TÜREYİŞ DESTANI
Destan Hakkında Bilgi:
Bir Uygur destanıdır. Büyük Türk
İmparatorluğunu Göktürkler' den devralan Uygur
Türkler' i, Türeyiş Destanı ile soylarının vücut buluşunu anlatırken aynı zamanda da, bütün Türk boylarında hâkim bir inanış olarak beliren, soyun ilahi bir kaynağa bağlanması fikrini bir kere daha belirtmiş olmaktadırlar.
Türkler' i, Türeyiş Destanı ile soylarının vücut buluşunu anlatırken aynı zamanda da, bütün Türk boylarında hâkim bir inanış olarak beliren, soyun ilahi bir kaynağa bağlanması fikrini bir kere daha belirtmiş olmaktadırlar.
Uygur Türeyiş Destanının, Göktürk-Bozkurt
Destanı ile çok yakın benzerlikleri, ilk okuyuşta anlaşılacak kadar açıktır.
Hemen bütün Türk Destanlarının birinci derecedeki unsuru olan kurt motifi, gerek
Türeyiş ve gerekse Bozkurt Destanlarında bilhassa ilahileştirilmekte ve neslin
başlangıcı ve devamı bu ilahi motife bağlanmaktadır.
Türeyiş Destanı, aslında bir büyük
destanın başlangıç kısmına benzemektedir. Büyük bir ihtimalle, Göktürk-Bozkurt
destanı gibi Uygur Türeyiş Destanı da, ilk büyük Türk Destanı olan Yaradılış
Destanının etkisi altında gelişip meydana getirilmiş, daha dar bir muhitin veya
daha tecrit edilip kavimleşmiş bir soyun küçük çapta bir yaradılış destanıdır. Nitekim
bundan sonra göreceğimiz, yine bir Uygur Destanı olan Göç Destanı, Türeyiş
Destanının tabii bir devamı intibaını vermektedir.
Destan:
Büyük Hun Hakanlarından birinin iki kızı
vardı. Kızlarının ikisi de bir birinden güzeldi. Öyle güzeldi ki, Hunlar, bu
iki kızın da, ancak ilahlarla evlenebileceğine inanıyor ve bu kızların insanlar
için yaratılmadığını söylüyorlardı.
Hakan da aynı şekilde düşündüğü için
kızlarını insanlardan uzak tutmanın çarelerini aradı. Ülkesinin en kuzey
ucunda, insan ayağı az basan veya insan ayağı hiç görmeyen bir yerinde, çok
yüksek bir kule yaptırdı. Kızların ikisini de bu kaleye kapattı. Ondan sonra da
aklınca inandığı tanrısına yalvarmağa başladı. Öyle bir yalvarıyor ve öyle
yakarışlarla tanrısını çağırıyordu ki nihayet bir gün, Hakanın kendi aklınca
inandığı tanrısı dayanamadı ve bir Bozkurt şekline girip geldi. Hun Hakanının
kızlarıyla evlendi.
Bu evlenmeden birçok çocuk doğdu; bunlara
Dokuz Oğuz- On Uygur denildi ve bu çocukların hepsinin de sesi Bozkurt sesine
benzedi, yine bu çocuklar, birer Bozkurt ruhu taşıyarak çoğaldılar.
KAYNAK: Türk Destanları-M.Necati Sepetçioğlu
Sayfa:125,126
---------------------------------------
Başka bir anlatım:
Hun kaganlarından birinin çok akıllı iki kızı vardı. Bu kızlar çok akılı ve çok güzel idiler. Kızlar o denli akıllı, o denli iyilerdi ki, babaları şöyle bir karara vardı:
"Ben bu kızları kendim evlendiremem. Bunlar o denli iyiler ki, o denli akıllılar ki, bu kızları ancak Tanrı evlendirir."
Kagan, kızlarını ülkesinin en kuzey ucunda, kişi ayağı değmeyen bir yere götürüp yüksek bir dağın başına koydu. Kızlar bu tepede bekleye durdular. Aradan epey zaman geçti. Bir zaman sonra, tepenin çevresinde yaşlı ve erkek bir Bozkurt göründü. Kurt, tepenin çevresinde dolaşmağa başladı ama kızların yanına gitmedi. Kızlardan küçük olanı bu durumu görünce kardeşine:
"İşte bu kurdu, ikimizden birinin evlenmesi için Tanrı gönderdi" dedi ve kurdun yanına doğru gitti. Kardeşi gitme dedi ise de onu dinlemedi. Tepeden inerek kurtla evlendi. Bu evlenmeden birçok çocuk doğdu. Bunlara Tokuz Oguz-On Uygur (Dokuz Oğuz-On Uygur) denildi. Bu çocukların sesi, Bozkurt sesine benzerdi. Çocuklar, birer Bozkurt ruhu taşıyarak çoğaldılar. Ve Tölesler, bu kız ile kurdun soyundan türediler... Dikkat edilirse buradaki kurt, erkektir. Öteki Kök Türk efsanelerinde ise kurt, dişidir. Bununla birlikte, Oguz Kagan Destanı'ndaki kurt da erkektir. Çin kaynakları, hükümdarın kızlarını bıraktığı yerden "tepe" diye bahsetmektedir. Eski Türkler'de "Kutsal Dağ" ve "Gök Dağı" inancı büyük bir yer tutardı. Ergenekon da böyle kutsal bir dağın ardındaki yurdun adıdır.
http://www.biriz.biz"Ben bu kızları kendim evlendiremem. Bunlar o denli iyiler ki, o denli akıllılar ki, bu kızları ancak Tanrı evlendirir."
Kagan, kızlarını ülkesinin en kuzey ucunda, kişi ayağı değmeyen bir yere götürüp yüksek bir dağın başına koydu. Kızlar bu tepede bekleye durdular. Aradan epey zaman geçti. Bir zaman sonra, tepenin çevresinde yaşlı ve erkek bir Bozkurt göründü. Kurt, tepenin çevresinde dolaşmağa başladı ama kızların yanına gitmedi. Kızlardan küçük olanı bu durumu görünce kardeşine:
"İşte bu kurdu, ikimizden birinin evlenmesi için Tanrı gönderdi" dedi ve kurdun yanına doğru gitti. Kardeşi gitme dedi ise de onu dinlemedi. Tepeden inerek kurtla evlendi. Bu evlenmeden birçok çocuk doğdu. Bunlara Tokuz Oguz-On Uygur (Dokuz Oğuz-On Uygur) denildi. Bu çocukların sesi, Bozkurt sesine benzerdi. Çocuklar, birer Bozkurt ruhu taşıyarak çoğaldılar. Ve Tölesler, bu kız ile kurdun soyundan türediler... Dikkat edilirse buradaki kurt, erkektir. Öteki Kök Türk efsanelerinde ise kurt, dişidir. Bununla birlikte, Oguz Kagan Destanı'ndaki kurt da erkektir. Çin kaynakları, hükümdarın kızlarını bıraktığı yerden "tepe" diye bahsetmektedir. Eski Türkler'de "Kutsal Dağ" ve "Gök Dağı" inancı büyük bir yer tutardı. Ergenekon da böyle kutsal bir dağın ardındaki yurdun adıdır.
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…