Kırklar Meydanına Vardım
Gel Beri Ey Can Dediler
İzzet İle Selam Verdiler
Şah
Hatayi'm Nedir Halin
Hakk'a Şükr
Et Kaldır Elin
Gıybetten
Kese Gör Dilin
Her Kula
Yeksan Dediler
İran'da
Safevi soyundan gelen bir Türk. Erdebil'de doğdu. Ana tarafından Uzun Hasan'ın
torunu Bilki Aka'nın oğludur. Babası Haydar'ın ölümünden (1488) sonra dayısı
tarafından iki kardeşiyle birlikte düşmanlarından kaçırılarak Şiraz'a
gönderildi. Şiraz valisinin, üç kardeşi bir süre hapsettiği söylenir. Akkoyunlu
hükümdarı Sultan Yakup'un ölümü üzerine oğlu Rüstem saltanat mücadelesinde
onlardan yararlanmak amacıyla üç kardeşi hapisten kurtarır, Şah İsmail'in
ağabeyi Sultan Ali, katıldığı iki savaşı da kazanarak Tebriz'e döndüğünde
parlak bir törenle karşılanır. Ama üç kardeşin halk üzerinde manevi etkisi,
Sultan Ali'nin kazandığı zaferler Rüstem Bey'i korkutur, onları ortadan
kaldırmanın yollarını ararken durumu sezen Sultan Ali kardeşleriyle birlikte
Erdebil'e kaçar. Sultan Ali yolda kendilerini izleyen Rüstem Bey'in askerleri
tarafından öldürülür. Ama iki kardeşini yedi müridiyle Erdebil'e göndermeyi
başarır. Şah İsmail ve kardeşi İbrahim burada müritlerince korunur. Sürekli
izlendikleri için bir süre sonra Bağru dağına, oradan da Gilan, Gaskar, Reşt ve
Lahican'a kaçırılırlar. Lahican'da Kar Kaya'nın evinde saklanan Şah İsmail ilk
öğrenimini özel bir öğretmenden gördü. Babasının müritleri dört bir yandan onu
görmeye geliyorlardı. Yakalanamadığını gören Rüstem Bey, Lacihan üzerine
yürümeye hazırlanırken öldürülünce (1497), Şah İsmail harekete geçer.
Müritlerini toplayıp Hazer kıyılarındaki Aravan'a (1500), oradan Erdebil'e
gelir. Kendisine katılan Türk oymaklarıyla birlikte yeterince kuvvet
topladığını görünce ilk olarak babasının ve Şiilere yapılan eziyetlerin öcünü
alma yolunu tutar. Tebriz'e gelip taç giydiğinde (1502), babasının öcünü almış,
Baku'yü zaptetmiş, Nehcivan'da Elvend Bey'i yenmiştir. Şah İsmail'in bundan
sonraki yaşamı Şiiliği yaymak, Safevi devletinin sınırlarını genişletmek için
yaptığı savaşlarda geçer. Devletin sınırları genişleyip Şiilik Anadolu'ya doğru
hızla yayılınca Osmanlı'larla çatışır. Sonunda Çaldıran'da Yavuz'a yenilir
(1514) ve kaçar. Bu yenilgiden sonra Tebriz'e döndüyse de eski gücünü yitirdiği
gibi uğradığı ruhsal çöküntüyle de kendisini şaraba verir. Oğlu Tahmasb'ı
yerine atabey olarak bırakır, her yılını ayrı bir kentte geçirerek yaşamını
tamamlar. Azerbaycan'da iken ölür. Cenazesi Erdebil'e götürülür.
Şah İsmail,
Hatayi mahlasıyla şiirler yazdı. Sanatçı kişiliği çok zor koşullar altında
geçen çocukluğu sırasında oluştu. Aruz ve heceyle yazdığı şiirler Azerbaycan
edebiyatının Nesimi ve Fuzuli arasındaki döneminin en güçlü temsilcisi olduğunu
kanıtlar. Özellikle heceyle yazdığı şiirler Anadolu'da gelişen tekke edebiyatını
büyük ölçüde etkiler. Alevi -Bektaşi edebiyatının en güzel örneklerini sunar.
Sadettin Nüzhet, şiirlerini dörde ayırıyor:
a)
Tasavvufi düşüncelerini içerenler,
b)
Aleviliği dile getirenler,
c)
Hurufiliğin ilkelerini yansıtanlar,
d) Aşıkane
olanlar.
Aruzla
yazdığı şiirlerinin ise daha çok tasavvufi olduğu görülür. Bu şiirlerinde
kullandığı dil klasik şiirin dilidir.
Hece
ölçüsüyle koşma ve semai biçiminde yazdığı nefesler ise Yunus'un izlerini
taşır. Ama Hatayi'nin kendine özgü şiir yolu oluşturduğu da belirtilmelidir.
Hece ve aruzla yazdığı şiirlerini kapsayan Divan'ı basıldı (Sadettin Nüzhet
Ergun, Hatayi divanı, 1956; bütün nüshaları karşılaştırılarak yapılan basımı
için bkz. Aziz Aka Mehmedof, Şah İsmail Hatayi Eserleri 1, Bakü 1966). Ayrıca
Dehname adlı Ali'yi öven bir mesnevisi (Baku 1946) ile yine mesnevi biçiminde
yazılmış bir Nasihatnamesi vardır. Değerli araştırmacı Nejat Birdoğan
Alevilerin Hükümdarı Şah İsmail Hatayi adlı yapıtında bu büyük ozanın yaşam
öyküsünü, Osmanlı ve Safevi yanlarından topladığı şiirlerini daha geniş ve
gerçekçi biçimde vermiştir.
KİŞİLİĞİ
Yaşamına
can korkusu ile başladı. Daha altı yaşında iken dedesinin müritlerince
kaçırılmasaydı öldürülecekti. Gilyan'da altı yıl gizlilik içinde yaşadı. On iki
yaşında Ercuvan'da Taliş Mehmed Bey'in elinden zor kurtuldu. Bu yaşında
yandaşlarına kalelerin nasıl alınacağını öğretiyordu. Ele geçmeden yandaş
toplayabilmek için binlerce kilometre yol yapıyor, ayrı ayrı iklimlere, huyunu
suyunu bilmediği topluluklar arasına giriyor, karşılaştığı herkesi inandırıp
yanına alıyordu. Anadolu'dan binlerce, on binlerce kişi yalınayak bu genç adam
için yollara düşüyordu. Bu yollara düşmede eski Türk inancının etkisi ve inancı
olduğu kadar çocuk Şah'ın kişiliği de etkin rol oynuyordu. Osmanlı'da aradığını
bulamayan Anadolu halkı, özellikle Erzincan, Sivas, Karaman Türkmenleri Şah'a
doğru yola çıktılar. Bu gidiş yıllarca sürünce Yavuz'a verilen bir dilekçede
"İşte bir zaman geldi ki Rum ülkesinin halkının çoğu Erdebil olup kafir
oldu." denilecektir.
Hoca
Sadeddin, bu göçü ''Ol taifenin kalanı dahi terk-i diyar etmek istediler.
Ölüsü, dirisine yüklenip cümlesi çıkup gitmek istediler.'' diye anlatır.
Kuşkusuz bu gidişi, Anadolu'da kimsesiz kalan Türk'ün orada önem ve güven
kazanma isteğine bağlayanlar da vardır. ''Ömründe ve diyarında kendüye adem
dinmeyen bikarlar tuman (tümen) beyleri olup hadden ziyade itibar buldular.
İşiten çıktı gitti. Yerinden ayrılup yurdunu terk idüp çiftin çubuğun
dağıttı.'' Osmanlı ve Dulkadrlı önlemleri bu yürüyüşü durduramıyordu. Hac
yerine Erdebil ziyaretini yeğleyenler, ''Biz diriye varırız, ölüye değil."
diyorlardı. Bu bilgiyi Aşık Paşazade, bir söylenti olarak aktarıyor.
Kuşkusuz bu
oluk oluk akışın sonunda karşılaşılan kişi öyle sıradan biri değildir. Bir kez,
kesinlikle çok iyi bir eğitim ve öğrenim görmüştür. Bu eğitim kavramında daha
on iki yaşında iken değme babayiğitlerin katlanamayacağı bir gövde
dayanıklılığı bulunmak tadır. Bu yaşta en kanlı boğuşmaların içine girip
çıkmıştır. İyi bir dövüşçü ve avcıdır. 1500 yılında Tercan-Sarıkayasında bir
mağarada yaşayan ve insanlara saldıran bir ayıyı okla vurup öldürecek kadar
bilekli ve yüreklidir. O kış Erdebil yöresinde kuşların donup düştüğü havalarda
adamlarına kardan kale yaptırıp kuşatıyor ve onları oyalıyordu.
SANATI
Şirvanlı
Melikü'ş Şüera Habibi'nin öncülük ettiği Türkçe edebiyatın bir çok uğraşanları
devletçe korunma altına alınmıştır. Şah İsmail'in kendisinin hece ve aruz ozanı
olması ününü artırmış, bilime saygısı da duyulunca kimi bilginler Erdebil'e
gelmiş, kimisini de kendisi getirtmiştir. O dönem kaynaklarında Şah İsmail'i
sıradan bir hükümdar olmaktan çok, eski Hurremi'liğin, Babeki'liğin sürücüsü ve
Turan düşüncesinin yeni temsilcisi olarak düşünmek mümkün. Bunun için Yavuz
Selim, Şah İsmail'e "Afrasiyab -1 Ahd" diyecektir. İsmail'e olan
sevgi ve sığınma yürüyüşlerine böylece sanat adamları da katıldı. Sultan
Hüseyin Baykara'nın (rn. 1447 -1505) oğullarına hile ile ağır yenilgiler vuran
Özbek hanı Şeybani'yi 1510'da ortadan kaldıran İsmail'e bu tarihte ilk
sığınmalar oluyor. İsmail, bu sanatçıları saygı ile karşılayıp seçkin görevlere
atıyor. Bu sanatçıların başında Kemaleddin Behzad (1455 -1535) vardır.
Bu dönemin
tarihçilerinden Hvodemir'in anlattığına göre "Üstad Behzad, dönemin en
olgun nakkaşlarının ustasıdır. Bir süre, doğruluk örneği Emirin (Hüseyin
Baykara'nın) yanında eşsiz işlerle uğraşırken şimdi yüce mertebeli Sahib
Kıranın (Şah İsmail'in) yanındadır." Hvodemir, bu kitabını H. 904'te (rn.
1498) Ali Şir Nevai adına yazmaya başlamış, H. 905'te (rn. 1499) bitirmiştir.
Böylelikle Kemaleddin Behzad'ın Şah İsmail'e sığınışı daha önceki yıllara
geçiyor. Bu kitaba göre Nakkaş Ağa Mirek, Hüseyin Baykara yanında iken
Kemaleddin Behzad, Şah İsmail'in yanındadır. Belki de Hüseyin Baykara,
döneminin geleneğine uyarak Şah İsmail'e bir çok sanatçıyla birlikte Behzad'ı
armağan etmiştir. Behzad, özel bir fermanla 1521'de nakkaşhaneye müdür ve
sahib-i ihtiyar (yetkili) atandı. O güne değin dağınık olan Safevi nakşına
artık bir biçim vermişti. Ağa Mirek, Muhammed Tebrizli, Hace Abdül Aziz,
Muzaffer Ali Muhammed vb. bu okulun öbür öğretmenleri idi. Bu dönemde arta
kalan kimi saray süslemelerinin yanı sıra son yıllarda bulunan "Cihan
Ara-yı Şah İsmail Safevi" kitabındaki yirmi kadar minyatür de dönemine
ışık tutması bakımından oldukça değerlidir.
ESERLERİ
Şah İsmail
her şeyden önce bir şiir adamıdır, bir gönül adamıdır. Dönemindeki şiir
türlerinin tümünü denemiştir.
Ey Hatai
zikr-i fikrin eyledin eş'are sarf
Tuttu irfan
defterini ehl-i divan şimdiden
dediğine
göre irfanının ululuğu dünyayı çok erken tutmuş. Mesnevi de olsun divan
şiirlerinde olsun dönemin din ve edebiyat bilgilerine iyice egemen olduğu bir
gerçek. Yapıtlarına Farsça ve Arapça eklediğine göre bu dilleri de biliyor.
Cavidan-Name'den söz ettiğine göre Fazlullah'ı ve Hurufi'liği biliyor. Kur'an
ayetlerine kafiyeli dizeler yazıyor. Ayetleri açıklıyor. Ebced'i biliyor.
Özetle şiir bilgilerinde oldukça güçlü. Dehname mesnevisini 19 yaşında
yazmıştır. Halk şiiri türlerini biliyor ve ustalıklı kullanıyordu.
Hatai'nin
aruzla yazdığı şiirlerini çıraklık ve ustalık dönemlerine ayırmak olası.
Çaldıran vuruşmasından sonra bu büyük adamın duygularında geniş ölçüde değişmeler
olmuş. O, gururlu ve kendini yenilmez sanan egemenin yerini daha durgun,
yenilmiş ve gururu kırılmış bir adam aldı. Şiirleri de bu duygulara paralel
olarak değişti. Böylelikle duygu yönü ağır basan şiirlerinde bir güçlenme
görüldü.
Diyarı aşka
sultanam dila men de zamanılda
Vezirimdir
gam u gussa oturmuş iki yanımda
Men ol
şahbaz-ı kühsarem başeğmem gülle-i Kare
Nice anka
kimi yavru uçurdum aşiyanımda
gazelinde
en içli divan ozanının gücü görülür. Hatai, elbette bir Fuzuli değil. Şiir
anlayışı değişik. Hatai'nin şiirlerinde düşüncelerini şiir diliyle yaymak
isteyen bir Şah'ın çabalaması var. Şah için şiir bir araçtır. Hatai'nin iki
katı yaşayan ulu ozan Fuzuli'de şiirin amaç olduğu açıktır. Hatai bir yandan
boğuşurken bir yandan yeni bir devlet kuruyordu. Buna karşın kimi şiirlerinde
kendisini güçlü görür:
Çün tecella
nurını görmek temenna eylerem,
Şimdi
Mansur'am meni bir dara göndermek gerek
beyti
herhalde benzerlerinin önünde yer alacak güçte.
Şiirdeki
gücü asıl hece ile söylediği deyişlerdedir. Bunlar, yüzyıllardır onun
inancından olsun olmasın Türk halkının dil-ezberi olmuştur. Kimi törenlerde
semahların, cüş havalarının, düvaz imamların hep bu deyişlerden seçildiğini
herkes bilir.
Türkiye'de
hakkında ilk kez Rahmetli Sadeddin Nüzhet Ergun ciddi bir kitap yazar. Kitapta
hece ile şiirlerinin yanı sıra, Nasihatname mesnevisinin tümü, ikinci bir
mesnevi ve ''Dehname'' den kimi kısa bölümler alınır. Rahmetli Sadeddin Nüzhet
kuşku yok ki alanının en yetkilisi. Kitabın sunuş yazısındaki incelemesi son
derece değerli. Konuyu ve bu alandaki çalışmaları iyi incelemiş. Azerbaycan
yayınlarının temelini Leningrad ve Taşkent nüshaları oluşturuyor.
Düzenleyenler, Paris ve Londra nüshalarını da gözden geçirmişler.
Hatayimdir
Şah Hatai
Amma adım
Ömer dunır.
Demek ki
''Şah Hatai'' veya yalnız ''Hatai'' adını kullanan başka başka ozanlar var.
İlginçtir ki bunlardan birinin adı da Ömer. Kimi deyişler değişik yerlerde
eksik dörtlüklerle yayınlanıyor. Azerbaycan ve Erdebil nüshaları tapşırmayı
''Hatai'', Napoli nüshası ile Sadeddin Nüzhet yayını ise ''Hatayi'' olarak
alıyor.
Geldi
Cebrail çağırdı ya Muhammed Mustafa
dizesiyle
başlayan şiir Alevi cemlerinde çok söylenen ''Mihraçlama'' dır. Türkiye'de ise
ilk kez Sefer Aytekin'in 1958'de yayınladığı Buyruk kitabında yer almış.
Buyruk'un Şeyh Safi'ye ait olmadığının kesin kanıtı da kendisinden çok sonra
yaşayan torununun bu şiirinin o yapıtta yer alması. Dehname'nin yalnız
Leningrad müzesinde aslı vardır. Bu şiir Şah İsmail'in 19 yaşında yazdığı bir
aşk öyküsü. 1532 ikiliden oluşmuş. Bölüm başlıkları Farsça verilmiş. Altlarında
Azeri ağzıyla çevirileri var. Bu çeviriler Şah İsmail'in değil.
Son
bölümde,
Hicrinde üç
zid ü nun geçti
Sin'din
dahi bir füzun geçti
dediğine
göre ebcetle bu açıklama h. 911'i (m. 1506) gösteriyor.
Eserlerinden
bazıları:
1
Muhammed
Ali'nin Aldım Elini
Hak Deyip
Tuttuğum Elden Ayrılmam
On İki
İmamın Tuttum Yolunu
Hak Deyip
Tuttuğum Yoldan Ayrılmam
Mürşidin
Nefesi Hak Nefesidir
Mürşid
Sözün Tutmayanlar Asidir
Mürşidin
Rızası Hak Rızasıdır
Hak Deyip
Tuttuğum Yoldan Ayrılmam
Mürşidin
Gittiği Veli Yoludur
Gitme
Dediğine Gitmemelidir
Zahir Batın
Muhammed Ve Ali'dir
Hak Deyip
Tuttuğum Yoldan Ayrılmam
Hak Erenler
Bir Araya Derilse
Cümle
Aşıklara Nasip Verilse
Aşikare Hak
Gözüyle Görülse
Hak Deyip
Tuttuğum Yoldan Ayrılmam
Şah
Hatayi'm Hak Bil Tuttuğum Eli
Zahirde
Batında Hak Gördü Seni
Gerçek
Erenlerden Aldım Haberi
Hak Deyip
Tuttuğum Yoldan Ayrılmam
2
Muhammed
Ali'yi Candan Sevenler
Yorulup
Yollarda Kalmaz İnşallah
İmam
Hasan'ın Yüzün Görenler
Hüseyin'den
Mahrum Olmaz İnşallah
İmam
Zeynel'den Bir Dolu İçtim
İmam
Bakır'da Kaynayıp Coştum
İmam
Cafer'e Vardım Ulaştım
Bundan Özge
Yola Sapmaz İnşallah
İmam
Musa'dan Gelen Erenler
Can Baş
Feda Edip Cemler Görenler
İmam
Rıza'ya Zehir Verenler
Divanda
Şefaat Bulmaz İnşallah
Bir Gün
Olur Okuturlar Defteri
Şah Oğlunun
Belindedir Teberi
Uyanırsa
Taki Naki Askeri
Açılan
Gülümüz Solmaz İnşallah
Hatayi Der
Bu İş Bizi Bitire
Özünü Kata
Gör Ulu Katara
Mehdi Şevki
Bu Cihanı Tutar A
Şah Oğluna
Sitem Olmaz İnşallah
3
Serime Bir
Sevda Geldi
Muhammed
Ali'den Beri
Yandı
Vücudum Kül Oldu
Ta
Kalubeli'den Beri
Ali'nin
Fatma Kanber'i
Hırka
Tutunur Önleri
Severim On
İk'imam'ları
Atası
Pirimden Beri
Hasan'la
Hüseyin'i Sevdim
İkrarım
Onlara Verdim
Kafirleri
Bütün Kırdım
Halil-Ür-Rahman'dan
Beri
Zeynelabidin
Yolları
Açılır
Gonca Gülleri
Bakır
İmamlar Serveri
Severim
Soyundan Beri
Muhammed
Dünyaya Geldi
Şu Alem Nur
İle Doldu
Hacem İmam
Cafer Oldu
Okuram
Kur'an'dan Beri
Musahibim
Musa Kazım
Rıza'ya
Bağlıdır Özüm
Kolumda
Şahinim Bazım
Beslerim
Zamandan Beri
Taki'den
Etek Tutmuşam
Naki
Sırrına Yetmişem
Askeri'den
Mey İçmişem
Sarhoşum
Zamandan Beri
İkrarım
Bendi Boşandı
İndi Türaba
Döşendi
Mehdi'den
Kılıç Kuşandı
Bilirem
Zamandan Beri
Şah
Hatayi'm Hakk'a Yalvar
Sevdiğim
Ali'dir Server
Sorarlarsa
Bizi Erler
Gelirem
Divandan Beri 4
Sufi
Mezhebimin Nesin Sorarsın
Biz
Muhammed Ali Diyenlerdeniz
Gözlüye
Gizli Yok Ya Sen Ne Dersin
Biz
Muhammed Ali Diyenlerdeniz
Eğnimize
Kırmızılar Giyeriz
Halimizce
Her Manadan Duyarız
Katarda
İmam Cafer'e Uyarız
Biz
Muhammed Ali Diyenlerdeniz
Her Kimin
Ki Çerağını Hak Yakar
Mümin
Olanları Katara Çeker
Aslımız On
İki İmama Çıkar
Biz
Muhammed Ali Diyenlerdeniz
Biz Tüccar
Değiliz Alıp Satmayız
Erkan
Gözetiriz Yoldan Sapmayız
Gönlümüz
Ganidir Kibir Tutmayız
Biz
Muhammed Ali Diyenlerdeniz
Muhammed
Ali'dir Kırkların Başı
Uralım
Yezid'e Laneti Taşı
Hünkar Hacı
Bektaş Veli'dir Eşi
Biz
Muhammed Ali Diyenlerdeniz
Baharda
Açılır Gonca Gülümüz
Ol Dergaha
Doğru Gider Yolumuz
On İki İmam
İsmin Okur Dilimiz
Biz
Muhammed Ali Diyenlerdeniz
Şah
Hatayi'm Eydür Muhammed Ali
Onlardan
Öğrendik Erkanı Yolu
Ali Muhammed'dir
Muhammed Ali
Biz
Muhammed Ali Diyenlerdeniz
5
Hü Diyelim
Gerçeklerin Demine
Gerçeklerin
Demi Nurdan Sayılır
On İki İmam
Katarına Uyanlar
Muhammed
Ali'ye Yardan Sayılır
Üç Gün İmiş
Şu Dünyanın Safası
Safasından
Artık Olur Cefası
Gerçek
Erenlerin Nutku Nefesi
Biri
Kırktır Kırkı Birden Sayılır
İhlas İle
Gelen Bu Yoldan Dönmez
Dost Olan
Dostuna İkilik Sanmaz
Eri Hak
Görmeyen Hakk'ı Göremez
Gözü Bakar
Amma Körden Sayılır
Gerçek Aşık
Menzilinde Durursa
Çerağ Gibi
Yanıp Yağı Erirse
Eksikliği
Kendözünde Bulunursa
O Da Erdir
Yine Erden Sayılır
Şah
Hatayi'm Eydür Bağdad'dır Vatan
İkilikten
Geçip Birliğe Yeten
Erenler
Yanında Kıyl Ü Kal Tutan
Yolu
Dikenlidir Hardan Sayılır
6
Serseri
Girme Meydana
Aşık,
Senden Yol İsterler
Kallaş İle
Oturmadın
İman Ehli
Kul İsterler
Bu Yola
Giren Oturmaz
Hak Söze
Hile Katılmaz
Bunda Hiç
Hile Satılmaz
Cevherinden
Pul İsterler
Bir Kılı
Bin Pare Eder
Bu Yolu
İhtiyar Eder
Şah'ım Bir
Yol Kurmuş Gider
Yol İçinde
Yol İsterler
Şah Hatayi
Der Neylersin
Her Müşkili
Hal Eylersin
Ansın Çiçek
Derersin
Yarın
Senden Gül İsterler