Türkistan Türkleri Atatürk’ün başlattığı
Kurtuluş Savaşı’na ve yeni Türk Devletinin kuruluşuna kayıtsız ve ilgisiz
kalmamışlardır.
1917 yılında Çarlık Rusyasını yıkan Bolşeviklerin estirdiği
hürriyet havasında kendi milli devletlerini kurma gayret ve sıkıntısı içinde
olan Kazak Kırgız Özbek Türkmen Tatar ve Azeri Türkleri başlangıcından itibaren
Anadolu’da yürütülen mücadeleye de olağanüstü büyük ilgi ve yakınlık
göstermişlerdir. Bu yakınlığın artmasına Rusya’da 1905 ve 1917 ihtilallerinden
sonra ortaya çıkan hürriyet havasında Rusya Türkleri arasında büsbütün kuvvet
bulan Türkçülük cereyanları sebep olmuştu. Bu dönemde Türkistan Türkleri
arasında siyasi faaliyet ve bilhassa dergi ve gazete yayınları artmıştı [1] .
Milli şuur kuvvetlenmişti. 1908 İkinci Meşrutiyet’ten sonra Türkiye ile
Rusya’daki Türk aydınları arasında fikir alış verişi de hızlanmış [2] ve
Türkistan Türkleri arasında Türkiye’ye olan ilgi ve sevgi tarihin hiçbir
döneminde görülmemiş bir biçimde artmıştı. Bu durumu Türkistan Türklerinin
Türkiye’ye Balkan Savaşı’ndan Kurtuluş Savaşı’nın sonuna kadar olan sıkıntılı dönemde
yardımcı olma ve onun hayatta kalmasını sağlama gayretlerinden açıkça görmek
mümkündür.
Türkistan Türklerinin Anadolu Türklerine
çeşitli şekillerde vermeye çalıştığı yardım ve destekleri:
I. Askeri yardım
II.
Para yardımı
III.
Fikri veya siyasi destek
olarak
üç başlık altında incelemek mümkündür.
I. Askeri Yardım:
Türkistan Türklerinin her ne kadar
Türkiye’nin düşmanlarıyla yaptığı silahlı mücadeleleri desteklemek üzere
düzenli bir ordu gönderme imkânları olmadıysa da savaşa ferdi katılımlar
olmuştur. Bilhassa hacca giden Türkistanlıların hacca giderken veya dönüşte
Türkiye’nin saflarında tereddüt etmeden savaşa katıldıklarını görüyoruz.
Bu
konuda en eski kayıt 1788 Osmanlı-Rus savaşına kadar uzanmaktadır. Arşiv
kayıtlarına göre Hicri 1202 ramazan (1788 haziran) ayında Türkistanlı Mehmed
Bahadır Hokand’dan hac niyetiyle yola çıkar. Erzurum’a geldiğinde Osmanlı’nın
savaş için asker topladığını işitir. O sırada I. Abdülhamid Rusya’ya harp ilan
etmiştir. Bunun üzerine hacca gitmekten vazgeçen Mehmed Bahadır 4 arkadaşıyla
beraber savaşa katılmaya karar verir. Başbakanlık Devlet Arşivindeki belgelere
göre Mehmed Bahadır Divan-ı Hümayun’a müracaat ederek savaşmak için 5 at 5
kılıç 3 tüfek ve azık verilmesini ister [3] .
Balkan Savaşı (1912-1913) sırasında da
Hac için Mekke ve Medine’de bulunan Türkistanlı Hacılar ile talebelerden
bazıları gönüllü olarak Osmanlı ordusuna katılmışlardır. Türkiye’ye yakınlık
özellikle Balkan harpleri sırasında kendisini belli etmiştir. Kazan Türklerince
Hilal-i Ahmer’e çokça para yardımı yapıldığı gibi Türk ordusunda hizmet görmek
üzere gönüllü asker ve hemşireler de gitmişti [4] .
Bundan
başka 1912 senesinde Medine’de tahsilde bulunan 400 kadar genç Balkan
muharebesine gönüllü katılmak üzere İstanbul’a gider ve Edirne düşmandan geri
alındıktan sonra Medine’ye geri dönerler [5] . I. Dünya Savaşı sırasında
Medine’de Osmanlı ordusuna gönüllü katılmak isteyen Türkistanlılar ayrıca beş
Osmanlı altını vermişlerdir. Niçin böyle yaptıkları sorulunca Arapların
Türkistanlılar aç kaldıklarından dolayı Osmanlı ordusuna katıldığını
zannetmemeleri için böyle bir tedbir aldıklarını söylemişlerdir. Bu suretle 51.
Alay’a gönüllü kaydolan Türkistanlılar Avali harbine iştirak etmişlerdir [6] .
I. Dünya Savaşı (1914-1918) sırasında
Türkiye’ye askeri yardımın ilginç bir şekli Kadı Abdürreşid İbrahim Efendi
tarafından gerçekleştirildi. Kadı Abdürreşid Almanya’ya esir düşen Rusya
Türklerinden (Kazan Türkleri ve Başkurtlardan) İngilizler ve gerekirse Ruslara
karşı da savaşmak üzere gönüllü kıtalar topladı. Bunlardan bir tabur (Asya
taburu) Irak cephesinde savaşmak üzere Türkiye’ye geldi ve Irak cephesinde bir
çok şehit verdiler [7] .
Bir grup Türkistanlının hac dönüşü
Kurtuluş Savaşı’na da katıldığını görmekteyiz. Mekke ve Medine’de hac ibadetini
tamamlayarak Türkistan’a dönmekte olan 40 kadar hacı Çukurova’da iken I. Dünya
Savaşı başlar ve yurtlarına dönemeyip orada kalırlar. Harp esnasında burada
bazı işlerde çalışarak geçimlerini temin ederler. Osmanlının savaşta yenilmesi
üzerine Çukurova Fransızlar tarafından işgal edilir. Türkistanlılar Tarsus’ta
Fransızlara karşı ilk silahlı mücadeleyi başlatanlar arasında yer alırlar.
Türkistanlılardan Hacı Yoldaş başkanlığındaki grup karakol basarak trenlere
saldırarak Fransızlara zarar verdirir. Daha sonra Kavaklıhan cephesi kumandanı
Zeki Baltalı’ya müracaat ederek Türk ordusuna katılırlar. Grup kumandanı Halil
Süllü’nün emrinde Fransızlara karşı çarpışan 26 Türkistanlıdan 16 sı şehit
düşer [8] .
Azeri Türkleri ise Kurtuluş Savaşı’na
kendi bağımsızlıkları pahasına askeri yardım sağlamak istemişlerdir.
Azerbaycanlı ilim adamı Prof. Vagıf Arzumanlı’nın Bakü’de 1998 senesinde
yayınlanan makalesinde belirttiğine göre 28 nisan 1920′de Azerbaycan
Parlamentosu hakimiyeti bolşeviklere vermeyi kabul ederken koyduğu şartlardan
birisi Rus ordusunun Bakü’ye girmeden önce demiryolu vasıtasıyla Anadolu’nun
yardımına gitmesi idi [9] . Bu hakikatin TBMM Gizli celse zabıtları ile
Polonyalı araştırmacı Tadeusz Swietochowski’nin eserinde de teyit edildiğini
görmekteyiz [10] . Bu durum Azeri Türklerinin kendileri bağımsızlıklarını
kaybetseler bile Türkiye’nin bağımsız yaşamasını istediğini açık bir şekilde
ortaya koymaktadır. Ancak Ruslar kabul ettikleri bu şartı yerine getirmediler.
Türkistan Türklerinin 1914-1917 yılları
arasında Kafkas cephesinde Ruslara esir düşen Osmanlı subay ve askerlerine
yaptıkları yardımları da dolaylı da olsa Kurtuluş Savaşı’na askeri yardım
olarak görebiliriz. Zira bu askerlerden yurda dönenlerden bir çoğu daha sonra
Kurtuluş Savaşı’na katılmışlardır.
29 Ekim 1914 15 Aralık 1917 arasında
Kafkas cephesinde Ruslara yaklaşık 60 bin Osmanlı subay ve askeri esir düşer
[11] . Bu esirlerin büyük bir kısmı Hazar Denizi’nde Bakü’ye yakın Nargin adası
ile Kuzey ve Güney Kafkasya’ya nakledilmişlerdir. Bunlar 1918′de Güney
Kafkasya’ya giren Osmanlı ordusu tarafından kurtarılarak Türkiye’ye
getirilmiştir [12] . Ancak henüz Moskova’nın kontrolüne tam olarak girmemiş
Sibirya’da bulunan 9 bin kadar Türk esirini kurtarma girişimleri sonuçsuz
kalmıştır [13] .
Çok zor şartlarda yaşamaya mahkum edilen
bu esirlerin büyük bir kısmına Rusya Türkleri sahip çıkarak yardım etmişlerdir
[14] . Bunun için Moskova Petrograd Kazan Ufa ve Orenburg’da özel komiteler
teşkil edildi [15] . Rusya müslümanlarının Moskova’da 1-11 Mayıs 1917 tarihinde
yapılan ilk genel toplantısında da Türk esirlerinin içinde bulunduğu zor durum
görüşüldü. Kurultay bu hususu Rusya Harbiye bakanı Kerensky’ye telgraf çekerek
bildirdi [16] . Esirlerden yaklaşık 1000 kadarı kendi çabaları ve
Türkistanlıların yardımıyla Afganistan üzerinden Türkiye’ye dönmüştür [17] .
Türkiye’ye dönen esirlerden biri olan
Tahsin İybar hatıratında “Ruslar Sibirya’daki kampta esirlere geniş Rus
topraklarından çıkamazsınız demişlerdi. Buna rağmen Rus topraklarından çıkmaya
muvaffak olduk. Çünkü bize Türkistanlılar zengin fakir ihtiyar genç demeden
adeta birbirleriyle yarışırcasına yardım etmişlerdi” demektedir [18] . Daha
sonra uluslararası alanda yapılan çalışmalar neticesinde kalan esirler de
kurtarılarak yurda getirilmiştir. 1925 Yılından sonra Rusya’da hiç esir
kalmamıştır [19] .
II. PARA YARDIMLARI
Türkistan Türkleri daha Balkan Savaşı
yıllarında Türkiye’ye para yardımı yapmaya başlamışlardı. Mesela Kazan Türkleri
bu yıllarda Hilal-i Ahmer’e hatırı sayılır ölçüde para yardımı yapmıştır [20] .
Kazak Türkleri de bu konuda ellerinden geleni esirgememişlerdir. Berlin’de
1930′lu yıllarda Çağatay Türkçesinde yayınlanan “Yaş Türkistan” dergisinde yer
alan bir makaleye göre Balkan harbi yıllarında (1912-13) Türkistan’ın Akmeşit
şehrinden Sadık Ötegenov isimli bir ihtiyar Kazak küçük heybesinin iki gözüne
doldurmuş olduğu altınları Rusya’nın başkenti Petersburg’a getirir. Burada
tahsilde bulunan hemşehrisi Mustafa Çokay’ın evine gider ve ondan kendisini
Osmanlı elçisine götürmesini rica eder. Elçilikte ihtiyar Kazak Osmanlı elçisi
Turhan Paşa’dan Türkistanlı Türk kardeşlerinin sevgi ve sempatisinin küçük bir
ifadesi olmak üzere getirdiği yardımı gerekli yere ulaştırması için ricada
bulunur. Bunun üzerine gözleri dolan Turhan Paşa her ikisini kucaklayıp öper ve
emaneti kabul ederek yerine ulaştıracağına söz verir [21] .
Yine bu dönemde Medine’de tahsil görmekte
olan Kazak öğrenciler Osmanlı askerine yardım için harçlıklarından 200 lira
toplarlar. Balkan harbi yıllarında Kazakistan’da yayınlanmakta olan “Aykap”
gazetesinin bu konudaki haberine göre öğrenciler topladıkları paraları Medine
valisi Basri Paşa’ya teslim ederek ondan bu yardımı Hilal-i Ahmer cemiyetine
ulaştırmasını isterler [22] . Yardım küçüktür ama Türkistanlı öğrencilerin dahi
Balkan Savaşı sırasında Türkiye’ye yardım etme arzusunda bulunduğunu göstermesi
açısından önemlidir.
I. Dünya Savaşı sırasında Andican
zenginlerinden Mir Kamil Mir Mumanbayoğlu Rusya’ya karşı Osmanlı devletine 200
bin ruble yardım gönderir [23] .
I. Dünya Savaşında Türkiye’ye ilginç
ilginç olduğu kadar şuurlu bir katkı Türkistanlı pamuk tüccarlarından gelir. I.
Dünya Savaşı sırasında Rusya’da ulaşım ve üretimdeki sıkıntılardan dolayı
Türkistan’daki pamuk alıcı bulamadığından stoklar büyümüştür. 1918′de
Brest-Litovsk’da Sovyet Rusya ile ittifak devletleri arasında barış imzalanınca
Rusya’ya giden ilk Alman sefirinin mümessili pamuk almak için Türkistan’a
gider. Pamuk tüccarları ticari pazarlıklara girmeden evvel alıcıdan milliyetini
belgelemesini isterler. Alış-verişle alakası olmayan böyle bir talep karşısında
Alman temsilci hayrete düşer. Diğer taraftan Rusya’nın eski düşmanı olan bir
devletin temsilcisi olduğu için de endişelenerek ürker. Bu talebin ticaretle
alakası olmadığını ileri sürerek doğrudan doğruya fiyat ve kalite meseleleri
üzerinde görüşmeyi teklif eder. Bu meselelerde uzlaşmanın kolay olduğunu
söyleyenTürkistanlı tüccar alıcının milliyetinin kendileri için çok daha önemli
olduğunda ısrar ederler.
Bunun üzerine temsilci alıcının Alman
olduğunu gösteren vesikaları çekinerek göstermek zorunda kalır. Alıcının
Almanya olduğunu öğrenen Türkistanlı tüccar kendisine büyük iltifatlarda
bulunarak mallarını başkasına verdiklerinden daha ucuza vereceğini ifade eder.
Hayretler içinde kalan temsilci bu iltifatın sebebini sorduğunda şu cevabı
alır: “Biz pamuğun mühim bir harp maddesi olduğunu biliyoruz. Bu maddeyi beş-on
kuruş kazanmak pahasına Türkiye’nin düşmanlarına satmaktansa yakıp imha etmeyi
yeğleriz. Siz Almanlar Türkiye’nin müttefikisiniz. Size pamuğu ucuza vermekle
Türk kardeşlerimizin menfaatlerine hizmet ettiğimiz inancındayız” [24] .
Kurtuluş Savaşı’na gerçek anlamda para
desteği 100 milyon altın ruble gibi bir meblağı verme çabası Buhara Halk
Cumhuriyeti’nden gelmiştir. 1873′ten Sovyet hükümeti tarafından istiklalinin
tanındığı 1918 yılına dek Çarlık Rusyasına bağlı yarı müstakil devlet konumunda
olan Buhara o dönemde Türkistan’ın en zengin Hanlığı idi. Ticari faaliyetler
sayesinde Buhara Hanlığı büyük bir zenginliğe ve altın rezervine sahip olmuştu
[25] . Bu zenginlik sayesinde Buhara emiri Petersburg’da büyükçe cami
yaptırabilmiştir [26] . Kızıl Ordu tarafından 2 Eylül 1920′de yıkılan Buhara Hanlığı’nın
yerine 6 Ekim 1920′de Buhara Halk Cumhuriyeti ilan edilmesinden [27] sonra
Buhara Halk Cumhuriyeti’nin Osman Kocaoğlu başkanlığındaki temsilcileri
Moskova’ya giderek Lenin ile görüşme yaparlar.
Bu görüşmede Buhara heyeti Lenin’e
Türkiye için 100 milyon altın ruble yardım vermeyi taahhüt ederler. Heyet
Buhara’ya döndükten sonra bu konu parlamentoda oylanır ve Türkiye’ye yardım tek
itiraz sesi yükselmeden oy birliği ile kabul edilir. Vaat edilen 100 milyon
altın da en kısa zaman zarfında Moskova’ya ulaştırılır [28] . Bu teslimat
konusunda elimizde herhangi vesika yoktur. Ancak Türkistan’da o devrin
olaylarını yaşamış şahsiyetlerden ve Türkistan tarihi mütehassısı Z. V. Togan
[29] ve Türkistan’daki esir Osmanlı subaylarından Raci Çakıröz [30] bu yardımın
yapıldığını teyit etmektedir. Ne yazık ki bu yardım hedefine ulaşmamıştır.
Sovyetlerin Türkiye’ye Eylül 1920 ile Mayıs 1922 tarihleri arasında yaptığı
nakdi yardımlar da Buhara Cumhuriyeti’nin teslim ettiği 100 milyon rublenin çok
altında 11 milyon ruble civarındadır [31] .
III. FİKRİ VE SİYASİ DESTEKLER
I. Dünya Savaşı’ndan önce Rusya’da ve
Osmanlı’da yaşanan 1905 ihtilali ve 1908 II. Meşrutiyeti’nden sonra Anadolu ve
Rusya Türkleri arasında kuvvetli bir kültür bağı kurulmuştu. Bunun neticesinde
I. Dünya Savaşında Türkistan Türklerinin bütün sempatileri Türkiye ile
beraberdi [32] . Bu sempatinin büyüklüğünü Tahir Çağatay’ın I. Dünya Savaşı
sırasında yaşadığı bir anısından görmek mümkündür.
Taşkent’te kalabalık seyirci arasında
Umumi Vali Matson’un bulunduğu bir sinemada savaşla alakalı belgesel film
gösterilmekteydi. Perdede ilk olarak Rus ordularının seferberliği ve resmi
geçidi gösterildi. Bunu takiben bütün büyük devletlerin askeri resmi geçitleri
izlendi. Hepsi de sükunet içinde seyredilerek geçirildi. Fakat beyaz perdede
başta sancağı ile bir Türk süvari alayı gözükmeye başlayınca o muazzam binayı
dolduran halk ani bir hareketle ayağa kalktı ve alkışlamaya başladı. Bu kalkma
hareketi o kadar ani ve tesirli bir şekilde vuku bulmuştu ki seyirciler
arasında bulunan Ruslar da gayri ihtiyari olarak bu kitle temayülüne uymak
zorunda kalmışlardı. Bu durum karşısında sinirlenen umumi vali derhal salonu
terketti ve film bir daha gösterilmedi [33] .
Yine Çağatay’ın belirttiğine göre I.
Dünya Savaşı esnasında Taşkent’te halk bütün heyecanıyla olayları takip ederdi.
Türklerin muvaffakiyetini Rusların mağlubiyetini belirten herhangi bir haberi
ihtiva eden gazete derhal karaborsaya düşüyordu [34] .
Bu dönemde Türkistan Türkleri I. Dünya
Savaşını çok yakından takip ediyor ve Türkiye’nin bir ölüm-kalım savaşı
verdiğini farkediyorlardı. Mesela o dönemde Kazak Türklerinin önde gelen
siyaset ve fikir adamlarından biri olan Mir Yakup Duvlat dünyadaki 300
milyondan fazla müslümanlar arasında en güçlüsünün Türkiye olduğunu ve bu
Türkleri parçalamak için çeşitli devletlerin fırsat gözlediğini yazar.
Kazakistan’da I. Dünya Savaşı yıllarında yayınlanmakta olan “Kazak” gazetesinin
1918 eylül sayısında yer alan yazısında Duvlat bu fırsat beklemenin birkaç
asırdan beri süre geldiğine işaret ettikten sonra devam etmekte olan I. dünya
savaş sırasında düşmanların İstanbul’u almak ve Ayasofya’ya asmak üzere haçı da
hazırladıklarını ifade eder. Fakat Türklerin boş durmadığını ülkelerini korumak
için asırlardan beri mücadele ettikleri gibi dört seneden beri de diz boyu
kanlar içinde milyonlarca yiğidini kurban ederek mal-mülkünü feda ederek
savaştıklarını yazar [35] . Görüldüğü gibi Mir Yakup Duvlat’ın yazısı Kazak bozkırlarından
Türk topraklarında yapılan mücadelenin çok yakından takip edildiğini açıkça
ortaya koymaktadır.
Türkistan Türklerinin I. Dünya Savaşı’nda
olduğu gibi Türk Kurtuluş Savaşını da her safhasına destek vererek yakından
takip etmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Türkistan içinde aydınlar ve şairler
halkı aydınlatıcı ve Kurtuluş Savaşını destekleyici yazılar yazmışlarsa
Türkistan dışına çıkabilmiş aydınlar uluslararası platformda kendi siyasi
meseleleriyle beraber Türkiye’nin bağımsızlığını ve reformlarını da
destekleyici çalışmalar yapmışlardır.
Sovyetler Birliği dışında Avrupa
ülkelerinde bulunan Türkistanlı siyaset ve devlet adamları başından itibaren
Atatürk’ün siyasi faaliyetlerini benimsedikleri görülmektedir. İstanbul’un
İtilaf Devletleri tarafından işgal edildiği günlerde İdil-Ural Türklerinden
Ayaz İshaki Sadri Maksudi ve Fuad Toktar Paris’te bulunmaktaydı. Onlar
Bolşeviklerin İdil-Ural’da hakimiyeti ele geçirmesinden sonra mücadelelerini
yurt dışında devam ettirmek üzere Fransa’ya gelmişlerdi. Burada Fransız
Dışişleri Bakanı ve Başbakanı Millerand ile görüşme gününü beklerlerken Türkiye
Ayan Meclisi Üyesi Ahmet Rıza Bey ile karşılaşırlar. Ahmet Rıza Bey de Fransa
hükümetinin isteği ile Türkiye’nin gayriresmi vekili olarak Paris’te bulunmaktadır.
Kazanlı devlet adamları Ahmet Rıza Bey ile uzun uzun görüşmelerde bulunurlar.
Görüşmenin yapıldığı 4 Nisan 1920 günü İngilizlerin Padişah’a baskı yapıp
Mustafa Kemal’i asi ilan etmesini istediği günlere rast geliyordu. Kazanlı
devlet adamları Ahmet Rıza Bey’i Padişah’ın böyle bir isteği yerine getirerek
Mustafa Kemal gibi bir kahramanı asi saymasının ülkeye büyük zarar vereceğini
anlatarak Padişah’a bu yönde telkinde bulunması hususunda ikna ederler [36] .
Hokand Muhtar Hükümeti’nin sabık
başbakanı Mustafa Çokay da Türkiye’nin uluslarası alandaki politikalarına
destek veren çalışmalar yapmıştır. Çokay bilhassa Ermeni meselesinde
Türkiye’nin haklarının savunulmasında büyük gayretler göstermiştir. Şubat
1918′de Hokand hükümetinin Kızıl Ordu tarafından yıkılmasından sonra 1919-1921
seneleri arasında Gürcistan’da bulunduğu sırada Ermeni meselesine vakıf olan
Çokay ayrıca Tiflis’te Kuvayi Milliye temsilcisi olan Kâzım Bey (sonradan İzmir
valisi Trakya umumi müfettişi Kâzım Dirik) ile temasta bulunarak Ermeni
meselesi hususunde devamlı surette makaleler neşretti [37] .
Mustafa Çokay 1919-1921 yıllarında
Tiflis’te bulunduğu yıllarda Vol’nıy Gorets Gortsı Kavkaza gibi rusça
dergilerde ve kendi yönetiminde Türkçe çıkan Şafak gazetesinde Kazım Bey’den
temin ettiği malumatları “Anadolu Mektupları” namı altında yayınladı [38] .
Çokay bu işlerle meşgul olduğu sıralarda Ermenistan’daki Amerika misyon başkanı
ve Türkiye aleyhtarı General şiddetli bir beyanatta bulunur. Bu beyanata
Mustafa Çokay o kadar vazıh ve şiddetli cevap vermiştir ki şahsi dostları
bundan doğabilecek akibetlerden endişe ederek bir takım koruyucu tedbirler
almışlardır [39] . Çokay Ermeni meselesi konusundaki makalelerini Gürcistan’dan
Fransa’ya geçtikten sonra da yazmaya devam ederek bunları fransızca ORIENT et
OCCIDENT dergisinde yayınladı [40] .
Mustafa Çokay Şubat 1921′de Gürcistan’dan
Türkiye’ye geçer. İstanbul’a varır varmaz müttefik makamlar vasıtasıyla İtilaf
Devletleri nezdinde Türkistan meselesinde teşebbüslerde bulunur. Ancak
Türkiye’yi de unutmaz. İstanbul’da gördükleri Türkiye hakkındaki müttefik
tasarıları ve Türkiye’nin geleceği hakkında Türkistan Türklerinin görüş ve
dileklerini belirten bir memorandum hazırlayarak müttefik kuvvetler
komutanlığına verir [41] .
Mustafa Çokay Berlin’de 1933 yılında
yayınladığı “Yaş Türkistan” dergisinde Ermenilerin Türkiye aleyhindeki
oyunlarından birisini nasıl bozduğunu da teferruatıyla anlatmaktadır. Çokay’ın
belirttiğine göre Lozan konferansı yıllarında (1922-1923) Ermeni Cumhuriyeti
Heyeti Reisi A. Aharonyan düzmece bir iddia hazırlayarak Hindistan Kafkas ve
Türkistan müslümanlarının dahi Türkiye’yi Sevr anlaşmasına uymadığı için
eleştirdiklerini ve Ermenileri haklı gördüklerini söylüyordu. Mustafa Çokay ve
Ayaz Kafkasyalılar İdil-Urallılar Kırımlılar ve Türkistanlıları temsilen bu
iddianın asılsızlığı konusunda bir memorandum hazırlayarak Fransız dışişleri
bakanlığına ve Lozan konferansına gönderirler [42] . Çokay yazısında şöyle
demektedir: “Ahoranyan’ın Hindistan müslümanları hususunda söyledikleri ne
kadar doğrudur bilemem. Fakat biz Kafkasyalılar İdil-Urallılar Kırımlılar ve
Türkistanlılar adına 22 Mart 1922 günü Sevr anlaşması ile alakalı memorandumu
teslim ettik. Onu Fransız Dışişleri Bakanlığına Ayaz İshaki ile beraber götürüp
verdik” [43] Çokay bununla da yetinmez. Kendisi maddi sıkıntılar içinde
olmasına rağmen yol parasını borçla tedarik ederek Lozan’a da gider. [44] .
Diğer yandan Türkistan’dan Anadolu’daki
mücadeleyi yakından takip etmeye çalışan aydınlar bilhassa halkın duygu ve
düşüncelerini dile getirmekte mahir şairler Kurtuluş Savaşı hakkında şiirler
yazmışlardır. Bunlar böylece şiir diliyle Atatürk ve Kurtuluş Savaşı’na destek
vermek istiyorlardı. İşin enteresan yanı böyle şiirleri Türkistan’daki hemen
her Türk boyunun önde gelen şairleri kaleme almışlardır. Mesela Kazak
Türklerinin milli şairlerinden Mağcan Cumabay bunlardan biridir. Osmanlı mağlup
edilerek işgaline karar verildiği sıralarda Sovyet Rusya’sında iç karışıklıklar
ve savaş sebebiyle açlık felaketi yaşanıyor ve halk sıkıntı içinde yaşıyordu.
Buna rağmen Türkiye’nin işgale uğramak felaketi Türkistan halkı için çok derin
bir yeis ve heyecanla karşılanmıştı. Kazak Türklerinin milli şairlerinden
Mağcan Cumabay ilk baskısı 1923 yılında Taşkent’te yayınlanan eserinde yer alan
“Alıstağı bavrıma” yani “Uzaktaki kardeşime” isimli şiirinde bu duyguları
açıkça ortaya koymaktadır [45] . Magcan 12 dörtlükten oluşan uzun şiirine
şöyle
başlıyor:
Alısda azap çekken bavrım
Quvarğan
bayşeşektey kepken bavrım.
Qamağan
qalın cavdın ortasında
Köl
qılıp közdin casın tökken bavrım.
Anadolu
Türkçesiyle ifade edersek:
Uzakta
azap çeken kardeşim
Kurumuş
lale gibi solan kardeşim.
Kuşatmış
kalabalık düşmanın ortasında
Göl
gibi göz yaşı döken kardeşim.
Magcan
şiirini şu mısralar ile bitiriyor:
Bavrım! Sen o cakda men bu cakda
Qaygıdan
kan cutamız bizdin atka.
Layıq
pa qul bop turuv
Kel
ketelik Altayğa ata miras altın taqqa.
Anadolu Türkçesiyle ifade edersek:
Kardeşim! Sen orada ben burada
Kaygıdan
kan yutuyoruz.
Bizim
adımıza layık mıdır köle olmak
Gel
gidelim Altay’a ata yadigarı altın tahta [46] .
Kırgız şairi İsmail Sarıbayoğlu da 1921
yılında Kurtuluş Savaşı için bir şiir yazmıştır. Hayatı hakkında fazla bir
malumatımızın olmadığı bu Kırgız şairi “İngilizler Türklere saldırırken yazılan
şiir” ismini taşıyan şiirinde Anadolu Türklüğünün ölüm-kalım savaşına Kırgız
Türklerinin dikkatini çekmek ve gerekirse yardımına koşmak gerektiğini ifade
etmekte ve şöyle demektedir:
Ekçeme içip kölösün
Bar
önörün ordo atmak.
Musulmandın
işi emes
Kılıç
çappay cön catmak.
Koldon
kelse kayrat kıl.
Oygon
Kırgız uykudan.
Stambul
türktön ayrıldın.
Bolup
aldı ar bölök
Ak
cinister bölök.
Amerika
sarı orus
Aydap
cürdü türkündü.
Aylan
kelse sen boluş.
Anadolu Türkçesiyle ifade edersek:
Ayran içerek eğleniyorsun
Bütün
hünerin eğlenmek.
Müslümanın
işi değildir
Kılıç
sallamadan boş yatmak.
Elinden
geliyorsa çaba göster.
Uyan
Kırgız uykudan.
İstanbul
Türk’ten ayrılıyorsun.
Oldular
grup grup
Beyazlar
bir grup.
Amerika
Sarı Rus
Önüne
kattı Türk’ünü.
İmkanın
varsa koş yardım et [47] .
Türkistan’ın önde gelen şairlerinden
Abdülhamid Çolpan da (1897-1938) bir taraftan Türkistan’ın hürriyeti için
halkta mücadele ruhu uyandırmaya çalışırken diğer taraftan Türkiye’yi ihmal
etmiyor ve Türk istiklal harbi için şiir yazıyordu. Onun Tufan adlı şiiri
Anadolu’da milli mücadeleyi yürüten Türk ordusuna ithaf edilmiştir. Şiirde Türk
ordusu “mazlumlar tufanının öç alıcı sellerine” işgalci kuvvetler ise
“medeniyet beşiğinde oturan cellatlara” benzetilir. 1920′lerde yazılan şiirin
başında ve sonunda Türk ordusuna hitap eden iki mısralık şu bölüm:
Ey
İnönü Ey Sakarya ey İstiklal Erleri
Milli
Misak alıngança totalmasdan ilgeri
heyecan
ve çoşkunluk yaratmaktadır. Şiir
Ey
istiklal ey Sakarya ey İnönü Erleri
Yür
mazlumlar tufanının öç alguçı selleri!
mısralarıyla
sona ererken Çolpan Türk İstiklal harbini batılı sömürücü ve işgalci güçlere
karşı mazlum milletlerin öç alması olarak görmektedir [48] .
SONUÇ:
Üç ana başlık altında incelediğimiz
Türkistan Türklerinin Türkiye’ye yaptığı bu yardım ve desteklerin maddi
boyutları belki milli mücadelenin başarısına büyük etkiler yapacak ölçüde
görülmeyebilir. Ancak onların o devirde içinde bulunduğu şart ve durumlar göz
önüne alındığında büyük fedakarlıklar içinde ifa edilmiş olduğu muhakkaktır. Bu
fedakarlıklar ve Türkiye’ye karşı beslenen sevgi ve muhabbet Balkan Savaşından
itibaren artarak devam etmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında had safhaya ulaşan
bu sevgi ve muhabbet Ankara’nın da dikkatlerinden kaçmamıştır. Mesela bu yakın
alakayı farkedenlerden biri Ankara Hükümeti’nin Maliye Bakanı Yusuf Kemal
Tengirşek’tir. 1920 yılında Moskova’da bulunan ve Buhara Hive Türkistan
Tataristan ve Azerbaycan temsilcileriyle görüşmeler yapan Yusuf Kemal Bey 16
Ekim 1920′de TBMM’de yaptığı konuşmada bu konuda şunları söylemektedir:
“Onların bizlere itimadları var… Bizleri muhterem ve mukaddes yerlerden gelmiş
insanlar addediyorlar… Bizim milletin mukadderatına bizden ziyade alakadar
oluyorlar… Türkiye köktür burada bulunan onun dallarıdır diyorlar” [49] .
Netice olarak Türkistan Türklerinin
1920′lerdeki Türkiye’ye bakış açısı ona yardım etme ve destek olma gayretlerini
büyük idealist İsmail Gaspıralı’nın “dilde fikirde işte birlik” şiarının bir
sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Bu da Gaspıralı’nın XIX. yüzyılın son
çeyreğinden XX. yüzyılın başlarına kadar yayın hayatını sürdüren ve
Balkanlardan Doğu Türkistan’a kadar bütün Türkçe konuşan halklar tarafından
okunan “Tercüman” gazetesindeki fikirlerini Türk Dünyasına yaymada belli ölçüde
başarıya ulaştığını göstermektedir. Bu sebeple Türkiye Cumhuriyeti ile
Türkistan’daki Türk Cumhuriyetleri arasında sağlıklı ilişkiler için kardeş
ülkeler arasında hızlı ve tarafsız iletişimi sağlayıcı ortak televizyon ve
diğer basın araçlarının varlığının çok önemli görevler ifa edebileceğini
söyleyebiliriz.
[1]
Akdes. N. Kurat Türkiye ve Rusya XVII Yüzyıl Sonundan Kurtuluş Savaşı’na Kadar
Türk-Rus İlişkileri (1789-1919) Ankara 1970 s. 415-416
[2]
Bu konuda geniş malumat için bkz. Nadir Devlet Rusya Türklerinin Milli Mücadele
Tarihi (1905-1917) Ankara 1985 s. 151-163; A. E. Oba Türk Milliyetçiliğinin
Doğuşu İstanbul 1995 141-174.
[3]
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Hatt-ı Hümayun no: 56210 56129 56206 56118. Bu
konuda bkz. S. Aynuralp “Belgelerle Türk Birliği” Türk Dünyası Tarih Dergisi
sayı 12 İstanbul Aralık 1987 sayfa 5-7.
[4]
Kurat s. 416
[5]
Ç. Koçar “Çukurova’nın Kurtuluşuna İştirak Eden Türkistanlılar” XI. Tarih
Kongresi Ankara 5-9 Eylül 1990 Kongreye Sunulan Bildiriler c. VI Ankara 1994 s.
2382.
[6]
a.g.e. s. 2385
[7]
Kurat s. 505
[8]
Koçar s. 2377-2383.
[9]
V. Arzumanlı “Azerbaycan Halg Çumhuriyeti İçtimai-Siyasi Fikir Tarihimizde Yeni
Merhale Kimi” Azerbaycan Halg Çumhuriyetinin Milli Siyaseti Bakü 1998 s. 12.
[10]
TBMM Gizli Celse Zabıtları cilt I Ankara 1985 s. 172 ; T. Swietochowski
Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycanı 1905-1920 İstanbul 1988 s.
241.
[11]
Kurat s. 440; Esin Güven I. Dünya Savaşı’nda Rusya’daki Türk Esirleri ve Rusya
Türkleri İstanbul 1996 (Marmara Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü Basılmamış
Yüksek Lisan Tezi) s. 21.
[12]
E. Güven s. 25-26.
[13]
TBMM Gizli Celse Zabıtları s. 169; Oğuz Karakartal “I. Dünya Savaşı Sonunda
Sibirya’daki Esir Türk Askerleri Sorunu ve Türk Dünyası Gazetesi” Sibirya
Araştırmaları (Haz. Emine Gürsoy-Naskali) İstanbul 1997 s. 317-322; E. Güven s.
116.
[14]
Kurat s. 416.
[15]
Kurat s. 447.
[16]
Bütün Rusya Müslümanlarının 1917. Yılda 1-11 Mayda Meskevde Bolgan Umumu
Seyzdinin Protokolları Petrograd 1917 s. 326-329; Devlet s. 282.
[17]
K. Karabekir İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihat Terakki Erkanı İstanbul
1967 s. 313.
[18]
Tahsin İybar Sibirya’dan Serendib’e Ankara 1950 s. 85.
[19]
E. Güven s. 102.
[20]
Kurat s. 416.
[21]
H. Oraltay “Mustafa Çokay” Türk Dünyası Tarih Dergisi Ocak 1997 sayı 121 s.
15-16; Y. T. Türkistan’da Türkçülük ve Halkçılık İkinci Bölüm İstanbul 1954 s.
61-62.
[22]
Ayqap Gazetesi 1914′den naklen Ayqap (Haz. Ü. Subhanberdina-S. Davitov) Almatı
1995 s. 288.
[23]
Voprosı İstorii 1953 sayı 3 s. 33-49′dan naklen A. İnan “Türkistan’da 1916
Yılındaki Ayaklanma” Türk Kültürü sayı 12 Ekim 1963 s. 29-30.
[24]
Y. T.s. 69-70.
[25]
Stephane A. Dudoignon “Orta Asya’da Siyasal Değişmeler ve Tarihyazımı
Tacikistan ve Özibekistan 1987-1993” Unutkan Tarih Sovyet Sonrası Türkdilli
Alan (Haz. Semih Vaner) İstanbul 1997 s. 115.
[26]
Kurat s. 425.
[27]
Buhara Halk Cumhuriyeti 19 Eylül 1924′te Moskova’ya muhalif güçler temizlenerek
Buhara Sosyalist Cumhuriyeti ilan edilinceye kadar milli güçler tarafından
Moskova’dan bağımsız bir şekilde idare edildi. Bu konuda bkz. İ. Yarkın “Buhara
Hanlığı’nın Sovyet Rusya Tarafından Ortadan Kaldırılması ve Buhara Halk
Cumhuriyeti’nin Kuruluşu” Türk Kültürü sayı 76 Ankara Şubat 1969 s. 297-303; B.
Hayit Türkistan Rusya ile Çin arasında s. 264.
[28]
Yakın Tarihimiz 3 Mayıs 1962 Cilt I sayı 10 s. 292-293; N. Öktem “Osman
Kocaoğlu’nun Ardından” Türk Kültürü Eylül 1968 sayı 71 s. 878; M. Saray Milli
Mücadele Yıllarında Atatürk’ün Sovyet Politikası İstanbul 1984 s. 55-57.
[29]
Z. V. Togan Hatıralar İstanbul 1969 s. 363.
[30]
T. Kocaoğlu “Türkistan’da Türk Subayları (1914-1923)” Türk Dünyası Tarih
Dergisi Ağustos 1987 sayı 8 s. 47.
[31]
Saray s. 57.
[32]
Kurat s. 416.
[33]
Y. T. s. 62-63.
[34]
a.g.e. s. 63
[35]
Mir Yakup Duvlat “Qaytsek Curt bolamız” Qazaq 10 Eylül 1918′dan naklen Qazaq
(Haz. Ü. Subhanberdina-S. Davitov-Q. Sahov) Almatı 1988 s. 440.
[36]
“Günlük Notlarından Önemli Parçalar” Muhammed Ayaz İshaki Hayatı ve Faaliyeti
Ankara 1979 s. 216-223; T. Çağatay “Büyük Türklük Mücahidi Ayaz İshaki” a.g.e.
s. 94.
[37]
Y. T. s. 66.
[38]
aynı yer; Yaş Türkistan 1933 sayı 40′dan naklen Yaş Türkistan sayı 3 Almatı
1998 s. 27.
[39]
Y. T. s. 65-66.
[40]
Yaş Türkistan aynı yer.
[41]
Y. T. s. 66-67
[42]
Yaş Türkistan Berlin 1933 sayı 41′den naklen Yaş Türkistan sayı 3 Almatı 1998
s. 30; Y. T. s. 67-68; Çağatay s. 94.
[43]
Yaş Türkistan sayı 3 Almatı 1998 s. 30.
[44]
Y. T. s. 67-68;
[45]
a. g. e. s. 78-79; Yaş Türkistan Berlin 1930 sayı 3-4 s. 38-42; G. Kayhan
Magcan Jumabayulu’nun Hayatı ve Eserleri (Basılmamış Yüksek Lisans tezi) Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi Türkistan 1998 s. 45-48.
[46]
M. Cumabayev Şığarmalar c. I Almatı 1995 s. 72.
[47]
M. Şen “Milli Mücadelemizi Anlatan Bir Kırgız Şiiri” Bağımsız Kırgızistan
Düğümler ve Çözümler (Haz. Prof. Dr. Emine Gürsoy) Ankara baskıda s. 119-126.
[48]
Hüseyin Özbay Çolpan’ın şiirleri Metin Aktarma İnceleme Ankara 1994 s. 141-142
329-331.
[49]
TBMM Gizli Celse Zabıtları c. II s. 171-1
Kaynak
http://abdulvahapkara.com
.