DOĞU
CEPHESİ
Birinci
Dünya Harbi'nde Türk ordusuna karşı Galip Devletler yanında savaştığını ileri
süren Ermeniler, İmparatorluk topraklarının paylaşılmasıyla ilgili olarak
Paris'te toplanmış bulunan konferansta sahneye çıktılar ve doğuda Kafkasya'dan
Akdeniz'e kadar uzanan ve Anadolu'nun hemen hemen yarısını içine alan,
"Büyük Ermenistan" kurma hayallerini savundular. Ermeniler bu
emellerini gerçekleştirmek için, Birinci Dünya Harbi sonlarında Erivan
bölgesinde kurmuş oldukları Ermenistan sınırları içinde ve dışında kalan, Özellikle Erivan, Kars ve Nahcivan
bölgelerindeki Türkleri kitle halinde yok etmeye ya da başka yerlere göçe
zorladılar. Ermenilerin Türkleri katletmesi olayları, Türk Ordusunun Mondros
Mütarekesi hükümlerine göre bölgeden çekilmesi üzerine daha da yoğunlaştı.
Bölgede
yaşayan Türk halkı kendilerini Ermenilere karşı korumak için milli şuralar
kurdular. Bunlar Artvin, Ahıska bölgesinde Acara Milli Şura Hükümeti, Kars,
Ardahan, Göle bölgesinde Güneybatı Kafkas Cumhuriyeti, Kağızman Milli Şurası,
Kulp, Zenginbaşar, Nahcivan ve Ordubad Milli Şuraları idi.
Kurulan bu
Şura Hükümetlerinin komşuları Gürcistan, Azerbeycan ve Ermenistan 9 Nisan
1918'de Rusya'dan ayrılıp Kafkaslar Ötesi Birliği Cumhuriyetini kurdular.
Arkasından Gürcistan istiklâlini ilan edip Almanların himayesine girince bu
Cumhuriyet dağıldı ve üç müstakil devlete bölündü.
Mondros
Mütarekesinden sonra bir generalin komutasında Kars'a gelen İngiliz birliği,
başlangıçta Milli Şurayı kabul etmişti. Fakat 13 Nisan 1919'da Şura'yı basarak
dağıttılar ve bölgenin idaresini ellerine aldılar. 20 Nisan 1919'da ise Kars'a
Ermeni askerlerini getirerek idareyi Ermenilere devrettiler. Böylece Ermeniler
İngilizlerin yardımıyla Türk topraklarına girdiler ve Güneybatı Kafkas ile
Nahcivan Şura hükümetlerinin bölgelerini işgal ettiler.
Ermeni
çeteleri işgal ettikleri bölgelerdeki Türkleri katletmeye devam ederken silâhlı
kuvvetleri ile de hudutlarını genişletmek için hazırlıklarını sürdürdüler,
İngilizlerden yeteri kadar askeri yardım aldılar. Batı Anadolu'da Yunanlıların
Miln hattından ikinci işgal hareketine başladıkları gün (22 Haziran 1920)
Ermeniler de doğudan batıya Oltu ve Bardız'a doğru taarruza başlamış lardı.
Oltu
bölgesinde çok kanlı çarpışmalar oldu ve Kuvayi Milliyenin yaptığı baskınlar
sonucunda Ermeni taarruzları kırıldı.
Bardız
bölgesinde ise Kuvayi Milliye, üstün Ermeni kuvvetleri karşısında tutunamayarak
geri çekilmek zorunda kaldı. 9 ncu Kafkas Tümeninin karşı taarruzları ile bu
bölgedeki Ermeniler de bozguna uğratıldı.
Ermenilerin
Türk topraklarını işgalleri sırasında, Gürcüler de İngilizlerin yardımıyla önce
Ahıska'yı işgal ettiler. 1920 Şubat ayı içinde ise Şavşat'ı, Ardanuc'u ve
Ardahan'ın bir kısmını işgal ettiler. Batum'u da işgal etmek üzere
hazırlandıkları sırada bölge halkının İngilizlere müracatı üzerine işgal
edemediler ve Batum civarı İngilizlerin kontrolünde kaldı.
3 Mayıs
1920'de Sovyet Kızılordusunun Gürcistan üzerine yürümesi karşısında Batum'da
bulunan İngilizler, Gürcüleri, Bolşeviklere karşı direnmeye teşvik maksadıyla 7
Mayıs 1920'de Artvin'deki kuvvetlerini çekerek burasını Gürcülere teslim
ettiler. Ayrıca Gürcistan'ın ekonomik çıkarlarını sağlama bağlamak kaydıyla,
daha önce tarafsızlığını ilan ettikleri Batum'u da Gürcistan'a terkettiler.
Ermenilerin
gerek yukarıdaki Türkler aleyhine geliştirdikleri olaylara, gerekse Haziran
1920'den itibaren Oltu bölgesinde başlattıkları taarruz ve işgal hareketlerine
artık bir son vermenin zamanı gelmişti. Ayrıca bu sıralarda siyasi yönden
Ruslar ile başlayan ilişkileri geliştirebilmek bakımından, direkt olarak
sınırdan bağlantı kurmak ve işgal altındaki Türk topraklarının kurtarılması
zorunlu bir hal almıştı.(x)
Kâzım
Karabekir Paşa komutasındaki Doğu Cephesi Komutanlığı birlikleri, TBMM'den
aldığı yetkiyle 28 Eylül 1920'den itibaren Sarıkamış-Kars-Gümrü (Leninakan)
genel doğrultusunda taarruza başladı. 29 Eylül'de Sarıkamış, 30 Ekim'de de Kars
geri alındı. İleri harekâtını sürdüren Türk kuvvetleri, 7 Kasım 1920'de
Gümrü'deki son Ermeni direnişini kırarak,doğuda ilk zaferini kazandı.
Ermenilere
karşı girişilen bu harekât sonunda tesbit edilen iki taraf kayıpları şöyleydi.
Türk
Kayıpları: Toplam 6 şehit, 21 yaralıdan ibaretti.
Ermeni
Kayıpları: 51'i Kars'ın işgaliyle ilgili harekât ve muharebelerde olmak üzere,
toplam 95 ölü, yine Kars'a yapılan harekâtla, içlerinde biri bakan olmak üzere
bir kısım yüksek memurlarla birlikte üçü general ve çeşitli rütbede 50 subayla,
sayılan 500'ü bulan er esir edilmişti. (xx)
(x) Galip
Devletler, Türkiye'nin doğuda Ruslarla bağlantı kurmalarını engellemek için
Birinci Dünya Harbi sonlarına doğru Azarbaycan, Gürcistan ve Ermenistan'dan
oluşan bir Kafkas Bloku kurmuşlardı.
(xx) 17 Kasım 1920'de yenilgiyi kabul ederek
mütareke istiyen Ermenilerden mütareke şartı olarak biner mermisi ile birlikte
2000 tüfek, 3 batarya seri ateşli dağ topu, koşulu 40 makinalı tüfek alınarak
Doğu cephesinin ilk zafer hediyesi olarak Batı cephesine gönderildi.
TBMM
Hükümeti kuvvetlerinin Doğu Cephesinde askeri alanda Ermenilere karşı elde
etmiş olduğu zafer üzerine, Türk ve Ermeni delegeleri arasında 2/3 Aralık
1920'de Gümrü Antlaşması imzalandı.
Kısaca bu
Antlaşma gereğince doğuda tesbit edilen sınır, sonradan Moskova ve Kars
Antlaşmaları ile de doğrulanan şimdiki Türkiye Cumhuriyeti — Sovyet Rusya
arasındaki sınırdır. Bununla Misak-ı Milli'nin (Milli Yemin) Türk toprakları
kapsamına aldığı Kars İli artık anavatana kavuştuğu gibi Ermeni işgalindeki
Iğdır ve Tuzluca ilçeleri de, Kars İl'i sınırları içinde olarak Türkiye'ye
bırakılmış oluyordu. Bu antlaşma yerini, sonradan imzalanan Moskova (16 Mart
1921) ve Kars (13 Ekim 1921) antlaşmalarına bıraktı.
Gümrü
Antlaşması, ANKARA HÜKÜMETİ'nin ilk siyasi zaferi ve antlaşması oldu.
Gürcistan
ile olan sorunlar ise barışçı yollarla çözümlendi. Dışişleri Bakanlığınca 22
Şubat 1921 tarihinde Ankara'da Gürcü Elçiliğine verilen bir nota ile Ardahan ve
Artvin kazalarının terkedilmesi istendi. Gürcüler bu isteği kabul ederek
bölgeyi Türk birliklerine teslim ettiler. Türk birlikleri bu bölgeleri teslim
aldıktan sonra ileri harekâtına devam ederek 1921 yılı Martında Batum, Ahıska,
Ahılkelek bölgesini ele geçirdi.
Bununla
doğu sınırlan güvence altına alındığı gibi, Doğu Cephesi'nde serbest kalan
kuvvetlerden, iki tümenin, Yunan istila hareketine karşı yoğunluk kazanan Batı
Cephesi komutanlığını desteklemek üzere batıya kaydırılması imkânı elde edildi.
Yine bu cepheden serbest kalan bir hayli silahın ve Özellikle topların da Batı
Cephesine gönderilmesi suretiyle bu cephenin ikmal ve takviyesi sağlandı.
GÜNEY CEPHESİ
Birinci Dünya Harbinin galip devletleri, öteden beri ve Özellikle Birinci Dünya Harbi sırasında, aralarında yaptıkları bir çok gizli anlaşmalarda, Türk topraklarını bölüşmeyi kararlaştırmışlardı. Mondros Ateşkesi ile de bu fırsatı ellerine geçirince; Güney Cephesi'ndeki Türk kuvvetlerinin, Toros geçitlerine alınarak bölgenin boşaltılmasını istediler.
Yapılan baskılar sonucu, bu cephedeki 2 nci Ordu birlikleri, Toroslar kuzeyine çekildi. Ateşkes'in imzasından hemen sonra Adana'yı işgale başlayan Fransızlar, meydanı boş bulunca silahlandırdıkları Ermeniler ile birlikte bu işgallerini genişleterek, Adana'dan başka Kozan, Osmaniye, Tarsus, Mersin ve Pozantı'yı da kontrolleri altına aldılar.
Bu arada İngilizler de, Antep, Maraş ve Urfa'yı işgal ettiler; fakat bir süre sonra aralarında vardıkları bir anlaşmayla bu üç ili Fransızlara bıraktılar. Böylece Fransızlar, Adana kuzeybatısındaki Toros geçitlerinden Fırat Nehri doğusuna kadar uzanan geniş bir alanı işgal etmiş bulunuyorlardı.
Ancak bu işgallere ve ardından gelen saldırı ve zulümlere tahammül etme yen Türk halkı, silaha sarılarak mücadeleye başladı. Kuvayı Milliye (Milli Kuvvetler) adını taşıyan bu gönüllü müfrezeler, Güney Cephesi'nin daha ziyade Fırat Nehri batısına rastlayan Adana Cephe kesiminde Fransızlara ve onlarla iş birliği halindeki Ermenilere karşı çarpıştı. Fırat Nehri doğusuna rastlayan Elcezire Cephe kesimindeki İngilizlerle ise, bir çatışma olmadı (Revandiz Harekâtı hariç).
Bu sıralarda Elcezire bölgesinde sadece 2 nci ve 5 nci Tümenlerden oluşan zayıf 13 ncü Kolordu birlikleri vardı.
Fırat doğusundaki bu Türk Kolordusu karşısında Irak'ta İngilizlerin iki tümeni bulunuyordu.
Öte yandan Fırat Nehri batısındaki Adana Cephe kesimindeki düzenli Ordu birlikleri, Toroslar kuzeyine çekilmiş olduğundan, burada sadece yerli halktan oluşturulan ve zamanla geliştirilen milli müfrezeler bulunuyordu.
Halbuki Fransızların o günün en modern silâhlarıyla donatılmış dört piyade tümeni vardı. Bunlardan 1 nci Piyade Tümen birlikleri Adana'da, 1 nci Doğu Tümeni birlikleri ise Mersin'den Urfa ve Telebyaz'a dek olan bölgede yerleşmişti. Ayrıca 2 nci Fransız Tümeni de Kilis bölgesindeydi.
Bundan başka Antep bölgesini 4 ncü Tümenleri ile takviye eden Fransızlar, bu bölgedeki harekâttan bir süre sonra bu tümenlerini Suriye'ye almışlardı.
Bölgedeki Ermeni kuvvetlerine gelince; bunların Antep, Maraş, Saimbeyli, Urfa, Zeytin, Şar, Kozan, Adana, Mersin, Osmaniye, Haruniye, Bahçe ve İslâhiye'de olmak üzere toplam sayıları 10,050'yi buluyordu.
Bu düşmanlara karşı, sadece halkın teşkil ettiği ve Sivas Kongresi'nden sonra Heyeti Temsiliye Başkanı Mustafa Kemâl'in emir ve direktifleriyle organize edilerek geliştirilen, silâh ve donatımca zayıf, fakat yürekli ve inançlı milli kuvvetlerle savaşıldı.
Hem insan hem de silah sayısında çok üstün Fransız ordusu ve onun yanı-başında kendi emelleri uğrunda çarpışan Ermeni birliklerine karşı 1919 sonundan 1921'e dek bu cephede yılmadan, bıkmadan büyük bir azim ve irade gücüyle verilen muharebelerde, milli kuvvetler büyük başarılar elde ettiler.
Maraş ve Urfa'da gösterilen çetin direnişler sonunda, Fransızlar, Maraş'tan 5.000 kişilik kuvvetlerini geri çekmek zorunda kaldıkları (11/12 Şubat 1920) gibi, Urfa'da da tutunamayacaklarını anlayınca önce bir ateşkese gidilmesini istediler ve sonra halkın direnmesini kıramayacaklarını anlayınca Urfa'yı da boşaltmak zorunda kaldılar (11 Nisan 1920).
Adana bölgesinde Ermenilerin yoğun bulunduğu Saimbeyli'ye 15 Ekim 1920'de yapılan taarruzlarla, ayaklanmış Ermeniler bertaraf edilerek Saimbeyli kurtarıldı ve Ermenilerin bu bölgelerde bir Ermeni devleti kurma hayalleri söndürüldü.
Bunları, Adana bölgesinde 18 Ağustos 1919 Şubat 1920 tarihleri arasında Fransızlar yönünden başarısız geçen muharebeler (1 nci ve 2 nci Mercin, Ko-vanbaşı, Mamure ve başkaları) izledi.
Böylece Adana bölgesinde daha fazla dayanamayacağını anlamış olan Fransızların her fırsattan yararlanarak Ankara ile anlaşma yollarını araştırmaya başladıkları görüldü.
Bu sıralarda kazanılan İkinci İnönü Zaferi'nden sonra dünya kamuoyunda olduğu gibi Fransa üzerindeki saygınlığı daha da artan TBMM Hükümeti, gerek bu durumdan, gerekse Fransızların Adana bölgesindeki hareketlerini yavaşlatmalarından yararlanmasını bildi ve Güney Cephesindeki Türk kuvvetlerini peyderpey Batı Cephesi'ne kaydırmaya başladı.
Her ne kadar Antep'te aynı başarıya ulaşılamamış ve Antepliler şehirlerini yiğitçe savunarak, 8 Şubat 1921'de teslim olmak zorunda kalmışlarsa da, gösterilen bu olağanüstü Türk direnmesi karşısında Fransızlar, çoğu zaman güç durumlara düşmüşlerdi.
Özetle denebilir ki, Fransızlar, 1919 sonlarından beri Güney Cephesi'nde sürüp gelmiş olan çeşitli muharebelerde, yer yer uğradıkları başarısızlıklar yüzünden, Türklerle savaşı sürdürmekte bir yarar görmemeye başladılar. Buna bazı iç ve dış siyasi sorunlarının da eklenmiş olması onları, özellikle İkinci İnönü Zaferi'nden sonra Ankara Hükümeti ile bağlantı kurmak zorunda bıraktı.
Sakarya Meydan Muharebesi'nde Türk ordusunun elde ettiği parlak zaferden sonraysa, Fransa, 20 Ekim 1921'de TBMM Hükümeti ile resmen Ankara Antlaşması'nı imzaladı.
Güney Cephesi'nde elde edilen başarılı harekât sonunda imzalanmış bulunan Ankara Antlaşması'na göre; Fransa ile savaş hali sona erdi, Türkiye - Suriye sının tespit edildi ve Fransız kuvvetleri bölgeyi tamamiyle boşaltarak bu sınırın güneyine çekildi.
Bu antlaşma ile İskenderun her ne kadar Suriye sınırları içinde bırakılmışsa da Misakı Milli, ilk kez Batılı büyük bir devlet olan Fransa tarafından benimsenmiş ve dolaylı olarak da TBMM Hükümeti tanınmış oldu.
Siyasi yönden kazanılan bu olumlu sonuçlar yanında, askeri yönden de, Doğu Cephesi'nde olduğu gibi, Güney Cephesi'nde böylece serbest kalan Türk birlikleri buradan Batı Cephesi'ne kaydırılarak Yunanlılara karşı çarpışan Türk kuvvetlerinin kuvvetlerindirilmesi imkanı elde edildi ve bu cepheden gönderilen kuvvetler Albay Selahattin Adil'in emrinde 2 nci Grup adıyla Sakarya Meydan Muharebesi'ne yetişti ve muharebenin kazanılmasına katkıda bulundu.
İNTERNETTEN