TARİHİN
AYNASI - Prof. Dr. Saadettin Yağmur GÖMEÇ
11 Haziran 2014
Bayrakları
bayrak yapan, üstündeki kandır.
Toprak eğer
uğrunda ölen varsa vatandır!
Mithat
Cemal Kuntay’ın herkes tarafından bilinen yukarıdaki mısraları herhalde vatan
ve bayrağı tarif eden en güzel sözdür. Millet dediğimiz sosyal varlığı temsil
eden göstergelerin başında ise vatan, dil, devlet ve bayrak ilk sırada gelir.
Bunlar gerçekleşmeden topluluklar yığın olmaktan öteye gidemezler.
Bugün
yeryüzünde 200 milyondan fazla nüfusa sahip Türk milletinin vatanı Çin
Seddi’nden, Tuna Nehri’ne kadar uzanan geniş bir coğrafyadır. Bugün bu muazzam
toprak parçası üzerinde hâla Türkler yaşıyorsa da, onların büyük bir kısmı,
çeşitli sebeplerden dolayı başka devletlerin ve milletlerin hâkimiyeti altında
bulunuyor. Ancak Türk’ün yaşadığı her yer onun vatanıdır. Dolayısıyla
Balkanlar, Doğu Türkistan, Kafkasya veya Güney Sibirya gibi yerler sadece
oralarda hayatını sürdüren Uygur, Kazak, Kırgız, Hakas, Altay Tatar vs. Türkü’n
değil, Anadolu Türkü’nün de, Azerbaycan Türkü’nün de, Kırım, Kıbrıs Türkü’nün
de öz yurdudur. Benim doğup, büyüdüğüm, ekmeğini yeyip, suyunu içtiğim Türkiye
de onların vatanıdır. Benim sahip olduğum her hakka, onlar da sahiptir. İşte bu
bilinç bütün Türklerde oluştuğu an büyük bir millet haline geliriz. Büyük
millet olunca da önümüzde kimse duramaz, herkes bizden çekinir.
Türk’ün
yaşadığı topraklarda, onu bir arada tutan en kuvvetli bağ dilidir. Millet olma
şuuruna erişmiş insan topluluklarını dilleri ve bayrakları temsil eder. Biri
olmadan, diğeri olmaz. Dilini yitiren bir milletin dünyada yaşaması ise mümkün
değildir. Tarih bunların örnekleriyle doludur. Türkiye Cumhuriyeti milli
devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün dil ve tarihe verdiği önemi
hepimiz biliyoruz. Dilimizin sadeleşmesi ve başka lisanların tahakkümünden
kurtulması amacıyla yaptığı çalışmalar ortada olmasına rağmen, bugün adeta
devlet eliyle Türk dilinin mahvına gayret ediliyor. Üniversitelerden tutun,
anaokullarına değin her tarafta yabancı dil eğitiminin zorunlu hale
getirilmesi, Anadolu Türkü’nün ilerlemesini önlemek için yabancı dil bilmenin
şart koşulması buna bir örnektir. Türkiye’de, müstemleke okullarında bile
olmayan bir durum söz konusudur.
Dil, tarih,
vatan, bayrak bunlar kutsal şeylerdir ve her ne
pahasına olursa olsun korunmaları gerekir. Yakın dönem Türk tarihini
birazcık bilenler bu vatan ve bayrak için nice canların kanını sebil gibi
akıttığını hatırlayacaklar. Türk milleti diline ve vatanına sahip çıktığı gibi,
bayrağının da alelade bir kumaş parçası olmadığını göstermek için, 29 Mayıs
1936’da “Bayrak Kanunu”nu çıkarmıştı. Fakat son zamanlarda ne yazık ki, Türk
bayrağının manevi değerinin düşürülmesi amacıyla, kasıtlı bir propagandanın
yapıldığına hepimiz şahitiz. 1990’larda bir eski başbakan bile, bayrağımızla
alay edercesine, “bırakın bu bayrak, mayrak; vatan, millet, Sakarya ayaklarını”
diyebilmiştir. Türk milletinin mukaddesatıyla kimse dalga geçemez. Bunun hesabı
elbet tarih önünde verilecektir.
Biz Türkler
yemin ettiği üç şey: Kuran, silah ve bayraktır. Eğlencelerimizde,
düğünlerimizde hep bayrağımız vardır. Düğün evlerine, düğün alaylarına o
çekilir. Askerlerimizi vatan savunmasına davulla, zurnayla, bayrakla
göndeririz. Düşmana savaş ilan ettiğimizde en önde bayrağımız durur. Dünyada
hiçbir halk bayrağını Türk milleti gibi aşk ile sevemez. Bu onun genlerinde
olan bir vasıftır. Mehmet Akif:
“Korkma
sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden
yurdumun üstünde tüten en son ocak”, derken ne güzel söylemiş.
Bugün bazı
hain güçler ve kişiler tarafından bilerek bayrağımız üzerine kirli oyunlar
oynanıyor. Ama bunlar bugünden-yarına ortaya çıkan şeyler değil. 1966
senesinde, Malatya’nın bir köyünde Atatürk büstünü kıran ve Türk bayrağını
yırtan kendini bilmez bir alçağın hakkında yazı yazdı, Türkiye’yi bekleyen
bölücülük tehlikesine haber verdi diye, rahmetli Atsız Beg’in mahkum edildiğini
unutmadık. Şu an başımıza örülmek istenen felaketlerin pek çoğu daha o günlerde
gaflet ve hıyanet içindeki birtakım yöneticilerin gerçekleri kulak-ardı ederek,
tedbirler almaması yüzündendir. Yoksa ki değil sıradan bir kişi, devletin en
yüksek makamındaki insan dahi benim bayrağım hakkında böyle şeyler yapamaz veya
söyleyemezdi.
Yine bir
vakitler Türkiye’nin ekmeğiyle beslenen, kazandığı paraları kendi ülkelerine
aktaran bir hamburger şirketi, havaalanındaki şubesinin yön tabelasını yere
çizdiriyor ve üzerine de Türk bayrağını koyabiliyor. Herhalde her gelen geçen
üzerine bassın diye! Bazı şeylerin demokrasiyle, insan haklarıyla, düşünce
hürriyetiyle izahını yapamazsınız. Her şeyi buna göre açıklamaya kalktığınızda
da, gün olur bir bakarsınız savunacak hiçbir şeyiniz kalmaz.
Bir
zamanlar Türkiye Cumhuriyetinin yasalarına bağlı olduğunu iddia eden, bir
partinin kongresinde, birkaç şahıs benim canımdan çok sevdiğim, bakmaya bile
kıyamadığım bayrağımı yere indirip, ayaklar altına alıp, paçavraya çevirdi.
Benim “kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü” diye gördüğüm şanlı
bayrağım, bütün dünyanın gözü önünde, yakıldı. Savaş kazanan bir komutan
olarak; düşmanımız Yunanistan’ın bayrağını ayağının altına sermeye
yeltenenlere, “kaldırın onu yerden, bu bir milleti temsil ediyor” diyebilecek
alicenaplığı gösteren ırkın evladı, Mustafa Kemal’in askerleri nerede? Acaba
devleti ve milleti korumak, kollamak vazifesiyle yükümlü kuruluşlar ne
yapıyorlar?
Büyük
milletlerin düşmanları da fazla olur. Türk milletinin içerisinde de o kadar çok
kendini bilmez ve hain var ki, bundan utanç duyuyoruz. Yıl 2014 olmuş; taviz
üzerine taviz vere vere artık sokak gösterilerinde bile Türk bayrağı yakılıp,
yırtıldığı gibi, bir askeri garnizonun bahçesindeki direkten dahi bayrağımızı
indirme cesaretini acaba birileri nereden buluyor? Bu hale tepki göstermek
isteyen vatan evlatlarının önüne ise asker ve polis dikilerek, gösteri
yapmaları engelleniyor. Devletin güvenlik güçlerinin vatanseverlerden vatanı
korumaya kalkışması ne kadar gülünç bir şey! Eskiden insanlar ellerinde
bayrakları gururla yürür, hiçbir yerden tepki görmezlerken, şimdilerde bizzat
devletin polisi, Türk bayrağıyla sokakta yürüyenlere provokatör muamelesi
yapıp, yaka-paça savcıların karşısına dikiyor. Devletine, bayrağına, ülkesine
sahip çıkmaya çalışanlar suçlanıyor. Böyle bir durumun akıl ve mantıkla izah
edilir bir durumu yoktur.
Bayraklar, milletlerin tarihte döktüğü
kanlarla şekillenir. Rahmetli Arif Nihat Asya, “ona benim gözümle bakmayanın,
mezarını kazacağım” derken, muhtemelen Türk milletinin böylesine rezil günler
yaşayacağını aklına getirmemişti. Eğer o yaşasaydı mutlaka bu vatan ve bayrak
hainlerine tek başına savaş ilan ederdi. Biz tarih boyunca, bayrağımıza
sadakatle bağlı kaldığımız için, bugünlere gelebildik. Bayrak sadece Türk
milletinin değil, her topluluğun kutsalıdır. O ayaklar altına alınmak için
değil, göklere yükseltilmek içindir. Ama üzülerek bu son yaşanan olaylar bize
şunu gösterdi ki, Türk milletinin şerefi ve namusu bir kez daha ayaklar altına
alındı!