Rüştiyedeyken
sınıf arkadaşının Türkeşle geçen günlerinden bir anısı: Türkeş’in ortaokul
yıllarındaki sınıf arkadaşıdır Ahmet Munis Bey. Otobüs Lefke’ye doğru yol
alırken Türkeşli yılları yeniden yaşıyormuş gibi anlatmaya başlar:
“-
Ortaokuldayız. Müdürümüzün tayini çıkmıştı, nereye gitti bilmiyoruz? Yerine
yeni bir İngiliz müdür geldi. Çam yarması gibi derler ya, işte öyle bir
İngiliz. Sınıfa girdiği gün bizi şöyle bir iyice süzdü, süzdü, sonra gözü
dolabın üzerindeki ipe asılı Atatürk’ün resmine takıldı… Yüzü buruştu, rengi
değişti..”
Ahmet Munis
Bey bir an duraklar ve devam eder:
“- Çam
yarması İngiliz Müdür dişlerini sıkarak bize döndü, eli ile Atatürk’ün resmini
işaret ederek, ‘Çabuk şu resmi indirin’ diye bağırdı.”
“- Hepimiz
uyuşmuş gibiydik. Kimse yerinden kımıldayamıyordu. İngiliz Müdür aynı cümleyi
üç defa tekrarladı fakat Atatürk’ün resmini indirmek için yerinden kıpırdayan
bir Türk evladı olmadı. ‘İndirin şu resmi’ cümlesini son defa tekrarlayınca
Türkeş kalktı ve İngiliz’e bağırdı:
‘- Bize o
resmi kimse indirtemez. Cesaretin varsa sen indir de görelim!’
İngiliz
müdür öfkeden kıpkırmızı olmuştu. O çam yarması vücuduyla yay gibi fırlayarak
bir sandalyeye çıktı ve ipi kopardı ki, daha inmesine fırsat kalmadan Türkeş
yerinden fırladı sandalyeyi hızla iterek İngiliz’i yere düşürdü. Sonra bize
döndü,
‘Çabuk
olun, tutun ayaklarından’ diye bağırdı. Biz de söyleneni yaptık, müdürü karga
tulumba Türkeş’le tutarak pencereden aşağı savuruverdik..”
Yine onun
çocukluk arkadaşlarından birisinin anlatımıyla Türkeş;
“O,
küçükken bile ruhunu sarmış olan Türklük ateşi ile yanardı. Türkler’in Kıbrıs’ı
mutlaka kurtaracağını hatta kendisi büyüyünce asker olup Kıbrıs Türkleri’ni
özgürlüğüne kavuşturacağını söylerdi.
Tek
hedefimiz, İngilizleri Ada’dan kovup özgürlüğe kavuşmaktı. Türkeş, böyle bir
ruh hali içinde Türkiye’ye geldi ve subay oldu.”
Dr.Fikret
Alkan.