Türkçenin Tarihi Gelişimi

Altay dil teorisini kabul edenler için; Kuzey Buz Denizi’nden Basra Körfezi’ne, Kuzeydoğu Asya’dan Doğu Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir alanda konuşulan Türk dili, bu dili konuşanların sayısı, yazılı metinlerinin eskiliği ve çokluğu bakımından Altay dilleri arasında en önemlisidir.
Bugüne kadarki bilgiler ışığında, Türk dilinin tarihlendirilmiş en eski yazıtı, VII. yy’a ait Çoyren (Çoyr, 688-692) yazıtıdır. Başka bir deyişle, Türk yazı dilinin ilk örnekleri VII. yy’a aittir. Çoyren yazıtı, Köl Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk yazıtları gibi mezar taşı olarak dikilmiştir.

Köktürk Kağanlığına bağlı bir kişinin, II. Köktürk Kağanlığını kuran Ilteriş’e katıldığını anlatan bu yazıt, sadece 6 satırdan ibarettir. Orhun yazıtlarının yazıldığı alfabe ile hâkkedilmiştir (taşa kazınmıştır). Dilimizin ve tarihimizin en önemli belgeleri olan Orhun yazıtları (Köl Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk yazıtı), Çoyren yazıtından yaklaşık 40 yıl sonra yazılmaya başlanmıştır. Burada olduğu gibi, her ne kadar en eski yazıt olarak Çoyren yazıtı gösterilse de Orhun yazıtları Türk dilinin en eski belgeleri olarak değerlendirilir. Bunun nedeni bu yazıtlardaki metinlerin anlaşılabilecek uzunlukta olması, yani Köktürk harfleriyle yazılmış pek çok taşta olduğu gibi silinti ve tahribatın çok fazla olmamasıdır.

Moğol dilinin en eski yazılı belgesi, 1225 tarihli Yesünke Taşı’dır. Moğolların en önemli belgesi olan Moğolların Gizli Tarihi ise 1240 yılına aittir. Bu eseri Ahmet Temir, 1948 yılında Türkiye Türkçesine aktarmıştır.

Tunguzcanın en eski yazılı belgesi bugün artık ölü diller arasında sayılan Çuçen diline aittir. Bu belgelerden ilki 1413, ikincisi 1433′ten kalmadır. Tunguzca içinde en çok Mançular hakkında bilgi sahibiyiz. Mançuca belgelerin en eskileri ise XVI. yy’a aittir.Korecenin çok ufak parçalara yazılı olan ilk belgeleri ise 1443′ten başlamaktadır. Altay dilleri arasına çok geç dahil edilen ve bu sebeple Altay dil birliği üyesi olarak “belki” ihtiyatı konularak gösterilen Japoncanın en eski yazılı belgesi ise 712 yılına aittir.

Yukarıda görüldüğü üzere Türk dili, Altay dilleri arasında yazı dili kimliğini kazanmış en eski dildir. Dil dönemlendirmeleri, o dili konuşanlar tarafından yapılmaz. Çok daha sonraları o dille uğraşan dilbilimciler tarafından yapılır. O yüzden bazen birbiriyle örtüşmeyen değerlendirmelere rastlanabilir veya bir dönem için geçerli olan bir görüş daha sonra eskiyebilir; yerini yenilerine bırakmak zorunda kalabilir.



Bir dilin çıkış noktasındaki ya da tanıklayamadığımız dönemlerindeki durumuna ilişkin olarak ancak bazı metotlar, özellikle rekonstrüksiyon (=yeniden kurma, yeniden oluşturma) metodunu kullanarak fikir sahibi olabiliriz. Bunu da dilin işleyiş mekanizmasını tespit etmek suretiyle yapabiliyoruz. Bir dili, sadece o dili konuşanlara ve dilin iç faktörlerine dayanarak sıınıflandıramayız.. Türk dili, yazılı metinlere sahip olmadan önce de çok uzun zaman kullanılmıştır. Dilbilimciler, dilin akışı içindeki karakteristikleri belirleyerek yazılı olmayan Türkçenin özellikleri hakkında da bazı fikirler öne sürebilir.

Ana Altayca Dönemi

Türk dilinin tarihinde en erken dönem “Altay Dil Birliği” dönemidir; yani Türk, Moğol, Tunguz, Kore dilleri ve belki Japon dilinin ortak olduğu dönem. Bu ortak dil döneminde mahallî farklılıkların alt gruplar oluşturduğunu varsaymalıyız; yani Korelilerin, Türklerin, Moğolların ve Tunguzların atalarının, bu ortak dil döneminde birbirinden farklı, yani birinden öbürüne farklılıklar gösterebilen ortak dilin (=Ana Altayca) varyantlarına (=çeşitleme) sahip olduğunu düşünmek zorundayız. Bu dönemde mahallî farklılıkların oluşturduğu ağızlar, dil seviyesinde düşünülmelidir.

Ortak coğrafya içindeki bölgesel dağılımlar, daha o dönemde bu farklılaşmanın ortaya çıkmasındaki bir faktördür; tıpkı bugün Türkiye dil alanı üzerinde farklı ağızların olması gibi. Ana Altayca döneminde Türk soyluların, Türk ağzını konuşanların diğerlerinden iyice ayrılıp Türk dilinin bağımsız bir dil olması konumuz açısından önemlidir.

İlk Türkçe Dönemi

“Altay Dil Teorisi“ni, yani bu dillerin genetik akrabalığını kabul etmeyenler için Türk dilinin dönemlendirilmesindeki ilk evre, 5000 yıllık geçmişi olan İlk Türkçe (=Erken En Eski Türkçe) dönemidir. Altay dil birliğini kabul edenler için ise bu dönemde Türk dili, Ana Altaycadan ayrılmış ve bağımsız bir dil olarak gelişmeye başlamıştır. Bu dönemin başlangıcı için kesin bir zaman verilmemekle birlikte M.Ö. 35O0′lü yıllardan milat sıralarına kadarki süreç gösterilir.

Bu dönem, Çuvaşça dahil bütün Türk dillerinin ata dönemidir, ön Türkçe döneminde r, z ve ş denklikleri sebebiyle daha sonra ortaya çıkacak olan ayrışma henüz olmamıştır. Dönemin en önemli Özelliği -daha sonra r ve z’ye gelişecek olan -f ve -daha sonra z ve ş’ye gelişecek olan-t fonemlerinin bulunmasıdır. Bu rekonstrüksiyon, Türkçe ve Çuvaşça arasındaki denklik sayesinde yapılabilmiştir.

İlk Türkçe döneminde ogux şeklinde konuşanlar vardır. Daha sonraki Ana Türkçe döneminde Türk dili, ogur şeklinde x değişkeninin r’li konuşurları ile oğuz şeklinde x değişkeninin z’li konuşurları olarak, yani Ana Çuvaşça ve Ana Türkçe diye ayrılmıştır. Çuvaşça dışında bütün Türk dil ve diyalektleri Ana Türkçe; Çuvaşça ise Ana Çuvaşçadan gelişmiştir. Böylece Türk dil ve diyalektlerini gruplandırma çalışmasını yaparken kullanacağımız en önemli ölçüt, Tü. z = Çu. r denkliği ile ortaya konulmuş oldu.

Ana Türkçe ve Ana Çuvaşça Dönemi

Ana Türkçe (=Geç En Eski Türkçe) ve Ana Çuvaşça dönemi, miladın ilk yıllarından Türk dilli ilk yazılı belgelerin bulunuşuna kadarki dönemi kapsamaktadır. Tarihte Türk asıllı oldukları bilinen Hun, Avar, Peçenek, Bulgar gibi boylardan kalan, tarihî kaynaklarda geçen boy, hükümdar ve yer adlarının Türkçe ile ilgili olması, bu dönemin tanıklardır. Bu adların geçtiği kaynaklar doğrudan Türkçe yazılmış kaynaklar olmayıp Çin ve Bizans kronikleri ve Bulgarlardan kalmış listelerdir.Bu dönem adından anlaşılacağı üzere Ana Türkçe ve Ana Çuvaşça dönemi olmak üzere iki dönemi içermektedir.

R’li konuşurların dili olan Ana Çuvaşça (Ana Bulgarca) dönemi, söz konusu yüzyıllar içerisinde Karadeniz’in kuzeyinde ve Kuzey Kafkasya’da yaşamış olan Bulgar Türklerinden kalan belgeleri içine alır.R’li konuşurlar; yani bugünkü Çuvaşların ataları hakkında Bizans kaynakları bilgi vermektedir. Bizans kaynaklarındaki Türkçe malzeme bir Macar bilgini olan Moravcsik tarafından işlenmiştir (Bizantino Turcica I, II, Berlin 1958). Bizans kaynaklan, r’li konuşurlara Ogur dışında On Ogur adının da verildiğini haber verir. Ayrıca böyle konuşanlar, Atilla’nın Hunlarının kalıntıları olarak tanıtılır.

Z’li konuşurların dili olan Ana Türkçe dönemi ise Çuvaşça dışında bütün Türk dillerini kapsar. Bu tip konuşurlar hakkında ilk bilgileri Çin kaynaklarından temin edebiliyoruz. İlk yazılı belgelerimiz olan Orhun Yazıtlarında z’li bir dil kullanıldığı görülür. Biz, bugün yazılı dil tarihimizden söz ederken z’li konuşanların dil tarihinden söz ederiz.

Bizans kaynaklarında, VI. yy’ın ortalarında On Ogur Bulgarlarının diline çevrildiği söylenen İncil bugün elimizde olsa idi, o zaman Ogur grubunun dil özellikleri hakkında söyleyecek bir hayli sözümüz olurdu.

Diğer taraftan z’li konuşurlar için Çin kaynakları VI. yy’da, yani bugün için Türk diliyle yazılmış bilinen hiçbir belgenin bulunmadığı I. Köktürk Kağanlığı (552-630) döneminde, birtakım Budist ‘sutra’ların (-Nirvanasulra) Türkçeye çevrildiğini haber veriyor. Bu sutraların da ele geçmesi durumunda Türk dilinin bir basamak gerisi hakkında daha çok bilgimi/olurdu.

Bizans kaynakları, daha sonra an İ alacağı m iz gibi, Oğuz grubuna girenlerin Bizans’la olan ilişkilerini de anlatmaktadır. 1. Köktürk Kağanlığı’nın Batı kanadından sorumlu olan İşlemi Kağan’ın Doğu Roma İmparatorluğuma bir elçilik heyeti gönderdiğini Bizans kaynaklan kaydeder. Bu elçilik heyetinin basında Sogd menseli biri vardır ve bu kişi İşlemi Kağan’ın mektubunu Bizans imparatoruna sunar. Bizans kaynaklarında, sunulan mektuptaki yazının İskit harflerine benzediği söylenir. Söz konusu mektubun bugüne kadar bulunmayan ve bilinmeyen İskit alfabesi ile gönderilmiş olduğunun söylenmesi, başka bir durumu anlatıyor olsa gerektir. Bundan da, z tipli konuşurların, 1. Köktürk Devleti zamanında dış (diplomatik) yazışmalarım gerçekleştirmek üzere, Türkçe olup olmadığım bilmediğimiz bir yazı sistemi kurmuş oldukları anlaşılmalıdır. Bu, bizim dilimizin tarihi için önemlidir.

ORHUN (KÖKTÜRK) VE UYGUR TÜRKÇELERİNİN DE İÇİNDE BULUNDUĞU ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİ VE SONRASI

Türkologlar tarafından Türk dili, ilk yazılı Ürünlerden başlayarak üç dönemde ele alınıp incelenmiştir. Bu dönemler genelde şu adlandırma ile verilir;
1. Eski Türkçe
2. Orta Türkçe
3. Yeni Türkçe

Eski Türkçe Dönemi (V1I.-XIII. yy):

Köktürk, Uygur ve Karahanlı Türkçeleri’dir. Bugünkü bilgilerimiz ışığında Eski Türkçe dönemi, Türk yazı dili tarihinin başlangıç noktasıdır. Bu dönem, Türk dilinin yazılı ürünler vermeye başladığı ilk dönemdir. Başka bir deyişle, Eski Türkçe dönemi öncesinde Türkler tarafından yazıya geçmiş, Türk diliyle yazılmış herhangi bir belge bulunmamaktadır.

Eski Türkçe döneminin başlangıç aşaması Köktürkçedir. Köktürkçe, ‘Türk‘ adının Türklere ait tarihi kaynaklarda ilk olarak geçtiği, Türkçenin ilk yazılı kaynaklarının bulunduğu ve Türkçenin yapısını gerçek bilgilerle tespit edebildiğimiz ilk dönemdir.

Eski Türkçe dönemi, Türk dilinin yazıya geçirildiği Köktürkçe (Orhun Türkçesi), Uygurca ve Karahanlı yazı dillerini (V1T-XIII yy) kapsar. XIII. yy’a kadar Türk dünyasının doğu kolunda iki ayrı bölgede iki ayrı yazı dili oluşmuştur. Bunlardan biri Ötüken’de ve daha sonra Doğu Türkistan’daki Tarım Bölgesi’nde kullanılan Köktürkçe ile Uygurca, diğeri de Kaşgar’da ortaya çıkan Karahanlı Türkçesidir. Uygur ve Karahanlı Türkçeleri birbirinin devamı olmakla beraber yan yana iki ayrı medeniyeti temsil ederek ürünlerini vermişlerdir.

Türk dili, bu dönemde, bu uç yazı dili dışında henüz farklı bir yazı dili oluşturmamıştır. Elimizdeki veriler, farklı bir Türk yazı dili olan ve ‘Eski Oğuz Türkçesi’ adı verilen yazı dilinin ilk metinlerinin XIII. yy’a ait olduğunu sergilemektedir. XIII. yy ise ‘Orta Türkçe’ adlı yeni bir dönemin başlangıcıdır.

Bu uç yazı dili arasında doğal olarak bazı dilbilgisel farklar bulunur. Köktürk ve Uygur Türkçeleri ile Karahanlı Türkçesi arasındaki farklar, bağlı oldukları kültür daireleri ile değişik Türk boylarına ail ağız farklılıklarının ortaya çıkardığı seslik, biçimlik ve söz dağarcığı farklılıklarından öte değildir. Tabiî ki bunda coğrafya ve zaman faktörleri de etkili olmuştur. Bu farklar, Köktürkçe ve Uygurca arasında bulunduğu gibi Köktürk alfabesiyle yazılmış üç büyük yazıt arasında da vardır.

Eski Türkçe dönemi içerisinde yer alan Karahanlı Türkçesindeki -diğer yazı dilleri olan Köktürk ve Uygur Türkçelerine oranla- en köklü değişiklik, resmî din olarak kabul edilen İslimiydin etkisiyle Arap alfabesinin, başka bir deyişle Kur’an yazısının kullanılmaya başlanmasıdır; ancak Türkler alfabe ve din konusunda özellikle Eski Türkçe dönemi boyunca hiçbir zaman tutucu olmamışlardır. 762 yılında, Uygur hükümdarı Bögü Kağan (759-780) zamanında da Mani dininin resmen kabulü ile Uygur alfabesinden farklı bir alfabe olan Mamhey alfabesi kullanılmıştı.
Kısacası kabul edilen dinin alfabesini kullanmış olmak, o alfabe ile okuyup-yazmak, bir dili dönemlendirirken yeni bir dönemin başlatılması için yeterli sebep değildir.

İlk Dönemlendirme Çalışmalarında “Eski Türkçe”

Eski Türkçe dönemi başlangıçta, VI. ve X. yy’lar arası, yani Köktürkçe ve Uygurca için kullanılmıştı. Hatta kronolojik kaygı güdülmeden Uygurcanın İslâm! dönemde vermiş olduğu eserler de Eski Türkçe kapsamında değerlendirilmişti. Türk dilinin tarihî temellere dayanan dönemlendirmesi hakkındaki ilk çalışmalar, 1936 yılında K. Grenbech ile başlar. Aslında bu konuda Aleksandr Nikolayeviç Samoyloviç’in 1928 yılında yaptığı bir çalışma da vardır. Bu çalışma Abdulkadir ban (1889-1976) tarafından “Orta Asya Edebî Dili Tarihine Dair” adıyla Türkiye Türkçesine çevrilmiştir. Çalışmada, İslâmiyet! kabul ettikten sonraki Orta Asya, yani Türk dünyasının doğu kolundaki yazı dilleri yer almaktadır. Samoyloviç’in söz konusu etliğimiz makalesi, Türk dilinin tarihî dönemlere ayrılmasında Harezm Türkçesine yer vermesi bakımından önemlidir.

Granbech (1873-1948), çalışmasında Türk dilini, yazılı ürünler vermeye başladığı Orhun Türkçesinden başlayarak üç döneme ayırmıştır:
1. Eski Türkçe: Orhun (Köktürk), Uygur.
2. Orta Türkçe: Kaşgar (Karahanlı), Çağatay, Kuman, Eski Osmanlı.
3. Yenş Türkçe:
a. Güney Türkçesi: Osmanlı, Azeri, Türkmen.
b. Ban Türkistan lehçeleri: Özbek, Hive.
c. Doğu Türkçesi: Kaşgar, Kuca, Turfan, Komul, Tarançi.
d. Kuzey Türkçesi: Koytal, Altay, Abakan, Soyan, Uryanhay.
e. Kıpçak Türkçesi: Kırgız, Volga lehçeleri (Kazan vb.), Başkurt, Karayım.

Yani, Orhun Türkçesi ilk dönemin başlangıç yazı dili olmuştur. Bu iki araştırmacının çalışmalarında Eski Türkçe adı verilen dönemin içinde yer alan bir Türk yazı dili de Uygur Türkçesidir.
Granbech, Eski Türkçe döneminden sonra gelen Orta Türkçe dönemini Karahanli Türkçesi ile başlatmış ve bu dönemi de bugünkü Türk dillerinin ortaya çıktığı döneme, yani XX. yy başlarına kadar getirmiştir.

Türk dilinin dön e inlendirme çalışmalarından bir diğeri de Louis Ligeti (1902-1987)’ye aittir. “Çin Yazısiyle Yazılmış Barbar Olossalan Meselesi” adıyla Türkiye Türkçesine çevrilen ya/ı da bu konuda yazılmış ilk çalışmalardan biridir (Çeviren: Hasan Eren, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, IX/3 Eylül, Ankara 1951, s. 301-327). Bu yazıda Ligeti, Türk yazı dilinin başlangıcını 6. yy olarak verir. Ligeti’nin dönemlendirmesi ise şöyledir:

1. Eski Türkçe (VI-IX. vvl: Kökıürkçe ve Uygurca devri. Eski Kırgızca da belki buraya dahil edilebilir. Het üç dil Eski Türkçenin özelliklerini taşır.
2. Orta Türkçe (X-XV. w):
a. Mani ve Buda tercümeleri ile Uygur yazı dilinin kuruluş devri.
b. Çağatay yazı dili devri.
c. Kıpçak ve Oğuz dil yadigârları devri,
3. Yeni Türkçe: XVI. asırdan itibaren, bugünkü Türkçenin kuruluş devri.

Ligeti’nin yapmış olduğu dönemlendirmede ilk dikkati çeken özellik, kronolojik kaygının güdülmesi olmuştur. Onun için X. yy sonrası Uygurca yazılmış Maniheist ve Budist yazmalar, Orta Türkçe içinde değerlen¬dirilmiş; Köktürk ve Uygurca devirleri yine de Eski Türkçe dönemi içeri¬sine alınmıştır. Bunda hiç kuşkusuz, A. von Gabain (1901-1993)’in 1941′-de yazmış olduğu Ahıürkische Crammalik (Çeviren: Mehmet Akalın, Eski Türkçenin Grameri, TDK Yayınları, Ankara 1988) adlı eserinin etkisi vardır. Yalnız Gabain, Köktürk ve Uygur harfli yazmaların tamamını Eski Türkçe döneminde kabul ederek değerlendirmeye almıştır.

Türk Dili Tarihi I adlı kitabı ile Türkiye’de bu konuda uzun yıllar tek kalmış çalışmanın sahibi Ahmet Caferoğlu (1899-1975) da Köktürk ve Uygur dönemlerini Eski Türkçe başlığı altında incelemiştir. Daha sonra 1987′deki çatışması ile Nuri Yüce de V1.-IX. yy’lar arasındaki dönemi Eski Türkçe diye adlandırmış, ardından gelen Orta Türkçe dönemini Karahanlı Türkçesi ile başlatmıştır.

İlk Dönemlendirme Çalışmalarında Kullanılan Olgu

Karahanli Türkçesini yeni dönemin başlangıcı olarak göstermek hiç şüphesiz İslâmiyetin kabulünü ölçüt olarak alma düşüncesinden kaynaklanmaktadır, İslâmiyetin kabulünden önceki dönem ‘Eski Türkçe’, sonraki dönem ise ‘Orta Türkçe’ olarak kabul edilmiştir.

Bir dil döne m indirmesinde, bir dili konuşanların kabul ettiği dinin esas alınması ne derece doğrudur? Eski Türkçe dönemi içerisinde her halükârda değerlendirilen Köktürk ve Uygur Türkçeleri zamanında da Budizm, Maniheizm ve Hıristiyanlık gibi birden fazla din kabul edilmiş ve Uygur yazılı ürünleri, bu dinlerin kutsal kitaplarının yazıldığı alfabeler ite yazılmıştı.

Sonraki Dönemlendlrma Çalışmalarında Kullanılan Olgu

Türk dilini dönemlendirmek için son yıllarda yapılan çalışmalar ise buraya kadar saydığımız çalışmalardan farklılık göstermektedir. Bu farklılıkların başında. Eski Türkçe dönemi içinde yer alan yazı dillen ve Orta Türkçe dönemini Eski Türkçe döneminden ayırt edici olgu gelmektedir.

Röna-Tas’ın bu çalışmasında dikkati çeken yan, Karahanlı Türkçesinin, Geç Eski Türkçe döneminin üçüncü alt grubunda değerlendirilmesidir. Diğer bir deyişle, Orta Türkçe döneminin 1200′lerden itibaren, Moğol istilası ile başlatılmasıdır. Türk dilinin yeni bir dönemini başlatmada Röna-Tas’ın seçmiş olduğu olgu, Türklerin İslimiydi kabulü değil Moğol istilasıdır. XIII. yy’da bir dünya sistemi kurmuş olan Moğolların yapmış olduğu istilâlar ile Türk dünyasının farklı yer ve zamanlarında yeni yazı dilleri ve bugünün bağımsız dil grupları oluşmuştu. XIII. yy’dan itibaren Türk dünyasının doğu kanadında ortaya çıkan Türk yazı dili yanında batı kanadında da yeni bir yazı dili daha kendini göstermişti. Bu yüzyılda

Orta Türkçe (X1II.-XX. yy):

Doğuda Harezm ve Çağatay Türkçesi; Batıda Eski Oğuz ve Osmanlı Türkçesi’dir. Orta Türkçe dönemi, XIII, yy’dan itibaren, Moğol istilası ile Türk dünyasının farklı yer ve zamanlarında onaya çıkan edebî dillerin istikrar kazanmaya başlayıp bugünün bağımsız dillerini ve dil gruplarını oluşturduğu dönemdir.

Türk dilini sınıflandırmada Cengiz hareketinin ‘Orta Dönem’ diye tanımlayabileceğimiz belli bir dönemin başlangıcı olarak alınması bizce de son derece isabetlidir, çünkü 840′tan sonra batıya doğru hareketlenen Türk boylarının şekillenmesinde asıl etken, Moğol hareketi olmuştur. Bir bakıma Cengiz (öl. 1227), Orta Asya ve Batı Avrasya’nın bazı yeni unsurlarla da olsa Türkleşmesini sağlamış, ayrıca var ulan clnik-dılsel unsurların yeni oluşumlara dönüşmesine yol açmıştır. Başlıca Türk boylarından Oğuz, Kıpçak ve Uygurların bulundukları yerlerde 1200′lerden önce yerleşmiş oldukları iddiasına karşılık onlara şimdiki görünümlerini veren birleştirici tarihî olayın Cengiz çağı ve onun kargaşa dolu yılları olduğu tarihçilerin ortak görüşüdür.
Orta Türkçe döneminin başlangıcından XV. yy’a kadarki dönem içinde doğuda Harezm Türkçesi ve batıda Eski Oğuz Türkçesi (Eski Anadolu Türkçesi) varken, XV, yy’dan XX. yy’a kadarki dönemde doğuda Çağatayca ve batıda Osmanlıca hâkim olmuştur. Bu iki yazı dili yani Osmanlıca ve Çağatayca XX, yy’m başlarına kadar Türk dünyasının batı ve doğu yakasında devam etmiş, yeni yazı dillenilin elu^ımuyla son bulmuştur.

Özet

Türk dili, bu dili konuşanların sayısı, yazılı metinlerinin eskiliği ve çokluğu yönleriyle Altay dilleri arasında yazı dili kimliğini kazarımış en eski ve en önemli dilidir. Türk dilinin tarihlendirilmiş en eski yazıtı, VII, yy’a ait Çoyren (Çoyr, 688-692) yazıtı olsa da Türk dilinin en az tahribata uğrayan, en uzun ve en fazla anlaşılabilen ilk yazıtları Orhun yazıtlarıdır (Kül Tigin, Bilge Kağan, Tonyukuk). Dilimizin ve tarihimizin en önemli belgeleri ise Orhun yazıtlarıdır.

Türk dilinin tarihi gelişimini şöyle sıralayabiliriz:

Ana Altayca – İlk Türkçe – Ana Türkçe ve Ana Çuvaşça – Eski Türkçe – Orta Türkçe – Yeni Türkçe

“Altay Dil Teorisi”ni, yani bu dillerin genetik akrabalığını kabul etmeyenler için Türk dilinin sınıflandırılmasındaki ilk evre, 5000 yıllık geçmişi olan İlk Türkçe dönemidir. Altay dil birlisini kabul edenler için ise bu dönemde Türk dili. Ana Altaycadan ayrılmış ve bağımsız bir dil olarak gelişmeye başlamıştır. İlk Türkçe dönemi, ogux şeklinde konuşanlar vardır. Daha sonraki Ana
Türkçe döneminde Türk dili, ogur şeklinde x değişkeninin r’li konuşurları ile oğuz şeklinde x değişkeninin z’li konuşurları olarak, yani Ana Çuvaşça ve Ana Türkçe diye ayrılmıştır. Çuvaşça dışında bütün Türk dil ve diyalektleri Ana Türkçe; Çuvaşça ise Ana Çuvaşçadan gelişmiştir.

Türkologlar tarafından Türk dili, ilk yazılı ürünlerden başlanarak üç dönemde ele alınıp incelenmiştir. Bu dönemler genelde şu adlandırma ile verilir:

1. Eski Türkçe
2. Orta Türkçe
3. Yeni Türkçe

Eski Türkçe döneminin başlangıç aşaması Köktürkçedir. Köktürkçe, ‘Türk’ adının tarihî kaynaklarda ilk olarak geçtiği, Türk dilinin ilk yazılı kaynaklarının bulunduğu ve Türk dilinin yapısını gerçek bilgilerle tespit edebildiğimiz ilk dönemdir. Eski Türkçe dönemi, Türk dilinin yazıya geçirildiği Köktürkçe (=Orhun Türkçesi), Uygurca ve Karahanlı yazı dillerini (VII-X1I, yy) kapsar. XIII. yy’a kadar Türk dünyasının doğu kolunda iki ayrı bölgede iki ayrı yazı dili oluşmuştur. Bunlardan biri Ötüken’de ve daha sonra Doğu Türkistan’daki Tarım Bölgesi’nde kullanılan Köktürkçe ile Uygurca, diğeri de Kaşgar’da ortaya çıkan Karahanlı Türkçesidir.

Orta Türkçe dönemi, XIII. yy’dan itibaren, Moğol istilası ile Türk dünyasının farklı yer ve zamanlarında ortaya çıkan edebi dillerin istikrar kazanmaya başlayıp bugünün bağımsız dillerini ve dil gruplarım oluşturduğu dönemdir. Orta Türkçe döneminin başlangıcından XV. yy’a kadarki dönem içinde doğuda Harezm Türkçesi ve batıda Eski Oğuz Türkçesi (Eski Osmanlıca) varken, XV. yy’dan XX. yy’a kadarki dönemde doğuda Çağatayca ve batıda Osmanlıca hâkim olmuştur.

Yeni Türkçe dönemi, XX. yy’ın ilk çeyreğinde başlayıp bugünkü Türk dil ve Yeni Türkçe Dönemi XX yy’ın ilk çeyreğinde başlayıp bugünkü Türk dil ve lehçeleri (Türkiye Türkçesi, Azerbaycan TOrkçesi, Türkmence, Özbekçe, Kazakça, Kırgızca, Yakutça, Çuvaşça vs.) nin onaya çıktığı dönemdir. Türk dillerinin bugün kendine has gramer özellikleri vardır ve bunlar edebî eserler veren yazı dilleri hâline gelmişler-dir. Bu Türkçelerden basılan da siyasal nedenlerle yazı dili hâline getirilmiştir.

Muharrem Ergin’in yazmış olduğu “Türkçenin Tarihi Gelişimi” adlı yazıyı okumak için “buraya” dokunun.

ÇokBilgi.Com
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…