozyum/sempozyum pdf/3 oturum b salon.pdf
[35]
Mesudi, "Murûc ez-Zeheb", Çev. A.Batur, İstanbul 2004, s.39-41.
[36] Prof.
Dr. Saadettin Gömeç (A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi), "Location
Names In Divanü Lugat-it Türk" (DİVANÜ LUGAT-İT-TÜRK'DE GEÇEN YER ADLARI),
www.ergenekun.com/DLT'DE YER ADLARI.pdf
[37] Joseph
Deguignes, "Büyük Türk Tarihi", Hazırlayan: S. Alpay, İstanbul 1976,
c.I, s.122.
[38] a.g.e.,
c.I, s.126-127. Ayrıca bkz. Hikmet Tanyu, Türklerin Dinî Tarihçesi, İstanbul
1978, s.17-18.
[39] Yard.
Doç. Enver Uysal (U.Ü. İlâhiyat Fakültesi), "Ruhnâme ve Ahlâkî
Boyutu", T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Cilt: 12, Sayı:2,
2003 s. 115-131.
[40]
Ayşehan Deniz Abik, "Ali Şîr Nevâyî'nin Zübdetü't-Tevârîh'i Üzerine",
turkoloji.cu.edu.tr/ESKI TURK DILI/1996_1_Abik.pdf
[41]
İbrahim Kafesoğlu, "Türkmen adı, manası ve mahiyeti", Jean Deny
Armağanı, Haz. J. Eckmann, Agâh Sırrı Levend, Mecdut Mansuroğlu, Türk Dil
Kurumu Yayınları, Ankara 1958, s.127-128.
[42] Ahmet
Suphi Fırat, "Yâfes" maddesi, İslâm Ansiklopedisi, C. 13. İstanbul
1986, s. 333.
[43]
Bahattin Ögel, "Türk Mitolojisi", I. Cilt, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 1993, s.373.
[44] Doç. Dr.
A. Melek Özyetkin (Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi), "14. Yüzyılda Arap Filolog Ebû
Hayyân'ın Bilgisi Dahilindeki Türk Dünyası", A.Ü. DTCF Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümü tarafından düzenlenen Cumhuriyetin 80. Yılını Kutlama
Etkinlikleri çerçevesinde Türk Dili ve Edebiyatı Sempozyumu (Ankara, 18 Aralık
2003) bildirisi, dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/12/921/11486.pdf
[45] Mehmet
Emin Bars (Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halk Bilimi
Doktora Öğrencisi), "Oğuz Kağan Destanı Üzerine Yapılan Çalışmalar",
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and
History of Turkish or Turkic, Volume 3/4 Summer 2008,
turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/mehmet_emin_bars_oguz_kagan_destani_calismalar.pdf
[46]
Sümer'e göre, ilk Türk hükümdarına böyle bir adın verilmesi, zamanın
hükümdarının Olcaytu adını taşıması ile ilgili olabilir. İlk Türk
hükümdarlarının Nuh Peygamber'in oğlu Yafes olduğu hususu da İslami bir
rivayettir. Bakınız, Sümer, a.g.m., s.360, 367.
[47]
Bahaeddin Ögel, a.g.e., s.145-146.
[48] Gülşen
İnci Yılmaz, "İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK DESTANLARININ TARİHİ AÇIDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ" (Yüksek Lisans Tezi), ANKARA ÜNİVERSİTESİ, SOSYAL
BİLİMLER ENSTİTÜSÜ, TARİH (GENEL TÜRK TARİHİ) ANABİLİM DALI, Ankara 2006.
[49] Doç.
Dr. Mehmet Aça (Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümü, Balıkesir), "Woman in “Reshideddin's Oguzname",
www.millifolklor.com/en/sayfalar/76/76-92.pdf
[50]
Bahattin Ögel, "Türk Mitolojisi (Kaynakları ve Açıklamaları İle
Destanlar)", 1. c., 2. b., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1993,
s.157.
[51]
Saparmurat Türkmenbaşı, "Ruhnâme", Aşkabad 2001, s.9, 79.
[52] Abu'l
Farac, Abu'l Farac Tarihi (Çev. Ö. Rıza Doğrul), Ankara 1945, c.I, s.74-75.
Kitab-ı Mukaddes'in Tekvin bölümünde de -böyle detaylı olmamakla beraber- Hz.
Nuh ve oğulları hakkında bilgi verilmektedir. (Bkz. Kitab-ı Mukaddes, Tekvin
9/18-29 ve 10. Bab.)
[53] Oysa
dinler tarihi kaynaklarında, kendisine sayfa verilen peygamberler arasında Nuh
Peygamber geçmemektedir. Örneğin bkz. Mutahhar b. Tahir el-Makdisî,
Kitâbu'l-Bed' ve't-Tarîh, Paris 1899-1919, c.III, s.2-3. Ama Kurân-ı Kerim'in
“Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da
vahyettik.” (Nisa 4/163) ifadesinden Hz. Nuh'un vahye mazhar olduğu
anlaşılmaktadır. Ancak burada vahyin, “kendisine kitap ya da sayfa verilmesi”
anlamında değil, “Allah'ın, kullarına dilediğini söylemesi ve bildirmesi için
seçtiği özel iletişim yolu” (Bkz. Komisyon, Kurân-ı Kerim ve Açıklamalı Meali,
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1993, söz konusu ayetle ilgili
açıklama.) olarak anlaşılması daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Ayetin
devamında da “Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e İshak'a Yakub'a, esbata
(torunlara), İsa'ya, Eyyub'a Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a
da Zebur'u verdik.” buyrulmaktadır.
[54]
Saparmurat Türkmenbaşı, a.g.e., s.10.
[55]
Yafes'in çocuğunun adı Emka, Türk dillerinde emici manasına gelir. Demek ki,
Gerdizi bu efsaneyi Türk halklarından aldı.
[56] Prof.
Dr. Ömürkul Yasayev (Kırgızistan Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü),
"Kırgızların Ortaya Çıkışı", Türkiye Türkçesine Aktaran: Mehmet
Kıldıroğlu (Kırgızistan Türkiye Manas Üniversitesi Modern Diller Yüksekokulu),
Manas Sosyal Bilimler Dergisi,
yordam.manas.kg/ekitap/pdf/Manasdergi/sbd/sbd1/sbd-1-17.pdf
[57]
Tevrat, 1958, s.10.
[58] Yard.
Doç. Dr. Emet Gürel (Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve
Tanıtım Bölümü E.Ü. Kampüsü 35100 Bornova / İZMİR) & Araş. Gör. Canan Muter
(Celal Bayar Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu MANİSA),
"Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin
Kullanılması", www.anadolu.edu.tr/arastirma/hakemli_dergiler/sosyal_bilimler/pdf/2007-1/sos_bil_28.pdf
[59] Nuri
Bilgin, "Sosyal Psikoloji Sözlüğü – Kavramlar, Yaklaşımlar", Bağlam
Yayıncılık, İstanbul 2003, s.412.
internetten