Türkeş, Türk milletinin yeni bir yolun yolcusu ve yeni bir kaderin
sahibi olması gerektiğini düşünüyordu. Bu yeni yol, Türkiye'yi bilimde,
ahlakta, teknikte ve sanayide yeryüzünün en ileri ülkesi yapmak isteyenlerin
yolu olacaktı.
Türkeş, tıpkı Orhun Kitabelerindeki gibi, geceyi gündüze katıp emek
harcayarak, ter dökerek kendi düşünce eserlerini meydana getirecek ve Türk
milletini kökünden koparmadan, bilimde, sanatta kanatlandırıp çağlar üzerinden
uçuracak gerçek aydınlara ihtiyaç duyulduğuna işaret ediyordu.
Türkeş, bunun için sadist Slav marksizmine veya soğuk Anglo-Sakson
kapitalizmine sarılmaya gerek olmadığını, üçüncü bir yola ihtiyaç duyulduğunu
belirtti. Ülkede sosyal adaleti ve Türk milletinin toplum olarak büyük bir
hızla kalkınmasını sağlayacak yüzde yüz yerli ve milli bir doktrin olması
gerektiğini vurguladı. Bu doktrinin ruhunu "Her şey Türk milleti için,
Türk'e doğru ve Türk'e göre" prensipleri teşkil etti. İşte Türkeş'in o
ünlü "9 Işık Doktrini" bu düşüncelerin ürünüdür.
Türkeş Türkiye'de yaşayan ve Türklüğü benimseyen, aynı kültürle
yoğrulmuş, aynı dine mensup insan topluluğunun Türk milletini teşkil ettiğine
inanır. Bu sınırlar dışında yaşayanlarla birlikte çok büyük ve geniş bir aile
olan Türkler'in, temel varlığı ve meselelerin çözüm yeri ve sahibi olarak
Türkiye'yi gördüklerine inanır. Bu bakımdan Türkiye'nin birinci planda ele
alınması, korunması ve yüceltilmesinin başlıca konuyu teşkil ettiği
görüşündedir.
Alparslan Türkeş'e göre Türk milliyetçiliğinin temel görüşünü şu şekilde
özetlemek mümkündür.
"Türk milletinden olmak, Türk milletini sevmek ve Türk devletine
sadakatle hizmet aşkı taşımak, vatan bağlılık duygusu içinde bulunmak ve Türk
milletinin yükselmesi için elinden gelen her fedakarlığı yapmak ve çalışmak
duygusu ve şuurudur. Bu duygu ve şuuru taşıyan herkes Türk'tür. Kalbinde
yabancı başka bir milletin özlemini, özentisini taşımayan, kendisini Türk
hisseden, Türklüğü benimseyen ve Türk milletine, Türk devletine hizmet aşkı
taşıyan herkes Türk'tür."
Türkeş'in milliyetçilik anlayışının temelinde, Türk milletine karşı
beslenen derin sevgi yatmaktadır. Türkeş;
"... Bizim milliyetçiliğimiz, Türk milletine karşı duyulan derin ve
köklü bir sevgi ve Türk milletinin içinde bulunduğu müşkül durumdan bir an önce
en modern, en ilmi metotlarla çıkarılarak en kısa yoldan modern uygarlığın en
ön safına geçirilmesini sağlama duygusundan kuvvet alır" der.
Türkeş'in ortaya koyduğu Türk milliyetçiliği anlayışında, başka
milletlere karşı kin ve nefrete, gareze, öfkeye yer yoktur. .Türk milletine duyulan
derin sevgi esastır.
Türkeş'in Türk siyasi hayatına kazandırdığı ve kitleleri derinden
etkilediği milliyetçilik anlayışının yanına "Türkçülük" kavramını da
oturtmak gerekir.
"Milliyetçiyiz, Türkçüyüz. Neden Türkçüyüz? Çünkü milletimiz Türk
milletidir. Türkçülük Türk milletinim hayatının her safhasında yapacağı her
şeyin Türk ruhuna, Türk geleneğine uygun olması ve Türk'e yararlı olması
amacının, fikrinin ön planda tutulmasıdır."
Alparslan Türkeş'teki bu yüksek manevi anlayış, Ülkücülüğü doğurmuştur.
Türk muhitini en kısa yoldan, en kısa zamanda modern uygarlığın en üst
seviyesine çıkarma, mutlu, müreffeh, bağımsız, hür ve kendi haklarına sahip bir
hayata kavuşturma ideali Türkeş'in ülküsünü oluşturur.
"Bizim ülkücülüğümüz, daima gerçekçi olmayı ve girişilecek
faaliyetlerde Türkiye'yi "hiçbir zaman tehlikelere, risklere, maceralara
sürüklemeyecek bir yol üzerinde bulunmayı esas kabul eder."
Alparslan Türkeş'e göre Türk milletinin "kutlu güç
kaynaklarının" başında İslamiyet, milliyetçilik ve Türkçülük gelmektedir.
Ayrıca birlik, beraberlik, iç barış ülküsü, cihan devleti kurabilme özellik ve
kabiliyeti de Türk milletinin temel özellikleri arasında yer alır.
Türkeş, ülküsünü, idealini, sevdasını, aşkını bilim adamları, aydınlar
ve gençlerle paylaşmıştır. Özellikle de gençlere hitab ederken Bilge Kağan
gibi; "Ey Türk! Titre ve kendine dön" diye kükremiş ve bu dönüş iki
bine iki kala en yüksek temposuna ulaşmıştır. Gençleri, aydınlan sevdasına
ortak olmaya, yeni ufuklara çağıran Türkeş, Ülküsünü Bilge Kağan'dan,
Kür-Şad'ın izinde Anadolu'ya kazımıştır:
"Ben Türk milletini:
Sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye,
Rüşvet, hile ile çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenlerine,
Ahlaktan mahrum bir hürriyete,
Tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir ekonomiye çağırmıyorum.
Türklük gurur ve şuuruna, İslam ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa,
adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe, kısaca hak yolu, hakikat yolu, Allah
yoluna çağırıyorum. Modern medeniyetin en ön safına geçmek üzere çağlar
üzerinden sıçramaya çağırıyorum. Hareketin adını isteyenlere açıkça ilan
ediyorum:
Yeniden maneviyata dönüş...
Türk aydınları, Türk gençliği, buluşma yerimiz Büyük Türkiye'dir."
Türkeş, ömrünü Türk milletine adamıştı. O'nun milliyetçilik anlayışı,
yüksek ahlâkı, maneviyatı, elbette bu satırlara sığdırılamaz. O bir
"Bozkurt" idi. O'nun heyecanını, ülküsünü duyabilmek, yaşayabilmek,
O'nu öğrenip anlayabilmek önemlidir.
(ALINTI)