Kimmerler, Sümerler ile Hun Dönemi arasındaki derin
tarihsel aralıkta kültürel, etnik ve politik anlamda bir bağlaç olarak
karşımıza çıkar. Var olduğu tarihsel süreç bakımından fevkalade öneme sahip
olan Kimmerler, varlıklarını 1200 yıl boyunca devam ettirebilmiş olmaları
bakımından da Ön Türk Tarihi için büyük öneme taşımaktadırlar.
Kimmerler’in ne denli mühim bir toplum olduğunu ve Ön
Türk Tarihindeki kıymetini anlayabilmemiz için bazı hususların altını çizerek
bir ön malumat edinmemiz faydalı olacaktır. Kimmerler, Tunç Çağının yaşandığı
M.ö. 3000 – 1000 Yılları arasında yaşamış, yaşadıkları coğrafyada derin
kültürel miraslar bırakmış, günümüzde efsane ve masal karakterlerine kadar konu
edilmiştir.
Kimmerler’in yaşantılarını konu eden dünya çapında
bilinirliğe sahip ilk efsanevi kaynak Conan olmuştur. Barbar Conan, Batı
Asya’da yaşayan Kimmerler adlı bir topluma mensup iyi yürekli, çok güçlü ve
yenilmez bir savaşçı olarak masallara konu edilmiştir. Kimmerlere atfedilen bir
diğer efsanevi kahramanda Amazonlar olmuştur. Savaşçı Amazon Kadınları,
katıldıkları savaşlarda üç düşman öldürmeden evlenememekte, çok iyi ok kullanan
bu savaşçılar daha iyi ok atabilmek için sağ göğüslerini kesmektedirler.
Şüphesiz efsanelere konu edilen bu toplum, efsane olarak bahsi geçen hususlara
ilham verecek yetenek ve güce sahiptirler.
Kimmerlerin Türklüğü
Kimmerlerin kökeni, şüphe götürmeyecek şekilde Asya’ya
dayandırılmaktadır. Zira varlıklarının tespit edilmesi ve keşfedilmelerine
mukabil elde edilen arkeolojik bulgulardan yola çıkılarak kökenleri
araştırıldığında ilk emareler Asya kökenli Turanid bir kavim olduklarını
göstermiştir. Müteakip evrelerde gerçekleştirilen araştırmalar ve elde edilen
bulgularda bu tezi güçlendirmiş, teyit edici bir unsur olarak Filolojik
kalıntılarla da bu tez doğrulanmıştır.
Kimmerlerin, Hing-Nu(Hun) toplumunu ortaya çıkartan
Turanid bir kavim olduğu su götürmez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Zira Sümerler, İskitler ve hatta Hunların mesnedini teşkil eden Turanid kavim,
Kimmerlerin de atalarıdırlar. Hunların, İskitlerin ve Kimmerlerin Turanid kavme
dayandırılmaları elbette varsayım değildir. Bu Ön Türk toplumlarının tümünde
tesadüf olarak nitelendirilemeyecek derin kültürel ortaklıklar bulunmaktadır.
Bu kültürel ortaklığın en önemli göstergesi kurganlardır.
Kurgan Kültürü, yalnızca Türk ve Ön Türk toplumlarına
özgü bir tinsel öğedir. Tarih boyunca hiçbir kavimde Kurgan âdeti
görünmemektedir. Bir istisna olarak Mısırlılarda görünen Piramit yapılar ve
ölünün kutsallaştırılması Kurgan kültürüne benzetilebilir ancak Ön Türklerin
atalarını teşkil eden Afanasyevo Kültürü, M.ö. 5000’li yıllara kadar geriye
gitmekte, oysa Mısır kültürü ve Piramit yapıların ortaya çıkması ancak M.ö.
2000’li yıllara kadar tarihsel derinlik arz edebilmektedir. Bu bakımdan Mısır
kültüründeki Piramitlerin oluşumu Kurgan kültürün ortaya çıkışından çok daha
sonraları, belki de Kurgan kültürünün tesiriyle ortaya çıkmıştır.
Kurgan Kültürü, ölümden sonra yaşama inanan ve İbrahimi
dinlerin ortaya çıkmasından önce de bu inanışa sahip olan Türkler tarafından
ölünün dirileceği ana kadar rahat etmesi inancıyla ortaya çıkmıştır. Bu inanç
bağlamında Türkler ve Türkleri ortaya çıkartan Ön Türk toplumları, arkalarında
tarihsel bir imza olarak Kurganları miras bırakmıştır. Günümüzde arkeolojik
çalışmalar yürüten tüm Arkeologlar, bir bölgede Kurgan ile karşılaştıklarında
ihtilafsız olarak bu bölgede Turanid yani Ön Türk toplumların yaşadığını kabul
ederler.
Kimmerler yaşadıkları Kuzey Karadeniz, Hazar, Kafkaslar
ve Anadolu coğrafyasında arkalarında arkeolojik buluntular da bırakmışlardır.
Bu buluntular ışığında Ön Türk toplumu olduğu bilinen İskitler ve Kimmerlerin
aynı kültürel kökenden geldikleri şüphe götürmez bir gerçek haline gelmiştir.
Kimmerler’in Türklüğü, yalnızca arkeolojik buluntularla
sınırlı değildir. Kimmerler, ilişkide bulundukları komşu toplumların tarih
kaynaklarına geçmiş, bu kaynaklarda Kimmerler Türk Dünyasına mal edilmiştir.
Antik dünyanın son büyük tarihçisi olan Yunanlı tarihçi Procopius, Kimmerlerin
Bulgarların atası olduğunu belirtmiştir. Pers tarih kaynağı Mücmel el
Tevarih’de de Kimmerler Bulgarların Atası olarak ifade edilmiş, Kimmerlerin
atasının ise Nuh’un oğlu Yafes’in 7. Oğlu Kemari olduğundan bahsedilmiştir.
Yabancı kaynaklarda ifade edilen hususlar Türk Dünyasındaki kaynaklar
tarafından da teyit edilmektedir. Türki bir kavim olan Macarlar kendi
kökenlerini bir Kimmer Kralının Utirgur ve Kutirgur adlı iki oğluna
dayandırmışlardır. Hazar Devleti Hakanları da yine kendilerinin Nuh’un oğlu
Yafes’in oğlu Kimmer’in oğlu Togarma’nın soyundan geldiklerini ilan
etmişlerdir.
Türklüğün kökeni ile ilgili kaynaklarda geçen
Nuh-Yafes-Togarma-Türk künyesi, bir mit ya da masalsı bir ifade değildir. Zira
bu ifadeler çok farklı tarihsel derinlikte, birbirleri ile ilişki içerisinde
bulunmayan farklı devlet ve toplumların tarih kaynaklarında, gerek tarihsel
geçerlilik arz eden yazılı kaynaklarında gerekse efsanelerinde sıkça karşımıza
çıkmaktadır. Nuh-Yafes-Togarma-Türk silsilesi Tevrat’da, Arap, Pers, Yunan ve
Macar tarih kaynaklarında birbiri ile paralellik arz edecek netlikte ifade edilmiştir.
Bu ifadeler Türk Tarihini teşkil eden efsane ve mitlerde belirtildiği gibi
Hükümdarlar tarafından da benimsenmiştir.
Elde ettiğimiz Arkeolojik, Filolojik ve Mitolojik
bilgilerden yola çıkarak tarihsel vakaların paralelliği ışığında şu gerçeği açıkça
ifade edebiliriz ki; Kimmerlerin Türklerin atası olduğu gerçeği ihtilaf
edilemeyecek saydamlıkta ve açıklıktadır.
Kimmerlerin Tarihsel Serüveni
Kimmerler, M.ö. 20. Yüzyılda Kırım, Kafkaslar ve Doğu
Karadeniz coğrafyasında ortaya çıkmış, M.ö. 800’lerde yine kendileri gibi bir
Türk Kavmi olan İskitler’in Kafkaslardan gelmeye başlamasıyla bölgedeki
hâkimiyetlerini kaybederek Doğu Anadolu ve Güney Karadeniz hattına çekilmek
zorunda kalmış, bu bölgede yaşayan Lidyalılar, Asurlar ve Urartular arasında sıkışarak
zayıflamış ve M.ö. 700’lerde bölgedeki üstünlüğünü kaybederek iki kol halinde
Balkanlar ve Hazar Denizi bölgelerine göç ederek bölge halklarının içerisine
karışmışlardır.
Kimmerler’in keşfedilmesi ve Milât Öncesi tarihteki
medeniyetler arasında yerini alması 17. Yüzyılın sonlarında mümkün olabildi. Bu
tarihe kadar varlıkları gün yüzüne çıkartılmamış olan Kimmerler, İskitlerin
yaşadığı bölgelerde arkalarında bıraktığı Kurganlar için define avcılığı yapan
bir çetenin çok değerli bir eser ele geçirmesi ve yakalanmasıyla ortaya
çıkmıştır. Kimmerlere ait bir Kurganda kazı yaparak kıymetli bir tarihi eseri
ele geçiren bu çete üyeleri dönemin Slav Devleti tarafından yakalanmış, yaptığı
kazı ile ele geçirdiği kıymetli tarihi eser ise önemi hasebiyle Çar 1. Petro’ya
ulaştırılmıştır. Slav Devleti, defineye el koyarak bu tarihi eseri St.
Petersburg’a götürür. Koleksiyoncuların
tarihlendirilemeyen bu esere yoğun ilgi göstermesi üzerine ise söz konusu
bölgedeki arkeolojik çalışmalar hız kazanır ve Kimmer Medeniyetine ait
kalıntılar birer birer ortaya çıkmaya başlar.
Ortaya çıkan tarihi eserler, Kurganlardan çıkartılmış
olmaları hasebiyle önce İskitlere mâl edilir. Ancak zamanla Kimmerler adlı bir
medeniyete ait olduğu anlaşılır ve tarih kayıtlarında yeni bir sayfa açılır.
Rus arkeologlar ve Asya tarihçileri bu konu üzerinde araştırmaları
derinleştirirler. İskit araştırmaları beraberinde Kimmerler Medeniyetinin
kalıntıları ile ilişkilendirilir ve her iki medeniyet birlikte araştırılmaya
başlanır. Elde edilen bulguların teknik araştırmaları (Karbon testleri, yaş
belirleme, yapım teknikleri, v.b.) ise 19. Yüzyılda gerçekleştirilir ve 20.
Yüzyıla gelindiğinde Kimmerler’in Turanid olmakla birlikte müstakil bir
medeniyet olduğu kesinleşir.
Elde edilen arkeolojik bulgular, Kimmerlerin M.ö. 2000
ile M.ö. 800 yılları arasında Hazar Denizi ile Tuna Nehri arasında
yaşadıklarını ortaya koymuştur. En derin izlerini bıraktıkları Kırım bölgesi
ise Kimmerler Medeniyetinin merkezi kabul edilir. Zira Kırım Yarımadası, ismini
bu medeniyetten almış, Etimolojik kökeni itibariyle kelimenin kökünü teşkil
eden KMR, KRM olarak evrilerek bu isim ile günümüze kadar ulaştırmıştır.
Ön Türklerin Ural-Altay kolunu teşkil eden Kimmerler,
Kırım, Kafkasya ve Avrasya Bozkırlarına 1200 yıl gibi uzun bir süre ev
sahipliği yapmışlardı. Peki Kimmerler buraya gelmeden önce nerede yaşamışlar ve
sahip oldukları kültürel birikimleri nerede elde ederek hangi demografik
serüvenle Avrasya Bozkırlarına sürüklenmişlerdi? Elbette bu soruların cevabı,
tüm diğer Türk Kavimlerinde olduğu gibi Kimmerler içinde aynı istikameti işaret
etmektedir. Sümerler!
Türk Toplumlarının atası olan Afanasyevo İnsanları, M.ö.
7000’li yıllarda Aral gölünde ortaya çıkmış, M.ö. 5000’li yıllarda bugünkü
Türkmenistan havzasına ulaşmış, buradan da Orta Doğu bölgesine yerleşerek
Sümerler Medeniyetini kurmuşlardı. Bu tarihe kadar ortak kültür ve toplumsal
yapıya sahip bu toplum, Sümerler dönemine kadar kendilerine muhtelif isimler
vermiş, özerk bir yapıya sahip olsalar da toplumsal ayrışmaların meydana
gelmediği bu tarih öncesi devirlerde müstakil bir kültürel doku kazanarak diğer
tüm medeniyetlerden ayrılmışlardı. Sümerler dönemi ile Dünyanın ilk
medeniyetini inşa eden bu toplum, Sümerlerin yıkılmasından sonra küllerinden
kavimler, medeniyetler ve toplumlar çıkartmış, bu toplumlardan biri de Türkler
olmuştur.
Sümerlerin Semitik kavimler tarafından yıkılmasından
sonra (M.ö. 2000), Sümer Medeniyetinin mensupları olan toplumlar Sümer
bütünlüğünden ayrılarak kendi kimliklerini ve unvanlarını kazandılar. Merkezi
koruyucu idarenin ortadan kalkması ile birlikte aynı otoritenin altında
birleşemeyen bu toplumlar, hükümdarlarının isimlerini alarak kendi kimliklerini
edindiler ve kendi merkeziyetçi yapılarını muhafaza ederek tarih sahnesine
müstakil birer toplum olarak çıktılar. Bu toplumlardan Asşur’a bağlı olanlar
Asurlular, Arpadşad’a bağlı olanlar Araplar, Aram’a bağlı olanlar Aramiler,
Elam’a bağlı olanlar Elamlılar, Türk’e bağlı olanlar Türkiler olarak
tanımlandılar.
Sümer toplumu asli unsur olan Afanasyevo insanları
tarafından kurulmuşlardı ancak devletin asli unsurları olan Afanasyevo
insanları (Turanid Kavİm), Sümer devleti sonrasında bir kısmı yerleşik kalarak
Mezopotamya’nın yerlileri olmuş, bir kısmı ise bu coğrafyadan göç ederek farklı
medeniyetleri tarih sahnesine çıkartmıştır. Mezopotamyada kalmayı tercih eden
Sümerliler Semitik kavimlerle yakın münasebet içerisine girerek günümüzdeki
Ortadoğu kavimlerinin atalarını meydana getirdiler (Asurlar, Urartular,
Elamlılar, Aramiler, Museviler, Ortadoğu Arapları, v.b.). Sümer Medeniyetinin
yıkılmasından sonra burada kalmayıp göç eden Sümerliler ise sahip oldukları
kadim kültürü (Afanasyevo Kültürü) Anadolu, Kafkaslar, İç Asya ve Balkanlara
taşıyarak Ön Türk Kültürü olarak tanımladığımız Afanasyevo kültürünü dünya
coğrafyasına taşıdılar. Bu sebeptendir ki Ön Türkler olarak adlandırdığımız
Afanasyevo kültürünü taşıyan Turanid Kavmin izlerini tarih öncesi devirlerde
çok farklı coğrafyalarda görebilmekteyiz.
Kimmerler de Sümer Medeniyetinin yıkılması sonrasında
vücut bulmuş ve tarih sahnesine çıkmışlardır. Sümer Medeniyeti, birliğini
kaybettikten sonra Semitik kavimlerin (Akadlar) istilalarına maruz kalınca
Mezopotamyayı terk eden Turanid Kavim üç farklı kola ayrılarak bölgeyi terk
ettiler. Birinci kol doğu istikametinden İç Asya’ya göç ederek Hing-Nu’ları
meydana getirdiler. Diğer bir kol Anadolu’nun içerisine girerek Batı’ya
ilerlediler ve Etürks/Truska toplumlarını meydana getirdiler. Diğer bir kol ise
Kuzey’e doğru ilerleyerek Kafkaslar ve Kuzey Karadeniz hattına göç edip
Kimmerler’i meydana getirmişlerdir.
Sümer Devletinin yıkılması üzerine Hazar Denizinin
güneyinden Kafkaslar ve Doğu Avrupa hattına ulaşan Kimmerler, burada hem nüfuz
hem de kültürel olarak büyük bir medeniyet inşa ettiler. Kimmerler’in en önemli
yerleşim yerleri olan Kırım Yarımadası, Kimmer medeniyetinin derin izlerini
taşımaktadır. Bu bölgede ortaya çıkartılan Kurganlar üzerinde yaş tetkikleriyle
elde edilen bulgular Kimmerlerin bu bölgeye M.ö. 2000’li yıllardan itibaren
yerleşmeye başladığını göstermektedir. Kırım ile birlikte Kafkaslar bölgesinde
de yerleşik durumda olan Kimmerler, Tunç çağının taşıyıcı ve temsilcileri
olarak ön plana çıkmışlardır.
Kimmerler, Kafkaslar ve Doğu Avrupa hattına göç
hareketlerine giriştiği dönemde bu bölgede Hint-Avrupa kökenli bazı küçük
kavimler ve Yunanların ataları olan Akha’lar yaşamaktaydılar. Kalabalık
kitleler halinde bu bölgeye göç eden Kimmerler, bu iki kavmin yaşam alanlarını
daraltmışlardı. Kimmer baskıları nedeniyle yaşadıkları bölgeyi terk etmek
zorunda kalan Hint-Avrupa kavimleri Avrupa’nın içlerine doğru kaydılar ve
bugünkü Ukrayna bölgesine göç ettiler. Akhalar ise Batı Karadeniz hattını takip
ederek önce Balkanlar sonra Yunanistan yarımadasına doğru göç hareketine
giriştiler. Kimmerlerin Doğu Avrupa’ya ilerleyişleri, kendilerinden daha az
sayıdaki bölge kavimlerinin göç etmelerine neden olarak Avrupa’da bilinen ilk
kavimler göçünü meydana getirmiş oldu.
Kimmerler, M.ö. 1300 ile M.ö. 800 yılları arasında
Kafkaslar bölgesine yayıldılar ve yaşam alanlarını Volga nehrinden Dinyeper’e,
Kırım’dan Doğu Avrupa bozkırlarının kuzey ormanlarına kadar genişlettiler.
Kimmerlerin bu bölgede bıraktıkları en büyük miraslar ise Ahşap yapıdaki
kurganlar ve ata mezarları olmuştur.
Kimmerler hakkındaki arkeolojik buluntular, bu bölgede
M.ö. 2000’li yıllardan itibaren yaşamaya başladıklarını göstermektedir.
Kimmerler’in yazılı kaynaklarda karşımıza çıkması ise M.ö. 800’lü yılları
bulur. Kimmerler ile yakın münasebet içerisinde bulunan Akha’ların Kimmerler
hakkında elde ettiği bilgiler Antik Yunan tarih kaynaklarına yansımış, bu
kaynaklarda Kimmer toplumu Kymmerioi/Kymmerio olarak telafuz edilmiştir.
Kimmerler hakkında literatür olarak ifade edilebilecek ilk kayıtlar Homeros
tarafından kaleme alınmıştır. Antik Yunan Tarihçisi Homeros, Kimmerlerin Yer
Altı Tanrısı Hades’in karanlık gölgelerinde yaşadıklarını ifade eder.
Homeros’un bu ifadesi, Kimmerlerin dönemin en güçlü toplumlarından olan Antik
Yunan kavimler üzerindeki ürkütücü etkisini göstermektedir.
Diğer bir Yunan Tarihçisi Heredotos ise İskitler ve
Kimmerler hakkında önemli bulgular kaydetmiştir. Heredotos, Kimmerler’in Volga
- Dinyeper havzasının ilk sakinleri olduklarını belirtir. Diğer bir Antik Yunan
Tarihçisi Strabon ise bu bilgileri teyit eder. Kimmerlerin İskit istilalarından
sonra Kafkaslardan çekilmesinden sonra bu bölgeye yerleşen Antik Yunan
toplumlar, bu bölgelere Kimmerikum, Kimmeris, Kimmerike gibi adlar vermişlerdir.
Hatta günümüzde Kerç boğazı olarak bilinen Kırım Körfezi, bu tarihlerde
Bospuruk Kimmerius yani Kimmer Boğazı olarak adlandırılmaktadır.
İtil-Dinyeper bölgesinde 1300 yıl gibi çok uzun bir süre
yaşamış olan Kimmerler, elbette bu bölgede derin izler ve benzersiz miraslar
bırakmışlardır. Kalabalık kitlelerle bu bölgeyi yurt edinen Kimmerler, bu süre
zarfında büyük bir tehditle karşılaşmamış ve yaşadıkları bölgeleri terk etmek
zorunda kalmamışlardı. Kimmerlerin Doğu Avrupa bozkırlarında yaşadıkları dönemde
Anadolu, Sümer Devleti sonrası önemli demografik gelişmelere sahne olmuştu.
Sümer Devleti sonrasında ortaya çıkan Asurlular güçlenmiş ve Doğu Anadolu
hattında büyük bir medeniyet haline gelmişlerdi. Lidyalılar ise Batı Anadolu
topraklarında dönemin en zengin ve müreffeh medeniyetini inşa etmişlerdi. Bir
şehir devleti olan Urartular ise güçlenmiş, Doğu Anadolu hattında yayılmaya
başlamışlardı. Kimmerler, yaşadıkları coğrafyada büyük bir tehditle
karşılaşmadan varlıklarını 1300 yıl gibi uzun bir süre devam ettirebilmişlerdi
ancak bu dönemde ortaya çıkan Demografik gelişmeler nihayet Kimmerleride
etkileyecektir.
M.ö. 8. Yüzyıl Anadolu medeniyetlerinin birbirleriyle
mücadelelerine sahne oluyordu. Benzeri bir tezahürde İç Asya’da meydana
gelmekteydi. Kimmerler’in de ataları olan Turanid Kavim, Sümer Medeniyetinin
yıkılmasından sonra üç kola ayrılmış, bir kolu Batıya göç etmiş ve zamanla
tarih sahnesinden silinmiş, bir kolu kuzeye göçmüş ve Kimmerleri meydana
getirmiş, diğer bir kolu ise güneşin doğduğu yöne doğru göç ederek Asya
Türkleri olan Hing-Nu’ları meydana getirmişti. Doğuya göç eden bu Turanid
kavim, Çin hanedanlığı ile komşu olmuş ve bugün Türkistan olarak anılan bölgeyi
1000 yıl gibi uzun bir süre yurt edinmişti. M.ö. 9. Yüzyıl, İç Asya için büyük
Kuraklık dönemi olarak anılmaktadır. Taklamakan çölünün sıcak ve kurak iklimi
Kuzey bozkırlarına yayılmaya başlamış ve bu kuraklık konar-göçer bir yaşam
geliştirmiş, geçimini hayvancılıktan sağlamakta olan Asya Turanidlerini
fevkalade olumsuz yönde etkilemişti. Yaşanan kuraklık nedeniyle bozkırlara
ihtiyaç duyan bu kavim göç etmek zorunda kaldı ve kalabalık kitleler halinde
Batıya doğru uzun bir göç yolculuğuna çıktılar. Tarihe İskitler (Sakalar)
olarak kaydedilen bu toplum atlı süvarilere sahip, konar göçer yaşam
tarzlarıyla hızlı hareket edebilen ve oldukça kalabalık bir kavimdi. İskitlerin
M.ö. 9. Yüzyılda başlayan göç hareketleri ile Doğu Avrupa ve Kafkaslar
bölgesine ulaşmaları Kimmerler toplumunun sonunu hazırlayan temel etken
olmuştur.
İskitler, M.ö. 9. Yüzyılda başlayan göç dalgaları ile
Hazar Denizinin kuzeyini geçip İtil nehri boylarına dayandıklarında bu bölgenin
1300 yıllık sakinleri olan Kimmerler, Atlı orduları, tekerli çadırları ve
kalabalık kitleleriyle İskitler’in taarruzlarına karşı koyamaz durumdaydılar.
Güçlü silahları olan ve savaşçı bir toplum özelliği taşıyan Kimmerler, İskitler
gibi nüfus olarak kalabalık olsalar da Savaşın hayatın doğal bir tezahürü
haline geldiği İç Asya’dan kopup gelen, Atlı süvarilerle çok hızlı hareket edip
konar-göçer yaşama alışmış olan İskitlerin akınlarına karşı koyamadılar. İskit
akınları kısa süre içerisinde tüm Kimmer şehirlerini sardığında Kimmerler, 1300
yıllık yurtlarını terk edip göç etmek zorunda kaldılar.
Müstakil bir Ön Türk toplumu olan Kimmer Medeniyetinin
Doğu Avrupa bozkırlarındaki hâkimiyeti, yine başka bir Ön Türk kavmi tarafından
ortadan kaldırılıyordu. Birbirleriyle yüzlerce yıl boyunca irtibat kurmamış, on
binlerce kilometre uzakta, farklı iklim ve coğrafyalarda yaşamış olan bu iki
Turanid Ön Türk Kavmi, aradan geçen asırlara ve mesafelere rağmen şaşılacak
derecede benzerlikler taşıyorlardı. İskit ve Kimmer araştırmacıları, bu iki
toplumun arkalarında bıraktıkları kurganlar, çömlekler, vazolar ve savaş
aletlerini incelediklerinde birbirlerinden ayırt edilemeyecek kadar benzeş
olduklarını tespit etmişlerdir. Aradan geçen asırlar, kültürel teması
engelleyecek coğrafi mesafeler ve siyasi tezahürlere rağmen bu iki toplumun
aynı kültürün ve aynı kavmin bakiyeleri olduklarını açıkça görebilmekteyiz.
İç Asya’dan gelen yoğun İskit akınları Kimmerler’i bu
bölgeden güneye doğru sürmüş, Urartu topraklarına kadar ilerlemek zorunda kalan
Kimmerler, yeni bir tehditle yüz yüze gelmiştir. Kimmerler, Urartular ile hâkimiyet mücadelesi içerisine
girmek zorunda kalmışlardı. Urartular ile Kimmerler arasındaki ilk savaşlar
M.ö. 800’lü yıllarda meydana geldi. Asur kaynaklarında bahsi geçen bu
mücadeleler, Asur Kralı 2. Sargon’un oğlu Senherib tarafından Krala
bildirilmiş, Kimmerler’in Urartuları ağır bir mağlubiyete uğrattıkları
belirtilmiştir. Urartu Kralları 1. Argisti ve 2. Sarduri, Kimmerler’in
taarruzlarıyla ilgili tuttukları kayıtlarda Kimmerler’in kalabalık bir orduya
ve güçlü silahlara sahip olduğunu, Urartuların bölgedeki hâkimiyetleri için
tehdit oluşturmaya devam ettiklerini kaydetmişlerdir.
Urartu sınırlarına dayanan Kimmerler, Karadeniz Hattının
kuzeyindeki hâkimiyetlerini tümüyle yitirmiş durumdaydılar. Kimmerler’in
Urartularla M.ö. 800’lerde başlayan mücadeleleri M.ö. 700’lü yıllara kadar
artarak devam etti. Urartu topraklarına giren ve giderek güçlenen Kimmerler
bölgede önemli bir güç unsuru haline gelmişlerdi. Kimmerler yalnızca Urartular
için değil bölgenin en güçlü Krallığı olan Asurlular içinde tehdit oluşturmaya
başlamıştı. Kimmerler, M.ö. 714 yılında Urartuları büyük bir yenilgiye
uğratarak Doğu Anadolu hattını kırıp Kumuh (Adıyaman), Meluddu (Malatya), Tabal
(Nevşehir), Şubria (Diyarbakır), Habuşya (Ereğli) şehirlerine girdiler. İç
Anadoluya kadar ilerleyen Kimerler, buradan da Kuzey’e doğru yayılıp Sinope
(Sinop) şehrini ele geçirdiler.
Kimmerler’in Anadolu’nun içlerine doğru ilerleyişleri
kalıcı olamadı. Zira Asurlar ve Anadolu’nun batısında hüküm süren zengin Lidya
Krallığı arasında kalan Kimmerler, bu bölgelerden çekilmek zorunda kaldılar ve
Sinop şehrini merkez yaparak Güney Karadeniz’i kendilerine yurt edindiler.
Anadolu içlerinde ilerleyemeyen Kimmerler, Güney Karadeniz hattı boyunca
genişleyerek Herakleia Pontika (Karadeniz Ereğlisi) ve Trapezos (Trabzon)
bölgesine kadar olan geniş coğrafyada söz sahibi duruma geldiler.
Önce Kafkaslardan sürülen, ardından Urartu sınırlarına
dayanan ve İç Anadoluya giren ancak burada da tutunamayan Kimmerler, Güney
Karadeniz bölgesine yerleşebilmişlerdi. Ancak Kimmerler’in bu bölgedeki
hakimiyetleri de uzun sürmedi. Kimmerler’i Kafkaslardan çıkartan İskitler bu
kez Doğu Karadeniz hattı üzerinden Anadolu’ya girmişlerdi. İskitler ile
Kimmerler’in Güney Karadeniz hattı boyunca giriştikleri hâkimiyet mücadelesi
sonuç vermedi. İskitlere karşı galip gelemeyen Kimmerler, çetin savaşlar
sonunda mağlup olarak burayı da terk etmek zorunda kaldılar. İskitler,
Kimmerlerden sonra Urartular ile mücadele içerisine girişmişlerdi. Kimmerlerin
hükümdarı olan Dugdamme, İskitlerle Urartular arasında yaşanan mücadelelerden
fırsat bularak tekrar İç Anadolu’ya girdiler. Bu dönemde Orta ve Güneydoğu
Anadolu Frig Krallığı tarafından yönetilmekteydi. M.ö. 750’li yıllarda
Balkanlar üzerinden Anadolu’ya giren ve İç Anadolu bölgesinde güçlü bir krallık
kuran Frigler, bulundukları coğrafyaya yarım asırdır hükmediyorlardı.
Kimmerler, Karadeniz hattındaki hâkimiyetlerini kaybedince Frig başkenti
Gordion’a girdiler ve büyük bir mücadele sonucunda şehri ele geçirdiler (M.ö.
696).
Kimmerler, İskitlere karşı galip gelememişlerdi ancak
önce Urartuları zayıflatmış, sonra Frig Krallığını yıkarak İç Anadolu’da yeni
bir yurt edinmişlerdi. Kimmerler, bu büyük başarıya rağmen burada da
tutunamadılar. Asur Kralı Habuşna, Kimmerlerin İç Anadolu’daki hâkimiyetlerinin
güçlenmesine izin vermedi ve ordusunun başına geçerek Kimmerler üzerine büyük
bir sefere çıktı. M.ö. 679’da Harekleia Pontika (Karadeniz Ereğlisi) şehrinde
gerçekleşen bir savaş sonrasında büyük bir yenilgi alan Kimmerler, İç
Anadolu’yu da terk etmek zorunda kaldılar.
Son Asur saldırısı Kimmerlerin bölgesel hâkimiyetinin
sona ermesine sebep oldu. Zira İskitler, Urartular ve Friglerle mücadele ederek
zayıflamış, bölgenin en güçlü Krallığı olan Asurluların son taarruzundan sonra
çöküş sürecine girmişlerdi. Asurlar ile mücadele edemeyen Kimmerler,
istikametlerini daha batıya, Lidya Topraklarına çevirdiler. Bu tarihlerde Lidya
Krallığı Batı Anadolu’da büyük bir güç haline gelmişti. Oldukça zengin ve
müreffeh bir yaşantıya sahip olan Lidyalılar, Parayı icat etmiş ve ticaretle de
zenginleşmişlerdi. Kimmerler, Lidya topraklarına girdiklerinde Lidya Kralı
Gyges, Asur Kralı Banipal ile ittifak kurarak Kimmerler’e karşı güç birliği
yapmışlardı. Birkaç Lidya Şehrine girebilen Kimmerler, Asur ve Lidya
ordularının ağır mukavemetine karşı koyamayıp mağlup oldular (M.ö. 657). Ancak
Kimmerler bu yenilgiden kısa bir süre sonra tekrar Lidya topraklarına girerek
büyük bir başarı elde ettiler ve Lidya başkenti Sardes’i almayı başardılar.
Lidya Kralı Kimmerlere karşı giriştiği savaşta ölmüştü.
Yerine geçen oğlu Ardys, Kimmer’lere karşı Asur Kralıyla yeniden işbirliği
yaptı. Bu işbirliği neticesinde Kimmerler Sardes’den çıkmak ve hatta Lidya
topraklarını terk etmek zorunda kaldılar. Bir süre İç Anadolu bölgesine çekilen
Kimmerler, M.ö. 638 yılında tekrar Lidya topraklarına girdiler. Lidya,
Kimmerlere karşı koymak için yine Asurlular’ın desteğini almıştı. Kimmerler ise
bölge halklarından olan Traklarlar ile ittifak kurdular. Traklar, Hint-Avrupa
toplumu olan ve Tunç Çağından bu yana Doğu Avrupa üzerinde kalabalık kitlelerle
yaşayan kalabalık bir kavimdi. M.ö. 650’li yıllarda Balkanlardan inerek
İstanbul üzerinden Anadoluya girmişler ve burada mühim bir güç haline
gelmişlerdi. Kimmerler Traklar ile işbirliği yapınca Asurlulardan yeterli
desteği bulamayan Lidya Kralı Ardys, Kimmer akınlarına karşı koyamadı.
Kimmerler, Traklardan aldıkları destekle önce Sardes’i, ardından Krallık
sarayının bulunduğu Akropolis dışındaki tüm Lidya kentlerini kuşattılar.
Buradan da Ege kıyılarına ulaşıp Ephesos (Efes), Menderes Magnasitası, Myos,
Priene, Lebedos, Melia ve Miletos bölgelerine kadar ilerlediler. Ancak burada
uzun süre kalamadılar ve esas yurtları olan Kapadokya’ya geri döndüler.
Kimmerler’in Lidya krallığı üzerindeki baskısı bir süre
daha devam etti. Bu süre zarfında Kimmer taarruzlarına maruz kalan Lidya
şehirleri Kimmerlerin yağma akınlarına maruz kaldı. Kimmerlere karşı kesin bir
başarı kazanamayan Lidya Kralı Alyatles, tekrar Asur Kralından yardım istemek
zorunda kaldı. Asur Kralının M.ö. 630 yılında yaptığı son sefer Kimmerler için
yıkım getirdi. Büyük bir bozguna uğrayan Kimmerler, aldıkları ağır
mağlubiyetten sonra tekrar toparlanamadılar. Kimmerler bu tarihten sonra
varlıklarını devam ettirip Lidya Krallığı için tehdit oluşturmaya devam etseler
de M.ö. 595 de yapılan son savaş Kimmerler’in sonunu getirdi. Lidya Kralı
Alyatles, Kimmerleri büyük bir mağlubiyete uğratıp topraklarındaki Kimmer
tehdidine son verdi.
Kimmerler, M.ö. 595’de aldıkları son mağlubiyetten sonra
Lidya topraklarında barınamadılar ve düzensiz şekilde göç hareketlerine
girişerek Anadolu’yu terk etmek zorunda kaldılar. Kimmerler’in bir kolu
İstanbul üzerinden Balkanlar ve Macar Ovasına ulaştılar ve M.ö. 500’lü yıllarda
tekrar ortaya çıktılar. Diğer bir kol ise Doğu istikametinde göç hareketine
girişerek Hazar Denizine, oradan da eski yurtları Kırım’a göç ederek İskit
toplumu içerisine karıştılar.
Göç hareketinden sonra müstakil varlıklarını devam
ettiremeyen Kimmerler, güçlü kültürlerini Doğu Avrupa hattı boyunca yaşamaya
devam etseler de bölgedeki halklar ile kaynaşarak asimile oldular. Buna rağmen
arkalarında kadim kültürlerinin izleri bıraktılar ve yüzlerce yıl sonra Kuzey
Karadeniz boylarına ulaşan soydaşları Peçenekler, Kıpçaklar ve Uzlar Atalarının
topraklarına yerleşerek bir bakıma ata miraslarına sahip çıktılar.