Ceviz
Kabuğu programına katılan Araştırmacı-Yazar Servet Somuncuoğlu, Sibirya’dan
Anadolu’ya kadar 16 bin yıllık Türk tarihinin fotoğraflı belgelerini açıklarken
ilginç bilgiler verdi
Araştırmacı-Yazar
Servet Somuncuoğlu Türklerin Mısır, Çin, Hint gibi eski çağ uygarlıkları
arasında yer aldığını söyledi. Türk tarihi ile ilgili çok fazla çalışma
olmasına rağmen bunların halka ulaşmadığını söyleyen Somuncuoğlu, “Bizde
Türkoloji’nin ciddi bir veri tabanı var. Televizyonlarda her şeye yer verilmiş
ama Türk Tarihi bunun dışında kalmış” dedi.
Gazeteci
Hulki Cevizoğlu’nun Karadeniz TV’de canlı yayınlanan Ceviz Kabuğu programında
bu hafta “Taştaki Türkler” konusu masaya yatırıldı. Saymalıtaş’taki 16 bin
yıllık Türk kaya yazıtlarını yerinde inceleyen ve fotoğraflayan
Araştırmacı-Yazar ve Etno-Fotoğrafçı Servet Somuncuoğlu, Sibirya’dan Anadolu’ya
kadar 16 bin yıllık Türk tarihinin fotoğraflı belgelerini açıklarken ilginç
bilgiler verdi.
Hulki
Cevizoğlu: Bu akşamki konuğumuz Servet Somuncuoğlu’nun “Taştaki Türkler” ana
başlığı altında toplayabileceğimiz çalışmaları var. Kazım Mirşan ve Haluk
Tarcan gibi isimlerle konuştuğumuz Türk tarihi konularını, taşlardaki yazıt
konularını kendisi gidip yerinde fotoğraflayan kişi. Kırgızistan, Rusya,
Moğolistan ve Türkiye’nin birçok bölgesinde çalışmalar yaptı. Taştaki Türkler
konusuna merakınız nereden geldi?..
Tarihimiz
ile ilgili çalışmalar
gizleniyor
Servet
Somuncuoğlu: Birçok şeyin, çocukluğunuzda herhalde tohumları atılıyor. Okumayı
çok seviyordum. Eskiden yaz tatili, anneanneye ya da babaanneye gitmekti. Bir
yaz tatilinde babaanneme gittim. Dayımın kütüphanesinde Hüseyin Nihal Atsız’ın
Bozkurtların Ölümü kitabını okudum. Oradan bir sevgi geldi. Arkasından da
bilinçli olarak Türk Dili-Edebiyatı seçtim. Üzerine de Siyasal Bilgiler’de
okudum. Böyle başlamış oldu diyebiliriz.
2004
yılında Turgay Tüfekçioğlu’nun da olduğu bir grupla fotoğrafçı olarak geziye
çıktım. Kazakistan’ı falan içeriyor gezi. Orda Tamgalısay’ı gördük. Altın
Elbiseli Adam’ı gördük. En son Bişkek’ten yola çıkacağımız gece Zafer Bey geldi
ve “Burada bir dağ var ama çıkılamıyormuş” dedi. 100 bin fotoğraf olduğu da
söylendi ama…
2005
yılında arkadaşlarımızın desteği ile ben Saymalıtaş’a gittim. Şunu müşahede
ettim orada. Burada başka bir iş var. Kaya üzerindeki resimler canı sıkılmış
insanların öylesine yaptığı işler değildi. Saymalıtaş farklı bir noktaya geldi.
Buna farklı bakmamız gerektiğini anladık ve ben tekrar bir okuma sürecine
girdim. Yabancı literatürde neler olduğunu araştırıp tercümeler yaptırdık. Ardından
“Karlı Dağlardaki Sır” belgeseli geldi TRT’de yayınlanan. Bizde Türkoloji’nin
ciddi bir veri tabanı var. Bu çalışılmış ama halka ulaştırılamamış.
Televizyonlarda her şeye yer verilmiş ama Türk Tarihi dışında kalmış bunun. Son
zamanlarda belgesel deyince timsahları kodladılar insanlara başka bir şey
yokmuş gibi. Türk tarihi o kadar çok ki 50 yönetmen yıllarca çalışsa bitiremez
belgesel yapmayı.
Hulki
Cevizoğlu: Teksas, Tommiks’leri okurken biz başkalarının tarihini öğrendik.
Başkalarının istediği gibi öğrendik… Tarih söylediğiniz gibi çok derin. Bizim
tarihimizde başkalarının bize anlattıkları var. Keşke sizden önce başkaları
yapsaydı ve bundan sonra da başkaları devam ettirse bu çalışmaları. Çünkü siz,
taşlara dokunan bir insansınız. Bu çok önemli. Çünkü böylece ilk elden
öğreniyoruz.
Servet
Somuncuoğlu: Çalışmalar var ama bu halka ulaşmamış. Saymalıtaş’ta 100 yıl
çalışılmış mesela. Fakat bunun doğru olarak halka ulaşması gazetecilikle,
televizyonculukla olur.
Orhun
Anıtları bu milletin
son sözüdür
Hulki
Cevizoğlu: Binlerce kilometre kat etmeden, sizin fotoğraflarınızı inceleyerek
de bilimsel çalışma mümkün mü? Bu mümkünse, siz çok önemli bir hizmeti bilim
insanlarının ayağına getirmiş olacaksınız.
Servet
Somuncuoğlu: Mümkün tabi. Her bilim adamının oraya gitmesini bekleyemeyiz. Biz
Saymalıtaş’ı toplayıp getirdik. 96 bin 600 sayılmış resim var Saymalıtaş’ta…
Şunu iyi bilmeliyiz… Orhun Anıtları Türklerin önsözü değil, Türklerin Taşlar
üzerindeki sonsözüdür. Artık bu anıtları yazdıktan sonra taşlara yazma bitiyor.
Bu son söze nasıl geldik? Saymalıtaş’tan sonra bu soru bizim önümüze geldi. Bu
konularda konuşmayı beş yıl önce yapsaydık on saat konuşurduk. Uzaya bile
çıkabilirdim ama öğrendikçe korkuyorum. Öğrendikçe bir tedbir, temkin… Çünkü o
kadar zengin ve başka bir malzeme var ki. Bu veri tabanı ile eldeki malzeme
birleşince temkinli yaklaşıyorum.
Hulki
Cevizoğlu: Yanlış yapmaktan mı korkuyorsunuz?
Servet
Somuncuoğlu: Evet, bu bilgi verilince diğerleri bunun üzerine inşa edilecek.
Hulki
Cevizoğlu: Edindiğiniz bilgiyi hayalinizden genişletmeye bu bilgiler izin
vermiyor yani? Bulduğunuz taş, “yoruma gerek yok, ben buradayım” diyor değil
mi?
Servet
Somuncuoğlu: Aynen öyle. “Ben buradayım, üç bin yıldır beş bin yıldır
buradayım, sen nerdesin?” diyor. Sorun şurada, son bulduğunuz veri sizi en başa
götürebiliyor. En baştan yeni bir yolculuğa götürüyor zihninizde.
Güdül
kayalıkları
Hulki
Cevizoğlu: Yani Türkler tek tanrılı dinlerin bildiğimiz tarihinden 2-3 bin yıl
önce tek tanrılı bir dine sahip?
Servet
Somuncuoğlu: Soyutlama kavramı daha önce başlıyor çünkü. Türkler bir taşı
yontup ona tapmayan tek millettir.
Hulki
Cevizoğlu: Taştan put yapmamış bir millet daha başka bir ifade ile.
Servet
Somuncuoğlu: Evet, taşı putlaştırmamış… Kendi duygu dünyasını aramış Türkler…
İnsan aklını soyutladıkça gelişir. Birebir nakletmek soyut aklın en başıdır.
Soyut akıl bile değildir. Bütün kültürlerde göksel merak insanın aklını
karıştırıyor. Büyük yer kaplıyor göksel merak.
Hulki
Cevizoğlu: Gelelim “Damgaların Göçü Kurgan Ankara Güdül Kayalıkları” na…
Servet
Somuncuoğlu: “Karlı Dağlardaki Sır”
programı TRT’de yayınlanınca Anadolu’nun çeşitli yerlerinden, “Burada da
var” diye mesajlar geldi. Ankara’ya 80 km. mesafedeki Güdül ilçesindeki bu kaya
resimleri, kıyısında kenarında define var diye delik deşik ediliyor. Burada
ataların duaları var. Yapmasınlar, çarpılırlar!.. Ne diyeyim artık?.. Kazakistan’dan geldim ben Güldül’e ve 2
yıllık bir saha çalışması yaptım. Çok uzaklara gitmişken Ankara 80 km uzaklıkta
bir yerde aynısının olduğunu öğrendim. Oluyor böyle bazen insan hayatında…
Hulki
Cevizoğlu: Atatürk diyordu ki, “Anadolu 7 bin yıllık Türk yurdudur.” Atatürk
bunu araştırmış. Yaptığı işlerin, söylediği sözlerin hiç biri tesadüf olmayan
bir adam. Atatürk demek ki orayı boşuna başkent yapmamış.
Servet
Somuncuoğlu: Türkiye’ye yılda 100 milyon Dolar gelir getirecek bir alan. İki
günde geziyorsunuz o kadar geniş bir alan. Turizm olarak kullanılmalı.
Başkentin dibi…
Bakın
bizim tarihimiz göçebelik tarihi değil. Türkler göç eden bir millet. Dolma
taşma tarihidir bizimki. Göçebe yakar, yıkar göçtüğü yerleri, külden başka bir
şey bırakmaz… Atatürk’ün sağlığında burası bulunsaydı. Belki de anıtkabir
burada olacaktı.
Hulki
Cevizoğlu: Bu, o tarihteki medeniyetin de göstergesi bence. Çünkü, göçmek için
gücü kuvveti olacak, parası olacak göçmek için. Yani Türkler, göçebe değil, göç
eden uygar bir millet!.
100 bin resim yapılmış
Hulki
Cevizoğlu: Bu kaya resimleri yaklaşık kaç yıl önce yapılmış?
Servet
Somuncuoğlu: Lena Nehri’nin doğduğu yerlerde kaya resimlerinde Rus bilim
adamlarının diktiği tabelada M.Ö. 14-15 bin yıl diyor. Ben onlar kadar cesur
değilim. Kaya resimlerinde en eski resimler birebir boyutta. Yani resim ne
kadar büyürse geçmişe o kadar gider. Ama daha küçük stilize olursa günümüze
yakın oluyor.
Hulki
Cevizoğlu: Bu resimlerin günümüzde birileri tarafından yapılmadığı ne malum
denebilir. Buna cevabınız ne?
Servet
Somuncuoğlu: Bunu ben düşündüm. Ama dört bin rakımlı bir tepeye 96.600 resmi
kimse yapamaz. Kaya resimlerinin yaşını teknik olarak çözmek mümkün değil.
Hulki
Cevizoğlu: Ruslar nasıl yapmış?
Servet
Somuncuoğlu: Orada bir mezar var, oradan ölçü alınmıştır. Kayaya karbon testi
yapmak mümkün değil. Disiplinler arası düşünmek zorundasınız.
Hulki
Cevizoğlu: Ruslar M.Ö.14.000 diyorsa, 2.000 de milattan sonra, toplam 16.000
yıl öncesini ortaya koyuyor bu resimler. Burada aynı zamanda 16.000 yıldır
Türklerin varlığını da mı ortaya koyuyoruz?
Servet
Somuncuoğlu:Eski çağ kültürleri sayılırken Mısır, Çin, Hint kültürü sayılır.
Devasa bir Türk kültürünü neden yok sayıyorsunuz?
Hulki
Cevizoğlu: Bu resimler nasıl böyle sağlam kalabilmiş?
Servet
Somuncuoğlu: Alanların hiç birinde koruma yok. Birinci derecede etkili olan şey
rakım tabi. Sıfır noktasındaki eskime ile dört bin metredeki eskime aynı
değildir. En sağlam resimleri en
yükseklerden aldım ben. Buralar yaşama alanı değil ibadet alanlarıdır. Felsefe
ile de içleşmek durumundayız bunları çözmeye çalışırken. O kayayı görünce, “bu
insan bu resmi niye yapmış” diye düşünüyoruz.
Hulki
Cevizoğlu: Bu taşlar okunmak istiyor, sanki “gelin bizi okuyun” diye orada
bekliyor, çağırıyor!.. Sizi, diğer araştırmacıları davet ediyor oraya. Bunu
duyabilecek insan lazım. Sizin gibiler çok önemli bir iş yapıyor…
Servet
Somuncuoğlu: Bunlar taştan mektuplar ve bunlar ata ruhlarımızın sesleri.
Tarihin tek DNA’sı vardır o da mezar taşıdır. Bunlar inanç, ibadet, ölüm
kültüyle karşımıza çıkıyor.
Kayalar
üzerindeki şekiller bir süre sonra stilize hale geliyor. Yani etli butlu bir
geyik yerine çizgi şeklinde çiziyor. Sonra bunlar damga sistemine geliyor, harf
oluyor. Soyut düşüncenin başlaması insanlık tarihinin en eski kırılma noktalarından
biridir. Bizdeki soyut düşünce bana göre Çin’den falan çok önce başlamıştır.
Bir harfin arkasında bu alfabedeki yüzlerce resim var.