BÜTÜN
TÜRKLER BİR OLUNCA.
TÜRK
DÜNYASI BULUŞUNCA.
DAVUL
VE ZURNA ÇALINCA.
KAZANLARDA
AŞ KAYNAYINCA
KIMIZLAR
BİR BİR SAĞILINCA
TOY
OTAĞI KURULUNCA.
İŞTE
O GÜN TURAN OLA,
TÜRK
MİLLETİNE BAYRAM OLA
O
BAYRAM TÜRKE KUTLU OLA...
Yüce Türkü hürriyete yürütmüş,
Bin
bir derde bata bata Atatürk...
Ayak
bağı bağnazlığı çürütmüş,
Aklı
rehber tuta tuta Atatürk...
.
Bir
tarafta hanedanlık zilleti,
Bir
tarafta yokluk, kıtlık illeti...
İnandırmış
kurtuluşa Milleti,
Zorla
umut sata sata Atatürk...
.
Katlanırken
dış güçlerin desteği
İle
içte yobaz, meczup kösteği,
Canlı
tutmuş ruhundaki isteği,
Öfkesini
yuta yuta Atatürk...
Cumhuriyet
hak, adalet kapısı,
Halk
elinde egemenlik tapusu...
Kurmuş
modern bir yönetim yapısı,
Harca
bilgi kata kata Atatürk...
.
Medeniyet,
insanlığın evrimi,
Ömürlerin
zevke, şevke çevrimi...
Yürürlüğe
koymuş nice devrimi,
Cehalete
çata çata Atatürk...
.
Kutsal
Kitap indirilmiş askıdan,
Kurtarılmış
iman, vicdan baskıdan...
Yenilemiş
ne kalmışsa eskiden,
Çağdaş
adım ata ata Atatürk...
.
Zulme
karşı direnişin fermanı,
Müzminleşen
çilelerin dermanı...
Yüreklerde
olmuş bilinç ormanı,
Fikir,
fikir bite bite Atatürk...
.
Her
yaptığı destansı bir öyküdür,
Her
hedefi Türk gencine ülküdür...
Söylendikçe
haz veren bir türküdür,
Dilimizde
nota nota Atatürk...
.
Anıtında
ışıl, ışıl ışıyor,
Her
anışta insan başka coşuyor...
Bin
şükranla kalbimizde yaşıyor,
Gözümüzde
tüte tüte Atatürk...
.
Veli BOSTANCI Edebiyat Defteri
.
Türk kültürünü oluşturan o kadar çok
değerimiz var ki!
Say say bitmez.
Kaçını biliyoruz?
Örneğin Göktürk Anıtlarının tamamını
okuyan kaç kişiyiz? Bilge Kağan’ı Tonyukuk’u tam olarak anlayanımız var mı?
Shakespeare’den 500 yıl önce yaşamış
ve eserler vermiş Kaşgarlı Mahmut’u, Yusuf Has Hacip’i bilen, okuyan kaç kişi
var? Ya Yunus’u, Karacoğlan’ı, Pir Sultan’ı..? Ya yüzlerce binlerce kilometre
uzaklarda yaşamış değerlerimizi...!
Sen, ben anmazsak, hatırlatmazsak bir
Brezilyalı, bir Zimbabweli, bir İngiliz mi hatırlatacak?
İşte adını sanını hiç duymadığımız bir
yeteneğimiz:
--
Türkçü Ressam ve Türkolog: Çoros
Gurkin
Çoros Gurkin bu günkü Rusya’ya bağlı
Altay Türk Cumhuriyetinde Ulalu Kurt’a bağlı Caş Tura’da 1870 yılında doğmuş
bir Türk’tür.
Daha 8 yaşında iken resim sanatına
olan ilgisi ortaya çıkmaya başlar. Önceleri insan ve hayvan resimleri yapar.
Sonraları manzara resimlerine yönelir. Çok güzel resim yapmaktadır.
Profesyonel anlamda ilk yapıtlarını
1894 yılında vermeye başlayan Gurkin, 1895 yılında ünlü "Kamlanie"
(Kurban Gecesi) adlı yapıtını ortaya koyar, doğayla iç içe olmak ve onu
daha yakından tanımak amacıyla sık sık dağlara yolculuk eder.
Çoros Gurkin, Etnograf-Türkolog
Anohin’in teşvik ve yardımlarıyla 1897’de Petersburg Resim Akademisine gitmek
ister. Fakat başvurusunu geç yaptığı için akademiye kabul edilmez.
Akademide Prof. olan Ivan Shishkin
adlı bir Rus ressam onun yeteneğini fark eder. "Akademiye ihtiyacın yok.
İşte atölye, tuval ve boya... Gel, benim yanımda çalış." diyerek Gurkin
ile birlikte çalışmayı önerir.
Birlikte çalışırlar. Bu süre içinde
Gurkin’e hocalık yapan İvan Şişkin 1898 yılının Mart ayında ölür.
1899 yılında Petersburg Resim
Akademisine sınavsız alınan Gurkin dört yıl bu akademide eğitim görür. Bu arada
yazarlık ve araştırmacı yeteneği de gelişen Gurkin, Altay masallarını toplamaya
başlar. 1926 yılında bu çalışmalarının meyvesi olarak Rus şair G. Vyatkin ile
Altay masallarını Rusça olarak yayınlar.
1905 yılından itibaren Altay’da “Onos”
adlı yerde yaşamaya başlayan Gurkin, Mariya Agafonovna Luzina ile evlenir. Bu
evlilikten dört çocuğu olur. 1906-1917 yılları Gurkin’in sanat hayatının en
verimli yıllarıdır. Ressam en ünlü eseri “Han Altay” tablosunun ilkini 1907’de
yapar.
1907 yılında Tomks’ta 300’den fazla
resmiyle ilk sergisini açan Gurkin sonraki yıllarda da pek çok sergi açar. 1917
devrimini Altay’ın geleceği açısından endişeyle karşılayan Gurkin ve Altaylı
aydınlar Ruslara karşı çalışmalara girişirler. Sibirya’daki bütün Türk
boylarını içine alacak “Karakorum” adında bağımsız bir Türk Devleti kurmaya
niyet ederler. Hatta bu amaçla küçük bir ordu bile oluştururlar. Fakat ne yazık
ki istedikleri sonuca ulaşamazlar.
Bu girişimin devamı gelmeyince Gurkin
1919 yılında önce Moğolistan’a, 1921 yılında da Sibirya Türkleri için düşündüğü
devletin içinde yer alan ve onu bağırlarına basacak olan Tuvalıların arasına
gider. 1940’lara kadar devam eden bu “Türkçü” hareketin ilk öncülerinden olan
Gurkin bugün sadece Altaylılar tarafından değil Tuvalılar tarafından da bu
yüzden sevilmektedir. 1917 Bolşevik Devrimiyle vatanına duyduğu sevgi yüzünden “halkının
düşmanı” ilân edilen Gurkin, vatanından uzakta olduğu zor günlerini yine
sanatla dolu olarak geçirir.
Çoros Gurkin fırçası ve kalemiyle
hayatı boyunca bütün kalbiyle bağlı olduğu Altay kültürü için çalışır.
Resimlerinde Altay’ın tabiat güzelliklerini, dinî ve millî kıyafetleriyle
eşyalarını çizer. Gurkin, yok olduğunu gördüğü Altay kültürünü ve bu kültüre
ait her unsuru resimleriyle âdeta ölümsüzleştirir.
Vatanına olan sevgisi ve özlemi hiç
eksilmeyen Gurkin, 1925 yılında Tuva’dan tekrar Altay’a döner ve yurduna
özlemini şöyle ifade eder: “Ne olursa olsun, burada, Altay’da tabiat ananın
ortasında mutlu ve sevinçliyim.”
O yıl Moskova’da iki büyük sergi açar.
Bir yandan da bağımsız Türk Devleti kurulmasını gerçekleştirmeye çalışır.
1931 yılında N.İ. Çevalkov’la birlikte
bir resim okulu açar ve bu okulda düşüncelerini Altay’ın yeni yetişen
gençliğine aktarmaya çalışır.
Aynı yıl Atatürk’e 2 bavul dolusu Türk
kültürü ile ilgili malzeme ve belge gönderir. Buradan, 6.000 km’lik bir
uzaklıktan Atatürk ile iletişimde olduğu anlaşılmaktadır.
Gurkin 1936 yılında yani tam 29 yıl
sonra Han Altay tablosunu yeniden yapar.
(Şimdi burada biraz soluklanıp
yukarıdaki her iki Han Altay tablolarının arasındaki farka dikkatlice bakın
lütfen. İşte iki resim arasındaki fark bu muhteşem Türk’ün kurşuna dizilmesine
neden olacak kadar önemlidir birileri için.)
Bu tabloda 1907’de yapılan tablodan
bazı farklılıklar vardır. Tabloda yapılan bu değişiklikler aslında gerçek
hayatta nesilleri tüketilen Türklerin dramının yansımasıdır. Çoros Gurkin’in
yirmi dokuz yıl arayla iki kez çizmiş olduğu bu resim Altay’ın devrimden önce
ve sonraki durumunu gösterir.
Resmin 1907’de yani devrimden önce
çizilen ilk şeklinde Gurkin, karların erimeye başladığı, tabiatın bahara
hazırlandığı bir dönemdeki Altay doğasını yansıtır. Bütün heybetiyle gökyüzüne
yükselen dağların zirveleri beyaz bulutlarla kaplıdır. 1936’da yaptığı tabloda
ise Altaylarda kanatlarını açmış olan kartal yoktur artık. Dağlar ululuğunu
yitirmiş, bulutlar kararmıştır. İlk tablodaki görkemli çam ağacı iyice
cılızlaşmış ve küçük fideler de yok olmuştur. Bununla birlikte çamın hemen yanı
başında bir başka çam daha büyümüştür. (Ruslar)
Çoros Gurkin’in Altayların işgaline
tepki anlamına gelen Han-Altay tablosunu yeniden çizmesi bardağı taşıran son
damla olur. Stalin yönetiminin katı ilkeleriyle çatışan düşünceleri nedeniyle
daha önce birçok kere tutuklanan Gurkin, 1937 yılında son kez tutukevine
atılır. “Türkçü Ressam” olarak suçlanır ve aynı yılın 11 Ekim’inde
kurşuna dizilerek öldürülür.
Çoros Gurkin, Sadece Altay Türklerinin
değil Sibirya’daki bütün Türk boylarının çok iyi tanıdığı ve hatta
efsaneleştirdiği bir önderidir. Onu dünyaya tanıtan ressamlığı olsa da Çoros
Gurkin aynı zamanda bir Türkolog ve etnograftır. Günümüz Sibirya Türkleri için
Gurkin’in başka bir önemli yönü de bağımsızlık kahramanı olmasıdır. 4000’e
yakın eserle verimli bir sanat hayatı yaşayan, muhteşem resimleri ile şu anda;
Gorno Altay, Bamaul, Novosibirşk, Tomsk, Irkutsk, Çita, Moskova, San Petersburg
müzelerini zenginleştiren Çoros Gurkin, hem Altay Türklerinin hem de
Sibirya’daki Türk boylarının ilk ressamı olarak kabul edilir.
Altay Cumhuriyeti’nin başkentinde büyük
bir heykeli vardır. Pek çok yere ismi verilmiştir.
Ruhu şad olsun.
Suat Zobu
.
2
Nuri bu ülkeyi kalkındırmak için çığır açmıştı. Biri Nuri DEMİRAĞ, diğeri Nuri
Paşa (KİLLİGİL)
Biri
uçak üretip 1945'lerden itibaren ihraç etmeye başlamıştı.
Diğeri
gelişmiş silahlar ve askeri teçhizatlar üretip birçok ülkeye ihraç etmeye
başlamıştı.
Nuri
Demirağ’ın uçakları, ABD’nin müdahalesi ve bizim o dönemin Batı bağımlısı
yönetici ve bürokratları yüzünden devletimizce satın alınmadı. İflas
ettirilmesi sağlandı.
Uçak
fabrikamız kapatıldı.
Nuri (Paşa) Killigil’in
gelişmiş silah fabrikası ise, tam da birçok Ortadoğu ülkesine ihracata
başladığı sırada, yeni kurulan İsrail devletinin çatıştığı Müslüman komşularına
silah satıldığı bir sırada, büyük bir sabotaj ile havaya uçuruldu. (2 Mart 1949)
Bunu
yapanın, yaptıranın İsrail istihbaratı olduğunu herkes düşündü. Ama
siyasetçilerimiz bunun üzerine gitmedi, gidemedi, üstelik te birkaç gün sonra
yeni kurulan İsrail devletini tanıyıverdi.
Nuri
Killigil’in cesedinden parçalar günler sonra bulunabildi.
Dönemin
İstanbul müftüsü, cesedin tek parça olarak bulunmamasından dolayı cenaze
namazının kılınamayacağına hükmetti.
Yani
o dönemin din kurumu, ülkenin, milletin en faydalı, en çok hizmeti olmuş,
kurtuluş savaşının, milli mücadelenin öncü isimlerinden, kendi zekâ ve
çabasıyla gelişmiş bir silah fabrikası oluşturan Nuri Killigil Paşa’nın
cenazesini kılmadı, kıldırmadı.
Daha
sonra ailesi, buldukları ceset parçalarını bir araya getirerek, diyaneti
dinlemeden cenaze namazını kıldı.
Bu
iki Nuri'ye sahip çıkabilseydik, Türkiye bugün en çok uçak satan, silah ihraç
eden en gelişmiş ülkelerden biri olacaktı.
O
Nuri Paşa ki, 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesini imzalayıp, ordunun
silahlarını işgalcilere teslim etmeyi kabul eden Osmanlı yönetiminin ve Padişah
Vahdettin'in emirlerini dinlemeyip, Kafkaslarda
milli mücadeleye girişmişti.
Azerbaycan'da
milli ordu kurup İngilizlere karşı gelmişti. Yapılan çatışmalarda İngilizlere
esir düşmüş, hapse atılmış, sevenlerinin yardımıyla hapishaneden kaçıp, tekrar
Azerbaycan'da Kafkas İslam ordusu kurup İngilizlere karşı savaşmıştı.
-Vahdettin'i
dinlemeyeceğim, İslam'ın bayrağını ve silahını İngiliz kafirine teslim
etmeyeceğim, milli mücadele yapacağım- demişti.
O
günlerde Atatürk'le sürekli irtibat halinde olmuş, sonra Atatürk'ün yanına
gelmişti.
Silah
üretimi konusunda süper yeteneği vardı. 1919'larda bunu ispat etmişti.
O
günden sonra Atatürk'ün desteğiyle çalıştı. Çok istediği silah ve askeri
teçhizat üretimine başladı.
1949'lara
yaklaşırken ürettiği silahlar ve askeri teçhizatlar birçok Ortadoğu ülkesine
satılmaya başlanmıştı.
Ama
bir sabotajla tümüyle yerle bir oldu. Pek çok yetişmiş elemanı ve kendisi
kazada hayatını feci şekilde kaybetti.
Ve
devlet ve din kurumu ve siyaset bu kadar önemli bir olayın üstüne gitmedi.
Unutturuldu.
Din
ve siyaset kurumumuzun anlaşmalarla
ABD’ye bağlanmaya başlandığı dönemdi bu yıllar.
Atatürk’ün
tam bağımsız milli kalkınma siyasetinden uzaklaşılmaya başlandığ yıllardı.
Din kurumunun da ABD'ye ve Suudi kontrolüne
terk edilmeye başlandığı yıllardı bu dönem.
Batının
kontrolüne girmeyi gelişmişlik sayan, yine yabancıların tavsiyesiyle dini de
devlet kontrolünden çıkaran dönemdi.
Dinin
kontrolü düşmana bırakılınca, ülke yararına ne bir din ne de yararlı bir
dayanışma kalmayacağını düşünemeyenlerin kararıydı bu.
Yani
sözün kısası Atatürk’ün her yöndeki anlayış, fikir ve uygulamalarından
vazgeçilmeye başlandığı günlerdi.
1950’den
sonra bu kapıdan - siyasi İslam- girmeye başladı.
Dinin
en ilkel ve en zararlı hali olan Suudi Vehhabi din anlayışı girdi. Rabıta
girdi.
Bir
daha hiçbiri çıkmadı.
Ülkemde
ABD tam iktidar oldu.
Suudi-vahabi
dinsizlik, ABD ve İsrail kontrolünde, insanlarımızın inancını teslim aldı.
Tüm
milli ve dini örgütlerimiz, cemaat, vakıf ve sivil toplum örgütleri ABD ve
İsrail istihbaratlarının kontrolüne girdi.
Onun
için ülkemde gerçek anlamda bir daha milliyetçilik görülmedi.
Milliyetçi
siyaset yaptığını söyleyenler ülkeye tek bir çivi çakmadı. Bir tek fabrika
kurmadılar. Sadece slogan atarak 60 yıl geçirdiler.
ABD'ye
hizmet etmeyi milliyetçilik sandılar.
Gerçek
milliyetçiler de, Nuri Killigil'den Aselsan mühendislerine kadar, düşürülen
Isparta uçağındaki bilim insanlarından pek çok aydınımıza kadar hepsi
suikastlarla öldürüldüler.
Halen
çektiklerimiz bundandır.
Türk
Milletini tekrar kalkındırıp tam bağımsız hale getirebilmek için Atatürk'ün
evlatlarından
2
Nuri yeter.
Yeter
ki Atatürk'ün yolundan gidin.
Millî
kimliğinizi ve tarihinizi unutmayın.
------------
Çorak iklimlere ekilir oldun
Eğilmek bilmezdin bükülür oldun...
Sürer mi bu gaflet; daha kaç sene?
Uyan ey Türk uyan! Uyumak nene?
Boşaldın boşaldın.. Dolabilmedin,
Gidişin o gidiş.. Gelebilmedin...
Döktüğün kanları alabilmedin...
Şah damarlarına yapışan kene
Sömürür mü seni; daha kaç sene?
Bakın şu Oğuz'un torunlarına;
Kara taş bağlamış karınlarına!
Umutsuz gözlerle yarınlarına
Bakarlar mı dersin; daha kaç sene?
Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene!
Eski sandıklarda harsın, tören ey!
Hain, çaşıt dolu; yanın, yören ey!
Bağlı tutsak sanır seni gören ey!
Bu böyle sürer mi; daha kaç sene?
Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene.
Bak ne der Oğuz Han, Alparslan,
Tuğrul:
Ey Bozkurtlar soyu! Yerinden doğrul!
Silkin! ... Öz mâyanla yeniden yoğrul!
İnsanlığı nûra kavuştur yine
Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene.
-
Acunda ne varsa kurudan, yaştan
Al Dede Korkut'tan, Hacı Bektaş'tan
Malazgirt ufkuna doğ yeni baştan...
Dilerim Tanrı'dan bu devran döne,
Uyan ey Türk! ... Uyan! Uyumak nene?
Seni aldatmasın 'Batı' denilen,
Onun mayasıdır 'katı' denilen,
Onun iç yüzüdür 'kötü' denilen...
Odur özsuyunu sömüren kene!
Sen uyan; onu da düşün! Sen gene!
-
Kaç parçaya bölmüşler seni?
Sonsuz bir sahraya salmışlar seni...
Kanadını kırıp yolmuşlar seni..
Kalk, doğrul yerinden! Yürü, geç öne!
Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene.
-
Yıkıldın, yakıldın: 'devrim' dediler,
Soysuzlaştırıldın 'evrim' dediler,
Bozkurta it, ite 'yavrum' dediler..
Kalk, doğrul yerinden! Yürü, geç öne!
Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene.
Türk Bilge Kağan der 'İşitin beni!
Benim çağlar aşan, benim en yeni.
Ey Türk! Bir gün gaflet basarsa seni
Gönül ver, kulak tut bendeki üne,
Uyan Ey! Kendine dönmeyi dene! '
'Üstten gök basmayıp yer çökmeyince
Hainler türeyip bel bükmeyince
Seni gafil bulup kan dökmeyince
Türk'ün bir düşmanı çıksa da bine
İlini, töreni bozamaz yine! '
Köklerinden koptu okumuşların,
Batıyı put yaptı okumuşların,
Yaptığına taptı okumuşların...
Ey Türk! Kendine dön! Yad, yaban nene
Kalk, doğrul yerinden, yürü geç öne!
-
Dinle! Dövülmekte... Çağrı kösleri,
Dinle! Yakındadır... Ayak sesleri,
Bozkurtların sıcak, hür nefesleri
Ufkunu doğudan sarsın da yine
Kalk! Doğrul yerinden! Yürü, geç öne!
Sen, Oğuz Ata'nın has milleti, sen!
Sen, son Peygamberin has ümmeti, sen!
O seni boğmadan, boğ zilleti sen! ...
Uyan! Ey Türk oğlu! Uyumak nene?
Kalk, doğrul yerinden! Yürü, geç öne!
Medet ummaya gör kızıl surattan,
Seni mahrum koyar aşktan, muraddan,
Çağla Sakarya'dan, kükre Fırat'tan..
Kara, kızıl, sarı.. Sür, topla yine;
Bunlardır özünü sömüren kene!
Destanlar yazılır, şanına lâyık,
Yine de erişmez ününe lâyık,
Olursan soyuna, dinine lâyık...
Geçer bu gafletin; sürmez çok sene,
Uyan ey Türk oğlu! Uyumak nene?
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu
.
Aylardan Ağustos, günlerden Cuma
Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum'a
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma
Yeni bir şevk ile gürledi gökler
Ya Allah...Bismillah... Allahuekber
Önde yalın kılıç Türkmen Başbuğu
Ardında Oğuz'un ellibin tuğu
Andırır Altay'dan kopan bir çığı
Budur, Peygamberin övdüğü Türkler...
Ya Allah...Bismillah... Allahuekber
Türk, Ulu Tanrı'nın soylu gözdesi
Malazgirt Bizans'ın Türk'e secdesi
Bu ses insanlığa Hakk'ın müjdesi
Bu seste birleşir bütün yürekler...
Ya Allah...Bismillah... Allahuekber!..
Nağramızdır bu gün gök gürültüsü,
Kanımızdır bugün yerin örtüsü
Gazi atlarımın nal parıltısı
Kılıçlarımızdır çakan şimşekler...
Ya Allah...Bismillah... Allahuekber!..
Yiğitler kan döker, bayrak solmaya,
Anadolu başlar, vatan olmaya...
Kızılelma'ya hey... Kızılelma'ya!!!
En güzel marşını vurmadan mehter
Ya Allah...Bismillah... Allahuekber
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu
.
Öz menem! ...
Öz menem! ...
Onlar kabuk...öz menem! ..
Sen yelde savrulan kül..
Yüreklerde köz menem! ..
Ülkü uğruna şehid
Men Süleyman Özmen' em! ..
Ne Kafkasya ne Prut
Şu bin yıllık anayurt!
Kurşunlanan bir Bozkurt,
Çıkarılan göz menem! ..
Dinmez gönül sancımız,
Derinleşir acımız...
Alınmazsa öcümüz
Dövülecek diz menem! ...
Ok bir kez çıktı yaydan..
Geçtik düğünden, toydan..
Şimdi hep meydan meydan...
Söylenecek söz menem! ...
Bitsin bu kızıl oyun! ..
Açılsın bahtı ay' ın! ..
Altay' da kurultayın
Toplandığı güz menem! ...
Vur Bozkurt' um! ! . Vur tilkiye...
Vur.. kurtulsun Türkiye...
Sizi büyük ülküye
Götürecek iz, menem! ...
Ülkü uğrunda şehid
Men Süleyman Özmenem!
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu
.