Ülkücü Şehitler Adnan Yüzgül ve Kenan Yüzgül’ün Aziz Hatırasına Borcumdur!

Ahmet Haldun Terzioğlu

“Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber!”
 
Ülkücü Hareket, hiçbir şey istemeyenlerin, hiçbir şey beklemeyenlerin ruhları ve yürekleri ile süslediği, güzelleştirdiği kutlu bir kavganın eylemler bütünüdür. Kıpır kıpır heyecanla atan, Kalü Bela’dan beri kandaş olanların yaktığı ocak odunda alaz alaz yananların hareketidir. Üç Hilalli sancağın ardında korkusuzca yürüyen, atalar yadigarı Al Bayrağı en yücelerde tutmaya yeminli Ülkü Ordusu’nun yılmaz savaşçılarının hareketidir.

Ülkücü Hareket Destanı, damla damla kanla yazılmıştır. Her anında, her saniyesinde uçmaklık bir yiğidin artık olmayan nefesinin gücü vardır. Bu nefes göğe yükseltir şanlı davayı. Bu nefesle dalgalanır Ay yıldızlı Bayrak…
Allah’ın adı vardır ki Başbuğ, gidilen yolu o nedenle “Allah Yolu” olarak adlandırmıştır.
Hazreti Muhammed SAV. Efendimizin buyruklarıdır bu yola ışık tutan.
Allah Kelamı Kur’an’dır rehber edinilen…

Allah Yolu’nda kan ve can verenlerden biridir Adnan Yüzgül!
Alparslan’ın Türk yaptığı toprakların, Türk kalması için can verenlerden biri…

Dostum, arkadaşım, kandaşım, Ülküdaşım…
“Burası Muş’tur yolu yokuştur…”
Adnanlar, Kenanlar can verir, acep ne iştir?

Zor iştir, zorlu iştir…
Kan işidir, yürek işidir…
Erlerin, er gönüllülerin, kendini Allah Yolu’nda feda kılmışların işidir.

Hep şaştığım odur ki neden seçer yiğitler bu zorlu yolu?
İçinde olduğum halde ben de bu yolun sadık bir yolcusu olduğum hala şaşarım!
Kendime de şaşarım!
Yaşadığım, gördüğüm halde…

Sahi gününü gün edip yaşamak varken neden seçilir böylesi zorlu bir yol?
Er mi seçer, yol mu?
Er mi o yoldan geçer, yol mu sesler eri?
Hep şaşarım…

Nice erler gördüm, tanıdım bu yol üzerinde.
Muşlu, üzerine basa basa söylüyorum “MUŞLU” Adnan Yüzgül’ü ve Kenan Yüzgül’ü de bu yolda tanıdım. Yüreği Türklük aşkı ile atanların yolunda… Kür Şad Ata’nın ve nice yiğidin seçtiği, seçildiği, yürüdüğü yolda…

Şunu unutmayın…
Unutturmayacağız ki…
Bu yolda Şehit olanlar bir savaşın içinde, bir kavganın içinde vuruşarak can vermişlerdir. Erce, yiğitçe, mertçe…
Ülkücüler kavga erleridir.
Ülkücüler savaşçıdır.
Kaçanı, göçeni, çekineni, kıvıranı çıkmaz!
Çıkan varsa Ülkücü değildir.

Akşam saatleriydi.
Namazlarını kılmışlar, dolaşmaya çıkmışlardı. Rabbin adlarını tesbih ediyordu dilleri…

Muş’u bölücülere, yıkıcılara, satılmış kızıllara bırakmamak için, sokak sokak verilen mücadele sürüyordu. O gün o sokakta bulunmayı yazmıştı yazgı. Görev o gün o sokaktaydı.
Hava Şehitleri Anıtı’nın bulunduğu sokak…

Kümelenmeden yürüyemeyen, kalabalık olmadan ses veremeyen vatan hainleri sokakları onlara dar eden Bozkurtların ayak seslerinden ürküyor, korkuyorlardı. Dimdik duran, yoluna çıkanı bağışlamayan, gözü kara yiğit Adnan’ın ve onunla birlikte olan Ülküdaşının geldiğini görünce, yarasa düşkünlüğünde sindiler köşelerine.
Adnan, sokaktaki sessiz kahpe yığılmayı görmüştü. Sıradan kişilerin yapacağı iş oraya girmemek, geri dönmekti. Ancak geri dönmeyi ar bilirdi Bozkurtlar. Bir adım dahi gerilemek, bir nöbet safını bir cepheyi terk etmek anlamına gelirdi. Kavganın kokusunu almıştı. Garip bir neşe bürümüştü ruhunu. Bozkurtların kavga havasını çalıyordu yüreğinden gelen ses.

Ah o hayata olan aldırmazlık!
Ah o korkusuzluk!
Ah yiğit doğmak ve yiğit kalmak düsturu…

Yürüdü iki Bozkurt, omuz omuza ve dimdik...
Ülkü yolunda yürüdüler…
Allah Yolu’nda yürüdüler…

Yürümek görevleriydi. Yürümek için yaratılmışlardı. Durmak, gerilemek kahpelerin işiydi.
“Allah hakkımızda ne yazdıysa o…”
İman odur ki daha başında kabulüdür yiğitlerin.
“Allah’ın dediği olur! Ne bir eksik ne bir fazla!”

Bir başlarına nefes almayı bile beceremeyen kahpeler, üzerlerine gelen iki yiğidin gölgesinden dahi ürktüler ki tanıdıkları, bildikleri kişilerdi. Hepsi kinliydi, nefret yüklüydü kancık yürekleri… Kalabalık olmaları biraz rahatlatıyordu onları. Öyle ya onlar çok gelenler yalnızca iki kişi…
Karanlık dahi gizleyemiyordu kalabalık kahpelerin ürkek hallerini. Duvarların dibine dibine doğru çekiliyorlardı iki Bozkurda yol açmak ister gibi. Evet! Yollarını açtılar. Kür Şad’ın torunları tam ortalarından geçtiler.
Tam o anda başladı saldırı. Önce sindirmek adına tehditler ve laf atmalar!
Eğer sussalardı Bozkurtlar, öylece başlarını eğip geçip gitselerdi belki daha doğrusu olurdu ama Bozkurtçası olmazdı.
Onlar Bozkurtça yaşamaya, davranmaya doğmuşlardı.
Onlar Bozkurt doğmuşlardı.

Susmadılar ki feyz aldıkları Ocak susanların yeri değildi.
Durmadılar ki od aldıkları Ülkü Ocağı duranların yeri değildi.

Kavga başladı. Zorlu bir kavga başladı.
Gülerek, daldı Bozkurtlar kavganın içine. Ucunda uçmaklık olsa ne çıkar…
İlk gelenleri yıktılar. Sonrakileri de sonrakileri de…
İki yiğit yürek…
Kahpeler kalabalık…
“Vur ha kardaş vur!”
Karanlığın içinde iki Bozkurt Ataları Kürşad ve Kırk Yiğit Göktürk gibi vuruşuyorlardı. Hainler baş edemiyorlardı kalabalıklarıyla. Haklı azlık, kahpe çokluğu çökertmişti. Bir kaçı bırakıp kaçtı kavgayı.
Adnan, güldü kaçanlara.
Buncaydı işte kahpelerin kavgası…

Ah Adnan’ım Ah!
Ardını dönmeyeceksin kahpeye!

İlk darbeyi o anda aldı Adnan. Erce kavga bilmeyenler, kahpeliği sürdüler meydana. Vurdular Adnan’ıma. Kıydılar Adnan’ıma… Kahpece, kancıkça…
Yine de kavgada…
Sonunda kaçtı kahpeler ki başka çareleri yoktu.
Meydanı Bozkurtlara terk ettiler.
Yaralı iki Bozkurta…

Mutluydu Adnan. Meydanı kahpelere bırakmanın mutluğunda…
Önce kandaşını aradı gözleri.
“Nasılsın?”
“Vuruldum! Ya sen!”
“Vuruldum!”
Çöktü Adnan!
“Allah” dedi “Çok şükür!”
Daha iyice durumdaki Ülküdaşı yaralarını tutarak yaklaştı yanına. Baktı ki yaraları ağırdır Adnan’ın. Yüreği yandı. Akan kanı durdurmaya çabaladı… Bir yandan da seslendi çevresine.
Çok geçmedi Bozkurtlar yettiler. İki yaralı Bozkurt’u kucaklayıp hastaneye koşturdular.
Olmadı!

Ne büyük hikmettir ki Allah adı salınır dillere erler son yolculuğa çıkarken. Adnan’ı yaşatmak için ona seslenen, dayanmasını, direnmesini dileyenler tek bir karşılık duyuyorlardı.
“Allah!”
Allah, onun adı için savaşanları elbette çok seviyordu.
O nedenle yanına aldı Adnan’ı…
Rahmet yağdırdı üzerine. Gülümseyen yüzünde nurlu bir ışık doğdu ki cihanı aydınlatır….

“Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber!”

Dillerde tekbir Allahu Ekber…

Adnan Yüzgül Şehit oldu.
Yirmi yaşında yürekten inanmış, imanlı bir Ülkü Devi’ydi….
Tarihler 20 Mart 1978’i gösteriyordu.
Muş, şehitler kervanına ADNAN YÜZGÜL’Ü armağan ediyordu.

Kenan Yüzgül…
Muşlu Kenan Yüzgül…
Ülkücü Şehit Adnan Yüzgül’ün 16 yaşındaki yeğeni…
Yaşları yakın…
Amcasının ardından yürüyen, onu örnek alan Bozkurt Kenan…

Yalnızca birkaç ay sonraydı…
Azmıştı Bölücü kahpeler… Kudurmuştu. Susturmak istiyorlardı Türk için, Türk adına ata yürekleri. Bölmek, parçalamak ve satıldıkları ülkelere yem etmek istedikleri Türk Vatanını koruyan en büyük, en önemli tek kuvveti büyük engel görüyorlardı…
Yuvalandıkları inlerinden kurşun yağdırdılar Bozkurtların üzerine. Kahpe pusular kurdular.
Direndi Bozkurtlar…
“Bizim çakallara terk edecek bir karış toprağımız yok!”

Pusulayıp kurşunladılar Kenan’ı…

Al kanını bayrağa renk olsun diye sundu Kenan Yüzgül…
17 Mayıs 1978…
Amcası Adnan Yüzgül’ün Şahadetinin ardından yalnızca iki ay sonra…
Kenan Yüzgül…
Allah Yolu’nda şehit oldu…

Bu dava kutludur.
Bu dava değerlidir.
Bu daha uğruna can verenlerin imanınca güçlüdür.

Muşlu Ülkücü Şehitler…
Amca-yeğen…
Adnan Yüzgül, Kenan Yüzgül unutulmasın!
Övüncümüz, gururumuz Ülkücü Şehitler unutulmasın.

Burası Muş'tur...


El Fatiha…