Alp Er Tunga 2

Alp ErTunga derler bir kağan vardı,
Ona yeryüzü dar, gökyüzü dardı.
Tuğ yapmıştı gökyüzüne güneşi,
Bilgelikte dahi yoktu bir eşi.


Daha nice Türkler, adları şanlı,
Onu özlerine ata saydılar,
Utkusunu dört bucağa yaydılar.
Uçmağa varınca ol ulu kağan,
Yıkıldı üstlerine gök kurıkan…
Anca kanlı yaş döküp yoğladılar…
Çığrışıp ağladılar… ağladılar…

Alp Er Tunga’nın M.Ö. 7. yüzyılda yaşamış, çok sevilen, kahraman bir Türk hükümdarı olduğunu biliyoruz. Belgeler onun “Türk beğleri içinde adı ve kut’u ile tanınmış, bilgili, erdemli, büyük illeri elinde tutan, birçok kavme hükmeden…” bir hakan olduğunu söylüyor.
Bu Alp hükümdarın idaresindeki devletin de Saka Türk imparatorluğu olduğunu söyleyen tarihçiler çoğalmıştır. Bu devletin adı belki onun adıyla ya da babası Peşeng Kağan adıyla söyleniyordu. İranlılar Peşeng’e Turanlıların hükümdarı (yani Türklerin hükümdarı), Alp Er Tunga’ya da Afrâsyâb diyorlardı. Afrâsyâb’ın Alp Er Tunga olduğunu hem Kutatgu-Bilig, hem de Divan-û Lügatit Türk bildiriyor. Afrâsyâb, eski İranlıların kötülük ilahlarına verdikleri isimdir. Belki Alp Er Tunga onları çok yıldırdığı için ona bu ismi verdiler.
Alp Er Tunga, İran hükümdarı Keyhüsrev tarafından bir ziyafete çağrılarak hile ile öldürülmüştü. Bu olay M.ö. 624 (veya 625, 626) yılında meydana geldi. Asur kaynaklarında Maduva, Heredot’ta Madyes olarak geçen kahramanın da Alp Er Tunga’dan başkası olmadığı anlaşılıyor. Cüveyni ona Bükü Han, Mercanî ise Bükü Han bin Pişing (Peşeng) diyor.
Türklerin onu destanlaştırdıkları şüphesizdir. Fakat bu destan zamanımıza ulaşmamış, yalnız, destanın son bölümü olduğu anlaşılan sagu (ağıt) dan bazı mısralar Divan-û Lugat-it Türk’te verilmiş bulunuyor.
Alp Er Tunga’nın adından ve kahramanlığından çeşitli milletlerin tarihinde söz edilmesine rağmen, bu bilgiler onun başında bulunduğu devlet hakkında (şimdilik) yeterli bilgi veremiyor.
Firdevsî’nin Şehnamesi’nde uzunca bir yer verilen Afrâsyâb’ın aslında Alp Er Tunga olduğunu, Kutatgu Bilig’in şu mısralarından anlıyoruz:
Bu Türk beğlerinde adı belgülüg
Tunga Alp Er irdi kutı belgülüg
Bedük bilgi birle öküş erdemi
Biliglig ukuşlug budun ködremi
Tajikler ayur ânı Afrâsyâb
Bu Afrâsyâb tutdı iller talab
Tajikler bitimiş bitigde mum
Bitigde yok erse kim ukgay ânı?
(Bu Türk beğleri içinde adı belli, kut’u belli Alp Er Tunga, büyük ve erdemli bir hükümdardır. Çok bilgili, meziyetli bir büyüktür. Tajikler (İranlılar) ona Afrâsyâb diyorlar. Bu Afrâsyâb, baskın ve yağmalarla illeri (dünyayı) tuttu. Tajikler bunu kitapta yazmışlar. Kitapta yok olsaydı bunu kim anlardı?)
Alp Er Tunga’nın öğüdü dinlenilecek bir bilge hükümdar olduğunu yine Kutatgu Bilig’teki şu mısralar çok iyi anlatıyor:
Negü der eşitgil Tunga Alp Erig
Bilip sözlemiş kör bu öt sav erig
Et ol bu kişi kangü artar yıdır
Ânı ked küdezgü ay kıldı kader
(Tunga Alp Er Kağan ne diyor işit. Bak, gör, bilip söylemiş o bu öğüdü. İnsan kalbi ettir, bozulur gider. Ey insan, onu çok iyi kolla.)
İslâmiyet öncesinde de, İslâmiyetten sonra da Türkler (Gök-Türkler, Uygurlar, Karluk-lar, Karahanlılar, Selçuklular) Alp Er Tunga’yı ata olarak kabul etmiş ve onun soyundan olmakla övünmüşlerdir. Bu ‘ata’yı bazen Alp Er Tunga, bazen de Tunga Alp Er olarak anarlar.
Bu Alp Türk hükümdarı ile ilgili en geniş bilgi Firdevsî’nin Şehnamesi’nde verildiği için Alp Er Tunga destanını da ancak onun mısralarından çıkarıyoruz. Tabiî bu, asıl destan değildir. Alp Er Tunga’nın, milliyetçi bir iran şairinin görüşüyle anlatılmasıdır.
İran şairi Firdevsî, İran’a Gaznelilerin, yani Türklerin hâkim olduğu bir dönemde 934-1020 yılları arasında yaşadı. 1010 yılın-da tamamladığı Şehnamesi’ni Gazne Sultanı Mahmud’a sundu. 60.000 beyitlik bu eserinde İran tarihini destan üslubunda anlatır. Eserinde, kendi yaşadığı dönemde Türklerin hâkimiyetinde olan İran’ın parlak geçmişini özlem duyarak ve coşku ile dile getirir. İran’ın Turanlılarla (Türklerle) yaptığı savaşları, en güçlü Türk hükümdarı olarak bildirilen Alp Er Tunga’ya karşı kazanılan iran zaferini anlatırken “Şimdi hâkim olan sizsiniz ama, vaktiyle Zâloğlu Rüstem ve Keyhüsrev sizin en büyük devletinizi yenmiş, yıkmıştı…” dercesine İranlılarda bağımsızlık duygusunu uyandırmaya, güçlendirmeye çalışır.
Alp Er Tunga Destanı
Başta Şehname olmak üzere çeşitli kaynaklardan derlenen Alp Er Tunga destanının özeti şöyledir:
Turan ile İran birbirine komşu ve düşman iki devlet idi. iran ülkesinin tahtında Minuçehr, Turan ülkesinin tahtında ise Alp Er Tunga’nın babası Peşeng Kağan vardı.
iran hükümdarı Minuçehr ölünce, Kağan Peşeng oğlu Alp Er Tunga’ya şöyle dedi: “Bu İranlıların bize yapmadığı kötülük yoktur. Şimdi Türk’ün öç alma zamanı gelmiştir!”
Alp Er Tunga da bunu istiyordu. “Arslanlarla bile çarpışacak güçteyim ve İran’dan öç alacağım” dedi. Peşeng’in öbür oğlu Alp Arız, İranlılarla savaşmak yanlısı değildi. Fakat karar verildi ve Alp Er Tunga savaş hazırlığına başladı.
Alp Er Tunga arslan yeleli, servi boylu idi. Saldırırken timsah kadar cesur, av avlarken erkek arslan gibi çevik, vuruşmada savaş fili kadar kuvvetliydi. Yürüdüğü zaman yeri sarsıyor, ard arda attığı oklar vınlayarak göğü inletiyordu. O, hiddetlenip savaşa girecek olsa, ayak basıp toz kaldırdığı yerde ova, kandan bir ırmağa dönerdi. Dostlarına umut veren, kut veren dili, düşmanları için keskin bir kılıç idi. Bilgelikte de ondan üstünü yoktu. Yüreği derya kadar geniş, eli ise yağmur yağdıran bulut kadar cömertti. Babasının adı Peşeng, üçüncü göbekten atasının soyu gibi adı da “Türk” idi.
Alp Er Tunga’nın oğulları ve kızları da vardı. Kızlarından birine, kaz (kuğu) kadar güzel olduğu için Kaz adını vermişlerdi. Babası ona, “İle Suyu”na akan büyük bir çayın kenarında bir kale-saray yaptırmıştı. Kaz, burada oynar-yüzerdi. Onun için Türkler bu suya “Kaz Suyu” dediler. Daha sonra Kaz’ın oturduğu, oynaya oynaya büyüdüğü yer büyük bir şehir oldu. Bu şehre de Kaz Oynı (Kaz Oyunu) adı verildi. (Bugünkü Kazvin şehri)…
Alp Er Tunga ordusu ile İran üzerine yürüdü, iki ordu Dehistan bölgesinde karşılaştılar. Türk ordusundan Barman adlı bir yiğit, atını öne sürerek, teke tek dövüşmek için iranlılardan er diledi. Barman’ın karşısına Iran kumandanının kardeşi Kubad çıktı, iki savaşçı sabahtan akşama kadar vuruştular. Sonunda Barman kargısı ile Kubad’ı devirdi ve Alp Er Tunga’nın yanına zaferle döndü.
Bundan sonra iki ordu birbirine girdi ve o güne kadar görülmemiş derecede şiddetli bir savaş oldu. Bu savaşı Alp Er Tunga kazandı. Meydan, ölen İranlılarla doldu ve İran padişahı geri çekilip Dehistan kalesine sığındı. Fakat Alp Er Tunga kaleyi kuşattı ve sonunda İran padişahını tutsak etti.
Bundan sonra, İran’a bağlı Kabil ülkesinin, kahramanlığı ile ünlü padişahı Zâl, İranlıların yardımına geldi, ani bir hücumla Türk ordusunu dağıttı. Buna pek kızan Alp Er Tunga tutsak İran padişahını öldürttü. Öbür tutsakları da öldürmesine kardeşi Alp Arız engel oldu. Tutsakları ‘Sarı’ şehrine gönderdiler. Daha sonra bu tutsakların kaçmasına engel olamadığı veya göz yumduğu için hiddetlenen Alp Er Tunga kardeşi Alp Arız’ı da öldürttü.
Alp Er Tunga yine galipti ve Rey şehrine giderek İran tacını da giymişti. İranlılar ise öldürülen padişahlarının yerine Zev’i getirmişti. İki ordu tekrar savaştılar. Savaş sırasında büyük bir kıtlık oldu. Bunun üzerine “savaş ve kıtlık insanlığı bitirmesin” diye, barış yaptılar, İran’ın kuzey eyaletleri Turan’ın oldu.
İran padişahı Zev ölünce barış yine bozuldu ve Alp Er Tunga tekrar saldırıya geçti. İranlılar Zâl’den yardım istediler. Zâl artık kocadığı için kahramanlıkta kendisini aşan oğlu Rüstem’i gönderdi. Zâloğlu Rüstem ordusunun başında ilerleyerek Türkleri bozguna uğrattı ve İran tahtına Keykubad’ı çıkardı.
Rüstem, bir hücumda 1160 Türk kahramanını öldürdüğü için Türkler çekildiler ve barış imzalamak zorunda kaldılar.
Daha sonra İran tahtına Keykâvus geçti. O sırada İran’ın egemenliğinde olan Araplar isyan ettiler. Bu kargaşalıktan yararlanan Alp Er Tunga iran içlerine daldı ve pek çok tutsak aldı. Fakat Kabil padişahı tekrar İran’ın yardımına geldi ve Türkler yenildi.
Bu savaştan sonra Zâloğlu Rüstem birliğini alıp Türklere ait avlakta dolaşmaya başladı. Bunun üzerine Alp Er Tunga ordusunu tekrar harekete geçirdi. Fakat, kötü bir rüya görmüştü. Bunu yorumlattı ve beylerin de fikirlerini alarak iran’la barış imzaladı. Bu anlaşma ile Buhara, Semerkand ve Çac şehirlerini İranlılara bırakıyordu.
Bu barışı istemeyen Keykâvus, Rüstem’e ve oğlu Siyavuş’a kötü muamelede bulunarak onları küstürdü. Rüstem kendi ülkesine çekildi. Siyavuş ise Türklerin o zamanki başkenti Gang şehrine giderek Alp Er Tunga’ya sığındı.
Siyavuş kendini Türklere çok sevdirdi. Başlangıçta bir Türk gibi hareket ediyordu. Burada Türk kahramanlarından biri olan Piran’ın kızı ile evlendi. Bu evlilikten bir oğlu oldu ve ona Keyhüsrev adını verdiler. Siyavuş, bir süre sonra Alp Er Tunga’nın güzel kızı Ferengis ile de evlendi. Ama, bir süre sonra Türk töresine uymamaya ve bazı siyasî teşebbüslere başlayınca Alp Er Tunga onu öldürttü.
Siyavuş’un ölümünden sonra Rüstem bir ordu toplayarak tekrar saldırıya geçti ve bu defa Türkler ağır bir yenilgiye uğradılar. Vuruşmalarda Alp Er Tunga’nın oğullarından Sarka da ölmüş, Turan’ın birçok şehri yakılmıştı.
Alp Er Tunga, Turan için kan ağladı ve öç almak için and içti. İran içlerine girerek ekinleri yaktı ve pek çok tutsak aldı. İranlılar yedi yıl süren kıtlıktan kırıldılar.
Artık, Alp Er Tunga ile Rüstem arasında savaş durup durup başlıyor, bazen Türkler, bazen İranlılar galip geliyordu. Bu savaşlardan birinde, ordusuyla Alp Er Tunga’nın emrine giren Çin hakanını da esir almışlardı. Alp Er Tunga son savaşta yenilerek çekildi.
Bu sırada İran tahtında, Turan’dan kaçırarak getirdikleri Keyhüsrev vardı. Türklerin yenilmesiyle dünya Keyhüsrev’e kalmış bulunuyordu. Fakat Türkler öç için fırsat buldukça akın ediyorlardı. Bunun üzerine Keyhüsrev İran’ın ünlü kahramanlarından Bijen’i Turan’a gönderdi. Bijen, Turan sınırından içeri girince, ormanda, neşe içinde eğlenen kızlar gördü. Bu kızlar Alp Er Tunga’nın güzel kızı Menije’yi eğlendiriyorlardı. Bijen, Menije’yi görür görmez âşık oldu. Menije de onu sevdi ve Turan’a, kendi sarayına götürdü. Bunu öğrenen Alp Er Tunga çok kızdı. Bijen’i bir zindana hapsetti, kızını da kovdu.
İran padişahı geri gelmeyen kumandanını bulup getirme görevini Rüstem’e verdi. Rüstem, tüccar kılığında Alp Er Tunga’nın sarayına kadar giderek hem Bijen’i kurtardı hem de Menije’yi kaçırıp İran’a gönderdi.
Rüstem bir defa daha galip gelmişti. Karluğa çekilen Alp Er Tunga beğlerini toplayıp şöyle dedi:
“Ben dünyaya hükmeden kağanınızdım. Bugüne kadar Iran Turan’a denk olmamıştı. Ama bugün İranlılar sarayıma kadar gelebiliyor. Bin kere bin kişiden oluşacak Türk ve Çin askerleriyle İran’a yürümeli, öcümü almalıyım!”
Alp Er Tunga, bin kere bin ordusunun üçte ikisini toplamıştı. Beykent şehrindeki karargâhında, altınlı ve mücevherli tahtında oturuyordu. Fakat artık iyice yaşlanmıştı. İleriye gönderdiği ordunun yenildiğini öğrenince çok üzüldü. Hele teke tek bir dövüşte gencecik oğlu Şide’nin de ölmesi, gönlünde onulmaz yaralar açtı. Emrindeki kuvvetleri alıp yürüdü. Kükremiş arslanlar gibi saldırıyordu. Çok kocamış olmasına rağmen İran’ın en ünlü pehlivanlarından birkaçını teke tek vuruşmada öldürdü. Nihayet Keyhüsrev ile Alp Er Tunga karşı karşıya geldiler. Alp Er Tunga Keyhüsrev’le teke tek dövüş isteğiyle atını ileri sürdü. Fakat Turan pehlivanları onun İran padişahı ile dövüşmesini istemediler ve atının dizginini tutup geri getirdiler. Keyhüsrev en güçlü çağında olmasına rağmen Alp Er Tunga’dan çekinmiş, kocamış ve yaralı bir arslan olan Alp Er Tunga’nın vuruşmasına da beğleri izin vermemişti.
Bu durum Alp Er Tunga’ya pek ağır geldi. Ordusunu alıp Ceyhun ırmağının ötesine geçti. Burada Kara Han’ın ordusu ile birleşip Buhara’ya, daha sonra da başkent Gang’a geldi.
Gang cennet gibi bir şehirdi. Toprağı mis kokulu, tuğlaları altındandı. Kalesi o kadar yüksekti ki üzerinden kartal bile uçamazdı. Her köşesinde pınarlar, havuzlar vardı. Ambarları yiyecek dolu idi. Havuzların eni ve boyu bir ok atımı kadar büyüktü. Burada oturup Çin hakanına mektup yazdı ve yardım bekledi.
Keyhüsrev ve Rüstem önce geri çekilir gibi yapmış, sonra derlenip Turan içlerine girmiş, Gang şehrini kuşatmışlardı. Kalenin çevresinde hendekler kazdılar. Buraya odun yığıp katran döktüler ve ateşe verdiler. Alp Er Tunga 200 beği ile gizli yoldan çıkarak kurtuldu ve Çin hakanının yanına gitti. Çin hakanı büyük bir ordu hazırlamıştı. Bunu duyan Türkler de Alp Er Tunga’nın yanına gitmek için yollara düştüler.
Alp Er Tunga tekrar toparlandı ama Çin hakanı sözünde durmadı ve Keyhüsrev’le anlaşma imzaladı. Bunun üzerine Alp Er Tunga Keyhüsrev’e bir mektup yazarak, insanlardan uzakta ve kendisinin beğeneceği bir yerde teke tek dövüş teklif etti. Fakat en güçlü çağında olan Keyhüsrev, ihtiyar arslan Alp Er Tunga ile teke tek dövüşe cesaret edemedi.
Ordusuz kalan Alp Er Tunga perişan bir halde Zere denizine geldi. Bu derin denizi geçerek Gangidizi şehrine ulaştı. Keyhüsrev büyük ordusu ile onu takip ediyordu. Alp Er Tunga yapayalnız kalmıştı. Yiyeceği, içeceği yoktu. Bir kaya dağında, bu dağın tepesindeki bir mağarada oturuyor, kara talihi için dövünüyor, Tanrı’dan güç kuvvet istiyordu. Onun yakarışını duyan Hûm adında biri, Alp Er Tunga olduğunu anlamıştı. Çünkü bu Türkçe sözleri, böyle bir yakarışı ondan başkası söyleyemezdi. Hemen saldırdı ve onu tutsak etti. Fakat Alp Er Tunga onun elinden kurtularak kendini suya attı. Su başında bulunanlar onu kurtarmak istediklerini söyleyerek hile yaptılar ve sudan çıkar çıkmaz öldürdüler. (Tarih Keyhüsrev’in Alp Er Tunga’yı şölene davet edip hile ile öldürdüğünü söylüyor.)
Bu olay kısa zamanda her tarafta duyuldu ve Turan’ı mateme boğdu. Bütün Türkler kanlı gözyaşı dökerek, bağrışıp yakalarını yırtarak, sagular söyleyip yoğladılar.. yoğladılar. Yoğ töreninde kopuz çalan ozanlar şu saguyu söylüyorlardı:
ALP ER TUNGA
Kötü dünya kaldı mı,
Felek öcünü aldı mı,
Şimdi yürek yırtılır!

Zaman fırsat gözetti
Gizli tuzak uzattı
Beyler beyini şaşırttı
Kaçsa nasıl kurtulur?

Erler kurt gibi uluşur
Yaka yırtıp bağrışır
Yırlayıcı gibi inilder, ünler
Ağlamaktan gözü örtülür.

Begler atlarını yordu
Kaygı onları durdurdu
Benizleri, yüzleri sarardı
Sanki safran dürtülür.

Zaman fena gevşedi
Zayıf kötü davrandı
Erdemlik yine savıldı
Dünya beği yok olur.

Zaman günü davrandırır
İnsanın gücünü gevşetir
Dünyanın erlerini azaltır
Kaçsa dahi ölüm erişir.

Bilge, akıllı kötüleşti
Dünya onların etini de ısırdı
Erdemlik eti çürüdü
Yere düşüp sürtülür.

Zamanın göreneği böyle işte
Bunda başka sebep de var
Dünya gelip ok atsa
Dağlar başı kertilir.

Gönlüm ta içten yandı
Onulmuş yarayı kaşıdı
Geçmiş günleri aradı
Tün, gün geçer o aranır


GünTürk
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…