Yazarı
Diyorki : “Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz !
Bu
sözler bir kitabın adı :
Kısa
tanıtımı :
“Ey
Dünya İnsanları Hepiniz Türk’sünüz”
Tarih
yeniden mi yazılacak?
Kadim
Türkler tüm insanların ataları mı?
Onlar,
bin yaşına kadar yaşayarak, uzun yaşamın sırlarını öğrenmişler miydi?
Tüm
dinler onların Tengri dininden mi türedi?
Hz.
İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammet ve Buda Türk müydü?
“Işık
doğudan gelir” ne anlama geliyor?
Türkler
gelecekte insanoğlunun kurtuluşunda nasıl bir rol üstlenebilirler?
Amerika’da
doğan ve daha sonra Meksika’ya yerleşen bir yazar, eşinin ani ölümünden sonra
ruhunun hep yanında olduğuna ve destek verdiğine inanarak insanlığın ve
dünyanın daha iyiye gitmesi için ne yapılması gerektiği konusunda araştırmalar
yapmaya başlıyor. Özellikle, Hıristiyanlığın kökenlerini araştırarak işe
başlıyor ve çok ilginç bir şekilde araştırmaları onu Türklerin ayak izlerine
götürüyor.
İlk
insanların Türklerle başlayıp daha sonra dünyaya dağıldığını ve ilk konuşulan
dilin Türkçe olduğunu, bilimin, felsefe ve dinin yine Türklerden başladığını
söylüyor. İnsanların güneşsel enerjiyle nasıl senkronize yaşaması gerektiğini
anlatıyor. Şu an insanlığın içinde bulunduğu huzursuzluğun çözümünü ancak Orta
Asya ve Türklerin getirebileceğini, daha iyi bir dünya için gerekli açılımları
ancak onların yapabileceğini iddia ediyor ve şayet bu olmazsa dünyanın asla
huzur bulamayacağını söylüyor. Ayrıca yazar Türklere bir gönderme yapıyor.
Nasıl oluyor da doğuştan filozof ve şair olan, Türk kültürünü dünyaya yayan Erke
Han’ı bilmiyorlar. Türk dünyası görkemli zaferlerini ona borçludur.
Eski
uygarlıklarda kullanılan teknolojiye de değinen yazar, insanların onları
kullanarak nasıl yüzlerce yıl uzun yaşabileceklerini yazıyor. Bu arada
Türklerin Orta Asya ve Çin’de yaptıkları piramitleri anlatıyor. Gerçeğin
Türklerden saklandığını yazıyor. İnsan bu kitabı okuduğu zaman bir Amerikalının
nasıl olur da bilmediğimiz geçmişimiz hakkında bu kadar şey bildiğine hayret
ediyor.”
Yazar:
Gene D. Matlock
Yayınevi:
Hermes Yayınları
Çevirmen:
Özgür Umut Hoşafçı
Sayfa
sayısı: 328
ISBN:
978-975-6130-19-3
Basım
tarihi: Aralık 2008
Kategori:
Arkeoloji / Eski Uygarlıklar
Tarih
Yeniden Yazılacak Mı?
(Amerikan
Yazarı Türk Tarihi Tezi Kanıtlıyor)
Hazırlayan
Gene D. Matlock, B.A., M.A.
Türkçe’ye
Tercüme Eden: Kemal Menemencioğlu – Copyright © 2008 hermetics.org
Hiç
tufandan önce insanların uygarlığının neye benzediğini öğrenmek ister miydiniz?
Bu artık mümkün. Bu görüntüler ,Türkiye ve Orta Asya’da kazılarla ortaya
çıkmaktadır.
Biz
insanlar tüm uygarlığın atası olarak Sümer, Yunanistan, Mısır ve Çin’i görmeye
yanlış bir şekilde şartlanmışızdır. Ancak şimdi Türkiye ve Orta Asya’da
arkeologlar tufandan on binlerce yıl önce uygarlık izlerini keşfetmektedirler.
İran ve başka yerlerde kazılarda sadece bir değil ama belki de birkaç “Nuh’un
gemisi” olduğunu öğrenmekteyiz.
Bir
zamanlar Yunanlılar ve Türkler tek bir halktı. Ancak, belirsiz bir tarihte
onların yolları ayrıldı. Onlar o zamanlar daha emekleme çağında olmalarına
rağmen birbirlerine gayrimeşru dediler. Binlerce yıldır, Yunanlılar Türkleri
örtbas edip Batı Uygarlığın atalarının kendileri olduğunu dünyaya ikna
edebilmişlerdi. Ancak bu yalanı daha fazla sürdüremezler.
Yakın
zamanda tarih konusunda bilgili bir Türk hanımla yazıştım ve ona böyle korkunç
bir sahtekârlığın nasıl yürütülebildiği konusunda fikrini sordum. Türkler ve
Yunanlılar hakkında olup bitenleri bilmediğini belirtti, ancak şunları söyledi
“Yunanlılar ve Türklerle ilgili şunları söyleyebilirim. Zeus Türkçe bir
isimdir. Yunan sahtekârlığı artık bir sır değildir ve birçok araştırmacı,
Yunanlı olarak bilinen birçok şeyin Helen öncesi Yunan olmayan Mısır, Hitit ve
Türk uygarlıklarına ait olduğunu anlamaya başladılar – Bu çok tartışmalı bir
konudur. Türkiye’deki Truva kazıları yürütün Profesör Manfred Korfmann,
Avrupa’da yaptığı bir konferansta Truva ve diğer önemli Anadolu Uygarlıklarının
Yunanlı olmadığını söylediği için büyük tepki görmüştü. Anadolu’nun çok yakın
bir tarihte Yunanlaştığını söyledi.
O
zamandan önce başka önemli uygarlıklara ev sahipliği yapıyordu. Maalesef, Prof.
Korfmann yakın bir tarihe vefat etti. Çok şükür, akademik dünyada bu önemli
konuyu açmaya vakti oldu. Önderimiz Atatürk “Anadolu 7000 yıldır Türk’tü”
demişti ve Çanakkale’de İngilizleri yendikten sonra Truvalıların intikamını
aldık demişti. Bunu sadece politika sanabilirsiniz ama Petroglifler herkesin
göreceği şekilde ortadadır.
Yahudi
Tarihini yazan Flavius Josephus, eserinin Yunancaya tercüme edilmesini
istemedi. Çünkü o zaman Yunanlıların, Yahudiliği kendilerinin keşfettiklerini
iddia edebileceklerini savundu.
Hıristiyanlığı
ilk kabul edenlerin Türk ulusları olduğu tarihi bir gerçektir. Bunun sebebi
bizden saklanmıştır. Aslında bir Yunanlı olan Roma İmparatoru Konstantin I,
Türklerin neden Hıristiyanlığı bu kadar kolay kabul ettiklerini öğrenmemizi
istemedi. Dolayısıyla, onun etkisiyle dünya tarihinin en şaşırtıcı
gerçeklerinin biri bizden esirgenmişti. Ben kendim bunu yakın tarihte öğrendim,
birkaç ay sonra “Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz” kitabımı yazdım.
Durupınar
Nuh’un Gemisi Ziyaretçi Merkezi – Gemi Solda
Belirttiğim
gibi tüm dünya uygarlıklarının ataları ve tüm bilimlerin öncüleri, Sibirya’dan
bugün Modern Türkiye’ye uzanan bölgede bulunan eski Türk halklarıydı. Onlar
Ayan (Ari), Kuru,Turan, Tulan, Danuu veya Tanu (Dan Kavimleri) ve diğer benzeri
isimlerle bilinmektedir. Ayrıca onlara Pancha Krishtaya (İnsanlığın Beş Irkı)
denilirdi.
Dünyanın
eski efsanelerine göre Kuzey Kutbu bugün bildiğimiz ıssız buzullar değildi.
Orada iklim koşulları elverişli ve ılımandı. Topraklar bereketliydi.
Hyberborların, çocukların bile kolayca öğrenebileceği ve uygulayabileceği basit
bilimsel teknolojileri vardı. Oksijen seviyeleri günümüzden daha yüksek olduğu
için onlar hastalıksız binlerce yıl yaşayabiliyorlardı. İntihar etmeden kolayca
ölemiyorlardı.
En
Az 12.500 Yıllık Göbekli Tepe Harabeleri
Onlar
iki başlı bir kartal, Krishta (Krişta, Christ) ve haç (Krsti) olarak
simgeledikleri yüce tanrı olarak taptıkları güneş enerjisini
kullanabiliyorlardı. Dinlerini kendi adlarıyla Krishtaya ve ayrıca “fatih”
anlamına gelen Kristihan (Sanskritçe sözlüğe bakınız). Onların dininin bütün
dinlerden önce var olduğunu bilmek Hıristiyanları şaşırtabilir. Ancak bu bizim
şu anda kadim insan tarihini yeniden yazmamızı mecbur eden tek gerçek değildir.
Kuzey
Kutup bölgelerinin Rus araştırmacısı felsefe doktoru Valery Dyemin,
Yunanlıların efsanelerinde İskitlerin kuzeyinde olduğu anlatılan Hyperborea’nın
(“Kuzey rüzgarı Borea’nın ötesi”) gerçekten var olduğunu savunmaktadır.
Dyemin
şöyle demektedir, “Ben inanıyorum ki o uygarlığın kalıntılarını Avrasya ve
Amerika’nın buzul bölgelerinde, Kuzey Kutbun Arktik deniz ada ve
takımadalarında, deniz, göl ve nehir diplerinde aramalıyız. Rusya,
Hyperborea’yla ilintili olabilecek en fazla mıntıka ve kalıntıya sahiptir.
Bazıları şimdiden araştırmacıların dikkatini çekmiştir, diğerleri keşfedilmeyi
bekliyor. Kola Yarımadası, Vaigach Adası, Karelia, Ural Dağları, Batı Sibirya,
Khakasia, Yaktia ve başka yerlerde aktif keşifler günümüzde devam etmektedir.
Franz Josef bölgesi, Taimyr ve Yamal’da da araştırma yapmanın olasılığı vardır.
“Coğrafik
terim olarak ‘Hyperborea düzlüğü’ teknik açıdan kullanılmaktadır. Bilim
adamları düzlüğün deniz dibine neden battığını öğrenmek için dinamiklerini
tartışıyorlar.
“Diğer
deyişle, Hyperborea (Hiperborya) sonuçta deniz dibine inen kalıntıların
üzerinde yayılmış olabilir.
“16ncı
asır Flaman haritacı ve coğrafyacı Gerhardus Mercator, haritalarının birinde
Kuzey Kutup civarında çok büyük bir kıtayı göstermektedir. Bu yer derin
nehirlerin adalara böldüğü bir takımadadır. Tam merkezinde bir dağ
bulunmaktadııur (efsanelere göre Hint Avrupalıların ataları Meru Dağına yakın
yaşıyorlardı). Sormak gerekir, bu yer haritaya nasıl geçti? Ortaçağlarda Arktik
bölgeler hakkında bilgi yoktu. Mercator’un kadim bir haritadan faydalandığına
dair belirtiler var. Bunu 1580 yılında yazdığı bir mektupta açıklamıştı. O
harita Arktik Denizi’nin ortasında bir kıta gösteriyordu. Bunu da haritasında
buzsuz olarak göstermişti. Mercator’un haritasının kadim haritaya dayandığı
gözükmektedir.”
Mercator
Haritası – Rus Bilim Adamı Kuzey Kutbunda Cenneti Buluyor
Kutsal
kitabımız, bu Hyperborea cennetine Aden adını veriyor. Ancak Aden Rus ve
Sibirya bozkırlarının esas adından başka bir şey değildir. Maalesef, onların
dünyevi cennetleri yok olacaktı. Büyük bir felaket, belki de büyük bir göktaşı,
meteor veya asteroitin dünyayla çarpışması eksenini ve/veya yörüngesini
değiştirmiştir. Hyperborea buzul bir cehenneme dönüştü. Hiperborealılar sonra günümüzde
Türkiye ve Orta Asya Cumhuriyetlerinin bulunduğu yerlere kaçtılar. Efsanelere
göre onlar Tannu Tuva (ayrıca Tewa veya Tiwa). Bu Tannu kelimesi ayrıca
Sanskritçe Danu olarak geçer ve fatih anlamına gelir. Onlar ayrıca kendilerine
üstün fatihler anlamına gelen Su-Tannu derler. Türkçe’de Su ayrıca asker
anlamına gelir.
Afganistan,
Pakistan, İran, Irak ve Orta Asya ülkeleri dahil çok geniş bir alanı kapsıyan
bu Federasyonları sonunda dağıldı. Belki de bu zamanlarda Yunanlılar Türk
kardeşlerine sırtlarını çevirerek ayrı bir yola gitmeye karar verdiler. Bu
dağılan ülkeleri Tacikistan, Afganistan, Pakistan, Kazakistan, Kurustan
(bugünkü Türkiye), Kırgızistan, Özbekistan ve diğerleri olarak bilmekteyiz.
Bunların sonu “stan” ile bitmektedir. Unutmayalım ki, “stan” ekleminin kökeni
“Su-Tannu”dan gelmektedir.
Daha
sonra Altay bölgesinde büyük bir sel bölgeyi daha da verimsiz duruma getirdi.
Bundan sonra onlar Hindistan’ın içlerine kadar yayıldılar ve orada mevcut olan
yüksek bir uygarlığa kendi bilgeliklerini kattılar. Hindistan’a girdikten
nerdeyse hemen sonra iki bölge arasında karşılıklı nüfus yerleşmeleri başladı.
Dini inançlarını birleştirdiler. Sonuç olarak Şiva (Shiva), İndra, Kubera
(bizim Heber’imiz) ve diğerleri olarak bildiğimiz Hindu tanrılarının aslında
Türk ve Sibirya kökenleri vardır.
Onlar
ayrıca Mısır, Sümer, Çin ve bildiğimiz tüm diğer kadim uygarlıkları kurdular.
Onlar bize değişik alfabe ve hatta dinlerimizi bile verdiler. Dolaylı veya
dolaysız olarak, onlar İnka, Aztek, Mayaların atalarıydı, Tihuanaco ve Karal
gibi kadim ve yüksek Güney Amerikalı şehirlerinin mimarlarıydılar.
Solda
Tihuanaco’nun 20 bin yıllık olduğu iddia edilir
Sağda
Peru Sahilinde Karal’ın Mısır piramitlerden daha eski
Hindistan’da
bile insanlığın ve tüm uygarlıkların yaratıcı gücüne Ana Tanrıça olarak
tapılır. Onun kutsal mekânı manyetik Kuzey Kutbun merkezindedir.
Kur’an’a
göre Âdem (İnsanoğlu için Türkçe ismi) Aden (Sibirya bozkırları) cennet
bahçesinden kovulduktan sonra Siri Lanka veya diğer adıyla Serendip’e uçarak
“Âdem Tepesi”ne indi. Serendip, Sanskritçe Ceren-Dvipa kelimelerinden
türemiştir. Anlaşıldığı gibi Âdem pek de ilkel sayılmazdı. Onun Siri Lanka’ya
bir tür hava gemiyle gittiği anlaşılmaktadır. Oradan tüm dünyayı dolaştı.
Sonunda Arabistan Cidde’de geride kalan Havva ile tekrar bir araya gelip Orta
Asya’ya geri dönmüş.
Hint
efsanelerinde Hyperborea’dan gelen Ana Tanrıça ve Adem’in Ceren-Dwipa’ya
seyahatini açıkladım. Böylece okuyucuların böyle muhteşem bir cennetin Güney
Kutbunda olduğu yanılgısına düşmemeleri gerekir, çünkü hiçbir eski efsanede
bundan söz edilmiyor.
Böylece
Ana Tanrıçanın yaratıcılığı Siri Lanka kadar güneye yayıldı. Ondan sonra
uygarlık tüm dünya etrafında Yengeç ve Oğlak Dönencesi arasında güneşi takip
etti.
Uygarlığın
Dünya Etrafında Doğudan Batıya Hareketini Gösteren Harita
Altay’daki
büyük tufandan sonra hayatta kalanlar Meru ve Si-Yoni (Zion, Siyon) Dağı adında
ünlü bir dağa yakın sığındılar. Ancak farklı kavimler arasında geçimsizlik
dünyanın muhtelif bölgelerine göç etmelerine sebep olmuştu. Günümüzde Hindular
Batı Tibet’te Kailasa Dağına Meru veya Si-Yoni (İnsanlığın kökeni) Dağı olarak
itibar ederler.
Resim
8 Batı Tibet’te Kailasa Dağı
Bazı
araştırmacılar esas Meru Dağının Herat, Afganistan’a yakın bir dağ
olabileceğini veya Altay, Kafkasya veya Tannu-Tuva’da olabileceğini düşünüyor.
Filistin’e (Pala-stan) yerleşenler gibi, bazı kavimler Orta Asya’daki kadim
yurtlarının anısına Kudüs’e yakın iki dağa Zion (Siyon) ve Moriah (Meru) adını
verdiler. Binlerce yıl içinde gerçek soy ve kökenlerini tamamen unuttular ve
Zion ve Moriah’ı varlık ve ruhaniyetlerinin “kaynağı” olarak görmeye
başladılar. Şu anda, gerçek köken ve geleneklerinin esasında Hindistan ve Orta
Asya bozkırlarında olduğu konusundaki cehaletleriyle birbirlerini öldürmeye çalışıyorlar.
Nasıl
Arapların ve İsraillilerin ataları Filistin ve çevresinde bulunan dağın, gerçek
Meru (Moriah) veya Si-Yoni (Siyon) Dağı olduğuna ikna olmuşlarsa, aynı şekilde
Kuzey ve Güney Amerika Kızılderilileri Altay tufanın anılarını beraberlerinde
götürdüler. Onlar da Ana Tanrıça’nın kuzeyde olduğu fikriyle geldiler.
Yüzyıllar sonra Amerika Birleşik Devletlerinin güneybatısını Ana Tanrıçanın
kuzeydeki mekânı sanmaya başladılar. Bundan dolayı birçok Meksikalı eylemciler
Kızılderili atalarından edindikleri efsanelerden hareket ederek A.B.D.’nin
atalarından miras kalan kutsal yurtları olduğu iddiasında bulunmakta. “Ana
Tanrıçalarının” mekânının Kuzey Kutbunda olduğu konusundan haberdar
değillerdir. Benim onlara önerim şudur, “Cehaletinizle cimri davranınız, onu
savurmayınız.”
Eğer
anlattıklarım doğruysa, tüm insanların Orta Asya’yı terk ederek dünyanın diğer
yerlerine göç ettiklerini nasıl kanıtlayabilirsiniz? Bunu şimdiye kadar neden
anlamadık? Bu sorulara tatmin edici bir yanıt veremem, ancak kökenimizin
kanıtları çok bariz olarak ortada.
Herhangi
birinin bu konuda tereddüt veya şüphe duyması beni şaşırtır. Örneğin,
Avrupalıların çoğunun kökeni günümüzün Gürcistan olan Colchis (Kolhis/Abhazya)
– iberya ve günümüzün Albanya’sı olan Aeria. Gürcistan binlerce yıldır uygar
bir devletti. Uygarlığı büyük Tufandan çok önce yaygındı. Hatta M.Ö. 300 yıl
önce bile mevcut olan okunması basit bir alfabesi de vardı. Aşağıdaki tablet
M.Ö. 5nci yıla aittir ve Gürcistan’ın ilk yazılı kitabı sayılmaktadır. Tabletin
ortasındaki haç figürü dikkat çekici.
Gürcistan’ın
ilk Kitabı
Gürcü
İberler (Kelt, Got, Vizigot, Ostrogot, Alan, Albanlar/Arnavutlar vs.) Batı
Avrupa’ya göç ettiler. Yeni yurtlarına İberya (günümüzün İspanyası) adını
verdiler. Aynı adı İtalya’ya da verdiler. Ondan sonra İngiltere’ye (Anguli),
İskoçya’ya (Skota veya İskitya), İrlanda’nın bir bölgesine (Hibernia) göç
ettiler vs.
Kadim
İngiltere’nin birkaç adı vardır. Bunlardan biri Albion idi. Bu kelimenin
kaynağı “Alban”dir. Albanya!nın diğer adı Aeria, İrlanda (ire – land) oldu.
Ayrıca, Tannu-Tuva halklarının adını Avrupa’da Danimarka ve Tuna nehrinde
görüyoruz.
Bizim
Amerikan Kızılderililerin bile, geldikleri yer önemli ölçüde küçülen
Tannu-Tuva, Altay ve Kafkasya’sındandır. Rus bilim adamları onların DNA’larının
bizim Amerikan Kızılderililerinin DNA’sına uyduğunu tespit etmişlerdir. Ancak
bunu kanıtlamak için DNA’ya gerçekten ihtiyacımız var mı?
KENDİNİZ
KARAR VERİNİZ
Aşağıdaki
Türk mekanlarını Amerikan Kızılderili mekanlarıyla karşılaştırınız. Navajo
çadırlarının (hogan – yurt) deriden yapılmadığı dikkatinizi çekmiş olabilir.
Bunun sebebi esas Navajo göçmenlerinin hayvancılıkları yoktu.
Aşağıda Kızılderili Tuva ve Altay Şamanlarının
resimlerine dikkatli bakınız. Benziyorlar mı?
Mabet
çatılarını tutan Meksikalı putlara Atlantes denilirdi. Yukarıdaki resimde Tula,
Hidalgo harabelerinde duran Atlanteslere dikkat ediniz. Bazıları bunların
uzaylıları temsil ettiğini iddia eder. Eğer bu doğruysa, neden bunlar Rusya’da
Sibirya’nın Tula bölgesindeki Şamanlar gibi giyinmişler?
Biz
insanlar, gözümüzün önündeki kanıtlı gerçekleri tanımakta bu kadar uzun neden
bekledik? Kafamızdaki örümcek ağları kaldırmamızı ve kim olduğumuzu ve nereden
geldiğimizi hatırlamamızı bizden isteyen doğanın arkasında bir güç mü var?
Bizim dünyaya ve hemcinslerimize fayda veya zarar vermek için neler yaptığımızı
mı değerlendiriyor? Kendimizi geliştirmemiz mi gerekiyor, yoksa dünyayı daha
iyi yapmaya gücümüz mü yetmiyor?
A.B.D.’nin
New Meksika eyaletinde bulunan ünlü bir Kızılderili Membreno-Apaçi reisi, bana
insanoğlunun geçmişi ile yüzleşmesi gerektiği ilahi takdirle tayin edilmiş bir
süreye girdiğini söyledi. Bu evrende seyahatimizde durakladığımız bir süredir.
O bunu şöyle tarif etti, “Geçmiş şimdidir.”
Bu
geçmişe endeksli şimdiye bir de bir gelecek eklenmesini ister miyiz? Bundan
sonra ciddi düşünmemiz gerekir. Daha önce dünyaya sular bastı. Kehanetlere göre
bir sonraki felakette dünyayı ateş sarabilir.
hermetics.org