Cumhuriyet Özümüzdür...


Ta ezelden ebede, tarihe izim düştü
Bu yolda dur durak yok, medeniyet ışığım
Erenler ocağında, nice Alperen pişti
Asya’dan Avrupa’ya, ilim irfan beşiğim…

Gök Tanrı’yla başladı, inancımda tek ilah
Kula kulluk etmedik, Kur’anda bulduk felah
İslam’ı yaydık ama dayamadık hiç silah
Taptuk Emre yoluna, Yunus olan eşiğim…

Hem aklı hem imanı, bir arada taşırım
İrademi kullanır, çağdaşlığa koşarım
İnsan puta tapar mı, düşünür de şaşarım
Yesevi dergahının, rızkı tahta kaşığım…

Hak adalet özgürlük, Türk’ün asil soyunda
Kurultay geleneğim, demokrasi yolunda
Kadın ile erkeğim, birbirinin kolunda
Begüm Sultan örneğim, eşitliğe aşığım…

Hürriyet sevdasına, demir dağları deldik
Kırk yiğitle saraylar, bastık da yenilmedik
Esaret zincirine, ölsek de vurulmadık
Ata’m Kür’şad izinde, çerilerin başıyım…

Yedi düvele karşı, savaş veren biz idik
Mandacı zihniyeti, mahkum eden söz idik
İhanet kılıfını, söküp atan tez idik
Düşmana boyun eğen, bezirgana karşıyım!

Tarih tersine dönmez, taşa yazmış soyumuz
Cumhuriyet özümüz, düğünümüz toyumuz
Kemal Atatürk çizmiş, yolu O’nun yolumuz
Ülkeme göz dikenin, amansız savaşıyım!

28.10.2010

Mustafa Bay Edebiyat Defteri

1923’TEN GÜNÜMÜZE MEKTUP


Bütün dünyanın gözü önünde, bir milletin ayaklar altına alınmış onur ve haysiyetini koruyup, yeniden yücelterek, örnek, çağdaş bir millet yapan, bu milleti cumhuriyet gibi bir değerle ödüllendiren ve bunu altın harflerle tarihimize yazan Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü, silah arkadaşlarını, yüce ecdadımızı ve aziz şehitlerimizi sonsuz saygı, minnet, şükran ve özlemle yad ediyorum.

Atatürk Anıtı


Yıl 1931 Viyana'da Bir döküm atölyesi,
Dünyanın en muhteşem heykelinin yapımı gerçekleşiyor.
Belki de ilk kez gördüğünüz bu fotoğraf, insanı tarihte düşündürmeye sevk ediyor.

Göktürk Yazıtları (Orhun Abideleri)


Göktürk Yazıtları (Orhun Abideleri)
(Prof. Dr. Muharrem Ergin’in “Orhun Abideleri” adlı kitabının ön sözünden)

Sagu İnceleme: Alp-Er Tunga Sagusu

Sagu İnceleme: Alp-Er Tunga Sagusu
Sagu: “Yuğ” adı verilen cenaze törenlerinde söylenen, ölüm acısını, ölen kişinin erdemlerini dile getiren coşku ve heyacana bağlı şiirlerdir.
Dörtlükler ve hece ölçüsüyle yazılan sagular, kopuz eşliğinde söylenir.
Uyak düzeni genellikle aaab, cccb şeklindedir.
ALP ER TUNGA SAGUSU

Alp Er Tunga öldi mü?
Issız ajun kaldı mu?
Ödlek öçin aldı mu?
Emdi yürek yırtılur.

Ödlek küni tavratur
yalnguk küçin kevretür
erdin ajun sevretür
Kaçsa tagı ertilür

Begler atın urgurup
Kadgu anı torgurup
Mengzi yüzi sargarup.
Korkum angar türtülür

Şiir ve Zihniyet: Bu gelenek İslamiyet’in kabulünden sonra da mersiye geleneği ve ağıt geleneği şeklinde günümüze kadar gelmiştir, İslamiyet öncesi Türk edebiyatında, Orta Asya’da toplumu bir araya getiren çeşitli törenler yapılırdı. Bu törenlerden biri de yuğ törenleridir. Sagu, yuğ adı verilen ölüm törenlerinde, çoğunlukla yiğitlerin arkasından, onların iyilik ve yararlıklarını dile getiren ağıtlarıdır.
“Sagu” da destanlaşmış bir yiğit olan Alp Er Tunga’nın ölümü üzerine beylerin üzüntüleri dile getiriliyor. Alp Er Tunga, Saka Türklerinin başarısı için çalışmış büyük bir devlet adamıdır. Bazı kaynaklarda, İranlıların Afrasiyab adını verdikleri kahraman ile Türk kahramanı Alp Er Tunga’nın aynı kişi olduğu söylenir. Alp Er Tunga’nın savaşta Çinliler tarafından öldürülmesi üzerine söylenmiştir.
Şiirde Âhenk: “Sagu”da ahenk, ses akışı, söyleyiş, ritim, uyak (kafiye) ve rediflerle sağlanmıştır. Destan dönemi şiirinin geleneğine uygun olan yarım uyak kullanılmıştır.
Sagu, 7′li hece ölçüsünün 4 + 3 duraklarıyla yazılmıştır.
… öldi mu a di mü > redif
… kaldı mu a “I” > yarım kafiye
… aldı mu a
… irtelür b
Dörtlüklerin sonunda geçen “yırtılur, çertilür, sürtilür… sözcüklerinde “r” sesleri birbiriyle yarım uyaklıdır, “tilür” sesleri ise dörtlüklerin sonunda redif oluşturmuştur. Bunlar da şiire ayrıca ahenk katmıştır.
Şiir Dili: Sagu eski Türk diliyle söylenmiştir. Anlatımı açık, yalın ve ahenklidir. Bu dönemin dil özelliği olarak yabancı sözcüklere yer verilmemiştir. Dönemin yaşam koşulları ve doğayla iç içe olmanın sonucu genellikle benzetme ve kişileştirme gibi edebî sanatlara başvurulmuştur.
• Alp Er Tunga’nın öldüğü bilindiği halde bilinmiyor gibi davranılması tecahüli arif, feleğin öç alan biri olarak düşünülmesi teşhis, erkeklerin ulumak yönüyle kurtlara benzetilmesi ise benzetme sanatına örnektir.
• “Felek bir kere niyet edip ok atsa dağların başı bile kertilir.” ifadesinde abartma sanatı vardır.
Şiirde Yapı: “Sagu”nun biçimsel özelliği şöyledir: Nazım birimi (birim değeri) dörtlüktür. Uyak düzeni aaab / cccb, dddb… şeklindedir. Dörtlüklerle şiir yazma geleneği İslamiyet’in kabulünden sonra da halk edebiyatı şairleri tarafından sürdürülmüştür.
Şiirde Tema: ölen kişilerin arkasından söylenen ve onların erdemlerini, yiğitliklerini anlatan İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatının sözlü ürünlerinden olan saguda Alp Er Tunga’nın ölümünden duyulan üzüntü dile getirilmiştir. Bunun yanında Alp Er Tunga’nın kahramanlıkları, erdemleri, iyiliklerinden de söz edilmiştir.
Şiirde Gerçeklik ve Anlam: Şiirde ölüm gerçeği ve ölüm karşısında duyulan acı dile getirilmiştir.
Şiir ve Gelenek: Hayatın kaçınılmaz bir gerçeği olan ölüm, edebî dönemlerde geleneksel olarak şiirlere konu olmuştur, İslamiyet’in kabulünden önceki Türk edebiyatında ölüm temasını işleyen şiirlere sagu denmiştir. Bu gelenek sonraki dönemlerde de devam etmiştir. ölen birinin ardından onun erdemlerini, yiğitliğini, güzel yanlarını anlatan şiirlere divan edebiyatında “mersiye” adı verilmiştir. Divan şiirinde mersiye yazma geleneği oldukça yaygındır. Aynı gelenek halk şiirinde de devam ettirilmiş ve ölüm temasını işleyen bu tür şiirlere “ağıt” adı verilmiştir. Ağıt yakma geleneği günümüzde de devam etmektedir.
Şiirin Yorumu: ölüm gerçeği yaşamın her alanında vardır. Sanatçılar eserlerinde bu temayı her zaman dile getireceklerdir. Tanzimat Dönemi sanatçılarından Abdülhak Hamit Tarhan’ın karısının ölümü üzerine yazdığı “Makber” adlı şiirin edebiyatımızda önemli bir yeri vardır.
Metin ve Şairi: Alp Er Tunga Sagu’su sözlü edebiyat ürünüdür. Halk arasında söylenegelen bu şiirleri Kaşgarlı Mahmut, “Divanü Lügati’t Türk” adlı eserinde bir araya getirmiştir.
Yuğ törenleri: Eski Türklerde önemli bir kişi öldüğünde ceset, bir çadıra konur. ölen kişinin akrabaları kurbanlar keserek bu kurbanları çadırın önüne koyar. Sonra hep birlikte atlara biner, çadırın etrafında yedi defa dönerlerdi. ölüyü gömmek için uğurlu bir gün beklenir, ölü gömüldükten sonra benzer törenler yapılarak kurbanlar kesilir, mezarın etrafında yedi kez dönülürdü. Gömülen kahramanların mezarı çevresine “balbal” denilen taşlar dikilirdi. Türkler arasında yazı yaygınlaşınca böyle taşlar üzerine kitabeler dikilmeye başlandı. “Köktürk Kitabeleri” bu işlevde dikilmiş yazılı balballardır. Kam, baksı, şam adı verilen ozanlar bu törenlerde çeşitli şiirler söylerdi.


Türkçede Kelime Türetmek


KELİME TÜRETMEK
Türkçenin en tabii, en işlek, en geniş yeni kelime kazanma yoludur. Kelime türetmek köklerden yapım ekleri ile gövde yapmak demektir. Eklemeli bir dil olan Türkçenin çok zengin bir kelime yapma mekanizması vardır. Türkçenin her tipte pek çok olan yapım ekleri ile sayısız kelimeler yapılabilir.