Bir
atasözümüz “Çabalayan koyun mundar ölmez” der.
Sadece
insan değil tüm canlıların yaşamı çabalamak üzerinedir. Çalışan kazanır,
çabalayan başarır.
Yeni
maceralar aramak, yeni şeyler keşfetmek insan doğasında var. Toplumlar,
toplumların bir üstü olan milletler de böyle değil mi..?
Nedense
bizlerde bir aşağılık kompleksi var. Kendini toplumunu, milletini aşağılanmış,
beceriksiz hissediyor.
Amerika
1492 yılında keşfedilmiş.. Peki biz Türkler o tarihte, o tarihten çok çok
önceleri neler yapmışız..?
Tarihimiz
şöyle basitçe incelenmiş olsa bile görürüz ki, bizler Amerika’nın keşfinden
binlerce yıl önce Amerikalar keşfetmeye çıkmışız; keşfetmişiz, bileğimizin
hakkıyla oraları almış, yurt edinmişiz. Bilinen tarih olarak Oğuz Kağan
döneminde, ondan öncesi Hz Nuh AS oğlu Yafes oğlu Türk (İsmi Türk) yada diğer
adıyla Olcay Ata zamanında Orta Asya’da yaşamışız. Her destanın mutlaka bir
gerçeklik payı olduğuna göre Orta Asya’da çoğalmış, çoğalmış oralara sığmaz
olunca da dünyanın dört bir yanına göç etmişiz. Köken olarak pek çok milletle
akrabayız deyince bizlerle dalga geçerler. Geçen geçsin burada “şunlar illa
bizim akrabamız” iddiasında değiliz. Anlatmak istediğimiz Türk Milletinin
durağan bir millet olmayıp dinamik, sürekli yeni şeyler, yeni yurtlar arayan
ama hiçbir zaman oraları sömürme amacı gütmeyen bir millet olmasıdır.
Amerika’nın keşfinden bin yıl önce Orta Asya’dan gelen Atilla Roma
önlerindeydi. Amerika’nın keşfinden binlerce yıl önce sürekli Çin’e sefer
düzenleyen Türkler yüzünden Çinliler Çin Seddi’ni yapmak zorunda kalmıştı. Amerika’nın
keşfinden 421 yıl önce Alparslan Anadolu’nun kapısını sonsuza dek Türklere
açmıştı.
Anadolu’ya
gelince ne oldu? Anadolu’da yerleşik kavimlerin bir kısmı zamanla daha batıya
doğru gittiler. Bir kısmı Anadolu’da kaldı. Din farkından dolayı asla asimile
olmadılar. Din değiştirip asimile olanlar illa ki az da olsa vardır. Asla
soykırım uygulayıp toplumları yok etmemişiz. Eğer soykırımcı bir millet olsak
500 yıldan daha uzun süre tebaamız olan hiçbir Ermeni, hiçbir Yunan, hiçbir
Bulgar ve diğer pek çokları kalmaz tarih sahnesinden silinip giderlerdi..
Ben
hep şunu düşünmüşümdür; bu günkü Yunanistan ve Bulgaristan’ın olduğu yerleri
tamamen Türkleştirseydik..! Nasıl mı? Keserek biçerek değil oralarda
yaşayanları biraz daha ötelere itekleyerek. Taa Viyanalara, Yemenlere gidinceye
kadar bunu çok kolay yapabilirdik. Tıpkı Anadolu’yu Türkleştirdiğimiz gibi. Bu
gün dünyanın en güzel coğrafyasına sahip 2 milyon kilometre karelik yüzölçümü,
200 milyon nüfuslu dünyanın en süper kere süper gücü bir ülke ol/a/maz mıydık?
Olurduk. Bu bir anlık nostalji işte..
Kazakistan
Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’e bizim Türk gazetecileri sormuşlar “sizler
neden at eti yiyorsunuz..?” diye. Gerçek Türk Büyükleri’nden biri olarak kabul
ettiğim o büyük insan diyor ki “sizler atlarınıza binerek Anadolu’ya gittiniz,
bizler de atlarımızı yiyerek burada hayatta kalabildik”. Cevap mükemmel, teşhis
mükemmel.
Biz
Türkler hiçbir zaman bolluk içinde yaşamamışız. Kıt kanaat geçinmiş, kıt kanaat
doymuşuz. Ama hep devletimiz olmuş. Hiç köle olmamışız, en önemlisi asla köle
edinmemişiz. Diğer milletlerde görülen köle edinme olayı Türklerde asla yoktur.
Batı zenginliğini insanları köle olarak kullanmaya borçludur. Doğal kaynaklar
yönünden Avrupa çok da zengin değildir. Daha düne kadar tüm Avrupa ülkelerinin
Afrika’da sömürge ülkeleri vardı. Belçika’nın bile..
Amerika
da zenginliğinin büyük kısmını köleliğe borçludur. Amerika’nın zenginliğinde
doğal kaynakların bolluğu, macera yada yenilik arayan insanların bilgi birikimi
gibi pek çok faktör de vardır. Arayış içinde olan, dinamik olan insanlar her
zaman kazanmıştır. Kim ne derse desin yenilikçi insanların beyinleri de daha
iyi çalışmaktadır. Amerika'nın esas zenginliği beyin göçündendir. Dünyanın pek
çok süper beyninin Amerika’da toplanması ırsi olarak insanları zeki
kılmaktadır. Bunu bilen Amerika aleni olarak tüm dünyada beyin avcılığı
yapmaktadır.
Peki
biz..? Maalesef Kanuni dönemi de dahil olmak üzere ondan sonraki dönemlerde
tıpkı devletin durağanlaşması, gerilemesi gibi bizler de durağanlaşmışız. Yada
daha doğru tabirle bizler durağanlaştığımız için devlet o hale gelmiş belki de.
Bu durumun pek çok nedeni vardır. Bunun ayrıca daha geniş kapsamlı olarak
değerlendirilmesi gerekir.
Sonra
Atatürk’ün verdiği ivmeyle epey yol katetmişiz.
Şimdi
nasılız..?
Türkiye’ye
batıdan bakarsanız epey gerideyiz. Güneyden ve doğudan baktığınızda da oldukça
ileriyiz. Bunu örneklendirmek şüphesiz çok kolaydır..
Medeniyet
yarışında hep ilerilere gitmek, gerilere düşmemek dileğiyle..
Suat
Zobu
.