OSMANLI DEVLETİ’NDE GAYRİMÜSLİMLERİN DİN-İBADET, EĞİTİM-ÖĞRETİM HÜRRİYETLERİ VE BU BAKIMDAN “KİLİSE DEFTERLERİ”NİN KAYNAK OLARAK ÖNEMİ


Dr.Ali GÜLER
 Okunma
 
562
 
 
 
Facebook Paylas
 
 
OSMANLI DEVLETİNDE GAYRİMÜSLİMLERİN DİN-İBADET, EĞİTİM-ÖĞRETİM HÜRRİYETLERİ VE BU BAKIMDAN “KİLİSE DEFTERLERİ”NİN KAYNAK OLARAK ÖNEMİ
  
I. KİLİSE DEFTERLERİ VE KAYNAK OLARAK ÖNEMİ
 

Osmanlı Devleti; çeşitli din, dil, ırk ve kültürlere mensup milletlerden oluşan bir imparatorluk idi. Devlet, hâkim unsur Türk milletinin idaresi altında, sınırları içindeki bu milletleri belli hukuki statüler çerçevesinde yönetiyordu. Prof. Dr. Yavuz Ercan’a göre etnik bakımdan yirmi iki farklı gayrimüslim unsur,[1] imparatorluk popülasyonu içinde önemli bir yer tutuyordu. Özellikle bu unsurlar, devletin parçalanmasında da doğrudan veya dolaylı olarak rol oynamışlardır. 

Osmanlı Devleti’ndeki bu gayrimüslim unsurların sosyoekonomik durumları veya tarihleri hakkında son yıllarda ülkemizde ve yurt dışında yazılan eserler veya yazılar önemli bir artış göstermiş ise de bu çalışmalarda gayrimüslimlerin, özellikle topluca değil, ayrı ayrı ele alındığı görülmektedir.[2]
Bu konuda, hocamız Prof. Dr. Yavuz Ercan’ın vukufla belirttiği ve üzerinde önemle durulması gereken bir diğer nokta da Türkiye’de ve Türkiye dışında yazılan eserlerin kaynakları meselesidir. Batılı, Ermeni ve Yunanlı araştırıcılar eserlerini kaleme alırlarken genellikle Batı, Ermeni ve Yunan kaynaklarını kullanmışlar, Türk ve Türkçe kaynakları büyük ölçüde görmemişlerdir.
Bu ise araştırmaların objektifliğine gölge düşüren bir etken olmuştur. Türk araştırıcılar bu bakımdan daha objektif davranarak Türkçe kaynakların yanında Ermeni, Yunan ve Batı kaynaklarını da kullanmışlardır. Türkiye’deki gayrimüslimler üzerinde araştırma yapanların Türk kaynaklarını kullanmamaları hiçbir şekilde mazur görülemez. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalma, gayrimüslimlerle ilgili arşiv belgeleri sanıldığından çok fazladır.[3]
Büyük bir bölümü Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde(İstanbul) bulunan ve gayrimüslimlerle doğrudan ilgili olan belge veya belge grupları içinde “Kilise Defterleri” önemli bir yer tutmaktadır.[4] 
Divan-ı Hümayun defter serilerinden birini teşkil eden Kilise Defterleri’nde, devlet dâhilinde bulunan kiliseler, gayrimüslim cemaatlere ait okul, yetimhane vesaireye devlet tarafından resmî ruhsat verilmesi babında sadır olan fermanların kayıtları bulunmaktadır.
Aşağıdaki çizelgede görüleceği üzere, sonradan yapılan eklemlerle adedi 10’a çıkarılmıştır. Bu seri hicri 862-zilkade 1340/miladi 1468-1922 tarihleri arasındaki dönemi ihtiva etmektedir.

KİLİSE DEFTERLERİ LİSTESİ
 

Sıra NoDefter adı
Tarih
Sahife adedi 
  
Hicri
Miladi  
1
Kilise
Cemaziyelahir 1286 - Rebiyülahir 12901869 - 1873177
2KiliseRebiulâhir 1290 - Zilkade 13041873 - 1887238
3KiliseZilkade 1304 - Şevval 13171887 - 1900285
4KiliseŞevval 1317 - Safer 13261900 - 1908332
5KiliseSafer 1326 - Ramazan 13291908 - 1911248
6KiliseŞaban 1329 - Zilhicce 13311911 - 1913243
7KiliseCemaziyelevvel 1332 - Zilkade 13401913 - 192288
8KiliseŞevval 860 - Rebiyülevvel 11711553 - 175741
9KiliseŞevval 864 - Rebiyülevvel 13311557 – 1913 
10KiliseRebiulevvel 1015 - Cemaziyelahir 10991608 – 1688 
  Toplam 1895
  
Mühimme ve Kilise Defterleri’nde kayıtlı olan her cemaati göstermek için hicri:  1125/miladi 1713 tarihinde başlayan 3 ciltlik kronolojik bir fihrist de yapılmıştır. Fihristte, bu dinî müesseseler, bulundukları yerlere göre gruplandırılmışlardır. (soldan sağa doğru sıralı hâldedir.) Bunlar şöyledir:
 
İstanbul    Hüdavendigâr  Konya
Ankara   Aydın  Adana
Kastamonu  Sivas    Diyarbakır
Erzurum   Ma’muretü’l-Aziz  Van
Trabzon  Cezayir-i Bahr-i Sefid  Edirne
Selanik     Kosova  Yanya
Trablusgarp  Beyrut  Suriye
Halep   Musul  Bağdat
Mısır  Yemen  Kudüs
Bitlis  İşkodra  Manastır
İzmit  Biga  Kal’a-i Sultanniyye
Çatalca  Cebel-i Lübnan
 
Yeni yapılan çalışmalar neticesinde ortaya çıkarılan 1 adet Kilise Defteri, “A.DVN.KLS” koduyla “Bâb-ı Asafî Divân-ı Hümayun Kalemleri Ek Kodları” Kataloğu’nda “Gayr-i Müslimlere Ait Dinî ve Hayrî İşler” adı altında bulunmaktadır. Bu defter, 21. sahifede 930 umum numarasıyla kayıtlı olup, hicri 1237/miladi 1882 tarihini ihtiva etmektedir.[5]
Kilise Defterleri’nde yer alan fermanlar incelendiği zaman, bunların daha çok Osmanlı Devleti’nde yaşayan gayrimüslimlerin din, ibadet ve eğitim-öğretim hürriyetleri ile sosyal amaçlı kurumları bakımından önemli bilgiler ihtiva ettikleri görülmektedir. Bu nedenle araştırmamızda özellikle fermanlar din ve ibadet hürriyeti ile eğitim ve öğretim hürriyeti bakımından genel olarak değerlendirilecektir. Ardından 1900-1908 yılları arasındaki fermanları ihtiva eden 4 Numaralı Kilise Defteri’ndeki bazı fermanların transkripsiyonları verilecektir. 
Fermanlar şüphesiz gayrimüslimlerin yukarıda zikredilen bu üç önemli yaşantı alanı veya kesiti ile ilgili daha fazla bilgiler içermekle birlikte fermanlardan aynı zamanda müracaat yapılan beldelerin gayrimüslim nüfusları da tespit edilebilmektedir. Kilise Defterleri, Osmanlı gayrimüslimlerinin demografik durumları bakımından da önemli kaynaklardır. Defterlerin bu yönü, “Osmanlı Devleti’nde Azınlıklar” isimli araştırmamızda (İst. 1995) ön plana çıkartılmıştır. Burada sadece bir misal oluşturması bakımından 4 no.lu Kilise Defteri’ndeki bilgilere göre 1317 (1901/2) ile 1322 (1906/7) yılları arasında bazı beldelerdeki Rum nüfusu tablolaştırılmıştır: TABLO 1.  
 
II. DİN VE İBADET HÜRRİYETİ   
 
Bilindiği gibi, Osmanlı Devleti başlangıçtan itibaren gayrimüslimlerin ibadet ve ayin hürriyetlerine büyük bir önem vermiştir. Gayrimüslim unsurlar, kendi mezheplerine göre dinî ibadet ve ayinlerini tam bir serbestlik ve hoşgörü içinde yapabiliyorlardı. Statüleri fermanlarla belirlenen ibadet yerlerinin bütünüyle dokunulmazlığı vardı. Devlet, bu ibadet yerlerinin iç teşkilatına ve idaresine kesinlikle karışmamıştır; ibadet yerlerinin idaresi, ilgili cemaatlerin yönetim teşkilatlarına bırakılmıştır.[6]
 
Gayrimüslim toplulukların kendilerine mahsus kilise, manastır, havra ve diğer ibadet yerleri ile kendilerine mahsus mezarlıkları vardır. Kiliselere ve kiliselere ait vakıf arazilere kimse karışamazdı. Dinî liderlere verilen bütün tayin beratlarında bu konu özellikle belirtilmiştir. Dinlerini değiştirmeleri konusunda hiçbir baskıya maruz kalmayan gayrimüslimlerin[7] bu ibadet yerlerine yapılan saldırılar devlet tarafından daima engellenmiş, suçluları cezalandırılmıştır. Bu işlem yapılırken de suçlular Müslim, gayrimüslim diye ayrılmamıştır. Yani kilise ve havralar sürekli olarak devletin güvencesi altında bulunmuştur.[8] 
Gayrimüslimlerin ibadet hürriyetleri ve mezhep imtiyazları, Tanzimat ve Islahat Fermanlarında da korunmuştur. 1876’da Kanunuesasi’nin 11. maddesinde devletin resmî dininin İslam dini olduğu belirtildikten sonra, “Osmanlı Devleti’nde tanınmış bütün dinler” için kamu düzenine ve adaba aykırı olmak şartıyla serbest ibadet hakkı verilmiş; çeşitli dinî cemaatlerin, kiliselerin bahşedilmiş bulunan imtiyazları teyit edilmiştir.[9] 
Anayasa’nın din hürriyeti ile ilgili bu maddesi, 1909 yılında yapılan değişiklikte aynen muhafaza edilmiştir[10] ki bu, devletin XX. yüzyılın başlarındaki yaklaşımını göstermesi bakımından önemlidir. Gayrimüslimlerin din hürriyeti bakımından önem taşıyan bir diğer bir husus da Osmanlı Devleti’nin “yılbaşı yortusu” vb. dinî bayram ve törenler için bu cemaatlere çeşitli yardımlar yapmasıdır. Mesela, padişah 1893 yılında “yılbaşı yortusu” dolayısıyla Rum ve Ermenilere para vermiş, her iki patrikhane de padişaha teşekkür mektupları göndermişler ve bu mektuplar Sadrazam Cevat Paşa tarafından Mabeyin Başkitabetine 4 Ocak 1893’te arz edilmiştir[11]. Esasında 19.2.1318 (1902) tarihli bir iradeden bunun mutat bir uygulama olduğu ve her paskalyada, paskalyanın girişinden önce verildiği anlaşılmaktadır.[12] 
Gayrimüslim cemaatler, çeşitli sebeplerle kendi aralarında zaman zaman iane yani yardım topluyorlardı. Bu tür yardımların toplanması patrikhaneler ve hahamhanenin kontrolünde yapılmakla birlikte, devletin iznine bağlıydı. 1904 yılında Rum Patrikhanesi hükûmete haber vermeden iane toplama girişiminde bulunduğu için, bu konuda bir tahkikat yapılması emredilmiştir[13]
Hükûmetin bilgisi dâhilinde yapıldığı sürece böyle faaliyetlere devamlı izin veriliyordu. Mesela, 1907 yılında Rusya’da “Hocabey ve sair” yerlerde meydana gelen olaylarda ölen Musevilerin ailelerine yardım etmek üzere, Osmanlı Musevileri para toplamak istemişler; Hahambaşı Kaymakamlığının “Musevi ileri gelenlerinden oluşturulan bir heyetin cemaat mensuplarından uygun miktarda para toplamasına” izin verilmesi için yaptığı müracaat hükûmet tarafından görüşülmüş ve bunun için izin verilmiştir.[14]
Gayrimüslimler için çağına göre en ileri düzeyde “din hürriyeti” sağlayan ve bunu kanunlarla güvence altına alan Osmanlı Devleti’nde klasik çağda yeni ibadethane yapımı ve mevcutların onarımı ile ilgili bazı kısıtlamalara gidilmişti. Kilise ve havraların iç teşkilatına karışılmamakla beraber İslam’daki “zimmet hukuku”na uygun olarak, yeni ibadethanelerin inşası yasak edilmiş ve mevcutların onarımı izne bağlanmıştır.[15] İzinli olarak onarılan ibadethanelerde yeni eklemler ve değişiklikler yapılmaması, özellikle dikkat edilen bir konuydu. Nitekim bu şekilde olan bazı ibadethaneler ya yıktırılmış ya da bu konuda karar alınmıştır.[16] 
Fakat özellikle yeni kilise ve havra yapılması yasağının çeşitli iç ve dış etkilerle XVIII. yüzyıldan itibaren kalktığı, yeni ibadethane yapılmasına izin verildiği görülmektedir[17]. Nitekim XX. yüzyıl başlarında, artık bütün gayrimüslim unsurlar, hem yeni ibadethane, hastahane, okul vb. binalar inşa edilmekte hem de mevcut binaları, eski bünyelerine çeşitli ekler ve değişiklikler yaparak onarabilmekteydiler. 
Yukarıda genel olarak tanıttığımız Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki Kilise Defterleri’nde yer alan fermanlarda görüldüğü üzere; cemaatler tamir olunacak veya yeni yapılacak kilise veya okul için patrikhane veya hahamhane aracılığı ile devlete müracaat etmekteydiler. Konu “Şûra-yı Devlet” tarafından incelenmekte ve öngörülen ölçülerin dışına taşmamak kaydıyla izin verilmekteydi. Fermanlarda inşaatın maddi harcamalarının kaynakları da belirtilmiştir. 
Konuyla ilgili bütün fermanlarda dikkati çeken ortak noktalar ise şunlardır: Fermanlar, yapılacak ve tamir edilecek kilise (okul veya hastane) vilayette ise o vilayetin valisine, zaman zaman da vali ile beraber sancak mutasarrıfına hitaben yazılmıştır. Patrikhanenin izin talebi belirtildikten sonra, konunun inceletildiği (mahallerinde) nereye, hangi ölçülerde yapılacağı (duvar kalınlıkları, yüksekliği, genişliği, kaç pencereli olacağı, kaç kapılı olacağı vs.) ve ahşap mı kâgir mi olacağı gibi konulara değinildikten sonra, yapılacak masrafın nerelerden temin edileceği söylenmektedir. Fermanların tasdiri “Şûra-yı Devlet Mülkiye Dairesi”nce yapılmaktadır. Fermanların son kısmı özellikle, devletin halkına karşı takip ettiği politikayı ortaya koyması bakımından önemlidir. Bir örnek vermek istiyoruz: “Siz ki vali mutasarrıf müşar ve mumaileyhim, siz salifü’z-zikr kilisenin tûl ve balâda beyan olunan miktarları tecavüz etmemek ve masarıfı dahi ber-minval-i muharrer tesviye edilmek üzere inşasına mümanaat olmayıp bu vesile ile kimseden cebren akça alınmak misillü mugayır-ı rıza-yı şahaneme hâlat vukua getirilmemesine ba-gayet itina ve dikkat eyleyesiz”.( “...Siz zikredilen kilisenin yeri ve boyutları yukarıda belirtilen miktarları geçmemek ve masrafları da yazıldığı şekilde karşılanmak üzere inşasına engel olmayıp bu vesile ile kimseden zorla akça alınmak gibi rıza-yı şahaneme aykırı hâller vukua getirilmemesine son derece itina ve dikkat eyleyesiniz.”)  
Görüldüğü gibi devlet; böyle bir konunun vesile edilerek halka baskı yapılmasını, çeşitli suistimallerin ortaya çıkmasını önlemiştir. Buradan devletin gayrimüslim vatandaşları, dinî liderlerin tahakkümünden korumak gibi bir endişesinin olduğu da anlaşılmaktadır.
Rum, Ermeni ve Yahudilerin hem dinî (kilise, havra) hem de sosyal amaçlı (hastane, okul, yetimhane, mezarlık vb.) yapılarına verilen izin fermanlarının yer aldığı 4 Numaralı Kilise Defteri’nde inşa edilecek yapılar için “müceddeten”; onarılacak yapılar için de “tecdiden” ifadeleri geçmektedir. Genişletilecek yapılar için de “tevsian” tabiri kullanılmıştır. Defterdeki izinlerin çoğu yeni kilise ve havra yapımı için verilmiştir.[18] 
Devletin yeni kilise yapımında dikkat ettiği en önemli konu, kilisenin yapılacağı yer ile ilgiliydi. Mesela, 22 Temmuz 1891 tarihinde Şûra-yı Devletten Adliye ve Mezahip Nezaretine gönderilen bir mazbatada, “Sivas’ın bir mahallesinde Ermeni küçükleri için inşası düşünülen okul ve kilisenin; arsa üzerinde Rum Metropolitliği ile olan ihtilafın halliyle inşasına mani hiçbir mahzurun bulunmadığı” belirtilmiştir.[19] 
Aynı durum Çankırı’da Ermenilerin inşasına başladıkları bir kilisenin yeri konusunda da meydana gelmiş; “kilisenin yeri cami ile Rufai Dergâhı arasında ve İslam hanelerinin sıkışık yerinde ve hükûmet konağına bitişik şekilde oluşu mahzurundan dolayı, şimdiye kadar sarf edilen paranın Ziraat Bankasınca Ermenilere ödenerek oranın bankaya devri ile kilise için münasip yerde ve Rum kilisesi civarında bir arsa gösterilmesinin İslam ahali arasındaki hoşnutsuzluğu da gidereceği yolundaki Meclis-i Vükela kararı ile konu çözümlenmiştir.[20]
Kilise ve havraların onarımı için verilen izin fermanları incelendiğinde ise daha çok depremden hasar gören, çeşitli sebeplerle harap olan veya yanan kilise ve havraların onarımına izin verildiği görülmektedir.[21] Yapılan müracaatlarda, kiliselerin çan, çan kuleleri ve dehlizlerinin onarımıyla ilgili izin isteği de oldukça fazladır. Bunların da hepsine izin verilmiştir.[22]
Görüldüğü gibi, Osmanlı Devleti gayrimüslimlere geniş bir ibadet hürriyeti tanımış, bu unsurlar nüfusları oranında yeterli kadar kilise, manastır, havra ve sinagoga sahip olmuşlardır. Yıllara göre mevcut dinî yapı sayıları karşılaştırıldığında da bu durum açık olarak ortaya çıkmaktadır. Mesela, İstanbul’da 1885 yılında 60 Rum, 1 Rum Melkit-Katolik, 1 Bulgar, 1 Bulgar-Katolik, 38 Ermeni kilisesi ve 36 Yahudi havrası olmak üzere toplam 148 kilise ve havra varken[23] bu sayı 1897/98’de 169’a çıkmıştır.[24]
Osmanlı Devleti, bu dönemde deprem vb. doğal afetlerin verdiği zararla yıkılan veya onarıma ihtiyaç gösteren sosyal amaçlı gayrimüslim kurumlarının onarımı için de izin vermiştir. Hastane ve yetimhane gibi bu kurumların onarımları sırasında bazı eklerin yapılmasına da kolaylık gösterilmiştir. [25] 
Bütün bu gelişmeler gösteriyor ki, XX. yüzyılın başları gayrimüslimlerin geniş anlamda din, dar anlamda ibadet ve ayin hürriyetleri bakımından klasik çağa göre çok daha ileri; Tanzimat ve Islahat Fermanı’ndan sonraki yıllara göre de reformlarla gerçekleştirilmeye çalışılan hakların, düşünceden uygulama alanına konulduğu bir dönem olmuştur. Konuyla ilgili zimmet hukukundan kaynaklanan birtakım yasak ve kısıtlamalar bu dönemde son bulmuş; cemaatler yeni ibadethaneler yapabildikleri gibi, eskilerini de yenileyebilmişlerdir. 
 
III. EĞİTİM VE ÖĞRETİM HÜRRİYETİ  
 
Osmanlı Devleti’ndeki gayrimüslimler, diğer alanlarda kendilerine tanınan ayrıcalıklara ve sosyoekonomik statüye uygun olarak kendi dinî kuruluşları, hastaneleri ve darülacezeleri yanında okullarını da kurmuşlar ve eğitimlerini dinî ve kültürel teşkilatlarına bağlı olarak kendi dillerinde ve devlet denetimi dışında sürdürmüşlerdir.
Bu bölümde gayrimüslimlerin eğitim ve öğretim faaliyetleri, bir “eğitim bilimci” gözüyle değil; eğitim ve öğretim hürriyeti ile ilgili kanuni düzenlemeler, okulların yönetimi, işleyişi ve gelişmesi bakımından ele alınacaktır. Bilindiği gibi eğitim ve öğretim, sosyoekonomik durumun en önemli göstergelerinden birisidir. Gayrimüslimler eğitim konusunda devletin sağladığı imkânlarla hem nitelikli birer unsur hâline gelmişler hem kendi kültürlerini yaşatmışlar hem de bağımsızlık yolunda bilinçlenmişlerdir. 
Osmanlı Devleti, diğer bazı alanlarda olduğu gibi, eğitim sahasında da gayrimüslimleri serbest bırakmıştır. Devlet önceleri eğitimi, din ve mezhep imtiyazlarının bir parçası olarak kabul etmiştir. Gayrimüslim milletler, mabetlerini nasıl kendileri idare ediyorlarsa mekteplerini de yine kendi cemaat teşkilatları vasıtasıyla kurup işletmekteydiler. Her cemaatin, kilise, havra ve benzeri mabetlerinin yanında bunlara bağlı birer mektebi vardı. Eğitimin ilk kademesinde yer alan mektepler, mahallî cemaatler; orta dereceli mekteplerle öğretmen yetiştiren okular ise, millet teşkilatları tarafından idare olunmaktaydı. Her kilise, ruhani reislerinin denetim ve gözetimi altında gerçek bir eğitim kurumu hâlinde hizmet görüyordu.[26]
Gayrimüslim milletlerin idare ettikleri okullar, tamamen müstakil bir niteliğe sahipti. Gayrimüslimler bu cemaat okullarında millî dillerinde eğitim yapmakta ve ders programlarını diledikleri gibi düzenleyebilmekteydiler. Devlet bu okulları, önceleri hiç denetlememiş ya da denetlemeye lüzum görmemiştir. Gayrimüslimler, din ve mezhep sahasında olduğu gibi eğitim alanında da özerk bir statü içinde hareket edebilme imkânına sahip kılınmışlardır. Cemaat okulları, zamanla gayrimüslimlerin kendi tarih ve kültürlerinin öğretildiği, bağımsızlık fikirlerinin aşılandığı ve hatta millî istiklalleri uğrunda, yabancı devletlerin siyasetlerine alet oldukları kurumlar hâline gelmiştir.[27] 
 
A.  KANUNİ DÜZENLEMELER 
 
Gayrimüslimlerin eğitim meselesiyle ilgili en önemli düzenleme, 1869’da çıkarılan “Maarif-i Umumiye Nizamnamesi” ile yapıldı. Bu Nizamname’de Müslim ve gayrimüslim çocuklar için ayrı ayrı sıbyan ve rüştiye okulları açılası öngörüldü.  
Buna göre, gayrimüslim çocuklar ilkokul tahsillerini ya kendilerine ait okullarda ya da kendileri için açılacak rüştiye okullarında yapılabileceklerdi. Buralardaki dersler maarifçe denetlenecek, din dersleri ruhani reislerce verilecekti. Her beş yüz haneli kasabada Müslim ve gayrimüslimler için ayrı birer rüştiye mektebi açılacaktı. Bunları bitiren Müslim ve gayrimüslimler birlikte bin haneden fazla nüfuslu kazalarda açılacak idadilerde okuyacaklardı. Her vilayet merkezinde açılacak sultaniye mekteplerine de Müslim çocuklar birlikte gideceklerdi.[28]
Ayrıca öğretmen yetiştirmek için İstanbul’da üç şubeli bir darülmuallimin kurulacaktı. Bunun bir şubesi gayrimüslim rüştiye okulları için kız ve erkek öğretmenler yetiştirecekti. Bu Nizamname’ye göre, cemaatler yine özel okullar açabilecekti. Maarif meclisinin umumi heyetinde cemaatlerin birer ruhani reisi de bulunacaktı. Ayrıca her vilayet merkezinde kurulacak maarif meclislerinde bir Müslim, bir gayrimüslim iki muavin ve yine bir gayrimüslim, bir Müslim, iki müfettiş bulunacaktır.[29]
Öğretmenlerin devletin açacağı öğretmen okullarında yetiştirileceğine dair olan maddeyi gayrimüslim cemaatler çok eleştirdiler. Cemaatler bu Nizamname’de yer alan gayrimüslim çocukları okutacak öğretmenlerin yetiştirilmesi konusunu kendi işlerine karışma olarak nitelendirdiler. Bu yasaya kadar, Müslim ve gayrimüslim okulları ayrıydı. Sadece yüksekokullarda az sayıda gayrimüslim vardı. Bu tarihten itibaren devlet, gayrimüslimlerin de diledikleri okullara gidebilmeleri için her türlü kolaylığı gösteriyordu.[30]
Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin azınlık ve yabancı okulları açısından en önemli maddesi okul açma yetkisi veren 129. maddedir. Bu maddenin taşıdığı hüküm şöyle açıklanabilir:[31] 
- Özel okullar; “Topluluklar, Osmanlı tebaası ya da yabancı kişi veya kişiler tarafından ücretli veya ücretsiz olarak açılan okullardır.” şeklinde tarif edilmektedir. Bu tarife göre özel okullar, yerli Müslüman veya gayrimüslimler yanında, yabancı kişi ya da kişilerce de açılabilecektir.
- Özel okulların gerek kuruluş sırasında gerekse işletilmesinde yapılacak harcamaların tamamı bu kurumu kuran kişi veya kişilerce karşılanacaktır. 
- Bu okulların açılabilmesi için öğretmenlerin maarif idaresinden almış oldukları diplomaların bulunması, ders programları ve kitapların genel ahlak ve devlet politikasına uygunluk açısından Maarif Nezareti veya mahallî maarif idaresince tasdik edilmiş olması, ahlaka ve devlet politikasına aykırı özellikler taşımaması, İstanbul’da Maarif Nezaretince, taşrada mahallî maarif idaresi ve vali tarafından verilmiş resmî ruhsatlarının olması gerekmektedir. Son ifade de yer alan “ruhsat-ı resmiye” ifadesi daha önce cemaat ruhani reislerinin, cemaatlerine ait okulların açılmasında söz sahibiymiş gibi sorumsuz davranmalarını engellemek, resmî ifadesi ise devletin yetkili mercilerince verilecek ruhsatın ancak hukuken geçerli sayılabileceğinin vurgulanması amacıyla özellikle konmuş olabilir. 
Yukarıda sayılan üç hususun gerçekleşmemesi hâlinde, daha önce açılanların devamları için ruhsat verilmeyeceği de ayrıca belirtilmiştir. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere, yeni açılan okullar için resmî ruhsat kaydı konurken daha önceden açılan ve ruhsatsız okullar için de ruhsat alma mecburiyeti getirilmiş olmakta idi.
Diğer bir hükümle özel okullarda görevlendirilecek öğretmenlerin daha önceden almış oldukları diplomalarının bulunması hâlinde bu diplomaların maarif idaresince tasdik edilmesi gereği getirilmiştir. Bu hükümle devlet, özellikle azınlık ve yabancılarca açılmış özel öğretim kurumlarının çalıştırdığı öğretmenler arasında ayıklama imkânını sağlıyordu. Zararlı faaliyetleri tespit edilmiş olanların diplomalarının tasdik edilmemesi, öğretmenlik yapma veya çalıştırılma hakkının elinden alınması ile bu okulların bir ölçüde “temizlenmesi” amaç edinilmiş oluyordu.[32]
XX. yüzyılın başlarında Kilise Defterleri’nde görülen gayrimüslimlerin yeni okul açma isteklerinin ele alındığı fermanların hepsinde, okulun “küşadında Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin 129. maddesi ahkâmına riayet olunmak üzere” ibaresi görülmektedir ki bu maddenin ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. Yine bu durum, Osmanlı hükûmetinin Nizamname’nin uygulanmasına verdiği önemin bir ifadesi olmaktadır.[33]  
1876 Kanunuesasi’sinin 15 ve 16. maddelerinde her Osmanlı vatandaşına özel veya genel eğitim imkânı tanınarak gayrimüslimler Osmanlılık kimliği altında toplanmak istenmiş ve devletin tüm okullar üzerindeki denetleme hakkı belirtilmiştir. Buna göre: 
15. madde- Emr-i tedris serbesttir. Muayyen olan kanuna tabiyet şartıyla her Osmanlı umumi ve hususi tedrisi mezundur.
16. Madde- Bilcümle mektepler devletin taht-ı nezaretindedir. Tebaa-i Osmaniye’nin terbiyesi bir siyak-i ittihat ve intizam üzere olmak için iktiza eden esbaba teşebbüs olunacak ve milel-i muhtelifenin umur-ı itikadiyelerine mütaallik olan usul-ı talimiyeye halel getirilmeyecektir.”[34] 
 
10 Muharrem 1914 tarihli bir İrade ile gayrimüslimlerin askerî okullara girmeleri de teyit edildi. Ancak aradan kısa bir süre geçtikten sonra, Osmanlı-Rus Savaşı’nın çıkması ve Bulgar-Rum asker ve subaylarının ihanetleri, askerî okulların gayrimüslimlere tekrar kapatılmasına yol açtı. Diğer okullara devam hakları ise ellerinden alınmadı.[35]
1908’den sonra Maarif Nezareti, gayrimüslim okullarını denetleme ve programlarını, öğretmen seçimlerini düzenleme, Türkçe eğitimini mecbur kılma gibi bazı girişimlerde bulunduysa da cemaat liderleri dinî imtiyazlarını öne sürerek buna yanaşmadılar. Onlara göre eğitim de dinî ayrıcalıklarının bir parçasıydı.[36] 
Bu konu henüz gündemde iken hükûmet “Tedrisat-ı İptidaiye Kanunu Tasarısı”nı Meclise verince olaylar daha da büyüdü. Patrikhane ile gayrimüslim mebuslar imtiyazlarını korumak için birleştiler. İtirazlar üzerine hükûmet, artık devlet bütçesine yalnız Müslim değil gayrimüslim ilkokullar için de ödenek konduğunu bunun eşitliğe uygun olduğunu, gayrimüslim cemaatlerin bu para ile okul açabilecekleri ya da onlar için okul açılabileceğini bildiriyordu. Her cemaatin bu paradaki hissesi vilayetlerdeki nüfus miktarlarına göre belirlenecekti. Bu okullara öğretmen tayini, bunları maaşlarının tahsisi, programlarının tespiti tamamen cemaatlere bırakılmıştı. Ancak cemaatler, öğretmenlerinin maaşlarını mal sandığından almaları fikrine karşı çıkarak cemaat hisselerinin kendilerine verilmesini istediler. Eğitim alanında en küçük bir müdahaleyi dahi kabul etmiyor, buna karşılık eşitlik ilkesinden bu alanda da yararlanmayı doğal buluyorlardı. Nitekim Babıâli’nin Avrupa’ya tahsil için gönderilecek gayrimüslim öğrencileri patrikhanelere sormadan seçmesi bile sonradan tenkit konusu yapılmıştır.[37]
Hükûmet bu huzursuzlukları önlemek amacıyla 3 Temmuz 1910’da “Rumeli’de Kâin Münaziünfih Kilise ve Mektepler Hakkında Kanun” adlı yasayı çıkarttı. Bu Kanun’la, Eksarhlık kurulduktan sonra, Rumların azınlıkta oldukları bölgelerde bile bütün kilise ve okulların patrikhaneye bağlı kalmasından doğan eşitsizlik ortadan kaldırılmak istendi. Bu Kanun’la ilk kez İslam devleti gayrimüslimler için yapılacak kilise ve okullar için para yardımında bulunmayı taahhüt etmiştir. Patrikhane, kendisine bağlı olan bir kısım kilise ve diğer kurumları elinden çıkaran bu Kanun’a şiddetle karşı çıktı. Hükûmet patrikhanenin bu konuyu görüşmek üzere “Millî Meclis”i toplanmasını da yasakladı.[38]
Rum milletvekilleri, okullar hakkında hükûmete Ağustos 1910’da verdikleri bir dilekçede, cemaat okullarını bitirenlerin mevki ve şahadetnamelerinin belirsiz olduğundan ve patrikhaneye danışılmadan bu okullara müdahale edilmesinden yakınıyorlardı. Yine bu dilekçede orduya ilişkin bazı şikâyetlere de yer verilmişti. Örneğin, orduda yalnız Müslüman askerlerin ihtiyaçları düşünülmüştü. İmam vardı, ama papaz yoktu. Hristiyanlardan subay yetiştirilmiyordu. Hiç Hristiyan vali yoktu. Mahkemelerde Hristiyanlar ikinci derecede görev alıyorlardı.[39]
1911 Mayıs’ında patrikhane hükûmete başvurarak okullar ve askerlikle ilgili isteklerde bulundu. Buna göre Rum okullarıyla ilgili en yüksek kuruluş, patrikhane olmalı ve hükûmet ancak patrik aracılığıyla Rum okullarıyla ilgilenmeliydi. Askerlik süresi, özellikle denizdeki askerlik süresi kısaltılmalıydı. Bir süre sonra Rum ve Ermeni Patrikleri, Ermeni Katolik Patriği, Bulgar Eksarkı, Rum Katolik Patrik Vekilleri birlikte verdikleri bir dilekçe ile eğitim ve askerlikle ilgili dileklerini tekrarladılar. Bunun üzerine, hükûmet 4.11.1911’de aldığı kararla askerî kanunların herkesçe bilinmesi için türlü dillere resmen çevrilmelerini, askerî okullara girme sınavlarının kendi dilleri ile yapılmasını ve onlardan Türkçeyi yalnız okuma ve konuşmalarının istenmesini kabul etti. Dilekçedeki, askerlikte din değiştirilmemesi, orduda papaz da bulundurulması ve İslam dinine gösterilen özenin diğer dinlere de gösterilmesi yolundaki istek ise “Zaten öyledir.” şeklinde cevaplandırdı. Askerliğin az çok yerel olmasının her zaman mümkün olmayacağı bildirildi. Açık ve açılacak okullara ruhsat verilmesi kabul edildi. “Programları patrikhane ve metropolithaneler yapar ve onaylar.” şeklindeki dilek, “onların yapıp hükûmetin onaylayacağı” şeklinde değiştirildi. Buna göre, ders programları patrikhanelerce hazırlanacak, öğretmenlerin diplomaları metropolitlerce tetkik ve tasdik edilecek, bu okullara dair bilgiler ruhani reislerden alınacak, bu okullardan verilecek diplomalar hükûmetçe tasdik edilecek, kurulmuş ve kurulacak okullara hükûmet bütçesinden verilecek tahsisat, okulların mensup oldukları ruhani liderlere verilecekti. Böylece cemaatlerin eğitim alanında hemen hemen tüm istekleri kabul edilmiş oldu.[40]
Patrikhane, Adliye ve Mezahip Nezaretini yazdığı başka takrirle cemaat idadilerinden mezun olanların, devlet okullarından mezun olanlar gibi aynı şartlarla diğer okullara sınavsız kabul edilmelerini de istedi. Ancak bu konuda hazırlanan layiha, itirazlar üzerinde 4 yıl Mecliste bekletildi. Sonunda hükûmet özel okullara ait kısmı metinde çıkartarak 1328/1912’de tekrar, Meclis-i Mebusan Maarif Ercümenine sundu. Ancak Balkan Savaşı yüzünden Meclis dağıtıldığı için, layiha da görüşülemedi. Bir yıl sonra, 23 Eylül 1329 (1913)’da muvakkat kanun olarak çıkartıldı: “Tedrisat-ı İptidaiye Kanun-ı Muvakkati”. Bu kanunla (madde: 92, 93, 95), öğretmenlerin seçim, tayin, şahadetname ve ehliyetnamelerine ilişkin bazı kayıtlar kondu. Bu Yasa ile özel okulların devletleştirileceği (madde: 20), denetimler için müfettişlikler kurulacağı (madde: 91), bu okulların tamamının denetime tabi olduğu (madde: 92) kabul edilmişti.[41]
Özel okullar ise 1915’de bir yönetmelikle düzenlendi ve bu okullarda denetim kabul edildi. “Mekâtib-i Hususiye Talimatnamesi”nde, cemaatlerin, ancak kendi mahalle ya da köylerinde okul açabilecekleri, Türkçe dışında bir lisanla eğitim yapan okullarda Türkçe, Türk tarih ve coğrafyasının Türk öğretmenlerce, Türkçe olarak okutulacağı, devlet denetiminde oldukları yazılıydı. Cemaat liderleri ve ilgili mamurlar, yetkililerce talep edildiğinde, bu okullarla her türlü resmî bilgiyi vereceklerdi. Böylece devlet ilk kez cemaat okullarında denetim imkânına kavuşuyordu. Ancak, Sevr Antlaşması ile bu talimname yürürlükten kalktı. Rum okulları meselesi ise ancak Lozan’da çözüldü.[42] 
Eğitim ve öğretim hürriyetinin kullanılmasıyla ilgili olarak Osmanlı Devleti uygulamada gayrimüslimlere her türlü kolaylığı göstermiştir. Mesela, 4 Cemaziyelahir 1320/1904 tarihli bir İrade ile “Rum aceze-i etfalinden on iki çocuğun Mekteb-i Sultaninin leyli kısmına meccanen kabul edilmesi ve kayıtlarının yapılması” emredildiği gibi;[43] 30 Rebiyülevvel 1320/1904 tarihli bir İrade ile de “Büyükada’da kâin Patrikiya Palas nam otelin öksüz çocuklar için okul ittihaz edilmek üzere Rum Patrikhanesince mübayaasına müsaade buyrulmuştur.[44]
Elimizde 4 Numaralı Kilise Defteri’nden alınmış, Rum okullarının inşasına izin verildiğini gösteren 17 adet ferman sureti bulunmaktadır. Bu fermanlarda, okul binasının yapısal özelliği (kaç pencere, kaç kapı, kaç kat olacağı gibi) her katın kullanım amacı ve birimleri, iç bilimlerin nelerden oluştuğu ve binanın inşaat özellikleri (mesela, kâgir veya ahşap olacağı gibi) ayrıntılı bir şekilde belirtilmektedir.[45] Fermanların hepsinde, “okullar açıldığı zaman 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin 129. maddesi ahkâmına tabi olacakları” özellikle belirtilmiştir.[46]
4 Numaralı Kilise Defterinde Ermenilerin Zile kazasında bir okul yapımı için “mahallince yapılan müracaat” üzerine izin verildiğini gösteren bir ferman vardır. Fermandan öğrendiğimize göre, okul “tûlen 23 ve arzan 16 metre vüs’atında fevkâni ve tahtani 15 oda dershaneyi muhtevi olmak üzere müceddeden” inşa edilecekti. Okulun tamamı 53.207 kuruşa mal olacaktı.[47] Görüldüğü gibi, eğitim ve öğretimle ilgili hem yapılan kanuni düzenlemeler hem bunların uygulama alanına geçirilmesi; Devletin XX. yüzyılın başlarında genel olarak gerçekleştirmeye çalıştığı “eşitlik” ilkesine uygun olup gayrimüslimlerin sosyal hayatlarının şekillenmesinde olumlu roller oynamıştır. 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
TABLO: 1
 
 
4 NUMARALI KİLİSE DEFTERİNE GÖRE BAZI BELDELERİN RUM NÜFUSU 
 
TarihDefter sayfasıBelde adıSancağı / kazası
Vilayet
HaneRum nüfusu
 89Zonguldak  Trabzon117457
13178Miseboli Mudanya Bursa 1.209
13176Nif  Aydın3721.628
131831Akdağmadeni Yozgat  2511.263
131836-7Antalya    3.244
131811Borinanoz Limni C. Bahr-i Sefid133707
131828Buca İzmir Aydın7722.721
131837Giresun  Trabzon7003.503
131813Güzelbahçe  Aydın350 
131812Kalamaki Kaş / AntalyaKonya153603
131832Kale-i Sultaniye   5602.926
131818Kavacık Vize /Kırklareli  33150
131820Malkara Tekfurdağı Edirne2711.385
131822D. Madeni Keskin  1381.021
131834-5Patriyas İnebolu Kastamonu  1.206
13189Seferihisar Saruhan Aydın2501.597
131984Alaçatı Çeşme Aydın19539.743
131942Balıkesir Karesi Bursa2321.287
131948Bulancak Giresun Trabzon2771.254
131956Suvermez Niğde Konya333709
132090Hıfs-ı Kirasye Trabzon Trabzon70300
1321139Eledi Göreli Trabzon40150
1321141Samsun Canik Trabzon4501.970
1322160Zorha Trabzon Trabzon60332
 
 
Kaynak : BOA., 4 Numaralı Kilise Defteri 
 
Not :  Tablo düzenlenirken kronolojik sıra esas alınmış, aynı yıl içindeki beldeler alfabetik sıraya göre yazılmıştır.     
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
TABLO: 2  
ALİ CEVAT (1897 / 98)’A GÖRE BAZI OSMANLI ŞEHİR VE KASABALARINDA
DİNİ YAPILARIN SAYILARI  
Şehir
Cami MescitTekkeKiliseManastırSinagogHavra 
ADANA V.       
Adana 20  8   
Feke 1  -   
Haçin 8  7   
Hassa 7  5   
Karaisalı 2710 1   
Kars-ı Zülkadiriye
1  1   
Sis 5  2   
Tarsus 31  5   
ANKARA        
Ankara 32121112   
Kalecik 512 1   
Kayseri 150  8   
Kırşehir 2519 1   
Maden 12  2   
Nallıhan 4027 1   
Seferihisar (1)128  1   
Sungurlu 156  3   
Yozgat 22  6   
Yozgat 18  3   
AYDIN (2)       
Akhisar 151613  1
Alaşehir 61145   
Ayaslug 5613  1
Bayındır        
Bergama 1415 2  1
Çeşme 141140  3
Denizli 331472  1
Foça 13116  1
Gördes 10921   
İzmir (3)22461130  11
Karaburun 29  188  
Karacasu 62111   
Kasaba 63943  1
Kırkağaç 161262   
Kula 13833   
Makri 2111   
Manisa  (3)2527 20   
Menemen 6622  1
Menteşe 2  1   
Milas 66 1  1
Muğla (3)6752 1   
Nif 932 6   
Ödemiş  (3)474014   
Palamut 3640256  1
Saruhan (3)310370 60  2
Seferihisar 23222   
Soma 1516 1   
Söke 4  3  2
Tire 3365113   
BİTLİS       
Muş 310 4   
Sart 550 4   
EDİRNE        
Havsa  (4)25  10   
Sofulu 79  22   
Gelibolu (5)67120 107  2
Mürefte 25 154  
Lüleburgaz 29  7  1
Malkara  (6)   22   
Tekirdağ  (7)74  35   
ERZURUM V.        
Karakilise Kz.   1   
Keman Kz.10  13   
Refahiye Kz.15  5   
HALEP        
Ayıntap 3637 5 1 
Kilise 4712 3   
Maraş 3714 12   
HÜDAVENDİĞAR        
Sındırgı 60  1   
Tavşanlı 45  1   
İSTANBUL (8) 674  169   
İZMİT        
Karamürsel 16  71  
Karasu 10  8   
Kumyas 13  4   
KASTAMONU       
Kastamonu 63  2   
Safranbolu 30  2   
Tosya 100  1   
KONYA        
Alâiye    5   
Hamidiye 3032 3   
Konya 44  3   
Niğde 84  2   
MAMURETÜL-AZİZ
       
Harput 10  8   
SİVAS        
Hafik 165  20   
Sivas 30  7   
Zile 20  2   
TRABZON        
Giresun 11 19   
Gümüşhane 131  95   
Tirebolu 8  2   
Trabzon 19  1   
VAN 11  12   
ZOR        
Deyr-i Zor 3  2   

 
Kaynak:  A. CEVAT, age., C: I, II, ilgili maddeler.
Notlar:   1) 128 Sayısı mescitle birliktedir.
    2) 1320 (1904) tarihli vilayet salnamesine göre, salnamedeki veriler 1317 (1901) yılına aittir.
    3) A. Cevat’a göre.
    4) 25 sayısı mescitle, 10 sayısı manastırla birliktedir.
    5) 107 sayısı manastırla birliktedir.
    6) 22 sayısı manastırla birliktedir.
  7) 35 sayısı kilise, manastır ve havraların toplamıdır.
   8) 169 sayısı patrikhane, kilise ve sinagogların toplamıdır.  
 
 
 
 

 
 

[1] Y. Ercan, “Türkiye’de XV. ve XVI. yüzyıllarda Gayrimüslimlerin Hukuki, İçtimai ve İktisadi Durumu”, Belleten D. C: XLVII (1983-84), s. 1130.

[2] Şüphesiz Gayrimüslim unsurları topluca inceleyen eserler de vardır. Bu bakımdan bir örnek teşkil eden ve konuyla ilgili mevcut durumu tartışan şu eserimize bakılabilir : A. Güler, XX. Yüzyıl Başlarının Askeri ve Stratejik Dengeleri içinde Türkiye’deki Gayri Müslimler (Sosyo-Ekonomik Durum Analizi), Genelkurmay Basımevi, 1996, I-VII, 1-245 s. Bu konu da ayrıca bkz: Y. ERCAN, agm.,  s. 1119-1120.

[3] Y. Ercan, agm., s. 1120, Sayın hocamızın makalesinde bu değerlendirmeyle ilgili örnekler ve arşivlerdeki belgeler veya belge grupları ayrıntılı bir şekilde sıralanmıştır.  

[4] Sayın Y. Ercan’ın genel olarak tanıttığı bu çok önemli kaynak şimdiye kadar 2 no.lu dipnotta zikredilen eserimizin dışında, sadece Doç. Dr. İlknur Polat Haydaroğlu tarafından kullanılmıştır. Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar (Kültür Bakanlığı Yayınları : 202, Kaynak Eserler Dizisi: 47, Ank., 1990, I-XV, 1-236 s.) isimli eserinde “Okul Arsası, Binalar ve Onarımla ilgili Uygulamalar” (s.49-59) başlığı altındaki bölümde 3 ve 7 Numaralı Kilise Defterleri’ni “eğitim” bakımından değerlendirilmiştir.  

[5] Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, Ank., 1992, s.76-77. 

[6] Bu konuda geniş bilgi için bk. S. Şahin, Fener Patrikhanesi ve Türkiye, İst., 1980, s. 70 vd. Y. Ercan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimlerin Giyim, Mesken ve Davranış Hukuku”, OTAM. D., C: I., sy: 1 (Haziran 1990), s. 124.

[7] G. Bozkurt, Alman-İngiliz Belgelerinin ve Siyasi Gelişmelerin Işığı Altında Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (1839-1914), Ank., 1998, s. 20-21.

[8] Y. Ercan, agm., s. 125.

[9] Y. Abadan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Anayasa Sistemine Geçiş Hareketleri, AÜ Hukuk Fak. D. C: XIV., sy: 1-4 (1957), s. 22.

[10] G. Bozkurt, age,. s. 201.

[11] BOA (Başkanlık Osmanlı Arşivi) : Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, C: X., s. XLIII ve 283 vd. Belge No: 92.

[12] Nitekim bu İrade ile “Paskalya münasebetiyle Cemaat-i Gayrimüslimeye itası mutad olan atâ-yı seniyenin paskalyanın hulûlünden evvel itası” emredilmiştir (BOA: İrade-i Hususîye Kataloğu 1318, Genel No: 889, Hususi No : 29). 

[13] Safer 1320 (1904) tarihli İrade. BOA: İrade-i Hususîye Kataloğu 1318, Genel No: 742, Hususi No: 29.

[14] 3 Zilkade 1323 (1904) tarihli İrade. BOA: İrade-i Hususîye Kataloğu 1320, Genel No: 991. Hususi No: 3.

[15] S. Şahin, age., s. 73. Y. Ercan, agm. G. Bozkurt, a. g. e., s. 22.

[16] S. Şahin, age., s. 73.

[17] B. Eryılmaz, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Teb’anın Yönetimi, İst., 1990, s. 38

[18] Üç Rum ve Ermeni kilisesi inşasına verilen izinler şöyledir: Buca kasabası (İzmir sancağı-Aydın vilayeti): Kasabanın “aşağı mahallesinde Rum cemaatine ait arsa üzerine müceddeden bir bâb kilise inşasına ruhsat itası hakkında Rum patrikliğinden vuku bulan istida üzerine... inşasında mahzur olmadığı anlaşılmış olduğundan...” BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, s. 28, 9 Cemaziyelahir 1318/1902. Bulancak Kasabası (Ataköy Nahiyesi-Giresun Kazası-Trabzon Vilayeti): “Kasabanın Rum cemaatına mahsus bir kilise inşâsına ruhsat itası hakkında Rum Patrikliği’nden vuku bulan istida üzerine...kilisesinin inşâsına bir güna mahzur olmadığı anlaşılmış olduğundan...” BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, s. 48, 5 Safer 1319/1903. Haçin kasabası Katolik Mahallesi (Kozan sancağı-Adana vilayeti)’nde “bir bâb kilise inşâsı” BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, s. 23, 19 Rebiyülâhir 1318/1902. Kızılkaya Karyesi (Küblü Nahiyesi-Ertuğrul Sancağı-Hüdâvendigar Vilayeti): “Kızılkaya Karyesi’nde Aya Mihail namıyla müceddeden bir kilise inşasına ruhsat itası hakkında Rum Patrikliği’nden vuku bulan istida üzerine...inşâsında hâlen ve mevkien bir gûna mahzur bulunmadığı anlaşılmış olduğundan...” BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, s. 34, 29 Recep 1318/1902. 

[19] BOA: Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, C: X., s. XXXVIII., vd., Belge No: 16.

[20] BOA: Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, C: X., s. XXXVIII.,  vd., Belge No: 61.

[21] Bununla ilgili iki Rum ve üç Ermeni kilisesi ve bir Yahudi havrasına verilen izin şöyledir: Alaçatı Nahiyesi: Kilisenin “hareket-i arzdan sakatlanmasına mebni tevsian ve tecdiden inşasına ruhsat itası hakkında Rum Patrikliği’nden vuku bulan istida üzerine... mezkûr kilisenin tavsian ve tecdiden inşasına bir güna mahzur ve muzarrat olmayacağı anlaşılmış olduğundan...” BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, s. 84, 17 Cemaziyelahir 1319/1903. “Haçin kasabası (Kozan sancağı-Adana vilayeti) nın karşısında vaki Ermeni manastırı dahilindeki atik kilisenin harap olmasına mebni tecdiden ve tavsian inşaasına... hâlen ve istikbalen bir güna mahzur olmadığı...” BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, s. 91, 18 Rebiyülelvel 1320/1904. “Kara Durmuş Karyesi (Erzurum Vilayeti)’ndeki harap Ermeni kilisesinin tecdiden inşâsına... halen ve istikbâlen mahzur olmadığı...”BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, s. 10, 13 Muharrem 1318/1902. “Van kasabası (Van vilayeti) mahallâtından Hanköpsüz nam mahalde vaki olup... harap olmuş olan Ermeni kilisesinin tecdiden inşasına... bir gûna mahzur bulunmadığı...” BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, s. 44, 1 Safer 1319/1903. “Kavacık Karyesi (Saray nahiyesi-Vize kazası-Kırkkilise sancağı-Edirne vilayeti) Aya-Tanaş nam kilisesinin tecdiden inşâsına ruhsat itası hakkında Rum Patrikliği’nden vuku bulan istida üzerine... binaenaleyh kilisenin inşâsına halen ve mevkien bir güna mahzur olmadığı anlaşılmış bulunduğundan...” BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, s. 18-19, Safer 1318/1902. “Selanik’te Kadı Mahallesi’nde Kargı Miranı civarında kadimen mevcut olan havranın muhterik olmasına mebni, tecdiden inşâsına ruhsat itası hakkında mahallince vuku bulan istida üzerine... inşâsına halen ve mevkien bir güna mahzur olmadığı...” BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, s. 12, 6 Safer 1318/1902. 

[22] İki kilise çanı ve bir dehliz onarımı için verilen izinler şunlardır: “İskenderun kasabası (Halep vilâyeti)’nda vaki Rum Katolik kilisesinin heyet-i asliyesi tebdil ve tağyir edilmek üzere, kapısı üzerine yeniden bir çan kulesi inşâsı ile çan talikine ruhsat itası hakkında Rum Patrikliği’nde vuku bulan istida üzerine... inşâsına bir güna mahzur olmadığı anlaşılmış olduğundan...” BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri,  s. 67, 15 Cemaziyelahir 1319/1903. “Maden Kasabası (Keskin kazası-Kırşehir sancağı-Ankara vilâyeti)’nda vaki Rum Kilisesi’nde talik olunmak istenilen çan hakkında vuku bulan istida üzerine...” BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, s. 26-27, 12 Cemaziyelevvel 1318/1902. “Miseboli karyesi (Mudanya kazası-Hüdavendigâr vilâyeti) Rum Kilisesi’nin harap olan dehlizinin tecdiden inşasına...” BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, s. 8,  Zilhicce 1317/1901. 

[23] 1885’de İstanbul’da Rumlarla Ermenilerin nüfusları birbirine yakın olmasın rağmen; Rumlar İstanbul’da eski bir topluluk oldukları için mabet sayıları en fazla olan unsur durumundaydı. Bir mabet başına Ermenilerde yaklaşık 3.936 kişi, Yahudilerde ise 1.232 kişi düşmektedir. Bu sayıya kadınlar ve çocuklar dâhildir. Bk. B. Eryılmaz, a. g. e., s.40.

[24] Rakam A. Cevat’ın ünlü coğrafya eserlerinden alınmıştır: Memalik-i Osmaniyye’nin Tarih ve Coğrafya Lügati, I. Kısım: Lügat-i Coğrafya, C: I., C: II. Mahmutbey Matbaası, İst., 1313 (1897), 1314 (1898). A. Cevat’ın diğer bazı şehirlerle ilgili olarak verdiği mabet sayıları için bkz: TABLO: 2. 

[25] Mesela, 14 Safer 1318/1902 tarihli bir Ferman’la “Yedikule (İstanbul) haricinde kain Rum hastanesinin hareket-i arzdan münhedim olan dairesinin hastahaneye ait arsa üzerinde tecdiden inşa ve bazı ilavat icrası’na” izin verilmiştir (BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, s. 14-15). Yine 17 Safer 1318/1902 tarihli bir Ferman’la da “Yedikule (İstanbul) haricinde hareket-i arzdan münhedim olan Rum Yetimhanesi’nin (Yetimhane’nin) sonunda bulunan ve Rum cemaatı namına mukayyet ve idaresi Patrikhaneye ait olan Küçük Balıklı nam arsaya inşâsına...” ruhsat verilmiştir (BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, s. 13-14). 

[26] B. Eryılmaz, age., s. 166.

[27] B. Eryılmaz, age., s. 167.

[28] G. Bozkurt, age., s. 161.

[29] G. Bozkurt, age., s. 162.

[30] G. Bozkurt, age., s. 162.

[31] H. Vahapoğlu, age. s. 82-83. Ayrıca bk. İ. P. Haydaroğlu, age., s. 24 vd. 

[32] H. Vahapoğlu, age., s. 83.

[33] Bununla ilgili misaller aşağıda verilmiştir.

[34] H. A. Koçer, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi (1773-1923), İst., 1991, s. 209.

[35] G. Bozkurt, age., s. 163.

[36] G. N. Bozkurt, age., s. 165. Meselâ Maarif Nazırlarından Emrullah Efendi’nin hazırladığı ve 215. maddesinde cemaat okullarına yer veren “Maarif-i Umumîye Kanunu  Tasarısı”nın çıkarılamamasının en önemli sebebi, Patrikhane ve yabancı elçiliklerin yaptığı baskı idi (Bk. M. A. Koçer, age., s. 210).

[37] G. Bozkurt, age., s. 165 vd.

[38] G. Bozkurt, age. s. 167.

[39] G. Bozkurt, age., s. 167-168. Gayrimüslim milletvekillerinin mecliste bu konudaki çalışmaları için bk. H. A. Koçer, age., s. 210.

[40] G. Bozkurt, age., s. 168-169.

[41] G. Bozkurt, age., s. 168-169.

[42] G. Bozkurt, age., s. 168-169. Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nden sonra Gayrimüslim okulları ile ilgili olarak yapılan düzenlemeler hakkında ayrıca bk. H. Vahapoğlu, age., s. 84-94. Bu son eserde, oluşturulan bu mevzuata göre, okulların tesis ve finansmanı, yönetimi, öğretim elemanları ve denetimleri hakkında ayrıntılı bilgi vardır. Bkz: s. 96-109. 1915 “Mekâtib-i Hususiye Talimatnamesi” için bk. H. A. Koçer, age., s. 210  vd.

[43] BOA: İrade-i Hususiye Kataloğu, Genel No: 564, Hususi No: 4. 

[44] BOA: İrade-i Hususiye Kataloğu, Genel No: 374, Hususi No: 85

[45] İ. P. Haydaroğlu; Osmanlı İmparatorlu’nda Yabancı Okullar isimli eserinde Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yer alan 3 ve 7 Numaralı Kilise Defterleri’ni ilk olarak yer yer kullanmıştır. 

[46] Bu fermanlarla ilgili olarak bkz: BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, sırasıyla s. 31, 36-37, 46, 84-85, 37, 54, 90, 34-35, 32, 12, 20, 6, 9, 56, 27, 89. Fermanlar genellikle 1318-1902 yılına aittir.

[47] BOA: 4 Numaralı Kilise Defteri, s. 80,  23 Rebiyülevvel 1319/1903.
 
 
 





.