DEP AYTARLAR BİZDE (Deyip Söylerler Bizde)


             Erkek AKAY ise, kadın APAKAY

Çocuk BALA, nenesi ABAY

Genç olana CAŞ, yaşlıya KART

Sevdiğine seni SÜYEMEN dep aytarlar bizde…

 -

Keser ŞOT ise, kestiği AGAŞ

Kurt BÖRÜ, Karınca KIMIRSKA

Kediye MIŞIK, yiğite CİGİT

Çiçeğe ŞEŞEK dep aytarlar bizde…

 -

Pişen AŞ ise, piştiği yer AŞGANA

Yoğurt KATIK, tereyağ SARIMAY

Üç ayağa OŞAK, Döküm kazana ŞÖYÜN

Hamur işine GÖBETE, ŞİBÖREK dep aytarlar bizde…

 -

Yassı CALPAK ise, Yuvarlak olan TUVARLAK

Düğün TOY, damat KİYEV

Ağlayana CILAY, Sevinene KUVANA

Naz yapana ŞİKARLANDIN dep aytarlar bizde…

 -

Mendil CAVLUK ise, Tülbent MARAMA

Önünde ALDINDA, geride ARDINDA

Bu taraf MINYAH, öteki taraf ANYAH

İyimisin diye, KAYTESİN, ARUVMUSUN dep aytarlar bizde…

 -

Ev İY ise,Bacası ŞAGARAK

Oda İŞGER, Salon AYAT

Bahar şenliğine TEPREŞ

Anadolu’ya AK TOPRAK dep aytarlar bizde…


TANRININ TÜRKLERİ


          "Ben KAZIM MİRŞAN; 

Ulukem, Baykal Lena, Altay, Talas, Moğolistan, Başkurdistan, İskiteli, Val Camonica, Anadolu, İsviçre, Etrüsk, Yunanistan, Makedonya, Fransa, Portekiz, Pra Mısır ve İskandinavya yazıtlarını okumakla kalmadım, Türklerin takvimlerini de ortaya çıkararak bolbolların tarihlerini de tespit ettim. Elimden geldiğince erken Türk gramerini de yazdım. Batılı bilginlerin bütün iddialarının aksine bugün dünyada kullanılan alfabelerin hepsinin temeli Türkler tarafından 18 bin yıl öncelerinden beri geliştirilen tamgalara dayanıyor. Türklerin alfabetik yazıyı geliştirdiği çağlardan daha geç çağlarda Sümerler, Hititler ve çok daha sonraları Çinliler tarafından geliştirilen hiyerogliflerden bir alfabetik yazı gelişmemiştir, çünkü bu çağlarda artık diller kendi karakterlerine kavuşmuş durumdaydı.

Türklerin Avrupa'daki ayak izleri Romanya'daki Attila hazinesi yazıtları, Proto-Bulgar yazıtları, Yunanistan’daki Attika yazıtları, Sırbistan’daki Vinça-Tartaria yazıtları, İtalya ve Avusturya’daki Etrüsk yazıtları, Fransa’daki Glozel yazıtları, Pra-Portekiz yazıtları, Başkurdistan yazıtları ve İskandinavya yazıtları ile ben Türklerin Avrupa’da bıraktıkları ayak izlerini tanıtmış bulunuyorum. Yani bugünkü Avrupa medeniyetini kuranların, yazı yazmasını bilen Türkler olduğu ispat edilmiş durumdadır. Batı bilginlerinin en büyük hatası Türklerin aşağılanmasına vesile teşkil edecek şekilde, Kül Tigin anıtının M.S. 732’de ve Qanım Kağan yazıtının 734’de dikildiğini kabul etmiş olmalarıdır. Bizans tarihçisi Menander, Kül Tigin’in ölüm tarihini M.S. 575 olarak veriyor. Türük takvimine göre de aynı tarihi elde ediyoruz. 

Çinli kaynaklardaki tarihler Çin saltanat takvimine göre yazılmıştır. Bizim bugün kabul ettiğimiz takvime göre değil.

El Taberi, ‘Resuller ve Hükümdarlar Üzerine Bilgiler’ kitabında şöyle diyor: “Ali bin Muhammed’in bildirdiğine göre, Kuteybe, Nizek ile bir anlaşma yaptıktan sonra M.S. 705 yılında Baykent’e doğru yola çıktı.”

Arapların M.S. 707’de Buhara’yı, M.S. 711-712’de Semerkant’ı küçük çapta ordular ile aldıkları da biliniyor."

Çin kaynakları Kül Tigin devrini anlatırken Kore denizinden Hazar denizine kadar uzanan coğrafyada Çin dışındaki bütün devletlerin Türk devletinin boyunduruğu altında bulunduğunu belirtiyor. Nasıl olur da böyle büyük bir hakandan, yani Çinlilerin Sse-kin dedikleri Kül Tigin’den Araplar’ın haberi olmaz ve nasıl olur da bu büyük Türk devleti Arapların, kendi coğrafyasının tam ortasında giriştikleri katliamlara göz yumar?

Ki Türük Bil hakanları hiçbir zaman katliamlara göz yummamıştır.

M.Ö. 517 yılında yazılan yazıtta ilk Türk tarihçisi Önre Bina Başı; “Bütün Türk Hakanları’nın ülkesini gezdim ve buraya, Türk federasyonunun kuruluşunun 1000.yılını kutlamak üzere geldim” diyor. Ben bunu okudum; tarih nereye gitti? M.Ö. 1517 yılına gitti. Oysa bize, “Sizin tarihiniz Orhun Abideleri ile ve M.S. 734’te başlar’ derler; doğru değil bunlar. Bilimsel olarak doğru değil."

9 Ekim 2010

KAZIM MİRŞAN

ÖN-TÜRK AKADEMİSİNDEN ALINTI

#Facebook #Google

MÜSLÜMANLAR NEDEN PERİŞAN

 


 

Müslümanlar neden böyle perişan

Sebep ne arayıp soruyor muyuz

Bu işin sebebi bence Müslüman

Acaba farkına varıyor muyuz

 

Müslümanlık sade adımız bizim

Adımız gibi mi tadımız bizim

Eksik mi dedimiz kodumuz bizim

Fitnesiz fesatsız duruyor muyuz

 

İslam’ın şartı beş iman’ın altı

Diyerek işleriz her türlü haltı

Aklımıza gelmez toprağın altı

Emanet’i sağlam koruyor muyuz

 

Esiri olmuşuz malın servetin

Zinanın şehvetin koğu gıybetin

Vatan’ın millet’in din’in devlet’in

En ufak iş’ine yarıyor muyuz

 

Bu devirde kim’in kötü hal’ı var

Şimdi it’in bile özel yal’ı var

İyi kötü hepimizin mal’ı var

Fitreyi zekat’ı veriyor muyuz

 

Bir birine düşman zenginle fakir

Birinde hamd eksik birinde şükür

Hepimizde ayrı değişik fikir

Birlikte üç adım yürüyor muyuz

 

Elin gözündeki çöpleri tek tek

Görüp gösteririz kaçırmayız pek

Kendi gözümüzde mertek var mertek

Biz bizdeki suçu görüyor muyuz

 

Ney’i öğreniyor ney’ı duyuyor

Karnı evde beyni nerde doyuyor

Oğlumuz kızımız nasıl büyüyor

Üstüne kol kanat geriyor muyuz

 

Kitabımız Kur-an ilim kokuyor

Kaç Müslüman günde açıp bakıyor

Okuyan da işte öyle okuyor

Manasına kafa yoruyor muyuz

 

Mademki her nefes Haktan hediye

Dünya için hakkı unutmak niye

Bugün ALLAH için ne yaptım diye

Akşam kendimize soru yomuyuz

 

Arif olan ham laf etmez gardaşım

Bir destanla bu dert bitmez gardaşım

Müslümanım demek yetmez gardaşım

Müslümanca hayat sürüyor muyuz

--

OZAN ARİF


https://www.youtube.com/watch?v=b8ymAhOwjys

---------

Türk Bulunur


           Dünyada üç beş Türk, kalmış olsa da

İçinden bir devlet, kuran bulunur

Her yer zulüm ile, dolmuş olsa da

Zalim karşısında, duran bulunur

-

Öyle bir ırktır ki, Oğuz’un soyu

Ta orta asyadan, asildir huyu

Şehadete koşar, bilmez korkuyu

Çünkü sinesinde, Kur’an bulunur

-

Türk deyince düşün, bozkırın kurdu

Çakala itlere, bırakmaz yurdu

Ülküyle analar, yiğit doğurdu

Hepsinin ufkunda, Turan bulunur

-

Mazlumun yanında, zalime karşı

Masumlar ölürse karışır çarşı

Tekbir tekbir sesi, inletir arş-ı

Yaralara merhem, saran bulunur

-

Şeref bize vatan, uğruna ölmek

Kimin haddine bu vatanı bölmek

Boynuna dolansa, o yağlı ilmek

Gülerek ölüme, varan bulunur

-

Şehitler ölmez ki, vatan bölünmez

Yurdumda tüten bu, ocaklar sönmez

Susmaz ezanımız, bayrağım inmez

Uzanan elleri, kıran bulunur

-

Düşman istediği, tuzağı kursun

Türk kaçar mı? topu gelsin buyursun

Alnının ortasına, bir tane kurşun

Ömer Halis gibi, vuran bulunur

-

Vedat ÜNAL

 

.


1300 Yıllık Lider Bilge Kağan



             İkinci Doğu Göktürk Devleti'nin kağanlarından Bilge Kağan'ın yaşamı ve mücadelesi...

Bilge Kağan, Göktürkleri elli yıllık Çin esaretinden ikinci defa kurtararak Gök-Türk hanedanlığını kuran Kutluk Kağan'ın oğludur. 683 yılında doğan Bilge, babasını 8 yaşındayken kaybetmenin acısıyla amcası Kapağan Kağan'ın himayesine sığınır. Bilge Kağan, amcasını da kaybettikten sonra, 32 yaşındayken Göktürk Devleti'nin başına geçerek yönetimi eline alır. Kağan olunca devlet yapılanmasını yeniden inşa eden Bilge, hakimiyeti eline alır almaz mücadeleyi sürdürerek Selenga Irmağı boyunca ilerlemiş Uygurları ağır bozgunlara uğratmıştır.

Devlet düzenini kuran Kağan, ordunun başına 31 yaşındaki kardeşi Kül Tegin'i, vezirliğe ise kayınpederi Tonyukuk'u getirerek daha da güçlenmiştir. Devlet müşaviri olarak atadığı Tonyukuk, içte ve dışta yaptığı mücadelelerle büyük başarılar kazanmıştır. Göktürk Devleti'nin birliğini yeniden kazandıran Bilge Kağan, Tonyukuk'un öğütlerini dinleyerek Çin ile iyi ilişkiler kurmuş, Çin sınırındaki alışveriş merkezlerinin düzenli işlemesini sağlamıştır. Göktürkler, bu sayede Çin'den sağladıkları ipeğin Asya'da ticaretini yaparak önemli gelir elde etmişlerdir.

Bilge, Çinlilerle ne kadar iyi ilişkiler kurmak istese de Çinliler Türk birliğini bozmaya yönelik hamlelerini sürdürmeye devam ediyordu. Beşbalık'ta Basmiller ile anlaşan Çinliler Göktürk Devleti'ni yıkmaya yönelik stratejiler geliştirse de bu durum; Çinlileri çok iyi tanıyan ve vaktiyle İlteriş Kağan ile istiklal mücadelesi veren vezir Tonyukuk tarafından önleniyordu. Tonyukuk'un öngörüleri sayesinde Basmiller, Beşbalık'ta kuşatılarak mağlup edildi ve Çin entrikaları sonucu büyük baskı altına alındı. Çin ordusu Kan-Su'da da uğradığı büyük bozgun sonucu saf dışı bırakıldı.

715 YILINDA LAİK DÜŞÜNÜŞ

Bilge Kağan, yaşamı at sırtında geçen ve bir din arayışında olan göçebe Göktürk milletinin yerleşik hayata geçmesini ve din olarak Budizm'i seçmesini istiyordu. Ancak tecrübeli Tonyukuk buna karşı çıkarak, Budizm'in insandaki hükmetme ve iktidar duygusunu zaafa uğrattığını, kuvvet ve savaşçılık yolu için bunun doğru yöntem olmadığını, Türk milletinin yaşamının sürmesi için din ve tapınakların ülkeye sokulmaması gerektiğini önermiştir. Ancak Tonyukuk bu tavrıyla Türklüğün İslamiyet’e girmesinde farkında olmadan büyük rol oynamıştır.

8.yüzyılda Müslümanlarla karşılaşan Türkler, 751 yılında Çinlilere karşı Müslüman Araplarla yaptıkları güç birliğinden sonra İslamiyet’e yöneldiler. Talas Meydan Muharebesi sonunda İslamiyet’i yakından gören Türkler, Müslümanlığı kabul ederek İslam’a geçiş yaptılar.

KAĞAN'DAN KARDEŞİNE AĞIT

Bilge Kağan, 725 yılında kayınpederi ve akıl hocası Tonyukuk'u, 731 yılında ise kardeşi Kül Tegin'i kaybetti. Bu iki Türk büyüğü, Göktürkler üzerinde büyük üzüntü bırakırken Bilge Kağan'ı da derinden sarmıştı. Orhun Kitabelerinde ise Kağan'ın duyduğu acı şöyle ifade edilmiştir:

" Küçük kardeşim Kül Tegin öldü. Görür gözüm görmez, bilir bilgim bilmez oldu. Zamanın takdiri Tanrı'nındır. Kişioğlu ölmek için yaratılmıştır. Kendimi bıraktım, gözden yaş akıtarak, gönülden feryat ederek yanıp yakıldım"

Ayrıca Kağan, iki devlet büyüğü anısına kalıcı birçok eser diktirmiştir.

Önce veziri Tonyukuk ardından kardeşi Kül Tegin'i kaybeden Kağan'ı ise, yatağında hasta yatarken Çinlilerle içten işbirliği yapan bakanı Buyrak Cor tarafından 25 Kasım 734 tarihinde zehirleyerek öldürmüştür. Göktürk hükümdarı Bilge Kağan adına dikilen abidede kendisiyle ilgili şu sözlere yer verilmiştir:

"Türk Oğuz beyleri, işitin! Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, ilini, töreni kim bozabilir"

"Ey Türk milleti! Kendine dön! Sen yükseltmiş Bilge Kağan'ına, hür ve müstakil ülkene karşı hata ettin, kötü duruma düşürdün. Milletin adı, sanı yok olmasın diye Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Kardeşim Kül Tegin ve iki şad ile ölesiye bitesiye çalıştım.

 

 

Her on kasım Bir insan

  


Ayaklar altındayken vatanın dağı düzü

Kimliğini bilmekti bir sevgiye inanmak

Köşe bucak ağlarken yetimiyle öksüzü

Arasat da kalmaktı bir sevgiye inanmak

-

Sızlanırken Makbule dudağında uçukla

Tarla bekler Mustafa incecik bir gocukla

Yarsiz kalmış Zübeyde yetim iki çocukla

Açılmadan solmaktı bir sevgiye inanmak

-

Kargaları kovarken kafayı çalıştırıp

Fikrindeki hürlüğe ruhunu alıştırıp

Yurdunu satanları şeytanla iliştirip

Yitiğini bulmaktı bir sevgiye inanmak

-

Mağrurdu işgalciler, yaralıydı gururu

Yegâne güvenciydi Türklüğünün onuru

Evvel Allah’ın izni Bandırma’nın vapuru

Gökten yıldız çalmaktı bir sevgiye inanmak

-

Düşlerine yoldaştı evliyası ereni

Yolunu gözlüyordu maralıyla cereni

Tedavi edilirken memleketin kangreni

Önlemini almaktı bir sevgiye inanmak

-

Âleme anlatmıştın ya Mete’yle Cengiz’i

Fabrikalar kurmuş millet etmiştin ya bizi

Bir asrı aşarken Cumhuriyet marşandizi

Dosta haber salmaktı bir sevgiye inanmak

-

Manalı sözlerinle izahat verdiğince

Yazıyor okuyorum aklımın erdiğince

Yapılan ihaneti gözümün gördüğünce

Seni sence bilmekti bir sevgiye inanmak

-

Haydar dedem dergâhı, Hacıbektaş nefesi

Çınlar kulağımızda Gazi paşanın sesi

Diyarı yurt otağı bülbülde gül hevesi

Kaderi yar kılmaktı bir sevgiye inanmak

-

Şehidimi Gazi’mi candan öte can bilip

Bir başkent şafağında Anıtkabirde olup

Saygım ve minnetimle huzurunda eğilip

Varlığınla dolmaktı bir sevgiye inanmak…

-

Bıraktığın mirasa aşkla sahip çıkarak

Gösterdiğin hedefe nehir nehir akarak

Her on kasım sonsuzluk ateşini yakarak

Hülyalara dalmaktı bir sevgiye inanmak

-

Ahmet Örnek