Türkler nereden gelmiştir, neden ismine Türk denilmiştir...
Eski Türk kültüründe büyük bir dağa sahip olmayan milletlerin
yok olacağı inancı hakimdi. Bizim dağımız ise bizim olan, Asya’nın geniş
alanlarına dağılmış Türklerin efsaneleştirdiği büyük Tanrı Dağıdır...
Tanrı
Dağı denince aklımıza ilk gelen şey Doğu Türkistan olsa gerek, kan gözyaşı ve
zulmün ana vatanı Doğu Türkistan. Elbette Türkistan denince de aklımıza TURAN
geliyor. Oysa Türk yurdu sadece Türkistan’dan oluşmaz. Büyük okyanustan Avrupa içlerine, kuzeyde
Sibirya, güneyde Hindistan’ında içinde bulunduğu büyük bir coğrafyadır Türk
yurdu. Ve elbette bu yurdun simgesidir Tanrı Dağı. Şiirlerimize, türkülerimize,
marşlarımıza taşıdığımız ve hiç görmediğimiz halde içimizi burkan bir
güzelliktir Tanrı Dağı. Tanrı Dağı Kızıl Elma’ya yapılan kutlu yolculuğun
başlangıç noktasıdır. Tanrı Dağı zaman zaman bozulan Türk birliğinin yeniden
toparlanmak için seçtiği bir baba otağıdır. Karlı zirvelerine bakıp özgürlüğü
yüreğimizde hissettiğimiz, yamaçlarında hayvanlarımızı otlattığımız, etrafı
çöllerle kaplı Türk yurdunun yaşam kaynağıdır bir bakıma. Bağrından çıkan buz
gibi sularıyla hayat verir ovalara, vadilere, tabiat ve insanlığa.
Cebrail
yeryüzüne inerek büyük bir gemi yapmasını ve her canlıdan birer çift alarak
kendine inananlar ile birlikte gemiye binmesini emretti.
Gemi
tamamlanıp da her canlıdan birer çift gemiye konulduğunda gökten ve yerden
sular fışkırmaya başladı.
Tüm
canlılar ve kâinat sular altında kalmıştı. Allah kendine isyan edenleri böylece
cezalandırıyordu.
Tufan
tam olarak altı ay on gün sürdü. Sonunda sular çekilmeye başladığında Nuh’un Gemisi
Cudi Dağı üzerinde karaya oturdu.
Ortadoğu
yeniden insanlığın başlangıç noktası olmuştu. Gemide bulunan seksen kişi
hastalık yüzünden ölmüş ve geriye sadece Nuh Peygamber ile karısı ve Nuh’un üç
oğlu Ham, Sam ve Yafes ile karıları hayatta kalmıştı. Nuh (A.S) Peygamber, Ham
‘ı Hindistan bölgesine, Sam’ı İran tarafına, Yafes’i ise doğuya gönderdi.
Yafes ve oğulları Türk yurdu olarak bilinen coğrafyada uzun süre
bir yurt kurmak için dolaşıp durdular. En sonunda Tanrı Dağı’nın ortasında
dünyanın en güzel manzaralarının bulunduğu Issık Gölü'nün olduğu yeri yurt
bellediler. Yafes’in oğullarından en küçüğü henüz adını almamıştı. Onun için
uygun bir isim düşünürken Gök Tanrı meleğini göndererek oğlunun adını Türk
koymasını bildirdi.
Bunun üzerine adı Türk
oldu ve TÜRK adı Gök Tanrı tarafından kendi askeri olarak büyümesi ve dinini
yayması için bu kavme isim olarak verildi. (Burada Gök Tanrı ismi Allahu Teâlâ
için kullanılmıştır. Nuh peygamberin altı oğlundan diğer bir rivayete göre dört
oğlundan üçü mümin idi ve inançlarını yaşardı bunlardan biri de Yafes’tir. )
Yafes bir ırmaktan geçerken boğularak ölünce onun yerine ailenin en küçüğü ama
en akıllı ve güçlüsü olan Türk geçti. Türk’ün sülalesi büyüdü ve genişledi,
Issık Gölü ve Tanrı (Tengri) Dağına sığmaz olunca Türk yurdu olarak bilinen
alana dağıldılar. Her biri kendi boyunu ve milletini oluşturdu. İşte Türk
ırkının oluşumu kısaca böyledir.
O yüzdendir ki Tanrı Dağı bir ırkın doğup
büyüdüğü ve dünyaya hakim olduğu yerdir. Türkler için kutsiyeti buradan gelir.
Buraya kadar anlatılanların bir masal olduğunu zannedenlere bu konu ile ilgili
bir çok kaynak göstermek mümkündür.
Deguignes'e göre Yafes'in sekiz oğlundan en
büyüğü Türk ismine sahipti. Hammer
tarihinde "şecerenin ilki olan Türk... Her halde Heredot'un eserindeki
Targitaos ve Mukaddes Kitap (Tevrat)’taki Taghrama'dır"
Yaşar Kalafat'a göre Türklük, ismini işte bu
Türk Ata'dan almıştır. Türk Ata, Hz. Adem'in torunlarından olan Hazer'in oğlu
Yafes'ten türemiştir. Türk Ata, ilahi tebligat yapılan tebligatçılar
hiyerarşisinde yer almaktadır.
Rehber Ansiklopedisi'nde Yafes hakkında şöyle
bahsedilmektedir: Nûh aleyhisselâmın oğlu Yâfes mümin idi. Evladı çoğalınca,
onlara reîs olmuştu. Hepsi, dedelerinin gösterdiği gibi Allahü teâlâya ibâdet
ediyordu. Yâfes, nehirden geçerken boğulunca, Türk ismindeki küçük oğlu,
babasının yerini tuttu. Gittikçe artan nesli Türk adıyla anıldı.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk tarih tezini
savunurken şunları söyler: "Efendiler bu insanlık dünyasında en az yüz
milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk milleti vardır ve bu milletin
yeryüzündeki genişliği oranında da bir derinliği vardır. Efendiler bu derinliği
isterseniz ölçelim: Birinci ölçek tarih öncesi devirlere ilişkin ölçektir. Bu
ölçeğe göre Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın
ikinci babası Nuh Aleyhisselamın oğlu Yafes'in oğlu olan kişidir. Tarih
döneminin belge tedarikinde pek hoşgörülü olan ilk evrelerine biz de hoşgörü
gösterelim, fakat en açık ve kesin ve en maddi tarih kalıntılarına dayanarak
söyleyebiliriz ki Türkler, on beş yüzyıl önce Asya'nın göbeğinde muazzam
devletler kurmuştur ve insanlığın her türlü yeteneği onda ortaya
çıkmıştır."
Vâni Mehmed Efendi,
"Araisü'l-Kurân" adlı eserinin birinci bölümünde şöyle der:
"Türklerin Benî İshâk‘tan kabul edilmesine gelince; buradaki İshâk'ın,
İshâk Peygamber olduğu açıktır. Bil ki, ben Türk tarihlerinde, Oğuz Han'ın
Yafes'in neslinden olduğunu gördüm. Türkler'in tamamı O'nun neslindendir. Oğuz
Han, Hz. İbrahim‘le çağdaş idi. Hatta Türkler, O'nun İbrahim'e iman ettiğini ve
İshak'ın kızıyla evlendiğini de iddia ederler ve Türkler, Kurân-ı Kerîm'de
zikredilen Zülkarneyn ile kastedilen, Oğuz Han'dır derlerdi.
Arap
tarihçisi el-Mesudi'ye (X. yy.) göre, Türkler, Nuh Peygamber'in üç oğlundan
biri olan Yafes (diğerleri Ham ve Sam)'in soyundan iniyordu. "Tac-üt
Tevârih" yazarı Hoca Sadettin Efendi dâhil bütün Osmanlı vak'anüvis (resmî
devlet tarihçi)leri bu görüşü aynen benimsemiştir.
Tanrı
Dağları ne kadar uzak olsa da, Türk’ün içinde beslediği o büyük mefkûre onları
canlı ve diri tutmaya yetecektir. Tanrı dağları bir dilektir. Türkün şerefli
mazisinin devasa ispatıdır. Doğu Türkistan’ın gelecekte bağımsızlığına da şahit
olacak, geçmişten bugüne uzayan Türk’ün hürriyet ateşinin yakılacağı mekânın
adıdır.
Joseph Deguignes de "Büyük Türk
Tarihi" adlı kitabında, Türklerin atası olarak Nuh Peygamberin oğlu
Yafes'i zikretmekte, hatta Yafes'in oğullarından birinin adının Türk olduğunu,
Hazar, Türkistan ve Volga ırmağı çevresinde yaşadığını ifade etmektedir.
Bunları çoğaltmakta mümkündür Şöyleki;
Reşideddin'in
"Cami'üt-Tevarih"inde, Oğuz Kağan Destanınında, "Tarih-i
Enbiya" ve "Hükem"de, Ebülgazi Bahadır Han'ın “Şecere-i
Terakime”sinde, Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'ta, Kırgızistanlı öğretim üyesi Prof. Dr. Ömürkul
Yasayev'in tüm dünyada kabul gören makalelerinde ve Türkmenistan devlet başkanı
Saparmurat Türkmenbaşı'nın "Ruhnâme" adlı eserinde bu konu detaylı
olarak anlatılmıştır.
İşte böylesine gerçekçi yaklaşım ile Gök
Tengri’nin adını Türk koyduğu ve Yeryüzündeki askerleri olarak iltifat ettiği
kavmin doğduğu geliştiği yerdir Tanrı (Tengri) Dağı. Altın olmadığı
ispatlanmasına rağmen saygı ve sahiplenme duygusu ile Altın Dağları adı da verilen
Tanrı Dağlarına hiç görmediği halde özlem duyan
hasret çeken Anadolu Türklerinin bu duygusu ancak böyle anlaşılabilir.
Tanrı Dağı Tarihte adı geçen, geçmeyen
unutulmuş büyük kahramanlara ait destanların yazıldığı yerlerdir. Böylesine
büyük kahramanlıkların yaşandığı bu coğrafyaya şimdi hüzünlü bir bakış
sergilememizde sanırım bizlerin de hataları olsa gerek. Tanrı Dağının en
tepesine ulu hakanının ismini verenler, bugün bu topraklar da Turan’a
ulaşamadığı için boynu bükük bir ifade ile mazide yaşadığı o haşmetli günlerini
arıyor. Kağan Tanrı tepesi ( Khan Tengri ) kutsal Tanrı Dağının zirvesinden,
Türk’ün silik mazisine hüzünle bakıyor.
Tanrı Dağları’nın tepelerinde kar,
eteklerinde her rengin kuşağını içinde barındıran yeşillik vardır. Ormanlarla
kaplı Tanrı Dağı’nın çoğunluğunu çam, ardıç, şimşir gibi ağaçları kaplar. İşte
bu ağaç ve bitki kokularının büyüsü Tanrı Dağına ayrı bir güzellik ve haşmet
verir. Kendileri de birer efsane olan Türkler Tanrı Dağını kutsal bilmiş, Tanrı
Dağının ne altında ne de üstünde "altın" olmadığı halde bazen
"ALTIN DAĞLARI" demiş, içinden çıkan nice kahramanlarına yuva olan bu
tepelere ağıtlar yakmıştır.
Dağları yaşamlarıyla ilişkilendiren Türkler
dağların ulaşılamaz devasa haşmetinden etkilenmiş ve nice efsanelerine taşımışlardır.
Türklerin ilk medeniyetini Tanrı Dağları
etrafında kurduklarını söyleyen birçok kaynak vardır. Eski Türk kültüründe
büyük bir dağa sahip olmayan medeniyetlerin yok olacağı inancı hâkimdi.
Asya’nın geniş alanlarına dağılmış Türk budunları efsaneleştirdiği Tanrı Dağına
daima kutsal gözle bakmış, tarihten gelen gücünü ve kudretini neredeyse Tanrı
Dağından almıştır. Bu gün Oğuz soyunun sahibi olan Anadolu Türklerinin Tanrı
Dağına ilgisini anlayabilmek için, önce Türk gibi düşünmek zarureti vardır.
Kaldı ki daha dün gerçekleşmiş gibi
anlatacağınız ve adına "geçmiş" yakıştırması yapacağınız Türk tarihi
10 bin yıllık bir gelenekten gelirse, bu köklü kültürün dünya medeniyetindeki
önemini anlamış ve sahiplenmiş oluruz. Dünyanın neresinde olursa olsun "Yesi"
de "Çimkent" de Uluğ Türkistan da bir gün yaşamak, bir Türk için ne
güzel kavuşmadır. Ve hasretin dinmesi anlamını taşır. Aslında nerede olursak
olalım hepimizin sılası öz vatanı değil midir Tanrı Dağı.
Bugün biz Türklerin içinde bulunduğu en büyük
sıkıntı, hiç şüphesiz tarihine küsmüş, geçmişine düşman bir vurdumduymazlıkla
mazisine kayıtsız kalmasıdır. Biz yüreklerinde bu büyük Mefkûreyi yaşatanlar ve
ecdadına sahip çıkarak yüceltenler olarak Tanrı Dağlarının o sisli tepelerine
hala özlem ile bakıyoruz. Khan Tengri nin heyecanını, yaşanan kahramanlık
hikâyelerini içimizde sımsıcak tutuyoruz. Dağlar acılı insanların meramını
sinesinde saklar. Sisli puslu dağlar bilinmez manevi bir güç verir adeta,
dağları ardına alanlara.
Şimdi titreyip kendimize gelme zamanı, daha
ne kadar zaman Tanrı Dağının boynunu bükük bırakacağız. Şimdi ayağa kalkma
zamanı. Yıllarca bu coğrafyaya hükmetmiş kahramanlıkları tüm dünyaca bilinen
atalarımız; Hanlar hanı Oğuz Han, Yoktan
bir millet, bir devlet kuran Tiğin Mete, Savaşların ustası Cengiz Han, Dönemin
en bilgilisi, Bilge Kağan, Avrupa’yı titreten Atilla, Peygamberimizin övgüsüne
mazhar olmuş Fatih Sultan Mehmet Han, Türkler bitti derken onu yeniden dünya
sahnesine çıkaran Mustafa Kemal ve diğer sayamadığımız sayısız Türk büyüğünün
uğraşlarını, çabaların boşa mı çıkaracağız? Herbirimiz için bir Türk Milliyetçisi
ve Turan sevdalısı olarak şaha kalkma zamanı geldi. Bozkırlarda başıboş gezen
bozkurtların bir araya gelme ve Tanrı Dağına yürüme vaktidir vakit. Herkesin
uyuduğu yerde uyanık kalmak, herkesin uyanık olduğu yerde gözümüzü dört açmak
gerek. Sözlerime bir kardeşimizin şiiri ile son veriyorum.
TURAN YOLU
Bir ülküye sevdalandım. adı kızıl elmaydı.
Türklükle gururlandım sevdam yalnız onaydı
Turan, Turan diye sayıkladım yıllardır.
Türk birliği rüyamız, n'olur gerçek olaydı.
Bu zavallı yüreğim Turan'ı görmek ister
Yüce Rabbim ne olur bize Turan'ı göster
Başbuğum mezarında acep rahat uyur mu?
Türk milleti uyur da acep düşman uyur mu?
Yıllarca verdiğimiz savaş Turan değil mi
Dağlar uyur su uyur Türk milleti uyur mu?
Bu zavallı yüreğim Turan'ı görmek ister
Yüce Rabbim ne olur bize Turan'ı göster
Vakit uyanma vakti, uyuma ülküdaşım
Zulüm görüyor zulüm, hemi de öz gardaşım
Tanrı Dağından gelen bu çığlığa kulak ver.
Ötüken’de, Yesi’de, Turan’da buluşalım.
Bu zavallı yüreğim Turan'ı görmek ister
Yüce Rabbim ne olur bize Turan'ı göster
25.01.2011
Özdemir Karabağlı
Gönderen Ahmet Kaya
http://ahmetkayagulveren.blogspot.com.tr/2012/07/tanr-daglar-neden-turk-icin-kutsaldr.html
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…