Türkillerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen, Türk'e boyun eğmeyen bir yer
yoktu. Bu durum yabancı kavimleri kıskandırıyordu. Yabancı kavimler
birleştiler, Türklerin üzerine yürüdüler.
Bunun üzerine Türkler çadırlarını,
sürülerini bir araya topladılar; çevresine hendek kazıp beklediler. Düşman
gelince vuruşma da başladı. On gün savaştılar. Sonuçta Türkler üstün geldi.
Bu
yenilgileri üzerine düşman kavimlerin hanları, beğleri av yerinde toplanıp
konuştular. Dediler ki: ''Türkler'e hile yapmazsak halimiz yaman olur!''
Tan
ağaranda, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını bırakıp kaçtılar. Türkler,
"Bunların gücü tükendi, kaçıyorlar'' deyip artlarına düştüler. Düşman,
Türkler'i görünce birden döndü. Vuruşma başladı. Türkler yenildi. Düşman,
Türkler'i öldüre öldüre çadırlarına geldi. Çadırlarını, mallarını öyle bir
yağmaladılar ki tek kara kıl çadır bile kalmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan
geçirdiler, küçükleri tutsak ettiler.
O
çağda Türklerin başında İl Kağan vardı. İl Kağan'ın da birçok oğlu vardı.
Ancak, bu savaşta biri dışında tüm çocukları öldü. Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu
o yıl evlendirmişti. İl Kağan'ın bir de Tokuz Oğuz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni
vardı; o da sağ kalmıştı. Kayı ile Tokuz Oğuz tutsak olmuşlardı. On gün sonra
ikisi de karılarını aldılar, atlarına atlayarak kaçtılar. Türk yurduna
döndüler. Burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar
buldular. Oturup düşündüler: ''Dört bir yan düşman dolu. Dağların içinde kişi
yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım.'' Sürülerini alıp dağa
doğru göç ettiler.
Geldikleri
yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar. Bu tek yol da öylesine sarp bir
yoldu ki deve olsun, at olsun güçlükle yürürdü; ayağını yanlış yere bassa,
yuvarlanıp paramparça olurdu.
Türklerin
vardıkları ülkede akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar vardı.
Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı'ya şükrettiler. Kışın hayvanlarının etini
yediler, yazın sütünü içtiler. Derisini giydiler. Bu ülkeye ''Ergenekon''
dediler.
Zaman
geçti, çağlar aktı; Kayı ile Tokuz Oğuz'un birçok çocukları oldu. Kayı'nın çok
çocuğu oldu, Tokuz Oğuz'un daha az oldu. Kayı'dan olma çocuklara Kayat dediler.
Tokuz'dan olma çocukların bir bölümüne Tokuzlar dediler, bir bölümüne de
Türülken. Yıllar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon'da kaldılar;
çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar. Aradan dört yüz yıl geçti.
Dört
yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri o denli çoğaldı ki Ergenekon'a sığamaz
oldular. Çare bulmak için kurultay topladılar. Dediler ki: ''Atalarımızdan
işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtlar varmış. Bizim yurdumuz
da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasını araştırıp yol bulalım. Göçüp
Ergenekon'dan çıkalım. Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla
dost olalım, kim bize düşman olursa biz de onunla düşman olalım.''
Türkler,
kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon'dan çıkmak için yol aradılar;
bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki: ''Bu dağda bir demir madeni var.
Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir. Gidip
demir madenini gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür
dizdiler. Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular. Yetmiş
deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip
körüklediler. Tanrı'nın yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi. Bir yüklü
deve çıkacak denli yol oldu.
Sonra
gök yeleli bir Bozkurt çıktı ortaya; nereden geldiği bilinmeyen. Bozkurt geldi,
Türk'ün önünde dikildi, durdu. Herkes anladı ki yolu o gösterecek. Bozkurt
yürüdü; ardından da Türk milleti. Ve Türkler, Bozkurt'un önderliğinde, o kutsal
yılın, kutsal ayının, kutsal gününde Ergenekon'dan çıktılar.
Türkler
o günü, o saati iyi bellediler. Bu kutsal gün, Türklerin bayramı oldu. Her yıl
o gün büyük törenler yapılır. Bir parça demir ateşte kızdırılır. Bu demiri önce
Türk kağanı kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Sonra öteki Türk beğleri
de aynı işi yaparak bayramı kutlarlar.
Ergenekon'dan
çıktıklarında Türklerin kağanı, Kayı Han soyundan gelen Börteçine (Bozkurt)
idi. Börteçine bütün illere elçiler gönderdi; Türklerin Ergenekon'dan
çıktıklarını bildirdi. Ta ki, eskisi gibi, bütün iller Türklerin buyruğu altına
girene kadar. Bunu kimi iyi karşıladı, Börteçine'yi kağan bildi; kimi iyi
karşılamadı, karşı çıktı. Karşı çıkanlarla savaşıldı ve Türkler hepsini
yendiler. Türk Devleti'ni dört bir yana egemen kıldılar.
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…