TÜRK DÜNYASI VE ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİ ÜZERİNE JEOPOLİTİK BİR DEĞERLENDİRME


Doç. Dr. Hamza AKENGİN 
Marmara Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü 

Giriş 
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri özellikle yer altı kaynaklarının çeşitliliği ve rezervi bakımından muazzam bir zenginliğe sahiptir. Bu konuda Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan'ın kaynakların çeşitliliği ve rezervi bakımından çok farklı potansiyele sahip oldukları bilinmektedir. Bu ülkelerin sahip oldukları zenginlikleri değerlendirme konusunda bazı ortak sorunlara sahip oldukları dikkati çekmektedir. Bunlar sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi, teknoloji ve jeopolitik sorunlar olarak sayılabilir. Yer altı kaynaklarının değerlendirilmesi konusunda özellikle üzerinde durulması gereken konu jeopolitik sorunlardır. 
Dünya ülkeleri çok değişik kriterlere göre sınıflandırılmaktadır. Bunlardan biri Ülkerlerin denize kıyılarının olup olmamasıdır. Bir ülkenin denize kıyısının olması birçok konuda o ülkeye avantaj sağlamaktadır. Çünkü denize kıyısı olan bir ülke sahip olduğu kaynakları doğrudan dünya pazarına sunarak söz konusu kaynaklarını zenginliğe dönüştürebilir. Denize kıyısı olmayan ülkeler ise sahip oldukları kaynakları dünya pazarına sunabilmek için komşu ülkelere bağımlı hareket etmek zorundadır. Söz konusu bu bağımlılıktan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri de mustariptir. Çünkü denize kıyısı olmayan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri sahip oldukları kaynakları değerlendirme, onları zenginliği dönüştürme konusunda sınırdaş olduğu ülkelere bağımlıdır. Bu zenginlik yanında jeopolitik bağımlık durumu ortaya çıkartmaktadır. Bu çalışmada Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin genel hatları ile sosyal, kültürel ve siyasi yapıları ile sahip olduğu kaynaklar ve bu kaynakların kullanımı konusunda dikkate alınması gereken jeopolitik sorunlar üzerinde durulacaktır.

Türk Dünyası Nüfusu ve Bu Nüfusun Bazı Özellikleri 
Türkiye’den başlayıp doğuda Çin sınırına kadar uzanan bölgede yaklaşık olarak 145 milyon insan yaşamaktadır. Konumuzu ilgilendiren yönüyle de nüfusun ortak özelliklerinden biri ırki köken olarak aynı kökten geliyor olmasıdır. Bu nüfusun tamamına yakını Türklerden oluşmaktadır. Bunun en önemli göstergelerinden biri dil haritasıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nden başlayarak doğuda Çin’in doğusu, kuzeyde Kuzey Denizine kadar olan sahada Türkçenin yaygın olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır (Harita 1). Bu nüfus kitlesi içinde Sovyetler Birliği döneminde zorunlu iskân ve benzeri şartlarla bu bölgeye yerleştirilmiş Türk olmayanlar da bulunmaktadır (Dönmez, 1973, Özey, 2006, Yiğit, 2000). Nüfusun genel nitelikleri arasında dikkat çekici özelliklerden biri eğitim seviyesinin yüksek olmasıdır (Tablo 1). Tablo 1’den anlaşılacağı gibi, bu ülkelerin 15 yaş üzerindeki nüfuslarının tamamına yakını okuryazar olup, temel eğitimi tamamlamıştır. Nüfusun bu niteliğinin önemli
olduğuna vurgu yapmak gerekir. Çünkü nüfusun sosyo kültürel nitelikleri ile değişen şartlara uyum ve uzun süreli toplumsal huzur arasında ilişki olduğu bilinmektedir.

Türk Dünyasının Sosyal ve Siyasi Bakımdan Genel Görünümü
Bugün bağımsız ve Birleşmiş Milletlerde temsil edilen 6 Türk Cumhuriyetinden sadece Türkiye Cumhuriyeti 1991 yılı öncesinde bağımsız bir devlet idi. Azerbaycan ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri SSCB’nin Ekim 1991 yılında dağılması ile bağımsızlığını kazanmış oldu. 1991 yılında bağımsızlığına kavuşan bu devletlerin önceliklerinden biri varlıklarını sürdürebilmek için “Milli bir devlet oluşturma” sürecine girmeleridir. Dolayısı SSCB döneminde uygulanan politikaların bir sonucu olarak Türk kimliğinin ihmal edilmesi ve Kazak, Kırgız, Özbek ve Türkmenlerden oluşan Orta Asya'daki her devleti öncelikle kendi milli devletini kurma ve yaşatma politikalarını hayata geçirmiştir. Bu noktada işaret edilmesi gereken önemli hususlardan biri bağımsızlık öncesi dönemde tek partiye dayalı (Komünist Parti) yönetim anlayışının oluşturduğu otokratik yönetim anlayışının bağımsızlıktan sonra da devam etmesidir. SSCB döneminde uygulanan ve oluşturulan politikaların bir sonucu olarak bu devletin
yönetiminde bulunan devlet başkanları birbirinden farklı dış politikalar izlemeyi tercih ettiler. Dolayısı ile bazı Türk Cumhuriyetleri eskiden olduğu gibi SSCB’nin devamı olan Rusya Federasyonu ile ilişkiler güçlendirirken bir kısmı ABD, İngiltere ve Çin gibi ülkelerle ilişkilerini geliştirmeyi tercih ettiler. Bütün bunlar Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin farklı uluslararası alanlarda bulunmalarına zemin hazırladı. Türkmenistan tarafsızlık ilkesini benimserken, Kırgızistan, Özbekistan ve Kazakistan Şanghay İşbirliği Örgütüne dahil olmuştur.

Azerbaycan topraklarının %20’sini işgal etmiş olan Ermenistan’ın üye olduğu Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütünün üyeleri arasında Kırgızistan, Özbekistan ve Kazakistan da bulunmaktadır (Akengin 2015). Gerek coğrafi şartların gerekse SSCB döneminde uygulanan nüfus iskân politikaları ile özerk devlet sınırlarının belirlenmesi sırasında hemen her Türk Cumhuriyetinde nüfus bakımından azınlık ve çatışma çıkaracak sorunlar miras olarak bırakılmıştır. Kırgızistan ve Özbekistan arasında Kırgızistan'daki Özbekler, Özbekistan’da Karakalpaklar bu konudaki örnekler arasındadır. Aynı şekilde özellikle Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasında sınır anlaşmazlıklarının da dikkate alınması gerekmektedir. Her ne kadar her Türk cumhuriyeti farklı bir yer altı kaynağı bakımından zengin yataklara sahip ise de bu devletlerin ekonomilerinin yapılarının farklı olduğu, refah seviyesinin dağılımı ve bunun kaynakları bakımından da önemli sorunlar olduğu Tablo 1’den de anlaşılmaktadır. Kazakistan, Azerbaycan ve Türkmenistan doğal gaz ve petrol gelirlerine bağlı olarak ekonomisini şekillendirirken, Kırgızistan ekonomisi tarıma dayalıdır. Ekonomi ile ilgili üzerinde durulması gereken bir başka nokta da bu ülkelerin bulunduğu konumun bir sonucu olarak karasal iklim şartlarına sahip olmaları ve su kaynaklarının sınırlı olmasıdır. Orta Asya’nın en önemli su kaynakları olan Amu Derya ve Sir Derya nehirleri ve bu nehirlerin beslediği Aral gölü suyunun kullanımı konusunda bu su kaynakları ile irtibatlı olan ülkeler arasında sorun kaynağı durumundadır. Bu başlık altında işaret edilmesi gereken noktalardan biri SSCB döneminde uygulana politikalar ve rejimin dayandığı komünist ideolojinin din alanının boş bırakmasının sonunda bağımsızlıktan sonraki süreçte yöneticilerin din alanına yönelik politikalarının her cumhuriyette farklı temellere dayanmasıdır. Bu da bu devletlerin birbirini değerlendirirken, birbiri ile ilişkilerini düzenlerken dikkate aldıkları kriterler arasında sayılabilir. Kafkasya ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini oluşturan halk kitlelerinin en önemli ortak noktasının “Türklük” oluşturmaktadır. Buna rağmen, her Türk Cumhuriyetini oluşturan kitlenin Türklük ve Millet kavramlarına farklı baktıkları, her cumhuriyetin kendi kökenini ön plana çıkararak Türkmen, Azeri, Kırgız, Özbek ve Kazak kimliklerinin bir üst kimlik gibi algılandığı, bunların ayrım sebebi olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. 

Türk Devletlerinin sahip olduğu yer altı kaynakları 
Kafkaslardan başlayıp doğuya Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Doğu Türkistan ile Sibirya’da bulunan özerk ve muhtar statüye sahip Türklerin yaşadığı bölgelerin ortak özelliklerinden biri yer altı kaynakları bakımından sahip oldukları zengin rezervlerdir. Hazar havzasında yer alan Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan Dünyanın en zengin petrol ve doğal gaz rezerv sahalarını ifade etmek üzere tanımlanan Stratejik Elips içerisindedir (Timor, 2000, Harita 2). Buna ilave olarak Orta Asya Türk

Cumhuriyetleri ile Doğu Türkistan stratejik öneme sahip bazı yer altı kaynaklarını bakımından zengin rezervlere sahiptir.

Doğudan batıya doğru bir değerlendirme yapıldığında; Çin’in toplam maden ocaklarının % 85’i Doğu Türkistan’da yer almaktadır. Doğu Türkistan'ın yeraltı zenginliklerinin başında petrol ve doğal gaz gelmektedir. Doğu Türkistan; Çin’in 1.600 milyar tonluk toplam kömür rezervinin yarısını sahiptir. Ayrıca Doğu Türkistan’da bilhassa Turfan, Aksu, İli ve Yeni Hisar bölgelerinde toplam rezervi 1 milyar ton civarında olan zengin demir yatakları bulunmaktadır. Doğu Türkistan’da İli, Altay, Barçöl, Çerçen, Keriev ve Urumçi çevresinde zengin altın yatakları keşfedilmiştir. Çin’in doğu Türkistan’ı nüfuslandırma ve burada yaşayan nüfus kitlelerini kontrol altında tutma politikasının arkasında bu kaynaklar yatmaktadır.

Hammadde ihracatçısı durumunda olan Kırgızistan; dünyada az bulunan madenlerden olan seryum, disprosyum, erbiyum, gadolinyum, holmiyum gibi 14 çeşit nadir ve kıymetli maden yataklarına sahiptir. Yıllık altın üretimi 80 ton civarındadır. Dünya Antimon ve Cıva üretiminde önemli bir ülke olan Kırgızistan Dünya Antimon talebinin % 13’ünü, cıva üretiminin % 11’ini karşılamaktadır. Bunların dışında ülkenin başlıca yeraltı zenginlikleri arasında kömür, ham petrol, doğal gaz, uranyum, çinko, kalay ve tungsten gibi stratejik öneme sahip yer altı kaynakları gelmektedir.

2,7 milyon km² alanı ile dünyanın en geniş ülkeleri arasında bulunan Kazakistan'ın yeraltı kaynakları bakımından büyük bir zenginliğe sahip olduğu bilinmektedir. Kazakistan rezerv bakımından dünyada; tungstende birinci, krom ve manganez de ikinci, borda üçüncü, molibden ve fosfatta dördüncü, bakır
rezervleri bakımından 7. sırada yer almaktadır. Uranyum üretimi bakımından birinci sırada olan Kazakistan, yıllık 30 ton civarındaki altın üretimi ile dünyanın altın rezervine sahip sayılı ülkelerinden biridir. Ayrıca maden kömürü ve demir cevheri yataklarının zenginliği de bilinmektedir.

Özbekistan'ın en önemli yeraltı zenginliği doğal gazdır. Yıllık altın üretimin 75-80 ton kadar olduğu Özbekistan dünyanın en önemli altın üreticisi ülkelerinden biridir. Kızılkum çölünde tespit edilen uranyum cevherinin Dünyanın en zengin rezervlerinden biri olduğu değerlendirilmektedir. Özbekistan, Dünya uranyum üretiminde 7. sırada, bakır üretiminde ilk 20 ülke içindedir.

Orta Asya Türk Cumhuriyetleri içinde yer altı kaynakları bakımından çok çeşitliliğe sahip olmayan ülke Türkmenistan’dır. Ancak Türkmenistan'ın sahip olduğu doğal gaz ve petrol rezervleri Dünyanın önemli rezerv alanlarından biridir. Bu kanyaklarla yukarıda bahsedilen Stratejik Elips içerisinde yer almaktadır.

Azerbaycan yeraltı kaynakları bakımından Türk ülkeleri içerisinde en zengin olanlardan biridir. Özellikle sahip olduğu petrol yatakları Dünyanın en eski üretim alanlarındandır. Ayrıca sahip olduğu doğal gaz rezervleri de dünyanın en önemli rezerv alanları içerisinde olup, Azerbaycan da Türkmenistan gibi Stratejik Elips içerisinde yer alan ülkelerden biridir.

Orta Asya Türk Devletlerinin Jeopolitik Durumu 
Dünyada devletler, bulundukları kıta, ekonomik bakımdan kalkınmışlık durumu, yönetim biçimleri, alanının genişliği, sınırlarının oluşumu, denize kıyısının olup olmaması gibi kriterler dikkate alınarak çeşitli şekillerde sınıflandırılmaktadır. Devletler jeopolitik olarak gruplandırılırken dikkate alınan hususlardan biri devletin okyanusa veya denize kıyısının olup olmamasıdır. Bir devletin okyanus veya denize kıyısının olması önemli bir durumdur. Denize veya okyanusa kıyısı olan devletler; başta ticaret ve ulaşım olmak üzere birçok alanda serbestliğe sahiptir. Deniz yollarını kullanarak dünyaya açılabilir, kolaylıkla mal satıp alabilir.

Eğer bir devletin deniz veya okyanusa kıyısı yoksa dış dünya ile ilişkileri komşuları ile ilişkilerine bağlıdır. Bu durumda olan devletler jeopolitikte “Closed Country- Kilitli Ülke-” olarak tanımlanmaktadır. Kilitli ülkeler başta dış ticaret olmak üzere birçok konuda zayıf durumdadır. Çünkü dış dünya ile teması tamamen sınırdaş olduğu komşu devletlerle ilişkilerine bağlıdır. Orta Asya’daki Türk devletlerinin bulundukları konum itibari ile gerek iklim, gerek su kaynakları, gerek yüzey şekillerinin ortaya çıkardığı durum dolayısı ile temel ihtiyaçlarının tamamını kendi topraklarından karşılamaları mümkün değildir. Aynı şekilde sahip oldukları zengin kaynaklardan faydalanabilmeleri bunları dış dünya ile paylaşmalarına bağlıdır. Bunun yolu da komşuları olana ilişkilerinden geçmektedir. Çok sayıda yer altı kaynağı bakımından Dünyanın en önemli rezervlerine sahip olan Orta Asya Devletlerinin jeopolitik bakımdan “Closed country- Kilitli ülke- olması, yer altı kaynaklarını çıkartıp, dünya piyasalarına sunmalarının komşuları ile ilişkilerine bağlı hale getirmiştir. Kilitli ülke olmak, Orta Asya Türk devletlerini, sahip olduğu kaynaklardan faydalanma konusunda
zayıflatmaktadır (Harita 3). Özellikle Özbekistan jeopolitikte “Double Closed Counrty” olarak tanımlanan durumdadır ki, bu durum Özbekistan’ın açık denizlere ulaşabilmesi için iki ülkenin kara ve hava sınırlarından geçmesi anlamına gelmektedir. Burada ifade edilmesi gereken bir başka durum şudur: Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini “Kilitli ülke” durumuna getiren komşularının ya Rusya Federasyonu ve Çin gibi askeri bakımdan Dünyanın güçlü ülkeleri ya da Tacikistan ve Afganistan gibi yüzey şekilleri bakımından Dünyanın en zor aşılabilen dağlık alanları üzerinde yer alan, sosyal, kültürel ve ekonomik bakımdan Dünyanın en geri kalmış ülkeleri olmalarıdır.


Orta Asya Türk Cumhuriyetleri 1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılması ile bağımsızlığını kazanmış ülkelerden oluşmaktadır. Sovyetler Birliği döneminde özerk devletin yönetimi elinde bulunduranlar bağımsızlıkla birlikte bu ülkelerin devlet başkanı olmuşlardır. Önceki dönemde Komünist ideoloji ve onun temsilcisi olan Komünist Parti aracılığı tek parti ile yönetilen bu ülkelerde her ne kadar bağımsızlıktan sonra demokratik yönetimler kurulmaya çalışılmışsa da, halkın böyle bir tecrübesinin olmaması başta olmak üzere başka etkenlerin de etkisi ile demokrasi kurum ve kuralları işletilememiş, dolayısı ile adı komünist parti olmayan ama gene tek parti ve tek adama dayalı yönetim biçimleri varlığını devam ettirmiştir. Günümüz dünyasında ülkelerin yönetim biçimlerini gösteren bir harita incelendiğinde Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin tek parti yönetiminde dayanan sistemle yönetildikleri görülmektedir. (Harita 4).


Harita 4. XXI. Yüzyıl başında Dünya’da yönetim biçimleri.
Harita 4. XXI. Yüzyıl başında Dünya’da yönetim biçimleri.

Sonuç Genel bir değerlendirme yapıldığında Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini oluşturan nüfus kitlesinin ortak noktasının “Türklük” olması, nüfus potansiyelleri, eğitim seviyesinin yüksekliği, zengin yer altı kaynaklarının varlığı önemli bir avantaj olarak görülerek değerlendirilmesi gereken bir potansiyeldir. Bu ülkelerin uzun süreli Rus ve komünist ideolojiye dayalı bir yönetimden gelmeleri, demokrasi tecrübelerinin zayıflığı, farklı ekonomik ve güvenlik birliklerinde bulunmaları ile jeopolitik bakımdan “Closed country-kilitli ülke’’ olmalarının getirdiği zayıflık bir risk olarak görülebilir. Ancak Orta Asya ülkelerini oluşturan nüfusun ırkî ve kültürel geçmişinin benzerliği ile eğitim seviyesinin yüksekliği, yukarıda sıralanan genel siyasi yaklaşımlardaki farklılık ve jeopolitik zayıflığın ortaya çıkardığı riskleri ortadan kaldırarak Orta Asya’nın bir barış havzası haline dönüşmesine imkân sağlayabilir.

SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA Akengin, H. (2015). Siyasi Coğrafya İnsan ve Mekân Yönetimi, Pegem Akademi, Ankara.

Dönmez, Y. (1973). Türk Dünyasının Beşeri ve İktisadi Coğrafyası, Coğrafya Enstitüsü Yayın No.74, İstanbul

Özey, R. (2006). Türk Dünyası Coğrafyası Ülkeler, İnsanlar ve Sorunlar, Aktif Yayınevi, İstanbul.

Timor, A.N.(2000). “Hazar Denizi Bölgesi Petrol ve Doğal Gaz Kaynakları”, Coğrafya

Bölümü Dergisi 8, 213-236, İstanbul, 2000. Timor, A.N. (2002). Güneydoğu Asya - Özellikler. Bölgeler, Çantay Kitabevi, İstanbul, 2002.

UN (2016). HUMAN DEVELOPMENT REPORT 2015, Work for Human Development

Yiğit, A. (2000). Türk Ülkeleri ve Türklerin yaşadıkları Bölgelerin Coğrafyası, TİSAV Elazığ Şubesi Yayını, Elazığ.