Saadettin
GÖMEÇ, TÜRK BÜYÜKLERİ
03
Eylül 2015
Padişah
I. Ahmed ile Kösem Sultan’ın oğlu olan bu Osmanlı hanı, Türk ve dünya tarihinde
çok sert bir hükümdar şeklinde tanınır. Başa geçtiği çağ göz önüne alınırsa,
öyle davranması da gerekiyordu. Çünkü Osmanlı Devletinin duraklama devrine
girdiği, artık savaş kaybetmenin, iç huzursuzlukların, salgın hastalıkların,
yolsuzlukların ve hırsızlıkların yükselmeye başladığı bir sırada, onu Osmanlı
tahtında görüyoruz. Bütün bu olumsuzlukların önüne geçmek amacıyla bir takım
katı tedbirler alma yoluna gitmiştir ki; hem o zamanın şartlarında, hem de
günümüzde değerlendirildiğinde artık pek çok kişi ona hak vermektedir.
4.
Murad
Daha çocuk yaşlarda, belki de hiç tahmin etmediği bir sırada, 12
yaşlarındayken (1623) tahta çıkan bu Türk hükümdarı, 21 yaşına kadar sarayda
piştikten ve bir sürü entrikaya şahit olduktan sonra, gerçek manada
sultanlığını ilan etti. Bütün bu süre içinde devlet idaresinde ne oluyor, kim
hain, kim zorba bunları öğrenmişti. Evvela ordunun kendine sadık kalması için
sipahi ve ilim ehliyle bir toplantı yapıp, onlardan söz aldı. Asayiş ve huzurun
kalmadığı bir ortamda ülke yönetimini üstlenen IV. Murad ileri görüşlülüğü ve
cesareti ile neredeyse yıkılmak üzere olan bir devlete adeta yeniden can
vermiştir.
ıv.
Murad döneminde iki kere askeri ayaklanma olmuştur ki, bunlardan birisi Abaza
Paşa isyanıdır. Bu hadise Osmanlı’yı epey meşgul eden bir konudur. Ayrıca o
tahta çıktığında yeniçerilerin şımarıklığı sürüyordu ve onların 1631 tarihinde
devrin sadrazamının başını vurduklarına bizzat şahit olmuştur. Dolayısıyla IV.
Murad vahşetin her türlüsünü gördü. Eniştesi Topal Recep Paşa’nın, Sadrazam
Hafız Ahmed Paşa’nın öldürülmesinde rol oynaması ve onun yeniçeriler
vasıtasıyla devletin yönetiminde söz sahibi olmaya kalkışması, Sultan Murad’ı
çileden çıkarmıştır. Oğuz neslinin bu gururlu padişahı, Recep Paşa’yı yanına
çağırarak, meşhur “abdest al bre kafir” cümlesini söyledikten sonra, hemen
boğdurarak, devletle oyun oynanmayacağını ispat etti. Bu durum Recep Paşa’dan
güç alarak, fütursuzca hareket edenlerin kendilerine çeki-düzen vermelerine yol
açtı. Annesinin dalaverelerinden de o kadar bunalmıştı ki, onu dahi öldürttü.
Yine yaptığı ilk işlerden birisi, ağabeyi Genç Osman’ın ölümüne yol açanlardan
intikam almak oldu.
Osmanlı
padişahları içinde en kuvvetli ve gözü peklerden birisiydi. Ok atmadan tutun,
güreş ve atçılığa kadar her türlü sporda üstün bir yeteneğe sahipti. Özellikle
Evliya Çelebi onun kuvvet ve kudretine şahit olmuş, bunları da eserinde
anlatmıştır. Savaşlarda askerleriyle beraber olur, onlarla aynı şartları
paylaşırdı. O, ayrıca ilme ve fenne de önem vermiştir. Matbaacılığa yönelik ilk
teşebbüslerin onun zamanında başladığı iddia edildiği gibi, ünlü Hazerfen Ahmed
Çelebi de onun çağında yaşamış ve gösterisini de Sultan Murad Han’a yapmıştır.
Kabe-i Muazzama’da ciddi tamiratlar gerçekleştiren bu Osmanlı padişahının
Muradî mahlasıyla şiirler yazdığı da söyleniyor.
1633
ve 1634’lerde halkın içerisinde bulunduğu vurdum-duymazlık, boş vermişlik ve
buna bağlı olarak da ortaya çıkan tütün ve içki alışkanlığı gibi kötü
eğilimleri yasaklayan bir kanun koydu. Aslında tütün ve içkiyi men etmesinin de
sosyal birtakım sebepleri vardır. İçki ve tütünün tüketildiği kahvehanelerde
bir noktada dedi-kodular yapılıyordu. Buralar fitne yuvasıydı. İstanbul’da
çıkan büyük bir yangın da, kahvehanelerden birisinden başlamıştı.
4.
Murad-1Kurmuş olduğu haber alma teşkilatı vasıtasıyla halk arasında uygunsuzluk
ve zorbalık yapanları tespit ettirdi ve bunları en şiddetli biçimde
cezalandırdı. Bu çapulcuların temizliği sırasında elbetteki birtakım masum
insanların da canı acımıştır. Ama devletin bekası için kurunun yanında yaş da
yanar demek lazım. Kaynakların anlattığına göre, özellikle geceleri sokaklarda
tebdil-i kıyafetle geziyordu. Bu yüzden birtakım yazarlar onu deli gibi
tanıtıyorlarsa da, bu bir haksızlıktır. Çünkü o devri düşünecek olursak, son
derece isabetli kararlar verdiği anlaşılacaktır. Devletin geleceği için
birtakım tedbirler almak gerekiyordu, o da bunu yapmıştır.
Sporcu
yönüyle de dikkat çeken IV. Murad’ın çok iyi ok attığı, mükemmel cirit
fırlattığı, 200 kiloluk ağırlığı kolaylıkla kaldırdığı söylenir ki, Silahtar
Mustafa Paşa’yı kuşağından kavrayıp, havada dolaştırmıştır. Anlatıldığına göre,
Türkistan’dan kendisine gelen ve delinmesi çok güç bir deri kalkanı hem ok, hem
de kargı ile delmiştir. Her Türk gibi iyi derecede bir at binicisiydi. Onun
döneminin önemli hadiselerinden birisi, yukarıda da değindiğimiz üzere Hazerfen
Ahmed Çelebi’nin kanat takarak, Galata Kulesinden Üsküdar’a uçuş teşebbüsüdür.
Ancak IV. Murad’ın bu adamı tehlikeli bularak Cezayir’e sürdüğü de
söylenmektedir. Buna kendinin mi karar verdiği, yoksa çevresindekilerin
dolduruşuna mı geldiği meçhuldür.
İçeride
asayişi zorla da olsa sağlayan IV. Murad zamanı İran ve Bağdat seferleriyle
meşhurdur. Osmanlı Devletinin iç karışıklıkları esnasında, İran şahı Bağdat’ı
ele geçirmiş; ordu komutanları da bu işte yetersiz kalınca, bizzat askerin
idaresini kendisi üstlenmişti. 1635’te Revan üzerine yürüdü ve 1638’de Bağdat’ı
aldı. Azerbaycan, Erivan, Tebriz, Hamedan gibi bölgeler uzun yıllar sonunda
yeniden Osmanlı Devleti hudutlarına katıldı. 1639’daki Kasr-ı Şirin
Andlaşmasıyla adeta bugünkü Türk-İran sınırı çizildi. Buna göre; Doğu Anadolu,
Kerkük, Bağdat ve Basra Osmanlı Türkiyesi’nde, Ahıska ve Revan Safevilerde
kalacak, Kars taraflarındaki kaleler yıkılacak, Safeviler İran’da İslam
büyüklerine ve âlimlerine hakaretten vazgeçeceklerdi.
Askeri
seferlere ordunun başında giden son Osmanlı hükümdarı dense yeridir. Bağdat’ın
fethinden dönüşünden sonra rahatsızlanarak, onbeş gün içinde tıpkı çok genç
yaşta tahta çıktığı gibi, yine erken yaşlarda vefat eden (1640), bu Türk hakanı
başta İstanbul olmak üzere ülkenin çeşitli yerlerinde imar faaliyetlerinde de
bulundu. Ölmeden evvel kardeşi İbrahim’in devlete zarar vereceğini
düşündüğünden ortadan kaldırılmasını buyurduğu söylenirse de, bu talep
gerçekleşmemiştir. Tahtta oturduğunda nerdeyse boşalan devlet hazinesini
doldurmuş, geriye milyonlarca altın ve gümüş para bırakmıştır. Sultan IV.
Murad’ın dört erkek, altı tane de kız çocuğu vardı.