KAZIM MEÇİYEV - BALKAR ŞİİRİNİN BABASI

Kazım Meçiyev (1859-1945)—Güney Kafkasya’da yaşayan Balkarların şair-filozofu, ilahiyatçı.

O demirci ve şair, köylü ve geleceğin habercisi, bilge ve hikaye anlatıcı idi. Kuzey Kafkasya’nın Kabarda-Balkar Cumhuriyeti’nde en yüksek dağlık kesimlerde yaşayan Türk halklarından biri olan Balkarlar onu, Kazım Meçiyev’i Balkariya’nın ruhu, ulusun vicdanı ve otoritesi olarak adlandırırlar.

Derler ki Balkariya’nın doğası Kuzey Kafkasya’nın en yüksek zirveleri, derin vadileri ve alp çayırları ile tanrısaldır. 152 yıl önce, 1852 yılında burada büyük bir şairlik yeteneği vergisi ile bu insanın ortaya çıkması aslında hiç de şaşırtıcı değildir.

 «Kazım’ın şiirinde, halk şarkıları ve şiirlerinde olduğu gibi tüm dürüstlüğü ve açıklığı ile Balkar halkının karakteri, kahkahası ve yaraları, kahramanlığı ve gönüldenliği anlatılır. Burada düğün danslarının gürültüsü, kara şallar içinde cenaze törenlerinde ağlayan kadınların hıçkırıkları vardır. Şiiri Dünya’ya geldiği vadi gibi manzaralıdır. Burada dağlardan gelen derenin kenarında yetişen akasya ile yumuşak diyaloğu, ölüm ve hayatın anlamı üzerine ciddi düşünceleri görürüz».

Meçiyev’in şiiri hakkındaki bu sözler hemşerisi, arkadaşı, sanatsal anlamda torunu şair Kaysın Kuliyev tarafından söylenmiştir: «Kaysın Kuliyev’in eşi Elizat bakın neler anlatıyor: «Meçiyev’i onun keşfettiğini söyleyebiliriz. O onu ilk keşfeden kişidir. Meçiyev o zamanlar din adamı idi. O zamanlarda, Sovyetler Birliği zamanında, bu tür insanlar hakkında konuşulmazdı. Kaysın yapılması mümkün olmayan bir zamanda onun hakkında yazmıştır. Kelime kelime çeviri yapmış, şiir alanında en iyi çevirileri yapan bir Rus tercümana vermiş ve 60'lı yılların başında Meçiyev’in ayrı bir cildini yayınlamıştır. Bu bilgenin tanınması için çok çaba harcamıştır.»

Kazım gerçekten de çok iyi bir din eğitimi almıştı. Hepsi de hemşerilerinin altın elli dedikleri babası Bekki’nin sayesinde olmuştur. Bekki ünlü bir demirci ustası idi, başka zanaatları da bilirdi. Üç oğlunun üçüne de bunları öğretmeyi, beş kızını ise layığı ile evlendirmeyi hayal ederdi. Bekki özellikle Kazım’ın kaderine kafa yormaktaydı.

Kabarda-Balkariya Yazarlar Birliği Başkanı Abdullah Begiyev bakın neler anlatıyor, «Çocukluktan itibaren Arapça öğrenmeye başlamıştı. Kur’an’ı ezbere bilirdi. Sonra Dağıstan’da eğitimine devam etti. O da tıpkı Bayron gibi çocukluktan itibaren tek ayağı üzerinde topallardı. Bu nedenle de babası hiç olmazsa köye molla olması için çabalardı. Çok iyi Arapça bilirdi, Arabistan ve Türkiye’ye gitmişti. Ahmet Yesevi’nin eserlerini bilirdi. 1996 yılında Türkiye’deydim ve Yesevi Fonu’nda çalışıyordum. Amacım eski Türk edebiyatı ile tanışmak, köklerimizi ortaya çıkarmak idi. Ardından Yesevi’nin şiirlerini çevirmem gerekti ve birden Kazım’ın kimlerden eğitim aldığını anladım. Yesevi’nin şiirlerini ulusal gazetede yayınladığım zaman, bana anlattıklarına göre yaşlı bir kadın okuyunca göz yaşlarını tutamamış. Demiş ki 'daha küçük bir kız çocuğu iken bu şiirleri Kazım ona okurmuş.' Anlaşıldığı kadarıyla bazılarını çevirmiş, bazılarını olduğu gibi bırakmış. Türkçe ve Balkar Dili birbirlerine yakındır, bu nedenle de orijinalinde bile insanlar anlayabilmektelermiş»

Kazım Meçiyev’in öğretmenleri arasında 12. yy mutasavvıfı Ahmet Yesevi, Kazım’ın şeriatın esaslarını, peygamberlerin hayatını, İslam tarihini, coğrafya, astronomi, Arap şiirini, doğu şiir düzenini öğrendiği Dağıstan medresesindeki müderrisler, dinin derinliğini anladığı ve Al-Biruni’nin filosiofik eserlerini, Navoi (Nevai) ve Fuzuli’nin eserlerini tartıştığı yerel alimler sayılabilir.

Meçiyev’in ilk şiirleri olan ‘İman-İslam’ ve ‘Peygamberler’ şairin dini filolsofi ve ahlak dünyasındaki düşünce arayışlarını, insanın Dünya’daki varoluş nedeni üzerine düşünceleri yansıtır. 1903 ve 1910 yıllarında iki kere hacca gitmiştir. İslam'ın şartlarından birini yerine getirirken ne imandan ne de peygamberlerden bahsetmektedir:  «Bilseydim nerede anavatan için saadeti bulacağım, ayaklarımı at yapar dört nala ona giderdim». Şair bu satırları 1910’da Kutsal Mekke’de yazmıştır:

«Abdullah Begiyev bakın ne diyor: «Mirası yaklaşık 10 bin şiir satırından ibarettir. Bu çok büyük bir mirastır. Dini, çok insani, bilgelik dolu şiirler yazmıştır. 'Bu şiirleri çocuklukta bilseydim nasıl da iyi bir insan olabilirdim' derim kendi kendime. Bunları incelemek lazım. Bu şiirler insan olmayı öğretir. Müslüman olmasına rağmen insanları Hristiyan ya da Müslüman diye ayırt etmemeye çağırırdı. Derdi ki «İnanç bir, gök bir ve insanlığın evi tektir. Hepimiz inanç kardeşleriyiz». Şairdir, çok derin bir filozoftur. Din hakkında tek satır yazmadan ülkede ünlü olmuştur. Dini Şiileri sonradan bulunmuştur ve ancak 1996 yılında yayınlanmıştır»

Meçiyev tarafından bırakılmış 10 bin şiir satırına 1891'de yazılmış olan lirik 'Tahir ve Zühre' hikayesi de dahildir. Şair burada seçme hakkına, sevdalılar arasındaki ilişkilerin uyumuna kastetmenin mümkün olmadığını göstermektedir.

Uzak ülkelerde gördüklerini yazmış ve üzüntü içinde izlenimlerini anlatmaktadır: «Çok çılgın sularda gezdim, Türklere misafir oldum, Araplara gittim. Fakir her yerde fakir gibi yaşıyor ve kuvvetli olan zayıf olana eziyet ediyor".

Halkı hakkında ve dürüstlük, hedefe yöneliş, yalanı reddetme, çalışkanlık ve satışa gelmemek gibi ahlaki erdemleri hakkında yazmıştır: «Çalışkanın ruhu aydınlıktır, çalışmayan ise fakirdir».

Donan serçe (‘Serçe’ şiiri) ezilen halkı hatırlatarak yarasını deşer. Güceniklik ve acıdan zayıf düşmüş eşeği kalpten anlar (‘Ruhu yaralı eşek’ şiiri). Şair hayatın acı ve üzüntülerin de olduğu zor bir patika olduğunu anlamaktadır: bu patikadan kimlerin ayakları geçmedi ki?

Meçiyev 1917 Bolşevik Devrimi'ni kabullenir ve sosyalizm ideallerini yüceltir. 20. yy’ın diğer şairlerinde de görülen slogancılık, şematiklik onun da eserlerine yansımıştır, o dönemde yazdığı şiirleri halkın parlak geleceği hakkında iyimserlikle örülüdür. Bu şiirler 1939 yılında çıkan ‘Sözüm’ adlı külliyatta yer almıştır. Yine aynı yılın kasım ayında 80 yaşında olan şaire saygın ‘Kabarda-Balkariya Kıdemli Sanat Adamı’ ünvanı verilir.

Kazım Meçiyev’in Rusça bir sonraki şiir külliyatı ancak onlarca yıl sonra Kaysın Kuliyev’in çabaları ile 1962’de yayınlanır. Kazım o zaman artık hayatta değildir, Dünya’daki yolunu 1945 yılı mart ayında doğduğu dağlardan uzakta, Kazakistan’da tamamlamıştır. Balkar halkı Stalin’in emri ile buraya göç ettirilmişti.

Meçiyev sürgünde iken Balkarları birlik olmaya ve dayanmaya çağırıyordu. Hayatın getirdiğine homurdanmamak, Tanrı’nın buyruğuna uymak lazımdı. Bilge düşünür: «Güç birliktedir. Birlikte ise hayat» derdi. Kazım halkın maneviyatını desteklemeyi, adaletin yerini bulacağına olan inancı pekiştirmeyi kutsal yükümlülüğü, hayatının amacı olarak kabul ederdi: «Abdullah Begiyev’i dinliyoruz: «Uzun zaman Sovyetler döneminde basılmamış olan eserlerini topladım. Onu sisteme uygun hale getirmişlerdi, bir çok şiiri çarpıtılmış, değiştirilmiş şekilde basılmıştır. O ise dini bütün bir insandı, hacca iki kere gitmişti, tüm bunlar hakkında susulmaktaydı. Tüm bunları yeniden ortaya koymamız gerekti. Şiirlerini ezbere bilenlerin ağzından tekrar kaleme aldık. Bana defterini ve el yazmalarını verdiler. Sonra kontrol yaptık. Bir kadın vardı, Kabarda’lı, çok ilginç el yazmalarını muhafaza etmiş, onları bana verdi. Onun çok büyük bir kütüphanesi vardı. Bazı kitapları muhafaza edilmiştir, bu kitapları muhafaza eden insanlar vardır, ancak kitaplarından ayrılmak istemiyorlar»

Diğer yandan son yıllarda Kazım Meçiyev’in eserleri yayınlanmaya başlamıştır. 2009 yılında, 150. doğum günü şerefine Kabarda-Balkariya’da 570 sayfalık uzun şiirler ve lirik eserler adlı harika bir kitap yayınlandı. 2009 yılında Rusça seçmeler yayınlandı.

Sovyetler dönemi ve sonrasında yapılmış olan baskılar bugün Kabarda-Balkariya’nın başkenti Nalçik’te bulunan kütüphanede muhafaza edilmektedir. 1992 yılında kurulan kütüphane Kazım Meçiyev’in adını taşımaktadır: «Kütüphane müdürü Maya Balkizova bakın neler anlatıyor: «150. yıldönümü için yıl boyunca okuma yarışmaları, şairler geceleri düzenledik, tüm cumhuriyetten çocukları topladık. Fotoğraflarla süslü, onun anısında sürekli bir standımız var. Her yıl onunla ilgili tarihlerde değişik formatlarda etkinlikler düzenliyoruz. Sovyetler dönemi ve sonrasında yayınlanmış tüm kitaplarına sahibiz. Eserleri ilkokul programında edebiyat derslerine dahil edilmiştir»

Okul öğrencileri arasında düzenlenen Kazım Meçiyev şiirleri okuma yarışması ulusal önemde bir bayrama dönüşmüştür. Maya anlatısına devam ediyor: «Hiç beklemediğimiz bir şeydi. Kimseye zor koşmamıştık. O bir Balkar şairidir, ancak Kabarda köylerinden de çocuklar yarışmak için gelmişlerdi. Kendi başlarına ya da ebeveynleri ile gelip yarışmaya katılmaları karşısında şaşırıp kalmıştık. Okuma içinde şairlerin, eğitim departmanından temsilcilerin bulunduğu bir jüri tarafından değerlendiriliyordu. Meçiyev’in şiirleri zordur, çok sayıda semboller vardır. Ama boşuna Kazım’ın dili ‘az bulunur kan grubundandır’ dememişlerdir. Ancak çocukların kolay algılayabildikleri şiirleri vardır. Çocuklar hem Rusça hem de Balkar dilinde çok güzel okuyorlar»

Bugün Kazım Meçiyev’in Kabarda-Balkariya’da doğduğu ev eski haline getirilmiştir. Çalıştığı demirhane yine eski haline getirilmiştir. Şairin bir kaç heykeli dikilmiştir. Ama en önemlisi şairin naaşı Kazakistan’dan getirilmiş ve yeniden toprağa verilmiştir: «Abdullah Begiyev’i dinliyoruz: «Onunla aynı vagonda sürgüne gönderilen tüm insanları dolaştık. Aksakallardan yardım istedik, onları oraya götürdük ve mezarını göstermelerini istedik. Sonradan tıbbi ekspertiz yapıldı, çünkü doğuştan bir ayağı ötekinden kısa idi, bu şekilde mezarın ona ait olup olmadığını hemen anlamak mümkün olacaktı»

Kazım Meçiyev’in ‘Boz kaya’ adlı bir şiiri vardır. 1910 yılında hac zamanında yazılmıştır.

Boz kaya yerinden yuvarlandı

Gürültüyle kara uçuruma düştü

Ebediyen karanlıkta yatacak

Hiç bir zaman özü kayaya geri dönemeyecek

Aman Allah’ım!

Sana gün ağarırken,

Gün kararırken yalvarıyorum:

İstersen beni boz kayaya çevir,

Ama doğduğum ocağa geri götür

Şairin duaları duyuldu, ancak neredeyse 90 yıl sonra. 1999 yılında şair doğduğu topraklara verildi.

Aşağıda Kazim’in “İgi Söz” ve “Nasihatla” isimli şiirlerini Balkarcası yanında Türkiye Türkçesiyle de verdik. Balkar dilinde c>j değişmesi görülür.

İYİ SÖZ

İGİ SÖZ

İgi söznü biçak kesmez,

İgi söznü boran eltmez,

İgi söz otda da küymez,

İgi sözge baga jetmez.

İgi sözsüz jaşav nedi?

Tuzsuz hantha teppe-tengdi!

İgi söznü aythan - erdi!

Akılı jüregi kengdi.

İgi söz - halknı küçüdü,

Zulmuga kebin biçedi.

Ol igileni işidi,

Osallaga kamiçidi.

İgi söz korkgannı bilmeyd,

Bayga mujuraça tiyed,

Jarlı üyge ökülça kired,

Kıyınlıga ol ong bered.

Ok jerine jetip suvuyd,

Suv da bir zamanda kuruyd,

İgi söz suvumaz, kurumaz,

Anı kişi tutup tıymaz.

İgi söz jomakdı, jırdı,

Sözü brnı - küçü bardı!

İgi sözsüz dünya tardı,

Jürek, jol da karangıdı.

İgi söz - köz jarıgıngdı,

Ahlunga aytırıgıngdı,

Jılı otdu ot jagangda,

Ol koruvlayd duşmanıngdan.

Toyung, kuvançıng - igi söz,

Künde jubançıng - igi söz,

Künde tıyançın - igi söz,

Kamang, kılçıng - igi söz.

İgi söz - jol nöger bolad,

Kıyın kün birgenge barad,

Biz ölsek - igi söz kalad,

Ol sav kalganlaga jarayd.

Kâzim sözün bermez sizge,

Zulmunu süygen betsizge!

Meni sözüm - nögerd tüzge,

Tıyanç fakırga, öksüzge.

İYİ SÖZ

İyi sözü bıçak kesmez

İyi sözü boran götürmez,

İyi söz ateşte de yanmaz,

İyi söze paha yetmez.

İyi sözsüz hayat nedir?

Tuzsuz yemeğe denktir!

İyi sözü söyleyen erdir,

Akıllı yüreği geniştir.

İyi söz - halkın gücüdür,

Zulme kefen biçer,

O iyilerin işidir,

Kötülere kamçıdır.

İyi söz korkmayı bilmez,

Zengine sopa gibi değer,

Fakir eve vekil gibi girer,

Çalışana o güç verir.

Kurşun yerine ulaşınca soğur,

Su da bir zamanda kurur,

İyi söz soğumaz, kurumaz,

Onu kimse tutup durduramaz

İyi söz masaldır, türküdür,

Sözü olanın - gücü vardır!

İyi sözsüz dünya dardır,

Yürek, yol da karanlıktır.

İyi söz - göz ışığındır,

Arkadaşlarına sözündür,

Sıcak ateştir ocağında,

O koruyor düşmanından.

Düğünün, sevincin -iyi söz,

Her gün eğlencen - iyi söz,

Her gün dayanağın - iyi söz

Kaman, kılıcın - iyi söz.

İyi söz - yol arkadaşı oluyor,

Zor gününde yanında gidiyor,

Biz ölürsek - iyi söz kalıyor,

O sağ kalanlara yarıyor.

Kazım sözünü vermez size,

Zulmü seven yüzsüze!

Sözüm-arkadaştır doğruya,

Dayanaktır fakire, öksüze.

 

 

NASİHATLAR

Baytal ahşı tayı bla,

Keçe ahşı ayı bla,

Cıl - kuvatlı jayı bla.

At tanılır jürüşünden,

İgi honşu- ülüşünden,

El biyi da - har işinden.

Halk tanılır ahşısından,

Jer - gelevden alısından,

Kol usdası - halısından.

Ögüz sıylı boynu bla

Ana sıylı koynu bla,

Ata sıylı caşı bla.

İynek sütü- tili bla,

Kıznı nürü- künü bla

Koynu kuması - cünü bla.

Çalgı çallık - kalagından,

Konak allık - kabagından,

Üy bolallık - turganından.

Cez, altın bolmaz,

Altın caphanlıkga.

Köz maldan toymaz,

Artık taphanlıkga.

Caş barmaz kartla

Izlagan ıznı.

El da tıyalmaz

Terilgen kıznı.

Teren agaçnı

Boran bügalmaz,

Birlikli elge

Düşman kiralmaz.

Egeçden tuvgan

Erke da bolur.

Namısdan tuvgan

Bilse da sorur.

Nakut, nalmas tabılır

Nasıp bla.

Nasıp, jannet tabılmaz

Nakut bla.

Süygenin taphan adamnı

Nasıplı bolur kadarı.

Anı körmegen sokurdu,

Ariv terekde bokurdu.

Kerivan julduz jol koymaz,

Kerahat maldan köl toymaz.

Namıs degen az boldu,

Düniya malı baz boldu.

Kısrak iyi tayı ile,

Gece iyi ayı ile,

Yıl kuvvetli yazı ile.

At tanınır yürüyüşünden,

İyi komşu- göz hakkı verişinden,

Köy beyi de- her işinden.

Halk tanınır iyisinden,

Yer - otların çıkışından,

El ustası- halinden.

Öküz soylu boynu ile,

Ana soylu koynu ile,

Ata soylu oğlu ile.

İnek sütü- dili ile,

Kızın nuru- günü ile,

Koyunun iyisi - yünü ile.

Tırpan biçecek - örsünden,

Misafir alacak - dış kapısından,

Ev olacak - duruşundan.

Cez, altın olmaz,

Altın kaplamakla.

Göz maldan doymaz,

Ne çok bulsa da.

Delikanlı gitmez, ihtiyarların

İzlediği izi.

Köy de durduramaz,

Kandırılmış kızı.

Derin ağacı

Boran bükemez,

Birlik olan yere

Düşman giremez.

Kız kardeşten doğan

Şımarık da olur.

Namusludan doğan

Bilse de sorar.

Yakut, elmas bulunur

Nasip ile.

Nasip, cennet bulunmaz

Yakut ile.

Sevdiğini bulan insanın

Nasipli olur kaderi.

Onu görmeyen kördür,

Güzel ağaçta hastalıktır.

Kervan yıldız yol bırakmaz,

Kerahet maldan gönül doymaz.

Namus denilen az oldu,

Dünya malı baz (değersiz) oldu.

 

Kaynak: http://tr.sputniknews.com/turkish.ruvr.ru/2012_03_20/69024774/

TRUVALILAR TÜRK'TÜR

FATİH VE ATATÜRK TRUVANIN TÜRK ATALARININ İNTİKAMINI ALMIŞTIR


1354 yılında ölen Venedik tarihçisi Andrea Dandolo şöyle yazmaktadır: Türklerin vatanı Kafkas dağlarının arkasındadır, kökenleri Truvalılar kralı Priamos'un oğlu Troilos'un oğlu Turkos'a dayanmaktadır. Turkos, kentin alınmasından sonra yandaşlarının büyük bir bölümüyle bu yörelere sığınmıştır. İstanbul’un Fethi’nden 3 asır önce Tyreli William, Türklerin köklerinin Truva’ya dayandığını belirtmiştir.

Talas Savaşı-Türkler Açısından Önemi

Türklerin İslam’la tanıştığı ünlü Talas Savaşı’nı mutlaka duymuşsunuzdur. Araplarla, Türklerin omuz  omuza Çinlilere karşı yaptığı bu muharebenin etkileri ise savaştan daha önemlidir.

Niğbolu Muharebesi

Niğbolu Savaşı Özeti
Niğbolu Muharebesi, 25 Eylül 1396 yılında Osmanlı’ya karşı oluşmuş bir Haçlı Ordusu ile arasında geçen ve Osmanlı’nın kesin galibiyeti ile tamamlanmış bir savaştır. Bu savaş Tuna Nehri civarlarında ki Niğbolu Kalesi’nde meydana gelmiştir. Aynı zamanda Hristiyanlar yada Avrupa tarafından Niğbolu Haçlı Seferi diye bilinmektedir. Savaşa katılan ülkeler ise şöyledir:

Dede Korkut Beğ Böğrek

Yazan : H. Cahit ÖZTELLİ
(Lise Edebiyat Öğretmeni)
19 Mayıs Samsun Halkevi Dergisi
(Cilt : 7, Sayı : 66, Yıl : 1945 (?), sh. 14 - 17'de yayımlandı.)

DEDE KORKUT
BEY BEYREK'İN ZİLE VARYANTI

Atatürk'ten Bandırma vapurunun kaptanına: “Düşman görürseniz gemiyi en yakın sahile oturtunuz!”

Atatürk'ten Bandırma vapurunun kaptanına: “Düşman görürseniz gemiyi en yakın sahile oturtunuz!”
19 Mayıs 2015
Yolculukta ilk emir: Düşman çıkarsa...

ATATÜRK'ÜN YAŞAMINDAKİ OLAYLAR (KRONOLOJİK SIRA)

1881  Mustafa'nın Selanik'te dünyaya gelmesi.
1893 Mustafa Selanik'teki Askeri Hazırlık Okuluna başlar ve burada öğretmeni tarafından kendisine ikinci ismi "Kemal" verilir.
1895  Mustafa Kemal Manastırdaki Askeri Liseye başlar.

ATATÜRK'ÜN BAZI ÖZDEYİŞLERİ

- Ne mutlu "Türküm" diyene.

- Geldikleri gibi giderler.

- Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak  Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.

ATATÜRK'ÜN GÖRÜŞLERİ

Ekonomi üzerine
Atatürk Devrimlerinin sonucunda, Türkiye'nin ekonomik yapısı tümüyle iyi yönde bir gelişme göstermiştir. Kapitülasyonların kaldırılması ile birlikte, ulusal bir ekonomi için gerekli olan temel atılmıştır. Atatürk'ün ülke ekonomisi hakkındaki düşüncesini, "Memleketin efendisi hakiki müstahsil olan köylüdür" sözlerinde bulmak mümkündür.

Türk Bayrağı ve Ayyıldız

Medeniyetin her kısmında olduğu gibi askerî teşkilâtta da harikalar gösteren Türkler; askerî kıt'alarda muhtelif şekil ve kıt'ada amplemler kullanıyorlar; fakat bu muhtelif amplemler arasında en ziyade rağbet gören gök natureziminin bariz sembolleri olan güneş, ay ve yıldız şekilleri idi. 

İstiklal Harbi / BATI CEPHESİ

BİRİNCİ İNÖNÜ MUHAREBESİ (6-11 Ocak 1921)
Çerkez Ethem'in isyan etmesi üzerine İNÖNÜ mevziinden 11 nci ve 61 nci Tümenler isyanın bastırılması için Kütahya bölgesine alınmıştı. (Ayaklanmalar bölümüne bakınız.) Bursa bölgesinde bulunan Yunan 3 ncü Kolordusu, Çerkez Etem'in isyanından faydalanarak stratejik önemi büyük olan ESKİŞEHİR bölgesini ele geçirmek için iki tümeni ile dört koldan Bursa'dan Eskişehir istikametine taarruza başladı.

İstiklal Harbi / DOĞU VE GÜNEY CEPHELERİ

DOĞU CEPHESİ
Birinci Dünya Harbi'nde Türk ordusuna karşı Galip Devletler yanında savaştığını ileri süren Ermeniler, İmparatorluk topraklarının paylaşılmasıyla ilgili olarak Paris'te toplanmış bulunan konferansta sahneye çıktılar ve doğuda Kafkasya'dan Akdeniz'e kadar uzanan ve Anadolu'nun hemen hemen yarısını içine alan, "Büyük Ermenistan" kurma hayallerini savundular. Ermeniler bu emellerini gerçekleştirmek için, Birinci Dünya Harbi sonlarında Erivan bölgesinde kurmuş oldukları Ermenistan sınırları içinde ve dışında kalan,  Özellikle Erivan, Kars ve Nahcivan bölgelerindeki Türkleri kitle halinde yok etmeye ya da başka yerlere göçe zorladılar. Ermenilerin Türkleri katletmesi olayları, Türk Ordusunun Mondros Mütarekesi hükümlerine göre bölgeden çekilmesi üzerine daha da yoğunlaştı.

İstiklal Harbi

İSTİKLÂL HARBİ'NİN ANA HATLARI
Osmanlı İmparatorluğunca kaydedilmiş olan Birinci Dünya Harbi, İtilâf devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasında imza edilen MONDROS Mütarekesinin 30 Ekim 1918 tarihinde yürürlüğe girmesi ile sona erdi.

Piri Reis Haritası



PİRİ REİS HARİTASI HAKKINDA İZAHNAME [1]
 TAM METİN

Türk Tarih Kurumu Yay.
I. Dizi-Sayı 1
 1. baskı 1935
2.baskı 1999

ATATÜRK'ün HAYATI

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Türk devriminin yaratıcısı ve uygulayıcısı Mustafa Kemal Atatürk 1881'de Selânik'te doğdu.  Babası Ali Rıza Efendi, anası hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağa'nın kızı Zübeyde Hanımdır. Ali Rıza Efendi Selanik Evkaf kâtipliğinde ve Gümrük

Hazar Türkleri Musevi Değil Müslüman’dı / Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI

Hazarların Müslümanlığı ve Zorba Yahudi Tarihçileri*

Hazarlar; İslam Dini ve Hz. Peygamberin insanlığın ufkunda bir

Türk Toplulukları / Sancak Türkleri

Eski Yugoslavya sınırları içerisinde, bugün kuzeyinde Bosna-Hersek, doğusunda Sırbistan, güneyinde Kosova, batısında Karadağ ile çevrili olan 8687 km2 büyüklüğünde bir vilayet olan Sancak, XV.nci yüzyılda Osmanlı hakimiyetine girerek Türkler'in yerleşmesine sahne olmuştu.   

Koyunhisar Muharebesi-İlk Osmanlı-Bizans Çarpışması

Diğer adıyla Bafeus Muharebesi diye de bilinen Koyunhisar Muharebesi, ilk Osmanlı-Bizans savaşı diye bilinir.18-27 Temmuz 1302 tarihinde meydana gelen savaşta galip gelen taraf Osman Bey komutasındaki Türklerdir.

Çirmen Savaşı (Zaferi)

I. Murad Han devrinde, Osmanlı-Sırp savaşı (1371).
Ortaçağ'da Bizanslılarca Tsernomianon adı verilen Çirmen, Bizans'ın batı sınırındaki kalelerden biriydi. I. Murad Han devrinde Osmanlılar'a geçen kale, önce dizdarlıkla yönetildi; XIV. yüzyılın ikinci yarısında Rumeli'nin ilk sancağı oldu. Osmanlı hizmetine giren Anadolu beyleri, buraya tayin edilirdi. XVII. yüzyılda, görevden uzaklaşan Kırım hanlarına arpalık olarak ayrıldı.

SIRP SINDIĞI SAVAŞI (1364), SEBEPLERİ VE SONUÇLARI NELERDİR?

Osmanlı devleti I. Murad döneminde Edirne ve Filibe’yi fethetmiştir. Osmanlı Devleti’nin Trakya ve Balkanlar’da bu kadar hızlı ilerlemesinden çekinen Avrupa Devletleri, Papa’nın da teşviki ve desteğiyle bir Haçlı Ordusu teşkil etme kararı almıştır. Bu ittifak tarihte Osmanlı Devleti’ne karşı kurulan ilk haçlı ordusudur.

Kösedağ Savaşı ve Sonuçları

Anadolu Selçuklularının doğu sınırlarına dayanan Moğollar, Baba İshak isyanından sonra Anadolu’yu istilaya karar verdiler. Sivas’ın doğusunda yapılan Kösedağ Savaşı’nda Anadolu Selçuklu ordusu mağlup olmuştur. 

Türk Toplulukları / Romanya Türkleri

Romanya Türkleri     

Nüfus: 120.000    

Bulundukları başlıca şehirler: Köstence, Mecidiye, Tulça, Kılıraş, Oltena, İbrail, Galats, Bükreş.

Bölgedeki Türk toplulukları: Rumeli Türkleri, Tatar Türkleri   

Türk Toplulukları / Kosova Türkleri

Kosova Türkleri
1375 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nca feth edilen Kosova'ya Osmanlı geleneklerine uygun olarak Türkler yerleştirilmeye başlanmıştır. 1877-78 harbinden sonra Osmanlı'nın bölgedeki etkinliğinin azalması ile birlikte Türkler azınlık durumuna düşmeye başladılar. 

Türk Toplulukları / Makedonya Türkleri

Makedonya Türkleri    

Nüfus: 97.500     

Bulundukları başlıca şehirler :Üsküp, Manastır, Gostivar, Kalkandelen, Ohri, Resne 

Türk Toplulukları / Gagauz Türkleri

Gagavuzlar (Gökoğuzlar)     

Ortodoks Hristiyan bir Türk topluluğu olan Gagavuzlar   

1989 nüfus istatistiklerine

Türk Toplulukları / Bulgaristan Türkleri

Bulgaristan Türkleri
Nüfusları 1.200.000 olup bulundukları başlıca şehirler :Sofya, Şumnu, Kırcaali, Filibe, Dobruca, Varna, Rusçuk, Silistre, Plevne, Tınova, Sofya.   

Türk Toplulukları / Batı Trakya Türkleri

Batı Trakya Türkleri
Balkanlardaki Türk Kültürel varlığı şu andaki bilgilerimizin ışığı altında milattan hemen önceki yıllara kadar uzanmaktadır.

Türk Toplulukları / Balkan Türkleri

Balkan Türkleri
Türkler'in Balkanlara yerleşmesi çok eski tarihlere dayanmaktadır. Türkler Balkanlar'a iki ayrı yoldan gelmişlerdir. Birincisi

Türk Toplulukları / Ahıska Türkleri

Ahıska Türkleri
1578 yılından 1828 Rus işgaline kadar Anadolu'dan bölgeye yerleştirilen ve Anadolu Türklüğü'nün ayrılmaz bir parçası olan Ahıska Türkleri'nin asıl vatanı bugünkü Gürcistan

Türk Toplulukları / Afganistan Türkleri

Nüfusları 1.800.000 civarında olup yaşadıkları şehirler, Farab, Belh, Samangan, Kunduz, Tahhar ve Bedahşan'dır. Bunlar Özbekler,