Atatürk'ün Soyu Hakkında Genel Bilgiler
Mustafa Kemal Atatürk, 1881 (Rumi
1296) yılında Selanik'te Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane Caddesi'nde bugün
müze olan üç katlı bir evde dünyaya geldi. Babası o sırada kereste ticareti
yapan Ali Rıza Efendi, Annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi,
ilkokul öğretmeni olan Kızıl Hafız Ahmet Efendi; anne tarafından dedesi ise,
Sofu-zade (Sofi-zade) Feyzullah Efendi'dir.
Mustafa Kemal'in hem baba, hem de anne
tarafından soyu Rumeli'nin fethinden sonra buraların Türkleştirilmesi için
Anadolu'dan göçürülerek, iskan edilen "Yörük" (Yürük) veya
"Türkmenler"den gelmektedir. Bu nedenle, Atatürk'ün soyunun
araştırılabilmesi ve anlaşılabilmesi bakımından önce, Anadolu'nun sonra da
Rumeli'nin Türkler tarafından fethedilmesi ve Türkleştirilmesi konusunun ortaya
konulması gerekmektedir. Çünkü, hem bu fetih hareketinde, hem de fethedilen
yerlerin Türkleştirilmesinde, hem Anadolu'da, hem de Rumeli'nde devletin
dayandığı esas unsur, aşağıda işaret edilecek çeşitli sebeplerle "Yörük,
Yürük, Türkmen" vb. değişik isimlerle anılan "konar-göçer" Türk
unsurları olmuştur.
Prof. Dr. Tayyib Gökbilgin'in
ifadeleriyle; "Yürükler, Oruç Bey'in de sarih surette bildirdiği gibi,
Oğuzlardandır. Aşiret, taife, cemaat diye gösterilen, mesela, Türkmen aşireti,
Yürük taifesi veya hususi ismiyle bilfarz Oğulbeyli cemaatı olarak rastlanan
Türk göçebe halk grupları etnik bakımdan ayrı şeyler olmayıp tek menşeden çıkan
ve sonra tali gruplara ayrılarak veya muhtelif grupların birleşmesiyle yeni bir
birlik vücuda getiren aynı Türk halk parçalarıdır."1 "Tarihi kaynaklarımızda
da bazen Türkmen bazen yürük olarak rastlanan, seyahatnamelerde bu suretle
zikredilen bu Türk halkının menşei itibariyle katiyen Oğuzlardan bulunduğu XV.
Asır müverrihlerinden olup da imparatorluğun kuruluş devri hakkında en eski
malumatı verenlerden Oruç Bey'in bir münasebetle, (Bu Oğuz taifesi göçgüncü
yürükler idi) şeklindeki ifadesiyle de sabittir."2
Genel olarak, teorik ve analitik
bakımdan Yörüklerle ilgili en ciddi çalışmalardan birisini yapmış olan Prof.
Dr. Mehmet Eröz'e göre "Yörük" sözü, "Yörümek fiilinden yapılma,
Anadolu'ya gelip yurt tutan göçebe Oğuz boylarını Türkmenleri ifade eden bir
kelimedir... Kelime sıfattır; aslı da yüğrükdür. Kelime sıfat halinde ileri,
medeni, bilgili, cins ve halis manalarına gelir... Yüğrük kelimesinin
kabiliyetli, dirayetli, cesur manalarına geldiğini biz de müşahede ettik. Bütün
Yörükler, bu kelimenin yörümek fiilinden müştak olduğunu söylediler. Bize göre
göç kısmi hareketi, yörümek umumi, bütün hayat boyunca yapıla gelen fiili
gösteriyor. Yörük ve Türkmen aynı manaya gelmekte, Anadolu'ya gelen göçebe Oğuz
Türklerini ifade etmektedir. Bütün vesikalar bu göçebelerin Orta Asya'dan
geldiklerini göstermektedir. Yörük'le Türkmenin aynı etnik zümreye alem olan
iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Arşiv vesikalarında bu iki kelime
müteradif, eş anlamlı olarak kullanılıyor: Türkman-ı Halep, Yörükan-ı
Halep.ilh."3
Mustafa Kemal Atatürk'ün baba soyu,
Konya/Karaman'dan gelerek Manastır Vilayeti'nin Debre-i Balâ Sancağı'na bağlı
Kocacık'a yerleşmişlerdir. Aile sonradan (muhtemelen 1830'larda) Selanik'e göç
etmiş; Ali Rıza Efendi de (muhtemelen) 1839'da Selanik'te dünyaya gelmiştir.
Dedesi Ahmet ve dedesinin kardeşi Hafız Mehmet'in taşıdığı "kızıl"
lakabı ve yerleştikleri nahiyenin adı olan "Kocacık"'ın da gösterdiği
üzere; Mustafa Kemal'in baba tarafından soyu Anadolu'nun da Türkleşmesinde
önemli roller oynayan "Kızıl-Oğuz" yahut "Kocacık Yörükleri,
Türkmenleri"nden gelmektedir.
Atatürk'ün babasının soyu ile ilgili
bilinenleri ortaya koymadan önce tarihi devamlılığı gösterebilmek için, Kızıl
Oğuzlar ve Kocacıklar ile ilgili belgelere dayalı bilgilerin bilinmesi ve ailenin
serüveninin bu temel üzerine oturtulması gerekmektedir. Böylece, Rumeli'nin
Türkleşmesi ve Rumeli'nin Osmanlı Devleti dönemindeki teşkilatlandırılması
içinde mesele daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün anne soyu da
Anadolu'dan gelerek Rumeli'ye iskan edilen Yörük veya Türkmenlere
dayanmaktadır. Anne tarafından dedesi Vodina Sancağı'na bağlı
"Sarıgöl" de denilen "Kayalar"dan göçerek Selanik
yakınlarındaki "Lankaza"ya yerleşen, Sofu-zade (Sofi-zade) Feyzullah
Ağa'dır. Yerleştikleri "Sarıgöl" bölgesi, "Sofular" lakabı
ve ailedeki hatıraların gösterdiği üzere, Atatürk'ün anne soyu
Konya/Karaman'dan Rumeli'ye gelen ve bundan dolayı da "Konyarlar"
şeklinde, Rumeli'deki diğer Yörük gruplarından farklı olarak bu adla anılan
Yörüklerdendir.
I. Anadolu'nun Türkleşmesi ve Kızıl
Oğuzlar
A. Anadolu'nun Türkleşmesi
1. Malazgirt'ten Önce
Bilindiği gibi Anadolu, en eski
çağlardan beri Asya ile Avrupa arasında bir köprü vazifesi görmüş, çeşitli
ırklara mensup birçok kavme yurtluk etmiştir. XI. yüzyılda tam bir "Türk
Yurdu" oluncaya kadar Anadolu'da, Mezopotamya'da, Suriye'de ve Kafkasya'da
çeşitli devletler kurulmuştur. M.Ö. 4000 yıllarından M.Ö. III. yüzyıla kadar
geçen süre içinde kurulan bu devletlerin tamamı, XI. yüzyıl Türk hakimiyeti
öncesinde artık tamamen kaybolmuş ve tarih sahnesinden silinmişlerdir.
Türklerin Anadolu'ya yoğun olarak geldiklerinde buldukları ırki yapı, M.Ö. III.
yüzyıldan M.S. I. yüzyıla kadar devam eden çağda şekillenmiş görünmektedir.4
Mespero ve Demorgan gibi Avrupa'nın ünlü
tarihçileri, Anadolu'daki Türk varlığını M.Ö. 4000 yıllarına kadar götürmekte;5
Prof. Dr. Osman Nedim Tuna ise, Sümerler ve Sümerce ile ilgili yaptığı
araştırmaların sonucuna dayanarak (özellikle Sümerce'de 165 Türkçe kelimenin
varlığına), "bu dil münasebeti Türklerin en az M.Ö. 3500'lerde Anadolu'nun
Doğu bölgesinde yerleşmiş olduklarını göstermekte" demektedir.6
Bu durum, Türklerin daha Selçuklu
çağından çok önceleri Anadolu'ya geldiklerini ortaya koymaktadır. Anadolu'daki
siyasi faaliyetlerini tarihi belge ve bilgilere göre takip edebildiğimiz en
eski Türk kitleleri veya toplulukları "Kimmerler" ile
İskitler"dir. (Sakalar) Her iki Türk topluluğu da Karadeniz'in Kuzeyinde,
Hazardan Tuna Nehri'ne kadar geniş bir alanda yaşıyorlardı ve Kafkaslar'dan Anadolu'ya
girerek, Doğu Anadolu esas olmak üzere burada hakimiyet kurmuşlardır.
İskitlerin yurtlarından oynattığı
konar-göçer Kimmerler, büyük bir göç hareketiyle M.Ö. VII. asır başlarında
özellikle Doğu Anadolu'ya yerleştiler. Kısa sürede Anadolu'da yayılan
Kimmerlerin sınırları, Diyarbakır'dan Ereğli, Karaman'a kadar uzanıyordu.
Kimmerler, Asur, Firikya, Lidya ve Tobal Devletleri ile komşu idiler.7
Bilim adamları tarafından, Kimmerlerle
birlikte "Proto-Türk" olarak kabul edilen iki kavimden diğeri olan İskitler8
ise; M.Ö. 680 yılından itibaren, Kimmerlerin ardında Kafkaslar'ı doğudan
dolaşarak, Hazar denizi kıyısını takip eden Derbent-Demirkapı geçitleri
üzerinden Azerbaycan'a, İran'a ve Anadolu'ya gelmişlerdir. Kimmerleri Güneye
süren İskitler, Medlerin hakimiyetine de son vererek Anadolu'ya yayılırlar ve
burada yirmi sekiz yıl hüküm sürerler.9
Milattan sonraki yıllarda da
Anadolu'ya çok çeşitli Türk boy ve toplulukları gelmişlerdir. Bunlar arasında
özellikle Hun Türklerini zikretmek gerekmektedir. Büyük Hun İmparatorluğu'nun
yıkılışından sonra Batıya göç eden Hunların bir kolu 395 tarihinde Erzurum
üzerinden Anadolu'ya gelmiş, 451 yılında bunları Akhunlar takip etmişlerdir.
Büyük bir göç dalgası da 466 tarihinde gerçekleşmiş, Avrupa Hunları'na bağlı
Ağaçeri Türk boyları Anadolu'ya gelmişler ve yerleşmişlerdir.10
Anadolu'ya iki Türk göçü de 558 ve 575
yıllarında cereyan etmiş; Güney Kafkasya'da Hazar İmparatorluğu'nun temelini
oluşturan Sabir (Sabar) Türk toplulukları yoğun bir şekilde Anadolu'ya
gelmişlerdir.11
Bulgar Türkleri, Avar Türk boyları,
Uz-Peçenek Türkleri ve Kuman-Kıpçak Türk boyları; Anadolu'ya gelen ve yerleşen
Türk boyları arasında bulunmaktadır.
Bu boylar arasında özellikle
Balkanlar'dan Anadolu'ya gelen Bulgar Türkleri ile Kafkaslar'dan gelerek
yerleşen Kuman-Kıpçak Türkleri, Anadolu'nun Türkleşmesinde çok önemli bir yere
sahiptir.
530 yılında henüz Hıristiyanlığı kabul
etmeden Bizans Ordusu tarafından bozguna uğratılan Bulgar Türklerinin bir kısmı
Anadolu'ya getirilmiş ve Trabzon havalisi, Çoruh ve Yukarı Fırat bölgelerine
yerleştirilmişlerdir. Bizans Devleti, VI. yüzyılın başlarından itibaren
Türkleri bir yandan Hıristiyanlaştırmaya, bir yandan da askerlik görevlerinde
kullanarak Anadolu'ya iskan etmeye çalışmıştır. Bu yerleştirme ve askere alma
işi; Ermenilere, İranlılara ve Araplara karşı yapılmıştır. Bulgar Türkleri, 755
ve 947 yıllarında Adana, Niğde, Aksaray, Bursa, Antalya ve Milas taraflarına
yerleştirilmişler ise de; en yoğun ve büyük yerleştirme Trabzon ve çevresi ile
Karaman-Tarsus arasındaki bölgede olmuştur. Bugün Toroslardaki Balkan Dağı'nın
asıl adı Bulgar Dağı'dır. Burada yaşayan Yörükler bu dağa "Bulgar
Dağı" demektedirler. Trabzon'daki dağın adı ise bugün unutulmuştur.12
Kuman-Kıpçakların Anadolu'ya gelişleri
ise iki yoldan olmuştur. Kafkasların Türkleşmesinde önemli rolü olan bölgenin
Kuman-Kıpçak Türk boyları,13 Gürcistan üzerinden güneye inmişler, Doğu Anadolu
ve Doğu Karadeniz'e yerleşmişlerdir. Doğu Karadeniz Bölgesine yerleşen
Kuman-Kıpçaklar, Müslüman Türklerle, Oğuz boylarından gelen Çepnilerle
kaynaşarak Müslümanlığı kabul etmişlerdir. Bugün Doğu Karadeniz Bölgesinde
bulunan "Borçka" Kazası'nın adı bir Kuman oymağının adıdır.
Kuman-Kıpçaklar ikinci olarak, Bizans
tarafından Balkanlar'dan getirilerek Anadolu'ya yerleştirilmişlerdir.
Kuman-Kıpçakların Anadolu'ya göçleri sonraki yıllarda da büyük tarihi olaylara
bağlı olarak devam etmiş; Cengiz Han Moğollarının Kafkasya'yı istilaları ve
yöneticileri ile dayandığı unsur bakımından hemen hemen tamamı Kıpçak olan
Mısır Memlükleri'nin Anadolu'ya yönelik hareketleri sonucunda da Kıpçaklar
yoğun olarak Anadolu'ya gelmişlerdir.14
2. Malazgirt'ten Sonra
Bilindiği gibi, Anadolu'nun
Türkleşmesinde Malazgirt Meydan Muharebesi adeta bir dönüm noktasını ifade
eder. Çünkü, bu tarihten itibaren gelişen siyasi, askeri ve sosyal olaylar
sonucunda Anadolu hem yoğun bir Türk nüfus göçüne sahne olmuş; hem de yapılan
fetihlerle kısa sürede Türk vatanı haline gelmiştir.
Prof. Dr. Abdulhalûk M. Çay'ın
belirttiği gibi; "Selçukluların XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
tarih sahnesine çıkmaları, tarihi akışı tamamen değiştirmiş, bugünkü Anadolu
Türk toplumunun şekillenmesini temin etmiştir. Anadolu Türk toplumunu
şekillendiren gruplar XI. yüzyılın sonlarından itibaren buraya yurt tutmaya
gelen ve kendilerinden önce buraya yerleşmiş olan Türk unsurlarının da
bünyesine alan kitleler olmuştur. Bunlar arasında Oğuzlar, Kanglılar, Uygurlar
ve Tatarlar gibi Türk toplulukları ilk akla gelenlerdir... Selçuklu Dönemi
(1040-1308) bu Türk topluluklarının Anadolu'da yurt tutmalarının
tarihidir."15
Anadolu'ya yapılan akınlar ve bunlara
bağlı olarak gelişen yoğun göçler, iki ana devreye; Selçuklulara bağlı Türkmenlerin
Anadolu'yu yurt tutmaları ile başlayan "Türkleşme" hareketi de dört
ana safhaya ayrılmaktadır.
Akınlar ve göçlerin yoğunluğunda
birinci devre, Selçuklu fetihleri ile başlayan dönemdir. Bunu bütün Asya'yı
yerinden oynatan Moğol istilasından sonraki Türk akınları ve göçleri takip
etmiştir.16
Bu iki ana devredeki akın ve göçlere
de büyük ölçüde bağlı olan "Türkleşme" hadisesi şu dört safhada
cereyan etmiştir:
1. Selçuklularla birlikte XI. yüzyıl
sonlarında başlayan yerleşme,
2. XIII. yüzyılda Anadolu'ya yeni Türk
unsurlarının gelmesi ve yerleşmesi,
1. 4. Osmanlı hakimiyeti dönemindeki
yerleşmeler.17
Bu safhaların ilk ikisinde Anadolu'nun
Türkleşmesi tamamlanmış ve XIV. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti, tarihin
kaydettiği en muazzam devletlerden biri olarak, bu Türkleşmenin sonucunda tarih
sahnesine çıkmıştır.
Anadolu'daki Türk hakimiyetinin
başlangıcı sayabileceğimiz Malazgirt Zaferi (26 Ağustos 1071) öncesinde
Kafkasya'da önemli bir Türk unsuru bulunduğu gibi; İran, Horasan, Kafkasya ve
Bağdat'a hakim olan Büyük Selçuklu Devleti de bu Türkmenlere dayanıyordu.18
Kızıl Oğuzlar (Kocacıklar)
Kızıl Oğuzlar'ı veya Kızıl Oğuz
Türkmenleri'ni, "Kızılkocalılar" olarak ifade ederek, Kocacık
Yörükleri veya Türkmenleri ile aynı "Yörük grubu" olarak ele alan
Hüseyin Şekercioğlu, bunların "Oğuzların Kızıl Oğuz boyundan olduğu"
düşüncesindedir.19 1041 yılı civarında Hazar Denizi'nin güneyinde ve güneybatı
bölgesinde Tahran, Kazvin, Reşt, Zencan ve Tebriz bölgelerinde oturan,
"Kızıl Özen" veya "Kızıl Ören" Irmağı bölgesinde yaşayan ve
İldeniz hükümdarlarından Arslan Şah'ın oğlu "Kızıl Bey"in oymakları
oldukları için bu Türkmenlere "Kızıl Oğuz Türkleri" adı
verilmiştir.20
Bunları, X. yüzyılın birinci yarısında
müstakil ve kudretli bir devlet olan "Oğuz Yabgu Devleti" içinde ve
Büyük Selçuklu Devleti kurulmadan önce, Selçuk'un dört oğlundan birisi olan
Arslan Yabgu ile birlikte hareket ederken görüyoruz. Aynı zamanda Türkiye
Selçukluları Devleti'ni kuranların ataları da olan Arslan Yabgu, Gazneli
Sultanı Mahmud tarafından tutuklanarak hapsedilince (1025), bu bölgeyi terk
ederek Horasan'a geçen ve Serahs, Ferave (bugünkü Kızıl Arvat, Kızıl Ribat) ve
Abiverd'e yerleşen 4000 çadırlık Oğuz kümesinin başında, Yağmur, Buka, Gök-Taş
ve Kızıl Beyler bulunuyordu. Kızıl Bey daha sonra Gazneli Mesud'un hükümdarlığı
sırasında onun hizmetine girdi. Humar-Taş Bey'in idaresinde bazı Türkmen
grupları sonradan Irak'a giderek yerleştiler. Horasan Balhan bölgesinde kalan
gruplardan ayırmak için bunlara "Irak Oğuzları" denildi.
"Kızıllı Oğuzları", Selçukluların 29 Haziran 1035'de Gazneli ordusunu
Nesa Savaşı'nda yenilgiye uğratmalarından sonra "Irak Oğuzları" ile
birlikte görüyoruz: Bu zaferden sonra, Selçuklulara çeşitli Oğuz oymakları
katıldığı halde, "Yağmurlu Oğuzları" ve "Balhan
Türkmenleri" ile birlikte "Kızıllı Oğuzları" katılmamış; bir
süre İsfahan hakimi Alaü'd-devle'nin hizmetine girmişler, daha sonra onlardan
da ayrılarak soydaşları "Irak Oğuzları"na katılmışlardır. Bir süre
sonra bu Oğuzlar Rey'deki Oğuzlara katıldılar. Irak Oğuzları 5000 atlı
çıkarabiliyorlardı ve bu dönemde başlarında Kızıl, Gök-Taş, Buka, Gız Oğlu, Mansur,
Dana (?) ve Anası-Oğlu gibi beyler bulunuyordu. Bunlardan Kızıl ve Buka önce
Rey'i, sonra da Hemedan'ı ele geçireceklerdir.
Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'in kız
kardeşi ile evlendiğini bildiğimiz ve devletin kuruluşunda Selçuklulara büyük
destek veren Kızıl Bey, takriben devletin kuruluşundan sonra 1040 veya 1041'de
ölmüş, Rey Şehri civarında gömülmüştür.21 Tuğrul Bey'e bağlı olan bu Kızıl Oğuz
Türkmenleri, başlarında Mansur, Gök-Taş, Buka Beyler olduğu halde Anadolu'ya
yapılan akınlarda aktif olarak rol aldılar. Sultan Alp Arslan ve Sultan
Melikşah dönemlerinde Alp Arslan'ın yeğeni Sadettin Bey'in emrine giren Kızıl
Oğuzlar, 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi ve Zaferi'nden sonra Kars, Erzurum,
Erzincan ve Sivas illerine doğru akınlara başlayarak Sivas ve Tokat arasındaki
Kelkit Vadisi'ni ele geçirdiler. Türkiye Selçukluları'nın son zamanları ile
Anadolu Beylikleri döneminde Ankara'nın idaresini elinde bulunduran Ankara
Valisi "Kızıl Bey" de bu Kızıl Oğuz Türkmenlerinden idi. Selçuklu
Devleti'nin "iskan" politikaları çerçevesinde Tokat, Amasya, Konya,
Karaman, Ankara, Aydın, İsparta, Balıkesir, Bolu, Kastamonu ve Sinop illerine
yerleştirilen Kızıl Oğuz Türkmenleri; 1410'da Reşadiye ve Mesudiye arasındaki
"Kızıl Özenliler Yurdu" olarak anılan (bugünkü Reşadiye-Kızıl Ören
Köyü civarı) bölgede "Kızıl Ahmetliler" isimli bir de beylik
kurdular. Beyliğe adını veren Kızıl-Oğlu Ahmet Bey ve kardeşleri, Amasya,
Tokat, Çorum ve Sivas, Ordu, Samsun, Giresun ile Şebinkarahisar'ı ele
geçirdiler. Kızılırmak ve Yeşilırmak bölgesine hakim oldular. 1424 yılında
Sultan II. Murat'ın emri ile Amasya Valisi Yörgüç Paşa, Kızıl-Oğlu Ahmet Bey ve
diğer ileri gelenleri Amasya Kalesi'ne davet ederek ortadan kaldırdı. Kızıl
Oğuz Türkmenleri de Anadolu'nun çeşitli yerlerine dağıtıldılar. Kızıl Oğuz
Türkmenleri'nin büyük bir bölümü, Fatih Sultan Mehmet zamanında Evrenos-Oğlu
Ali Bey komutasında Rumeli'de fethedilen Selanik, Manastır ve Yanya illerine
yerleştirildiler. Son İsfendiyar-oğulları Beyi ve Osmanlıların Kastamonu Valisi
Cemalettin Kızıl Ahmet Paşa, 1515'lerde Bayburt Sancak Beyi olan Mirza Mehmet
Bey ve Bolu Sancak Beyi olan babası Kızıl Ahmet Bey ile III. Murat zamanında
Rumeli Beylerbeyi olan Kızıl Ahmetli Şemsi Paşa Kızıl Oğuz Türkmenlerinden
idi.22
Merhum Prof. Dr. Faruk Sümer'in XVI.
yüzyıl Tahrir Defterleri'ne dayanarak yaptığı araştırmalara göre, XVI. yüzyılda
Anadolu'da Kızıl Oğuz Türkmenleri'ne bağlı "oymaklar" şuralarda
görülmekteydi: Maraş'tan Ankara, Kayseri, Kırşehir'e kadar olan sahada yayılmış
bulunan "Dulkadırlı Eli"ne bağlı "Kızıllu" oymağı.
Boz-Ulus'un bir kolu olan "Diyarbekir Türkmenleri"ne bağlı
"Koca-Hacılu" oymağı. Boz-Ulus'un "Dulkadırlı"
oymaklarından "Kızıl-Kocalu" oymağı. "Boz-Ok Eli"ne (bugünkü
Yozgat bölgesi) bağlı Kara-Taş'ta "Kızıl-Kocalu", Ak-Dağ'da "Kızıl-Kocalu",
Sorgun'da "Kızıl-Kocalu" oymakları. "Menteşe Eli" (bugünkü
Muğla yöresi)'nde "Kızılca-Yalınc" ve "Kızılca-Keçilu"
oymakları.23
Başbakanlık Arşivi'ndeki çalışmaları
sonucunda Cevdet Türkay'ın Osmanlı İmparatorluğu dönemi için tespit ettiği "Kızıl
Oğuz" ve "Kocacık" oymakları ve bulundukları yerler şu
şekildedir: Nevşehir (Niğde), Kırşehri Sancağı, Anamur'da (İçel Sancağı)
"Kızıl-alili" (Kızıl-alilü), Bayındır'da (İzmir Sancağı)
"Kızıl-oba", Yeni İl Kazası'nda (Sivas) "Kızıl-selli"
(Kızıl-sellü), Balya Kazası'nda (Karasi Sancağı) "Koca-oba".24
Yine Cevdet Türkay'ın Osmanlı
İmparatorluğu dönemi için tespit ettiği "Kızıl Oğuz" ve
"Kocacık" aşiretleri ve bulundukları yerler şu şekildedir: Adana,
Tarsus, Aydın, Saruhan Sancaklarında "Kızıl-ışıklı" (Kızıl-ışıklu),
Biga Sancağı, Kütahya, Maraş, Ezine Kazası'nda (Biga Sancağı), Nevşehir
Kazası'nda (Niğde Sancağı), Denizli Kazası'nda (Kütahya Sancağı), Bursa
Kazası'nda (Hüdavendigar Sancağı) "Kızıl-keçili" (Kızıl-keçilü):
"nam-ı diğer Havnalar",25 Bozok Sancağı, Yozgat Kazası'nda (Bozok),
Adilcevaz Sancağı'nde (Van Eyaleti)'nde "Kızıl-koca", Nevşehir
Kazası'nda (Niğde Sancağı), Rakka Eyaleti, Barçınlı Kazası'nda (Karahisar-ı
Sahip Sancağı) "Kızıl-koyunlu", Aydın Sancağı, Yalavaç Kazası'nda
(Hamid Sancağı), Güzelhisar Kazası'nda (Aydın Sancağı), Karahisar-ı Sahip
Sancağı'nda "Kızıl-şeyhli" (Kızıl-şeyhlü), Mihalıç Kazası'nda
(Hüdavendigar Sancağı), Adala Ovası (Saruhan Sancağı) "Koca-beğli"
(Koca-beğlü), Mihalıç Kazası, Adala Ovası'nda (Saruhan), Aydın, Saruhan,
Nevşehir, Arabsun Kazası'nda (Niğde Sancağı) "Koca-beğoğlu"
(Koca-beğoğulları), Diyarbekir, Erzurum Eyaletlerinde "Koca-man",
Silifke Kazası'nda (İçel Sancağı), İçel Sancağı'nda "Koca-şeyhli"
(Koca-şeyhlü): "nam-ı diğer Bozkırlı".26
Cevdet Türkay'ın Osmanlı İmparatorluğu
dönemi için tespit ettiği çok sayıdaki "Kızıl Oğuz" ve
"Kocacık" cemaatları ve bulundukları yerler de şu şekildedir: Anamur
Kazası'nda (İçel Sancağı), Kete Kazası'nda (Hüdavendigar Sancağı)
"Kızıl", Selendi Kazası'nda (Kütahya Sancağı)
"Kızıl-abdi",Ulaş Kazası'nda (Tarsus Sancağı), Tarsus Sancağı'nda
"Kızıl-ahmedli" (Kızıl-ahmedlü), Anamur Kazası'nda (İçel Sancağı),
Kars-ı Meraş, Siverek, Hama, İçel, Tarsus, Adana, Sis Sancakları, Kızılkinise
Karyesi (Anamur Kazası), Yalavaç Kazası'nda (Hamid Sancağı) "Kızıl-ali,
Kızıl-aliler" (Kızıl-alili, Kızıl-alilü),27 Anamur Kazası'nda (İçel
Sancağı), Kars-ı Maraş, Siverek, Hama, Hums, İçel, Tarsus, Adana ve Sis
Sancakları'nda "Kızıl-ali Tohdemirli" (Kızıl-ali Tohdemirlü), Bozok
ve Maraş Eyaletleri'nde "Kızıl-avretli" (Kızıl-avretlü), Bozok ve
Maraş Eyaletleri'nde "Kızıl-bayırlı" (Kızıl-bayırlu), Maraş ve Bozok
Sancakları, Zülkadriye Kazası'nda (Maraş Eyaleti), Şamardı Kazası'nda (Niğde
Sancağı), Kuban Nehri boyu, Eğridir Kazası'nda (Hamid Sancağı), Şücaaddin
Kazası'nda (Niğde Sancağı) "Kızıl-beğ, Kızıl-beğli" (Kızıl-beğlü),
Anamur Kazası'nda (İçel Sancağı), Adana, Tarsus, Karacahisar-ı Şarkî
Sancakları, Yalavaç Kazası'nda (Hamid Sancağı), Kalkandelen Kazası'nda (Üsküp
Sancağı) "Kızılca" (Kızulca), Sis, Adana Sancakları, Kandıra
Kazası'nda (Kocaeli Sancağı), Şeylü Kazası'nda (Kocaeli Sancağı)
"Kızılca-ali, Kızılca-alili" (Kızılca-alilü), Uşak Kazası'nda
(Kütahya Sancağı) "Kızılca Bahadır", Vakıflar, Bozdoğan Kazaları
(Aydın Sancağı), Muğla Kazası'nda (Menteşe Sancağı) "Kızılca-börk,
Kızılca-börklü" (Kızılca-Yörük, Kızılca-Yörüklü), Göksun Kazası'nda (Maraş
Sancağı) "Kızılca-in", Hasandağı Kazası'nda (Aksaray Sancağı)
"Kızılca-geyikli" (Kızılca-geyiklü), Yenişehir Kazası'nda (Aydın
Sancağı) "Kızılca-keçili" (Kızılca-keçilü), Ulaş Kazası'nda (Tarsus
Sancağı), Tarsus Sancağı'nda "Kızılca-köy", Malatya ve Saruhan
Sancakları, Çağlayık Kazası'nda (Paşa Sancağı) "Kızılca-lı"
(Kızılca-lu), Timurcu Kazası'nda (Saruhan Sancağı) "Kızılca-mahmud",
Rakka, Sivas, Kengırı Sancakları, İskilip Kazası'nda (Çorum Sancağı), Malatya
Sancağı'nda "Kızılca-şarlı" (Kızılca-şarlu), Edirne Kazası'nda (Paşa
Sancağı) "Kızılcık-lı" (Kızılcık-lu), Varna Kazası'nda (Silistre
Sancağı), Silistre Sancağı'nda "Kızıl-danişmedli" (Kızıl-danişmendlü),
Edirne ve Dimeteko Kazaları'nda (Paşa Sancağı) "Kızıl-deli, Kızıl-deli
Sultan", Bozdoğan Kazası'nda (Aydın Sancağı), Kütahya Sancağı'nda
"Kızıl-depe" (Kızıl-dene) (Kızıl-döne, Kızıl-dana), Toyran Kazası'nda
(Köstendil Sancağı) "Kızıl-doğan, Kızıl-doğanlı" (Kızıl-doğanlu),
Maraş ve Bozok Eyaletleri, Zülkadriye Kazası'nda (Maraş Eyaleti)
"Kızıl-donlu", Karahisar-ı Şarkî ve Biga Sancakları'nda
"Kızıl-alma" (Kızıl-elma), Kuban Nehri boyunca
"Kızıl-bekvac", Kars-ı Maraş Sancağı'nda (Maraş Eyaleti) "Kızıl-güney"
(Kızıl-köni), Maraş ve Adana Eyaletleri'nde "Kızıl-hacı,
Kızıl-hacılı" (Kızıl-hacılu),28 Kütahya Sancağı'nda
"Kızıl-halil", Kars-ı Maraş Sancağı (Maraş Eyaleti), Tercan
Kazası'nda (Erzurum Sancağı) "Kızıl-hasanlı" (Kızıl-hasanlu,
Kızıl-hasan), Kayseriyye Sancağı'nda "Kızıl-hüseyinli"
(Kızıl-hüseyinlü), Ordu Kazası'nda (Karahisar-ı Şarkî Sancağı), Karahisar-ı
Şarkî Sancağı'nda "Kızıl-in", Adana ve Tarsus Sancakları'nda
"Kızıl-isa", Kütahya, Tarsus, Sis, Adana, İçel Sancakları, Kusun
Kazası'nda (Adana Sancağı), Çarşanba-i Lazikiye Kazası'nda (Kütahya Sancağı)
"Kızıl-ışık, Kızıl-ışıklı" (Kızıl-ışıklu), Biga, Kütahya, Maraş,
Adana, Tarsus, Sis, İçel Sancakları, Ezine ve Denizli Kazaları (Kütahya
Sancağı), Nevşehir Kazası'nda (Niğde Sancağı), Bursa Kazası'nda (Hüdavendigar
Sancağı), Uşak Kazası'nda (Kütahya Sancağı), Elmalu Nahiyesi (Erzurum Sancağı),
Çanakkale Kazası'nda (Biga Sancağı), Edremit ve Ezine Kazaları'nda (Karasi
Sancağı) "Kızıl-keçililer, kızıl-keçili" (Kızıl-keçilü, Kızıl-keçili,
nam-ı diğer Havnalar),29 Gösun Kazası'nda (Maraş Sancağı), Anamur Kazası'nda
(İçel Sancağı) "Kızıl-kilise, Kızıl-kiliseli" (Kızıl-kiliselü),
Eğrigöz Kazası'nda (Kütahya Sancağı) "Kızıl-kınık", Saruçam
Kazası'nda (Adana Sancağı) "Kızılca-kışlalı" (Kızılca-kışlalu),
Bozok, Maraş ve Karahisar-ı Şarkî Sancakları, Yozgat Kazası'nda (Bozok
Sancağı), Diyarbekir Eyaleti'nde "Kızıl-koca, Kızıl-kocalılar"
(Kızıl-kocalı, Kızıl-kocalu),30 Rakka, Karaman, Kırşehri Sancakları, Haymana
Kazası'nda (Ankara Sancağı), Bolvadin Kazası'nda (Karahisar-ı Sahip Sancağı),
Şam Havalisi, Ankara civarı, Irak, Sabanca ve İznikmid Kazaları (Kocaeli
Sancağı), Ayazmend Kazası'nda (Karasi Sancağı), Bergama Kazası'nda
(Hüdavendigar Sancağı), Mağnisa Kazası'nda (Saruhan Sancağı), Süleymanlı Kazası'nda
(Kırşehri Sancağı), Nevşehir Kazası'nda (Niğde Sancağı)
"Kızıl-koyunlu",31 Emirdağı Kazası'nda (Karahisar-ı Sahip Sancağı)
"Kızıl-kulaklı" (Kızıl-kulaklu) (Kızılkulaklı Cemaatı, Bozulus
Aşireti'ndendir), Bozok, Kayseriyye, Sivas, Adana, Sis Maraş, Teke, Hamid,
Bolu, Tarsus, İçel Karaman Sancakları, Çağlayık, Gümilcine ve Dimetoka Kazaları
(Paşa Sancağı), Çerkeş Kazası'nda (Kengırı Sancağı), Honaz Kazası'nda (Kütahya
Sancağı) Nablus Sancağı (Sayda Eyaleti), Homa Kazası'nda (Kütahya Sancağı),
Kavala Kazası'nda (Paşa Sancağı), Larende Kazası'nda (Karaman Eyaleti),
Hezargrat Kazası'nda (Niğbolu Sancağı), Akdağ Kazası'nda (Bozok Sancağı),
Selanik ve Karahisar-ı Şarkî Sancakları'nda "Kızıllar, Kızıllı"
(Kızıllu, Kızıllu Yörüğü),32 Bozok Eyaleti'nda "Kızıl-cuburlar"
(Kızıllu-cuburlar),33 Pertek Sancağı'nda (Erzurum Eyaleti)'
"Kızıl-mağara", Ulaş Kazası'nda (Tarsus Sancağı), Maraş, Tarsus,
Rakka, Adana, Hama ve Hums Sancakları'nda "Kızıl-murad,
Kızıl-muradlar" (Kızıl-muradlı, Kızıl-muradlu), Mudanya Kazası'nda (Hüdavendigar
Sancağı) "Kızıl-mürsel", Maraş Eyaleti'nde"Kızıl-ömar",
Maraş Eyaleti, Zülkadriye Sancağı (Maraş Eyaleti) "Kızıl-sultanoğlu",
Şiro Kazası'nda (Malatya Sancağı) "Kızıl-uşağı" Kara Hisar-ı Şahip
Sancağı'nda "Kızıl-uşaklı" (Kızıl-uşaklu), Göksun Kazası'nda (Maraş
Sancağı) "Kızıl-viranlı" (Kızıl-viranlu), Edincik Kazası'nda
(Hüdavendigar Sancağı) "Kızıl-yahya", Kars-ı Maraş Sancağı'nda (Maraş
Eyaleti) "Kızıl-yusuflu".
Kendilerine "Kocacıklar" da
denilen Kızıl Oğuz Yörükleri, bu isimleri taşıyan aşiretler olarak da şu
yerlerde tespit edilmişlerdir: Antalya Kazası'nda (Teke Sancağı), Podgoriçe
Kazası'nda (İskendiriye Sancağı) "Koca", Dedeağaç Kazası'nda (Edirne
Sancağı) "Koca-ali", Tire Kazası'nda (İzmir Sancağı)
"Koca-asiler", Bursa Kazası'nda (Hüdavendigar Sancağı), Balıkesir
Kazası'nda (Karasi Sancağı) "Koca-baş, Koca-başoğlu obası", Saruhan
ve Karaman Sancakları, Adala Ovası (Saruhan Sancağı) Yeni İl Kazası'nda (Sivas
Sancağı), Aydın Sancağı'nda "Koca-beğ, Koca-beğli" (Koca-beğlü,
Koca-beğoğlu), İçel, Adana, Tarsus, Sis, Karahisar-ı Şarkî Sancakları, Mut ve
Gülnar Kazaları (İçel Sancağı), Kirmastı Kazası'nda (Hüdavendigar Sancağı)
"Kocac, Kocaclar, Kocaclı" (Kocaclu, Kocac Parakendesi), Adana,
Kars-ı Maraş ve Kara Hisar-ı Şarkî Sancakları'nda "Kocacık,
Kocacıklı" (Kocacıklu, Gocacık, Gocacıklı, Gocacıklu), Gelibolu
Sancağı'nda "Koca-dan, Koca-danlı" (Koca-danlu, Koca-danalı,
Koca-danalu), Hezargrad Kazası'nda (Niğbolu Sancağı) "Koca-doğan"
(Koca-toğan), Ergani Kazası, Siverek Sancağı (Diyarbekir Eyaleti), Diyarbekir
Eyaleti, Yeni İl Kazası'nda (Sivas Sancağı), Yahyaylı Kazası'nda (Kayseriyye
Sancağı) "Koca-hacılı" (Koca-hacılu),34 Karahisar-ı Teke Kazası'nda
(Teke Sancağı), Teke ve Alaiye Sancakları'nda "Koca-haliloğlu",
Kırkkilise Kazası'nda (Vize Sancağı) "Koca-hıdır" (Koca-hızır),
Manavgat ve İbradı Kazaları'nda (Alaiye Sancağı) "Koca-isaoğulları",
Padovişte Kazası'nda (Köstendil Sancağı), İnebahtı ve Kilis Sancakları,
Kalkandelen Kazası'nda (Üsküp Sancağı) "Koca-lı" (Kocalu: nam-ı diğer
Rendene), Diyarbekir Vilayeti'nde "Kocalı" (Kocalu: nam-ı diğer
Beğdili Yalavac), Ordu Kazası'nda (Kara hisar-ı Şarkî Sancağı), Erzurum ve
Diyarbekir Eyaletleri, Mud Kazası'nda (İçel Sancağı) "Kocaman,
Koca-manlı" (Kocamanlu), Kilis ve Maraş Sancakları, Antakya Kazası'nda
(Halep Eyaleti)'nde "Koca-nlı" (Koca-nlu), Biga Sancağı'nda
"Koca-obası", Antalya Kazası'nda (Teke Sancağı)
"Koca-oğlu", Gümilcine Kazası'nda (Paşa Sancağı)
"Koca-ömerler", Edirne Kazası'nda (Paşa Sancağı) "Koca-yakublu",
Maraş Sancağı, Zülkadriye Kazası'nda (Maraş Eyaleti) "Koca Yörükanı",
Saruhan ve Kütahya Sancakları'nda "Koca-yusuflu" (nam-ı diğer
Buhurcu).35
Cevdet Türkay'ın Başbakanlık Osmanlı
Arşivi'ndeki belgelere göre tespit ettiği "Kızıl" ve "Koca"
ile başlayan bu oymak, aşiret ve cemaat isimlerinden başka, bazı tamlamalar
alarak ifade edilen Kızıl Oğuz Yörüklerine ait oymak, aşiret ve cemaat isimleri
ve yaşadıkları yerler de şu şekildedir: Karaman, Yeni İl'de (Sivas)
"Şabbayadı Koca-beğ",36 Adana, Sis Sancakları'nda "Aksak Kocalı"
(Asak Kocalu),37 Adana, Kırşehri, Tarsus Sancaklarında "Ali Kocalı"
(Ali Kocalu: nam-ı diğer Turasanlı),38 Ulaş Kazası'nda (Adana Sancağı)
"Avcı Kocalı" (Avcı Kocalu),39 Dündarlı Kazası'nda (Tarsus Sancağı),
Adana Eyaleti'nde "Baba Kocalı" (Baba Kocalu),40 Ulaş Kazası (Tarsus
Sancağı), Tarsus'ta "Diğer Kızıl-muradlu",41 Kusun Kazası'nda (Tarsus
Sancağı) "Dolu Kocalı" (Dolu Kocalu),42 Bozok ve Maraş Eyaletlerinde
"Evlad-ı Kızılca",43 Kars-ı Maraş Sancağı'nda (Maraş Eyaleti)
"Gacacık-lı" (Gacacık-lu, Gocacık-lı, Gocacık-lu), Bozok ve Maraş
Eyaletlerinde "Gacalı" (Gacalu, Gocalı, Gocalu) 44 Maraş Eyaleti'nde
"Kafir-kocalu"45 Biga Sancağı, Çan Kazası'nda (Biga Sancağı), Bursa
Kazası'nda (Hüdavendigar Sancağı), Rakka, Gelibolu, Kırsehri, Alaiye, Bozok,
Karaman, Adana, Maraş, Sivas, Karahisar-ı Şarkî, Halep, Şam, Hüdavendigar
Sancakları, Zülkadriye Kazası'nda (Maraş Sancağı), Yeni İl Kazası'nda (Sivas
Sancağı), İnegöl Kazası'nda (Hüdavendigar Sancağı), Ezine-i Kazdağı Kazası'nda
(Biga Sancağı), Tuzla Kazası'nda (Hüdavendigar Sancağı), Alacahan Mevzii
(Kangal Kazası'nda, Sivas Sancağı), Hezargrat Kazası'nda (Niğbolu Sancağı),
Bayramiç Kazası (Hüdavendigar Sancağı), Koçhisar Kazası (Aksaray Sancağı),
Eğribucak Kazası'nda (Paşa Sancağı) "Kara-koca, Kara-kocalar" (Kara-kocalı,
Kara-kocalu, Kara-kocalu nam-ı diğer Emene?),46 Adana, Tarsus ve Maraş
Sacakları'nda "Karı-kızıllı" (Karı-kızıllu, Kara-kızıllı,
Kara-kızıllu),47 Kırşehri Sancağı'nda "Kışlak Koca"48 Karinabad
Kazası'nda (Silistre Sancağı) "Kurd-koca",49 Amasya Sancağı'nda "Mamalı
Kızılkoca" (Mamalu Kızılkoca),50 Teke Sancağı'nda
"Penbeli-kızıllısı" (Penbelü-kızıllusu, Penbece-kızıllı,
Penbece-kızıllu).51Cevdet Türkay'ın tespitlerine göre, Mukataalı Aşiret ve
Cemaatlar arasında ise, "Kızılca-ali ve İnceviran Mukataası",
"Kızılca-lu Hasları Mukataası", "Kocalu nam-ı diğer Rindene
Mukataası" sayılmaktadır.52
Yukarıdan beri isimlerini ve yerlerini
verdiğimiz bütün Kızıl Oğuz veya Kocacık Yörüğü olan oymak, aşiret ve cemaatın
"bağlı oldukları topluluk" olarak; "Türkmân Taifesi",
"Türkmân Yörükânı", "Konar-Göçer Yörükân Taifesi",
"Yörükân Taifesi", gösterilmiştir. Aşiretlerden birisi,
"Kızıl-beğ, Kızıl-beğli", "Çerkes Yörükânı Taifesinden";
diğeri de, "Kızıl-bekvaç", "Abaza Taifesinden"dir.
Yukarıda verdiğimiz oymak, aşiret ve
cemaatların genellikle "Bozulus"tan oldukları görülmektedir.
"Bozulus nam-ı diğer Tabanlı Türkmânı", genellikle, Karaman Eyaleti,
Eski İl maa Akçaşehir Kazası (Konya Sancağı), Aksaray Sancağı, Ankara Sancağı,
Aydın Sancağı, Rumeli Vilayeti, Ruha (Urfa), Kengırı (Çankırı), Adala
(Saruhan), Emirdağ Kazası'nda (Karahisar-ı Sahip Sancağı) yerleşmişlerdir.53
Bilindiği gibi "yer adları",
kültür tarihi bakımından çok büyük bir önem taşır. Anadolu'nun ve Rumeli'nin
Türkleşmesinde de görüldüğü gibi Türkler, çeşitli geleneklere bağlı olarak yer
adı vermektedirler. Bazen milli kültürün bir parçası olarak Orta Asya'daki yer
adları, Anadolu ve Rumeli'deki benzer yerlere verilmiştir. Bazen, bir boy veya
oymak yerleştiği yere boyunun veya oymağının adını vermiştir. Bazen, boy beyi
veya boyun bir büyüğünün adı verilmiştir. Arazi şekline, yerleşme esnasındaki
bir olaya, eski bir totem olan ve silik izleri hatıralarda devam eden bir
hayvanın adına göre de isim verilir veya alınırdı.54 Anadolu'da dün ve bugün
gördüğümüz bütün "Kızıl" sözü ile başlayan yer adları da bu gelenek
çerçevesinde, işte bu Kızıl Oğuz Türkmenlerin hatıralarını taşır. Bazı misaller
şu şekilde verilebilir: Kızıl-ırmak, Kızılca-hamam, Kızılca-viran (bugünkü
Kızılca-ören) (XVI. yüzyıl, Bayburt Sancak Merkezi), Kızılca-kent (XVI. yüzyıl,
Bayburt, Kelkit), Kızılca (XVI. yüzyıl, Bayburt, Tercan-ı Süfla),55 Kızıl-köy
(Afyon, Bursa), Kızıl-çakçak, Kızıl-ziyaret (Ağrı), Kızıl-öküz (Kars),
Kızıl-ırmak, Kızıl-dağları (Suşehri, Refahiye, İmranlı arasında).56
II. Karaman ve Kızıl Oğuzlar
(Kocacıklar)
A. Karaman ve Yöresi Tarihi
Anadolu'nun merkezi bir yerinde
bulunan Karaman, Batı Anadolu'dan Akdeniz'e ve özellikle Çukurova'ya inen
yolların da geçiş noktası durumundadır. Bereketli topraklara sahip olan Karaman
ve yöresi, bu özelliği ve stratejik konumundan dolayı ilk çağlardan itibaren
önemli bir yerleşim yeri olmuştur.
13 kilometre kuzey doğusunda yer alan
höyüklerin yüzey araştırmaları ve özellikle Canhasan Höyüğü'nde yapılan
bilimsel kazılar, Karaman ve civarındaki uygarlığın sekiz bin yıl öncesine
kadar uzandığını göstermektedir.
Hititler döneminde yarı bağımsız bir
devlet olan Arzava Devleti'nin sınırları içinde yer alan Karaman, bu dönemde
önemli bir ticari ve askeri merkez konumunda idi.
M.Ö. VII. yüzyılda Firikyalıların, VI.
yüzyılda da Lidyalıların saldırısına uğrayan Karaman, bu yüzyılın sonlarında
Perslerin hakimiyetine girmiştir.
Klasik devirlerde "Laranda"
ismiyle Lykaonia bölgesinde yer alan Karaman, Büyük İskender'in haleflerinden
Perdikkas ve Filippos'un M.Ö. 322 yıllarında talan ve tahribatına uğramış; daha
sonra Antigon ve Selevkos'un eline geçmiş, M.Ö. I. yüzyıla kadar Anadolu'daki
krallıkların elinde kalmıştır.
Karaman, Romalılar devrinde mahalli
krallardan Derbe Hakimi Antipatros'un idaresine girmiş, Galatia Kralının
Amyntos'u yenip öldürmesi üzerine, Galatlar'ın eline geçmiştir. Bu dönemde,
Lykaonia Birliği'ne bağlı önemli bir ticaret merkezi olan Karaman;
Hıristiyanlar tarafından Hz. İsa'dan sonra en önemli dini lider olarak kabul
edilen Michael'in mezarının yer aldığı Derbe Antik Şehri'ni de içinde barındırmaktadır.
Karaman, M. S. VII. Ve IX. yüzyıllarda
Arap ordularının Bizans ile olan mücadeleleri sırasında, Araplar tarafından
kısa süreli olarak işgal edilmiş; Selçuklular dönemine kadar da Bizans'ın
elinde kalmıştır.57
Karamanoğulları, Anadolu Türkmen Beyliklerinin
Osmanoğulları'ndan sonra en büyüğü ve en devamlısı olmuştur. Orta Anadolu'nun
güneyinde yaşamış olan bu Türkmen Beyliğinin, Karamanoğullarının Oğuzların
"Avşar" boyuna mensup oldukları kabul edilmektedir. Karaman Boyu 12.
yüzyılda Aral Gölü doğusundaki Maveraünnehir bölgesinde yaşıyordu. Bu yüzyılın
ortalarında doğudan gelen Moğol baskısı karşısında anayurtlarını terk ederek
batıya göç eden Karamanlılar; ilk önce Azerbaycan ve Şirvan yörelerinde bir
süre yerleşmişler ve daha sonra burada boyun bir kısmını bırakarak batıya doğru
yollarına devam etmişlerdir. Karaman boyunun Anadolu'ya gelen büyük kısmı, I.
Alaaddin Keykubat tarafından 1228'de "Kamereddin İli" adı verilen Mut
ve Ermenek civarına, uç bölgesine yerleştirilmişlerdir.
Boyun ilk bilinen temsilcisi Nure
Sofi'dir. Kerimüddin Karaman Bey'in (1255-1263) 1255'teki cülusundan sonra,
Karamanoğulları'nın küçük bir boy olmaktan çıkarak, bir "beylik"
haline geldikleri görülmektedir. Bu tarihten sonra, Orta Anadolu ve çevresinde
uzun yıllar hüküm sürecek olan Karamanoğulları Beyliği'nin kuruluşunda ve
bölgenin Türkleşmesinde şüphesiz (aşağıda ayrıca ele alınacak olan) bir çok
"Yörük, Türkmen" boyu yer almıştır.
Kerimüddin Karaman Bey'in ölümünden
sonra başa geçen Şemsüddin Mehmet Bey'in (12631279/1280) zamanında Beylik daha
da güçlenmiştir. Mehmet Bey'i takiben Karaman Beyi olan Güneri Bey'in
(1280-1300) 1300'de ölmesi ile, beylik idaresi kısa sürelerde pek çok kez el
değiştirmiştir. Burhaneddin Musa'nın (1352-1356) ölümü üzerine bir süre devletin
başına Seyfeddin Süleyman Bey geçmiş ve onu bir suikast sonucunda ölmesi
üzerine ordu komutanı olan Alaaddin Ali Bey (13571398) tahta geçmiştir.
Karaman Tahtına oturan Alaaddin Ali Bey ile birlikte; önemli şahsiyetlerin
önderliğinde Karaman'ın önceki dönemlerine nazaran daha güçlü bir çağı ve
Osmanlılarla ilk münasebetler de (1361) başlamıştır. Bu yıllarda beylik
sınırları hayli genişlemiş, Niğde, Aksaray ve Kayseri ele geçirilmiştir. Fakat
bu arada 1398'de Alaaddin Ali Bey'in Konya'da öldürülmesi üzerine Konya,
Develi, Aksaray ve Akşehir Osmanlıların eline geçmiştir. Olaylar sonra tekrar
Karamanlıların lehine gelişmiş; 1402 Ankara savaşı sonrasında tekrar toparlanan
Karamanlılar, Nasırüddin Mehmet Bey (1398-1423) idaresinde 1411-12'de
Kütahya'ya, 1414'de de Bursa'ya girmişlerdir. Bu arada Memlüklerle de iyi
ilişkileri yürütmeye çabalamışlarsa da karşılıklı bazı seferlerin yapılmasına
engel olamamışlardır.
N. Mehmet Bey'in ölümünden sonra
tahta, Niğde Emiri Ali Bey geçirilmiş, fakat sonra Osmanlılar'ın yardımı ile
Tacüddin (Sarimüddin) II. İbrahim Bey (1423-1464), 1424 yılında Konya'da
yönetimi elde etmiştir. 40 yıllık bir yönetimden sonra ölen II. İbrahim Bey'in
yerine geçen oğulları döneminde taht mücadeleleri hızlanmış, bu durum Orta
Anadolu'nun siyasi çehresinin değişmesinde büyük ölçüde etken olmuştur. Bu
yıllarda çeşitli devletlerle karşılıklı ittifaklar yapılmışsa da, adeta bir
"fetret devri" (1464-1502) yaşayan beylik, 1502'de, resmen ortadan
kalkmış ve II. Bayezit döneminde Osmanlı Devleti'nin bir eyaleti haline
getirilmiştir.
1256 yılına kadar Ereğli, 1256
yılından 1261 yılına kadar Ermenek beyliğe başkentlik yapmıştır. Daha sonra
idare merkezi, o zamanlar "Larende" denilen Karaman'a nakledilmiştir.
Yıkılışına kadar Karaman Başkent olarak kalmış olmasına rağmen; Konya'da zaman
zaman başkentlik yapmış, bazı beyler burada oturmuşlardır. Niğde veSilifke de
bir müddet idare merkezi olarak kullanılmışlardır.
Karamanoğulları toprakları, yani
beyliğin hakim olduğu alanlar, çeşitli dönemlerde büyümüş ve küçülmüştür.
Önceleri asıl İçel'e yani Göksu'nun batısında kalan topraklar ile Manavgat
Çayı'nın doğusunda kalan topraklara ve Alaiye (Alanya), Selenti (Gazipaşa),
Ermenek, Hadim, Bozkır, Karaman, Ereğli taraflarına hakim olmuşlardır. Zaman
zaman Konya'ya girmişlerse de Selçuklular adına hareket etmişler, hükümdarlık
iddiasında bulunmamışlardır.
En geniş şekliyle Karamanoğulları
Beyliği Türkiye'nin bugünkü idari bölünüşüne göre şu illere yayılmıştır: Konya,
Karaman, Niğde, Kayseri, Ankara, Nevşehir, İçel, Kırşehir illerinin tamamı ve
Antalya'nın doğu yarısı. Ankara'daki "Ahi Cumhuriyeti" de
Karamanoğulları nüfuz bölgesi ve tabiiyetinde bulunmuştur. Karamanoğulları,
batıda Antalya, Isparta, Afyon bölgelerinde zaman zaman belirtilen sınırları da
aşmışlardır.
14. yüzyılın başlarında henüz Konya'yı
başkent yapabilecek kadar güçlü olmadıkları dönemlerde Karamanoğulları
Beyliği'nin merkezi olan Larende; bu hanedan mensupları ve özellikle
Karamanoğlu II. İbrahim Bey tarafından gerçekleştirilen büyük bir imar faaliyetine
sahne olmuş ve bu faaliyetler neticesinde meydana gelen abideler ve mimari
eserler, şehrin fiziki yönden gelişmesini sağlamıştır. Karamanlılar döneminde,
Horasan'dan gelerek bu bölgeye yerleşen alim, şeyh, derviş ve sanatkarlar da
şehrin kültürel kalkınmasında önemli bir rol oynamışlardır.
Karaman, Osmanlı hakimiyetine geçince,
önce "Sancak Merkezi" (Yavuz Sultan Selim dönemine kadar), sonra da
"Kaza Merkezi" (Kanuni Sultan Süleyman devrinden itibaren) olarak
gelişmesini sürdürmüştür.
Cumhuriyet'in ilanından sonra Konya
İli'ne bağlı şehrin "Larende" olan adı "Karaman" olarak
değiştirilmiş; nihayet, 15 Haziran 1989 tarihinde çıkarılan 3589 sayılı yasa
ile Türkiye'nin yetmişinci ili olmuştur.58
B. Karaman ve Yöresinde Kızıl Oğuzlar
1. Oymak, Aşiret ve Cemaat Olarak
Karaman ve yöresine yerleşen
"Yörük, Türkmen" vs. isimlerle anılan gerek yerleşik, gerekse
konar-göçer Türk boy, oymak, aşiret ve cemaatları arasında Avşarlar başta olmak
üzere, Kızık, Karkın, Beydili ve Salur gibi 24 Oğuz boyuna mensup boylar ve
Atçekenler ile Varsaklar ilk plânda dikkatleri çekmektedirler.59 Karaman ve
yöresine yerleşen Türk unsurları içerisinde özellikle dikkat çeken bir grup
vardır ki, o da "Kızıl Oğuzlar" veya "Kocacık
Yörükleri"dir.
Yukarıda Cevdet Türkay'ın araştırmalarından
naklen Anadolu'nun tamamındaki varlıklarını gösterdiğimiz Kızıl Oğuzlar veya
Kocacık oymak, aşiret ve cemaatlarından Karaman ve yöresine yerleşmiş olanlar
şunlardı: Kızıl-ışıklı, Kızıl-keçili (Havnalar), Koca-şeyhli, Kızıl,
Kızıl-ahmedli, Kızıl-ali, Kızıl-ali Tohdemirli, Kızılca, Kızılca-köy,
Kızıl-isa, Kızıl-kilise, Kızıl-koyunlu, Kızıllar, Kızıllı, Kızıl-muradlı,
Koca-beğ, Koca-beğli, Kocac, Kocacık, Kocacıklı, Kocaman, Kocamanlı.60
Konya, Bey-şehri, Akşehir, Larende
(Karaman), Aksaray, Niğde, Kayseriyye ve İç-il Livalarını içeren 1530 tarihli
Karaman Tahrir Defteri'nde,61 Karaman ve yöresinde tespit edilebilen Kızıl Oğuz
ve Kocacık cemaatları ve görüldüğü yerler şu şekildedir: Kızıl-koyunlu
(Eski-il/Konya), Kocalar (Turgud/Konya), Kızıl-eşeklü (Aksaray/Aksaray),
Kızılca (Ereğli/Aksaray), Kızıl Viran (Niğde), Kızıl Hamlu Yörükleri (Kızıl
Hasanlu Yörükleri) (Kayseriyye).
2. Yer Adı Olarak
Aynı defterde Kızıl Oğuzlar ile ilgili
yer adları da şunlardır:
Konya Livası'nda: Kızıl göl (Turgud),
Kızıl (Konya), Kızıl-ada (Konya), Kızıl-ağıl (Konya), Kızıl-bük (Konya),
Kızıl-çal (Turgud), Kızıl-çullu (Eski-il), Kızıl-gür-hane havlusu, Kızıl-Hamid
(Konya), Kızıl-koça (Zengicek), Kızıl-Kurd, Kızıl-kuyu (Konya), Kızıl-kuyu
(Turgud), Kızıl-öyük, Kızıl-viran (Çemen-ili), Kızıl-viran (Said-ili),
Kızıl-viran (Turgud), Kızıl-yer (Konya), Kızıl-yer (Koz-ağacı/Konya), Kızılca
(Said-ili), Kızılca (Aksaray), Kızılca-kenise (Varsene/Konya), Kızılca-köy
(Zengicek), Kızılca-kuyu (Larende), Kızılca-kuyu (Bayburd), Kızılca-Mahmud
(Konya), Kızılca-Mihnad (Konya), Koca-kuyusu (Konya), Koca-kuyusu (Bayburd).
Bey-şehri Livası'nda: Kızıl-kuyu
(Göçi), Kızıl-viran (Göçi), Kızıl-viran (Göçi), Kızılcalu (Göçi).
Ak-şehir Livası'nda: Kızıl-ağıl
(Ilgun), Kızıl-öz (Ilgun), Kızıl-viran (Çimen), Kızılca (Ak-şehir), Kızılca
(Ak-şehir), Kızılca (Kızılca-köy/Ilgun), Kızılca-köy (Ilgun), Kızılca-mahalle
(Ak-şehir).
Larende (Karaman) Livası'nda:
Kızıl-kilise (Larende), Kızıl-öz (Kızıl-yer/Belviran), Kızıl-yaka (Belviran),
Kızıl-yer (Belviran), Kızılca (Belviran), Kızılca (Larende), Kızılca-ağaç
(Larende), Kızılca-kışla (Larende), Kızılca-köy (Belviran), Kızılca-köy (Kaş),
Kızılca-kuyu (Larende), Kızılca-kuyu (Larende), Kızılca-öyük (Larende),
Kızılca-öyük, Kızıllar yurdu (Larende).
Ak-saray Livası'nda: Kızıl-ağıl
(Koç-hisar), Kızıl-çay (Kızıl-hamamı) (Aksaray), Kızıl-çevilik (Kızıl-çevlik)
(Kara-bey), Kızıl-çubuk (Hasan-dağı), Kızıl-çukur (Kızıl-sur) (Koç-hisar),
Kızıl-gedük (Koç-hisar), Kızıl-hayyat (Küpelü/Aksaray), Kızıl-kaya (Bekir), Kızıl-kilise
(Ereğli), Kızıl-kilise (Kızıl-kilise/Ereğli), Kızıl-öyük (Ereğli), Kızıl-öyük
(Eyyüb-İli), Kızıl-tepe (Aksaray), Kızıl-viran (Kır-ova/Koç-hisar), Kızıl-yer
(Bekir), Kızıl-yer (Hasan-dağı), Kızılca (Ereğli), Kızılca-gözü
(Kızılca-köy/Aksaray), Kızılca-kala (Koç-hisar), Kızılca-kilise
(Alayund/Hasan-dağı), Kızılca-köy (Aksaray), Kızılca-köy (Aksaray), Kızılca
(Aksaray), Kızılca-köy (Koç-hisar), Kızılca-mahallesi.
Niğde Livası'nda: Kızıl-depe
(Kara-hisar-ı Develü), Kızıl-kilise (Develü), Kızıl-öyük, Kızıl-viran (Develü),
Kızıl-viran (Develü), Kızıl-viran (Niğde), Kızıl-yazı (Develü) Kızıl-yazılu
(Develü), Kızılca (Anduğu), Kızılca-in (Ürgüb), Kızılca-mescid (Niğde),
Kızılca-pınar (Anduğu).
Kayseriyye Livası'nda: Kızıl-ağıl
kışlası (Malya), Kızıl-ağıl (Kuramaz), Kızıl-Diğin-Hatun Köşkü (Kutlu Diğin
Hatun Köşkü), Kızıl-köşk Mevzii, Kızıl-viran, Kızıl-viran (Kara-taş),
Kızıl-viran (Malya), Kızılca-in, Kızılca-in (Kara-kaya), Kızılca-in (Kuramaz),
Kızılca-in (-i diğer) (Kara-kaya).
İç-il Livası'nda: Kızıl-ağaç (-i
diğer) (Gödüsler: Gözsüzce), Kızıl-ağaç (Manyan), Kızıl-Ali-depesi (Silifke),
Kızıl-bağ (Anamur), Kızıl-çukur (Gülnar), Kızıl-çukur (Gülnar), Kızıl-geçid
(Kara-taş), Kızıl-geçid vadisi (Kara-taş), Kızıl-göl (Kara-taş), Kızıl-hisar
(Kara-taş), Kızıl-iğ (Kara-taş), Kızıl-in (Ermenek), Kızıl-in (Ermenek),
Kızıl-kavak (Kızıl-yuvak) (Silifke), Kızıl-kaya burnu (Ermenek), Kızıl-kaya
(Ermenek), Kızıl-kenise (Silifke), Kızıl-kenise-seniri (Silifke), Kızıl-senir
(Canurcuk) (Selendi), Kızıl-senir (Silifke), Kızıl-viran (Silifke), Kızıl-yer
(Ak-viran/Silifke), Kızıl-yuvak (Kızıl-kavak) (Silifke), Kızıl-yuvak sınuru,
Sofular (Silifke), Kızılca asiyabı, Kızılca (Ermenek), Kızılca
(Gezende/Gülnar), Kızılca-ağaç (Kızılca-ağar) (Gülnar), Kızılca-bağ (Silifke),
Kızılca-dam (Kazancı-dam) (Silifke), Kızılca-dam (Silifke), Kızıca-dam
(Silifke), Kızılca-kışla (Ak-saz), Kızılca-kışla (Anamur), Kızılca-kuyu
(Kara-taş), Kızılca-ova (Halidlü/Mud), Kızılca-ova (Orta-viran) (Mud),
Kızılca-tuz (Kara-taş), Kızılcalar (Ak-saz).62
3. Karaman'da (Larende) Kızıl Oğuz
Köyleri
Anadolu'nun Türkleşmesinde önemli bir
rol oynayan Kızıl Oğuz Yörükleri, yukarıda ortaya konulduğu gibi başlangıçtan
itibaren Karaman ve çevresine yerleşmişler veya bu bölgeyi yaylak ve kışlak
olarak değerlendirmişlerdir. Bizzat Karaman Kazası ve bağlı nahiyelerine
yerleşen Kızıl Oğuz Yörükleri; Türk tehcir ve iskan siyasetinin de tabii bir
sonucu ve tarihi, sosyal ve kültürel gelenekler icabı yerleştikleri yerlere
kendi isimlerini vermişlerdir. Bugün Anadolu'nun her yerinde görülen
"Kızıl" ve "Koca" ile başlayan köy, nahiye, mezra dağ,
ırmak vb. bütün yer isimleri, Kızıl Oğuz Yörüklerinin hatıralarını göstermektedir
ve bu hatıraları bugünden yarına taşımaktadır.
Karaman ve yöresindeki yerleşimleri ve
bunların nüfus yapılarını XVI. yüzyıldan itibaren, Tapu-Tahrir Defterlerinden
takip edebiliyoruz. Bu bölümde, özellikle Karaman Kazası'na bağlı ve tahriri,
yazımı yapılmış olan Kızıl Oğuz Köylerini ele alacağız. Tarihi süreci ortaya
koyduktan sonra, bugünkü Kızıl Oğuz Köylerini tanıtacağız.
XVI. asırda Karaman (Larende) Kazası
iki nahiyeye ayrılmıştır: "Larende Nahiyesi" ve "Kaş
Nahiyesi". Fakat bu iki nahiye ilk defa 1584 yılında ayrı ayrı tahrir
edilmiştir. Bu zamana kadar Kaş Nahiyesi, Larende Kazası içinde zikredilmiştir.
Bu yüzden 1518 ve 1530'da köylerin %85'i Larende Nahiyesi'ne, %15'i Kaş
Nahiyesi'ne bağlı iken, 1584 tahririnde Larende Nahiyesi'ne bağlı bir çok köy,
Kaş Nahiyesi'ne bağlanmıştır. 1584'te köylerin %17'si Larende, %63'ü Kaş
Nahiyesi'ne bağlıdır. 1518, 1530 ve 1584 tahrirlerinde Karaman Kazası'na bağlı
iki nahiyenin toplam 177 adet Müslüman-Türk köyü; toplam 9 adet
Müslüman-gayrimüslim ortak yaşanılan köyü bulunuyordu.
Bu üç sayımda da sadece
Müslüman-Türk'ün yaşadığı toplam 177 köyden 6'sına Kızıl-Oğuz Türkleri
yerleşmiş idler. Bu Kızıl Oğuz yerleşimi olan köyler ve tahmini nüfusları
aşağıda tabloda gösterilmiştir.63
Karaman'daki Kızıl Oğuz Yörüklerinin
yerleştiği köy sayısının XIX. yüzyılın üçüncü çeyreğinden itibaren 6'dan 8'e
çıktığı görülmektedir. Bu artışta "Aladağ Nahiyesi"nin Karaman'a
bağlanmış olmasının etkili olduğu görülmektedir. Hicri 1290 Miladi 1873 ve
Hicri 1314 Miladi 1896/97 Salnamelerine göre, Aladağ Nahiyesi'nden başka,
"Merkez" ve "Gaferyad" (Buğünkü Kazımkarabekir) nahiyeleri
Karaman'a bağlıdır. Bu köyler, bunların bağlı olduğu nahiyeler ve nüfusları
aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.64
XX. yüzyıl'a gelindiğinde (Karaman'ın
idari yapı içindeki değişiklikleri de dikkate alınarak bakıldığında) Kızıl Oğuz
Yörüklerinin yerleşim birimi olarak 3 köy, 1 de nahiye tespit edilebilmektedir.
1940 ve 1985 Nüfus Sayımlarına göre bu köylerin bağlı oldukları nahiyeler ve
nüfusları şu şekildedir:65
4. Karaman'da Bugünkü Kızıl Oğuz
Yerleşim Birimlerini Tanıyalım a. Kızılkuyu Köyü Karaman İli'nde bugün Kızıl
Oğuz Yörüklerinin yerleşim birimi olarak hatıralarını yaşatan köylerden biri
"Kızılkuyu Köyü"dür. İdari bakımdan Kazımkarabekir İlçesi'ne (eski
adı Gaferyad, Kasaba) bağlı olan Kızılkuyu'nun kuruluş tarihi bilinmemektedir.
Yukarıda görüldüğü gibi, 1518 tahririnde sayıldığına göre (Kızılcakuyu)
yerleşimin daha eski olması, muhtemelen de Malazgirt Zaferi'ni takip eden
Türkleşme sırasında gerçekleşmiş olması gerekmektedir.
Karaman-Konya kara yoluna 2 kilometre
mesafededir. Akarköy ve Özyurt köyleri ile komşu bir köydür. Karaman'a 40
kilometre uzaklıktadır. Köy ve çevresi tamamen ova ile kaplıdır. Arazileri
itibarıyla Sinci ve Sodur (Çumra'ya bağlı) ile de sınırdır.
Köyün nüfusu (yukarıdaki tablolarda
verdiğimiz yıllardan başka), 1900'de 229, 1925'te 530, 1950'de 504, 1970'te
756, 1980'de 568 iken 1990 yılında 532 ve 1995'te 540 olarak gerçekleşmiştir.
Karaman'a göç ve yurt dışında çalışanlardan dolayı nüfusta artış
görülmemektedir.
Köyde arpa, buğday, ayçiçeği, nohut,
mercimek gibi tarla tarımı ile küçükbaş hayvancılık ve süt inekçiliği
yapılmaktadır.
Köyde ilkokul 1940'lı yıllarda
açılmıştır. 3 öğretmeni ve 78 öğrencisi bulunmaktadır.66
Bu satırların yazarı da baba
tarafından Kızılkuyu Köyü'nden; buraya iskan olunan Kızıl Oğuz
Yörüklerindendir. Köyde "Ümmetler" (Himmetler) olarak bilinen
sülaleden olan babam Merhum Hacı İsmail Güler (1928-1990) ve ailenin bazı
fertleri, önceleri yaylak olarak kullandıkları Sinci Köyü'ne gelerek
yerleşmişler ve çiftçilik hayatına Sinci'de devam etmişlerdir.
Kızılkuyu Köyü'nde halen devam
ettirilen bütün kültürel gelenekler, doğum, nişan, kına, düğün, ölüm, yağmur
duası, hayvancılık ile ilgili adetler; kullanılan terimler, söylenen türkü ve
şarkılar ile mutfak ve giyim-kuşam kültürü Kızıl Oğuzların izlerini taşımakta
ve en eski Türk kültür unsurlarını yansıtmaktadır.
b. Kızılyaka Köyü
Kızılyaka, Karaman'da Kızıl Oğuz
Yörüklerinin yerleştiği ikinci köydür. Köyün tarihi Türkler Anadolu'ya gelmeden
çok öncelere dayanmakta Roma dönemine kadar gitmektedir. Kızıl Oğuzların
yerleşmesi ile köy Türk yerleşimine açılmıştır. Tarih içinde köyün nüfusunda
gayrimüslim nüfusun bulunmaması, Anadolu'nun Türkler tarafından fethinde sıkça
görüldüğü gibi, Kızılyaka'nın da Türk yerleşimi öncesinde boşaldığını
göstermektedir.
1936 yılında nahiye merkezi olan
Kızılyaka, bugün Merkez ilçeye bağlı bir köydür. Karakol ve Sağlık Ocağı
vardır. İl merkezine 39 kilometre uzaklıktadır.
Köyün nüfusu, 1895'te 491, 1925'te
520, 1950'de 1084, 1960'ta 1245, 1070'te 1207, 1980'de 723 olarak tespit
edilmiştir. Köyün nüfusu, şehir merkezine göç ve Avrupa'ya işçi olarak
çalışmaya gidenlerden dolayı azalmış ve 1990 sayımında 506'ya düşmüştür.
Köyün ekonomisi, tarım ve hayvancılığa
dayanmaktadır. Bağcılık da önemli bir ekonomik faaliyettir. Yurt dışında
çalışanların çok olması ekonomik refah düzeyini yükseltmiş bulunmaktadır.
Köyde, Buğday, arpa ve soğan ekimi ile küçükbaş hayvancılığı da yapılmaktadır.
Kızılyaka Nahiyesi'ne ilk okul, 1937
yılında bölge okulu olarak açılmıştır. Şu anda 1 öğretmen ve 54 öğrenci
vardır.67
c. Kızıllarağini Köyü
Aşağıda tanıtacağımız ve Karaman'da
Kızıl Oğuz yerleşiminin en önemli yerlerinden biri olan Kızıllar'ın (Taşkale)'
2 kilometre kadar doğusunda bulunan Kızıllarağini Köyü, önemli bir Kızıl Oğuz
yerleşim birimidir. Karaman'a, il merkezine 48 kilometre uzaklıktadır.
Yukarıdaki tablolarda verdiğimiz
nüfuslar dışında yıllara göre nüfus yapısı şu şekildedir: 1894'te 209, 1925'te
289, 1950'de 504, 1970'te 524 olmuş; şehir merkezine yapılan afet evlerine
göçten dolayı nüfus zamanla azalmış; 1990'da 295, 1995'te ise 294 kişi
olmuştur.
Köy halkı, çiftçilik halıcılık ve
hayvancılık yapmaktadır. Modern araçlarla tarımcılığa başlanmıştır. Fakat,
toprağın kıraç olmasından dolayı verim düşüktür. Köyün afet bölgesinde
olmasından dolayı, halkın çoğu il merkezine devletçe yapılan 43 Evler ve 96
Evler Mahallelerine taşınmıştır.
Köyde camii olarak kullanılan bir
binada 1957 yılında ilk okul, geçici olarak öğretime başlamış, 1962 yılında
devletçe yapılan bir binaya taşınmıştır. İki derslikli okul bugüne kadar 437
mezun vermiştir. Şu anda 42 öğrenci vardır.
Köyde yaşayan halk, halen Kızıl Oğuz
Yörük kültürünü canlı olarak yaşatmakta, eski gelenek ve kültür değerlerini
bozulmadan korumaktadır.68
d. Kızıllar (Taşkale) Beldesi
Bugün Karaman'daki Kızıl Oğuz
Yörüklerinin varlıklarını, hatıralarını, geleneksel kültürel özelliklerini
bozulmadan yaşatarak devam ettiren en önemli yerleşimbirimlerinden biri de eski
adı "Kızıllar", bugünkü adı "Taşkale" olan beldedir.
Kızıllar, Merkez İlçe'ye bağlı bir
kasaba, beldedir. İl merkezine 46 kilometre uzaklıktadır. Ereğli devlet
karayoluna uzaklığı ise 21 kilometredir. Yeşildere Suyu'nun geçtiği dar bir
vadinin üzerinde kurulan Kızıllar-Taşkale Kasabası, güneydoğusunda İçel İli'ne
sınır olup; kuzeydoğusunda Ereğli, Bolkar Dağları, batısında Karaman ve
güneyinde de Toros Dağları yer alır. Yüzölçümü 450 kilometre karedir.
Kasabanın tarihi M.S. 2-3. yüzyıllara
kadar gitmektedir. Yörede bulunan ve harabe halindeki "Manazan",
"Zanzana" ve "Miske" gibi yerleşim yerlerinde yapılan
tespitler ve ortaya çıkarılan buluntular Geç Roma, Erken Hıristiyanlık, Bizans,
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin izlerini taşır.
Kasaba, 1530 tarihli tahrirde Larende
(Karaman) Livasına bağlı "Kızıllar Yurdu" olarak sayıldığına göre,
buradaki Kızıl Oğuz, dolayısı ile Türk yerleşimi çok daha eski tarihlerde
gerçekleşmiş olması gerekir. Muhtemelen, Malazgirt Zaferi'ni takip eden
Türkleşme sırasında Kızıl Oğuz Yörükleri buraya yerleşerek adlarını vermiş
olmalıdırlar.
Kızıllar-Taşkale'nin Nüfusu,
yukarıdaki tablolarda verdiğimiz rakamların dışında şu şekilde gerçekleşmiştir:
1894'te 1051, 1904'te 1206, 1925'te 1123, 1950'de 1825, 1970'te 4714. Afet
bölgesi olmasından dolayı, şehre yapılan hızlı göçlerden kasabanın nüfusunda, önemli
bir azalma gerçekleşmiş, 1990 sayımında nüfus 2700'e düşmüştür. Afet bölgesi
sayılmasından sonra kasaba nüfusunun bir kısmı, önce Karaman merkezine 43
Evler, sonra 96 Evler adı altında göç etmişler; daha sonra da Kasabanın
Karaman-Ayrancı yolu güzergahında yeni yerleşim birimi olarak yapılan ve
"Atatürk Mahallesi" adını alan bölgede yapılan afet evlerine
yerleşmişlerdir. Son yıllarda kasabanın turizme açılma çabaları ile kasabaya
nüfus dönüşü kısmen sağlanmış ve son yapılan sayımlarda nüfusun 1990 sayımına
göre arttığı gözlenmiştir.
Kızıllar ve yöresinde karasal iklim
özellikleri hakimdir. Yazları sıcak ve kurak, kışları sert ve soğuk geçer.
Bitki örtüsü, İç Anadolu bozkır alanı içerisinde yer almasından dolayı
step-bitkilerden oluşmaktadır. Kasaba çevresindeki düz alanlarda tarımsal
üretim yapılmaktadır. Ekilebilir tarım arazilerinde buğday, arpa, yulaf, mısır
yetiştirilmektedir. Tarla bitkileri kadar, bağ-bahçe tarımı da gelişmiştir.
Ceviz üretiminin kasabada önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Mevcut meşe,
ardıç ve korulukların dışında kavak yetiştiriciliği de önemlidir. Küllü, Harım,
Karaciğer, Gürlük, Polatyeri, Çay, Kızılburun, Gedik, Danışman ve Gömüklü
mevkilerinde elma, armut, kayısı, kiraz vb. yetiştirilmektedir. Yer yer
bağcılık da yapılmaktadır.
Kızıllar-Taşkale'de küçükbaş hayvan
yetiştiriciliği de oldukça gelişmiştir. Kasabada, 20 bin Karaman Koyunu, 5 bin
tiftik keçisi ve 500 baş da büyükbaş hayvan vardır. Daha çok yünü için beslenen
Karaman Koyunundan elde edilen yün, kasabada köklü ve yaygın olan
"Kızıllar Halısı"nın üretiminde hammadde olarak
değerlendirilmektedir.
Süt ve süt ürünlerinden koyun yoğurdu
ve tulum peyniri üretimi yaygındır. Özellikle depolamada beldede bol miktarda
bulunan "doğal inler"in seçilmesi, tulum peynirine ayrı bir lezzet
kazandırmaktadır.
Beldenin kuzeyi dik bir kaya kütlesi
ile çevrilidir. Geleneksel yerleşimin tamamı güneye yöneliktir.
Kızıllar-Taşkale'de okuma yazma oranı
%98'dir. 2 ilk öğretim ve 1 lise bulunmaktadır. Okullarda 20 öğretmen ve 250
öğrenci mevcuttur. Kasabada 1 de kütüphane vardır.
Kızıllar-Taşkale, Kızıl Oğuz
Yörüklerinin geleneklerini halen yaşayan kültüründe canlı olarak saklayan,
yarına taşıma gayretinde olan bir kasabadır. Özellikle düğünlerde ve özel
günlerde seyirlik halk oyunları ve tiyatroları oynanmaktadır. Özgün bir halk
tiyatrosu olan seyirlik "Düzmece Deve Oyunu" meşhurdur. Oyundaki
kahramanlar şunlardır: "Kadı, Arap, Deve (üç adet insan tarafından meydana
getirilir), Efe ve üçü kadın kılığında bulunan altı erkek."
Kültürün yaşatılması ve yarınlara
taşınması anlamında önemli bir unsur da "Kızıllar Halısı"dır.
Kızıllar'da bugün 200 dolayında halı tezgahı bulunmakta ve 40'ın üzerinde
geleneksel Türk deseni halılara dokunmaktadır. Sarı ve kızıl renklerin hakim
olduğu halıların boyası, "kök boya" tabir edilen doğal boyalardır.
"Kızıllar Ladiği, Embelli, Mihraplı, Kiliseli, Tepsi Göbekli, Post
Motifli, Gölük Sulu, Tek Göbekli, At Göyneği, Kuşlu, Çöp Sulu, Dalak Göbekli,
Mangal Göbekli" önemli halı tipleridir.
Kızıllar Halılarında uygulanan
geleneksel motiflerden bazıları şunlardır: "Bıçak ucu, embel (amber),
akıtma, zavrak, ayna, lale, çevrim, tarak, Konya çeçeği, Rodos zambağı, böğrek,
rozet, eli belinde, palmet, dalda bir, gül ayak, sekiz köşe (yıldız), balık,
güvercin kuyruğu, koç boynuzu, ala boncuk, çengel, ibrik, lamba, karanfil,
haşhaş-nar, kulak su, buturak su, su yolu, kırpık su, üzüm su, Fatma Hanım
suyu, çöp su, gül su, topal su (armut çiçeği), dal su, yanak su, at göyneği su,
Ladik su, müdür suyu..."
Kızıllar-Taşkale insanı için, halı
dokumak günlük hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Beldede var olan
geleneklerin büyük çoğunluğu halı ile özdeşleşmiştir. Anadolu'da "saya
törenleri" olarak bilinen törenler burada "boya töreni" adıyla
yapılmaktadır.
Kızıllar-Taşkale Beldesi, aynı zamanda
doğal ve tarihi güzellikleriyle bir turizm beldesidir. İncesu Mağaraları,
Asarini Mağarası, Taş Ambarları (doğal Tahıl Ambarları), Manazan Mağaraları,
Gürlük PınarıTaş Camii, Orta Camii, Orta Köprü, Tarihi Evler ve Tarihi Misafir
Odaları gerçekten görülmeye değer turizm unsurlarıdır.69
Burada üzerinde durmamız gereken bir
önemli husus; Atatürk'e ait olan çiftliklerden birinin Kızıllar-Taşkale'ye 41
kilometre uzaklıkta bulunan "Sarıtay Çiftliği" olmasıdır. Adı geçen
çiftlik, 1936 yılında düzenlenen Tapu Defterinde 1017 sıra numarası ile "Reis-i
Cumhur Kemal Atatürk Hazretlerine" şeklinde kayıtlanmıştır. Bugün idari
bakımdan Küçük Koraş'ın sınırlarında bulunan Sarıtay Çiftliği, anayola 5100
metre uzaklıkta ve 100 hektarlık bir alana sahiptir.
III. Rumeli'nin Türkleşmesi, Kızıl
Oğuzlar ve Konyarlar
A. Rumeli'nin Fethi ve Türkleşmesi
1. Osmanlı İskan Siyaseti ve Rumeli
Uygulaması
Osmanlı İmparatorluğu, kuruluş,
genişleme, duraklama ve gerileme devirlerinde siyasi, iktisadi ve sosyal
durumun değişmesine bağlı olarak, iskan politikasında da farklı şekilde hareket
etmiştir. Özellikle ilk devirlerde yeni toprakların elde edilmesiyle,
"konar-göçer" aşiretlerin bu yeni topraklara yerleştirilmesi şeklinde
bir iskan politikası takip ederken (dışa dönük bir iskan siyaseti);
imparatorluğun dinamizmini ve etrafa yayılma durumunu kaybetmesinden sonra, bir
iç iskan unsuru olarak ortaya çıkan "konar-göçerler"in ve çeşitli
sebeplerle yerlerini terk eden ahalinin boş ve harap sahalara iskan edilerek
buraların ziraata açılması düşüncesi hakim olmuştur. Bunun yanı sıra XVIII.
yüzyılın sonlarına doğru kaybedilen topraklardan kaçan ahalinin iskanı meselesi
de ayrı bir gaile olarak devleti meşgul etmiştir. Yerleşik ahaliyi korumak
maksadıyla göçebe gruplar üzerindeki devlet baskısı da konar-göçerlerin
kendiliğinden yerleşmelerini sağlamıştır. Şekavet hareketlerine karşı yolların
emniyetini sağlamak amacıyla, "derbent" tesisleri yeniden imar
edilerek çevreleri bir kasaba veya köy şeklinde bir iskan mahalli olarak
kullanılmıştır. XIX. yüzyıldan itibaren ise, bir "derebeyi"
şeklindeki aile grupları ve aşiretlerin iskanı meselesi için çalışmalar
yapılırken, diğer taraftan, artık tamamen "içe doğru" başlayan
muhacir akını ile meşgul olmak durumu ortaya çıkmıştır. Bunun için
"muhacirin komisyonu" kurulmuş, devlet bu yüzyıldan itibaren iskan
politikasını daha sistemli olarak yürütmüştür.70
Osmanlı Devleti, bu genel "iskan
siyaseti"ni şu "iskan metotları" ile yürütmüştür: Kuruluş
devrinde bir çok tarikata mensup idealist "derviş"in önderliğinde
başlayan ilk iskan hareketiyle birlikte, yeni alınmış yerlere ahali sürgün
ederek, muhtelif yerlerde vakıflar tesis ederek ve müstakil derbend tesisleri
kurup buralara ahali yerleştirerek.
Bilindiği gibi, Rumeli'deki Türk
varlığı Osmanlı Devleti öncesinde de söz konusu idi. Bu çerçevede bütün
Rumeli'de, mesela Makedonya'da Hunlar, Avarlar, Bulgarlar, Oğuzlar, Kumanlar,
Peçenekler ve Selçuklular gibi çeşitli Türk unsurlarının 378-1371 tarihleri
arasında yerleşmiş olduklarını ve buralarda bunlarla ilgili hatıraların
bulunduğunu biliyoruz.71
Osmanlı Devleti, 1356'da Gelibolu
Yarımadası'ndaki Çimpe Kalesi'nin alınmasından sonra Rumeli'de süratli bir
şekilde yayılmış, aralıksız 1912 yılına kadar sürecek olan yaklaşık 550 yıllık
Türk hakimiyeti sırasında Rumeli Türkleşmiştir. Müslüman Anadolu Türklerinin
Rumeli'ye gelişleri başlangıçta "Kolonizatör Türk Dervişleri"72 ile
başlamış, söz konusu "dervişler" askeri fütuhattan önce yerli halkın
ve özellikle IX. yüzyılda bölgeye gelip yerleşen Peçenek ve Kuman Türklerinin
gönüllerini kazanarak asıl fetih hareketinin zeminini oluşturmuşlardır. Ordunun
ardından veya onlarla birlikte hareket eden, bir nevi "psikolojik
harp" veya "istihbarat" unsuru olarak da değerlendirilebilecek
olan tarikat mensubu bir çok dervişin, ıssız yerlerde yolların geçtiği önemli
mevkilere zaviyeler ve tekkeler inşa etmesiyle ilk teşebbüsler başlamış,
kurulan bu tekke ve zaviyeler ilk iskan nüvelerini teşkil etmiştir. Rumeli'yi
bu şekilde iskan eden "Sarı Saltuk" ile Bursa'nın fethinde rol
oynayan "Geyikli Baba" bunlara örnek olarak verilebilir.73
Kuruluş devrinde, konar-göçer Türk
aşiretleri yeni alınan yerlerin Türkleştirilmesinde kullanılan en önemli
unsurlar olmuşlardır. Savaşçı vasıfları, bir disiplin ve teşkilat içinde
olmaları onları daha da önemli hale getirmiştir. Nitekim, Rumeli fatihi
Süleyman Paşa zamanında "sürgün" metodu ile aşiretlerin Rumeli'ye
"göçürülüp," "iskan edilmeleri"ne başlanmıştır. I. Bayezid
devrinde aşiretlerin Rumeli'nin Türkleştirilmesi amacı ile daha büyük ölçüde Rumeli'ye
nakledildikleri görülmektedir. Türk topluluklarının Rumeli'ye nakledilmeleri
sırasında, devlet tarafından kendilerine zengin topraklar verilerek, bütün
akrabalarıyla geçecek olanlara ise "yurtluk","toprak",
"tımar" gibi imtiyazlar tanınarak muhaceret teşvik edilmiştir. Bu
durum "fütuhat"ı teşvik amacı taşıdığı kadar, fethedilen yerlerin
Türkleştirilmesi ve memleketin "şenlendirilmesi" yani ekonomik,
sosyal bakımdan kalkındırılması amacını da güdüyordu.
1. Bayezid devrine ait ilk iskan
kaydı, 1400-1401 yıllarında "tuz yasağı"nı kabul etmeyen Menemen
Ovası'nda kışlayan aşiretlerden "Göçerevliler"e ait olup, Filibe
taraflarına sürülmüşlerdir. Oğlu Çelebi Mehmet zamanında ise, isyanları Yörgüç
Paşa tarafından bastırılan Tatarlar da, Dobruca havalisine yerleştirilmişlerdir.
1397'de Mora'da Argos'un alınmasından sonra, buradan 30.000 kişi Anadolu'ya,
Anadolu'dan da Üsküp ve Teselya bölgelerine Türkmen ve Tatar aşiretleri
nakledilmişlerdir. Anadolu'dan Rumeli'ye aşiret göçürülmesi işi, II. Bayezid'in
saltanatının sonuna kadar devam etmiştir.74
2. Rumeli'ye Yerleşen Yörük Grupları
Osmanlı Devleti'nin Balkan Yarım
Adası'ndaki ilerlemesi ve yayılmasına paralel olarak, yörük gruplarının
sayıları ve önemleri artmış ve daha sonra da bunları askeri bir teşkilata
bağlamak, kendilerine mahsus bir nizam ve kanun meydana getirmek lüzumu ortaya
çıkmıştır. Rumeli'ye peyderpey geçen çeşitli mıntıkalarda iskan edilen yörük
grupları, XV. Asır ortalarından itibaren askeri ve stratejik vazifelerde belli
roller almaya başlamış, içlerinden bu işleri başarabilecek şahıslar tespit
edilmiş, tahrirleri (yazımları-sayımları) yapılmış; bunların celpleri,
mükellefiyetleri ve diğer hususları belli kurallara bağlanmıştır. Böylece, XVI.
asır ortasında artık ordu hizmetlerinde ve devlet işlerinde yer ve vazife alan
düzenli bir askeri sınıf meydana gelmiştir.
XVII. asırda Rumeli'deki bu yörük
teşkilatları dağılmaya başlamış, yörük yazılanlar azalmış, bunların önemli bir
kısmı "konar-göçer"likten çıkarak yerleşik hayata geçmişlerdir. Sefer
zamanlarında kendilerine verilen görevler yerine getirilemez olmuştur. İkinci
Viyana Kuşatması ile başlayan uzun Avusturya savaşları sırasında bu durum daha
iyi görülmüştür. Bu nedenlerle, XVII. asrın sonları ile XVIII. asrın
başlarında, kısmen disiplin ve düzenleri bozulan bu gruplar yeniden
düzenlenmişlerdir. 1691 yılında Padişahın bir "hattı hümayunu" ile
yörük grupları, "Evlad-ı Fatihan" adı altında ve Rumeli'nin
"sağ, sol ve orta kolu"nda olmak üzere yeniden yazıldı. Böylece
teşkilat hem adını, hem de zamanın ihtiyaçlarına göre askeri ve ekonomik şekil
ve bünyesini az çok değiştirdi.75
Kaynakların verdiği bilgiler
değerlendirildiği zaman görülmektedir ki, Rumeli'ye yerleşen Türk grupları üç
önemli isim altında toplanmaktadır: Konyarlar, Yörükler (Yürükler) ve Tatarlar.
Atatürk'ün anne tarafından soyunu ilgilendirdiği için aşağıda haklarında
ayrıntılı bilgi vereceğimiz ve kendileri de bir "yörük" grubu
olmalarına rağmen, Anadolu'dan geldikleri yerin (Konya-Karaman) ismiyle anılan
"Konyarlar" dahil bütün Yörükler, çeşitli tarihi, kültürel ve coğrafi
nedenlerle isimler almışlardır. Osmanlı Devleti'nin resmi kayıtlarında geçen ve
adlarına "tahrirler" yapılan, Rumeli'ye iskan edilen Yörükler
şunlardır: "Naldöken Yörükleri, Tanrıdağı (Karagöz) Yörükleri, Selanik
Yörükleri, Ofçabolu Yörükleri, Vize Yörükleri ve Kocacık Yörükleri".
Belgelere göre, Rumeli'deki Yörüklerin
üç şekilde isim aldıkları görülmektedir: İlk olarak başlarındaki reislerinin
veya "beylerinin" adına, ikinci olarak herhangi bir farklı veya
mümeyyiz özelliklerine, nihayet üçüncü olarak da en çok bulundukları mahallin
adına göre. İsimlendirmede veya isim almada başlangıçta ilk şekil yaygın
olmakla birlikte, daha sonra bir merkez etrafında toplanmaları ve yarı yarıya
yerleşik hayata geçmeleri sonucunda üçüncü şekil yayılmıştır.
Mesela "Koca Hamza
Yörükleri", birinci şekilde isim alanlardandır. Atatürk'ün baba soyunun
geldiği "Kocacık Yörükleri" işte bu Koca Hamza Yörükleri'dir.
"Naldöken Yörükleri" ise ikinci şekil isim alan gruplardandır. Çünkü
onlar, nal dökme sanatı ve işinde temayüz etmişlerdi. Naldöken Yörüklerine XV.
yüzyılda "Yörükan-ı Nalbant Doğan" da denilmekteydi. Aynı şekilde
kayıtlarda "Yay Döken Yörükleri" de vardır. Bunlar, Anadolu'da da
aynı isimle anılıyorlardı. "Selanik" "Ofçabolu" ve
"Vize" Yörükleri ise yoğun olarak yaşadıkları merkezlerin isimleri
ile anılmıştır ki, coğrafi bir isimlendirmedir. Bu Yörük grupları içinde o
bölgede yaşayan, Konyarlar, Kocacıklar vb. gibi Yörük grupları da
bulunmaktadır.76
B. Kızıl Oğuzlar Yahut Kocacıklar'ın
Rumeli'deki Varlıkları
Anadolu'daki oymak adları ve yer
adlarında da görüldüğü üzere, Kızıl Oğuz Türkmenleri'ne
"Kızıl-Kocalu", "Kızıl-Kocalı", "Kocacıklılar"
"Kocacıklar", "Kocacık Türkmenleri" ve "Kocacık
Yörükleri" gibi isimler de verilmektedir. Rumeli'ye iskan edilen "Kocacık
Yörükleri", XVI. ve XVII. yüzyıllarda kendileri için müstakil "tahrir
defterleri" tanzim edilen altı yörük grubundan birisidir. Arşivlerimizde
doğrudan Rumeli'deki Kocacık Yörükleri ile ilgili olan ve yaklaşık bir asırdan
fazla bir zamanı (15431666) gösteren dört adet defter bulunmaktadır. Bunlardan
ikisi tam ve müstakil, teşkilatın henüz kuvvetli olduğu zamanlara (1543 ve
1584) mahsustur. 1642 ve 1666 senelerinin durumunu bildiren diğer ikisi eksik
ve diğer defterlerin içinde bulunmaktadır. Bunlar, teşkilatın bozulmaya
başladığı döneme aittir.77
Rumeli'deki Kocacıkların başlarında,
hakkında tarihi bir bilgiye sahip olmadığımız "Koca Hamza" isimli
birbeyin bulunmasından dolayı önceleri "Koca Hamza Yörükleri" olarak
anıldıklarını; sonradan çoğunlukta bulundukları yerlerde "Kocacıklar"
olarak tanınmaya devam ettiklerini biliyoruz. 1543'te 132, 1584'te 179 ocak
olarak görülen ve altmış sene sonra 18 ocağa düşen Kocacık Yörükleri'nin
nüfuslarındaki önemli artış 1572 ile 1575 yılları arasında olmuştur. Kayıtlara
göre yerleştikleri ve kendi adları ile yazıldıkları yerler şuralardır:
"Hırsova, Tekfurgölü, Varna, Pravadi, Aydos, Ruskasrı, Ahyolu, Karinabad,
Şumnu, Burgaz, Kızılağaç, Yanbolu, Eskibaba, Kırkkilise, Edirne, Filibe,
Silistre, Hacıoğlu-Pazarcık, Akkerman, Bender, Kili". Kısmen Naldöken ve
Tanrıdağı Yörükleri'nin de bulunduğu Doğu Trakya, Bulgaristan ve Doğu
Rumeli'nin doğu tarafları, bütün Dobruca ve Bender, Akkerman yörelerinde (Eski
Paşa Livası ile birlikte Kırkkilise, Çirmen, Vize, Silistre, Bender, Akkerman
Sancakları) yaşayan Kocacıklar, onlardan az miktarda olmakla birlikte oldukça
önemli bir grup teşkil etmişlerdir. Bu bölgede başlarında "subaşı"
olarak, 1543'te Mustafa (Bz) Bbali Bey, 1572'de Mahmut, 1584'te Mehmet ve
1603'te Muharrem Beyler görülmektedir.
Kocacık Yörükleri'nin yerleştikleri
yerler, Karadeniz sahilini, takriben, Filibe istisna edilirse, nihayet 250
kilometrelik bir saha içinde uzanan şerit içinde, bugünkü Türkiye'den Edirne ve
Kırklareli Vilayetleri, Bulgaristan ve Doğu Rumeli'nin doğu tarafları ve
Silistre dahil olmak üzere boydan boya Dobruca ve nihayet Kuzeyde Kili, Bender,
Akkerman üçgeninin bulunduğu mıntıkalardan ibarettir. XVI. asrın ikinci
yarısında en çok yoğunluk gösterdikleri bölge Yanbolu, Varna, Şumnu arasıdır. Sonra
Hırsova gelir ki, bu miktar, bu mıntıkada yazılan Naldöken, Tanrıdağı, Selanik
Yörükleri toplamından daha fazladır ve bu grup içerisinde Yanbolu'dan sonra da
en fazla bulundukları yerdir. XVI. asrın ikinci yarısında, bugün çoğunu tespit
edemediğimiz, Kocacık Yörükleri'nin ikamet ettikleri 1600'den fazla meskun
mahal bulunmaktaydı. Kendi isimleri ile kayıtlı oldukları 1543 Tarihli Tahrir
Defteri'ne göre, bizzat kendi hatıralarını taşıyan şu köy ve sancak adlarını
tespit edebiliyoruz: "Kocalar" (Ahıyolu), "Koca-göl",
"Koca-kurd", "Koca-oğulları" (Akkerman, Bender, Kili),
"Koca-Halil" (Babaeski), "Kızılca", "Kocaşlı",
"Koca-göl" (Dobruca), "Kızılca-Veli", "Kızıl-hisarlık",
"Kocuk-Bilal" (Hırsova), "Koca-tarla" (Kırkkilise),
"Kızılcalı" (Provadi), "Koca-Ömer" (Rus Kasrı),
"Kızılca-İlyas", "Kızılca-İsmail" (Silistre),
"Kızıl-Bekir" (Şumnu), "Kızılca",
"Kızılca-İsmail" (Varna), "Kızılcıklı",
"Kocalar", "Kocalı-Musa Kocalı" (Yanbolu),
"Yenice-Kızılağaç" (Sancağın adı).78
Kocacık Yörükleri kendi defterlerine
yazıldıkları bu yerlerin dışında da buralardaki yoğunlukta olmasa da, önemli
miktarda bulunuyorlardı. "Evlad-ı Fatihan Teşkilatı"nın kurulmasına
kadar özellikle, "Selanik Yörükleri" ve "Ofçabolu
Yörükleri" olarak yazılan ve kayıtları tutulan yörük grupları içinde Kızıl
Oğuz veya Kocacık Yörükleri de bulunuyordu.
Fethinden itibaren yoğun bir şekilde
bütün Makedonya ve Teselya bölgesinde, nispeten az miktarda olmak üzere de
Bulgaristan ve Dobruca'da iskan edilmiş olan "Selanik Yörükleri",
Teselya'da; en çok Yenişehir'de, Florina, Serfiçe, Avrethisarı, Ustrumca'da,
Dobriça'da da Silistre'de yaşıyorlardı. Toplam 500 ocak olan Selanik Yörükleri,
1543 Tarihli Tahrir Defteri'ne göre "ocak" sayılarıyla birlikte şu
mıntıkalarda bulunuyorlardı: Manastır (7), Pirlepe (13), Florina (36), Serfiçe
(33), Fener (23), Badracık (5), Çatalca (60), Yenişehir (117), Kelemeriye (35),
Pınardağı (8), Yenice-Vardar (2), Avrethisarı (47), Usturumca (28), Demirhisar
(8), Filibe (10), Kızıl-ağaç (2), Yenizağra (1), Eskizağra (6), Akçekazanlık
(1), Hasköy (1), Lofça (3), Yanbolu (1), Tatarpazarı (7), Pravadi (3), Silistre
(26), Tekfürgölü (2), Varna (4), Hırsova (2), Şumnu (2), Çernova (4), Tırnova
(3).79
"Ofçabolu" bugünkü Makedonya
Cumhuriyeti sınırlarındaki Üsküp ile İştip arasında az arızalı ve konar-göçer
yaşayış tarzına elverişli bir bölgenin adıdır. Buraya "Mustafa Ovası"
da denilmektedir. Merkez kasabası İştip'tir. Gerek burada, gerek Pirlepe ve
Tikveş civarında bulunan, daha XIX. yüzyılda bile varlıkları tespit edilen Yörükler,
XVI. ve XVII. yüzyıllarda "Ofçabolu Yörükleri"ni teşkil ediyorlardı.
Bunlar imparatorluğun eski Kosova ve Manastır Vilayetlerinde bilhassa dört
yerde yoğun bir halde, Bulgaristan ve Dobruca'da da bazı yerlerde tek tük
olarak görülmektedirler. 1566'da 97, 1608'de 88 ocak olarak tespit edilen
Ofçabolu Yörükleri, 1566 Tarihli Tahrir Tahrir Defteri'ne göre Üsküp (18),
Ostruva (14), İştip (31), Pirlepe (35), Tatarpazarı (1), Filibe (1), Yanbolu
(2), Silistre (1), Tırnova (2) ve İhtiman (2)'da bulunuyorlardı. Burada kayıtlara
geçen "ocak" sayıları yoğun olarak yaşadıkları yerleri de
göstermektedir.80
Yukarıda değinildiği üzere, Rumeli'yi
Türkleştiren bu Yörük unsurlar, 1691'den sonra "Evlad-ı Fatihan"
ismiyle yeniden örgütlenmişlerdir. Hasan Paşa tarafından yapılan "tahrir"e
göre, 1691 (1102) Tarihli Evlad-ı Fatihan Defteri'nde tespit edilebilen
"Kızıl Oğuz" veya "Kocacık" Yörüklerinin adını taşıyan kaza
ile köy adları ve bu köylerin çıkarmakla yükümlü oldukları "yürük
piyadeleri" sayısı şu şekildedir (parentez içindeki isimler köylerin bağlı
oldukları kazaları göstermektedir): Yenice-i Kızılağaç 14, Kızılcıklı 2
(Çırpan), Kızılca-Ali 8 (Tatarpazarı), Koca-beğli 1 (Filibe), Kızılca-kasaplı 7
(Uzunca-ova Hasköy), Kızıllu 5 (Kavala), Kızıl-doğan 9 (Toyran), Kızıllı 14 (Nahiye-i
Bazargah), Koca-Ahmedli 66 (Cuma-Pazarı, Sarı-Göl), Kocalı Mahallesi (Radovişte
50), Koca-Ömer ma'a Kaba-ağaç 11, Kızıl-ağaç 1 (Gümilcine), Koca-Mahmudlu 1
(Yenice-Karasu), Boynu-kızıllı 14 (Çağlayık), Kızıllık 26 (Serez), Koca-doğan 3
(Hacı-oğlu-Pazarı), Kara-koca 5, Kızılcıklı 43, Koca-oğulları 7 (Silistre),
Koca-Ali ma'a Dede 3, Koca-doğan 1, Kızıllar 9, Koca-pınarı (Hezargrad),
Kara-koçılı (Kara-kocalı?) 18, Kocaman 1 (Ruscuk), Kocacıklu 4, Bayır-kocalar 4
(Şumnu).81
C. Kızıl Oğuz Yahut Kocacık Yörüğü
Olarak Ali Rıza Efendi'nin Ailesi
1. Genel Bİlgiler
Atatürk'ün soyu ile ilgili elimizdeki
en sağlam bilgiler öncelikle kendisinin, annesinin, kardeşi Makbule Hanım'ın
anlattıklarıdır. İkinci olarak, kendisini ve ailesini tanıyan Hacı Mehmet Somer
gibi, kimi çocukluk arkadaşlarının verdiği bilgilerdir. Mustafa Kemal dahil
aile fertlerinde kuvvetli bir "Yörük, Türkmen olma" bilinci vardır:
Makbule Hanım, E. B. Şapolyo'nun sorduğu "babanız nerelidir?"
sorusuna şu cevabı vermiştir: "Babam Ali Rıza Efendi yerli olarak
Selaniklidir. Kendileri Yörük sülalesindendir. Annem her zaman Yörük olmakla
iftihar ederdi. Bir gün Atatürk'e 'Yörük nedir?' Diye sordum. Ağabeyim de bana
'Yürüyen Türkler' dedi." Yine Şapolyo'nun Ruşen Eşref Ünaydın'dan
naklettiğine göre, "Atatürk, çok kere benim atalarım Anadolu'dan Rumeli'ye
gelmiş Yörük Türkmenlerdendir derlerdi."82
Atatürk'ün baba soyu ile ilgili önemli
bilgileri verenlerden birisi de M. Kemal'in Selanik'te mahalle ve okul
arkadaşı, eski milletvekillerinden Hacı Mehmet Somer Bey'dir. Somer'e göre;
"Atatürk'ün ataları hakkında benim bildiğim şunlar: Atatürk'ün ataları
Anadolu'dan gelerek Manastır Vilayeti'nin Debre-i Bala Sancağı'na bağlı Kocacık
nahiyesine yerleşmişlerdir. Bunları ben Selanik'in ihtiyarlarından duymuştum.
Kocacıklıların hepsi öz Türkçe konuşurlar. İri yapılı adamlardır. Bunların
hepsi Yörüktür. Hayvancılıkla geçinirler, sürüleri vardır. Bir kısmı da
kerestecilik ederler. Bunların kıyafetleri Anadolu Türklerine benzer.
Yaşayışları, hatta lehçeleri de aynıdır."83
Atatürk'ün babasını ve dedesi
"Kızıl Hafız Ahmet"i tanıyan Eski Aydın Milletvekili Tahsin San Bey
ve Eski Umumi Müfettiş ve Milletvekili Tahsin Uzer'den Kılıç Ali'nin84 ve
Tahsin San Bey'den E. B. Şapolyo'nun85 naklettiği bilgiler de, Atatürk'ün baba
soyunun "Anadolu'dan Rumeli'ye geçmiş olan Yörüklerden" olduğunu
göstermektedir.
Yukarıda da değinildiği gibi,
Atatürk'ün baba soyu, Konya/Karaman'dan gelerek Manastır Vilayeti'nin Debre-i
Bala Sancağı'na bağlı Kocacık'a yerleşti. Aile sonradan Selanik'e göç etti.
Dedesi Ahmet ve dedesinin kardeşi Hafız Mehmet'in taşıdığı "kızıl"
lakabı ve yerleştikleri nahiyenin adı olan "Kocacık"'ın da gösterdiği
üzere; Mustafa Kemal'in baba tarafından soyu Anadolu'nun da Türkleşmesinde
önemli roller oynayan "Kızıl-Oğuz" yahut "Kocacık Yörükleri,
Türkmenleri" nden gelmektedir.
Bugün nüfusu yaklaşık 2.100.000 olan
Makedonya Cumhuriyeti içerisinde bir kısmı hala konar-göçer hayatı devam
ettiren Yörük olmak üzere, yaklaşık 200.000 civarında Türk yaşamaktadır.
Makedonya'nın her tarafına dağınık olarak yaşayan Türklerin en yoğun olarak
bulundukları yerler, Gostivar ve Üsküp gibi şehirleriyle Batı Makedonya
Bölgesi'dir. Bu şehirlerden başka, Kalkandelen, Ohri, Struga ve Debre, Jupa;
Doğu Makedonya'da ise, Manastır, Pirlepe, İştip, Ustrumca ve Kanatlar önemli
Türk yerleşim birimleridir.86
Sofya Üniversitesi Profesörlerinden J.
İvanof 1920'de Paris'te yayınlanan eserinde, Makedonya'ya Türklerin
yerleşmeleri ile ilgili olarak şu bilgileri vermektedir: Türkler, XIV. asırdan
itibaren ve Çirmen zaferini müteakip Makedonya'ya yerleşmeye başladılar.
Şehirler Üsküp, Pirlepe, Köstendil, Drama bir ara tamamıyla Türklerin yaşadığı
şehirler olur. Türk ordusunun fethettiği stratejik noktalar etrafında süratle
Türk kasabaları meydana getirilir. Bunlar Anadolu'dan göç eden Türklerdir. Göç
eden Türklerden kurulu yepyeni şehirler meydana gelir: Yenice, Vardar. Zamanla
şehirlerde Türk nüfusu karışık bir manzara arz eder. Fethi müteakip, Hıristiyan
yerliler İslam dinini kabul ederler. Hemen fetihten sonra göç etmiş temiz Türk
topluluğu etrafında toplanırlar. Şehirlerin dışında köyler etrafında da Türk
toplulukları da vücuda gelir. Bunlar Anadolu'dan göç etmiş büyük gruplardır.
Onlara Yörük ve Konyar adını vermelerinin sebebi bu göçmenlerin Anadolu'dan,
Konya'dan gelmiş olmalarıdır. Umumiyetle Yörükler ve Konyarlar; Türkler gibi giyinen,
konuşan yerlilere (İslamiyet'i kabul eden Hıristiyanlara) karışmazlar. Bu Türk
göçmen toplulukları üç büyük grup halindedir: 1. Ege Denizi Kıyı Bölgesi:
Rodoplardan denizi kadar iner. Selanik bölgesi dahil buraları tamamıyla
Türk'tür. 2. Sarıgöl Bölgesi: Burada Sarıgöl (Kayalar), Cuma gibi zengin Türk
kasabaları vardır. Bu bölgedeki köylerin sayısı 130'dur. 3. Vardar Bölgesi: 240
Türk kasaba ve köyü vardır. Vardar nehrinin umumiyetle doğu kıyılarındadır. Bu
üç büyük göç grubundan başka, daha ufak göç grupları da dağınık
yerleşmişlerdir:-Vardar Nehri aşağı kısımlarında, Maya Dağı
civarındakiler,-Manastır Ovası'nda Kenali (Kınalı? Kanatlı?) de
oturanlar,-Debre güneyinde, Kara Drin nehri geçitlerini tutanlar."87
2. Atatürk'ün Dedesinin Köyü Kocacık
İşte Atatürk'ün dedelerinin
Anadolu'dan gelerek yerleştikleri Osmanlı Devleti döneminde Manastır
Vilayeti'ne bağlı dört sancaktan biri olan "Debre-i Bala"nın merkezi,
bugün Batı Makedonya'daki Debre şehridir. Babası Ali Rıza Efendi'nin doğduğu "Kocacık"
nahiyesi de şimdi Jupa Bölgesi'nde yine aynı isimle anılan bir köydür. Köyde şu
anda Jupa bölgesi Türk çocuklarının Türkçe eğitim gördükleri Necati Zekeriya
Merkez İlkokulu isminde bir okul da bulunmaktadır.
Kocacık, denizden 1080 metre
yükseklikte, Jupi (Jupa) Yaylası üzerinde bulunmaktadır. Kocacık'ta 1863'te Köy
Katipliği yapan İbrahim Özsoy'a göre; hane sayısı 500, nüfus da 3.000'dir.
Debre'ye (Debar) 18, Struga'ya 45,
Ohri'ye (Ohrid) 60, Kırçova 50, Manastıra (Bitola) ise yaklaşık 150 kilometre
uzaklıkta bulunmaktadır. Debre üzerinden Arnavutluk'a uzaklığı ise 24 km.
kadardır.88
Bugün Kocacık'ta 200 kadar Türk
yaşamakta, civardaki dört köyde de aynı sayıda Türk bulunmaktadır. Novak
Köyü'ndeki Türk nüfusu ise 1260 kişidir. Bu köyde bulunan ve eğitim dili Türkçe
olan dört yıllık ilk okullarda, 475 Türk çocuğu öğrenim görüyor. Yine bu
okullarda 33 öğretmen görev yapıyor. En büyük okul yukarıda bahsettiğimiz N.
Zekeriya İlkokulu olup, sekiz yıllık eğitim vermektedir. Diğer köylerde beşinci
sınıfa geçen çocuklar bu okula gelmektedirler.89
Kocacık Türkleri, 1912-1957 yılları
arasında Türkiye'ye göç ederek, çoğunlukla; İzmit, Adapazarı, İstanbul,
Menemen, Bursa, İnegöl, Tekirdağ, Muratlı, İzmir, Akyazı, Manisa gibi il ve
ilçeler ile Bursa İnegöl'ün Cerrah, Adapazarı'nın Serdivan, İzmit'in Akmeşe,
Akyazı'nın Karabıçak, Muratlı'nın Sırt köylerine yerleşmişlerdir.90
1993 yılında gazeteci Altan Araslı,
Kocacık Köyü'ne giderek, burada Atatürk'ün dedesinin evini bulmuştur.
"Atatürk'ün Büyükbabasının Evini Bulduk, Atamız Yörük Türkmeni"
başlığı ile verilen haberde, Kocacıklılarla yapılan konuşmalar da
göstermektedir ki, Atatürk'ün baba soyu hakkında nakledilen bilgiler doğrudur
ve bunlar köydeki yaşlı insanlar tarafından hala canlı bir şekilde hatırlanıp,
anlatılmaktadır. Ayrıca, bugün yaşayan Kocacık Köylülerinde de "Yörük,
Türkmen ve Oğuz olma bilinci" vardır.
Araslı'nın Üsküp'te görüştüğü
Kocacıklı Numan Kartal anlatıyor: "Ali Rıza Efendi, Manastır Vilayeti'nin,
Debreibala Sancağı'na bağlı Kocacık'ta dünyaya geldi. Kocacık'ın nüfusu tamamen
Türk. Hepsi de Yörük Türkmenleri. Anadolu'dan geldiler. Bizler, Müslüman
Oğuzların Türkmen boyundanız. Atatürk'ün büyükbabası, İşkodyalılar ailesinden,
babaannesi ise Golalar ailesinden gelmektedir. İşkodyalılar, İşkodya'dan, Kocacık'a
gelip yerleşen akıncı Türklerinin adıdır. Golalar ise 'hudut gazileri' anlamını
taşımaktadır. Dedesi, Kocacık'ın Taşlı Mahallesi'nden, babaannesi ise Yukarı
Mahallesindendir. Ayşe Hanım, Taşlı Mahallesi'ne gelin gelmiştir. Kırmızı Hafız
Mehmet Efendi, Çınarlı Mahallesi'nde İlkokul öğretmenliği yapmış. Kocacık'ın
Taşlı Mahallesi'nin üst tarafında bir yokuş vardır. Önünde küçücük bir derecik
akar. Bu nedenle oraya Dere Mahallesi de denir. İşte Ata'nın büyükbabasının evi
oradaydı. Kocacık'tan temelli göç ettikleri zaman, evlerini Etem Malik'lere
satmışlar. Malik'in oğlu Hayrettin İzmit'te oturmaktaydı."
Yine Üsküp'te yaşayan Kocacıklılardan
Murat Ağa Altan Araslı'ya şu bilgileri vermiştir: "Atatürk'ün dedesinin
adı Kırmızı Hafız Ahmet Efendi'dir. Lakapları böyle. Ama, asıl hafız olan
kardeşi Mehmet Efendi'dir. Babaannesinin adı da Ayşe Hanım'dır. Daha sonraları
Ahmet Efendi'ye 'firari' denmeye başlamış. Firari, Rumeli'de 'gurbetçi',
'gurbete çıkan' anlamına gelmektedir. Yalnız, Selanik'te vuku bulan bir olayla
da bağlantılıdır. Kocacık'ın toprağı münbit değildir. Olanakları da kısıtlıdır.
Bu nedenle, Ahmet Efendi, Yukarı Mahalle'den Feyzullah Pehlivan ve Taşlı
Mahallesi'nden Fazlı Ağa ile birlikte Selanik'e Çalışmaya gitmişler. 1876
yılının Mayıs ayında bir gün yolda bir olaya tanık olmuşlar..."
Murat Ağa sonra doğruluğu şüpheli bir
olayı anlatarak sözlerine son vermektedir. Murat Ağa'nın burada verdiği tarih
de yanlıştır. Çünkü, Atatürk'ün babasının yaklaşık olarak 1839'da Selanik'te
doğduğunu bildiğimize göre, aile zaten bahsedilen tarihlerde Selanik'e taşınalı
epeyce olmuş olmalıdır. Nitekim Araslı'nın verdiği bilgilere göre, Ahmet
Efendi'nin Kocacık'tan 93 Harbi'nden (18771878 Osmanlı-Rus Harbi) otuz yıl
kadar önce taşındığını; köyden ilk ayrılanın da Mustafa Kemal'in Büyük Amcası
Kızıl Hafız Mehmet Efendi olduğunu köylüler anlatmaktadırlar.
Araslı'nın Üsküp'te görüştüğü bir
diğer Kocacıklı da Kocacık'ın Yukarı Mahallesinden, Dolakar Ailesi'nden, Behlül
ve Hatice Kızı Maksude Yıldız'dır. Maksude Yıldız anlatıyor: "Harekat
Ordusu'nun İstanbul'a yürüyüşü tüm Balkanlar'da büyük heyecan
yaratmıştı.Harekat Ordusu'nun faaliyetleri en güncel konuydu. Mensupları da
meşhur olmuştu. Şevket Paşa'nın yaverinin Kocacıklı olduğunu öğrendik. Kimdir,
neyin nesidir derken, Kırmızı Hafız Ahmet Efendi'nin torunu, Ali Rıza'nın oğlu
Mustafa Kemal olduğunu söylediler."
Gazeteci Altan Araslı, Üsküp'teki Bu
Kocacıklılar'dan bu bilgileri aldıktan sonra, Birlik Gazetesi'nden (Üsküp'te
Türklerin yayınladıkları gazetedir) Remzi Canova ile birlikte Rumeli'nin meşhur
Kaz Dağları'nı, Maya Dağları'nı tırmana tırmana sarp bir dağ köyü olan
Kocacık'a dört saatlik bir araba yolculuğundan sonra ulaşıyorlar. Burada
kendilerine Köylülerden İsmail Yahya Atatürk'ün dedesinin evini gösteriyor. Onlar
geçmişi konuşurlarken gelen yaşlı bir nine söze giriyor ve "evladım
doğrudur, onların eviydi" diyerek İsmail Yahya'nın sözlerini onaylıyor.91
1993 yılında Gazeteci Altan Araslı'nın
resimlediği Atatürk'ün Dedesi Kızıl Hafız Ahmet Efendi'nin bu evi maalesef çok
kısa bir süre sonra yıkılmıştır. Ahmet Yesevi Uluslar arası Türk-Kazak
Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Sayın Namık Kemal Zeybek'in öncü
girişimi, Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay, Devlet Güzel Sanatlar Genel
Müdürü Sayın Mehmet Özel, kendisi de Manastır göçmeni olan İzmir Milletvekili
Sayın Kemal Vatan ve Makedonya Cumhuriyeti'nde Türk milli kültürünü ve
Atatürk'ü yaşatma yolunda durup dinlenmeden çalışan Türkiye'nin Manastır Fahri
Konsolosu Sayın Mithat Cemal'in (Manastır'da yaşayan Türklerden) destekleri ile
"Kocacık'ta Atatürk Evi Yapalım Büyük Şehitliği Onaralım Kampanyası"
ile; Atatürk'ün Dedesinin evinin yeniden aslına uygun olarak yapılması gündeme
gelmiştir. İki ülkenin Kültür Bakanlıkları projenin yapımına birlikte destek
vererek başlamış bulunmaktadırlar.92
Altan Araslı'dan sonra ikinci defa
Kocacık Köyü'nü bizlere tanıtan iki gazeteci Ali Öz ve Sayra Öz'dür. Eylül
1999'da Star Gazetesi'nde yayınlanan haberdeki bilgiler şu şekildedir:
"Kocacık, Atatürk'ün babası Ali Rıza Bey'in köyü... 'Atalarımız sultana
isyan ettikleri için Konya/Karaman'dan alınıp bu dağın tepesine getirilmişler'
diye anlatıyorlar tarihlerini. Kocacık ve diğer Türk köyleri hep kendi
aralarında evlenmişler ve sadece Türkçe konuşuşlar. Şimdi de Türk
televizyonlarını izliyorlar. Çocukların isimleri Şevki, Ayşe, Halil. Atatürk'ün
ailesine Sarı Mustafalar denirmiş buralarda. Amca sülalesinden en son akrabası da
1956'da Adapazarı'na göç edince aileden hiç kimse kalmamış köyde. Ama Sarı
Mustafaları unutmamışlar. Hele Mustafa Kemal'i. Onun sevgisi hep yüreklerinde.
Aşağıda Kara Dirim Nehri nazlı nazlı
akarken dağlara doğru ilerliyoruz. Manzara güzel ama köy bir türlü ortalarda
yok. 1 saat, 2 saat, derken 3 saat sonra ağaçlar yavaş yavaş azalmaya başlıyor.
Zirveye yaklaşıyoruz. Ve nihayet yolda birkaç koyunla beraber kızıl kıvırcık
saçlı dünya güzeli küçük bir kız ile karşılaşıyoruz... Adı Naze. Kendisine
Türkçe hitap edince, önce şaşırıp, bizimle konuşmuyor, daha sonra İstanbul'dan
geldiğimizi, Kocacık Köyü'nü aradığımızı söyleyince heyecandan ağlamaya
başlıyor. Köyü işaret ediyor eliyle. Hemen oradaki toprak yoldan saptıktan bir
dakika sonra kendimizi bir Türk ailesinin evinde buluyoruz. Burası Yukarı
Mahalle'ymiş. Kezban Hanım, Türkiye'den bir gün önce gelmiş gibi. Çok temiz bir
Türkçe ile bizi buyur ettikten sonra, kahve ikram ediyor.
Öğretmen Hayrullah Adem'e köyü çok zor
bulduğumuzu, neden bu kadar uzak bir yerde yaşadıklarını sorduğumuzda, 'bu köy
ahalisi yüzyıllar boyunca hiç kimseyle karışmamış gerçek Türk soyudur.
Atalarımız sultana karşı isyan ettikleri için Konya/Karaman'dan alınıp bu dağın
tepesine getirilmişler' diye özetliyor durumu. Tüm bu Türk köyleri hep kendi
aralarında evlenmişler ve sadece Türkçe konuşmuşlar. Şimdi de Türkçe televizyon
izliyorlar. Atatürk'ün babasının evini sorduğumuzda Aşağı Mahalle'de olduğunu
ancak evin çok yıllar önceden yıkılmış olduğunu öğreniyoruz. Bu civardaki bütün
Türk köyleri, Kocacık'a bağlı. Novak, bu köylerin en büyüğü. Ziyaret etmeye
karar veriyoruz. Köye girerken önce 'Mustafa Kemal Atatürk Sağlık Ocağı'nı ve
bir adım ilerde de 'Necati Zekeriya İlkokulu'nu görüyoruz. Necati Zekeriya,
Makedon topraklarında yaşamış çok ünlü bir Türk ozanı.
Novak Köyü'nün en yaşlısı Şemsi Hasan
Bey; yaşı 80. Tito'yu Atatürk'e benzetiyor. Şemsi Bey'den öğrendiğimize göre
Atatürk'ün ailesine Sarı Mustafalar denirmiş. Babasının ismi Ali Rıza,
babaannesinin ismi Hatice'ymiş. Şu anda Atatürk'ün yakın ailesinden hiç kimse
kalmamış. Amca sülalesinden en son akrabasının adı Mustafa'ymış ve 1956'da
Adapazarı'na göç etmiş ve orada 1970'lerde vefat etmiş. Şemsi Hasan Bey gerçek
bir Atatürk hayranı. Söylediklerinin aynen yazılmasını istedi, biz de yazıyoruz:
'Televizyona bakıyorum, çok taş
atıyorlar Atatürk'e. Atatürk olmasaydı Yugoslavya bizi ezerdi. Ben onları çok
ayıplıyorum. Buradaki Türkler hiç razı değil bu konuşmalara. Akıllarını
başlarına toplasınlar, Atatürk olmasaydı Türk milleti olmazdı. Gazi için neden
böyle kötü şeyler söylerler? "93
Kocacık Köyü'ne giden ve burası ile
ilgili yazılan en iyi tanıtım yazılarından birini Sayın Namık Kemal Zeybek'in
başkanlığında Köyü ziyaret eden "Yeni Avrasya Dergisi Ekibi"
hazırlamış bulunmaktadır. Yukarıda bazı bölümlerinden yararlandığımız bu
yazının bir önemli özelliği de; köydeki Türk Kültürü, Yörük-Türkmen Kültürü ile
ilgili kültür unsurlarına dikkatlerimizin çekilmiş olmasıdır. Adı geçen
Dergi'nin Eylül 2000 sayısında yayınlanan yazının içeriği ve ekibin gözlemleri
şu şekildedir:
". Biz Atatürk'ün yakın
akrabalarının yaşadıkları yeri merak ettik ve Makedonya'nın batısındaki bir dağ
köyü olan Kocacık'a gittik.
Bir zamanlar Osmanlı Devleti'nin
sınırları içindeki Manastır Vilayeti'ne bağlı olan Kocacık Nahiyesi, günümüzde
Makedonya'nın Debre Şehri yakınlarında, Jupa Belediyesi'ne bağlı, şirin bir dağ
köyü. Ulaşımın zor bir yerde olması, onun bu saflığını korumasını sağlamış.
Yeni Avrasya ekibi bu güzel heyecanı
yaşamak için her türlü engeli aşıp Kocacık Köyü'ne ulaştı. Debre'de yediğimiz
gevrek ve lor peynirli 'bürekin' (böreğin) tadı damağımızda, kuzeybatı
istikametine doğru çıkıyoruz. Sağımızda Radika Irmaklarının birleştiği küçük
bir göl var. Sol tarafımızda ise yemyeşil bir dağ yamacı. Arka arkaya hepsi de
Yörüklerin yaşadığı dört köyün içinden geçiyoruz. Pala bıyıklı erkekler,
başörtülü kadınlar el sallıyor. Türkçe selam veriyorlar. Namaz vakti camilerden
yükselen ezan seslerini duyuyoruz. Nihayet Kocacık Kalesi de denilen doruk
seçilmeye başladı. Bayır yukarı çıkarken büyük bir mezarlıktan geçiyoruz. Halâ
heybetli gözüken bu mezar taşları, büyük bir Türk şehitliğinde olduğumuzu
anlatıyor. Hıristiyan Arnavut Georgi Kastriyola'nın ayaklanmasını bastırmak
(1447-48) ve Makedonya'ya geçmesini engellemek için çarpışırken şehit düşen
kahraman Türk askerleri yatıyor burada. Şehitlerimizi anıp ilerliyoruz. Biraz
ilerde karşımıza çıkan gence sorduk. Atatürk'ün Köyü nerede? Cevabı kesin ve
yalındı: 'Ahancık şu dağın arkasında.' O dağın arkasına geçtik, yeşillikler
içinde saf ve temiz bir Türk köyü bulduk. İçi dışı güzel, güler yüzlü insanlar.
Hepsi de 'biz Atatürk'ün torunlarıyız' diyorlar. Gülistan Emin, derede
çamaşırını yıkamış evine dönüyordu. Gruptaki bayanları evine davet edip,
gelinlikten kalma çeyizlerini gösterdi. Çocukları Fikret ve Erdoğan; biri
Almanya'da, diğeri İtalya'da çalışıyor, evlerine emek parası yolluyorlar.
Köylerde evler birbirinden uzak, bahçeler içinde yerleşmişler. İlkokul
öğretmeni Selim Maksut bize eşlik ediyor. Makedonya'daki Kültür Müşavirimiz
Şakir İlyasoğulları çocukları toplayıp, 'Çanakkale içinde aynalı çarşı'
şarkısını söyletti. İçlerinden birisi sanki Atatürk'ün çocukluk hali. Sarışın,
mavi gözlü İdris de bunun farkında zaten. Hepsi Atatürk'ü ezbere biliyorlar.
Öğretmen Selim Maksut bizi evine davet
etti. Geleneksel Türk konukseverliği ile ikramlarda bulunduğu tertemiz evine.
Her taraf halılar, danteller ve kanaviçelerle süslü. Bize kısa bir tanıtım
yapmayı da ihmal etmedi: Kocacık halkının Konya'dan geldiğini, çok eski tarihlerde
köyün adının 'Kocacenk' olduğunu, hattâ bir ara köye 'Konyacık' denildiğini
dahi anlattı. Civarda yaşayan insanlar da burada yaşayanları, 'Konyarlar'
olarak tanıyormuş. Köy yakınlarındaki büyük çarpışmadan dolayı köyün adının bir
ara Kocacenk, daha sonra da Kocacık olarak anıldığını anlattı. Makedonca resmi
adı da aynı imiş. Türkçe yazıldığı gibi Kocacık. Evin gelini Gülcan, milli
kıyafetlerini giyip bizi ağırladı. Ardından Yörük evinde ayran içmeden olmaz
dediler. Ayranlardan sonra da evin kızı Şekeriye'nin hazırladığı Türk
kahvelerini içtik. İkram, ikram üstüne, kendi evimiz gibi sıcak olan bu dost
evinde içimiz kıpır kıpır. Bir an önce dışarı çıkıp Atatürk'ün dedesi ve
babasının evinin bulunduğu yere gitmek istiyoruz. Heyecanımız doruk noktada.
Onu yetiştiren, bizlere armağan eden bu topraklarda olmak, çok büyük haz
veriyor bizlere.
Kocacık üç mahalleden oluşuyor. Aşağı
Mahalle, Taşlı Mahalle ve Blato (Bataklık) Mahalle. Ali Rıza Bey'in evi, Taşlı
Mahallede. Ne yazık ki, ev yıkılmış ve yıkıntı üzerinde taş yığını duruyor.
İçimiz parçalanıyor, bir garip oluyoruz. Ata evi ayakta dursaydı da, biz de
Kırmızı Hafız Ahmet Efendilerin yaşadığı, Ali Rıza Beyin oyun oynadığı mekanı
görseydik diyoruz. Namık Kemal Zeybek Bey duygulanıyor. Onu evden geriye kalan taşların
arasında yalnız bırakıyor, uzaktan resimlerini çekiyoruz.
Kocacıklıların maddi durumları iyi
değil. Hayvancılık yaparak geçimlerini sağlıyorlar. Hepsi köylerinde yapılacak
bir 'Atatürk Evi'nin özlemini duyuyor, mezar taşları bile kaybolmaya başlayan
'Büyük Şehitlik"in onarılmasını bekliyorlar. Bugüne kadar, Türkiye'den bir
girişimi beklemişler. Sadece evin inşasını değil, onu görmek üzere köylerini
ziyaret edecek kişileri de bekliyorlar. Atalarını, Atatürk'ü yetiştiren
toprakları ve çevreyi görmek isteyen Türkleri bekliyorlar."94
Şüphesiz, bu gezi ve inceleme
yazılarında ve nakledilenlerde bazı çelişkili ifadeler ve yanlış kullanılan
kelime ve kavramlar bulunmaktadır. Bütün bilgileri değerlendirdiğimiz zaman
Atatürk'ün baba soyu ile ilgili şu sonucu ortaya koymak mümkündür:
Mevcut bilgiler göre Atatürk'ün baba
soyu Konya/Karaman'dan göçürülerek Makedonya'ya gelmişlerdir. Zaten Kocacık'ta
yaşayanlar da bu bilgileri halen anlatmakta, kendilerinin Karaman'dan
geldiklerini söylemektedirler. Manastır Vilayeti'ne bağlı Debre-i Balâ
Sancağı'nın Kocacık Nahiyesi'ne (Köyü) yerleşen aile takriben 1830'larda
Selanik'e göçmüştür. Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi burada takriben 1839'da
dünyaya gelmiştir. Babası Kızıl Hafız Ahmet Efendi'dir. Kızıl Hafız Ahmet Efendi'nin
Kızıl Hafız Mehmet Emin Efendi isminde bir erkek, bir de Nimeti Hanım isminde
bayan iki kardeşi vardır. Atatürk'ün baba soyu, büyük amcası Kızıl Hafız Mehmet
Emin Efendi tarafından devam etmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Bunun oğlu
Salih Efendi ve ikinci eşi Müberra Hanımdan devam eden aile, torunlarla yedinci
kuşağa ulaşmış bulunuyor. Belgelerden Atatürk'ün Müberra Hanım'a
"Yenge" şeklinde hitap ettiğini biliyoruz. Bunların beş çocuğundan
birisi olan Necati Erbatur, 28 Eylül 1927'de Dolmabahçe Sarayı'nda nişanlanmış;
diğer çocukları Vüsat Erbatur'un kızı Nesrin Hanım ile Feridun Söğütligil'in
nikahları 2 Ekim 1937'de Park Otel'de yapılmış ve Atatürk bu nikah törenine
katılmıştır.95
D. Atütürk'ün Anne Soyu:
"Konyarlar"
1. Konyarların Rumeli'deki Varlıkları
Yukarıda kısaca belirttiğimiz gibi,
Orta Çağın ikinci kısmında Balkan Yarımadası'na çeşitli dalgalar halinde
gelerek, Bizans İmparatorluğu tarafından burada yerleştirilen bir çok Türk
unsuru vardır. X. asırdan itibaren Peçenekler, Oğuzlar, Kumanlar kuzey yoluyla,
Tuna'dan geçerek, çeşitli tarihlerde gelmiş ve çeşitli yerlere iskan
edilmişlerdir. IX. yüzyılda bile, Bizans kaynaklarında "Vardarlı
Türkler" olarak zikredilen bazı Türk gruplarının Selanik civarında
yerleştikleri vakidir. Bizans kaynağı "Anna Commene"nin Ohri
civarında yerleştiklerinden bahsettiği Türkleri, Lejean (1861), 1065 tarihine
doğru Makedonya'ya iskan edilen Oğuzlarla ilişkili görmektedir. Oğuzların bu
yerleşmeleri "Attaliates"e atfen Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat
tarafından da teyit edilmektedir.
Anadolu'dan Yarımada'ya geçip yerleşen
ilk Türk grubu olmak üzere Türkiye Selçukluları'nın merkezi Konya'ya mensup
olmalarından dolayı bu suretle ad alan "Konyarlar" gösterilmektedir.
XIX. yüzyılda veya XX. yüzyılın başlarında Rumeli'yi gezen ve buradaki
Türklerle bizzat görüşerek onların hatıralarını toplayan veya buradaki Türk
varlığı hakkında eser yazan Batılı seyyahlar ile bilim adamları, G. Lejean
(1861), Gervinus (1851), Jirecek (1891), G. F. Hertzberg (1878), A. Tuma
(1888), Cijic (1908), Frachet d'Esperj (1911), İvanof (1918), E. Max, Hoppe
(1934), A. Boue (1899), Oberhummer (1917) ve nihayet "Konyarlar"
hakkında ayrı ve oldukça ayrıntılı bir araştırma yapan Hr. P. Traeger (1905) 96
"Konyarlar" hakkında önemli bilgiler vermektedirler.
Bu konuda bilgi veren bütün bu eser
sahiplerinin hepsi, Konyarlar'ı bazan "Yörükler" ve "Evlad-ı
Fatihan"la karıştırmakla birlikte; Konya'dan gelerek Rumeli'ye yerleşmiş
veya yerleştirilmiş göstermektedirler. Fakat, bunların geliş tarihi ve geliş
şekilleri konusunda farklı bilgiler vermektedirler. Bütün bu görüşleri tenkitli
bir şekilde karşılaştıran Prof. Dr. Tayyib Gökbilgin, Konyarlar'ın Rumeli'ye
geliş ve yerleşmeleri ile ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapmaktadır: "Sonuncu
ve nispeten kabule şayan ihtimal bunların II. Murad fakat bilhassa Fatih
zamanlarında, Karaman-oğulları ile mücadeleler sırasında ve bundan sonra,
Karaman, Konya ve Ankara civarından Türk aşiretlerinin bu mıntıkalara iskan
edildiğidir. O civarın etnik bakımdan yabancı halkına, menşeleri dolayısıyla,
bu suret-i tesmiyeyi verdirmiş ve bu ad komşuları arasında yaşamış,
kendilerinde ise, menşeleri hakkında bir malumat, şifahi bir an'ane halinde
devam edip gelmiştir..."97
Konyarlar'ın en mütekasif (yoğun) bir
halde bulundukları yer Teselya'da Kozan ve bunun kuzeyinde "Sarıgöl"
de denilen "Kayalar" ve Selanik'in kuzeydoğusu idi. Sonraları daha
kuzeye de yayılmışlardır. Sayı olarak diğer Yörük gruplarından daha az
oldukları, yarı "konar-göçer" bir hayat yaşadıkları, mübadele
(alışveriş) merkezlerinin daha çok Yanya olduğu ve halılarının özel şeklinden
dolayı ("Konyaren Figüren") bütün yörede meşhur olduğu bütün
seyyahlar tarafından belirtilmektedir. Ayrıca, Konyarlar'ın daha demokratik bir
halde yaşadıkları, neşeli ve hareketli kimseler oldukları da bunlar tarafından
tespit edilmiştir.98
Atatürk'ün soyu ile ilgili bir çalışma
yaparak, amcası Kızıl Hafız Mehmet Emin Efendi'nin soyundan gelenlerin
ellerindeki bazı belgeleri yayınlayan Burhan Göksel, Konyarlar'ın,
Konya-Karaman'dan Fatih Sultan Mehmet döneminde 1466 yılında Karaman-oğulları
ortadan kaldırıldıktan sonra Rumeli'ye göçürülerek, iskan edildiklerini
belirtmektedir.99
Osmanlı Devleti'nin Rumeli'deki
Yörüklerle ilgili örgütlenmesi içinde kendileri için ayrı isimle bir sayım
(tahrir) defteri bulunmayan Konyarlar, yerleştikleri bölgelerde, başlangıçta
özellikle "Kocacık" ve "Selanik Yörükleri" içinde, sonradan
da "Vodina" ve "Sarıgöller Bölgesi" Yörükleri içinde
"Evlad-ı Fatihan" olarak kaydedilmişlerdir. Hasan Paşa tarafından
1691 (1102) tarihinde yapılan tahriri içeren "Evlad-ı Fatihan Piyadeleri
Defteri"100ne göre "Sarıgöl"ler (Kayalar) Bölgesi'ndeki köyler,
mahalleler ve devlete vermekle yükümlü oldukları "Yörük Piyadeler"in
sayısı şu şekildedir:
"Eğri-Bucak Kazası":
Turhanlı 49. Sofular 21. Evrenoslu 6. Okçular 6. Eyrili 20. İshaklı 24. Çobanlı
24. İdil-obası 19. Şahinli 55. Leşli 34. Öküz-obası 24. Emirhanlı 38.
Gün-doğmaz 2. Rahmanlı 8. Evhad-obası 58. Aydın-obası, Cinciler 66. Işıklu 29.
Sinekli 34. Çakır-ı sagir 4. Sarı-Musalu 8. Çakırlı-i Kebir 13. Karamanlı 12.
Karacalar 73. Buraklı 10. Tekye-i Hacı-Hasanlı 21. Topçular 18. Dağ ışıkları 7.
"Cuma-Pazarı Kazası":
Haydarlı 60. Koca Ahmedli 66. Tarakçılı 6. Durasılar 6. Timurhanlu 3.
Bar-çukuru 1. Kulalu 1. Erdoğmuşlu 5. Karaağaç 2. Donuk-kayalar 1. Şahinler 3.
Dedeler 3.
"Çarşanba Kazası": Milli 77.
Davudlu 18. Hacı-İsalar 18. Kulkallı 12. Hacılar 12. Yeniceler 14. Hacı-Ömerli
16. Karacalı 6. Doğancalı 6. Tekye-i kebir ve sagir 42. Keçili 18. Saltıklı 19.
Meşeli 6.101
Ailenin sonradan gelerek yerleştiği
Selanik'e bağlı "Lankaza Nahiyesi"nin 1691 tahririne göre cemaatleri,
köy ve mahalleleri ile "Yörük Piyadeleri" sayısı şu şekildedir:
Bedirli 10. Hacı-Bayramlı 4. Pir-dede 1. Değirmenciler 6. Köleli 7. Şuayblı
109. Umurlu ma'a Sarıcalı 45. Değirmencili ma'a Eyrilceli (Ayrılıncalı) 18.
Çokallı 9. Lotice 7. Osmanlı 49. Yaylacık 16. Ayvalı-dere ma'a Şah-Veli ve
Saltıklı. Çınarlı 78. Bulcalı 13. Koçmar 4. Keruz 5. Lankaza 3. Sarıyar 1.
Yağlıca 1. Evrencik 1.102
Yine bu deftere göre, bölgede
Konya-Karaman yöresinin hatıralarını gösteren yer adları ve ailenin soyuna
işaret eden "Sofular" ile "Sarı-göllü" gibi yer ve oymak
adları şuralarda tespit edilebilmektedir: Ereğli Nahiyesi 50. Ereğli 1 (Kırk-Kilise).
Ereğli 9, Kara-pınar 1, Sarıgöllü 4 (Avrethisarı). Sofular 19 (Nahiye-i
Bazargah). Sofulu 9 (Nahiye-i Kelemeriye). Sofular 21, Karamanlı 12
(Eğri-Bucak-Sarı-Göl). Sofulu 9 (Tikveş). Sarı-Göllü 50 (Radovişte). Sofular 14
(Gümilcine). Karamanlı 11 (Çağlayık). Sofular 28 (Yeni-Pazar). Sarı-göllü 1,
Sofular 2 (Babadağ). Sarı-göllü 1
(Ruscuk). Sofu Yurdu 1
(Tozluk-Tuzluk).103
2. Konyar Olarak Zübeyde Hanım'ın
Ailesi
Mustafa Kemal'in anne soyundan dedesi
Sofu-zade Feyzullah Efendi'dir. Selanik'e bir saat mesafede bulunan Lankaza'da
çiftlik sahibi idi. Atatürk'ün ve Makbule Hanım'ın çocukluk anılarında
bahsettikleri çiftlik burasıdır. Annesi Zübeyde Hanım, Feyzullah Efendi'nin
üçüncü eşi Ayşe Hanım'dan olan tek kızı idi. Atatürk'ün beş kardeşi içinde en
uzun ömürlüsü olan Makbule Hanım (1885-1956) anne soyları hakkında,
"annemden sık sık şunları dilemişimdir" diyerek şu bilgileri
vermektedir: "Bizim esas soyumuz Yörüktür. Buralara Konya-Karaman
çevrelerinden gelmişiz. Büyükbabam Feyzullah Efendi'nin büyük amcası Konya'ya
gitmiş, Mevlevi dergahına girmiş orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş
olacak..."104
Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi
Zübeyde Hanım'ın babası hakkında, Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'yi ve
babası Kızıl Hafız Ahmet Bey'i de tanıyan ve doksan yaşında vefat eden Aydın
Milletvekili Tahsin San, şu bilgileri vermiştir: "Atatürk'ün valdesi
Zübeyde Hanım, Sofu-zade ailesinden Feyzullah Ağa'nın kızıdır. Bunlar Selanik'te
doğmuşlardır. Bu aile bundan 130 sene evvel Sarıgöl'den Selanik'e gelmişlerdir.
Vodina Kazası'nın batısında Sarıgöl Nahiyesi'nde on altı köyden ibaret olan bu
nahiye ailesi, Makedonya ve Teselya'nın fethinden sonra Konya civarı
ahalisinden Osmanlı Hükümeti'nin sevk ve iskan ettirdiği Türkmenlerdendir. Son
zamanlara kadar beş asır müddet içinde hayat tarzlarını, kılık-kıyafetlerini
değiştirmemişlerdi."105
Bu konuda Lord Kinross, kaynak
göstermeden şu bilgileri vermektedir: "Zübeyde Hanım, Bulgar sınırının
ötesindeki Slavlar kadar sarışındı; düzgün beyaz bir teni, derin ama berrak,
açık mavi gözleri vardı. Ailesi Selanik'in batısında Arnavutluğa doğru, sert ve
çıplak dağların geniş, donuk sulara gömüldüğü göller bölgesinden geliyordu.
Burası Türklerin Makedonya'yı ve Teselya'yı almalarından sonra Anadolu'nun
göbeğinden gelen köylülerin yerleştikleri yerdi. Bu yüzden Zübeyde Hanım,
damarlarındaki ilk göçebe Türk kabilelerinin torunları olan ve hala Toros
dağlarında özgür yaşayışlarını sürdüren sarışın Yörüklerin kanını taşıdığını
düşünmekten hoşlanırdı."106
Eldeki mevcut bilgilere göre aile,
1466'larda Karaman'dan gelerek Vodina Sancağı'na bağlı Sarıgöl'e yerleşmiş;
sonra Selanik yakınlarındaki Lankaza'ya (Lankaza) göçmüş, Zübeyde Hanım 1857'de
burada dünyaya gelmiştir. Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın babası Sofu-zade
Feyzullah Efendi üç defa evlenmiştir. İsimlerini bilemediğimiz diğer iki eşi
bir tarafa bırakılacak olursa, Zübeyde Hanım'la birlikte Hasan Ağa ve Hüseyin
Ağa, Feyzullah Efendi'nin üçüncü eşi Ayşe (Aişe) Hanım'dan dünyaya
gelmişlerdir.
KAYNAK:
1 T. Gökbilgin, "Rumeli'nin
İskanında ve Türkleşmesinde Yürükler", III. Türk Tarih Kongresi (Ankara
15-20 Kasım 1943) Tebliğleri, Ankara, 1948, s. 649.
2 T. Gökbilgin, Rumeli'de Yürükler
Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan, İstanbul, 1975, s. 6.
3 M. Eröz, Yörükler, İstanbul, 1991.,
s. 20-23.
4 A. M. Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası,
Ankara, 1993, s. 50-51.
5 A. Kemalî, Erzincan, 2. baskı,
İstanbul, 1992, s. 19, not: 7.
6 O. N. Tuna, Sümer ve Türk Dillerinin
Tarihi İlgisi İle Türk Dilinin Yaşı Meselesi, Ankara, 1990, s. 49. A. M. Çay,
a.g.e., s. 55.
7 F. Kınal, Eski Anadolu Tarihi, 2.
baskı, Ankara, 1987, s. 258 vd.
8 A. Erzen, Eski Çağ Tarihi Hakkında
Dört Konferans, İstanbul, 1984.
9 İ. Durmuş, İskitler (Sakalar),
Ankara, 1993, s. 35-36, 63-64.
10 Türkiye Cumhuriyeti'ni Kuran Türk
Milletinin Tarihi, Genelkurmay Başkanlığı Kara Kuvvetleri Komutanlığı
Yayınları, Ankara, 1988, s. 74 (bundan sonra Türk Milletinin Tarihi olarak
zikredilmiştir).
11 Türk Milletinin Tarihi, s. 75-76.
Bulgar Türkleri hakkında ayrıca bakınız: A. N. Kurat, IV-XVIII. yüzyıllarda
Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara, 1972, s. 108 vd.
12 A. N. Kurat, a.g.e., s. 98.
13 Türk Milletinin Tarihi, s. 77, A.
N. Kurat, a.g.e., s. 96 vd.
14 A. M. Çay, a.g.e., s. 68.
15 O. Turan, Türkler Anadolu'da,
İstanbul, 1973, s. 50.
16 A. M. Çay, a.g.e., s. 68-69.
17 A. M. Çay, a.g.e., s. 69.
Anadolu'nun Türkleşmesi konusunda ayrıca şu eserlere bakınız: M. F. Köprülü,
Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, 2. Baskı, İstanbul, 1981. F. Sümer, Oğuzlar
(Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları, İlavelerle 3. Baskı,
İstanbul, 1980. M. A. Köymen, "Anadolu'nun Fethi", Diyanet İşleri
Başkanlığı D. 1961, Ankara, 1962, s. 89-122. O. Turan, Selçuklular Zamanında
Türkiye, İstanbul, 1978. O. Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, C:
I-II., 2. Baskı, İstanbul, 1978. İ. Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ankara,
1977. İ. Kafesoğlu, "Selçuklular, " İslâm Ansiklopedisi. A. Taneri,
Türk Kavramının Gelişmesi, Ne Mutlu Türküm Diyene, Ankara, 1983. A. M. Çay,
"Anadolu'nun Türkleşmesi I. ", Türk Kültürü D., sayı: 239 (Mart
1983), s. 183-188. A. M. Çay, "Anadolu'nun Türkleşmesi II. ", Türk
Kültürü D., sayı: 241 (Mayıs 1983), s. 270-279. A. M. Çay, Anadolu'nun
Türkleşmesinde Dönüm Noktası Sultan II. Kılıç Arslan ve Karamıkbeli Zaferi,
İstanbul, 1984.
19 H. Şekercioğlu, "Atatürk'ün
Soy ve Sülalesi Hakkında Anadolu'da Yaptığım Araştırmalar", Türk Kültürü
D., C: XIII., Sayı: 145 (Kasım 1974), s. 7.
20 H. Şekercioğlu, a.g.m., s. 7.
21 F. Sümer, Oğuzlar (Türkmenler)
Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanları, Ankara, 1967, s. 60 vd.
22 H. Şekercioğlu, a.g.m., s. 8-9. İ.
Miroğlu, XVI. yüzyılda Bayburt Sancağı, İstanbul, 1975, s. 19.
23 F. Sümer, a.g.e., s. 174-180.
24 C. Türkay, Başbakanlık Arşiv
Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğu'nda Oymak Aşiret ve Cemaatlar, Tercüman
Yayınları, İstanbul, 1979, s. 34.
25 Kızıl-keçili (Havnalar) Aşireti,
"Karamanlı" Aşireti'ndendir.
26 Koca-şeyhli Aşireti, Bozdoğan
Yörükânı, nam-ı diğer Bozkırlı taifesinden olup, İçel Sancağı'nda Silifke
Kazasında kışlayıp, yine civar yaylaklarında yaylarlar. C. Türkay, a.g.e., s.
107108.
27 Boynuinceli Türkmen aşiretinden
olan Kızıl-alili Cemaatı, Anamur Kazasının Kızılkinise Karyesinde sakin olmuştur.
Kaza-i mezbur ahalisi ile ma-an civar yaylaklarında yaylarlar.
28 Avcılı Aşiretine tabi olan
Kızılhacılı Cemaatı, Adana tevabiinde ve Sis'te ve Revan'da kışlayup, Maraş'ta
Koçdağı'nda ve Sis Livası dahilinde yaylarlar ve bazı vakit de Kınık Has'ı toprağında
yaylayup kışlarlar.
29 Kızıl-keçili Cemeatı,
"Karamanlu" Aşireti'ndendir.
30 Kızıl-kocalı Cemaatı, Bozulus
Aşireti'ndendir.
31 Beğdili Aşireti'nden olan
Kızılkoyunlu Cemaatı, senevi 300 guruş mal ile Ekrad-ı Lekvanik mukataası
tevabiindedir.
32 Mamalu Aşireti'nden olan Kızıllı
Cemaatı, Bozok Sancağının Akdağ Kazasına iskan olunmuşlardır.
33 Mamalu Aşireti'nden olan Kızılcubur
Cemaatı, Bozok Livası dahilinde vaki Budakluca nam karyeye iskan olunmuştur.
34 Kocahacılı Cemaatı, Bozulus
Aşireti'ndendir.
35 C. Türkay, a.g.e., s. 523-531.
36 C. Türkay, a.g.e., s. 38.
37 C. Türkay, a.g.e., s. 191.
38 C. Türkay, a.g.e., s. 199.
39 C. Türkay, a.g.e., s. 211.
40 C. Türkay, a.g.e., s. 217.
41 C. Türkay, a.g.e., s. 327.
42 C. Türkay, a.g.e., s. 335.
43 C. Türkay, a.g.e., s. 360.
44 "Karakocalı Cemaatı, 35 hane
olup, Beğdili Aşireti'ne tabidir. Cemaat-ı mezbur, Konar-Göçer Yörükândan olup,
ezkadim Biga ve Çan Kazalarında yaylayup, İnegöl ve Tuzla ve Bayramiç
Kazalarında kışlarlardı. " C. Türkay, a.g.e., s. 477.
45 C. Türkay, a.g.e., s. 490.
46 C. Türkay, a.g.e., s. 522.
47 C. Türkay, a.g.e., s. 552.
48 C. Türkay, a.g.e., s. 575.
49 C. Türkay, a.g.e., s. 626.
50 C. Türkay, a.g.e., s. 798.
51 C. Türkay, a.g.e., s. 24, 64, 156,
255. "Bozulus Türkmânına tabi cemaat-ı Hacılu ve Karamanlu ve
Abdurrahmanlu ve Derilü ve Sarılu, Oğulbeyli Aşireti'nden müfrez olup,
Karaman'da sakin idiler. " C. Türkay, a.g.e., s. 256. "Tabanlı Aşireti
Cemaatları: Bularılı, Karamanlı, İmanlı, İfraz-ı İmanlı, Bayad, Şeyhli. "
C. Türkay, a.g.e., s. 156.
52 Bu konuda bakınız: M. Eröz, Milli
Kültürümüz ve Meselelerimiz, İstanbul, 1983, s. 177.
53 İ. Miroğlu, a.g.e., s. 54, 80, 105.
54 Maalesef bu tarihi ve etnolojik
özellikler taşıyan isimlerin bir kısmı bilinçsizce değiştirilmiştir. Bununla
ilgili olarak bakınız: Milliyet, 28 Haziran 1984 (Orhan Duru'nun yazısı).
55 Karaman ve yöresinin bu dönem
tarihi ve bu dönemdeki sanat eserleri hakkında şu çalışmalara bakınız: C. Topal,
"Tarih Öncesi ve İlk Çağ", Karaman Tarih, Kültür, Sanat, Karaman
Valiliği Yayınları, Karaman, 2000, s. 9-40. R. Özen, "Derbe Antik
Kenti", Karaman Tarih, Kültür, Sanat, s. 43-51. N. Badeli, Y. Yaman, D.
Dilbaz, Karaman 1997, 2. Baskı, Karaman Valiliği Yayınları, TBMM. Basımevi,
1997, s. 2-3. A. Uysal, N. Alodalı, M. Demirci, Dünü ve Bugünüyle Karaman
Kültür-Tarih-Coğrafya, s. 33-34.
56 Karaman'ın bu dönem siyasi ve
medeniyet tarihi için yukarıda zikredilen eserlerden başka şu eser ve
makalelere bakınız: T. Ünal, Türklüğün ve Türkçe'nin Sesi Karamanoğulları
Tarihi, Yayına Hazırlayan: A. Güler, S. Akgül, Berikan Yayınları, Ankara, 2001.
A. Aköz, "Tarihçe: Türk Devri", Karaman Tarih, Kültür, Sanat, s.
53-66. S. Başkan, Karamanoğulları Dönemi Konya Mezar Taşları, Ankara, 1996. Ş.
Tekindağ, "Karamanlılar", İslam Ansiklopedisi, C: VI. Ş. Tekindağ,
"Son Osmanlı-Karaman Münasebetleri Hakkında Araştırmalar", Tarih
Dergisi, C: 13, Sayı: 17-18 (İstanbul, 1963).İ.
23 H. Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri
İle Karaman Tarihi Ermenek ve Mut Abideleri, İstanbul, 1967. İ. H. Uzunçarşılı,
Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Ankara, 1984.
59 Bu konuda bakınız: T. Ünal, Büyük
Türk Düşünürü Yunus Emre, Hayatı, Çevresi Düşünceleri, Yayına Hazırlayanlar: A.
Güler, S. Akgül, Berikan Yayınları, Ankara, 2001, s. 139-154.
60 Genel listeden bu isimler
çıkarılırken Karaman, İçel, Tarsus sancakları dikkate alınmış olup, bunların
büyük bir kısmının "Karamanlı Cemaatından olduğu" hatırlanmalıdır.
Ayrıca bu Türkmen-Yörük gruplarının aynı ismi taşıyan hem "oymak",
hem "aşiret", hem de "cemaat" olarak yerleştiklerini de
söyleyelim. Burada bunlar sadece bir isimle temsil edilmişlerdir.
61 387 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i
Karaman Ve Rûm Defteri (937/1550) I., Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü Osmanlı Arşiv Daire Başkanlığı Yayınları Nu: 32, Dizin ve Tıpkıbasım,
Ankara, 1996, I-XVII, 1-152 s.
62 Burada sıralanan yer isimleri için
adı geçen defterin her livası ile ilgili yer adları indeksine bakılmalıdır.
Yukarıda bu isimler verilirken çift olan isimlerin ilki mezra, ikincisi köy
olarak anlaşılmalıdır. Parantez içinde buraların bağlı oldukları kazalar
belirtilmiştir. Karaman Eyaleti'nin tamamı ve bu kazaların yerlerini gösteren
haritalar için aynı defterin 137-145 inci sayfalarına bakılmalıdır.
63 Bu konuda bakınız: A. Aköz, a.g.m.,
s. 70 vd., Tablo: XIII.
64 A. Aköz, a.g.m., s. 78 vd., Tablo:
XVI.
65 A. Aköz, a.g.m., s. 81 vd., Tablo:
XVII.
66 A. Uysal, N. Alodalı, M. Demirci,
a.g.e., s. 275. Karaman 1997, s. 135.
67 A. Uysal, N. Alodalı, M. Demirci,
a.g.e., s. 276. Karaman 1997, s. 122.
68 A. Uysal, N. Alodalı, M. Demirci,
a.g.e., s. 158. Karaman 1997, s. 122.
69 Kızıllar ile ilgili bu bilgiler
için bakınız: N. Özkan, Atatürk'ün Ata Yurdu Otantik Kent Taşkale, Taşkale,
2000. H. H. Yeşildal, "Atatürk'ün Ata Yurdu Taşkale", Siyaset, Aylık
Dergi, Karaman Özel Sayısı, C: 7, Sayı: 73 (Ekim 2000), s. 48-49.
70 Y. Halaçoğlu, XVIII. yüzyılda
Osmanlı İmparatorluğu'nun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi,
Ankara, 1988, s. 2-3.
71 Bununla ilgili olarak bakınız: Ö.
Turan, "Makedonya'da Türk Varlığı ve Kültürü", Bilig D., sayı: 3 (Güz
1996), s. 21 vd.
72 Bu konuda bakınız: Ö. L. Barkan,
Kolonizatör Türk Dervişleri, İstanbul, tarihsiz, 1-72 s.
73 Y. Halaçoğlu, a.g.e., s. 3.
74 Y. Halaçoğlu, a.g.e., s. 4. Osmanlı
"tehcir ve iskan" siyaseti ve metotları konusunda artık klasikleşmiş
olan şu eserlere bakılabilir: Ö. L. Barkan, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Bir
İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler", Vakıflar D.,
sayı: 2 (Ankara 1942), s. 284-353. Ö. L. Barkan, "Osmanlı
İmparatorluğu'nda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler",
İktisat Fakültesi Mecmuası, C: XI. (1951), s. 525-569. C: XIII. (1953), s.
56-78. C: XV. (1955), s. 209-237. C. Orhonlu, "Osmanlı İmparatorluğu'nda
Aşiretlerin İskanı", Türk Kültürü Araştırmaları D., C: XV., sayı: 12
(Ankara 1976). C. Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu'nda Aşiretlerin İskan
Teşebbüsü (1691-1696), İstanbul, 1963, 1-120 s. C. Orhonlu, Osmanlı
İmparatorluğu'nda Derbend Teşkilatı, İstanbul, 1967, 1175 s. T. Gökbilgin,
Rumeli'de Yürükler, Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan, İstanbul, 1957, 1-342 s.
75 T. Gökbilgin, Rumeli'de Yürükler,
Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan, s. 9, 20, 254.
76 T. Gökbilgin, Rumeli'de Yürükler,
Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan, s. 27 vd. T. Gökbilgin, "Rumeli'nin İskanında
ve Türkleşmesinde Yürükler", s. 654.
77 Bu defterlerden 1543 Tarihli
Kocacık Yörükleri Defteri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Tapu Defterleri, Eski
No: 82 (55 Varak, Ebadı: Dışta 13x39, içte 12x38)'de kayıtlıdır. Bu defterin
tamamı yeni harflerle Prof. Dr. M. Tayyib Gökbilgin tarafından yayınlanmış
bulunmaktadır: Rumeli'de Yürükler, Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan, s. 173-243.
1584 Tarihli Kocacık Yörükleri Defteri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Tapu Defterleri,
No: 614, Eski No: 197 (84 Varak, Ebadı: 17/46. 5)'de kayıtlı olup; bu defterin
başındaki "Kocacık Yörükleri Kanunnamesi" (eski yazı olarak) ve
"Kocacık Yörükleri Ve Onlara İlhak Edilen Tanrıdağı Yürükleri Defteri
Fihristi ve Arapça Başlık" (eski ve yeni yazı olarak) M. Tayyib Gökbilgin,
tarafından yayınlanmıştır: a.g.e., s. 244-248.
78 M. T. Gökbilgin, a.g.e., s. 90 vd.
79 T. Gökbilgin, a.g.e., s. 74-78.
80 T. Gökbilgin, a.g.e., s. 78-81.
81 T. Gökbilgin, a.g.e., s. 257-272.
Defterin yeri: Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mevkufat Defteri, No: 2737.
82 E. B. Şapolyo, Kemal Atatürk ve
Milli Mücadele Tarihi, 3. Baskı, İstanbul, 1958.
83 E. B. Şapolyo, a.g.e., s. 21.
84 Kılıç Ali, Atatürk'ün Hususiyetleri,
Sel Yayınları, İstanbul, 1955, s. 7.
85 E. B. Şapolyo, a.g.e., s. 22.
86 Ö. Turan, "Makedonya'da Türk
Varlığı ve Kültürü", Bilig D., Sayı: 3 (Güz 1996), s. 21-32.
87 J. İvanof, Le Question
Macedonienne, Paris, 1920, s. 148-151. Nakleden: Ö. S. Coşar, a.g.e., C: I., s.
15.
88 "Atatürk'ün Köyü
Kocacık", Yeni Avrasya, Aylık Haber ve Kültür Dergisi, Eylül, 2000, s. 15.
89 "Atatürk'ün Köyü
Kocacık", Yeni Avrasya, Aylık Haber ve Kültür Dergisi, Eylül, 2000, s. 12.
90 "Atatürk'ün Köyü
Kocacık", Yeni Avrasya, Aylık Haber ve Kültür Dergisi, Eylül, 2000, s. 15.
91 A. Araslı, "Ata'nın Soy
Kütüğü", Milliyet, 10 Kasım 1993, s. 9. Burada Atatürk'ün dedesinin evinin
fotoğrafı da bulunmaktadır.
92 Bu satırların yazarı da, 1998'de
yayınlanan "Atatürk'ün Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı" (Kara Harp
Okulu Basımevi, Ankara) eseri ve evin yıkılmadan önceki fotoğrafı başta olmak
üzere, elindeki tüm belge ve bilgileri Sayın Kemal Vatan Bey'e takdim ederek bu
projenin gerçekleşmesi için yürütülen faaliyetlere destek olmaya çalışmıştır.
Bu kampanya hakkında daha fazla bilgi için bakınız: "Atatürk'ün Köyü
Kocacık", Yeni Avrasya, Aylık Haber ve Kültür Dergisi, Eylül, 2000, s.
16-17.
93 Ali Öz-Sayra Öz, "Ata'nın
Köyü", Star Gazetesi Pazar Eki, 5 Eylül 1999.
94 "Atatürk'ün Köyü Kocacık",
Yeni Avrasya, Aylık Haber ve Kültür Dergisi, Eylül, 2000, s. 818.
95 B. Göksel, a.g.e., s. 29-30. Bu
eserde Atatürk'ün baba tarafından soy ağacı ile ailenin devam eden üyeleri ve
aile ile Mustafa Kemal Atatürk'ün ilişkilerini gösteren belgeler bulunmaktadır.
96 Bunların eserleri ve görüşleri için
bakınız: T. Gökbilgin, a.g.e., s. 9-11.
97 T. Gökbilgin, a.g.e., s. 12.
98 T. Gökbilgin, a.g.e., s. 13.
99 B. Göksel, Atatürk'ün Soy Kütüğü
Üzerine Bir Çalışma, s. 6.
100 Başbakanlık Osmanlı Arşivi,
Mevkufat Defteri, No: 2737.
101 T. Gökbilgin, a.g.e., s. 265.
102 T. Gökbilgin, a.g.e., s. 264.
103 T. Gökbilgin, a.g.e., s. 257-272.
59 104 M. Atadan, "Büyük Kardeşim
Atatürk", Yeni İstanbul Gazetesi, 1 Kasım 1952-22 Mart
105 E. B. Şapolyo, a.g.e., s. 22-23.
106 L. Kinross, a.g.e., s. 11.
.