İlk Türkler (M.Ö. 2500- M.Ö. 500 )

En son M.Ö. 4000 – 2000 arasındaki Türk Medeniyetlerinden kabaca bahsetmiştik. (Bkz: İlk Türkler (M.Ö.4000 - M.Ö.2000) 
  ...................................... 


Şimdi M.Ö. 2500—M.Ö.500 arasına bir göz atalım. Göçler ve Alper Tunga Destanı bu dönemler ile alakalı görünmektedir. 
 

ANADOLU

(M.Ö. 2250)

Türklerden; hem de Anadolu'da sözeden ilk yazılı belgelerden biri bu yıllara aittir. Bu belge daha evvel 1938 yılında Alman Filologlar tarafından neşredilmiş fakat nedense unutulmuştur.

3 nüshasından birisi Anadolu'da Hattuşaş Devlet Arşivinde bulunan ve Akad Kralı Naram-sin tarafından yazdırılan bu tablette, Akad Kralı kendisine karşı ayaklanan 17 şehir devletinin (Sümerlerden kalan) adlarını verirken Hatti Kralı ile birlikte, bu ittifakta Türki Kralı İlşu-nail ismini de zikretmektedir. 


 M.Ö. 2350-2150 arasında Mezopotamya'da çok büyük bir imparatorluk kuran Akad Kralı Naramsin; 'Şartamnari Metni' olarak bilinen ve 'Mücadelenin Kralı' anlamına gelen (3 nüshasından birisi hattuşaş arşivinde 'KBO-III,13' sıra nosu ile kayıtlı belge) kaynakta; 17 Anadolu Kralından bahsederken 'Türki kralı İLşu-Nail' isminden bahsetmektedir. 

M.Ö. 2000'li yıllarda; hem de Türk adıyla Anadolu'da bir devlet olduğunun kanıtı olan bu yazıttın 15. satırında geçen bu ifade; zaten daha evvel başlattığımız tezin doğruluğunun kanıtıdır. 

Bu belgenin 2 önemli noktası vardır.

1-İlk Türk adıyla kurulan devlet, Göktürk Devleti değildir.

2-Türkler Anadolu'da belgesi ile sabit en az 4200 yıldır vardırlar. Sümerce-Türkçe arasındaki yüzlerce ortak kelimeyi delil kabul etmeyenler için bile; M.Ö. 2100'lerde, Anadolu'da bir Türk devletinin varlığı; belgelidir.



İşin bir diğer ilginç yanı, bu Naram-sin'in Hz. İbrahim döneminde yaşayan Kral Nemrut olduğuna dair söylentilerdir.


Prof. Dr. Ekrem Memiş'in kitabında belgenin tam metnini görebilirsiniz.

Bu kitapta Prof. Dr. Ekrem Memiş; bu Türki krallığı Yafes'in torununun kurduğunu da iddia ediyor. Daha detaylı bir inceleme ile; bu husus ileride ayrı bir yazı konusu olacaktır. 
................................

TURUKKU KRALLIĞI

Ayrıca Fırat kıyısında Mari bölgesinde ele geçirilen bir diğer tabletlerin (MÖ.4000-2000) 13 tanesinde TURUKKU adlı bir kavimden söz edilmektedir. Sadi Bayram, bu tabletlerin Türkçe tercümelerini yayınlamıştır.

Önce Sümerlerin, daha sonra da Asurlular ve Babillerin egemenliğinde kalan Mari şehri, bugünkü Suriye sınırları içerisindeki Tell Hariri kentidir.

Fransız Arkeoloji Enstitiüsü’nün 1933-1939 yılları arasında yaptığı kazılarda ortaya çıkarılan Mari şehrindeki kraliyet sarayında Asurlulara ait MÖ. 1870-1740 yılları arasında yazılmış bir çok çivi yazılı tablet bulunmuştur.

Bugün Louvre Müzesi’nde sergilenen Akadca yazılmış bu tabletlerin metinleri Fransıza tercümeleriyle birlikte Georges Dossin tarafından 1950 yılından itibaren yayınlanmaya başlanmıştır. 

 Dört cilt halinde yayınlanan bu Mari tabletlerinin 13 tanesinde toplam 22 defa “Turuku”, “Turukku”, “Turukki, ve “Turuk” biçiminde bir kavim adı geçmektedir.

Bu tabletlere şöyle birkaç örnek vermek mümkündür:

16 numaralı tablet : “...Uyuyanları uyandıran ve uyandırdıklarına hiç tayın vermeyen Turukkular gibi yapacağız”.

21 numaralı tablet : “...Bu akından beri Turukkular’ın sayısı fazla görünmüyor. Fakat artabilir. Onlar gelmeye devam edecekler.”

22 numaralı tablet : “...Bana yazdığın Turukkular’la ilgili haberler değişti.”

23 numaralı tablet : “... Bana Turukkular hakkında yazmıştın. Turukkular’ın çıkış hareketinde bulundukları gün çok meşgul olduğumdan sana haber veremedim.”

87 numaralı tablet : “...Kral bana herşeyden önce, Turukkular’ın hücum ettiklerini, Nithim’i kuşattıklarını yazdı.”

Güneydoğu Anadolu’da yaşayan, savaşçılıkları ile Orta Asya Türk akıncılarını andıran, ana merkezden yaklaşık 400 km. uzaklaşıp, düşman ordugâhlarına saldıran bu Turukkular, Türk’ten başka kim olabilir ?

Turukku ve Turuk....hızlı okuma ile hangi milletin ismine benzemektedir? 

...................

Daha verilecek bir çok örnek var; lakin bu bir tarih sitesi değildir. Amacımız tarihi özetleyerek günümüz politikalarına sağlıklı bir bakış ve ortak bir bakış açısı oluşturmaktır.

Bu ve benzer bir çok belgeli tarihi araştırmayı; meraklıları zaten inceleyecektir.

Artık bugünkü Çin toprakları ve Orta Asya'ya dönelim. 

ÇİN BÖLGESİ

Çin Tarihinin ilk yazılı kitabı olan Shih Chi’ye göre:

Bugünkü Çin topraklarında ilk tarihlerde o bölgede yaşayan Türkler ve Çinliler bir arada yaşamıştır. (Türkler kuzeyde ve batıda) Ve haliyle Türk ve Çin tarihleri hep iç içedir. Bizim bu çince yazılan kitaptan özetleyeceğimiz konularda; Çin halkına yakın yaşayan Türk kavimleri, haliyle Çince isimleri ile geçmektedir.

Yine bu yazıda geçecek olan Ongun ifadesi, eski halk ve/veya boyların, kendileri için kutsal kabul ettikleri ve gerek bayrak gerek el sanatlarında şekillerini kullandıkları hayvan figürlerini ifade etmektedir. Bugünkü futbol takımlarının ki gibi; FB-Kanarya, GS-Aslan, BJK-Kartal, TS-Kaplan vesaire. Oğuz boyuna geldiğimizde bunları daha detaylı göreceğiz.

Shih Chi’ye göre ilk Türk kavimleri  :Tieh-le (Ting-Ling) ve Kao-ch lerdir. Bunları ve diğerlerini kısaca tanıyalım.

Çin çoğrafyasında, Çinliler arasında hakimiyet kurduğu bilinen ilk sülale Hsia sülalesidir.

Bu sülale zamanında Ch’üen-Yi (Türk) ler, Çinlilerle içiçe yaşamakta ve şu anki Şansi eyaleti civarında bulunmaktadırlar. Chüen Çincede Köpek-Kurt, -Yi ise ok ve yaylı göçebe manasındadır. Ch’üen boyunun Ongunları Kurt ve Geyiktir.

Hsialardan sonra Shang sülalesi gelir. (M.Ö. 1700-M.Ö.1100) Shang sülalesinin Türk olduğu söylenmekle birlikte, Çinlilerin içinde asimile oldukları düşünülmektedir.

Shang sülalesinden sonra başa gelen Chou/Çov hanedanlığı ise Türk tür. Şansi bölgesinde merkezlenmişler ve ilk devleti onlar kurmuşlardır. Chou’ların atasının Pu-Chou olduğu ve Hsia sülalesi zamanında, bu sülalenin saldırılarından kaçarak diğer Türk kavimlerine sığındığı kabul edilmektedir. (M.Ö. 2188-M.Ö.2160) Sonuçta tarihin cilvesi sonucu Çin bölgesinde kurulan ilk devleti Türkler kurmuştur. Tabiki halkın çoğunluğu Çinli.

Choular askeri teşkilatta onbaşı, yüzbaşı, binbaşı tabirlerini kullanmışlardır. Hsia ve Shang sülaleleri döneminde kızların soy ismi yokken, Choular kızlara soyadı zorunluluğu getirmiş ve aynı soyadına sahip çiftlerin evlenmesini yasaklamışlardır.

Shang döneminde sadece katil, hırsız ve tecavüzcüler cezalandırlırken, Choular dostluğa, aileye ve hükümdara ihaneti de ceza kapsamına almışlardır.

Ch’üenliler Choularla sürekli savaşmıştır (Tarih boyunca bu Türklerin birbirleriyle olan savaşlarını izleyeceğiz zaten) Bu savaşta o zaman bir derebeylik olan Ch’in hanedanlığı Choulara yardım etmiş ve karşılığında ülkenin bir bölümünü ele geçirmişlerdir. Sonunda Choular Chüenlere yenilmiş ve ortadan kalkmıştır. Bundan sonra Ch’in devleti Chüenlileri yenerek bugünkü Çin devletini kurmuşlardır. 

Böylece Ch’in güçlenerek, Çin İmparatorluğunun temellerini atmaya başlarken, Türk boyları olan Choular ve Chüenler Çin Tarihinden silinmişlerdir. 

ORTA ASYA VE İLK GÖÇLER (KİMMERLER VE SAKALAR) 

Orta asyadan ilk göçen kavim Dünya Tarihinde Kimmer adıyla bilinmektedir. M.Ö. 2000 sıralarında ilk göçü Kimmerler yapmıştır. Göçü Orta-Asya bölgesindeki kuraklık tetiklemiş ve bu kuraklık sonucu boylar arası savaşlar başlamıştır.

Orta Asya ve Güney Rusya bölgelerinde baş gösteren kuraklık sonucunda Hunluların ataları Çin’in kuzeybatı sınırına doğru yönlenmişlerdir. Bu bölgede yaşayan kavimlerle çıkan savaşlar sonucu, daha evvel bu bölgede yaşayan kavimlerden Chüan ve kısmen Hunlular bu sefer Çin’in batısına yönelmiştir. Domino etkisi gibi, bu sefer önce Kimmerler Sakalar ile savaşmaktansa göçü tercih etmişlerdir. 

Kimmerler arasında gidelim-kalalım tartışmaları hayli çoğalmış ve sonuçta bir kısmı kalarak Sakalar ile savaşmaya, bir kısmı da göçmeye karar vermişlerdir. Kafkaslar, Anadolu ve Ön Asyanın bir bölümüne yerleşmişlerdir.

Kimmerlerin Türk oldukları genelde konuşulmaz. Ancak hem Sakalar ile bağlantıları, hem tarihin akışı, hem de göçlerin başlangıcı açısından bir geçiş yapmanın yolu Kimmerlerden geçmektedir. Yazı sonunda kökenleri ile ilgili ön fikir sahibi olunabilir.

Önce Kafkasyaya gelen Kimmerler M.Ö. 2000 ila M.Ö. 800 arası, daha çok bu bölgede yaşamışlardır. Kerç boğazının eski adı Kimmer boğazıdır. Kırım adının da Kimmerlerden geldiği sanılmaktadır. Bu yerleşme ve genişleme sonucu Friglerin, balkanlarda yaygınlarken, mecburen Trakya üzerinden Anadoluya geçtikleri, ve hatta Dorların da  Yunanistana kaydıkları düşünülmektedir.

Kimmerlilerin Kafkaslara yerleşen ilk kavim olduğu düşünülmektedir. Rus tarihçilerde, o dönemlerde Güneylerinde sık ormanlıklardan ve bu ormanlıklarda yaşayan savaşcı bir ırktan söz eder.

Daha sonra Kimmerlerin göçlerinde de etkili olan Sakalar da göçe başlamışlardır. Ve Kimmerler üzerinde baskıları artmıştır. 
Bu sebeple M.Ö.800 yıllarında Kimmerler Anadoluya akmaya başlamışlardır. Doğuda Urartu Devletini mağlup etmiş, batıda Frig Devletini ele geçirmişler ve hakimiyetlerini Asur ve Lidya sınırına getirmişlerdir. 

M.Ö. 660-657 lerde, Lidyaya saldıran Kimmerlilere karşı Lidya Kralı Gyges, Asur Kralı Asurbanipal ile anlaşmış ve Asur desteği ile Kimmerlileri geri püskürtmüştür. Kral Gyges iki Kimmer prensini zincire vurdurarak Asur Kralına hediye göndermiştir. Ancak Lidya-Asur dostluğu fazla sürmemiş, Kral Gyges yeterince güçlü olduğunu ve Asurlulara ihtiyacı kalmadığını düşünerek ikinci Kimmer saldırısına tek başına karşı koymuş ve bu kararın sonunda Kimmerler Lidya topraklarının büyük kısmını işgal etmişlerdir. M.Ö. 652 de Lidya Başkenti Sardes’i ele geçirmişlerdir. Kral Gyges bu savaşta ölmüş yerine oğlu Kral Ardys geçmiştir.

Aynı dönemde Kimmerlerin Batı kolu ise, Saka saldırıları sonucu Avrupa içlerine yönelmiş, ancak bu bölgedeki Kimmerler, Sakaların M.Ö. 500 de Macaristan ovalarını işgali ile politik güçlerini yitirmişlerdir. Batı göç kolundan ayrılan bir grup bugünkü Bulgaristan-Romanya dolaylarına yerleşmişler. Ancak yine Sakalar bu sefer Tuna nehrine inince Kimmerler bu sefer Çanakkale dolaylarına inmiş, bu bölgeye bir müddet yerleşmişlerdir. Nora burnu üzerindeki Abdyos kentini kuşatmışlar ve yerleşik birimleri haraca bağlamışlardır. Batıdan akan Kimmerler daha sonra aşağılara inmeye başlamışlar ve bu kol Lidya’yı batıda da toprak kayıplarına sürüklemiştir. Kimmerler batıdan Lidya üzerinden İyonya’ya yönelmiş ve burada ana Kimmer kolları ile birleşmişlerdir. Asur ve Grek kaynaklarına göre o zamanlar Kimmer Bozkır Devletinin başında Akad imlasına göre ‘Dugdamme’ bulunmaktadır.

Daha sonra Kimmer boyları kuzeyde Amasya yöresinden Karadeniz sahiline ulaşmışlar, Ereğliden Trabzon’a kadar bu sahil kesimine yerleşmişlerdir.

Trabzon yakınındaki Ağırmış Dağının eski adı Kimmerius dağıdır.

M.Ö. 646-643 yıllarında Kimmer hücumları İyonyalılara yönelmiş ve Efes kuşatılmıştır. Harap edilen Artemis Tapınağının faili bunlardır.  Ancak Kimmerler İyonyadan aldıkları ganimetlerle yetinmiş, güneye inmemişlerdir.

Meşhur efsane kahramanı Conan Kimmerlidir. Cimmerian diye geçer. 

Kimmerlerin kadınlarının da at üstünde savaştıkları bilinmektedir. Savaşçı kadınlardan bahseden Amazon miti, Kimmerler kaynaklıdır.

Yine Kimmerlerin İyonlarla savaş sahnelerini resmeden ve British Museum’da bulunan Klazomenai Lahiti’nde, Kimmerlerle birlikte savaşan eğitimli köpek ya da kurt figürü çok ilgi çekicidir. 

Kimmer-Bulgar-Türk ilişiği:

Kimmerlerin Bulgarların atası olduğunu belirten kaynaklar vardır. Bu konuyu Bulgarlar hakkındaki yazımıza ayırıyoruz. Nitekim Bulgarların Türk'lerle aynı kökenli olduğu genel kabuldür. Ancak Kimmerlerin Karadeniz sahilinde yerleşmiş olmaları ile Bulgarların tarihinde bu tarz noktalara rastlanmaması incelenmelidir.

Yalnız Kimmerlerin Yafes oğlu Kimari yani Gomer'den geldikleri de iddialar arasındadır. Bu bir ihtimaldir. Böyle ise Türk'ün kardeşi Gomer soyundan gelmiş olma ihtimalleri de vardır. Tabi Gomer'i Türklerin atası sayan ihtimali saymaz isek. (Bkz: Milletlerin Doğuşu -2-)

Yalnız şunu da belirtmek lazımdır ki; Çin tarihinde geçen Chüanların kurt ongununu, hatta Çincede 'Köpek-Kurt' manasına geldiğini daha evvel yazmıştık ve göçlerin başlangıcına dikkat edersek, Kimmerler Çin tarihinde adı geçen ve diğer Türk boyu ile savaşarak (Sakalar?) ortadan kaybolan Chüanlar olabilirliğini elbette incelemek gerekir. Bu ileride ayrı bir yazımızın konusu olacaktır.

............

Kimmerlerin bilinen son akını Çukurova bölgesinedir. M.Ö. 630 yılında Hatay ve Adana bölgesine kadar inmişler ancak burada Klikya Kralı Syenesis tarafından mağlup edilmişlerdir. Bu savaşta Dugdamme ölmüştür. Dugdammeden sonra Kimmerler arasında kan dökmeye kadar varan iktidar kavgaları başlamış ve bunu fırsat bilen Lidya Kralı Alyattes Kimmerlere savaş açmış ve onları Kızılırmak’ın ötesine kadar sürmüştür. Böylece Ön Asyada güç dengeleri bozulmuştur.

Kimmer bu tarihten sonra Kafkaslar ve Karadeniz sahili boyunca kalmışlardır. Bir ara Sinop’u merkez edinmişler ama Trabzon ve tüm doğu Karadenizde de yaşamışlardır.

Makedon Kralı Büyük İskender Doğu seferi yaparken ve İran'ı ele geçirdiğinde bile bugünkü Karadeniz bölgesini ele geçirememiştir. Roma haritasına bakmanızı rica ediyorum. Bu bölgede o dönem Kimmerler yaşamakta idi.

Kafkasyada ise Sakaların bölgeye yerleşmesi ile etkinliklerini kaybetmişlerdir.



SAKALAR VE ALPER TUNGA

Bu arada sahneye çıkmaya başlayan Sakalar, Medler ile beraber son kalan Urartu kırıntılarını süpürmüş, ardından Lidyalılar ile Medler arasında 5 yıl süren savaşlar başlamıştır.

Bu tarihlerde Sakalar (İskitler) Çin Seddinden Tuna Nehrine kadar koca bir alana yayılmış ve hakimiyet kurmuşlardır. 

M.Ö. 660 yıllarında Asur İmparatoru Kimmer ve Manaların saldırılarından kurtulmak için Saka Hükümdaru Bartatua’yla (Alper Tunga Destanında göreceğiz.) kızını evlendirerek dostluk kurmuştur. Asur kaynaklarında bu konuda bilgiler vardır. Sakalar'ın Hazar Denizi’nin batısı, Tuna Nehrinin doğusu ve Karadeniz’in kuzeyinde Kimmer yurtlarını ele geçirdikten sonra Ön Asya’ya da M.Ö. 700 lerde ulaştıkları bilinmektedir.

Sakalar önce iyice zayıflayan Urartu Devletini M.Ö. 585 te tarih sahnesinden silmiş, ardından Medlerin ülkesini istila etmiştir. Daha sonra Mısır’a doğru yol almışlar, Suriye’ye geldiklerinde onları karşılayan Mısır Kralı Psammatikos, Sakalara çok değerli armağanlar vererek seferleri engellemeyi başarmıştır.

Bu arada Babil ve Medler birleşerek güç toplamış ve  Sakalarla mücadeleye başlamışlardır. Asur İmparatorluğu yıkıldıktan sonra, Sakalar 28 yıl bu bölgede hüküm sürmüş, daha sonra Doğu Anadoluya ve kafkaslarda kalarak 300 yıllık bir hakimiyet kurmuşlardır.

Daha sonra Hazar Denizi ile Aral Gölü arasındaki bölgeyi ana yurt edinmişlerdir.

Bir grup ise Urartu bölgesinde kalmış, yine bir diğer grup Hindistan taraflarına geçmiştir. Ancak büyük kısmı Orta Asya bölgesinde yaşayan ataları ile birleşmiştir.

Pers Hükümdarı Büyük Kirus (M.Ö. 553-528) Babilliler ile mücadele ederken Türkistan’da yaşayan büyük bir Saka grubuyla anlaşma yapmıştır.

M.Ö. 539 yılında Babil’i yıkan Kirus, Sakalar ile mücadeleye başlamıştır.

Kirus ölünce yerine Kambi, Kambi ölünce yerine Darius geçmiştir.

Pers hükümdarı  1. Darius ilk seferini Sakalara karşı yapmış ve galip olmuştur. 1. Darisu askerlerinden bir kısmına Saka kıyafeti giydirerek, Saka ordusunu şaşırtmıştır.

İşte bu kısımda anlatılanlardan dolayı, bir kısım kaynaklar, Afrasyab’ın Alper Tunga olduğunu belirtmişlerdir.

Sakaların daha evvel Medler ve hatta Mısır Devletini bile eline geçirdiğinden bahisle, Alper Tunga için bir dönem ‘Dünyaya Hükmetti’ tabiri, tüm kaynaklarda geçmektedir. İsmi Grek metinlerinde Protothas, Asur civi yazılarında Bartatua, İran yazılarında ise Afrasyab adıyla anılan şahısın Alper Tunga olabileceği belirtilmiştir.

İran destanı olan Şehname’de Afrasyab adıyla anılan Turan hakanından bahsedilmektedir. Şahnameye göre Afrasyab, selvi uzun boylu, koları ve göğsü aslan gibi güçlü, fil kadar kuvvetli bir yiğittir. İranlıları yenerek, hükümdarlarını esir almıştır.

Bir başka millet, kendi destanında elbet kendini üstün anlatacaktır. Ancak ne kadar yanlı anlatılsada, yine de Turan Hakanı Afrasyab’ın hakkını yiyememişler. Bu durumun ciddiyetini anlatıyor.İran destanı Şahnameye göre ;

Kabil padişahı Zal, Turan padişahı Afrasyab’a esir düşmüş olan İran padişahını kurtarmak için Turan ülkesine yürüdü. Zal galip geldi ama hükümdarı kurtaramadı! Aradan uzun zaman geçti ve İran hükümdarı Zev oldu. Bu durumu fırsat bilen Afrasyab İrana yürüdü. Kabil hükümdarı Zal yaşlandığından oğlu Rüstem’i savaşa yolladı. Afrasyab ve Rüstem çok kez savaştılar. Bu savaşların çoğunu Rüstem kazanırken, bir kısmını da Afrasyab kazandı. Bu savaşlar sürerken İran hükümdarı Keykavus oğluı Siyavuş’a gücenmişti. Siyavuş kaçarak Afrasyab’a sığındı. Orada uzun süre kaldı ve evlendi. Sonra bu evlilikten Keyhüsrev adında bir oğlu oldu. Keyhüsrev büyüyünce İranlılar onu kaçırarak hükümdar yaptılar. Keyhüsrev, Zaloğlu Rüstem’i hoş tuttu ve afrasyab ile savaşa gönderdi. Turan ile İran arasında bir çok savaş yapıldı, Afrasyab yorgun düştü. İranlılar Afrasyabı dağda sıkıştırdı. Afrasyab tek başına İranlılarla savaşsada, ihtiyar olduğundan askerlerle başa çıkamaz oldu ve öldü.

Şimdi burada dikkat çekici bir nokta var. İran ve Kabilde hükümdarlar değişiyor, hatta 4 nesil geçiyor ama Afrasyab aynı. Bu rivayetlere göre 140 yıl yaşamış.

Divan-ı Lugat-it Türk’te;

Bu Türk Beğlerinde atı belgülük,

Tunga Alp Er idi katı belgülük.

Bedük bilgi birle öküş erdemi,

Biliglig ukuşlug budun ködremi.

Tacikler ayur ânı Afrasyab,

Bu Afrasyap tutdı iller talab.





(Alp Er Tunga, Türk Beyleri içinde adı ve kutsallığı  bilinen ve tanınan bir yiğit idi; geniş bilgisinin yanında sayılamayacak kadar çok erdemi vardı: bilgiliydi, anlayışlıydı, meziyetleri çoktu. İranlılar ona, Afrasyab adını vermişlerdi. Afrasyab dünyaya hükmetti)



Sözleri ile, İran tarihindeki Afrasyap’ın Alper Tunga olduğundan bahsedilir. Zaten Alper Tunga’dan bahsederken Saka Hakanı adı sıkça geçmektedir:

- Alper Tunga : Efsanevi Türk Hakanıdır. Zaman zaman Saka Hakanı olarak anılır. (Wikipedia)



Prof. Zeki Velidî Togan'a göre: M.Ö. dördüncü yüzyıla kadar yaşamış olan ve M.Ö. yedinci yüzyılda Orta Tiyanşan çevresinin en güçlü devleti olarak gelişmiş bulunan, Hunlardan önceki büyük Türk Devleti Şu veya Saka adını taşımaktadır. Bu Türk imparatorluğu, birçok kavimler üzerinde egemenlik kurmuş olup Güney Rusya'yı da içine almak üzere Doğu Avrupaya kadar yayılmıştır. Bir kısım tarihçiler Doğu Avrupa bölümündeki sakalara İskit, Orta Asya ve Azerbaycan çevresindekilere Saka adını vermektedir. M.Ö. yedinci yüzyılda en güçlü ve en parlak devrini yaşamış olan bu Türk İmparatorluğunun Hakanı ise Alp Er Tunga'dır.



Bu Alper Tunga konusuna Türk Destanları yazısında değineceğiz.



Sakalar tarihte Perslerle ve sonra onları yok eden İskender ile savaşmış olarak gösterilmektedir.



Sakaların genel hakimiyetine Persler veliaht olsa da, Sakalar varlıklarını bir müddet daha Hazar-Ural arasında devam ettirmişlerdir.

Hatta M.Ö. 329 yılında Semerkant’a yürüyen İskender, bir Sakalı savaşçının okuyla yaralanmış ve sefer yarıda kalmıştır.

Yine M.S. Asya Hun İmparatorluğu zamanında dahi, haritalarda Saka Devleti mevcuttur. ( Hunlular yazımızda göreceğiz.)

Bu İskender ve Makedonlar kimdir meselesini ve devamını bir dahaki yazılara bırakıyoruz.

Yazımız: 21.03.2014 tarihinde güncellenmiştir.




.