Malazgirt Meydan Savaşı


        Türklerin Anadolu'ya düzenledikleri akınları durdurmak isteyen Bizans İmparatoru Romanus Diogenes'in, 200.000 kişilik bir orduyla 13 Mart 1071'de İstanbul'dan yola çıkıp, yolu üstündeki yerleri yakıp yıkarak ilerlediğini haber
alan Selçuklu Sultanı Alparslan, Halep'ten ayrılarak 50.000 kişilik bir orduyla Ahlat'a ulaştı. Bizans öncü kuvvetleri ile Sanduk komutasındaki Türk birlikleri arasında yapılan ilk çarpışmada (24 Mart 1071) Bizans birlikleri yenilgiye uğratıldıysa da, Bizans ordusunun Malazgirt'e girerek yakıp yıktığını haber alan Alparslan, Romanus Diogenes'e barış önerisinde bulundu. 24 Ağustos 1071'de ret yanıtı alınca, hızla Malazgirt'e yürüdü ve iki ordu Malazgirt'te Rahva ovasında karşı karşıya geldi.

          Sultan Alparslan, Türk savaş sistemini uygulamıştı. Orduyu ikiye ayırmış, kendisi bir kısım ile düşman karşısında yer alırken, daha büyük bir kısmı da, kaynaklarda "Tranges" adıyla geçen bir kumandanın emrine vererek, pusu kurmasını emretmişti. Kendisine pusu kurma görevi verilmiş olan Selçuklu kumandanı emrindeki kuvvetleri dörde ayırdı ve her birini bir tepenin arkasına gizledi; ayrıca keşif kolları meydana getirdi. Onun pusudakilere verdiği talimat, sırası gelince düşman kıt'alarını kuşatmak ve her taraftan ok yağmuruna tutmaktı.

         
Savaşa Selçuklular başladı... Süvarilerinin ok yağmuru altında kaldığını gören Bizans ordusu, onları savunmak üzere ilerledi. Selçuklu ordusu kaçıyor gibi göründü ve çekilmeye başladı. Fakat Bizans ordusu pusudaki Türk kıt'alarının ani hücumları yüzünden ağır zayiata uğradı. Artık meydan savaşının kaçınılmaz olduğunu anlayan Romanus Diogenes, herhangi bir yerde Türk yaya kıt'aları bulmak ve mağlup etmek ümidiyle emrindeki piyade kuvvetleriyle beraber ilerledi. Fakat Türkler, Türk savaş taktiği gereğince, toplanacak yerde sağa sola dağılıyorlardı. Böylece fırsat bulur bulmaz ansızın "Allah Allah!" nâralarıyla tekrar görünüyor, hücum ediyorlardı. Bu suretle Selçuklu askerleri Bizans sağ cenahını kaçmaya mecbur etti. Hatta bu durum Bizans geri hattının da çekilmesine sebep oldu. İlk kuşatılan hat ise, bizzat İmparator'un kumanda ettiği merkez hattıdır. Çünkü o, bir anda kendisinin ve emrindekilerin her taraftan ok ve taş yağmuruna tutulduklarını gördü. Diogenes bu ana kadar bozulmayan sol cenahı yardımına çağırmak istedi.

          Fakat İslam askerleri buna da mâni oldular. Bizans ordusunun arkasına geçen ve sol cenahı da kuşatmaya başlayan Selçuklu askerleri, bu tarafı da bozguna uğratarak kaçmaya mecbur ettiler. Böylece tamamen tecrit edilen ve takviye kuvvetlerinden de mahrum kalan Bizans İmparatoru, esir düşünceye kadar elinde kılıç çarpışmaya devam etti. Kuşatılmış olan imparator, nihayet elinden yaralandı. Bu sırada o, elbiselerinden ve kafasındaki tolgadan tanındı. Bir okla vurulan atı kendisiyle beraber yere yıkıldı.

         
Savaş, Cuma günü öğleden sonra başlamış ve akşama kadar bitmişse de, düşmanı takibe gece de devam edilmiştir. Hatta tam temizleme hareketi ertesi akşama kadar devam etmiştir. Savaş çok şiddetli olmuş, düşman askerlerinin çoğu öldürülmüş, başta Bizans İmparatoru ve birçok kumandanları olduğu halde bir kısmı da esir edilmiş, pek az bir kısmı oraya buraya kaçarak canlarını kurtarabilmiştir. Elde edilen ganimetin ise rakamla ifadesi mümkün değildir.

         Tarih boyunca ilk defa bir Bizans İmparatoru Müslüman bir Sultan'ın eline esir düşüyordu. Esir alma şerefi de, Müslüman Selçuklu Türklerine ve onun kahraman Sultanı Alparslan'a nasip oluyordu... Muharebeyi bitmiş sayan Alparslan, çadırına çekilmişti. Kaçanları ordusu ile bizzat takip etmiş olan Sultan, yorgunluğunu gidermeye pek vakit bulamadı. Çünkü, henüz çadırına girmişti ki, kumandanlarından Güherâyîn huzuruna gelerek, kölelerinden birinin Bizans İmparatorunu esir etmiş olduğu haberini verdi ve "Yüce Allahım, Rum İmparatorunu onun eliyle esir ettirdi" dedi. Sultan, bu köleyi taltif etti, hil'atledi ve onu has adamlarından biri yaptı. Sultan, zincire vurulmuş Bizans İmparatorunu huzuruna getirtti. Diogenes huzura getirildiğinde utanmaktan başını kaldıramıyordu. Alparslan onu nezaketle kabul etti, oturttu, gönlünü aldı. İmparator, savaş öncesi 200.000 kişilik muazzam ordusunun Türkleri muhakkak yeneceğine inandığını itiraf etti.

         Malazgirt Meydan Savaşı'ndan sonra sürekli artan göçler ve akınlarla, Anadolu bütünüyle bir Türk toprağına dönüştürüldü ve Türk tarihinde yeni bir dönem başlamış oldu.

http://turktarihi.blogcu.com
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…