Makaleler 01 Ocak 2014 Dr.Ali GÜLER
Kerkük
Türkleri Kavramı
Bugünkü
Irak Devleti’nin
coğrafi alanı, Osmanlı idari taksimatındaki Musul, Bağdat ve Basra Vilayetleri’ni içine almaktadır. 1500 seneye yakın bir zamandan beri coğrafi ad olarak Bağdat ve Basra bölgesi “Irak”, Musul bölgesi ise “Elcezire” adları ile bilinmektedirler. Irak ve Elcezire, birbirlerinden tarih, coğrafya, iklim, tabiat ve ahalisi bakımından farklılıklar gösterirler. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın sonucunda İngiliz siyasetine ve menfaatine uygun olarak her bakımdan birbirinden tamamen farklı olan Elcezire ile Irak ülkeleri “Irak” adı altında birleştirilmişlerdir. Yapay bir kuruluş olan bu devletin kendisi kadar, devlet adı da yapaydır. Bundan dolayı günümüzde buradaki Türkleri ifade için kullanılan “Irak Türkleri” tabiri de bu yapay oluşumların dayattığı yanlış bir tabirdir. Çünkü bölgedeki Türkler esas Irak’ta değil, Musul veyahut diğer bir deyişle Elcezire bölgesinde yerleşmişlerdir. 1923 Lozan ve 1926 Musul antlaşmalarının metinlerinde de görüleceği üzere bu bölge Türklerine yakın zamana kadar “Musul Türkleri” denilirdi. Ancak, zengin Türk nüfusu ile bölge Türklerinin kültür merkezi kimliğini kazanan Kerkük şehrinin adı, son elli, altmış yıldan beri bölge Türklerine ad ve alem olmuştur. “Kerkük Türkleri” tabiri bugün Irak siyasi coğrafyasındaki Türk varlığını ifade eden bir kavramdır.[1]
coğrafi alanı, Osmanlı idari taksimatındaki Musul, Bağdat ve Basra Vilayetleri’ni içine almaktadır. 1500 seneye yakın bir zamandan beri coğrafi ad olarak Bağdat ve Basra bölgesi “Irak”, Musul bölgesi ise “Elcezire” adları ile bilinmektedirler. Irak ve Elcezire, birbirlerinden tarih, coğrafya, iklim, tabiat ve ahalisi bakımından farklılıklar gösterirler. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın sonucunda İngiliz siyasetine ve menfaatine uygun olarak her bakımdan birbirinden tamamen farklı olan Elcezire ile Irak ülkeleri “Irak” adı altında birleştirilmişlerdir. Yapay bir kuruluş olan bu devletin kendisi kadar, devlet adı da yapaydır. Bundan dolayı günümüzde buradaki Türkleri ifade için kullanılan “Irak Türkleri” tabiri de bu yapay oluşumların dayattığı yanlış bir tabirdir. Çünkü bölgedeki Türkler esas Irak’ta değil, Musul veyahut diğer bir deyişle Elcezire bölgesinde yerleşmişlerdir. 1923 Lozan ve 1926 Musul antlaşmalarının metinlerinde de görüleceği üzere bu bölge Türklerine yakın zamana kadar “Musul Türkleri” denilirdi. Ancak, zengin Türk nüfusu ile bölge Türklerinin kültür merkezi kimliğini kazanan Kerkük şehrinin adı, son elli, altmış yıldan beri bölge Türklerine ad ve alem olmuştur. “Kerkük Türkleri” tabiri bugün Irak siyasi coğrafyasındaki Türk varlığını ifade eden bir kavramdır.[1]
Kerkük
Coğrafi ve Kültürel Bakımdan Anadolu’nun Doğal Bir Uzantısıdır
Kerkük
Türkleri, asırlar boyunca siyasi yapı olarak daima kaderini Anadolu Türklüğü
ile birleştirmiştir. Zaten bölge tarih, coğrafya, iklim, tabiat şartları ve
etnik yapısı itibarıyla Anadolu’nun tabii devamı olup, esas Irak ülkesinin
bataklık ovaları, çölleri ve halkı ile tamamen zıt karakterdedir.
Kerkük
Türkleri, 900 yıl önce Elcezire bölgesine yerleşerek vatan tutan 24 Oğuz
boyunun muhtelif boy ve oymaklarının neslinden gelmektedirler. Diğer Oğuz
boylarına nisbetle bilhassa Bayat, Döğer, Yıva, Beğdili ve bayındır,
Karakoyunlu ve Akkoyunlu İlleri’nin bakiyesi durumunda olan Türkmen
oymaklarının bu bölgede yerleşmiş olduklarını yer yer görülen kasaba ve köy
isimlerinden de anlamaktayız.
Bugün hepsi
yerleşik hayata geçen Türkmen boy ve oymaklarından, aşiret hayatını,
konar-göçer hayatı en son terk eden “Bayatlar” olmuştur. Meşhur Türk şairi
Fuzûli, bu bölgenin Bayatlarındandır.
Kerkük
Türkleri, Batıda Balkanlardan başlayarak Türkiye, Azerbaycan ve Hazar
ötesindeki Türkmenistan’a kadar uzayan “Türkmen İli”nin önemli bir parçasıdır.
Bu nedenle Kerkük Türkleri Türkçesi; Batı Türklerinin konuştuğu Oğuz
Türkçesi’nin iki ana şubesi olan Türkiye ve Azerbaycan Türkçelerinin her
ikisinden de hususiyetler taşır. Bunun tarihsel şartların bir sonucu olduğu
görülmektedir. Çünkü Kerkük Türkleri, başlangıçta Azerbaycan Türkçesi’nin
geliştiği Karakoyunlu ve Akkoyunlu siyasi, kültürel camiasına dahil oldukları
halde; sonraları Osmanlı siyasi hakimiyeti ile Türkiye Türkleri kültürel
camiasına girmişlerdir. Bundan dolayı Balkanlardan Hazar ötesine kadar bütün
Türkmen İli’nde yaygın olan “Arzu ile Kamber”, “Leyla ile Mecnun”, “Kerem ile
Aslı”, “Aşık Garip”, “Yusuf ile Züleyha”, “Hüsrev ile Şirin” ve “Köroğlu” gibi
Türk Halk Edebiyatı’nın canlı örnekleri Kerkük Türkleri arasında da bilinir ve
söylenir.[2]
Kerkük
Türkleri veya başka bir deyişle Türkmenler, ilk yerleşimden itibaren bölgeyi
etnik bakımdan Türkleştirirken; yeni vatanlarındaki yer adlarını da Türkçeleştirmişlerdir.
Bu bağlamda şehir, kasaba ve köy adlarından başka dağ ve ırmak adları da Türkçe
hale gelmiştir. Mesela Oğuz İli’nin Sir-Derya boyunda bulunduğu devrenin en
mühim hatıralarından birisi olan Karaçuk Dağı’nın adı, Telafar’ın kuzeyinde ve Dicle
Irmağı’nın batı tarafında nehre paralel uzanıp, kısa bir fasıla ile Dicle’ye
geçit verdikten sonra nehrin doğu sahilinde devam eden sıra dağlarına
verilmiştir. Bundan başka Kerkük bölgesinin batı tarafında yer alan Baravan
Dağı, doğusunda kuzey-güney istikametinde uzanan Kara-Dağ, Seğirme Dağı ve
Tokma Dağı adları ile Kara-Tepe, Gök-Tepe ve Kerkük’ün kuzeyinde bulunan
Baba-Gürgür, hep yükseltilerle alakalı Türkçe kelimelerdir.
Bundan
başka ırmakları, Kerkük’ten geçen Hassa-Çayı veya diğer adıyla Ulu-Çay, Tavuk
kasabasından geçen Tavuk-Çayı, Tuz-Hurmatu’dan geçen Ak-Su, Hasa Çayı ile Tavuk
Çayı’nın birleşmesinden meydana gelen Kara-Su ve Kifri ile Kara-Tepe bölgesini
suladıktan sonra birleşerek Diyale Irmağı’na karışan Narin-Çay ve Çimen-Suyu
hep karakteristik Türkçe isimleri taşımaktadır.[3]
Irak’ın Bin
Yıllık Siyasi Hâkimi Türklerdir
Türklerin
Irak’a yerleşmelerinde, bu bölgedeki Türk varlığının oluşumunda üç dönem
dikkati çekmektedir. Birinci dönem, Türk askerlerinin İslâm ordularında görev
almak üzere ilk gelişleri ile başlamakta; Oğuz Türklerinin Irak bölgesi ile ön
temaslarını sağlayan ilk göçlerle devam etmektedir. İkinci dönem, Selçuklular
zamanında Oğuz Türklerinin etkin ve fiili yerleşmelerinin gerçekleştiği ve
Irak’ın Türkler tarafından vatan olarak benimsendiği dönemdir. Bu dönem,
Türklerin Irak’ta ebedi olarak yerleşmelerini sağlaması bakımından en önemli
dönemlerden biridir. Üçüncü dönem ise, yeni Türk dalgalarının Osmanlı zamanında
Irak’a gelmeleri ile Irak’taki Türk varlığının desteklenmesi ve nüfus
bakımından beslenmelerini sağlamıştır.[4]
Irak’ta ilk
Türk yerleşimi, 674 yılında Emevi Halifesi Muaviye tarafından Horasan’a
gönderilen Ubeydullah bin Ziyad’ın Basra’ya 2.000 Türk getirmesiyle
gerçekleşmiştir. Abbasi Devleti’nin kurulmasıyla Bağdat ve Samarra
şehirlerindeki Türk asıllı askerlerin sayıları hızla artmıştır. Bu arada
Samarra’nın hemen kuzeydoğusunda bilinen ilk Türk kasabası Tavuk (Dakuk)
kurulmuş ve burada ilk Türk yerleşimi meydana gelmiştir.[5]
Bugünkü
Irak Devleti’nin bünyesinde büyük bir kütle teşkil eden Türkler, 1040
Dandanakan zaferinden sonra Ön-Asya’ya ve Anadolu’ya gelip yerleşerek vatan
tutan Oğuzlar veya diğer adıyla Türkmenlerin torunlarıdır. Oğuz Türkleri, 1071
Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’yu vatan haline getirirlerken, Elcezire
veyahut Musul bölgesi, çoktan Türk vatanı kimliğini kazanmış bulunuyordu.
Yukarıda özetlendiği gibi; bu tarihten itibaren 900 sene sırasıyla
Selçuklu, Musul Atabeyliği (Zengîler),
Erbil Atabeyliği (Begtiginliler), Kerkük Türkmen Beyliği, Karakoyunlu,
Akkoyunlu ve Osmanlı Türklerinin hâkimiyeti altında daimi surette vatan parçası
olarak kalmıştır.
Kerkük
Türklerinin Irak Coğrafyasındaki Dağılımı
Kerkük
Türklerinin yerleşme merkezleri, kuzeyde Türkiye sınırına yakın ve Musul vilayetine
bağlı Telafar kazası ile başlar; güneyde Diyale vilayetine bağlı Hanikin ve
Mendeli kazalarına kadar devam eder. Yani Irak Devleti’nin idari taksimatına
göre Türkler, kuzeyden güneye doğru Musul, Erbil, Kerkük ve kısman Diyale
vilayetleri dahilinde; birbirini takip eden köy, kasaba ve şehirlerde, kesiksiz
ve yaygın bir iskan yapısına sahiptirler.
Kuzeyde
Telafar ile başlayan Türk nüfus, Musul’a doğru uzanan köyler boyunca devam
eder. Musul şehrinde sonradan yerleştirilen Araplar ve Kürtler de bulunmakla
beraber, nüfusun yarısı kadar Türk yaşamaktadır. Özellikle Dicle Irmağı’nın
karşı yakasında yer alan Musul’un Yunus Peygamber semti, kâmilen Türklerle
meskûndur. Ayrıca şehrin tarihi abideleri hep Türk eserleridir. Çevredeki
Karakoyunlu, Akkoyunlu kasabaları, tarihi Türk illerinin adlarını taşırlar.
Musul’un biraz kuzeyindeki Al-Kuş ile Musul-Erbil yolunun Büyük Zap Irmağı’nı
geçtiği mahalde bulunan Kelek ve buna yakın Selimiye, bölgenin Türk
kasabalarındandır.
Musul’un
hafif bir meyil ile güneydoğusuna düşen Erbil, tarihi bir Türk şehridir. Son
yıllarda Erbil’e Kürtler yerleşmekte iseler de şehrin hakim nüfusunu Türkler
teşkil eder. Erbil vilayetine bağlı kaza merkezlerinden güney doğudaki
Köysancak ile güneybatıdaki Mahmur, bundan başka Erbil Çayı üzerindeki Yarımca
Nahiyesi; Köysancak’a bağlı Dukan,
Taktak ve Akçalar nahiyeleri; Erbil’in güneyinde yer alan Kara-Çüne, Kuş-Tepe
ve Yatak kasabaları, bölgenin önemli Türk iskan mahallerindendir. Güneye doğru
Erbil’i Kerkük’e bağlayan demiryolu üzerinde Altınköprü, Küçük Zap Irmağı
üzerinde kurulmuş şirin bir Türk kasabasıdır.
Altınköprü’den
sonra bölge Türklerine adını veren Kerkük şehri yer almaktadır. Zengin petrol
yataklarına sahip olan Kerkük, aynı zamanda bölge Türklerinin kültür merkezi
konumundadır. Çevresinde pek çok Türk köy ve kasabası bulunan Kerkük, Hasa Çayı
veya Ulu-Çay kenarında kurulmuş olup, tam manasıyla bir Türk şehridir.
Çevresindeki kasabalardan en mühimleri, kuzeyindeki Bibon, Sakızlı ve Kafar;
doğusundaki Gök-Tepe ve Karadaş; batısındaki Küçük-Karatepe ve Balaban
kasabaları ile güneydeki Çardaklı, Kadir-Kerem, Kara-Hasan kasabaları;
Taze-Hurmatu, Tavuk, Kara-Tepe Nahiye merkezleri; Tuz-Hurmatu, Kifri
adlarındaki kaza merkezleri ile Tuz-Hurmatu’ya bağlı Kulacık ve Yenice, Kara-Tepe’ye
bağlı Narin-Köprü, Köşk-i Zengi ve Ali-Veli isimli kasabalardır.
Kerkük
vilayetinin sona erdiği yerden itibaren Türk nüfus, güneydeki Diyale
vilayetinde de devam eder. Bu vilayete bağlı Hanikin ve Mendeli kaza merkezleri
ile bunlara bağlı, Ali-Ağa, Çukurlu, Tekke, Kızıl-Ribat, Baradan, Karahan, Deli
Abbas, Şahraban ve Kazancı kasabaları Türklerin en güneydeki iskan mahalleri
durumundadır.
Kerkük
Türklerinin güneyde, Tekrit kazasından Mendeli kazasına doğru; kuzeybatıdan
güneydoğu istikametinde uzanan, Cebel-i Hamrin dağlık bölgesinin güneyine
geçmediklerini görmekteyiz. Ancak Oğuz boylarından Bayatlı Türkmenlerinin,
istisna olarak bu dağları aşıp yer yer Dicle tarafına uzandıklarını
biliyoruz.[6]
Kerkük
Türklerinin Demografik Dağılımı
674
yılından itibaren Türkmen boyları ağırlıklı olmak üzere Türk milletine bağlı
unsurların yerleşerek vatanlaştırdığı Kerkük ve civarı, demografik bakımdan da
son yıllara kadar bu Türkleşmenin izlerini taşımıştır. Aşağıda ele alacağımız
gibi, çeşitli siyasi gelişmelere bağlı olarak Kerkük ve çevresinin demografik
yapısı değiştirilmeye çalışılmıştır. Bunda bölgenin zengin petrol kaynaklarına
sahip olması en önemli etken olmuştur. Dün ve bugün emperyalist devletler ile
bunların yönlendirdikleri Arap ve Kürt gruplar bölgenin nüfus yapısını Kerkük
Türklerinin aleyhine değiştirmek için her yola başvurmuşlardır.
Kanûnî
Sultan Süleyman Devri’ne ait olan 1560 tarihli 111 Numaralı Kerkük Livâsı
Mufassal Tahrir Defteri’ne göre vergi veren 6.975 kişiden oluşan Kerkük
sancağının 330 neferi Gayrimüslim, 6.645 neferi Müslim’dir. Gayrimüslim nüfusun
150 neferi Yahudi, kalan 180 neferi ise Hıristiyan’dır. Müslüman nüfusun ise
6.558 neferi Türk, 54 neferi Kürt, 33 neferi Arap’tır. Defterde, 54 kişilik
Kürt nüfusun 3’ü Yahudi cemaati içerisinde kaydedilmiştir.[7]
Osmanlı Devleti, idari yapılanması içinde
“millet sistemi”nden dolayı devletin tebaasını Müslüman, Gayrimüslim şeklinde
bir ayrıma tabi tuttuğu için sayımlarda da Müslümanları “etnik” durumlarına göre
ayırmamıştır. Bu nedenle resmi nüfus sayımlarında Gayrimüslim nüfus etnik köken
itibarıyla tespit edilebilirken; Müslüman nüfus tespit edilememektir.
Osmanlı
Devleti idari yapısı içinde üç vilayetle yer alan Irak coğrafyasının nüfus
yapısı hakkında bilgi veren resmi nüfus sayımlarının topluca özetleri aşağıdaki
tabloda verilmiştir. 1893 ve 1906 sayımlarına göre net artış ve kayıpların
verildiği son sütunda, hiçbir zaman tam sayılamadığı için Bağdat ve Basra’nın
artış ve kayıpları verilememiştir. Musul vilayeti nüfusunda 14.363’lük bir
azalma görülmektedir.
Osmanlı
Devleti’nin resmi nüfus sayımlarının bütünü ele alındığında hem Irak’ın geneli,
hem de Musul ve çevresi büyük çoğunlukla Müslüman nüfusla meskûndur. Bölge
nüfusunu veren en son sayım olan 1906/7 sayım sonuçlarına göre Irak’ın
genelinde üç vilayette toplam nüfus 350.190’dır. Bunun 320.565’i Müslüman,
geriye kalan 29.631’i Gayrimüslim’dir. Yani toplam nüfusun % 91.53’ü Müslüman,
% 8.47’si Gayrimüslimdir. Musul ve çevresinde de oranlar yaklaşık aynıdır:
Toplam nüfusu 161.748 olan Musul vilayetinde 148.162 Müslüman, 13.586
Gayrimüslim yaşamaktadır. Vilayet nüfusunun % 91.60’ını Müslümanlar, % 8.40’ını
Gayrimüslimler oluşturmaktadır.
Birinci
Dünya Savaşı öncesinde Musul Vilayeti’nin kapsadığı 91 bin kilometre karelik
geniş alan üzerinde kurulu 3 sancak (Musul, Süleymaniye ve Kerkük), 18 kaza, 25
nahiye ve 3 bin köyde yaklaşık yarım milyon insan yaşıyordu. 1881/82 sayımının
Prof. Dr. Kemal Karpat’ın konar-göçer boylar ile kadınları da ilave ederek
verdiği düzeltilmiş nüfus da (426.111) bunu doğrulamaktadır.
İngilizler
bölgeyi işgal ettikten sonra 1919’da yaptıkları nüfus tespitinde vilayet
nüfusunu 703.378 olarak vermişlerdir. Bunun 601.893’ü Müslüman (% 85.58),
55.470’i Hıristiyan (% 7.88), 14.835’i Yahudi (% 2.11), 31.180’ de Yezidi (%
4.43) idi. Osmanlı Devleti’nin nüfus sayımlarındaki eksiklikler şüphesiz
İngilizlerin tespitlerinde de bulunmaktadır. Fakat, bütün sayımlardaki
Müslüman, Gayrimüslim oranlarının bu sayımda da yaklaşık olarak aynı olduğu (%
85.58 Müslüman, % 14.42 Gayrimüslim) görülmektedir.
İngilizler,
bu aşamada henüz Türk taleplerini ciddi bir tehdit olarak değerlendirmedikleri
için bu oranları aslına uygun olarak vermişlerdir. Bundan sonraki hiçbir
İngiliz nüfus tespitinde (1921, 1922, 1924) Müslümanlar açısından bu oranları
görmek mümkün olamayacaktır. Başlangıçta petrol politikalarını bölgedeki
Hıristiyanlar üzerine bina etmek isteyen İngilizler, bunun yeterli olamadığını
görünce; bu defa Müslüman unsurlar üzerinde özellikle de Kürtler üzerinde çalışmaya
başlayacaktır. Bu nedenle, sonraki İngiliz nüfus istatistiklerinde daima Arap
ve Kürt nüfuslar artırılacak; buna karşılık Türk nüfus hep az gösterilecektir.
İngiltere
amacına ulaşıp, Milletler Cemiyeti’nden kendi lehine karar çıkartılmasını
sağladıktan sonra Irak’ta 1935 yılına kadar nüfus tespiti ve 1947 yılına kadar
da nüfus sayımı yapılamamıştır.[9]
1560
tarihli tahrir defteri verilerinden itibaren, Musul Vilayeti özellikle de
Kerkük Sancağı ve çevresi daima Türk/Türkmen kimliğini muhafaza etmiştir. Buna
karşılık, emperyalist politikalar çerçevesinde Türklere yönelik baskılar sonucu
zaman zaman bölgenin nüfus yapısı dolayısıyla etnik ve kültürel kimliği
değiştirilmeye çalışılmıştır. Bütün bu çabalara rağmen Türkmenler Irak
coğrafyası ve devleti içinde Araplar ve Kürtlerle birlikte daima üçüncü
asli/ana unsur olmuşlardır. 1965 nüfus sayımı verileri de bunu göstermektedir.
Bu sayım sonuçlarına göre Irak nüfusunun % 60’ını Araplar, % 17’sini Kürtler ve
% 15’ini Türkmenler oluşturmaktadır:
Irak Nüfusu
(1965)[10]
Sıra Etnik Grup Genel
Nüfusa Oran
1 Araplar % 60
2 Türkler % 15
3 Kürtler % 17
4 Farslar % 4
5 Diğer
(Süryani, Asuri, Yezidi, Nasturi) % 4
Toplam
Nüfus 8.200.000
Son
yıllarda Irak nüfusu hakkında yapılan tahminler topluca değerlendirildiği
takdirde, Kerkük Türklerinin yine Irak’ta üç önemli asli/ana unsurdan biri
olduğu; bölgede ise en önemli unsur olduğu görülmektedir. Kerkük Türklerinin
toplam nüfusu 2.5 milyon civarında tahmin edilmektedir. Bu rakamı 3-3.5 milyona
olarak tahmin eden araştırmacılar da vardır.[11]
Kerkük Türkleri Irak’ın Kurucu Asli Unsurudur
Musul-Kerkük
bölgesi Türklüğünün tarihsel hakları bakımından önem taşıyan bazı hukuki
metinler söz konusudur. Bunlardan biri Irak Anayasasıdır. 12 Ağustos 1928 tarih
ve 31 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “1925 Irak Krallığı
Anayasası” Kerkük ve diğer bölgelerde yaşayan Türkmenleri, Araplar ve Kürtler
ile birlikte Irak’ın üç “asli unsurundan” biri olarak teyit etmiş ve Türkmenlerin
kanun önünde eşitliğini, kendi dillerinde eğitim haklarını garanti altına
almıştır.
Kerkük
Türklerinin hukuki konumunu belirleyen ve uluslar arası hukuk bakımından önem
taşıyan en temel metin Türkiye, İngiltere ve Irak arasında imzalanan 1926
Ankara Antlaşması’dır.
Birinci
Dünya Savaşı sonrasında Türkiye ile İngiltere arasında önemli bir sorun olan
Musul, Lozan Antlaşması ve Milletler Cemiyeti sürecinde çözülememişti. Türkiye
ve İngiltere 1926 yılında yeniden görüşmelere başladılar. Görüşmeler kısaca
1926 Ankara Antlaşması olarak bilinen “Türk-Irak Sınırı ve İyi Komşuluk
İlişkileri Antlaşması” ile sonuçlandı. Bugün de geçerliliğini koruyan 1926
Antlaşması; Türkiye Cumhuriyeti, İngiltere ve İngiliz mandası altındaki Irak
Krallığı arasında Ankara’da 5 Haziran 1926 tarihinde imzalanmış ve 7 Haziran
1926 tarihinde 911 sayılı kanun ile TBMM, 14 Haziran 1926’da Irak Meclisi ve 18
Haziran 1926’da İngiliz Avam Kamarası tarafından onaylanarak yürürlüğe
girmiştir. Bu antlaşma 3 fasıl ve 18 maddeden oluşmaktadır. 1. fasıl, Türkiye
ile Irak arasındaki sınırın belirlenmesine ilişkin düzenlemeleri, 2. fasıl, her
iki ülke arasındaki iyi komşuluk ilişkilerini belirleyen ilkeleri, 3. bölüm ise
genel hükümleri içermektedir.
Bu antlaşma
yapıldığında Irak, İngilizlerin mandası durumundaydı ve bağımsız bir devlet
konumunda değildi. 1930’da bağımsız bir devlet haline gelmiş ve 1932 yılında
Cemiyeti Akvamın üyesi olarak dünya devletler topluluğuna katılmıştır. 1958’e
kadar krallıkla yönetilen Irak, bu tarihten sonra Cumhuriyet yönetimine
dönüşmüştür.
Ankara
Antlaşması bugün için pek çok bakımlardan önem taşımaktadır. Öncelikle Irak
Devleti’in sınırları ile ilgili olarak taraflara (İngiltere, Türkiye ve Irak)
uluslar arası hukukun “garantörlük” yetkisini vermektedir. İkinci olarak bu
antlaşma taraf ülkelerin “sınır ötesi sıcak takip operasyonlarına” imkan
tanımaktadır. Bu iki konu açısından 5, 6, 8, 9 ve 12. maddeler önemlidir. Bütün
bu maddeler açısından, Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulması veya sınırlarının
değiştirilmesi halinde taraf ülkeler ve bu arada Türkiye 1926 öncesi Misak-ı
Milli’den doğan haklarını kullanma konumuna gelecektir.
Türkiye ile
ilişkiler bakımından Ankara Antlaşması’nın 14. Maddesi de önem taşımaktadır:
“MADDE-14:
Her iki ülke arasında ortak çıkarlar sahasını genişletmek amacıyla, Irak
Hükümeti bu antlaşmanın yürürlüğe konulması gününden itibaren 25 yıl süreyle,
14 Mart 1925 tarihli İmtiyaz Mukavelenamesi’nin 30. maddesi gereğince ‘Turkish
Petroleum Kumpanyası’ndan, petrol ihraç edebilecek olan şirketlerden veya
şahıslardan teşkil edilecek olan muavin şirketlerden sağlanan gelirlerin yüzde
10’unun Türkiye Hükümeti’ne ödeyecektir.”
Bu madde
ile belirlenen ödemeler ancak boru hattının tamamlandığı ve Turkish Petroleum
Kumpanyası’nın dışsatıma dönük ticari üretime geçebildiği 1934 yılından
itibaren yapılmaya başlanabilmiştir. Ödemeler, 1934 ile 1951 yılları arasında,
1945 yılı hariç, her yıl düzenli olarak yapılmıştır. Ayrıca 1954’te de
Türkiye’ye ek bir ödemede bulunulmuştur. Toplam ödenen rakam 25.712.000 TL.
dir. Prof. Dr. Hikmet Uluğbay’ın hesaplamalarına göre 1934-1954 yılları
arasında Türkiye’ye 2.000.000 Paund civarında eksik ödeme yapılmıştır.
Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetleri’nin hazırladığı Bütçe Yasaları’nda bu petrol gelirinden
alınan pay, “Gelirler Bütçesi Bölümleri”nde “Sözleşme Gereğince Musul
Petrollerinden Alınan” biçiminde alt başlık olarak gösterilmiştir. Süre bitmiş
olmasına rağmen bu gelirin bütçelerde gösterilmesi Bağdat Paktı’nın
kurulmasından 1958’e kadar olan dönem hariç 1986 yılına kadar devam etmiş, bu
tarihten sonra çıkarılmıştır.
Kerkük’ün
Türk kimliğini göstermesi ve Türkmenlerin yasal haklarını göstermesi bakımından
önemli bir belge de 1931 yılında yayınlanan 74 Sayılı “Mahalli Lisanlar
Yasası”’dır. Bu yasa başta Kerkük ve Erbil olmak üzere, Türkmenlerin çoğunlukta
olduğu bölgelerde mahkemelerin Türkçe olarak yapılmasını hükme bağladığı gibi,
Türkmenlerin eğitim gördüğü okullarda eğitim ve öğretimin kendi dillerinde
yapılmasını öngörmüştür.
Musul-Kerkük
bölgesi Türklüğünün tarihsel hakları bakımından önem taşıyan anayasal
metinlerden biri de 1932 tarihli Irak Devlet Bildirgesi (Deklarosyonu)’dir.
Irak’ta mandaterlik yönetiminin bitmesi ve Irak’ın Birleşmiş Milletler’e üye
olması münasebetiyle 30 Mayıs 1932’de yayınlanan Bildirge; 1925 Anayasası gibi
Kerkük ve diğer bölgelerde yaşayan Türkmenleri, Araplar ve Kürtler ile birlikte
Irak’ın üç “asli unsurundan” biri olarak teyit etmiştir.
1932
Bildirgesi ile Türkmenlerin temel insan hakları garanti altına alınmıştır. Bu
kapsamda bütün Irak’ta yaşayanlar ve bu arada Türkmenlerin, “hayat ve
hürriyetlerinin korunması”, kanun önünde ve pratikte eşitlik, ırk, dil ve din
ayrımı olmadan aynı medeni ve siyasi haklardan faydalanabilme”, “seçimlerde
siyasi temsil”, “kendi dillerinde özel görüşmeler, ticari, dini ve her türlü
basın-yayın faaliyeti ve toplantılar yapmalarına sınırlama getirilmemesi”,
“Türkçe’nin Arapça ve Kürtçe ile birlikte mahkemelerde sözlü ve yazılı olarak
kullanabilmesi için imkanlar sağlanması”,
“kendi dillerinde eğitim yapabilme” hakları garanti altına alınmıştır.
Türkmenlerin temel insan hakları bağlamında
bu bildirgede önem taşıyan bir diğer husus da Kerkük’ün Türk kimliğinin tescil
edilmiş olmasıdır: “Nüfusun çoğunluğunun Türkmen ırkından olduğu Kerkük
Livası’na bağlı Kifri ve Kerkük Kazalarında, resmi dil Arapça ile birlikte
Kürtçe ve Türkçe olacaktır” (9. Madde).
Kerkük
Türklerine Yönelik “Etnik Temizlik” Çalışmaları
Irak
genelinde 1920 yılından günümüze kadar Türkmenleri asimile etmek ve bölgelerini
Araplaştırmak (şimdi ise Kürtleştirmek) için çok çeşitli yöntemlere
başvurulmuştur. Açık yerlerde Türkçe konuşmayı yasaklamak ve hatta telefonda
kendi ailesiyle konuşanları cezalandırmak gibi insan haklarına tamamen aykırı
kararlar alınmış ve uygulanmıştır. Yüzlerce Türkmen köy ve kasabası çeşitli
bahanelerle yıkılmış, Türkmen halkı başka yerlere göçe zorlanmış, Irak’ın
güneyinden yüz binlerce Arap’ın Türkmen bölgelerine yerleşmeleri için
kendilerine karşılıksız teşvik primleri verilmiş ve arazi dağıtılmıştır.[12]
Bu süreçte
Kerkük Türkleri, değişik tarihlerde çok büyük baskı ve katliamlarla
karşılaşmışlar, adeta “etnik temizlik” denebilecek olaylar yaşamışlardır.
Kaçakaç Katliamı (Telafar, 1920), Levy Katliamı (Kerkük, 4 Mayıs 1924),
Gavurbağı Katliamı (Kerkük, 12 Temmuz 1946), Kerkük Katliamı (Kerkük, 14-16
Temmuz 1959), Türkmen Liderlerin İdamı (16 Ocak 1980), Tuz-Hurmatu Katliamı
(Tuz-Hurmatu, 26 Mart 1991), Altunköprü Katliamı (Altunköprü, 28 Mart 1991),
Irak’ın İstanbul Başkonsolosluğu Önünde Türkmen Gençlerin Şehit Düşmesi (5
Nisan 1991), Erbil Katliamı (Erbil, 31 Ağustos-2 Eylül 1996), Kerkük Türkmen
Katliamı (Kerkük, 31 Aralık 2003), Telafar Katliamı (Telafar, Eylül 2004 ve
Eylül 2005), Tuz-Hurmatu, Taze-Hurmatu, Beşir, Tisin Katliamları bunlardan
bazılarıdır.
1991
yılındaki Birinci Körfez Harekatı’na kadar “Araplaştırma” şeklinde devam eden
Kerkük Türklerine yönelik asimilasyon faaliyetleri; bu tarihten sonra ve
özellikle ABD’nin Irak’ı ve bu arada bölgeyi işgal etmesi üzerine (9 Nisan
2003, Kerkük - 10 Nisan 2003, Musul) “Kürtleştirme” şeklinde uygulanmaya
başlandı. ABD ve Kürtler işgal ettikleri Türkmen şehirlerinde Saddam Hüseyin’i
aratmayacak şekilde baskı ve zulüm yapmaya başladılar.
1991
yılında Irak’ın kuzeyinde Körfez Savaşı’ndan sonra 36. paralelin kuzeyi
“güvenli bölge sınırı” kabul edilerek Saddam Hüseyin’in uçaklarının uçuşuna
kapatıldı. 1991’de oluşturulan “güvenli bölge”nin içine dahil edilen Erbil
şehrinin demografik yapısı değiştirilmeye başlandı. On binlerce Kürt, köy ve
dağlardan Erbil’e göç ettirildi. Erbil’in Kürtleştirme planı ve programı
kapsamında, Kürtler binlerce yıldır “Erbil” olan şehrin adını “Havler” olarak
değiştirdi. İlginç olan doğuda Süleymaniye bölgesi 36. paralelin güneyinde
olmasına rağmen güvenli bölgeye dahil edilmiş; batıda Musul, 36 paralelin
kuzeyinde kalmasına rağmen güvenli bölgeye alınmamıştı.
Kerkük’e
bağlı Altunköprü kasabasının adı Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi tarafından
kasaba girişine asılan yeni yol tabelasında değiştirildi. Kurulduğundan buyana
hep bir Türkmen şehri olan Altunköprü’nün adı, Kürtçe “köprü” anlamına gelen
“Pirde” olarak değiştirildi.
Bölgenin
demografik yapısını değiştirme faaliyetleri esasen Kerkük şehri üzerinde
yoğunlaştırılmıştır. 1991’den sonra başlayan ve fakat 2003 ABD işgali ile
hızlanan bir süreçte Kerkük’ün Türk kimliği bütün dünyanın gözleri önünde
değiştirilmeye başlandı. İşgalci ABD ile işbirliği yapan Kürtler, 28 Mayıs 2003’te
Kürt bir valinin atanması ile birlikte şehirde bütün devlet dairelerini
ellerine geçirdiler. Kerkük’te toplam 25-27 olan yerel genel müdürlüklerin
sadece biri (Milli Eğitim Müdürlüğü) Türkmenlerin, diğerlerinin tamamı
Kürtlerin elinde bulunmaktadır. Şehirdeki Irak Ulusal Muhafız Birlikleri ve
Polis Teşkilatı’nın tamamı Kürtlerden oluşuyor. Yani şehrin güvenliğini sağlama
işi de Peşmergelere bırakılmış durumda.
Kürt
gruplar 17 Mart 1991 ve 10 Nisan 2003’te Kerkük’ü yağmalayarak şehirdeki devlet
dairelerini talan ettiler. Demografik yapının değiştirilmesi için öncelikle
nüfus ve tapu dairelerini basarak, kayıtları imha ettiler. Taşıma usulle
binlerce Kürt getirilerek önce Saddam stadyumuna sonra da çadır kentlere
yerleştirildiler. Bugün itibarıyla Kerkük’teki “ithal Kürtlerin” sayısı
300.000’i aşmış bulunmaktadır.[13]
Irak
Türkmen Cephesi Lideri ve Milletvekili Saadettin ERGEÇ’in verdiği bilgilere
göre, taşınan bu göçmen Kürtlere verilen “gıda karneleri”nden anlaşılmaktadır
ki, Kerkük’e 343 bin Kürt getirilmiş, 227 bin kişi de seçmen olarak
kaydedilmiştir. Bunlara ev, arazi ve çadır verilerek, yerleşmeleri teşvik
edilmiştir.[14]
Son dönemde
büyük bir hızla Kerkük şehri başta olmak üzere bölgenin Türk kimliğini ortadan
kaldırarak, nüfus yapısını Kürtleştirmeye çalışılması şüphesiz daha büyük bir
amaca ulaşmak için zemin hazırlama çalışmalarıdır. 1991’den beri Irak’ın
kuzeyinde bir Kürt devleti kurmak için her türlü ortamı hazırlayan ABD, yeni
Irak Anayasası’na koydurduğu bir madde ile Kerkük’te Aralık 2007’de bir
referandum öngörmekteydi. Önce “normalleşme” sağlanacak, sonra “sayım” ve
“referandum” yapılarak Kerkük’ün kimliği belirlenecekti. Bütün bu demografik
oyunlarla belli bir aşamaya getirilen Kerkük’ü Kürtleştirme çalışmaları
referandumla bir sonuca ulaştırılacaktı. Fakat bu referandum bir türlü
yapılamadı. Buna rağmen oluşturulan fiili durum Irak Türklerinin aleyhine
olarak gelişmeye devam etmektedir.
Türkiye’nin
bu duruma, bu oldubittiye seyirci kalmaması gerekmektedir. Tarihsel, kültürel
ve coğrafi bakımdan Anadolu ve dolayısı ile Dünya Türklüğünün ayrılmaz bir
parçası olan Kerkük Türklerinin haklarına sahip çıkılmalıdır.
[1] M.
Kafalı, “Kerkük Türkleri, Bugünkü Durumları ve Yakın Mazisi” Makaleler, C: I.,
Yayına Hazırlayanlar: S. Yalçın, S. Özbek, Berikan Yayınevi, Ankara, 2005, s.
449-4450.
[2] M.
Kafalı, “Kerkük Türkleri”, Makaleler, C: I., Yayına Hazırlayanlar: S. Yalçın,
S. Özbek, Berikan Yayınevi, Ankara, 2005, s. 463-465.
[3] M.
Kafalı, “Kerkük Türkleri”, Makaleler, C: I., s. 467.
[4] E.
Hürmüzlü, Irak’ta Türkmen Gerçeği, Kerkük Vakfı Yayınları, İstanbul, 2006, s.
15.
[5] 111
Numaralı Kerkük Livâsı Mufassal Tahrir Defteri (Kanûnî Devri), Yayına
Hazırlayanlar: A. Özkılınç, A. Coşkun, A. Sivridağ, N. Yekeler, M. Yüzbaşıoğlu,
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Yayınları, Ankara,
2003, s. 7.
[6] M.
Kafalı, “Kerkük Türkleri”, Makaleler, C: I., s. 465-466.
[7] 111
Numaralı Kerkük Livâsı Mufassal Tahrir Defteri (Kanûnî Devri), s. 14. Defterde
Müslüman unsurlar için verilen rakamların toplamı verilen toplamdan azdır.
Dolayısı ile genel toplam da yanlıştır. Bunun için biz mevcut unsurların
nüfuslarını toplayarak yeni bir toplam rakamına ulaştık. Eseri hazırlayanlar,
Müslim toplamını 6.690, genel toplamı da 7.320 olarak vermektedirler.
[8] K.
Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830 – 1914) Demografik ve Sosyal Özellikleri, Çeviri:
B. Tırnakçı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2003, s. 228. Tablo: 1.18.
[9] Bu
konudaki gelişmeler için bakınız: İ. Şerif Kaymaz, Musul Sorunu: Petrol ve Kürt
Sorunları İle Bağlantılı Tarihsel ve Siyasal Bir İnceleme, Otopsi Yayınları,
İstanbul, 2003, s. 26 vd.
[10] M.
Kafalı, “Kerkük Türkleri”, Makaleler, C: I., s. 467.
[11] Bu
rakamlar için topluca bakınız: Ali Kerküklü, Oyun İçinde Oyun: Kerkük,
İstanbul, 2006, s. 32 vd.
[12]
Tamamen nüfus yapısını değiştirmeye dönük olan bu uygulamalar için bakınız: Ali
Kerküklü, Oyun İçinde Oyun: Kerkük, s. 128 vd.
[13] Ali
Kerküklü, Oyun İçinde Oyun: Kerkük, s. 107 vd.
[14] F.
Bila, “Türkmen Lider Ergeç: Kerkük Patlarsa İç Savaş Durdurulamaz”, Milliyet,
19 Ocak 2007.