Kızılderililer Türk müdür?

Bu yazımı, bu akşam bir alışveriş merkezinde gördüğüm “kızılderili tablosu” ndan ilham alarak yazıyorum. O tabloda meşhur kızılderili başlığını takan ve başlığının üzerinde “bozkurt” bulunan bir kızılderili vardı. Bu tabloyu gördükten sonra, uzun zamandan beri ilgili olduğum bu konuda bir yazı yazmak istedim.


Mâlumunuz şovenist duyguların artarak yaşandığı dünyada, gün geçmiyor ki farklı bir konu gündeme düşmesin. Uzun yıllardan beri üzerinde tartışmalar devam eden “Kızılderili Türk İlişkisi” konusu da bugünlerde sıkça işleniyor. Sanırım bugün (26 Ocak 2008) yapılacak bir zirvede de bu konu görüşülecek. Türkevi’nde yapılacak toplantıya, George Washington Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Türker Özdoğan, Amerikan İçişleri Bakanlığı Kızılderililer Doğu Yakası Daire Başkanı Frank Keel, Michigan Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Timur Kocaoğlu, Birleşmiş Güney ve Doğu Kabileleri Başkanı Brian Paterson, Araştırma Profesörü Marjorie Mandelstam Balzer ve Amerikan Kızılderilileri Araştırma Bölümü Arizona Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Doçent Carol Lujan katılacak.

Yapılacak zirve ile her iki taraftan da katılacak kişilerin görüşleri alınarak bu konuda kararlı bir tutuma gidilmesi bekleniyor. Ali Çınar, konu ile ilgili açıklamasında, “Yıllardır Türk ve Kızılderililerin benzerliklerini ve bağlarını konuşuruz. Şimdi her iki taraftan da araştırmacıların katılımıyla bu bağların ne olduğunu öğrenip, herkese duyurma imkanı bulacağız.” demiş. Umuyoruz ki zirve, Türk – Kızılderili ilişkisine ışık tutacak gelişmelerin yaşanmasına vesile olur.

Şimdi bugüne kadar okuduklarım ve duyduklarım neticesinde Türkler ile Kızılderililer arasındaki yakın ilişkiden bahsetmek istiyorum. Bilindiği üzere Türkler’in ilk yerleşim yeri Orta Asya olarak kabul edilmektedir.. Türkler’in ana yurtları hakkında genel olarak dört tane düşünce olsa da, çoğunluğun kabul ettiği görüş “Tanrı Dağları’nın kuzeyinin Türkler’in ilk anayurtları olduğu” dur. Orta Asya'daki Türkler’in bazılarının Rusya ile Amerika kıt’asının bağlantı noktasından -yani Bering Boğazı civarı kast ediliyor- geçerek Amerika’ya ulaştığı düşüncesi var. Bazı kalıntılar ve göç yolları da bu düşünceyi destekliyor. Hatta “Piri Reis’in çizdiği ilk Dünya haritasında bu harita çizildiğinde henüz Amerika Kıt’ası keşfedilmemişken haritada Amerika Kıt’asının da gösterilmesi, bu konuya bir ışık tutuyor.” diye düşünenler de var…


Bering Boğazı


Kızılderililer’in bundan yaklaşık 35.000 yıl önce Amerika Kıt’asına yerleştikleri biliniyor. Kızılderililer, Sibirya civarındaki ata yurtlarındaki avlakların (av alanlarının) yetersiz geldiğini düşünerek, bugünkü Asya ile Amerika’yı bağlayan Bering Boğazı çevresinde yeni av alanları aramaya başladılar ve rastlantısal olarak Amerika’ya geçtiler. Oradaki avlakları beğenerek oraya yerleşme kararı aldılar. O günden beri o bölgeyi yurt edilen Kızılderililer, günümüze kadar kültürlerinde pek değişiklik yaratmayarak gelmişlerdir. Günümüzde ABD’de resmen kabul edilen 554 tane Kızılderili kabilesi var.

Kızılderililerin Türkler’le olan ilişkisini birkaç bölüme ayırarak sınıflandırmak istiyorum:

Yaşantı Benzerlikleri:

1- Bilindiği üzere Türkler “avcı” bir soydur. Bugün bile izlerini hissettiren “avcılık ruhu”, Kızılderililer’de de görülüyor. Zaten göç yoluyla Altay Türkleri’nin Amerika’ya geçerek orada Kızılderilileri oluşturması düşüncesinin de temelinde avcılık var.

2- Kızılderililerin kullandıkları av aletleri, temel ihtiyaçlarını gidermeleri için kullandıkları eşyalar… Türkler’in kullandıklarıyla benzer özellikler taşıyor. Üstü sivri çadırlarda yaşamaları, önleri kesik giysiler giymeleri, “huş” adı verilen oyma kayıklar kullanmaları da Türk yaşantısına benziyor.

3- Kızılderililerle ilgili gördüğünüz resimlerden anımsarsınız, onlar da tıpkı Türkler gibi atlı yaşam süren topluluklardır.

Halk Kültürü Benzerlikleri (Folklorik Benzerlikler):

1- Kızılderililer’de “loğusa kadınlar” a önem verilmesi, onlarda bir kutsîyet bulunduğuna inanılması ve kırklarının yapılması, onların silahlara dokunmalarının yasak olması kültürel bir benzerliktir.

2- Atabaşkan ve Keçuva kabilelerinde Türkler’e özgü olduğu bilinen, parmakların arasına sicim (kalın ip) geçirilerek oynanan “sicim oyunu” nun oynanması da yine benzerlik teşkil etmektedir.

3- Cenazelerde “yasçı” ların bulundurulması da Türkler’le Kızılderililer arasındaki belirgin benzerliklerden biridir. Orhun Yazıtları‘nda da geçtiği üzere, en eski soydaşlarımız da ölüm törenlerine “yasçı, sıgıtçı…” denilen “ağıt yakan” ölü ağlayıcıları getirtirlermiş. Kızılderililer de tıpkı Türkler gibi bu biçimde törenler yapıyorlarmış (YUĞ Töreni).

4- Bizdeki “Kırkpınar Efsanesi” nde anlatılan ve pehlivanların can vermesine kadar devam eden güreşlerle, Brezilya Ormanları’ndaki Zakuma Kızılderilileri’nin tuttukları “güreş“, benzerlik göstermektedir.

5- Mohavk Kızılderilileri’nin Anadolu’da oynanan ve arasında “uzun eşek” oyununun da bulunduğu oyunların 12′sinden 11′ini bilmeleri de yine benzerliğe örnektir.

6- İnkalar’da bizdeki “kopuz” a benzeyen bir tür sazın bulunduğu gözlenmiştir.

Dinsel Benzerlikler:

1- Halk kültürü benzerliklerinde belirttiğimiz “loğusa” ya kutsiyet verilmesi, dinî kültürün de bir yansımasıdır.

2- En eski Türk inancı olan “Şamanizm” (Gök Tanrı Dini) ile, Kızılderililer’in inançları arasında çok yakın benzerlikler vardır. Aşağıdaki bilgi dikkat çekicidir:

Kızılderililerin yaptığı merasim ve kutlamaların en ilginç yanlarından birisi, kabilenin Şamanı’nın “Gök Tanrı” olarak kabul edilen “Ulu Ruh” a daha çok yaklaşmak ve kabilesi için O’nun yardımını ve rahmetini talep etmek maksadıyla, bu düzgün "direğe” tırmanmasıdır. Dinî maksatlı bu merasimi yöneten Şaman’ın bu direğe tırmanması, mensubu olduğu kabilesini kötü ruhlardan ve onların sebep olabileceği hastalıklardan koruması, yeni yılda kabilesine bol mahsul bahsetmesi konularında görüşme talep etmek maksadıyla ”Gök Tanrı“ya daha yakın olma amacı taşır. Direğe tırmanma merasimi Kaliforniya eyaletindeki Camella Kızılderilileri arasında oldukça yaygındır.

3- Amerika yerli Kızılderili kabileleri ile Sibirya Saka, Altay, Hakas, Telvit ve Tuva bölgelerinde yaşayan eski Türk âdetlerinin ve mevsimlik dinî merasimlerin birbirine benzemesi ve paralellikler göstermesi oldukça ilgi çekicidir.

4- Bilindiği gibi Türkler’de “totemizm” yoktur. Yani Türkler “totemleştirdiği” (kutsallaştırdığı) canlı – cansız hiçbir varlığa tapmazlar. Fakat Türkler’de çok yaygın bir kutsîyet duygusu vardır. Güçlerinin yetmediği “gök gürültüsü ve şimşek” gibi doğa olaylarını kut’lu saymışlardır. Ötüken Ormanı’nı, “Iduk Ötüken yış budun” [Kutsal Ötüken Ormanı'nın Budunu (Ulusu)] diye kutsallaştırmışlardır. Veya “İnçü Ögüz’ü” [İnci Irmağı'nı] temiz tutmuşlar onu kut’lulaştırmışlardır. Fakat bu sayılanlara hiçbir zaman tapmamışlardır. Totemizm inancına sahip topluluklar, totemlerin bir ruh taşıdıklarına inanır ve o totemlerdeki kut’lu ruha sahip olmak için onları bedenleriyle bütünleştirirlermiş. Fakat Türkler hiçbir zaman en kut’lu varlıklardan birisi olarak gördükleri “Bozkurt” u pişirip yememişlerdir. Kızılderililer’de de bu “kutsallaştırma” olgusu bulunmaktadır. Bu da ayrı bir benzerliktir.

Irksal Benzerlikler:

1- Türk Irkı’nın belirgin bir kafatası yapısı vardır. Buna “brakisefal” kafatası tipi denir. Kızılderililerin bu kafatası yapısına ne kadar uygun oldukları tartışılabilir (benim de bu konuda pek bilgim yok); fakat göz ve çene yapıları Türkler’inkine benzer özellikler taşıyor.

2- Yapılan araştırmlarda, Kızılderililer’in Dna’sı ile, Türkler’in Dna’sı arasında çok yakın bir ilişki bulunuyor. Hatta Kızılderili Dna’sına Türkler’inkinden başka hiçbir Dna uymuyor. Bazı kaynaklarda “y kromozomunun” sadece Türkler’de ve Kızılderililer’de bulunduğu söyleniyor; fakat bu işin bilimsel boyutundaki bilginin ne derece doğru olduğunu bilmiyorum. Kimisine göre “y kromozomu” her erkekte bulunuyor; fakat buradaki haritada ise kromozomların Dünya haritasındaki dağılımına baktığımızda bu düşüncenin doğru olabileceği kanısı ortaya çıkıyor.

3- Tüm bu ırksal özelliklerin devamı niteliğinde, benim aklıma takılan bir şey ise, “ten rengi“… Bugün dünya üzerinde yaşayan yaklaşık 300 – 350 Milyon Türk var. Bu Türkler dünyanın birçok bölgesine dağılmış biçimde yaşıyorlar. Normal koşullarda iklim farklılıklarının veya coğrafi özelliklerin kişilerin biyolojik yapılarını bile etkilediğini düşünürsek, Türkler içerisinde “beyaz tenli” olmayanların da olması gerekiyor. Fakat dünyadaki bütün Türk topluluklarından bir kişiyi örnek olarak getirseniz, hepsini bir arada gördüğünüzde hiç “siyah tenli” (şu araplardaki veya zencilerdeki karalardan…) Türk göremezsiniz. Kızılderililerin ten renkleri ise, sanki Türklere göre biraz daha koyuymuş gibi geliyor bana…

Dil Benzerlikleri:

1- Belki de bizim için en önemli bölümlerden birisi olan “dil” bölümü, gerçekten de bu konudaki düşüncelerimizi en çok etkileyen benzerlikleri içeriyor. Bugün kullandığımız Türkçede bile sıkça geçen sözcüklerin bazılarını, Kızılderililer bugün kullanıyorlar… Yapılan araştırmalar neticesinde “ses benzerliği” temeliyle yaklaşılarak bulunan birkaç sözcük şöyle:

Yatkı:Ev, yatılan yer
Dodohişça: Dudak
Lı-ık: Vatan, ili
Tamazkal: Hamam, temiz kal
T-sün: Uzun
Hogan: Kerp… ev, Hopan
Missigi: Mısır
Tepek: Tepe   Hu:Selam
Tete: Dede
Türe: Türe, Töre
Atış-ka: Ateş
Yanunda: Yanında
Aş-köz: Yemek
Tapa: Tuba
Yu: Su, yu-mak, yıkamak
İldiş: Dişleme
Yukarıdaki sözcükler, gerçekten önemli benzerlikler. Bugün Kızılderililer’in 600′e yakın lehçeden oluşan bir dilleri var. Ve bu benzerlikler, bu lehçelerin anası özelliğindeki Atabaşkan Kızılderilileri‘nin diliyle olanlardır. Nihayetinde Osman Nedim Tuna, dillerdeki benzer öğeler ile ilgili şöyle diyor:

- Benzer iki dilde ses ve anlam bakımından eş sadece “bir” sözcük varsa, bu bir rastlantıdır.

- Benzer iki dilde ses ve anlam bakımından eş “iki” sözcük varsa, üzerinde düşünülmelidir.

- Benzer iki dilde ses ve anlam bakımından eş “üç” sözcük varsa, bu iki dil arasında kesinlikle bir bağlantı vardır.

Bu açıklama, Kızılderililer’in dili ile Türkçe arasındaki bu benzer sözcüklerin önemini vurgulamaya yetiyor bence.

2- Kızılderililer’in dili ile Türkçe arasında sözcükler bakımından büyük eşteşlikler var; fakat sözdizimi ve gramer bakımından bu iki dil birbirine biraz uzak gibi duruyor.

3- İki dilde de seslenmeler, akrabalık ünvanları ve ünlemler benzerlik gösteriyor.


Ayrıca Kızılderililer’in kullandıkları aşağıdaki iki bayrak da dikkat çekici. Türkler’in ve Türklüğün sembolü olan “Bozkurt“, Kızılderililer tarafından da seviliyor ve benimsenerek sembolleştiriliyor…

Kızılderili, bozkurt bayrağı


Yukarıda beş bölüm altında değerlendirdiğim “Türk – Kızılderili İlişkisi“, gerçekten aydınlatılmayı bekleyen ve büyük olasılıkla da yakın dönemde gelişmelere sahne olacak bir konu. Görüldüğü üzere birçok bakımdan Türker’e benzeyen Kızılderililer, belki de dünyanın tek soykırımını yaşayan soydaşlarımızdan başkası değiller. Bunun açıklığa kavuşması bugün yapılacak olan zirvede olacaklarla da yakından ilgili. Belki yapılan çalışmalar Kızılderililer’in Türk olduğunu bilimsel kanıtlarla açıklamaya yeter ve biz de Amerika’da hak iddia ederiz… 

Olmaz mı? 

Yavuz Tanyeri

Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…