Türk diline karşı gösterilen düşmanlık,
Cumhuriyet devrinde hâkim olan tarih ve kültür anlayışının bir sonucu olmuştur.
Türk aydınlarının bir kısmı, Osmanlı İmparatorluğu yıkılıp da yerine Türkiye
Cumhuriyeti kurulduğu zaman, bu yeni devletin her şeyinin de yeni olması
gerektiğini düşündüler. Osmanlı İmparatorluğu İslam Medeniyeti içinde yaşadığı
için dilinin de bu medeniyeti yapan belli başlı üç milletin, yani Arap, Fars ve
Türklerin dillerinden meydana geldiğini söylüyorlardı. Hâlbuki yeni devlet
millî idi, yani bir Türk devleti idi; bunun dili de Türkçe olmalıydı.
Bu düşüncenin esas yanlışlığı
"Türk’ün dışında Osmanlı diye ayrı bir millet keşfetmesiydi". Biraz
tarih okuyan herkesin göreceği gibi, Osmanlı Devleti bir Türk devletidir, dili
de Türkçedir. Bu dilin içinde ortak İslâm medeniyetinin başlıca dillerinden
gelmiş kelimelerin hatta bazı kuralların bulunması onun Türkçeliğini bozmaz.
Zaten bugün dil âlimleri "Osmanlıca" diye bir dil tanımazlar, sadece
“Osmanlı Türkçesi’nden bahsederler. Şimdi bizim konuştuğumuz dile nasıl
“Türkiye Türkçesi” deniyorsa, Cumhuriyetten önceki Türklerin, yani
dedelerimizin kullandığı dile de "Osmanlı Türkçesi" denir.
Sözünü ettiğimiz aydınlar Türkiye'nin
ancak her haliyle Avrupa'ya benzediği takdirde ilerleyeceğine inanıyorlardı.
Üstelik Cumhuriyet öncesi rejimin antitezi olarak çıktıkları için ona ait
herşeye aleyhte tavır almak gerektiğini düşünüyorlardı. Bunların bir kısmı
başlangıçta Türkçe yerine bir Avrupa dilini almamızı istediler, fakat herhalde
bunun pratik imkânsızlığı ve Cumhuriyeti kuran liderlerin milliyetçiliği dolayısıyla
istekleri yerine gelmedi.
Türkçe istenmiyordu, bir batı dili de
alınamayınca ne yapılacaktı? Kaldı ki elimizde Türkçe henüz batı medeniyetinin
kavramlarını tamamıyla karşılayacak durumda değildi. İşte o zaman bu aydınlar
batı dillerinin asıllarının Türkçe olduğunu, onlardan alınacak kelimelerin de
Türkçeden gelmiş sayılacağını iddia ettiler. İşte bugün birçok saf vatandaşın
Türkçe diye kullandığı "imge, simge" gibi kelimeler o zaman
Fransızcadan alınanlara birer örnektir.
Türkçe'nin değiştirilmesinin kökünde Türk
milletinin karakterinin, yani değer sisteminin ve hedeflerinin değiştirilmesi
arzusu yatmaktadır. Eğer yeni yetişen nesiller daha önceki Türklerin meydana
getirdiği kültür eserlerini anlayamazlarsa, o kültürle herhangi bir
alış-verişleri olamazdı. Meselâ Yunus Emre'yi okuyup anlayamayan bir genç,
elbette onun anlatmak istediği şeylere de yabancı kalacaktır.