Dede Korkut Beğ Böğrek

Yazan : H. Cahit ÖZTELLİ
(Lise Edebiyat Öğretmeni)
19 Mayıs Samsun Halkevi Dergisi
(Cilt : 7, Sayı : 66, Yıl : 1945 (?), sh. 14 - 17'de yayımlandı.)

DEDE KORKUT
BEY BEYREK'İN ZİLE VARYANTI


Dede Korkut hakkında yapılan neşriyat ve rivayetlerin en iyi tahlil ve tenkidini yapan Orhan Şaik, şimdiye kadar Bey Beyrek rivayetlerinden onüç kadarının tesbit edilmiş olduğunu bildiriyor. İyi aranırsa memleketimizin daha birçok yerlerinde bu rivayetleri bulmak mümkündür.

Dede Korkut

İki yıl önce Zile'de tesbit ettiğim Bey Beyrek rivayeti diğerlerinden bazı noktalarda ayrılık göstermektedir. Hikâyeyi anlatan Hatice Hanım manzumelerden çoğunu hatırlıyamadığını söyledi.

Yaptığım araştırmalarda daha bazı ihtiyar kadınların da aynı hikâye ile beraber (Tepegöz) hikâyesini de kısmen bildiklerini öğrendim.

Zile'de Beyrek hikâyesinin adı (Ak Kavak Kızı) veya (Beğ Böğrek)'tir.
 ------------------------------------------------
Bir padişahın hiç çocuğu olmazmış. Bir gün lalasına demiş ki:
- Lala, senin ile tebdil kıyafet olarak gezek, demiş. Lalası ile seyahata çıkmışlar. Giderken bir çeşme başında oturmuşlar. Padişah:
- Lala, bir kahve bişir, içek, demiş. O sırada bir derviş çıkagelmiş.
-  Selâmünaleyküm padişahım, demiş. Padişah:
- Ve aleykümselam Derviş baba, demiş, benim padişah olduğumu nerden bildin, demiş.
Derviş:
- Senin padişah olduğunu bilmezsem yazık benim dervişliğime, demiş.
- Öyle ise benim gönlümdeki muradı da bil, demiş.
- Padişahım, senin evlâdın yok, al sana bir elma; yarısını sen, yarısını sultan hanıma, kabuğunu da Kanber Tay'a veriniz, demiş, dokuz ay sonra erkek evlâdın olacak. Ben gelmeyince ismini koyma, demiş. Derviş kaybolmuş.

Elmanın yarısını kendisi, yarısını karısı, kabuğunu da taya vermişler.

Allah bunlara bir erkek evlât vermiş. Ahurdan seyis fırlamış:
- Bir erkek atımız oldu, demiş. Padişah donanmalar yapmış.

Çocuk adsız olarak yedi yaşına gelmiş. Çocuk mektebe gidince arkadaşları:
- Adsız bey, adsız bey, deye alay ederlermiş. Çocuk ağlayarak eve gelmiş, annesine, babasına:
- Benim adım ne ise söyleyin, bana adsız bey, diyorlar, demiş.

Vezir:
- Padişahım, bu derviş gezgin bir adam. Bugün burda, yarın orda. Siz bilirsiniz amma bu çocuğun adını koysanız eyi olur.

Padişah düğünler kurmuş, mevlütler okutmuş, çocuğun adını koyacağı sırada derviş çıkagelmiş. Dervişi görünce padişah karşılamağa koşmuş, ayağına kapanmış.

Derviş çocuğun adını «Beğ Böğrek», atın adını «Dengiboz» koymuş. Atın kulağına üç ihlâs okuyarak:
- Bu çocuğun emaneti senin, diyor, gaip oluyor. Meğer derviş Hızır Aleyhisselâm imiş.

Beğ Böğrek, oynarken çeşmede su dolduran bir ihtiyar kadının destisine elindeki yay ile nişan alarak destiyi deliyor. Kadın:
- Ah, oğul sana nasıl intizar edeyim. Padişah seni altmış yaşında güç hal ile buldu. Ne diyeyim, birşeycikler diyemem, sararıp solasın, Akkavak kızına âşık olasın.

Önce çocuk rüyasında Akkavak kızını görüyor. Kızın elinden bir bardak su içiyor, ona âşık oluyor.

Ondan sonra çocuk günbegün sararıp soluyor. Babası doktorlara gösteriyor, çâre bulamıyor. Bir gün şöyle ilân ediyor:
- Oğlumun hastalığını kim eyi ederse onu dünya malına gark edeceğim.

Vezir oğlandan hakikati öğreniyor; oğlan:
- Babam Akkavak kızını bana alır, almazsa kendimi öldürürüm, diyor.

Vezir, padişaha vaziyeti anlatıyor. Padişah ta vaktile bu kızı sevmiş, alamamış imiş.
Padişah:
- Ben onu alamadım ki, o alsın,  diyor.

Beğ Böğrek babasından izin ve bir heybe altın alarak yola düşüyor, Dengiboz'a :
- Beni Akkavak kızın memleketine götüreceksin, diyor, Dengiboz, Hızır'dan tenbihli olduğu için bunu ondan rica ediyor. Yanına da vezirin oğlunu alarak günlerce yol alıyorlar. Birgün bir dağda bir kocakarının evine misafir oluyorlar. Kadına işi anlatıyorlar, o da:
- Aman oğul, diyor, bu kız pek yamandır; şimdiye kadar kimse onunla boy ölçüşemedi. Onun âşıkları hep öldüler. Kafalarından kız bir kale yaptı, korkarım senin de başına bir felâket gelir.

Oğlan israr ediyor, kadını kıza elçi gönderiyor. Sabahleyin kadın kızın konağına gidiyor. Kız:
- Peki gelsin, diyor, yalnız benim üç şartım var; onları yaparsa ona varırım, yapamazsa kalanın şurasında bir gedik kaldı, onun kafası ile orayı kapatırım. Şartımın biri benim ile at koşturma yarışı, biri güleşme, birisi de kırk arşınlık hendeği atla atlama.

Kadın dönüyor. Oğlan razı oluyor, gidiyor Dengiboz'a yalvarıyor:
- Ne olursa senden olur, diyor.

Akkavak kızının yüzü nikaplı imiş, yoksa yüzünü gören güzelliğinden bayılırmış. Ertesi sabah hendeği atlıyorlar. Akkavak kızı hendeğin kenarına düşüyor, oğlan da hendekten kırk arşın öteye atlıyor. Daha ertesi gün güleşte kız yeniliyor. Orada bulunanlar, pay bu yiğitindir, diyorlar. Yarışta da kazanınca kız : - Daha bir diyeceğim kalmadı, diyor.         

Kızın babası, düğünü burada yapalım, sonra kızı götürürsün, diyor. Oğlan da razı olmayor. Sonunda Ak Memleket'in padişahı olan kızın babası, kızına kırk deve yükü cihaz yükletip kırk hizmetçi ile oğlana veriyor, oğlan memleketine geliyor. Memleketin kenarına gelince çiftçilerin öküzlerinin beyaz yerlerine kara çuval çektiklerini görüyor. Oğlan çiftçilere soruyor, onlar da:
- Padişahımızın oğlu bir kıza âşık oldu, gitti, o da yasa düştü, diyorlar. Oğlan:
- Haydi, padişahınıza müjde verin, oğlun geliyor deyin, diyor. Onlar da koşa koşa padişaha gidiyorlar:
- Padişahım, müjde!... Diyorlar bir türlü söyleyemiyorlar. Vezir soruyor:
- Yoksa Beğ Böğrek mi geliyor, diyor. Adam başı ile tastik işareti veriyor. Padişah bir bölük askerle karşı çıkıyor, oğlunu alıp saraya getiriyor. Akkavak kızı padişahın eteğini öpüyor. Düğün hazırlığı başlıyor.

Beğ Böğrek, babasına:
- Baba, diyor, benim vâdim vardı, ben bu kızı alırsam düğünümü av eti ile yapacağım demiştim. Şimdi onu yerine getireceğim, diyor. Babasından müsaade alarak kırk arkadaşı ile ava çıkıyor. Gide gide büyük bir koruya geliyorlar. Atlarını orada bırakarak yemeklerini yedikten sonra uykuları geliyor. Uyuyorlar. Korunun sahibi kıral, lalasına:
- Lala dürbünümü getir de koruya kimse girmiş mi bakayım, diyor. Bir de ne görsün, kırk at yayılıyor, kırk yiğit te çayırda uyuyor.

         

Kral:
- Lala, git bunların atlarını ahıra çek, adamları zindana at.

Vaktile Beğ Böğreğin babasının azat ettiği bir köle bu kralın lalası olmuş imiş.

Lala atları tutuyor. Yalnız Dengiboz kaçıyor. Adamları da zindana koyuyor, fakat Beğ Böğreği tanıyor, Beğ Böğrek, kendisini salıvermesi için yalvarıyor, o da bırakmıyor. Baban seni kurtarır, diyor.

Senede bir hamama gitmek için dışarı çıkarlarmış, bir sene tamam olunca dışarı çıkıyor, hamama giderken Beğ Böğrek:
- Arkadaşlar, siz gidin, ben kalenin burcuna çıkıp Oğuzeli'ne bir bakayım, Oğuzeli'nden esen yellerden Akkavak kızının kokusunu alayım, diyor. Oğuzeli de kendi memleketi imiş.

Arkadaşlarının yalvarmalarına rağmen gitmiyor. Saç sakal birbirine karışmış orada oturuyor. Uzaktan böyük bir kervanın geldiğini görüyor. Kervanbaşına bir mani söylüyor:

            Oğuzelinden beri gelirsin
            Kasavet gönlümün gamın alırsın
            Benim şah babamı nasıl bilirsin
            Eğlenin bir haber verin yolcular.

Diyor.

Kralın kızı orada gezerken bunları duyuyor. Kervanbaşı maniyi duyuyor, oradakilere:
- Buna kim cevap verirse önde giden katırı ona vereceğim, diyor. İçlerinde bir Keloğlan varmış:
- Ben cevap veririm, diyor.

            Ben bir ulu bezirgânım kalmam yolumdan
            Alırım satarım dünya malından
            Gelişim sorarsan Oğuzelinden
            Söyle yiğit kelâm gelsin dilinden

diyor. Keloğlan adını soruyor. Beğ Böğrek te;

            Çıktım da bu dağ başına da derbendi ırak
            Bir dalğa geldi de cûş etti yürek
            Babam padişahtır, ismim Beğ Böğrek
            İletin, bir haber verin yolcular.

            Keloğlan:

            Padişah babanın beli büküldü
            Gözünün gevheri yere döküldü
            Kulun kölen mezad oldu satıldı
            Baltacı oğlu kel vezir de babanın yerine oturdu.

Böğrek bunu eşidince teessüründen kendini aşağı atarken kral kızı kolundan tutuyor:
- Evli misin, bekâr mısın, diyor. Beni alacağını söz ver seni bu zindandan çıkarayım, diyor. O da söz veriyor.

Gece zindancı uyurken kız oğlanı kaçırıyor. Ve şöyle tembih ediyor. Babanın memleketine git asker al gel. Kırk arkadaşım vardı onları isterim. Biri eksik olursa kabul etmem, kralın kızını isterim yerine versin de, diyor.

Beğ Böğreği kaladan aşağı iple sallayor. İp yetişmeyor. Kız ne yapalım derken Bey Böğrek cebinden bıçağını çıkarup ipi kesiyor. Aşağı düşüyor. Orada şunu söyleyor:

            Yüksek idi düştüğüm yer tutmaz oldu dizlerim
            Kıl bürüdü, görmez oldu gözlerim
            Bir senedir zindan dibi düzlerim
            Tez yetiş benim Dengiboz'um yetiş.

diyor. Dengiboz oralarda dolaşırmış, koşarak geliyor, meğer ormanda Böğrek atın gemini eğerin kayışına takmış imiş. Dengiboz dile geliyor:
- Beğim, diyor: Bir senedir ben neler çektim. Dizime kadar suya girdi isem su içtim. Dizime kadar ota girdi isem, ot yedim. Bir defa şu eğeri kaldır da sırtıma bak. Böğrek eğeri kaldırıyor. Bir de ne görsün derisi de beraber kalkıyor. Hayvana çok acıyor.

Dengiboz :
- Ne ise, tırnağımdaki şu tozu al da sırtıma ek, diyor. Alıyor. Yaraları iyi oluyor. Ata biniyor memlekete geliyor. Sarayda babasının gözleri kör olmuş, sarayı vezirler işgal etmişler. Eskiler unutulmuş kel vezir de Akkavak kızı almak üzere düğün yapıyor.

Akkavak kızı önünde bir bardak zehir, son dakikaya kadar Böğrek gelmezse kendini öldürecekmiş.

Böğreğin geldiğini öğrenince kel vezir kaçıyor. Babası seviniyor. Oğlunu yerine geçirmek istiyor. Böğrek kırk arkadaşı kurtarmadan hiçbir şey yapmıyacağını söyleyor. Yanına bir tabur asker alıyor. Kralın mülküne gidiyor. Benim kırk atım ile kırk adamı sen nasıl olur da zindana atarsın, diye dayatıyor.
Kral korkıyor, emir veriyor. Adamlarını ve atını veriniz, diyor. Böğrek
- Adamlarımdan biri eksik çıkarsa kabul etmem. Onun yerine kızını alırım diyor. Zindandan 39 adam çıkıyor. Krala haber veriyorlar. O zaman kral kızını veriyor. Böğrek kızla ve arkadaşlariyle dönüyor. Sarayda düğün başlayor. Kralın kızını kel vezire veriyor. Kendisi de Ak Kavak kızı ile kırk gün kırk gece düğün edüp evleniyor. Yiyip içip muratlarına eriyorlar.

19 Mayıs Samsun Halkevi Dergisi

Cilt: 8, Ağustos 1947, Sayı : 85
http://unyezile.com/zilemak.htm