Dağlık Karabağ sorunu şuanda
Azerbaycan ve Ermenistan’ın yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya gibi
süper güçlerin ve sorunun çözümü için görevlendirilen Minsk Grubunun üyesi olan
Fransa’nın, hem Azerbaycan’a hem de Ermenistan’a komşu olan iki ülkenin İran ve
Türkiye’nin gündeminde bulunan bir konu. Peki, Dağlık Karabağ Sorunu nedir?
Niye bu kadar önemli? Neden sadece iki ülkenin sorunu gibi gözüken Dağlık
Karabağ sorunu yukarıda isimlerini saydığımız ülkelerin gündemini sürekli
meşgul ediyor? Ve asıl mesele bu konuda Türkiye’nin rolü nedir?
İlk sorunun cevabı olarak tarihe göz
atmakta fayda vardır.
Dağlık Karabağ sorunu oldukça uzun bir
tarihi geçmişe sahiptir. Dağlık Karabağ, Karabağ bölgesinin küçük bir bölümünü
kapsıyor ve Ermenistan’ın üzerinde hak iddia ettiği topraklardır. Ermenilere
göre bu topraklarda zaten hep vardılar ama Azeriler sonradan geldiler bu
bölgelere. Peki, gerçekten böyle miydi? Aslında bunun böyle olmadığı pek çok
belge ile ispat edilmiştir. “Kafkasya Arkeografi Kurulu Aktları” adlı toplu
belgelerden, Rusya İmparatorluğunun Güney Kafkasya’yı istilasına kadar
Azerbaycan hanlıklarında oturan Hıristiyan Ermeniler bu yerlerin nüfusunun çok
az bir kısmını oluşturuyorlardı. Örneğin, Karabağ Hanlığı’nda oturan 12 bin
aileden 2.500’ü, Şamahi Hanlığı’nda oturan 24 bin aileden 1.500’ü, Şeki Hanlığı
topraklarında oturan 15.000 aileden ise sadece üçte biri Ermenilerden oluşmaktaydı.
Yani Ermenilerin “bu topraklarda hep biz vardık” dedikleri dönemlerde aslında
bu bölgelerdeki sayıları yok denecek kadar azdı. Toplam nüfuzu 51.000 aile olan
üç bölgedeki ermeni sayısı 9.000 civarındaydı. Ama bu 9.000 nüfuz 1828’den
sonra artmaya başladı.
1826’da Rus-İran savaşı tekrar
başlamış ve 1828’de İran’ın yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Savaş sonrasında
imzalanan Türmençay anlaşması tam anlamıyla Azerbaycan’ın kaderini değişmiştir.
Bu anlaşmayla Azerbaycan toprakları ikiye bölünmüş ve anlaşmanın en önemli
maddesi olan sonuncu 15. madde Azerbaycan’ın bugünkü kaderini çizmiştir.
Türkmençay anlaşmasının 15. maddesi şu şekildedir:“ İran’dan “mağdur” olan
Ermeni aileleri Azerbaycan’a göç ettirilmelidir.” Daha sonra 1828-1829
Rus-Osmanlı savaşının bitişinde imzalanan Edirne anlaşmasına göre ise Osmanlı
İmparatorluğu’ndan Ermeni ailelerinin Azerbaycan’a göçüne izin verilmiştir.
Anlaşmalar yürürlüğe girdikten sonra İran’dan 8 binden fazla Ermeni ailesi
(40.000 kişi), Osmanlı İmparatorluğundan 14 bin Ermeni ailesi (84.600 kişi)
Azerbaycan’a göç ettirilerek, özellikle Erivan, Nahçıvan ve Karabağ
hanlıklarının topraklarında iskân edilmişlerdi. Hala Azerbaycan Devlet
Arşivinde bulunan rapor her şeyi açık şekilde ispatlıyor. 24 Aralık 1829
tarihinde komutan G.Lazarevin General İ.Paskeviç’e sunduğu bu detaylı rapor “üç
buçuk ay içinde 8.000’den fazla Ermeni ailesinin (40 bin kişi) Araz nehrini
geçerek, Rusya’nın yeni işgal ettiği Erivan, Nahçıvan ve Karabağ topraklarında
iskân edilmesini” onaylıyordu ve 1828 yılından önce 9.000 olan ermeni nüfusu
bir yıl içinde 124.600 kişi birden artarak 1829 yılında 133.600 kişiye
ulaşmıştır. Ama bu bilgiler sadece Azerbaycan kaynaklarınca doğrulanmıyor;
dönemin Rusya İmparatoru I. Nikolay Ermenilerin Rusya’ya yaptıkları üstün
hizmetten dolayı onların isteklerini göz önünde bulundurarak Karabağ’ı ve
Nahcıvan’ı da içinde barındıran Azerbaycan’ın batı bölgesinde 21 mart 1828
tarihinde “Ermeni Vilayeti” kurulması emrini vermiştir. 1829 yılının Nisan
ayından itibaren yeni “Ermeni Vilayet”nin kurulması için çalışmalar başlatıldı.
Paskeviç’in emri ile bu çalışmaları yöneten sivil müşavir İ. Şopen çalışma
sırasında “Rusya İmparatorluğuna katıldığı Sırada Ermeni Vilayetinin Durumu”
adlı bir kitap hazırlar. Bu kitabın Ermeni kaynaklarına dayanarak yazılmasına
ve yazarın özel bir gayretle bu yerlerin eski Ermeni toprakları olmasını
kanıtlamak istemesine rağmen kitaptaki yer isimleri, nüfus sayısı ve başka
bilgiler bu topraklarda Rus işgalinden önce Azerbaycanlıların yaşadığını kanıtlamaktadır.
Kafkasya’da Rusya’nın himayesi altında ayakta duran Ermeniler dün karşılarında
kendilerini kul olarak gördükleri komşularına karşı toprak iddialarına başlar,
Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğu bölgeleri ve Güney Kafkasya’nın Azerbaycan
Türklerinin oturdukları topraklarda “Büyük Ermenistan” kurma hayallerini
gerçekleştirmek için girişimlerde bulunurlar. “Büyük Ermenistan” dedikleri
bölgeler Güney Kafkasya’nın tamamı, Anadolu’nun büyük bir bölümü ve İran’ın
Azerbaycanlı nüfusunun çok olduğu kuzey topraklarını kapsıyordu.
1900’lü yıllardan başlayarak toprak
iddiaları artmış ve Türk-Ermeni düşmanlığı başlamıştır. 1915’te I Dünya Savaşı
sırasında Rus ve Fransız birlikleri içinde yer alan Ermeniler Türklere karşı
soykırımlar yapmıştır. Ama günümüzde bu olay tam tersi olarak yorumlanıyor ve
Türkiye’ye karşı koz olarak kullanılmaya çalışılıyor. Hatta ABD bu sözde
soykırım olaylarını tasarı şeklinde meclisinde oylamaya koymuş ve tasarı kabul
edilmişti. Oysa ABD 40. Başkanı Ronald Reagan’ın danışmanı Bruce Fein
açıklamasında Ronald Reagan’ın başkanlık döneminde Beyaz Saray’ın 1981’de bir
araştırma yaptırdığını ve Ermenilerin Rus ve Fransızlarla beraber 2.000.000
Osmanlıyı katlettiğini ama ölen Ermeni sayısının ise sadece 500.000 olduğunu
belirtmişti. Bu araştırmalara bakılırsa kimin kime soykırım yaptığını açık
şekilde görebiliriz. Ermeniler Rusların yardımıyla Azerbaycanlılara karşı da
katliamlara başlamış ve 31 Mart 1918 tarihinde bu katliamlar doruk noktasına
ulaşmıştır.
31 Mart 1918’de Azerbaycan’ın başta Bakü
olmak üzere 8 ayrı ilinde ve bugün bile bir tane Azerbaycanlının kalmadığı
Ermenistan’da (Batı Azerbaycan’da) akıl almaz soykırımlar yapılmıştır. Aslında
şuanda bile Azerbaycan arşivinde bulunan yüzlerce dosyadaki binlerce belge
Ermeni – Rus birliklerinin Azerbaycan’da yaptıkları soykırımı bütün yönleriyle
ortaya koyuyor. Nihayetinde 1918 28 Mayıs tarihinde Azerbaycan Halk
Cumhuriyyeti kuruldu. Ama hemen akabinde komünist yönetimine yeni geçmiş Sovyet
Rusyası, nüfusunun 30% ermeni ve 70% Azerbaycanlı olan İrevan bölgesini,
devleti olmayan Ermenilere bahşiş olarak verdi. Böylece tarihte ilk defa
Azerbaycan topraklarında Ermeni devleti kurulmuş oldu. Sonradan ise işgallerin
ardı durmak bilmedi. Önce Erivan çevresindeki topraklar işgalin kurbanı oldu.
En sonda ise 1945 yılında Nahçıvanla Azerbaycan’ı bağlayan Zengezur mahallinin
Ermenistan’a verilmesiyle hem Nahçıvanla Azerbaycanın kara bağlantısı kesilmiş
oldu hemde tarihi Batı Azerbaycan bölgesi tamamen işgal edildi. Ermenilerin en
büyük hedeflerinden biri hiç şüphesiz Nahçıvan topraklarını Ermenistan’a
birleştirmekti. Fakat 16 Mart 1920 ve 13 Ekim 1921 tarihlerinde Sovyet
Rusyasıyla TBMM arasında imzalanan Moskova ve Kars antlaşmalarının 5. maddeleri
Ermenilerin bu isteklerini kursağında bırakmıştır. Söz konusu maddelerde şöyle
denilmektedir: “Türkiye Hükûmeti ile Ermenistan ve Azerbaycan Şuralar
Hükümetleri bu muahedenamenin üç numaralı melfufunda tasrih edilen hudutlar
dâhilinde olmak üzere Nahcivan mıntıkasının Azerbaycan himayesinde muhtar bir
arazi teşkil etmesi hususunda müttehidülfikirdirler” ve “Nahçıvan’ın statüsünü
belirlemek amacıyla yapılacak her türlü antlaşmaya Türkiye taraf olarak
katılacak ve Türkiye’nin kabul etmediği bir statü Nahcivan’a
uygulanamayacaktır.”
Ama Ermeniler Nahcıvan’ın acısını bu
sefer Azerbaycan’ın iç bölgelerindeki topraklara göz dikerek çıkarmak
niyyetindeydi, özellikle de Dağlık Karabağ bölgesine yönelik toprak iddiasında
bulundular. “Ağabey”i Rusyadan yardım alarak 1989 yılında Karabağ bölgesini
işgal etmek için savaşa başladı. Daha çiçeği burnunda bağımsız Azerbaycan heç
iç hem de dış çatışmalara karşı tek başına fazla direnemedi ve 1994 imzalanan
Bişkek ateşkes anlaşmasıyla Azerbaycan savaşın bilançosunu çok ağır bir şekilde
ödedi. Azerbaycan geride topraklarının %20’sini kapsayan Dağlık Karabağ
bölgesinin kaybı, yüz bini aşan ölü sayısı ve 1.000.000 yurdundan zorla göç
ettirilmiş insan bıraktı. Ermenistan’ın bir türlü kabul etmediği bu işgale
Birleşmiş Milletler 4 kararıyla (822, 853, 874, 884 sayılı kararlar ) karşı çıkmıştır.
Oylama zamanı 39 ülke leyhine 7 ülke aleyhine ve 100 ülke ise kararsız oyu
kullanmıştır. Karara karşı oy kullanan devletler Ermenistan, Rusya, ABD,
Fransa, Hindistan, Angola ve Vanuatu olmuştur. Oysaki şu 7 devlet arasındakı 3
devlet Rusya, ABD ve Fransa 20 yıldır Karabağ sorununun çözülmesiyle ilgili
görevlendirilen AGİT Minsk grupunun üyeleridir. BM kabul ettiği kararlarda şu
maddeler yer alıyor:
1.BM Genel Asamblesi, Azerbaycan’ın
bağımsızlığına saygı duyuyor ve uluslar arası kanunlarca tanınan sınırları
çerçevesinde toprak bütünlüğünü tanımaktadır.
2. BM Genel Asamblesi, işgal edilen
topraklarda bulunan Ermenistan silahlı kuvvetlerinin derhal, tamamen ve
kayıtsız şartsız çıkarılmasını talep etmektedir.
3.BM Genel Asamblesi, topraklarından
sürülen halkın dönme ve tazminat alma haklarını tanımaktadır.
4.BM Genel Asamblesi, Dağlık
Karabağ’ın Ermeni ve Azeri topluluklarının Azerbaycan egemenliği altında
güvenlik sağlanması ve kendinin yönetme şartlarının oluşturulmasını
desteklemektedir.
Aslında Dağlık Karabağın işgaline son
verilmesi Ermenistan’ın yanı sıra Rusya ve İran’ın da işine gelmemektedir.
Rusya eski güçünü tekrar kazanmak için elindeki tek kozu olan Güney Kafkasya ve
Orta Asya ülkelerini ne pahasına olursa-olsun kaybetmemek zorundadır. Orta
Asya’daki birçok liderlerin ta başından hala hükümette kalması bir anlamda
Rusyanın işine geliyor. Çünki o liderler eski Sovyet yöneticilerinden olup
Rusya’ya bağlı politika yürütmektedirler. O yüzden Rusya Orta Asya’da pekte
zorlanacağa benzemiyor. Ama Güney Kafkasyanın Orta asyaya benzemediğini Rusya
daha iyi bildiği için Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan üçgenini bir şekilde
elinde tutmak zorunda. Bu bölgeyi de toprak politikasıyla yürütmekte kararlı
gibi gözüküyor.
Bölge ülkelerinden Ermenistan zaten ta
başından beri Ruslarla birlikte hareket ediyor ve Rusya’yı gözardı etmesi
imkânsız görünüyor. Gürcistan Rusyadan kopmak için şansını denedi ama kendini
savaşın içinde buldu ve savaş bitiminde iki bölgesini kaybetti. Azerbaycan’ı
elinde tutması içinse tek şansı Dağlık Karabağ sorununu maksimum seviyede
uzatması. Çünki Azerbaycan Rusyanın istemediği bir şeyi yapacak olursa, Dağlık
Karabağın da sonunun Güney Osetya ve Abhazya gibi olmasından korkuyor.
Toprağını temelli kaybetme korkusuyla yaşayan Azerbaycan’ın Rusyadan tamamen
kopması imkânsız gibi gözüküyor. Fransaya gelince, Ermeni lobbisinin en aktif
ve güçlü olduğu ülkelerden birisi Fransa. O yüzden ABD gibi Fransa da
seçimlerde bu lobiden büyük ölçüde oylar alan hükümet onları kıracak ve üzecek
hareketlerde bulunmayı asla göze alamaz. O yüzden Fransa Dağlık Karabağ
sorununda pasif tavrını sürdürmekte kararlı.
Asıl Mesele Türkiye’nin Tavrı
Türkiye ister Osmanlı imparatorluğu
zamanında olsun ister Cumhuriyet döneminde olsun Güney Kafkasya için her zaman
Rusya’yla rekabet halindeydi. Ama Sovyetler Birliği döneminde hiçbir konuda
Rusya’yla arasını açmak istemeyen Türkiye önceleri bu konuya “bir devlet içinde
iki etnik halkın çatışması” şeklinde bakmış ve Dağlık Karabağ sorununun
Sovyetler Birliğinin iç sorunu olduğunu ve sadece Sovyetler Birliğinin içinde
çözülmesi gerektiğini söyleyerek olaylara “bekle ve gör” politikasıyla
yaklaşmıştır. Bu politika kendisini Karabağ savaşının başlarında Türkiye’nin
olaylara karışmamasıyla net bir şekilde göstermiştir. Ama Sovyetler Birliği
dağıldıktan sonra, bölgesel ve küresel güçlerin Ermenistan’ın arkasına
geçtiğini ve bu güçlerin yardımıyla yalnız kalan Azerbaycana karşı katliamlar
ve soykırım yapıldığını gören Türkiye geleneksel politikasını bir rafa koyup
Azerbaycan tarafında yerini aldı.
Hocalı Soykırımına kadar Türkiye
Azerbaycan ve Ermenistan’a aynı mesafede durduğunu belirtmişti. Fakat Hocalı’da
613 kişinin acımasızca katledilmesi Türkiye ve Ermenistan arasındaki ipleri iyi
germişti. 1993’te Kelbecer ve Fuzuli’nin işgal edilmesi o gerilen ipleri
tamamen kopardı. Savaş sırasında Ermenistan’ın Nahcıvan’a saldırması
Türkiye’nin öfkesini açıkça ifade etmesine neden olmuş ve Türkiye Ermenistan’a
karşı askeri müdahelede bulunacağını belirtmiştir. Fakat ABD, Rusya ve İrana
karşı stratejik denge unsuru olarak gördüğü Türkiye’nin böyle bir mücadeleden
kaçınmasını istemiş, karşılığında ise Erivan’a savaşı durdurması emrini
vermiştir. Ve savaş 1994 tarihinde Bişkek ateşkes anlaşmasıyla “durdurulmuştur”.
Ama bir türlü tatmin olmayan 2.500.000’luk Ermenistan sırf bu yüzden
100.000.000’dan fazla Türk topluluğunu kendine düşman etmiştir.
1993’te Ermenistan’la sınırı kapatarak
Azerbaycan’a karşı hassasiyetini dünyaya gösteren Türkiye, 1994’te hava yolunu
kapatarak Ermenistan’la tüm ilişkileri kesti. Böylece Ermenistan’ın nefes
alabileceği delikler birer birer kapandı. Bu andan itibaren Ermenistan hem
ekonomik hem siyasi alanda çökmeye başladı. Artık Dağlık Karabağ sorunu
Türkiye’nin ana gündem maddelerinden biri olup, dış politikasını belirleyici
temel ilkelerden bir tanesidir. Türkiye her defasında Ermenilerle her hangi bir
konuda anlaşma sağlanması imkânını Dağlık Karabağ sorunun çözümüne bağlı
olduğunu tüm dünyaya ısrarla duyurmuştur. Ama son dönemlerde yaşananlar,
özelliklede “Ermeni Açılımı” adı altında normalleşme sürecine başlanılması
Azerbaycan’la Türkiye arasındaki ilişkileri zedelemiştir. İşgalden sonra kapalı
olan hava kargo taşımacılığı AKP hükümeti döneminde tekrar açılmış ve Türkiye’nin
normalleşme sürecine sıcak baktığına mesaj olarak Türkiye’deki Ermenilere
mahsus eski kiliseler yeniden inşa edilmiş ve bazıları da restore edilmiştir.
Sürec o seviyeye kadar gelmişti ki
artık medya ve halk sınırların açılacağına kesin gözüyle bakıyordu. Hatta
tarihte bir ilke imza atarak ilk kez bir Türk cumhurbaşkanı Ermenistan’a resmi
ziyarette bulundu. Adına “futbol diplomasisi” dediğimiz bu olay Azerbaycan’ı
iyice çileden çıkardı ve Nisan ayında İstabulda yapılan Medeniyyetler İttifakı
toplantısına Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev katılmadı. Azerbaycan’ın
kırıldığını gören Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan Azerbaycan’a gelerek
Azerbaycan Milli Meclisinde vekillerin önünde “Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden
Ermenistan’la sınırları açmamız müzakere konusu bile olamaz” demesi
Azerbaycan’ın içine su serpmiş oldu. Ama 6 ay sonra İsviçre Cenevre
Üniversitesi’nde Türkiye ve Ermenistan dışişleri bakanlarınca imzalanan
protokoller Azerbaycan’ın aklında yine soru işaretlerinin oluşmasına neden
olmuş oldu. İşte o an artık her bir Azerbaycanlının aklında “acaba”yla başlayan
o soru vardı: “Acaba Türkiye bize rağmen sınırları açar mı?”. Ve tarihte bir
ilk daha yaşandı. Bu kez ilk kez bir Ermeni cumhurbaşkanı Türkiye’ye geldi ve
futbol diplomasinin ikinci yarısı başlamış oldu.
Üstelik Bursa’da Türkiye - Ermenistan
maçında “Sarkisyan’ın statta Azerbaycan bayrağı görmek istememesi” ve
Azerbaycan bayrağının stada girişinin yasaklanması ve çöpe atılması Azerbaycan
hükümetinin Türkiye’ye bayrak notası göndermesine neden olmuştu.
Peki, Türkiye cephesinde bunlar
yaşanırken, Türkiye Azerbaycan’ın kızacağını bile bile bu adımları atarken
Ermenistan ne yapıyordu? Her zamanki şeyi “yüzüne gülümseyip arkadan kuyusunu
kazıyordu”. Sözde “Ermeni soykırımı”yla ilgili yeni iddialar ortaya atıyor ve
her defasında Türkiyeyi suçluyordu. Türkiye ise böyle devam ederse
normalleşmeden bahsetmek yanlış olur düşüncesiyle başta Cumhurbaşkanı Gül ve
Başbakan Erdoğan olmakla diğer yetkililer süreçle ilgili açıklamalarda bulundu
: “Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden biz o protokolleri meclisten
geçirmeyeceğiz.”
Yani tüm bu yaşananlar bir hiç oldu.
10 yıldır sürüncemede kalan, sınırların açılması konusu tekrar rafa kaldırıldı
ve herşey tekrar başa döndü. Ne Ermenistan’a gidip İstiklal Marşı’nın
ıslıklanmasına katlanmaya değerdi ne de Türkiye’ye davet edilen bir Ermeni
liderin isteğini geri çeviremeyip Azerbaycan bayrağının çöpe atılmasına göz
yummaya... Tüm bunlara rağmen Azerbaycan Türkleri kırgın mı gardaşlarına?
Bakü’de 14 Ekim 2009’da oynanan
Azerbaycan - Rusya milli maçında stadın Türkiye bayraklarıyla donatılmasına
karşılık aynı gün Bursa’da oynanan Türkiye Ermenistan maçına Azerbaycan
bayrakları alınmadığı için – kırgın değiliz, aksine
Bursa Atatürk Stadı’nda Azerbaycan
bayraklarının çöpe atılmasına karşılık Eurovision’da şampiyon olunca sahneye
Türkiye bayrağıyla çıktığımız için pişman değiliz
Kaynaklar
Azerbaycan Arşivleri
Kars Antlaşması 13 ekim 1921 ve
Moskova Antlaşması 16 Mart 1921
“AZERBAYCAN – ERMENİSTAN İLİŞKİLERİNDE
RUSYA VE İRAN FAKTÖRÜ (1828 – 2000) ” Doktora Tezi - EMİN ŞIHALİYEV Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü – 2004
Türkmençay antlaşması XV maddesi :
Rusya – İran 21 Şubat 1828
S.Kemal Ermetin, “Türk Soykırımı” –.
Töre Yayın Grupu. I baskı Ocak 2001 – Yeşildirek İstanbul.
http://www.kokturkler.net/Arastirma/47/AZERBAYCAN-DOSYASI1.html
http://www.belgeler.com/blg/t4e/daglik-barabag-sorunu-ve-uluslararasi-orgutler-nagorno-karabakh-problem-and-international-organisations
Birleşmiş Milletler 822, 853, 874, 884
sayılı kararları – 1993 Nisan-Kasım Ayları
.