HERKESİN
İÇTİĞİ SU (İfham Gazetesi - 1919)
Ling-Yu
gayet akıllı, gayet ihtiyar bir imparatordu. O kadar ilerlemeyi severdi ki
halkın geçmiş ile hiçbir alakası kalmamasını temin için bütün Çin’in eski
kitaplarını, eski kütüphanelerini yaktırmıştı. Çinliler adeta onun tanrılığına
bile inanır gibi oluyorlardı. Derlerdi ki:
"Ling-Yu,
Dünyada Allah’ın dehasından bir örnektir. "
Devri; rüyasız, yorgun bir uyku gibi
geçiyordu.
Bir gün huzuruna bir soylu girdi. Secdeye
kapandı.
- Efendimiz, baş müneccim geldi, mutlaka size
bir şey arzetmek istiyor, dedi.
İmparator Ling-Yu, dehası sayesinde gelecekte
ne olacağını bilirdi.
Derdi
ki: "Sebepleri doğru görebilenin sonuçtan şüphesi kalmaz." Onun için
baş müneccimden daima kendi tahminlerini dinlerdi. Şimdiye kadar o, hiç böyle
habersiz gelip bir şey söylememişti.
-
Tuhaf, diye başını salladı, acaba ne söyleyecek?
-
Gayet mühim bir şeymiş efendim.
İmparator düşündü, işler tıkırındaydı. Öyle
mühim bir şeyin olabileceği yoktu.
- Gelsin, buyurdu.
Huzura giren başmüneccim, resmi secdesinden
kalktıktan sonra:
-
Ah efendim, gayet korkunç bir felaket bizi tehdit ediyor, dedi.
İmparator, dünyanın her şeyine vakıftı.
Şaşırdı. Görünürde savaş, kıtlık, ihtilâl gibi bir şey yoktu. Badem gözlerini
süzerek:
-
Yanılıyorsun, dedi.
-
Hayır efendim, muhakkak bir felaket!
-
Savaş mı?
-
Hayır.
-
Ya ne?
-
Bir yağmur, efendim.
-
Yani taşkın.
-
Hayır, yalnız yağmur…
İmparator,
liyakatli başmüneccimin saçmaladığına ihtimal vermezdi. Tekrar onu bir süzdü.
Merakla sordu:
-
Yağmur niçin bir felaket olsun?
-
Bu yağmur çok sürecek.
-
Sürsün.
-
Suyundan kim bir damla içerse deli olacak!
İmparator
düşündü. Hakikaten felaket korkunçtu. Tahmininde yanılıp-yanılmayacağını
başmüneccimine tekrar sordu. Zavallı alim bundan son derece emindi. Korkusundan
tir tir titriyordu. Saraya hemen bütün soylular toplandı. Günlerce süren
görüşmeler, toplantılar sonunda daha bu uğursuz yağmur başlamadan sarayın bütün
sarnıçlarının, küplerinin, vazolarının, mahzenlerinin yedek olarak temiz
sularla doldurulmasına karar verildi.
Aradan
bir hafta geçmedi, başmüneccimin haber verdiği yağmur hafif yağmaya başladı.
Bir gün, iki gün oldu. Dinmedi, hızlandı. Bardaktan boşanırcasına yağdı-durdu.
Her tarafı sel aldı. Nehirler, çeşmeler, oluklar taştı. Adeta mini mini bir
tufan! Başmüneccimin haber verdiği felaket hakikaten, aynen meydana geldi. Kim
bu yağmurdan bir damla karışmış bir suyu içerse hemen çıldırıyordu. On beş-
yirmi gün içinde bütün halk çıldırdı. Yalnız imparatorla yanındakiler, sarayda
saklanmış sulardan içiyorlar, akıllarını başlarında tutabiliyorlardı.
Uğursuz
yağmur dinmedi. Memlekette çıldırmayan kimse kalmadı. Umumiyetle deliren halk,
işi öyle azıttılar ki; artık ne soylular, ne hâkimler; saraydan sokağa
çıkabiliyorlar, ne de içeriden-dışarıya meram anlatabiliyorlardı. Bir
curcunadır gidiyordu.
İmparatoru
o zaman bir düşünce aldı. Bunun sonu ne olacaktı. Evet, bir kere deli olan
artık akıllanamıyordu. Zırdeli halk bahçe surlarının etrafında toplanmış, gece-gündüz,
sabah-akşam zurnalarla- davullarla kulakları yırtan bir gürültü koparıyorlar:
-
Delilere bakın, yuha, yuha…, diye yedek sulardan içip akıllı kalanlara
dillerini çıkarıyorlardı.
Bir
gün geldi ki yiyecek filan almak imkansızlaştı. Laf anlayan, söz dinleyen
kalmadı. İdare bozuldu. Uğursuz yağmurun suyundan içmeyip akıllı kalanların
felaketi çok dehşetliydi. Hayatları tehlike içinde geçiyordu. Bir avuç
kişiydiler. Milyonlarca delinin maskarası oldular…
Fakat
Ling-Yu gayet akıllı, gayet ihtiyar bir imparatordu. İşe yaramayan zarar
getiren aklın, delilikten hayırlı bir şey olamayacağını bilirdi. Bir sabah
çılgın halkın tecavüzünden, eğlencesinden ürkmüş yakınlarına:
-
Herkesin içtiği sudan hemen içiniz, emrini verdi.
Soylular,
hekimler, filozoflar, hakimler:
-
Aman efendim, akıllarımıza, ilimlerimize yazık olur, diye karşı gelmek
istediler.
İhtiyar
imparator:
-
Herkes deli olduktan sonra birkaç kişinin aklına lüzum yoktur, dedi.
Uğursuz
yağmurun sularından doldurttuğu ilk kadehi kendi yuvarladı. O anda ufukları
sarsan kahkahaları attılar. Surun dışındaki curcunaya katıldılar.
Gel
zaman-git zaman bu umumi curcunanın adı "sosyal düzen" oldu. Halk
içinde tekrar akıllananlar "delidir" diye tımarhaneye tıkıldı.
.