SEYYİD NESİMİ (1369 – 1417)
İmadeddin
Nesimî, daha çok Seyid Nesimî mahlası ile tanınan, 14. yüzyılda yaşamış Azeri
ya da Türkmen Hurûfi divan şairi. Azerbaycan Türkçesinde ve Farsça divanların
yanı sıra Arapça şiirler de yazmıştır.
Doğum
tarihinin 1369-1370 yılları arasında olduğu tahmin edilmektedir. Azerbaycan'ın
Şamahı şehrinde, İran kaynaklarına göre Şiraz ya da Şirvan’da, 16. yüzyıl
Osmanlı yazarlarından Aşık Çelebi Diyarbakır’da, Latîfî ise Bağdat’ta (Nesîm
nahiyesi) dünyaya geldiğini söylemektedir.
Hallac-ı
Mansur inanç ve felsefesini dile getirdiği için, boynu vurulup derisi yüzülmek
suretiyle 1417 yılında öldürüldü. Cesedi Halep’de 7 gün teşhir edilmiştir.
*
Her
dil alem serveririz ya Muhammed ya Ali
Cümlenin
hem mihterisiz ya Muhammed ya Ali
Hadi-
i rahman çü sizsiz her dü alemde bu gün
Cümle
nazır manzarısız ya Muhammed ya Ali
Du
cihanın afitab u mab- tab u şems'ısız
Zulmetin
hem enverisiz ya Muhammed ya Ali
Şanınızda
geldi hem taba ve yasin hel eta
Ve'd-
duhanun defterisiz ya Muhammed ya Ali
Ayet-
i lev- lak ilen hem la- fetanın ma'nisi
Lahmike
lahmi yerisiz ya Muhammed ya Ali
Emr-
i ma'rufun beyanı sizden oldu aşkar
Nehy
işlerden berisiz ya Muhammed ya Ali
Dürr-
i şeb- var ile gevher nutkunuzdur bi- güman
La-
mekanın cevherisiz ya Muhammed ya Ali
Ol
zaman kim kıldınız cümcümeyi ihya eden
Padişah-
ı Berberisiz ya Muhammed ya Ali
Hayberiler
tek zeberdesti yine katl eyleyen
Öldüren
hem Anterisiz ya Muhammed ya Ali
Tanlagı
günde şefa'at hem yine sizden olur
Hem
ResUl ü Haydarisız ya Muhammed ya Ali
Fatıma
Zehra betül- i kurratü'l aynı resul
Bab-
ı Şeberr ü Şübbersiz ya Muhammed ya Ali
Şah
Zeynü'l- Abidindir ol imam- ı reh- nüma
Şah
Bakır Ca'ferısiz ya Muhammed ya Ali
Musi-
i Kazım imam ü hem Rıza vü hem Taki
Hem
Ali- i Askerisiz ya Muhammed ya Ali
Mehdi-
i sahib- zamandır Hadi- i rahman bu gün
Evvel
ü hem ahırısız ya Muhammed ya Ali
Tanlağı
günde şefa'at sizden umar has uam
Şah-
ı yevmü'l- mahşerisiz ya Muhammed ya Ali
Ma'den
- i sıdk u safa vü hem yine lutf u kerem
Hem
sadefin cevherisiz ya Muhammad ya Ali
Bu
fakir - i bi - neva sizden umar her dem deva
Lutf
ile ihsan verisiz ya Muhammed ya Ali
Bu
Nesimi pür - zebandır vasfınıyzda neylesin
Gece
gündüz sözlerisiz ya Muhammed ya Ali
**
Ben
yitirdim ben ararım
Yâr
benimdir kime ne
Gâh
giderim öz bağıma
Gül
dererim kime ne
Gâh
giderim medreseye
Ders
okurum Hak için
Gâh
giderim meyhaneye
Dem
çekerim kime ne
Sofular
haram demişler
Bu
aşkın şarabına
Ben
doldurur ben içerim
Günah
benim kime ne
Ben
melâmet hırkasını
Kendim
giydim eğnime
Ar
ü namus şişesini
Taşa
çaldım kime ne
Sofular
secde ederler
Mescidin
mihrabına
Yâr
eşiği secdegâhım
Yüz
sürerim kime ne
Gâh
çıkarım gökyüzüne
Hükmederim
kaf'tan kaf'a
Gâh
inerim yeryüzüne
Yâr
severim kime ne
Kelp
rakip böyle diyormuş
Güzel
sevmek pek günah
Ben
severim sevdiğimi
Günah
benim kime ne
Nesimî'ye
sordular li
Yârin
ile hoş musun
Hoş
olayım olmayayım
O
yâr benim kime ne
***
Bugün
ben şâhımı gördüm
Çeşmi
cemâli güldür gül
Gül
olanın aslı güldür
Peygamberin
nesli güldür gül
Kurusu
gül, yaşı güldür
Toprağı
gül, taşı güldür
Girdim
şahın bahçesine,
Cümlesi
aşı güldür gül
Asmasında
gül dalları,
Kovanında
gül balları
Ağacında
gül hâlleri,
Servi
pınarı güldür gül
Arkı
akar çarkı döner,
Gülden
değirmeni döver
Yine
gülden gül öğütür,
Bendi
ırmağı güldür gül
Gülden
terâzi yaparlar,
Gül
ile gülü tartarlar
Gül
alırlar gül satarlar,
Çarşı
pazarı güldür gül
Açıl
gel ey gonca gülüm,
Ağlatma
şeydâ bülbülün
Bu
inleyen garib dilin,
Âh-u
efgânı güldür gül
Gel
hâ gel ha gül Nesîmi,
Geldi
yine gül mevsimi
Bu
feryad bülbül sesimi
Sesi
feryâdı güldür gül.
------------------
ŞAH HATAYİ (Şah İsmail) (1487 – 1524)
Şah
İsmail. 17 Temmuz 1487’de Azerbaycan Erdebil’de doğdu, 23 Mayıs 1524’te burada
öldü. Azerbaycan ve İran’da hüküm süren Safevi Hanedanı’nın kurucusu. Uzun
yıllar tarikat eğitimi gördü. 14 yaşında Safeviler’in önderi olarak babasının
yerini aldı. Ordusunu hızla büyüttü, bölgenin büyük bölümünü hakimiyetine aldı.
1514’te Çaldıran Ovası’nda Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı Ordusu’na
yenildi.
Hatayî
mahlasıyla şiir de yazan Şah İsmail, Nesimî’nin etkisindedir.
Sade
bir dil kullanmış ve hece vezniyle şiirler yazmıştır. Aruzla yazılmış ve Arapça
Farsça şiirlerinden oluşan Hatayî Divanı da seçkin bir örnektir. 16. Yüzyılın
ön önemli şairlerinden biri olarak gösterilir. Mesnevi türünde Dehname ve
Nasihatname adlı iki eseri daha vardır.
Eserleri:
İsmail
Divanı
*
Ezel
bahar olmayınca
Kırmızı
gül bitmez imiş
Kırmızı
gül bitmeyince
Sefil
bülbül ötmez imiş
Bülbüller
gelir ötmeye
Güle
sarılıp yatmaya
Bağıban
gülü satmaya
Gül
kadrini bilmez imiş
Bahçevan
sata bu gülü
Haramdır
parası pulu
Ağlatma
sefil bülbülü
Gözyaşını
silmez imiş
Yılda
birgün ziyan olur
Dost
yoluna talan olur
Bazı
insan hayvan olur
Hayvan
adem olmaz imiş
Şah
Hatayi'm ölmeyince
Tenim
turap olmayınca
Dost
dosttan ayrılmayınca
Dost
kadrini bilmez imiş
**
İptidadan
yol sorarsan
Yol
Muhammed Ali'nindir
Yetmiş
iki dil sorarsan
Dil
Muhammed Ali'nindir
Gece
olur gündüz olur
Cümle
alem dümdüz olur
Gökte
kaç bin yıldız olur
Ay
Muhammed Ali'nindir
Varma
Yezid'in yanına
Kokusu
siner tenine
Lanet
Yezid'in huyuna
Can
Muhammed Ali'nindir
Varma
Yezit meclisine
Kulak
verme hiç sesine
Satır
Yezit ensesine
Kılıç
Muhammed Ali'nindir
Şah
Hatayi hasta inler
Cümle
alem anı dinler
Nur
olmuş aleme dolar
Gün
Muhammed Ali'nindir
***
Yakın
bil ebced-i burhan Ali'dir
Beyan-ı
tevhid ü Kur'an Ali'dir
Muhemmed
Mi´raca vardığı gece
Kapıda
gördüğü arslan Ali'dir
Çıkardı
yüzüğün verdi nişane
Hakikat
gördü kim Sübhan Ali'dir
Hak
ile kıldı doksan bin kelamı
Otuz
bin sırr ile sırdan Ali'dir
Çıkarub
yeryüzünden göğe ol dem
Aparub
getüren Rahman Ali'dir
Görüb
yer üzre bir günbed yasınmış
Acayib
günbed-i hadran Ali'dir
İçinde
sürülür sırr-ı hakikat
Kurulmuş
mahşer ü mizan Ali'dir
İleri
yürüyüb kapuyu kakdı
Ana
kimsin deyu soran Ali'dir
Dedi
kim hadimem Hayr-ün-nisa´yem
Hem
ol dem kapuyu açan Ali'dir
Çü
gördü çil er var sırr-ı kudret
İçinde
server- i merdan Ali'dir
İçeru
girüben kıldı muhabbet
Biri
kırk, kırkı bir eden Ali'dir
Acayib
remz içinde kaldı Ahmed
Bu
remzi gösteren asan Ali'dir
Birine
çaldı kırkından kan akdı
Hem
ol dem neşteri çalan Ali'dir
Çıkardı
bir üzüm sail donunda
Eline
hadimin sunan Ali'dir
Ezildi
şerbet oldu içti anlar
Cünun-ü
aşık u hayran Ali'dir
Çalindı
keff ü dest koptu sima´i
Bunları
mest eden mestan Ali'dir
İçildi
şerbet ü yırtıldı tülbend
Yüzüğün
gösteren nişan Ali'dir
Yoğ
iken yer ü gök arş ile kürsi
Hakikat
mizanın kuran Ali'dir
Bu
ma´niden Ali sırdır yakın bil
Havaric
gözüne sinan Ali'dir
Bu
biçare Hatâyî'nin penahı
Devasız
derdlere derman Ali'dir
-------------------
FUZULİ (1504 – 1556 )
Gerçek
adı Mehmed b. Süleyman'dır. Kerbelâ'da doğdu, doğum yılı kesinlikle
bilinmiyorsa da, kimi kaynaklara göre 1480 dolaylarındadır. 1556'da Kerbelâ'da
öldü.
Kerkük’te
Bayat Türkmen boyunun Karyağdı soyundan gelmektedir. Şiirlerini hem Türkçe, hem
Arapça hem de Farsça yazan Fuzuli’nin en başarılı eserleri Türkçe yazılmış
olanlarıdır. Fuzuli; yalnızca Türk ve Fars edebiyatında değil, dünya klasikleri
arasında da saygın bir yer almış ozandır. Bir gönül eri olan Fuzuli; yaşamı
süresince Kerbela ve Bağdat çevresinden ayrılmamış, bir süre Hz. Ali’nin
türbesinde türbedarlık yapmıştır.
Kitaplar
Fuzuli’nin en büyük dileğinin Kerbela’da ölmek olduğunu yazar. Fuzuli yakın
çevresine Hz. Hüseyin’in türbesinin yanında toprağa verilmeyi ve mezarına taş
konulmamasını vasiyet etmiştir. Kendisi veba salgınında Hakk’a yürümüş ve
vasiyeti yerine getirilmiştir. Fuzuli’nin en önemli yapıtı Kerbela katliamı da
anlatan “Hadikat’üs - Süeda” (Saadete Erenlerin Bahçesi, Leyla ile Mecnun vs.)
adını taşıyan çalışmaları arasındadır. Fuzuli, Osmanlı divan edebiyatının tek
Alevi şairidir.
Eserleri
Divan
(Türkçe) (1838)
Sıhhat
ve Maraz (1940)
Enisü'l-Kalb
(1944)
Terceme-i
Hadis-i Erbain (1951)
Beng
ü Bâde (1956)
Hadikatü's-Süedâ
(1955)
Leylâ
ve Mecnun (1955)
Rindü
Zahid (1956)
Divan
(Arapça) (1958)
Mektuplar
(1958)
Divan
(Farsça) (1962)
Heft
Câm (1962)
*
Beni
candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler
yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı
Kamu
bîmârına cânân deva-yı derd eder ihsan
Niçün
kılmaz bana derman beni bîmar sanmaz mı
Şeb-i
hicran yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım
Uyarır
halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı
Gûl-i
ruhsârına karşu gözümden kanlu akar su
Habîbim
fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı
Gâmım
pinhan tutardım ben dedîler yâre kıl rûşen
Desem
ol bî-vefâ bilmem inanır mı inanmaz mı
Değildim
ben sana mâil sen ettin aklımı zâil
Beni
tan eyleyen gafîl seni görgeç utanmaz mı
Fuzûlî
rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun
kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı
**
Su Kasidesi
Saçma
ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim
bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
(Ey
göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan
su
saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda
vermez.)
Âb-gûndur
günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ
muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su
(Şu
dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa
gözümden
akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök
kubbeyi
kaplamıştır, bilemem..)
Zevk-ı
tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim
mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su
(Senin
kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden
benim
gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim
akarsu
da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana
getirir.)
Vehm
ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât
ilen içer her kimde olsa yara su
(Yarası
olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim
yaralı
gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen
kirpiklerinin
sözünü korka korka söyler.)
Suya
virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir
gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su
(Bahçıvan
gül bahçesini sele versin (su ile
mahvetsin)
, boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine
su
verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.)
Ohşadabilmez
gubârını muharrir hattuna
Hâme
tek bahmahdan inse gözlerine kara su
(Hattatın
beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi,
gözlerine
kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar
uğraşsa
yine de) gubârî (yazı) sını, senin yüzündeki
tüylere
benzetemez.)
Ârızun
yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n'ola
Zayi
olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su
(Senin
yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim
ıslansa
ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek
dileği
ile dikene verilen su boşa gitmez.)
Gam
güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur
virmek karanu gicede bîmâra su
(Gamlı
günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan
bakışını
esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su
vermek
hayırlı bir iştir.)
İste
peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam
bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su
(Gönül!
Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste
ve
onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır,
söndür.
Susuzum bu defa da benim için su ara.)
Men
lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim
meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su
(Nasıl
sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su
içmek
hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum,
sofular
da kevser istiyorlar.)
Ravza-i
kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık
olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su
(Su,
her zaman senin Cennet misâli mahallenin
bahçesine
doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş
salınışlı;
serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.)
Su
yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün
rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su
(Topraktan
bir set olup su yolunu o mahalleden
kesmeliyim,
çünkü su benim rakibimdir, onu o yere
bırakamam.)
Dest-bûsı
ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze
eylen toprağum sunun anunla yâra su
(Dostlarım!
Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem,
öldükten
sonra toprağımı testi yapın ve onunla
sevgiliye
su sunun.)
Serv
ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin
duta ayağına düşe yalvara su
(Servi
kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık
ediyor.
Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi
(yalvarıp
aracı olması bu dikbaşlılığından)
kurtarabilir.)
İçmek
ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül
budağınun mizâcına gire kurtara su
(Gül
fidanı bir hile ile (meşhur gül ve bülbül
efsanesindeki
gibi yine) bülbülün kanını içmek
istiyor;
bunu engelleyebilmek için suyun gül
dallarının
damarlarına girerek gül ağacının mizacını
değiştirmesi
gerekir.)
Tıynet-i
pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ
kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr'a su
(Su
Hz. Muhammed'in (s.a.v) yoluna uymuş (ve bu hâli
ile)
dünya halkına temiz yaratılışını açıkça
göstermiştir.)
Seyyid-i
nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim
sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su
(İnsanların
efendisi, seçme inci denizi (olan Hz.
Muhammed'in
s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su
serpmiştir.)
Kılmağ
içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu'cizinden
eylemiş izhâr seng-i hâra su
(Katı
taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını
tazelemek
için (ve onun) mucizesinden dolayı su
meydana
çıkarmıştır.)
Mu'cizi
bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş
andan min min âteş-hâne-i küffara su
(Hz.
Peygamberimiz'in mûcizeleri dünyada uçsuz
bucaksız
bir deniz gibi imiş ki, ondan (o
mucizelerden)
, ateşe tapan kâfirlerin binlerce
mâbedine
su ulaşmış ve onları söndürmüştür.)
Hayret
ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından
virdügin şiddet günü Ensâr'a su
(Mihnet
günü Ensâr'a parmağından su verdiğini (bir
mucize
olarak parmağından su akıttığını) kim işitse
hayret
ile (şaşa kalarak) parmağını ısırır.)
Dostı
ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı
su içse döner elbette zehr-i mâra su
(Dostu
yılan zehri içse (bu zehir onun dostu için) âb-
ı
hayat olur. Aksine düşmanı da su içse (o su,
düşmanına)
elbette yılan zehrine döner.)
Eylemiş
her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El
sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su
(Abdest
(almak) için el uzatıp gül (gibi olan)
yanaklarına
su vurunca (sıçrayan) her bir su
damlasından
binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.)
Hâk-i
pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını
daşdan daşa urup gezer âvâre su
(Su
ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan
taşa
vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.)
Zerre
zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez
ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su
(Su,
onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık
salmak
(orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da
olsa
o eşikten dönmez.)
Zikr-i
na'tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle
kim def-i humâr içün içer mey-hâra su
(Sarhoşlar
içkiden sonra gelen bat adrysını gidermek
için
nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na'tının
zikrini
dillerinde tekrarlamayı (dertlerine)
derman
bilirler.)
Yâ
Habîballah yâ Hayre'l beşer müştakunam
Eyle
kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su
(Ey
Allah'ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı!
Susamışların
(susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp
dâimâ
su diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.)
Sensen
ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi'râc'da
Şebnem-i
feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su
(Sen
o kerâmet denizisin ki mi'râc gecesinde feyzinin
çiyleri
sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.)
Çeşme-i
hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet
olsa merkadün tecdîd iden mimâra su
(Kabrini
yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa,
güneş
çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel
su
iner.)
Bîm-i
dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var
ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su
(Cehennem
korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış,
(ama)
o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden
ümitliyim.)
Yümn-i
na'tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i
nîsândan dönen tek lü'lü şeh-vâra su
(Seni
övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî'nin (alelâde)
sözleri,
nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su
(damlası)
gibi birer inci olmuştur.)
Hâb-ı
gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i
hasretden tökende dîde-i bîdâra su
(Kıyamet
günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan
düşkün
(yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su
(gözyaşı)
döktüğü zaman,)
Umduğum
oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i
vaslun vire men teşne-i dîdâra su
(O
mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat
çeşmenin
su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını
ummaktayım.)
----------------
YEMİNİ (15. yüzyıl sonu-16 yüzyıl
başı)
Yemini
15. yüzyılın sonu ile 16. yüzyılın ilk yarısında Tuna Irmağı yörelerinde
yaşadı. Çeşitli kaynaklar tarafından asıl adının Ali olduğunu, Akyazılı İbrahim
Dede zaviyesinde hizmet ettiğini ve “Yemini” mahlasını kullandığını yazar.
Demir Baba Velayetnamesi’nde adı “Hafız Kelam Yemini” olarak geçer. Bundan da
Kuran’ı ezbere okuduğu anlaşılır.
Hz.
Ali’nin mitolojik yaşamını konu edinen Faziletname adlı kitabı 7300 beyitten
oluşmaktadır. Kitap bir erdem kitabıdır. Bu kitap, Hz. Ali’nin yaşamının,
Ehlibeyt ve Ali sevgisinin yoğun işlendiği temel eserlerinden biridir. Bu eseri
Kitab-ı Erdem (iyi ahlak kitabı) olarak niteleyenler kitaptaki doğruluğu,
dürüstlüğü, alçak gönüllülüğü yaşam biçimi ve inanç biçimi haline getirmesinden
dolayı Yemini’ye daha bir saygı duyarlar. Alevi inancında 7 Ulu Ozandan biri
olan ve asıl adı Fazıl oğlu Mehmet tir
*
Dediler
ki keramet kanı Haydar
Dayanmaz
derdimin dermanı Haydar
Hakkın
kudreti sende ayandır
Velayet
mülkünün sultanı Haydar
Kanın
müminlerin kalbinde mührün
Erenler
merdinin merdanı Haydar
Yemini
dert bende kıl inayet
Delalete
koyma gel onu Haydar
---------------
Doğum
ve ölüm tarihi belli olmayan Virani’nin; 16. yüzyılda Eğriboz adasında doğduğu
söylenir. Hurufiliği benimsemiş bir Bektaşi ozanı olan Virani; bir süre
Necef’te Hz.Ali’nin türbesinde türbedarlık hizmeti vermiştir. Virani;
Balkanlarda Demir Baba’dan babalık icazeti almış, Hz. Ali tutkusunu dile
getiren çok sayıda şiir yazmıştır.Bazı araştırmacılar, yazılarında Virani’nin
aruz vezni ile 300’e yakın şiir söylediğini ve koca bir divan oluşturduğunu
bildirerek Ozan’ın az çok öğrenim görmüş olduğunu belirtirler.Virani’ye göre,
evrende ve bütün nesnel varlıklarda görünen Hz. Ali’dir.
*
Gitme
giden gitme sual sorayım
O
nazlı pirime benzettim seni
Sende
hak nişanı vardır gördüğüm
Hak
dediğim yere benzettim seni
Mevlayı
seversen eğlen dur gitme
Aşık
akan sulara intizar etme
Bir
kaşları suna gözleri süzme
Kirpiği
hançere benzettim seni
Kapısına
şeydullaha vardığım
Davasın
derdime derman kıldığım
Aşkın
havasına hayran olduğum
O
nazlı pirime benzettim seni
Eydür
Virani'yem kal u belaya
Sofrası
meydanda Bektaş Veli'ye
Bir
ismi Muhammet biri Ali'ye
Ali
ül Haydar'a benzettim seni
**
Edebsiz
Âdem’in olmaz îmânı,
İçinde
dopdolu, şekk ü gümânı.
Hayâsız
olanın yanına varma,
Kulak
tutup işit, işbu beyânı.
Amelsiz
uş âlim, bil âlim olmaz,
Ana
la’net idin, yoktur ziyânı.
Odur
şeytân, ana la’net hemîşe,
Kimin
kim da’vâsı var, bî-maânî.
Vîrânîyim,
Şâh’a gerçek gulâmım,
O
virmiştir, benim ismim Vîrânî.
***
Ey
Cemâl’in harfi, Bismillâh’tır,
Dest-i
kudret, hikmet-i Allâh’dır.
Kim
Ana secde idüp, baş eğmedi,
La’net
ol şeytâna kim, gümrâhtır.
Uş
salât ü savm u hacc u hem zekât,
Bilmişem
hüsnün, ana miftâhtır.
Her
kim, pîr izini izlemedi,
İremez
ol Maksûda, bî-râhtır.
Men
Vîrânî, derd-mendem hâk-i pâyî,
Dilde
virdim, her zamân ol Şâhtır.
****
Biz
Urum abdalıyız serdarımız Seyyid Ali
Çeşmimizde
şu'le-i envarımız Seyyid Ali
Bülbül-i
şeyda biziz gülzarımız Seyyid Ali
Dinimiz
imanımız ikrarımız Seyyid Ali
Nur-i
Ahmed Hayder-i Kerrar'ımız Seyyid Ali
Kande
baksak dembedem didarımız Seyyid Ali
Çekti
tiğin şeceri şakk etti seng-i mermeri
Söyleden
oldur furat üstünde ibn-i mermeri
Var
tavaf eyle sinap'da ol dikübdür minberi
Bu
söze ikrar edenler oldular gamden beri
Nur-i
Ahmed Hayder-i Kerrar'ımız Seyyid Ali
Kande
baksak dembedem didarımız Seyyid Ali
Ol
Velayet ma'deni serdar-ı Şah-ı gaziyan
Rahmet-i
deryasına gark oldu cümle asiyan
Na're
ursa taba düşerdi zemin ü asuman
Tiğ-i
darbından yere geçti lain-i bed güman
Nur-i
Ahmed Hayder-i Kerrar'ımız Seyyid Ali
Kande
baksak dembedem didarımız Seyyid Ali
Dağ
u taşı mesken oldu bil ana ey merd-i
Şah
Zümre-i Al-i Aba'nın her biri bir padişah
Bir
muhabbet eylesek yüz bin eder bi iştibah
Men
fakire anların oldu cemalin secdegah
Nur-i
Ahmed Hayder-i Kerrar'ımız Seyyid Ali
Kande
baksak dembedem didarımız Seyyid Ali
Zahida
şek şüphe yoktur evliya'nın rahına
Cennet-i
a'laya irer yüz süren dergahına
Bu
kelamı vird idüb şam ü seherde ahına
Gel
beru ermek dilersen ol erenler Şahına
Nur-i
Ahmed Hayder-i Kerrar'ımız Seyyid Ali
Kande
baksak dembedem didarımız Seyyid Ali
Şah
Hasen Şah-ı Şehid ü hem İmam-ı Abidin
Bakır
u Ca'fer İmam Kazım Rıza'dır Şah-ı din
Hem
Taki vü Ba Naki Askerdürür Şah-ı zemin
Mehdi-i
Sahib Zaman ol evvelin ü ahirin
Nur-i
Ahmed Hayder-i Kerrar'ımız Seyyid Ali
Kande
baksak dembedem didarımız Seyyid Ali
Ey
Virani damenin elden koma Şah'ın müdam
Ta
olasın gün be gün Şah'ın yolunda müstedam
Hubb-i
evladın hakkıyçün eylegıl anı tamam
Ki
bu medhi yad eder şam u seherde ya İmam
Nur-i
Ahmed Hayder-i Kerrar'ımız Seyyid Ali
Kande
baksak dembedem didarımız Seyyid Ali
------------------
PİR SULTAN ABDAL (16. yüzyıl)
Yaşamının
büyük bölümü Sivas'ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır bucağına bağlı Banaz köyünde
geçmiştir. Kanunî Sultan Süleyman ile İran Şahı I. Tâhmasb zamanında yaşadı.
İran şahının tahriki ile Osmanlı Devleti aleyhine olan isyana katıldığı ve İran
lehine casusluk yaptığı gerekçesi ile Hızır Paşa tarafından Sivas'ta asıldı.
İdam edilerek ölen Pir Sultan Abdal'ın ölümünün, 1547-1551 ya da 1587-1590
yılları arasındaki bir tarih olduğu sanılmaktadır.
Ayrıca
Pir Sultan Abdal, şiirlerinde Allah, İslam Peygamberi Muhammed, Ali, On İki
İmam ve Ehl-i Beyt sevgisini sıkça işlemiştir. Ayrıca sosyal konulara da yer
vermiş ve bunları birer sosyal uyarı niteliğinde işlemiştir. Çoğu şiirini nefes
tarzında ilahilerle yazmıştır. Alevi bir şair olduğundan Hakk-Muhammed-Ali
motifini kullanmıştır. Alevi geleneklerine bağlı bir dergâh ortamında
yetişmiştir. Alevi ekolü tekke eğitiminin etkisiyle insanlar arasında bu yola
çağıran bir şahıs olmuştur. Medrese öğrenimini Erdebil'de görmesine rağmen,
diğer bazı halk şairlerinin tersine, Divan Edebiyatı'ndan hiç etkilenmemiştir.
Pir
Sultan Abdal, Aleviler arasında Yedi Ulular olarak bilinen Yedi Ulu Ozan'dan
birisidir. Genellikle Osmanlı bürokrasisine karşı tutumuyla bilinir.
Deyişlerinde eski Türk kültürünü ve Alevi inancını yansıtır. Ölümünün ve
deyişlerinin etkisiyle kolektif bir bilinç oluşmuş, onun adına birçok şiir,
söz, anı oluşturulmuştur. Anadolu halk kültürünün yaşayan bir ögesi olarak
görülmüştür.
Sivas'ın
Hafik ilçesinin Sofular köyünde yaşayan Pir Sultan'ın adını duyup ondan feyiz
alan daha sonra Sivas Valisi olan Hızır Paşa tarafından idam edilmiştir.
*
Hızır
Paşa bizi berdar etmeden,
Açılın
kapılar Şah'a gidelim,
Siyaset
günleri gelip çatmadan,
Açılın
kapılar Şah'a gidelim.
Bunda
bilmeyeni bildirirler mi
Eli
bağlı namaz kıldırırlar mı
Yoksa
Şah diyeni öldürürler mi
Açılın
kapılar Şah'a gidelim.
Aslımız
Muhammet kıyman cellatlar
Üstümüzde
bite davacı otlar
Ölüm
Allah emri ya eziyetler
Açılın
kapılar Şah'a gidelim.
Sağlıklı
mı ola dostun illeri
Karşıda
görünen tozlu yolları
Şah'tan
elçi gelmiş dem bülbülleri
Açılın
kapılar Şah'a gidelim.
Her
nereye gitsem, yolum dumandır
Bizi
böyle kılan, ahd-ü amandır
Zincir
boynum sıktı hayli zamandır
Açılın
kapılar Şah'a gidelim.
Güzel
Şah'ım çıktı m'ola köşküne
Can
dayanmaz gayretine müşkine
Seni
beni Yaradan'ın aşkına
Açılın
kapılar Şah'a gidelim.
Kapısı
yok bacasından bakarım
Gözlerimden
hasret yaşı dökerim
Şah'a
giden bir bezirgan tutarım
Açılın
kapılar Şah'a gidelim.
Pir
Sultan Abdal'ım güzel şah canım
Ağlamaktır
benim demim devranım
Arşta
melek yerde çeşm-i efgânım
Açılın
kapılar Şah'a gidelim.
**
Şu
karşı yaylada göç katar katar
Bir
güzel sevdası gözümde tüter
Bu
ayrılık bize ölümden beter
Geçti
dost kervanı eyleme beni
Şu
benim sevdiğim başta oturur
Bir
güzelin derdi beni bitirir
Bu
ayrılık bize ölüm getirir
Geçti
dost kervanı eyleme beni
Pir
Sultan Abdal'ım kalkın aşalım
Aşıp
yüce dağı engin düşelim
Çok
nimetin yedik helallaşalım
Geçti
dost kervanı eyleme beni
***
Ötme
bülbül ötme şen değil bağım
Dost
senin derdinden ben yana yana
Tükendi
fitilim eridi yağım
Dost
senin derdinden ben yana yana
Deryadan
bölünmüş sellere döndüm
Ateşi
kararmış küllere döndüm
Vakitsiz
açılmış güllere döndüm
Dost
senin derdinden ben yana yana
Haberin
duyarsın peyikler ile
Yaramı
sarsınlar şehidler ile
Kırk
yıl dağda gezdim geyikler ile
Dost
senin derdinden ben yana yana
Abdal
Pir Sultan'ım, doldum eksildim
Yemeden
içmeden sudan kesildim
Zülfün
kemendine kondum asıldım
Dost
senin derdinden ben yana yana
****
Mevlâ'm
çün yarattı Ahmed'i nurdan
İnsan
olan gelir nura çevrilir
Böyle
kurulmuştur bu çarh-ı devran
Mansur
olan gelir dâra çevrilir
Yeğin
sular dâim engine akar
Pervaneler
özün odlara yakar
Serçe
kanda olsa aslına çeker
Bülbül
olan gelir güle çevrilir
Gümanlı
gönülde nur mu eğlenir
Cennet
haricinde hur mu eğlenir
Arısız
kovanda bal mı eğlenir
Arı
olan gelir bala çevrilir
Bir
sürçmekle at ayağı kesilmez
Bir
suç ile âdemoglu asılmaz
Bu
yolu erenler kurdu basılmaz
Yol
ehli kandaysa yola çevrilir
Pîr
Sultan Abdal'ım yatır hastadır
Elinde
gülleri deste destedir
Âdemoglu
bir acayip nesnedir
Muhabbetle
tatlı dile çevrilir
-------------------
KUL HİMMET (16. yüzyılın ikinci
yarısı)
Kul
Himmet, 16. yüzyılda yaşamış bir halk ozanıdır.
Mezarı,
doğduğu yer olan Tokat iline bağlı Almus ilçesinin Görümlü (Varzıl) köyündedir.
Alevi-Bektaşi mezhebinin Erdebil Tekkesi'ne bağlı Safeviye kolundan olduğu öne
sürülür. Yaşadığı dönemde, Pir Sultan Abdal ve Şah Hatayi'yle adı anılmıştır ve
Yedi Ulu Ozan'dan biridir. İnancından dolayı çileli bir hayat geçirdiği,
zindanlarda yattığı söylenir. Ölümüyle ilgili kesin bilgiler olmamakla beraber,
Pir Sultan Abdal’ın 1560'da asılmasından sonra uzun süre kaçak yaşayıp köyünde
vefat ettiği sanılmaktadır. Sevgi, barış, dostluk temelli nefesler söylemiştir.
Kul
Himmet ile Kul Himmet Üstadım ayrı ayrı şairlerdir. Kul Himmet Üstadım’ın asıl
adı İbrahim’dir. Divriği’nin Örenik köyünde doğdu. Yine aynı köyde öldü. Ölüm
ve doğum tarihleri belli değildir. Tahminen bundan yüz sene evvel öldüğü
söyleniyor. Doluyu Kul Himmet’ten içtiği için onu üstad tanımıştır.
Kul
Himmet Üstadım mahlaslı şiirler Kul Himmet’in değil, aşık İbrahim’indir. Asıl
adının İbrahim olduğunu, hem ihtiyarlar hem de:
Aşık
İbrahim de bir mana söyler
Ben
gidersem ismim kalsın dillerde
Beytiyle kendisi söylemektedir.
*
Sana
derim be hey sofi
Evvel
imamınız kimdir
Selâvat
indi şanına
Hak
Muhammed Ali diyendir
Evvelkisi
İmam Hasan
İkincisi
İmam Hüseyn
Üçüncüsü
İmam Zeynel
Dördüncüsü
İmam Abidin'dir
Beşincisi
İmam Bakır
Altıncısı
İmam Cafer
Yedincisi
Musa Kâzım
Sekizincisi
Rıza'dır
Dokuzuncu
İmam Takî
Onuncusu
Ali Nakî
On
birinci Hasanü'l-Askeri
On
ikinci Mehdi sahib-zamandır
Kul
Himmet'im bakışına
Böyle
mi girdi düşüne
İki
cihân güneşine
Pâk
eyleyen Kur'an'dır
**
Diyar-ı
gurbette Cezayir'lerde
Eller
bayram etsin ben ah edeyim
Ağ
gerdan üstünde siyah tellerde
Teller
bayram etsin ben ah edeyim
Kırmızı
güllerin dalları yerde
Mevlam
uğratmasın kimseyi derde
Yaz
bahar ayında bulanık selde
Seller
bayram etsin ben ah edeyim
Kırmızı
güllerin yanıp tütende
Virane
bahçede bülbül ötende
Salınıp
sevdiğim yola gidende
Yollar
bayram etsin ben ah edeyim
Kısmet
olur ben sılaya varırsam
Sağ
selamet hak selamın verirsem
Vadem
yeter gurbet elde ölürsem
Çöller
bayram etsin ben ah edeyim
Sefil
Kul Himmet'im dert bana yeter
Bunca
sefalatim sevdiğim beter
Yüce
dağbaşında menemşe biter
Dallar
bayram etsin ben ah edeyim
***
Dün
gece seyrimde bir şara vardım
Niyaz
ile kapıları açılır
Laleli
sünbüllü bağını gördüm
Bülbül
öter gonce güller seçilir
Pazarında
gül alırlar satarlar
Koklaşuban
canı cana katarlar
Gerçekleri
bir kıl ile yederler
Mü'minlere
hulle donu biçilir
Dallarında
baharları yazılı
Yaprakları
bir sıraya dizili
Meleşirler
kurbanları kuzulu
Canlar
bağışlanır kandan geçilir
Gül
kokusu Muhammed'in teridir
Gönlü
saf olanlar Hakk'ın yaridir
Aşıka
ma'şukun bergüzarıdır
Sevdalar
nasipler nurlar saçılır
Bu
şar Kul Himmet'im erenler şarı
Bu
şarda satarlar erenler varı
Bu
şarın adı var gönül pazarı
Engurlar
ezilir meyler içilir
****
Pare
pare yalan dünya
Yalan
dünya değil misin
Hasan
ile Hüseyin'i
Alan
dünya değil misin
Ali
bindi Düldül ata
Âşık
dayanır firkate
Boz
kurt ile kıyamete
Kalan
dünya değil misin
Ali'nin
Düldül'ünü alıp
Arslanını
dağa salıp
Yedi
kere üste kalan
Dolan
dünya değil misin
Ah
şu kaşa ah şu göze
Ciğer
kebap oldu köze
Muhammed'i
bir ham beze
Saran
dünya değil misin
Yetik
Kul Himmet'im yetik
Gerçeğin
eteğin tutup
İnsan
gül ot gibi bitip
Dolan
dünya değil misin
-------------
internetten derlenmiştir.
.