Yılmaz Öztuna
Türk asrı denen XVI. asırda Osmanlı
Türkleri, Orta Afrika ile de ilgilenmişlerdir. Orta Afrika o çağda tamamen veya
kısmen bilinmeyen topraklar arasında sayılıyordu. İlk Orta Afrika siyasetini
açan, en büyük Türk amirallerinden biri olan, Salih Paşa'dır. 1551'den 1556'ya
kadar Cezâyir Beylerbeyiliği yapmıştır. Bu sırada, 4.000 Türk ve Emir Abdülaziz
komutasında 8.000 Arap gönüllüsü ile ilk defa olarak Güney Cezayir'e indi.
Salih Paşa, kuzeyden güneye doğru
önce Tell Atlasları'nı, sonra Sahâ Atlasları'nı geçti. Tuggrut vahasına geldi.
Buradan daha da güneye ilerledi ve Vargla vahasına erişti. Burada bir müddet
kaldıktan sonra güneye doğru yoluna devam etti. Büyük Sahrâ'ya geldi. Tuareg
ırkından 5.000 Berberî ve Zenci'yi esir alıp Cezayir şehrine döndü. Büyük
Sahrâ'daki kabilelerin yıllık vergiye bağlandığı bu sefer, coğrafi keşifler
tarihi bakımından çok önemlidir. Zira tarihte ilk defa olarak Afrikalı olmayan
bir kavim, yani Türkler, büyük Sahrâ'da bu kadar güneye inmişlerdir.
Salih Paşa'nın en yakın
arkadaşlarından olan diğer bir Türk amirali, ünlü Turgut Paşa da orta Afrika
ile ilgilendi. Hatta bu ilgi, Salih Paşa'nınkinden birkaç yıl daha öncedir.
Turgut Reis, bu sıralarda "paşa" yani oramiral olmuş, bugün "Libya"
dediğimiz Trablusgarb eyaletinin başına getirilmişti.
Bu Türk eyaletinin güney sınırları
da Büyük Sahrâ'ya dayanıyordu. 3.400 metreye kadar yükselen Tibesti Dağları,
Trablusgarb ile bir Müslüman Zenci krallığı olan Bornu'yu ayırıyordu. Bu
devletin merkezi Kuka şehri, Çad Gölü'nün güneybatı kıyısındaydı. Devlet,
bugünkü Nijerya, Nijer, Çad ve Kamerun devletlerinin bir kısım toprakları
üzerinde kurulmuştu. 1000 yıllarına doğru kurulan bu Müslüman zenci krallığında
yüksek tabaka az çok Arapça biliyordu. Sünni-Malikî mezhebi yayılmıştı.
1194'te Seyfi hanedanı düşmüş, onun
yerine, 1846'ya kadar 652 yıl iktidarda kalacak olan Bulala hanedanı geçmişti.
İşte Ekvator'un 8 derece kuzeyindeki enleme kadar güneye inen bu mühim ve eski
devlet, Trablusgarb Beylerbeyisi Turgut Paşa'nın başlıca hedefi oldu.
Turgut Paşa, Bornu'da Türk yüksek
hâkimiyetini kurabilmek için savaşçı bir siyaset gütmedi. Dostluk gösterdi.
Hattâ Bornu hükümdarına teknik yardımda bulundu. Bornu tahtında bulunan Melik
Muhammed, 1550'de Trablusgarb'a elçi göndererek Türk yüksek hâkimiyetini
tanıdığını bildirdi. Onun yerine tahta geçen yeğeni Melik III. İdris Amsâmi
Alaôma ise, 1557'de İstanbul'a elçi yolladı ve kesin şekilde Kanuni Sultan
Süleyman'a tâbiyetini arzetti. Türk hakimiyeti, Doğu Afrika'da olduğu gibi orta
Afrika'da da Ekvator çizgisine yaklaşmış oluyordu.
Türk’ün Kudreti
Türkler, Bornu'nun zengin ham
maddelerini alıyor, sanayi mamulatı satıyorlardı. Tarihte ilk defa olarak
Turgut Paşa'nın yolladığı ateşli silahlar, Orta Afrika'ya girdi. Trablusgarb
Beylerbeyine bağlı Fizan sancak beyi, Bornu devletini kontrolle görevliydi.
Büyük Sahrâ'nın ortasındaki ehemmiyetsiz bir Türk sancak beyi yani valisinin
böyle eski ve kudretli bir krallığı kontrol etmesi, XVI. asır Türk kudretinin
derecesini gösteren tipik olaylardan biridir.
Ancak modern çağda da sömürgeci
devletlerin sömürgelerini çok küçük kuvvetlerle kontrol edebildikleri
hatırlanırsa, bu olaya fazla şaşılmaz. Bundan böyle Bornu üzerindeki Türk
yüksek hâkimiyeti, birçok fasıla ile, XIX. Asır sonlarına, Sultan Abdullaziz
devrine kadar devam etti.
Bu suretle XVI. asırda Türkler,
Afrika kıt'asının yarısından büyük bir parçasını doğrudan doğruya veya
dolayısıyla kontrol edebiliyorlardı. Kıt'anın geri kalan orta ve güney
bölgeleri ise, tamamen meçhul ve kapalıydı. Merkezleri Cezâyir, Tunus,
Trablusgarb, Kahire ve Massava şehirlerinde bulunan 5 Türk Beylerbeyliği yani
eyaleti, doğrudan doğruya idareleri altında tuttukları ülkeler dışında, birçok
yerli Afrika devletini kontrolleri altında bulunduruyorlardı. Doğrudan doğruya
Türk Osmanlı idaresinde bulunan Afrika ülkeleri Cezâyir, Tunus, Libya, Mısır,
Kuzey sudan, Eritre ve Somali'den ibaretti.
Diğer Afrika ülkeleri, tabiiyet
yoluyla Türkiye'ye bağlıydı. Türkiye'nin Afrika'daki en kudretli tâbii, başlı başına
büyük devletler arasında sayılan Fas Arap imparatorluğu idi ki, bu devlet de
kendi hesabına batı ve Orta Afrika'da birçok ülkeyi kontrol ediyordu. XVI.
asırda Türkler, Afrika'da, Gine'ye, Kamerun'a, Mozambik güneylerine kadar
yüksek hakimiyetlerini tanıtmışlardı.
.