Türk Milliyetçiliğine Dair (5)

Beşinci bölümde biraz Osmanlı dönemine bazı atıflarda bulunacağım.

Osmanlı Devleti beklenenden çok daha hızlı ve ani şekilde çok büyük topraklar kaybedince,

o dönem itibariyle Anadolu’dan daha Türk olduğunu söyleyebileceğimiz Balkan’ı kaybedince,
normal şartlarda Türklüğün çatır çatır çatlaması yok olması gerekti.

Batı ülkelerinin islam ile olan derdi, aslında islamdan ziyade Türk’lerledir.
Hristiyanlığın doğup büyüdüğü, havarilerin birçoğunun yetiştiği yaşadığı, bugünkü hristiyanlığın tüm konsillerine ev sahipliği yapmış olan Anadolu, başkalarından arınmasa da olurdu, fakat Türk’ten arınmalıydı.

Arslan yürekli Richard’dan beri, 1000 sene önceden beri biliniyordu ki, Arap ne rakipti, ne tehlikeydi ne de tehlike olabilirdi hristiyanlık için. Arapları din değiştirmeye şekil değiştirmeye ikna etmek kolaydı. Buna yapıları müsaitti.
Papa’lık ve ruhaniler meclisi bu işin etüdünü yaparken, bir yandan da masum batılılar, ne zaman istenilse din adına savaşmaya ikna ediliyordu.
Nitekim müslümanların Allah’ı Tevbe Süresi 97.ayette Araplar’ın çöl bedevilerinin tarifini veriyordu.
Onların ne kadar aşağılık olmaya müsait olduklarını bizzat kendi Allah’ları anlattığı içindir ki, hristiyanlar düşmanlarının Türk olduğunu kestirmekte hiç gecikmediler.
Papa’lık Kuran’ı en az incil kadar iyi etüd ediyor, düşmanlarını tanımaya çalışıyor, bunda muvaffakta oluyordu.

Hal bu iken, Osmanlı’yı parçalamak esasen Osmanlı’nın bünyesinde yaşayanlardan ziyade, sadece Türkler üzerine endeksli bir girişimdi.

Türkler ise çok büyümüş olan Osmanlı devletinin çilekesleri idi. Cefayı çekmesi beklenen, zelil edilen daima Türk kökenlilerdi. Öyle ya, Türk kökenliler olmasa %15’i devşirmelerden oluşan yeniçeri ile bu iş yürür müydü?
Bunu özellikle vurguladım çünkü bilerek veya bilmeyerek yeniçerilerin çoğunluğu veya tamamı devşirmelerden derlenen bir orduymuş gibi gösteriliyor, öyle biliniyor veya aksettiriliyor, ki tekrar tekrar söyleyelim, hiçbir dönemde yeniçerilerin %15’inden fazlası devşirmelerden oluşmamıştır. Ki bugün hayatta olan tarihçilerden Osmanlı konusunda uzman kabul edilebilir İlber Ortaylı hoca bunu tasdikliyor.

Türk insanının algılarıyla her yönden oynanmalıdır, Türklerin kendilerine olan güvenini yitiricekleri her ne varsa, o haktır. Tanıtılmalı, dillendirilmeli ve yayılmalıdır.
Türkleri Türklüklerinden uzaklaştıracak veya gocunduracak ne varsa hakeza o yaygınlaştırılmalı, gerçeklik gibi sunulmalıdır.

Türk düşmanları Osmanlı Devletinde belli makamlara gelince, padişahı yönlendirmeliydiler, hanedan aile hiçbir Türkmen Oymağı’nın, aşiretinin, çok büyümesine ve kuvvetlenmesine izin vermemeliydi, veremezdi, verememeliydi. Zira bu hanedan ailesinin saltanatına rakip olabilmeleri demek olurdu.
Türk olmayan en fazla sadrazam olurdu, vezir olurdu, fakat düşünsenize bir Türkmen Oymağı’nın çok kuvvetlendiğini, o Türkmen Oymağı’nın bir mensubu saltanatı ele geçirebilirdi.
Osmanoğlu’nun tahtta kalması, belki de din’i islamdan, belki de devletin bekasından daha önemliydi, en azından devletin bekası ile eşit derecede önemliydi. Bu algılar ile yaklaşılmalıydı padişahlara her dönem, gayri-Türk veya gayri-müslim kökenden olan birisi yüksek mertebeye gelmişse, ajanlığını ve köküne kökenine sadakatini bu minval üzerine göstermeliydi.

Birilerinin kuyruğunu acıtacak, içini yandıracak, hatta bu sitede de okuyanlar arasında birilerinin içini yakacak birşeylerle bu kısa makaleyi bitireyim.

Türk ve Türklük düşmanları 3-5 asırdır, müthiş başarılara imza attınız, fakat bu başarıya giden yolda, kızlarınızı Türk’e peşkeş çekmekle kalmadınız, karınızı ve kendinizi dahi peşkeş çektiğiniz oldu.
Altınızı Türk oydu, üstünüzden Türk geçti, hemde 1000 senedir. Bunu da siz, biz Türklerden daha iyi biliyorsunuz.



12 Aralık 2015, öğle vakti


Alp Aldatmaz,