Rahim CAVADBEYLİ
Bir kere öncelikle bu sorunun temel
kaynağını doğru tespit etmek gerekmektedir. “Kürt sorunu” diye dayatılan siyasal
kurgunun neden kaynaklandığının araştırılması gerekmektedir.
Bu konunun bir
ayağı terör, bir ayağı siyasallaştırılmış Kürt ayrılıkçılığıdır ve bu suni
oluşum, aslında kardeş Kürt topluluklarını temsil etmemektedir. Kürtler
üzerinden vahim bir oyunun bölgeye tatbiki söz konusudur. Kürtlerle Türkler ve
diğer azınlıkların tarihte etnik zeminli hiçbir sorunları olmamıştır. Sözde
Kürtler adına bölgemize (Türkiye-İran-Irak-Suriye) dayatılmış siyasal sorun,
Birinci Dünya Savaşı’nda Müttefik Kuvvetleri tarafından Güneydoğu Anadolu ve
Batı Azerbaycan (Günümüz İran’ın Batı Azerbaycan Eyaleti) topraklarını içeren
arazide Ermeni-Asuri Hristiyan devletinin kurulmasına teşebbüsünün, Türk-İslam
birliği uğruna savaşan kahraman mücahitlerce ortadan kaldırılmasından kaynaklanmaktadır.
Müttefik Kuvvetleri, Ermeni-Asuri
Hristiyan devletinin kurulması projesinin iflasa uğradığını görünce bu siyasal
sorunu Kürt kardeşlerimizin üzerinden bölgemize dayatmışlardır.
Temel itibarıyla SSCB’nin
dağılmasından sonra bölgemizde tatbik edilmekte olan Büyük Orta Doğu Projesi
(BOP)[1], Kürt ayrılıkçılarını DENEYSEL ÖNCÜ BİRLİKLERİ olarak kullanmaya karar
vermiştir.
Bu kapsama giren terörist ve saldırgan
örgütler, esas itibarıyla Irak Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP – Barzani
başkanlığında), PKK, PJAK ve PYD’den
oluşmaktadır. IKDP şu an Kuzey Irak’ta bu terör eylemlerinin keyfini
çıkarmakta olan egemen sınıftır. PKK, PJAK ve PYD ise hâlâ terör hareketlerinin
deneysel öncü birlikleri olarak kullanılmaktalar.
Kürt denilen siyasal sorunun ortadan
kaldırılması konusunun, bölgedeki devletler tarafından bütün bir proje olarak
ele alınması gerekmektedir. Çünkü bu BOP; yalnız Türkiye’yi değil, bütün İslami
devletleri, özellikle Türkiye, İran, Irak ve Suriye’yi kapsamaktadır.
Kısaca söylemek gerekirse sözünü
ettiğim terörist deneysel öncü birlikleri, Büyük Orta Doğu Projesi’nin bu dört
ülkede uygulanması için meydandadırlar. Bu terör örgütleri büsbütün ortadan
kaldırılmadığı takdirde; zamanla meşru halk kuvvetleri olarak benimsenip bu
dört ülkenin, BOP’un gerektirdiği biçimde yeniden yapılandırılmasını
sağlayacaklardır. Yani bugünün “DENEYSEL ÖNCÜ BİRLİKLERİ”, yarının HALKLARIN
BAŞARILI KAHRAMAN ORDUSU gibi kabul ettirilecektir. Bu ise bölgedeki mevcut
millet ve devletlerin sahip olduğu nispi bağımsızlıkların tamamen ortadan
kalkmasıyla sonuçlanacaktır.
BOP projesinin Irak ve Suriye’ye ne
vadettiği ortadadır. Şimdi asıl önemli olan, bu projenin Türkiye ile İran’a ne
getireceğidir.
BOP, TÜRKİYE’YE NE GETİRECEKTİR?
1.
Güneydoğu Anadolu’da Kürt adı altında gayriislami nitelikte bir devletin
oluşturulması ve Türkiye’nin Türk-İslam dünyasıyla fiziksel bağlarının büsbütün
ortadan kaldırılması.
2.
Kuzey Irak Barzani oluşumunun yanı sıra Kuzey Suriye’de uygulanmakta
olan PYD oluşumu. (PYD’nin Akdeniz’e ulaşmasıyla Türkiye’nin Arap-İslam
dünyasından tamamen tecrit edilmesi düşünülmektedir. Unutulmamalıdır ki bu,
PYD’siz de başka biçimde yapılabilir.)
3.
İstanbul ve çevresinin Katolik ve Ortodoks kiliselerinin himayesine
resmen terk edilmesi[2].
4.
İç Anadolu’nun dava iradesini kaybetmiş, küçük ve mağdur Türkiye hâline
getirilmesi. (Böyle bir Türkiye, “Küçük de olsak Avrupalılaşalım.” diyecek
kafaya sahip bir siyasal yapıyla -mağdur Doğu Avrupa ülkeleri gibi, mesela
Bulgaristan gibi- Avrupa Birliği’ne alınacaktır. AB’ye alınan bu küçük, mağdur
sözde Türkiye; sadece Batı Avrupa’nın gelişmiş sanayi merkezlerindeki işçi
taleplerinin karşılanmasına yarayacaktır.
BOP İRAN İÇİN NE ÖNGÖRMEKTEDİR?
İran; yaklaşık 80 milyon nüfusun barındığı, 1
milyon 648 bin kilometrekare yüz ölçümüne, jeopolitik araziye sahip bir
ülkedir. İran nüfusunun yaklaşık 40 milyonunu Türkler, 20 milyonunu Fars
dilliler, 5 milyonunu Kürtler, 3-4 milyonunu Gilekler, 2,5 milyonunu Araplar,
2,5 milyonunu Beluclar ve diğerlerini de Lorlar vb. azınlıklar oluşturmaktadır.
BOP öncesi İran’ın, esas itibarıyla son yüzyılda Türk-Arap-İslam düşmanlığına
dayanan Panfarsist bir sistemle yönetilmesi istenmiştir. Şu an orada gayrifars
dilliler arasında millî zeminde etkin ve büyük kültürel-siyasal faaliyetler
başlamıştır.
BOP Projesinde yok sayılacak kesim,
İran’ın çoğunluğunu oluşturan Türklerdir. BOP, İran’ın; Türk-Arap karşıtı,
Şiiliği İslamiyet’e karşı kullanmayı hedefleyen, Batı yanlısı, sözde reformist
ve Panfarsist kesim tarafından yönetilmesini sağlamaya çalışmaktadır. Bu
kesimin tanınmış isimleri eski Cumhurbaşkanları Haşimi Rafsancani, Muhammed
Hatemi ve şimdiki Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’dir. Bu projeye göre İran’da
Panfarsizmin İslamiyet’e, Türk’e ve Arap’a karşı kullanılması ön plandadır.
Bunun için;
1.
Batı Azerbaycan (Batı Urmiye) ve Batı İran’da yer alan Kürdistan
bölgesini sözde Büyük Kürdistan’a devrederek Ermenistan ve Kürdistan
topraklarının birliğinin, bütünlüğünün sağlanması öngörülmektedir. (İran
nüfusunun tahminen %7-8’iyle 150 bin kilometrekare kadar toprağın Ermeni ve
Kürtlere devredilmesi planlanmaktadır.)
2.
İran’ın güneyinde bulunan“Alahvaz” bölgesinde Araplar için nüfusun
yaklaşık %3-4’üyle 100 bin kilometrekare toprak verilmesi öngörülmektedir.
3.
İran’ın güneydoğu bölgesindeki Beluclar veya Belucistan devleti için
nüfusun yaklaşık %3-4’üyle 150-200 bin kilometrekare toprak verilmesi
öngörülmektedir.
4.
Kuzey Horasan bölgesindeki Türkmenler için yaklaşık nüfusun %2-3’üyle
100 bin kilometrekare toprağın Güney Türkmenistan adıyla ayrılması
öngörülmektedir.
5.
İran’ı tarihte kurup koruyan ve şu anki 40 milyonluk İran Türklüğünün
davasını savunan Azerbaycanlılar için, Güney Azerbaycan adı altında sadece
Tebriz, Erdebil ve kısmen bazı Zencan köylerini kapsayan %10-13 nüfusla 100 bin
ila 130 bin kilometrekarelik bir toprak ayrılması öngörülmüştür. Sözde Büyük
Azerbaycan adı altında Tebriz’le Erdebil’in Bakü’ye ilhak edilmesiyle sözde
“Büyük Azerbaycan – Büyük Azeristan” kurulmuş olacaktır. Kısacası İran-Güney
Azerbaycan Türklüğü hem manen hem de fiziksel olarak büsbütün
etkisizleştirilmek istenecektir.
Bu, İran’ın bütün eyalet ve
vilayetlerinde yaşamakta olan ve ülke nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan,
Fars dillilerden iki kat daha çok olan Türklerin manen yok oluşu demektir. Yüz
yıl önce İngiltere’nin ülkede hâkim kıldığı Vüsuküddevle’nin söylediği,
“Türklerin dönemi bitmiştir! Biz İran’ı bir daha Türklere vermeyeceğiz.
Azerbaycanlılar ısrar ederse, onları kuru kangren hastalığına yakalanmış küçük
serçe parmağımız hesap edip kesip atarız.”
ifadesinin, sadece bir ahmak boşboğazın sinirlenerek söylediği bir
sözden ibaret olmadığının ve 100 yıllık bir projenin hayata geçirilişinin
habercisi saymalıyız. Türkleri yok etme senaryosu, Büyük Orta Doğu Projesi
kapsamında uygulanmak istenmektedir.
Unutulmamalıdır ki İran Türklüğünün iktidar yanlısı kesimi, kesin
çoğunlukla Özel Devrim Muhafızları (Sipah ve Besic) dâhil, diğer yüksek dinî
öndere bağlı kuvvetler içinde bulunmaktadırlar. İran Türklüğünün muhalefet
iradesini temsil eden ise ancak Güney Azerbaycan Millî Hareketinin temsil
ettiği, Türklüğe dayanan siyasi ve kültürel cereyandır. Başkası olamaz, olursa
İran Türkleri için facia olur! Dinî öndere bağlı kuvvetlerin düşünsel ve pratik
stratejisi, İslam birliğini vurgulayarak Fars dilli Şiiliği benimsemektir.
Güney Azerbaycan Millî Hareketi;
Türklüğe, İslamiyet’e ve özgür birey iradesine dayanan bir siyasi harekettir.
Bu hareketin mensupları tarafından bazen Güney Azerbaycan’ın bağımsızlığına
dair fikirlerin ileri sürülmesinin arkasında BOP projesinin durduğu iddia
edilmektedir. Bu tamamen yanıltıcıdır. İkisi arasında görünüşte benzerlik olsa
da içerik ve ruh itibarıyla zıtlık bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi bu projede İran’ın
jeopolitik konumuna dokunulmuyor. Hazar Denizi ve İran-Basra (Kenger) Körfezi
kıyıları ne Türklere ne de diğerlerine devredilmektedir. Şiiliği İslamiyet’e
karşı kullanmayı amaçlayan Türk-Arap karşıtı Panfarsistlerin elinde kalması
isteniyor. Tabii bu da asla günümüzdeki İran olmayacaktır. Açıkçası bu, Şiiliği
İslamiyet aleyhine kullanan Türk-Arap karşıtı Panfarsist bir düzen olacaktır ve
ülkenin ismi de Persian olacaktır. Hazar’dan Basra Körfezi’ne uzanan %65-70
nüfusla 1 milyon kilometrekare toprağı kapsayan jeopolitik bir bölge olarak
karşımıza çıkacaktır. Persian adını alacak ülke, İslamiyet’i ve Türklüğü
tamamen etkisizleştirmek için Orta Doğu ve Orta Asya üzerine Avrupa’nın öncü
ayağı olarak kullanılacaktır. İslamiyet ve Türklük için korkunç olan bu
projenin uygulanmasını isteyen iç aktörler, çoğunlukla günümüzde
reformist(ıslahatçı) olarak tanımlanmaktadır. Hüccetülislam Haşimi Rafsancani,
Muhammed Hatemi, Rahim Maşayi, Ataullah Muhacirani, Kerrubi, Hasan Feridun
(Ruhani) vb. bu kesimin tanınmış isimleridir.
BOP başarıyla uygulandığı takdirde en
ağır darbeyi Türkiye, İslamiyet ve Türklük alacaktır. Türkiye’nin, bunu engellemek için mutlaka
Batı’nın bu projesine karşı Rusya ile iş birliğini ön planda tutmalıdır. Büyük
Orta Doğu Projesi’nde oyunun dışında tutulmak istenen esas güçlerden biri
Rusya’dır. Rusya ve İran’ın dinî liderine bağlı güçlerle beraber BOP’un
“deneysel öncü birlikleri” olan Barzani, PKK, PJAK ve PYD’nin temizlenmesi
yönünde faaliyet göstermelidir. Bu bağlamda ABD ile ilişkilerde mevcut
statükonun korunmasına çalışılmalı, bununla birlikte orantılı olarak Rusya’ya
da ağırlık verilmelidir. Türkiye’nin Rusya ve ABD ile olan ilişkilerini paralel
şekilde yürütebilmesi hayati önem arz etmektedir. Bu strateji; Türkiye’nin,
Azerbaycan başta olmakla Kafkasya ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleriyle daha
yakın ve birliktelik kurması yolundaki engellerin ortadan kalkmasını sağlar. O
zaman Türk-İslam birliği gerçek anlamda masaya yatırılabilir.
Artık Avrasyacılık Türkiye’yle
bölgedeki diğer millet ve devletler için daha fazla önem arz eden
alternatiflerden biridir. Diğer alternatiflerden biri de İngiltere, Almanya,
Fransa ve ABD arasındaki bölgeye yönelik ihtilaflardan yararlanılmasıdır.
[1] Süreyya Özyurtkan, Büyük Ortadoğu
Projesi ve Psikolojik Savaş, Tem Vakfı, İstanbul, 2006.
[2] Sadi Somuncuoğlu, İstanbul’da Yeni
Roma İmparatorluğu, Akçağ Yayınları, 1. baskı, Ankara, 2004.
.