Gazi
KARABULUT
Türk
tarihi büyük zaferlerle doludur. Her zafer, bulunduğu tarihî sürecin akışını
etkilemiş ve zaman itibariyle mevcut devletin gücüne güç katmıştır.
Tarihte
bilinen ilk Türk devleti, M.Ö. 220 yılında bugünkü Moğolistan bölgesinde yani
Çin’in kuzeybatısında kurulan Hun İmparatorluğu’dur. İşte o tarihten bugüne
kadar Türklerin, tarihin her safhasında etkin bir role sahip olduğunu görürüz.
M.Ö.
214 yılında Hunların taarruzları karşısında Çinliler meşhur Çin Seddi’ni yapmak
zorunda kalırken 4.yy. sonlarına doğru artan Hun akınları Avrupa’nın etnik
yapısını değiştirmiş ve tarihteki meşhur “Kavimler Göçü” gerçekleşmiştir.
Atilla
zamanında Hun hâkimiyeti Manş Denizi ve Po Ovası’na kadar ulaşmıştır.
639
yılında Kürşad’ın 39 kişi ile kurduğu ihtilal komitesi, Türk’ün tarihe
kanlarıyla yazdığı ve Göktürk bağımsızlığının sembolleştiği destanlardan
biridir.
Türk
milletinin tarihî misyonunu Orhun Abideleri’nde Bilge Kağan şöyle anlatır:
“Yukarıda
mavi gök, aşağıda yağız yer yaratıldığında ikisi arasında insanoğlu yaratılmış.
İnsanoğlunun üzerine büyük dedelerim İstemi Kağan, Bumin Kağan hükümdar
olmuşlar. Türk milletinin iline, töresine çekidüzen vermişler. Dört taraf hep
düşman imiş... Ordular gönderip dört taraftaki milleti hep idaresi altına
almış. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüş. Gök çadırımız, güneş
bayrağımız olsun diye.
Göktürklerde
ve bütün Türk devletlerinde, Türk cihan hâkimiyeti mefkûresi özlemini görürüz.
Mefkûrenin temelinde içte birlik, dışta dirlik için Türk’ün hâkimiyeti elzemdir
anlayışını görürüz.
700’lü
yıllarda Uygurlar yerleşik hayata geçmiştir. Karahanlılar ise İslamiyet’i kabul
eden ilk Türk devleti olarak tarihe geçmiştir.
1040
yılında Tuğrul ve Çağrı Beylerin yanında birlik komutanı olarak Dandanakan
Savaşı’na katılan Alparslan, daha çocukluk çağından yeni çıkmıştı. Bu savaşta
Gazneli ordusunun yenilmesi ile başlayan Büyük Selçuklu efsanesi, aslında o
dönemde Bizans emperyalizmi altında inleyen Anadolu’ya doğacak güneşin de
müjdecisi olacaktı.
Prof.
Dr. Erol Güngör’ün Tarihte Türkler adlı kitabında oldukça enteresan, enteresan
olduğu kadar da gerçek şöyle bir tespit görürüz.
“Eğer
Türk ve İslam tarihinin son 900 yıllık tarihini çizen tek bir insan göstermek
mümkün olsaydı bu, hiç şüphesiz Alparslan olurdu.”
Hakikaten
Türk-İslam tarihindeki en büyük Hıristiyan hücumunu yok ederek Türklere
Anadolu’nun ve İslam Orta Doğu’nun kapılarını açmış olması tarihin akışını
değiştirmiştir. Alparslan Gazi’den sonra İslam tarihi Türk tarihine, Türk
tarihi de İslam tarihine dönüşmüştür.
1063
yılında Tuğrul Bey vefat edince Alparslan Bağdat’taki halifenin de destek ve
onayıyla Büyük Selçuklu Devleti’nin başına geçmiştir. Sarı Hoca’nın
telkinlerinin de etkisiyle Anadolu’yu kutsal bir hedef hâline getiren
Alparslan, Afşin Bey komutasında Doğu Anadolu’ya ileri hareketler düzenleyerek
Bizans Devleti’nin otoritesini sarsmıştır. Tehlikeyi sezen Bizans İmparatorluğu
Romen Diyojen komutasında heybetli bir orduyla doğuya yönelmiştir. Doğu’nun ve
Anadolu’nun kaderini belirleyecek bir savaşın kapıda olduğunu gören Alparslan,
Bizans imparatoruna Sav Tigin’i gönderip barış istemiştir. İmparator; “Barışı
Rey’de görüşeceğiz. Ordum İsfahan’da kışlayacak, hayvanlarım Hamedan’da
sulanacaktır.” deyince Sav Tigin, “Atlarınız elbette Hamedan’da kışlayacak ama
sizin nerede kışlayacağınızı Allah bilir.”, diye cevap vermiştir.
Büyük
sultan, savaş için mübarek Cuma gününü seçmiştir. Gün doğarken bütün
komutanlarını ve askerlerini duygulandırıp coşturan kısa bir konuşma yapmıştır.
Sonra atından inip secdeye kapanmış, ellerini göğe doğru açarak şöyle dua
etmiştir:
“Yarabbi
seni kendime vekil ediyorum. Azametin karşısında yüzümü toprağa sürüyor ve
senin uğrunda savaşıyorum. Ey Tanrım! Niyetim halistir, bana yardım et.
Sözlerimde yalan varsa beni kahret.”
26
Ağustos 1071 Cuma günü, güneşin Anadolu’ya doğduğu en güzel gün olarak
tarihteki müstesna yerini almıştır.
Sabahın
ilk saatleriyle duyulmaya başlayan “Allah Allah!” nidalarının gönüldeki imana
kattığı aşk ile Türk’ün savaşlarda uyguladığı hilal taktiği birleştiğinde 200
bini aşan Bizans ordusu ancak 50 bine ulaşan Türk ordusu karşısında akşam
saatine kadar dayanabilmiştir.
Malazgirt
Ovası’nda Büyük Sultan Alparslan’ın kazandığı zafer; sadece Türk’ün tarihine
değil, koca bir İslam dünyasına, hatta bütün insanlık tarihine yeni bir dönem
kazandırmıştır. Bu zafer, Büyük Selçuklu Devleti’ni, İslam dünyasının lideri
yaparken Bizans zulmü altında inleyen Anadolu insanına da adaletin tecelli
edeceği bir ışık olarak belirmiştir. Nitekim Büyük Selçuklu hâkimiyeti, Ege ve
Marmara kıyılarına kadar hiçbir direnişle karşılaşmadan yayılmış, bu yayılma
sürecinde en büyük alakayı da buralarda yaşayan halktan görmüştür.
Alparslan’ın;
1072 yılında kendisine sığınan bir kale komutanı tarafından hançerlenerek
öldürülmesi, bütün Türk-İslam dünyasında yerin yarılıp göğün çökmesi gibi büyük
bir sarsıntıya sebep olmuştur. Ancak Nizamülmülk’ün de gayretleriyle devletin
başına geçen Melik Şah döneminde Anadolu’nun Türkleşmesi noktasında aynı
kararlılık devam etmiştir. Melik Şah’ın, Hasan Sabbah adlı Batınilerin lideri
bir bozguncu tarafından 1092’de öldürülmesi de Anadolu’nun Türkleşmesini
engelleyememiştir.
Biz
bu tarihi kronolojinin biraz dışına çıkıp bu büyük zaferin Türk devletleri
üzerindeki tesirlerine bir nazar edelim:
Büyük
Selçuklu Devleti’nin, Anadolu’yu vatan yapan maddi direkleri Alparslan Gaziler,
Melik Şahlar; Anadolu’yu o isimle devlet kurup Anadolu Selçuklu Devleti yapan
Süleyman Şahlar ve onun beylerininse manevi kurucuları da Hoca Ahmet Yesevi’den
feyiz alan ve İslam inancı ile Türk cihangirliğini aynı kapta yoğuran Mevlana
Celalettin, Yunus Emre, Hacı Bektaş, Ahi Evran gibi İslam’ın ulu kişiler olduğu
unutulmamalıdır.
Malazgirt
Zaferi’nin Türklere Anadolu kapılarını açması kadar, Anadolu’nun Türk yurdu
yapılıp cihan devletinin kurulmasına, oradan da millî devletin neşvünema
bulmasına vesile olan ruhun temelinde “fisebilillah” duygusunu gönüllere
aşılayan gazi dervişlerin bulunduğu akıllardan çıkarılmamalıdır.
Anadolu’nun
Türklere vatan olmasını sağlayan Malazgirt Zaferi, bir bütün olarak
değerlendirdiğimiz Türk tarihinde bir dönemecin de adıdır. Bazı tarihçiler,
Türk tarihini incelerken “İslamiyet’ten önce” ve “İslamiyet’ten sonra” veya
Orta Asya ve Anadolu Türk tarihi gibi bölümlere ayırmaktadır. Bize göre Türk
tarihi; misyonu, kültürel özellikleri ve hedefleri açısından ele alındığında
bir bütün olarak değerlendirilmelidir. İslamiyet’ten önce yeryüzünde huzuru
temin etmek gayesiyle “Türk cihan hâkimiyeti mefkûresi” olan ideal,
İslamiyet’in kabulü ile “nizamıâlem ve ilayıkelimetullah “ ülküsüne
dönüşmüştür.
Bu
genel ilke çerçevesinde Malazgirt Zaferi’nin önemi, ebedi karargâhın
belirlenmesi noktasında olmuştur. Malazgirt’e kadar komuta merkezi hep
değişkenlik arz etmiştir. Ama Anadolu’nun ebedi vatan olmasından sonra merkez,
hep Malazgirt ile mühürlenen bu kutsal topraklar olmuştur.
Her
iki Selçuklu Devleti de Osmanlı Devleti de ve en nihayetinde Türkiye
Cumhuriyeti de karargâhın adını Anadolu olarak belirlemiştir.
Türkler,
Orta Asya’da hükümranlık sürerken devrin gazi dervişleri devletin başındaki
hakanlara hedef olarak Anadolu’yu göstermişlerdir. Bu kutlu hedef, Alparslan’la
gerçekleşmiş ve kıyamete kadar Türklerin ana yurdu belirlenmiştir
Anadolu
Selçuklu Devleti’nden sonra kurulan Osmanlı Devleti, üç kıta yedi denize hâkim
olduğu dönemlerde idare merkezi olarak Edirne hariç, Anadolu’nun dışında bir
mekânı düşünmemiştir. Türk’ün ateşle imtihanı diye ifade edebileceğimiz Millî
Mücadele döneminde de tarihte Haçlı zihniyetini hatırlatan yedi düvelin savleti
yine bu topraklarda kırılmış ve millî devlet yine bu kutlu topraklar üzerinde
kurulmuştur.
Bir
gün bütün cihan hâkimiyetimiz altına girip “gök çadırımız, güneş bayrağımız”
olsa da çadırın direği hiç şüphesiz Alparslan’ın emaneti, şühedanın gül bahçesi
Anadolu olacaktır.
İşte
Anadolu topraklarına güneşin en güzel doğduğu gün olan 26 Ağustos 1071, Türk’ün
ebedi yurdunun tapulanmaya başladığı gündür.
Türk
ve İslam dünyası o mübarek Cuma sabahı tekbirlerle hücuma kalkan, Büyük Sultan
Alparslan’a ve ardındaki elli bin yiğide olan şükran borcunu hiçbir zaman
unutmayacaktır.