Fevzi
Çakmak’ın kızının düğününde tüm davetliler arasında fotoğraf çekmeye çalışan
bir genci fark etti Atatürk. Yanına gidip gülümseyerek bu çelimsiz gence “Adın
ne senin çocuk?” diye sordu.
Genç
şaşırdı bir anda, neticede Kemal Paşa yanına kadar gelip adını sormuştu,
kekeleyerek “Efendim benim adım Ali Rıza” dedi.
Atatürk
yine hoşnutça gülümseyerek “Bilir misin, benim babamın adı da Ali Rıza,
nerelisin peki?”
“Üsküplüyüm
paşam”
Kemal
Paşa belki de babasıyla adaş olduğundan bir anda kanı kaynamıştı bu genç adama.
Akabinde “Peki madem, sana bundan böyle ‘Sarı’ diyeceğim. Artık hususi
fotoğrafçılarımdan olacaksın anlaştık mı?” Gözleri parlayarak “Emredersiniz
paşam!” dedi genç adam.
Gencecik
Ali Rıza belki de hayatının en ilginç ve en güzel gününü yaşıyordu. Vatanı
kurtardığı için sonsuz hayranlık beslediği Kemal Paşa’nın yakınında olacak ve
fotoğraflarını çekecekti. Ne büyük bir gurur! Vazife aldığı yıllarda Atamızın
çok fotoğrafını çekti ama içlerinden biri vardı ki işte o tarihe geçecekti.
Hangisi miydi? Meclisin önündeki o meşhur poz… Bizlere insan Atatürk’ü anlatan
o fotoğraf.
29
Ekim 1929… Cumhuriyet Bayramı coşkusu büyük bir şevkle kutlanmaktadır. Kemal
Paşa ve beraberindekiler Meclis’ten çıktıklarında gazeteciler fotoğraf çekmek
için adeta birbirlerini ezmektedir. O an çelimsiz Ali Rıza itiş kakış içinde
bir omuz darbesiyle yere yuvarlanır. Ayağa kalkıp, kadrajı ayarlayıp fotoğrafı
çekene kadar Atatürk ve beraberindekiler çoktan Meclisin önünden ayrılmış ve
Ankara Palas’ın önüne kadar ilerlemiştir.
Ali
Rıza bu tarihi anı çekemediği için üzüntüyle taşın üzerine oturup hüngür hüngür
ağlamaya başlar. Çok geçmeden uzaktan Kemal Paşa’nın sesini işitir. Kendine has
o güzelim Rumeli şivesiyle “Hey Sarı! Söyle bakalım neden ağlıyorsun?” Birden
irkilip ayağa kalkar Ali Rıza. Gözyaşlarını silip “Paşam” der ve yanına gider,
fotoğrafı çekemediğini anlatır. Kemal Paşa gülümseyerek, “Canını sıktığın şeye
bak bre çocuk!” Atatürk büyük bir olgunlukla tüm devlet erkanına seslenerek
“Arkadaşlar tekrar içeri girip yeniden çıkacağız. Sarı bizim fotoğrafımızı
çekecek!”
Devlet
erkanı bu durumu garipser. Bir fotoğrafçı, fotoğraf çekemedi diye koskoca
bakanlar, mebuslar tekrar Meclisin önüne gidip aynı pozu mu verecek? Verecek
evet! Çünkü Atatürk’tü bunu isteyen. Ali Rıza’nın gözyaşlarına kıyamayan o yüce
Atatürk…
Ve
Atatürk ile Devlet erkanı 29 Ekim 1929’da yeniden içeri girer ve bu sefer Ali
Rıza için Meclisin tam önünde işte bu meşhur pozu verir. Evet, bugün hepimizin
aşina olduğu bu fotoğrafın ardında ağlayan bir genci mutlu etmeye çalışan o
yufka yürekli Mustafa Kemal ve deklanşöre basan genç Ali Rıza Tuncay yatar.
Yazar Tolga Aydoğan olarak size sunduğum bu anlatıda Atatürk’ün insanî yönünü
görmekteyiz. Atatürk işte bu yüzden sevilmektedir. Unutulmak bir yana onu
hasretle, saygıyla, daha büyük bir sevgiyle insanlar kalplerinin başköşesinde
yaşatmaktadır.
Peki
ya fotoğrafı çeken kişiye ne olmuştur? Namı diğer ‘Sarı’ yani Ali Rıza Tuncay
maalesef Atatürk’ün vefatından sonra unutulmuştur. 2001 senesinde 94 yaşında
İzmir’de vefat eden Tuncay çektiği bu fotoğrafı evinin başköşesine koymuş,
Atatürk’le geçirdiği o unutulmaz hatıralarla son nefesini vermiştir.
Vefatının
ardından eşi Vedide Tuncay bu fotoğrafın aslını ve yaklaşık 800 fotoğrafı
sakladığını 2006'da Tercüman’a verdiği röportajda dile getirmiştir. Sonrası
yok… Evet, günümüzde ise Vedide Tuncay’a ne oldu, şimdi bu arşiv nerededir
bilinmez ama bilinen tek şey vardır. İşte o gerçek; bu fotoğrafın ardında bir
gencin gözyaşlarına kıyamayan Mustafa Kemal Atatürk'ün olduğudur.
Kaynak:Tarihe
Tanıklık Edenler📌
Alıntı
.