Sinan Oğan
Sovyetler Birliği'nin dağılması dünya
üzerinde yeni ülkelerle beraber yeni mücadele alanlarını da ortaya çıkarmıştır.
Hazar bölgesi, Sovyetler sonrası ortaya çıkan yeni jeopolitik denklemde
bölgesel ve uluslararası güçlerin en çok nüfuz mücadelesine giriştiği
bölgelerin başında gelmektedir. Zira bu bölge zengin hidrokarbon kaynakları ile
büyük petrol oyununun yeni coğrafi mekanı niteliğini almıştır. Hazar'daki bu
büyük oyun içerisinde, Başta Rusya olmak üzere beş kıyıdaş devletin yanı sıra
diğer uluslararası aktörler; Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Çin
ve Türkiye de ciddi bir etkiye sahip olmaya çalışmaktadırlar.1
Hazar, Doğu-Batı Enerji Koridoru
çerçevesinde şekillenen Batı politikası ile petrol ve doğal gaz rezervleri
üzerindeki 70 yıllık hakimiyetini kaybetmek tehlikesiyle karşılaşan Rusya'nın,
bölgedeki etkinlik mücadelesinin en önemli merkezi konumuna gelmiştir. Bu yeni
jeostratejik mekandaki sorun nitelik itibariyle bir statü ve zengin kaynakların
paylaşımı tartışmaları şeklinde yansısa da, aslında sadece bir statü ve
paylaşım kavgasından ibaret değildir. Sorunun temelinde yatan ana sebep bölgede
"jeopolitik üstünlük" uğrunda yapılan mücadeledir. Hazar'ın statüsü
ise bu mücadelede sonuca ulaşmak için kullanılan önemli araçlardan birisi olarak
karşımıza çıkmaktadır. Zira Hazar'daki bir çok yatağın geleceği
"statü" sorununun çözümüyle yakından ilgilidir.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla
beraber Hazar bölgesi enerji kaynakları dünyanın en büyük üçüncü hidrokarbon
rezervi olarak ön plana çıkarken, bu bölgede bağımsızlığına kavuşan üç yeni
cumhuriyetle (Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan) beraber Hazar Denizi iki
yönlü ilişkilerden çok yönlü bir ilişkiler denizine çevrilmiştir.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliği'nin dağılmasına kadar Hazar, mevcut askeri güç ve petrol sanayisi ile
tam anlamıyla bir Sovyet denizi niteliğindeydi. İran, Hazar'ın sadece güneyinde
küçük bir kısmını kontrol eden önemsiz bir ortak durumundaydı. Ancak
Sovyetlerin çöküşü ve bölgede İran'a nispeten daha güçsüz devletlerin ortaya
çıkmasıyla bu ülke, bölgede yeni jeopolitik kazanımlar elde etmek için çok
zorlu bir mücadeleye başladı. İran, bu mücadelesini genelde diplomatik
kanallarla sürdürse de, 23 Temmuz 2001'deki olayda görüldüğü üzere bazen de
askeri baskılarla bu büyük oyun içerisinde kazanımlar elde etmeye
devletidirler. Karasal nitelikleri sebebiyle ortaya çıkan uluslararası taşıma
ve koridor sorunları, bu ülkelerin gündeminde petrol ve doğalgaz boru hatlarını
ön plana çıkarmıştır. Dolayısıyla Hazar'a kıyıdaş olan ülkeler Hazar sorununu
"milli güvenlik" sorunlarının önemli bir parçası olarak
algılamaktadırlar. Bu durum ise Hazar'ın statüsünü daha da önemli kılmaktadır.
Türkiye açısından bakıldığında ise bu
sorunun birkaç yönü bulunmaktadır. Türkiye bir yandan kardeş cumhuriyetlerin
bekası üzerinde önemli neticeler verebilecek "statü" sorununda bu
ülkelerin pozisyonlarını savunurken, diğer yandan bölgedeki enerji
projelerindeki iştirakleri ve boru hatları güzergahları dolayısıyla bir
"enerji havuzu ve geçiş ülkesi" olma üstünlüğünü yakalamaya
çalışmaktadır. Hazar Denizi'nin statüsünün özellikle "karasuların
sınırları" ile ilgili yanları sebebiyle de Hazar-Ege paralellikleri de
kurulabilecektir. Yukarıda sayılan doğrudan ve dolaylı neticeleri itibariyle de
Hazar sorunu sadece kıyıdaş ülkeler için değil, Türkiye için de birincil
dereceden önem arz etmektedir.
Hazar'ın Coğrafyası
Avrasya bölgesinin en önemli
"yeni coğrafi" mekanı olan Hazar Denizi'nin hukuki statüsünü
incelerken, statü sorununu doğrudan etkileyecek olan coğrafi özelliklerini de
tarif etmek gerekmektedir. Zira, tartışılan konu her şeyden önce bir coğrafi
mekandır ve bu coğrafi mekanın statüsünü belirleyecek olan en önemli unsurların
başında coğrafi özellikleri gelmektedir. Hazar'ın coğrafyasını bilmeden, ona
kıyıdaş ülkelerin jeopolitik argümanlarını anlamak mümkün değildir. Coğrafya
ile beraber burada belki de zikredilmesi gereken ikinci önemli konu da bölgenin
kısa tarihçesidir. Zira, doğru yargı ancak tarih ve coğrafyanın ahenk
içerisinde algılanması ile elde edilebilecektir.
1991 yılına kadar Sovyetler Birliği ve
İran arasında bölünen Hazar, SSCB'nin yıkılmasından sonra Dağıstan (Rusya
Federasyonu), Azerbaycan, İran, Türkmenistan ve Kazakistan tarafından
çevrelenen yeni bir coğrafi statü almıştır. Hazar, coğrafya kitaplarında ve
çeşitli ansiklopedilerde "dünyanın en büyük (tuzlu su) gölü" olarak
tanımlansa da, tarih boyunca hep bir "deniz" olarak algılanmış ve bu
şekilde isimlendirilmiştir.
Güneydoğu Avrupa ile Asya'nın
birleştiği bölgede, 47.07-36.33 kuzey paralelleri, 45.43-54.20 doğu
meridyenleri arasında yerleşen Hazar Denizi'nin toplam sahası 376 bin km2 ve su
hacmi ise 76,700 km3'tür. Kuzeyden güneye 1.200 km uzunluğunda ve batıdan
doğuya 320 km genişliğindedir. Hazar'da ortalama derinlik 184 metredir. Suyun
en derin noktası Azerbaycan'a ait Lenkeran bölgesinde 1.200 m ve en sığ noktası
ise kuzeyde Volga (İdil) Nehri'nin döküldüğü alanda 5 m civarındadır. Hazar'ın
en geniş yeri 554 km ve en dar yeri ise 200 km'dir. Hazar sahillerinin toplam uzunluğu
7.010 km'dir. Kazakistan'ın 2.340 km, Rusya Federasyonu'nun 1.930 km,
Türkmenistan'ın 1.200 km, Azerbaycan'ın 800 km ve İran'ın 740 km uzunluğunda
Hazar'a kıyısı bulunmaktadır.2
Hazar, içerisinde Avrupa'nın en büyük
ırmağı olan Volga Nehri'nin de bulunduğu 130'dan fazla, çeşitli ölçeklerdeki
akarsular tarafından beslenmektedir. Volga, Hazar'a dökülen nehir sularının
yüzde 82'sini karşılamaktadır. Geniş bir deltayla Hazar'a dökülen Volga'nın
akıttığı büyük miktardaki su, ırmakla denizin birleştiği bölgede deniz suyunu
içilebilecek kadar tatlandırır. Don ve Volga nehirleri arasındaki bağlantı
kanalı ile Hazar Karadeniz'e bağlanmaktadır.
Hazar Denizi derinliğine ve su
sirkülasyonuna göre üç kısma ayrılarak incelenir. Kuzey kısmı toplam yüzey
alanının yüzde 28'ini kaplar ve bu alanda ortalama su derinliği 6,2 m'dir. Bu
kesimde su sirkülasyonu saat yönündedir. Orta kısmı yüzde 36'lık bir alanı
kaplar ve ortalama 176 m su derinliğine sahiptir. Güney kısmı ise diğer yüzde
36'lık alanı kaplar ve ortalama 325 m, maksimum 1000 m su derinliğine sahiptir.
Bu alanda ve orta alanda su sirkülasyonu saat yönünün tersidir.3
Hazar Havzası Enerji Kaynaklarına Kısa
Tarihsel Bakış
Hazar bölgesindeki petrol ve doğal gaz
kaynaklarının keşfi ve bölge halkı tarafından kullanımının tarihçesi milattan
önceki devirlere rastlasa da denizden petrol ilk defa XVI. yüzyılda
çıkarılmıştır.4 Özellikle Azerbaycan sahillerinde petrolün aktif bir şekilde
üretilmesi ve dünya piyasalarına sürülmesiyle XIX. yüzyılda Batılı
petrolcülerinin akınına uğrayan bölge 1900'lü yılların başında tek başına dünya
petrol üretiminin yarısını karşılamaktaydı. Hazar Denizi'nin Sovyetler
Birliği'nin işgaline uğramasından sonra ilk petrol çıkarılması 1922'de
Azerbaycan kıyılarında Bibi Heybet bölgesindeki İliç körfezinde yapıldı. Ancak
Hazar'da asıl petrol macerası 7 Kasım 1949'da, Azerbaycan'ın "neft
taşları" yatağının işletime açılmasıyla başladı.5 Yeni keşfedilen bu
yataklarla Hazar'da en büyük üretici konumunda olan Azerbaycan, 1986 yılına kadar
SSCB'nin denizden çıkardığı petrolün yüzde 60'ını tek başına karşılamıştır.
Azerbaycan, Hazar bölgesinde önemli
altyapı ve nitelikli petrol mühendislerine sahip olması sebebiyle bu coğrafyada
birbiri ardınca yeni yataklar keşfetmeye başladı. Hazar'ın Azerbaycan sektörü
ile Türkmenistan sektörü arasında yerleşen ve bugün iki ülke arasındaki en
önemli sorun haline gelen Kepez/Serdar yatağını da 1959'da Azerbaycan
jeologları keşfetmiş ancak, ilk petrol üretimi 1989'da yapılmıştır. Bu arada
Rusya Federasyonu, Kazakistan ve Türkmenistan'da kendi ulusal sektörlerinde
petrol ve doğal gaz arama çalışmalarına hız vermişlerdir. Hazar'da kıyıdaş
ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmaları ve bunu takiben her keşfedilen yeni
yatak ile beraber statü ve paylaşım sorunu kıyıdaş ülkelerin gündeminde daha
çok yer almaya başlamıştır.
Hazar'ın Statüsü Sorunu
Çarlık Rusya'sına "sıcak
denizlere inme" idealini kazandıran ve bu gaye ile 1723'te Bakü'yü işgal
ettiren Çar Petro'nun Kafkasya bölgesini işgali ile Türkistan ve Kafkasya,
Batılı bir gücün etkisi altına girerek bu bölge defa uluslararası alana
taşınmış oldu.6 Hazar Denizi, 16 Şubat 1828 Türkmençay Anlaşması ile St.
Petersburg ve Tahran (Kaçar Devleti) arasında bölündü ve bu bölünmeyle Hazar
Denizi'nin hukuki statüsüne ilk defa bir anlaşma metninde yer verildi.7 İran
ile Çarlık Rusyası'nın Hazar'da sınırlarının çizildiği Türkmençay Antlaşması
ile İran'a Hazar'da donanma bulundurma yasağı getirildi ve Hazar Denizi, Çarlık
Rusyası dışındaki ülkelerin deniz gücüne kapatıldı.
Rusya Federasyonu, Türkmençay
Antlaşması'na göre 1828'den itibaren Hazar üzerinde tam hakimiyetini
sürdürmekteydi. Bununla birlikte 1921 yılında Rusya içerisinde bulunduğu siyasi
şartlar sebebiyle Hazar'da İran'a kullanım hakkı vermişti. İran'ın bu hakkını
1953 yılına kadar pek kullanılmamıştı ve bu tarihe kadar Hazar'da esas
insiyatif SSCB'de olmuştur.8
1920'lere kadar Çarlık Rusyası
egemenliğinde olan Hazar Denizi konusunda İran ile Rusya arasında 26 Şubat
1921'de "Dostluk ve İşbirliği" Antlaşması imzalanarak daha önceki
imzalanan tüm anlaşmalar iptal edildi ve her iki ülkeye seyrüsefer (navigation)
serbestisi getirilmiştir. Bu yeni anlaşmayla İran Hazar'da kendi bayrağı
altında seyrüsefer hususunda Rusya ile eşit haklara sahip olmuştur. Bu
anlaşmadan sonra kurulan SSCB 1 Ekim 1927'de İran'la yeni bir anlaşma daha
imzalamış ve Hazar Denizi resmen "Sovyet-İran denizi" olarak
kaydedilmiştir.9 SSCB ve İran arasında bölünen Hazar Denizi'nin bu bölünmüşlüğü
böylece hukuki bir kimlik kazanmıştır.
27 Ağustos 1935'de Sovyetler Birliği
ve İran arasında imzalanmış "Ticaret, Gemicilik ve Meskunlaşma Hakkında
Anlaşmanın" ardından 25 Mart 1940'ta imzalanan "Ticaret ve Seyrüsefer
Anlaşması" ile Hazar Denizi'nin uluslararası hukuki statüsüne biraz daha
açıklık getirilmiştir. 1940 Anlaşması, genel olarak 1935 anlaşmasını tekrar
etmenin yanısıra kıyıdaş ülkelere (İran ve SSCB), off-shore sularda, 10 deniz
millik10 bir alanda (karasularında) serbest balıkçılık yapma hakkı
tanımıştır.11 Ayrıca 1935 ve 40 anlaşmalarında Hazar'ın, SSCB ve İran'a ait
kapalı bir "Sovyet-İran denizi" (enclosed sea) olduğu vurgulanmış ve
Hazar'ın iki ülkenin ortak egemenliğinde (joint sovereignty) olduğu ve bu
durumun hayati önem taşıdığı belirtilmiştir.12 SSCB ve İran'ın, Hazar'ı
"sadece iki ülkeye ait bir su parçası" olarak tanımlamalarındaki esas
amaç Hazar'ı dış müdahalelere kapamak olmuştur.
Hazar Denizi'ne ilişkin SSCB ve İran
arasında bir çok anlaşmanın bulunmasına rağmen bu anlaşmaların hiçbirinde
denizin statüsü tam olarak belirlenmediği gibi iki ülke sınırlarına da bir
netlik getirilmemiştir. Bu durum iki ülke ilişkilerinde karışıklıklara sebep
olmaktaydı. Bu sebeple 1935'de Stalin, gizli bir emir vererek İçişleri Komiseri
Henri Yagod'dan SSCB-İran sınırını belirlemesini istedi. Yagod, yapmış olduğu
çalışmalar neticesinde, SSCB'nin güneyde İran sınırındaki en uç noktaları olan
Astara (Azerbaycan) ve Hasan Kuli (Türkmenistan) arasında bir hat çekerek İran
ile sınırları oluşturuldu.13
Bu bölünme ile Azerbaycan-İran
sınırındaki Astara'dan Türkmenistan-İran sınırındaki Hasan Kuli bölgesinin
kuzeyinde kalan Hazar'ın yüzde 88'lik kısmı, SSCB'nin ulusal sektörü olarak
kabul edildi.14 İran ise güneyde kalan yüzde 12 ile yetinmek durumunda kaldı.15
Tamamıyla bir "Sovyet denizi" görüntüsünde olan Hazar'da Astara-Hasan
Kuli hattı Sovyet askerleri tarafından SSCB'nin sınırları olarak korunmuştur.
Şüphesiz ki, bu karar Sovyetler
Birliği'nin tek taraflı bir kararıydı ve İran'a danışılmadan alınmıştı. İran
ise ne Stalin döneminde ne de daha sonra, SSCB karşısında hiçbir zaman bu
sınırlara itiraz etme cesaretini kendinde bulamamıştır. Ancak SSCB'nin
dağılması ile kuzeyde ortaya çıkan yeni ve nisbeten zayıf bağımsız devletler
karşısında İran, Hazar'daki sınır sorununu yeniden gündeme getirdi.
Sovyetler Birliği, Hazar'da çizdiği bu
sınırın ardından, 1949 yılından itibaren 10 millik sınırının ötesindeki kendi
ulusal sektörü içerisinde İran'a danışma ihtiyacı bile hissetmeden petrol arama
faaliyetlerine başladı. Bu çalışmalar 1949'da neticesini verdi ve SSCB,
Hazar'ın Azerbaycan sektöründe "Neft taşları" olarak bilinen büyük
petrol yataklarını işletime açtı. İran ise buna cevap olarak 1950'de kendi
sahillerinde (Enzeli) petrol arama faaliyetlerine başladı.16 Ancak İran hiçbir
zaman Hazar'ın kendisine ayrılan sektöründe, ekonomik anlamda önemli bir
çalışmada bulunmadı.
1970 yılına gelindiğinde SSCB Petrol
ve Gaz Bakanlığı (Minneftgaz SSCB) Hazar'da giderek arttırdığı petrol arama ve
işletme faaliyetlerini teknik olarak bir düzene sokmak ve işleri sistemin
mantığına uygun olarak daha planlı yapabilmek için Hazar'ın "Sovyet"
sektörünü dört Sovyet Cumhuriyeti (Rusya SSC, Azerbaycan SSC, Kazakistan SSC ve
Türkmenistan SSC) arasında bölgesel sektörlere böldü.17
Ancak zaman içerisinde, Sovyetler
Birliği'nin yıkılmasıyla, Hazar'da Rusya dahil dört yeni kıyıdaş cumhuriyet
ortaya çıktı. Bu ülkeler, başta Rusya Federasyonu olmak üzere, tabiatıyla
kendilerini Sovyetler Birliği'nin doğal mirasçısı olarak gördüler. 21 Aralık
1991'de (eski) Sovyet cumhuriyetleri Kazakistan'da bir araya gelerek
"Almata Deklerasyonu"nu imzaladılar ve kendilerini SSCB'nin ortak
mirasçısı kabul ettiler. 18 Bu anlaşmayla aynı zamanda kıyıdaş ülkeler İran ile
SSCB arasında imzalanan 25 Mart 1940 tarihli Ticaret ve Gemicilik Anlaşması'nı
ve SSCB-İran sınırını oluşturan Astara-Hasan Kuli hattını da hukuki olarak
kabul etmiş oldular. Ortak mirasın bir diğer sonucu da kıyıdaş ülkelerin
1970'te yapılan iç bölümlemeyi yavaş yavaş kendi "ulusal sektörleri"
olarak tanımaya başlamaları idi.
Aslında Gorbaçov'un 1985'de iktidara
gelmesi ve dışa açılma politikaları uygulamasıyla Hazar bölgesinin zengin
hidrokarbon kaynakları daha Sovyetler Birliği dağılmadan Batılı sermayenin
ilgisini çekmeye başladı. İlk olarak 1989'da Kazakistan SSC Devlet Başkanı'nın,
SSCB Neftgazprom'un başkanı Viktor Çernomirdin'i ikna etmesi neticesinde
"Chevron" şirketiyle "Tengiz" yataklarının kullanımı
konusunda görüşmeler başlatıldı.19 Bu görüşmeler o tarihe kadar bir Sovyet-İran
denizi sayılan Hazar'a ilk yabancı sermaye çekme girişimleriydi. Diğer yandan
18 Ocak 1991 tarihinde Azerbaycan SSC Bakanlar Kurulu (Başbakanlık) ve SSCB
Petrol ve Gaz Sanayi Bakanlığı ortak bir karar alarak Azerbaycan'ı kendi
sektöründe çıkarılan petrolün sahibi olarak tanıdı. Günümüzde "Çernomirdin
Hattı" olarak bilinen bu anlaşmayla Azerbaycan aynı zamanda Türkmenistan
SSC ile sınırlarını belirlemiş oldu.20
Hazar Denizi'ne kıyıdaş olan ve yeni
bağımsızlığını kazanan cumhuriyetler, hem kazandıkları bu bağımsızlıklarını
korumak, hem de gerekli reformları yapabilmek için ellerindeki önemli
araçlardan birisi olan petrol ve doğal gaz yataklarını Batı sermayesine
açabilmek için ciddi çabalara giriştiler.
Bu ülkeler içerisinde en aktif çabayı
gösteren Azerbaycan, uzun süren görüşmeler ve içeride yaşanan karışıklıklardan
sonra 20 Eylül 1994'de21 literatüre "asrın anlaşması" olarak geçen
"Hazar Denizi'nin Azerbaycan Sektöründe Azeri, Çırak ve Güneşli Petrol
Yataklarının Ortak Kullanımı ve Bölümü başlıklı Uluslararası Anlaşmayı22"
imzalayarak Batılı23 şirketlerin bu ülkenin enerji sektörüne ciddi miktarlarda
yatırım yapmalarını sağladı. Bu girişim Azerbaycan petrol sanayisinde yeni bir
çağı başlatırken, Hazar'da aslında 1992'den itibaren gündemde olan statü
sorununu da yeniden alevlendirdi. Kıyıdaş ülkelerin her biri bu konuda kendi
tezlerini ortaya koyarken aynı zamanda bu tezlerine paralel olarak zengin petrol
ve doğal gaz kaynaklarının paylaşım kavgasını da vermeye başladılar.
Başlangıçta statü tartışmalarının
bölgeye yapılan yatırımları engelleyebileceği tahminleri yapılmaya başlanmıştı.
Ancak beklentilerin aksine bu tartışma ve anlaşmazlıklar bölgeye yönelik
yatırımları yavaşlatmamıştır. Şirketler, imzalanan anlaşmaların bir tür güvence
olduğunu düşünmüşlerdir.24 Bugün yaklaşık 4 trilyon dolar olarak hesaplanan
Hazar havzası petrol ve doğal gaz rezervleri25 için dünyanın yirmiden fazla
ülkesi bölgede önemli miktarlarda yatırımlar yapmışlardır ve yeni keşfedilen
yataklarla bu yatırım miktarı gün geçtikçe daha da artmaktadır.
Deniz mi, Göl mü?
Sovyetler Birliği zamanında da zaman
zaman gündeme gelen "statü" sorunu Sovyet hukuk araştırmacıları
tarafından her zaman Sovyet-İran anlaşması kapsamında ele alınarak Hazar
Denizi'nin kapalı deniz26 olduğuna karar verilmiş, konunun uluslararası boyutu
mümkün olduğunca gizlenmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla bu konu 1980'li yılların
sonlarına kadar pek tartışılmamıştır.
Sovyetler Birliği'nin dağılması ve
Hazar'ın kıyısında bir anda dört yeni cumhuriyetin ortaya çıkması dünyanın bu
kendine münhasır ve benzeri olmayan su havzasındaki paylaşım ve statü
sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Hazar, Çarlık Rusya'sı ve daha sonrada
SSCB, zamanında diğer kıyıdaş ülke olan İran'ın pratikte yok sayılarak
tamamiyle bir Rus-Sovyet denizi konumundaydı. Ancak Hazar'ın "Sovyet
sektörü", şimdi bu yeni dönemde artık beş kıyıdaş ülkenin ortak malıydı ve
her bir devlet hidrokarbon kaynaklarıyla zengin bu devasa su havzasından kendi
payına düşeni fazlasıyla almak istiyordu.27 Zira kıyıdaş ülkeler ayrı kara
sınırlarının yanında ayrı bir deniz sınırı da istemekteydiler. Azerbaycan ise
deniz sınırları ile beraber hava sınırlarının da belirlenmesini istemekteydi.
Bağımsızlık sonrası, Hazar konusunda
ilk somut adım "Almata Deklerasyonu"nu ile atılmıştı. Yeni bağımsız
cumhuriyetler imzaladıkları bu deklarasyon ile kendilerini SSCB'nin ortak
mirasçısı olarak kabul etmişlerdi. Ancak, ortak miras aynı zamanda kendi
içerisinde bir bölünmenin, bir paylaşımın mantığını da barındırıyordu. Yeni
statü belirleme yolunda çabalar gecikmedi.
Bu konuda ilk toplantı 17 Şubat
1992'de Tahran'da yapılmış ancak bu toplantıdan bir sonuç elde edilememiştir.
Hazar'ın statüsünü tesbite yönelik görüşmeler çeşitli seviyelerde devam
ettirilmiştir. Kasım 1996'da Aşkabat'ta kıyıdaş ülkelerin dışişleri bakanlarının
katılımı ile gerçekleştirilen toplantı ise Hazar Denizi'nin statü sorununun
çözümünde önemli bir safha olmuştur.28
Zira bu toplantıda Hazar'ın statüsünün
belirlenmesine kadar mevcut rejimin korunmasına yönelik bir bildiri kabul
edilmiştir.29
SSCB'nin dağılması ile başlayan statü
tartışmalarında toplantıların sayısının her geçen gün artmasına rağmen ciddi
bir netice elde edilememekteydi. Bunun yanısıra bu tür toplantılarda kıyıdaş
ülkelerin bu konuda aslında biribirlerinden ne kadar farklı düşündükleri ve
çıkarların ne derece çatıştığı da ortaya çıkmamıştır.
Statü ve paylaşım tartışmaları zaman
içerisinde bir coğrafi olguya dönüşmüş ve tartışma konusu ilk zamanlar bu su
havzasının deniz mi, yoksa göl mü olduğu üzerinde yoğunlaşmıştır. Gerçekten de
literatüre dünyanın en büyük gölü olarak geçen, ancak günlük kullanımda hep
deniz olarak algılanan ve 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nde
de teknik olarak bir kapalı/iç deniz (enclosed sea) olarak nitelendirilen
Hazar'ın coğrafi manada hangi statü içerisinde olduğu tartışma konusunun
temelini oluşturmuştur.
Hazar her ne kadar sahip olduğu
coğrafi özellikleri ve ekonomik kaynakları itibariyle dünyada eşsiz bir yapıya
sahipse de, dünyanın bir çok bölgesinde Hazar ile benzer nitelikteki su havzaları,
bir çözüme kavuşturulmuştur.30 Zaman içerisinde aşağı yukarı bütün kıyıdaş
ülkelerin Hazar konusundaki temel tezleri değişikliğe uğramış ve değişen
şartlara göre nitelik değiştirmiştir. Hazar konusunda kıyıdaş ülkelerden sadece
Azerbaycan değil, Kazakistan ve Türkmenistan ile beraber Rusya ve İran da daha
önce savundukları bir çok görüşlerinden vazgeçmiş ve yeni görüşler ortaya
atmışlardır.
Hazar'ın statüsünü belirleme
tartışmaları sürerken, Hazar Denizi'nin yasal statüsünü tanımlama konusunda üç
genel yaklaşım söz konusudur:
⦁ Birinci görüşe göre Hazar Denizi,
diğer göllere ve denizlere benzemeyen bir havzadır ve onun çoğu özellikleri
mevcut uluslararası yasal normlar ve uygulamalara konu olamaz. Bu sebeple Hazar
Denizi'nin yasal statüsünü ayrıntılı bir şekilde düzenleme sürecinde gelenek
dışı yaklaşımlara başvurulabilecektir.31 Hazar, bazen sınır gölü (border lake),
bazen de açık deniz (open sea) olarak tanımlanmaktadır. Sınır gölü yaklaşımına
göre Hazar, uluslararası kara sınırlarının ortay hatta (median line) kadar
denize uzatılması yoluyla oluşturulacak ulusal sektörlere bölünmeli, kıyıdaş
devletler kendi sektörlerindeki su yüzeyi, deniz ulaşımı, biyolojik kaynakların
kullanımı ve deniz dibi üzerinde mutlak egemenliğe sahip olmalıdır. Açık deniz
yaklaşımına göre ise Hazar'ın BM'nin, 1982 Deniz Hukuku sözleşmesine tabi
olarak, 12 millik kara suları ve ortay hattı ihlal etmeyecek şekilde 200 mile
kadar "münhasır ekonomik bölgeler" belirlenmelidir. Karşılıklı tavize
dayalı oluşturulan bu görüşü savunan Rusya Federasyonu, Kazakistan ve
Azerbaycan ortay hat prensibi ile ulusal sektörlere bölünmesi hususunda ortak
bir görüşe varamamışlardır.32
⦁ İkinci yaklaşımda 1982 BM Deniz
Hukuku Sözleşmesi esas alınmaktadır. Bu görüş sahipleri, birinci görüşe daha
yakın olsalar da Hazar Denizi'nin yatağının kıyı ülkelerine bağlı bölümlerinin
eşit* bir şekilde bölünmesi gerektiğini ifade etmektedirler. Bu görüşte olan
Türkmenistan, her bir kıyıdaş ülkenin 12 millik ulusal karasularının ve 35
millik münhasır ekonomik bölgesinin olması gerektiğini ve geri kalan bölgenin
ise bütün kıyıdaş ülkelerin ortak kullanımında olması gerektiğini
savunmaktadır. Ancak Türkmenistan'ın sık sık karar değiştirdiği de
bilinmektedir. Türkmenistan, İran ile ortak bir pozisyondan hareket etmesine
rağmen, Azerbaycan ile belirli bir karşılıklı tavizle anlaşabilmesi durumunda
ortay hattı savunan ülkelere yakınlaşması muhtemeldir.
* Üçüncü yaklaşıma göre Hazar Denizi,
bir sınır gölü olarak tarif edilebilir ve buradan hareketle, Hazar kıyı
devletleri arasında eşit alanlara ayrılmak durumundadır (deniz yatağı ve su
yüzeyi de dahil olmak üzere). Sadece İran, Hazar'ın yüzde 20 prensibi ile beş
eşit parçaya bölünmesi veya tamamıyla ortak kullanıma açılması gerektiği
yönünde ısrar etmektedir.33
İran tarafından teklif edilen
"ortak sahiplik" (condominium) veya Hazar'ın beş eşit parçaya (yüzde
20) bölünmesi teklifinin kabul görme şansı oldukça azdır. Zira Hazar Denizi'nin
yaklaşık yarısına sahip olan Kazakistan ve Rusya bu teklife sıcak bakmamaktadırlar.34
Zaten Azerbaycan da Hazar'ın ulusal sektörlere bölünmesindeki ısrarlarını
sürdürmektedir. Hazar'da sadece Kazakistan'ın payı yüzde 20'nin üzerindedir;
İran dışındaki diğer kıyıdaş ülkelerin (Rusya, Azerbaycan ve Türkmenistan)
payları yüzde 20'nin altındadır.35 İran ile sınırı olan kıyıdaş ülkeler
(Azerbaycan ve Türkmenistan), kendi paylarından güneyde İran'a verdikleri
takdirde, bunun yerine, kuzeyde Kazakistan'dan pay alamayacaklarının
farkındadırlar. Bu sebeple de İran'ın bu teklifine hiçbir ülke sıcak bakmamaktadır.
Hazar Denizi'nin ulusal sektörlere
bölünmesi durumunda;
Kazakistan yüzde 29.6 (111.296 km2),
Azerbaycan yüzde 19.5 (73.320 km2),
Rusya yüzde 18.7 (70.312 km2),
Türkmenistan yüzde 18.4 (69.14 km2),
İran yüzde 13.8'lik (51.888 km2) bir
paya sahip olacaktır.36
Görüldüğü gibi beş kıyıdaş ülkeden
dördü yüzde 20'nin altında paya sahipler. İran'ın şimdiki "ortay hat"
prensibini kabul etmesi durumunda SSCB döneminden kalma yüzde 12'lik payı yüzde
2 daha artarak (belki de biraz daha fazla) yüzde 14'e ulaşabilecektir.
Hazar'ın Statüsü Tartışmalarında
Ülkelerin Tezleri Rusya Federasyonu
SSCB'nin çöküşünün ardından başlayan
Hazar'ın statüsü tartışmalarında en önemli oyunculardan birisi olan Rusya
konuyu (1992 Tahran Konferansı dışında) ilk kez Ekim 1993'de gündeme
getirmiştir. Rusya'nın bu dönemdeki yaklaşımı Hazar'ın bir iç deniz olduğu ve
sınır devletleri tarafından bölünemeyeceği yönündeydi. Rusya, Birleşmiş
Milletler Deniz Hukuku'nun diğer denizlerle doğal bağlantısı olmadığından
Hazar'a uygulanamayacağını savunmakta ve Hazar'ın yasal rejimini belirleyen
İran ile yapılmış olan 1921 ve 1940 antlaşmalarının yürürlükte olduğunu
vurgulamaktaydı.37
Rusya'nın tepkileri genel olarak şu
noktaları ihtiva etmekteydi: "Hazar'ın kaynaklarına yönelik tek taraflı
hareketler uluslararası hukuka aykırıdır ve bu su havzasının eko-sistemine
zarar vermesi tehlikesini ortaya çıkarmaktadır. Hazar Denizi ve onun kaynakları
bütün kıyıdaş ülkelerin ortak kullanımında olmalıdır"38
Hazar Denizi'ni kıyı devletlerle ortak
olarak (median line) kullanmak isteyen Rusya'nın yaklaşımında önceleri politik
kaygılar daha ön plana çıkmaktaydı. Hala bölgeyi kendi arka bahçesi olarak
görmek isteyen Rusya'nın bir diğer kaygısı zengin petrol yataklarına sahip
Azerbaycan'ın Batı ile giderek artan yakınlaşmasıydı. Bu sebeple Rusya
Federasyonu'nun statü tartışmalarının merkezinde daha çok Azerbaycan
bulunmaktaydı.
Azerbaycan ise 1991'den devam eden
petrol anlaşması görüşmelerini 20 Eylül 1994 tarihinde anlaşma ile
neticelendirmişti. Yapılan bu anlaşmanın ardından Batılı büyük petrol
şirketleri Hazar Denizi'nin Azerbaycan sektörüne ciddi miktarlarda yatırım
yapmaya başladılar.39 Başlangıçta Rusya hükümeti ve onun "Lukoil"
petrol şirketi Azerbaycan'ın Batı'lı şirketlerle yürüttüğü petrol
görüşmelerinden dışlanmıştı. Ancak bu dışlanmışlık Azerbaycan'da Elçibey
hükümetinin bir darbeyle uzaklaştırılmasıyla neticelendi40 İktidara geldikten
sonra mevcut durumu iyi kavrayan Aliyev aynı akibetin kendi başına gelmesinden
çekindiği için "Asrın anlaşması"nda kendi ulusal petrol şirketi
(Azerbaycan Respublikası Dövlet Neft Şirketi-ARDNŞ) payından Rus Lukoil
şirketine yüzde 10'luk bir pay vererek bir şekilde Rusya'yı da bu büyük oyuna
dahil etti.
Ancak bu paya rağmen Rusya bir türlü
memnun edilemiyordu. Bu anlaşma ile oluşturulan uluslararası konsorsiyuma ilk
tepki de zaten Rusya'dan geldi. Rusya Federasyonu 5 Ekim 1994'te BM'e müracaat
ederek sorunun genel kurulun kış oturumunda ele alınmasını istedi. Rusya Dışişleri
Bakanlığı sözcüsü Grigori Krasin ise 1921 ve 1940 yıllarında imzalanan
Rusya-İran ve Sovyet-İran anlaşmalarını hatırlatarak bakanlığın petrol
anlaşmasını tanımadığını ve bir taraflı hareketlerin, özellikle rezervler ve
Hazar Denizi konusunda yapılan işlerin uluslararası hukuka uygun olmadığı ve
denizin ekoloji sistemini tehlikeye soktuğunu" bildirdi. Açıklamada ayrıca
herhangi bir Hazar devletinin tek taraflı eyleminin (Azerbaycan kasdedilerek)
kabul edilemeyeceği bildirilmiştir.41 Bu arada Rusya Federasyonu Dışişleri
Bakanlığı İngiltere'nin Moskova Büyükelçiliği'ne verilen nota'da "İngiliz
hükumetine Hazar'ın statüsü belirlenmeden burada anlaşmalar imzalamamasını
tavsiye etmiştir"42
Rus Dışişleri Bakanlığı'nın bu tutumu
Enerji Bakanlığı ile çelişmekteydi.43 Zira dönemin Rusya Federasyonu Enerji
Bakanı Yuri Şafrannik, Rusya hükümetinin Hazar Denizi'ndeki petrol yataklarının
kullanımında Azerbaycan'ın bütün haklarını tanıdığı bildiriyoru.44 Rusya'nın
dışişleri kanalıyla tanımadığı "Mega Proje"ye yüzde 10 hisse alarak
girmesinde Rus dış politikasında enerji lobisinin artan ağırlığı etkili
olmuştur.45
Rusya başlangıçta Hazar'ın beş kıyıdaş
ülke arasında bölüştürülmesine şiddetle karşı çıkıyordu. İlk zamanlar Rusya'nın
Hazar konusundaki tutumu oldukça sertti. Ancak zaman içerisindeki gelişmeler
Rusya tarafında yeni fikirleri ortaya çıkarmıştır. Zira Kazakistan ve
Azerbaycan'ın kendi sektörlerini belirleyerek uluslararası büyük petrol
şirketlerini buralara yatırıma celbettiğini ve Batı'nın desteğini sağladıklarını
gören Rusya yeni bir strateji belirleyerek bu "de facto" oluşumun
dışında kalmamak için girişimlerde bulundu. Su yüzeyinin ortak kullanımı
konusunda taviz alarak Temmuz 1998'de Kazakistan ile Hazar'ın kuzey kısmıyla
ilgili olarak deniz yatağı için ortay hat prensibini, su yüzeyi içinse ortak
sahipliği içeren bir anlaşma imzaladı. Bunu Azerbaycan ile 9 Ocak 2001'de
yapılan benzer içerikli anlaşma izledi.46
Rusya Federasyonu ilk başlarda
Hazar'ın "kondominimum" prensibi ile 12-24 millik bir sahil şeridinin
kıyıdaş ülkelere bırakılması ile kalan alanın ortak olarak kullanılması
gerektiğini savunmaktaydı. Rusya Federasyonu'nun kendi savunduğu fikirlerinden
taviz vererek Hazar'ın dibinin sektörlere bölünmesine destek vermesinde bu
ülkenin ulusal sektöründe ("Xvalınskaya" yatağı) çok zengin petrol
yataklarının bulunması da etkili olmuştur.47 Dönemin Rus Dışişleri Bakan
Yardımcısı Boris Pastuxov bu politika değişikliğini şu cümlelerle ifade
etmiştir: "realiteyi tanımak gerekiyor"48
İlk bakışta Rusya'nın bölgede
istikrarsızlık politikası uyguladığı ve buna yönelik bir çıkar dengesi
oluşturduğu değerlendirmeleri yapılsa da aslında Rusya'nın (hiç te beklenmedik
bir şekilde) Kazakistan ve Azerbaycan ile yaptığı anlaşmalarla sorunun bir an
önce çözülmesinden yana bir tavır içerisinde olduğu görülmektedir.49
Hazar'ın statüsünün belirlenmesi
sürecinde önemli bir role sahip olan Rusya Hazar bölgesine oldukça büyük bir
önem vermektedir. Başlangıçta Hazar konusunda Azerbaycan'a baskı yapmak
suretiyle bir ivme kazanacağını düşünen Rusya Federasyonu'nun Hazar politikası
Putin'in iktidara gelmesi ile beraber değişikliğe uğramıştır. Rusya'nın dış
politikasında özellikle de eski SSCB mekanındaki politikasında enerjinin temel
unsur haline geldiği, Putin'in 21 Nisan 2000'deki Rusya Ulusal Güvenlik Konseyi
toplantısının ardından yaptığı açıklama ile açıkça ortaya çıkmıştır. Putin,
yaptığı açıklamada "partnerlerinin Hazar bölgesinde çok aktif olduklarını
ve kendilerinin de benzeri bir aktivite sergileyeceklerini" ifade
etmiştir.50
Bu açıklamanın ardından 1999 yılından
itibaren Rusya Federasyonu Enerji Bakanlığı görevini yürüten Viktor Kalyujnı 31
Mayıs 2000'den itibaren Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Devlet Başkanı'nın Hazar
Özel Temsilcisi olarak atandı.51 Bu atamayla Kalyujnı'yi Hazar'dan sorumlu özel
temsilci yapması Putin'in Hazar bölgesine verdiği önemi göstermesi açısından
kaydadeğerdir. Kalyujniy bu göreve atanmasının ardınca düzenli bir süreklilik
içerisinde Astana, Aşkabat, Tahran ve Bakü'yü ziyaret ederek Hazar sorununu
Rusya'nın bakış açısı çerçevesinde çözmeye çalışmaktadır. Kalyujnıy, bu göreve
atanmasından sonra sürekli olarak Hazar'da statü sorununun bir an önce
çözülmesi ve bu konuda geç kalınmaması gerektiğini ifade etmektedir.52 Rusya,
ayrıca çeşitli enstitüler ve araştırma merkezleri açarak birincil derecede önem
verdiği Hazar bölgesini derinlemesine bir incelemeye almıştır. Diğer yandan
Başkan Putin, Hazar bölgesi devlet başkanları ile Haziran 2000 tarihinden
itibaren ondan fazla birebir görüşme yaparak bölgeye verdiği önemi
göstermiştir.53
Azerbayacan
Hazar'da en aktif kıyıdaş ülke olan
Azerbaycan Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra Hazar Denizi bölgesinin
yeni belirmekte olan siyasi ve ekonomik merkezi konumuna girmiştir.54
Azerbaycan özellikle Batı sermayesini bölgedeki enerji kaynaklarına çekmesiyle
ön plana çıkarken, aynı zamanda statü tartışmalarında Rusya Federasyonu ile
beraber ağırlıklı konumda olmuştur.
Azerbaycan ilk zamanlar bu su
havzasını "göl" olarak nitelendirmekteydi. Hazar sorununun gündeme
geldiği ilk günlerden itibaren Azerbaycan basınında Hazar'ın "göl"
olduğuna dair yazılar sıkça yayınlanmakta ve resmi kanallarca da bu görüş
savunulmaktaydı.55 Zaten Azerbaycan'ın Hazar'ın uluslararası bir göl olduğunu
savunması ve bu yüzden de onun tamamının kıyı devletleri arasında bölüştürülmesi
gerektiğini iddia etmesi görüşü daha doğru bir değerlendirmedir. Eğer Bakü'nün
amacı Hazar'ın tamamının ulusal sektörlere bölünmesini sağlamaksa, o zaman
"Hazar Gölü" bu ülkenin amaçlarına ulaşması açısından daha elverişli
bir ortam yaratacaktı.56
İlk zamanlar Azerbaycan bu yönde bir
politik argüman geliştirmekte iken Rusya ve İran'ın Hazar'daki kaynakların
"ortak kullanımı" konusundaki ısrarları Azerbaycan'ın politika
değişikliği yapmasına neden olmuştur. Zira, başlangıçta Rusya ve İran'ın Hazar'ı
göl olarak görmek istemesindeki temel amaç, bu su havzasını Deniz Hukuku
Sözleşmesi'nin etki alanının dışına çıkarmak ve daha sonra da sonucun
belirlenmesinde 1921 ve 1940 anlaşmalarının tek başvuru kaynağı olmasını
sağlamaktı.57 Halbuki Azerbaycan, Hazar'ın deniz olduğunu ve 1982 tarihli BM
Deniz Hukuku sözleşmesinin (122. madde-kapalı deniz) uygulanmasını
istemekteydi.58
İşte bu politika argümanı karşısında
Azerbaycan, Hazar'ın bir deniz olduğu ve deniz hukuku çerçevesinde her bir
devletin münhasıran egemenliğini kullanacağı ulusal sektörlere bölünmesi
gerektiği yönünde yeni politikalar oluşturmuştur.59
Azerbaycan Hazar'ın ulusal sektörlere
bölünmesi gerektiği tezinin dayanak noktası 1970 yılında Hazar'ın Sovyet
kesiminin dörde bölünmesi ile oluşan "sektörel bölümlenmedir" ki,
Azerbaycan bu durumun olduğu gibi kabulünü istemektedir. Bu tez aynı zamanda
hava sahasının da bölünmesini kapsamaktadır. Ancak İran, 1970'de SSCB'nin kendi
içerisinde yapmış olduğu bu bölümlemeyi "hukuki dayanağı olmadığı"
gerekçesiyle kabul etmemektedir.60
Başlangıçta Rusya ve İran kendi
kıyılarında önemli rezervler olmadığı için kaynakların "ortak
kullanımını" arzu ettiler. Türkmenistan'da böyle bir pozisyonu savunan
tarafta yer almaktaydı.61 Ancak zamanla Rusya'nın kendi ulusal sektörü
içerisinde zengin petrol kaynakları bulmaları ile beraber Hazar'ın ulusal
sektörlere bölünmesi tezine yaklaşması Azerbaycan'ın pozisyonunu güçlendirici
etki yarattı.
Rusya'nın zaman içerisinde tavizler
vererek Kazakistan ve Azerbaycan'ın savunduğu fikirlere yakınlaşması bu
ülkeleri de Rusya karşısında tavize zorladı. Bu yönde Rusya'nın 6 Temmuz
1998'de Kazakistan'la yaptığı anlaşmanın bir benzeri Putin'in 9-11 Ocak 2001'de
Azerbaycan'ı ziyareti sırasında bu ülke ile de imzalandı. Rusya Federasyonu ile
yapılan bu anlaşmada denizin dibi ulusal sektörlere bölünürken, su yüzeyi
kıyıdaş ülkelerin ortak kullanımında kalmıştır. Bu anlaşmayla Hazar'daki beş
kıyıdaş devletten üçü (Rusya Federasyonu, Kazakistan ve Azerbaycan) aynı
cephede yer almışlardır.
Azerbaycan bölgedeki diğer kıyıdaş
ülkelere göre önemli sayılacak bir adım atarak kendi ulusal sektörü saydığı
alanlarını anayasası içerisinde göstererek kendi ulusal sektörünü anayasal
güvence içerisine almıştır. 12 Kasım 1995'de kabul edilen Azerbaycan Anayasası'nın
11. maddesinde; "Azerbaycan Cumhuriyeti'nin arazisi tek, dokunulmaz ve
bölünmez bir bütündür. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin iç suları, Hazar Denizi'nin
Azerbaycan'a ait bölümü ve Azerbaycan Cumhuriyeti'nin hava sahası Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin arazisi sayılır" denilerek Hazar'ın Azerbaycan'a ait
ulusal sektörü anayasal teminat altına alınmış ve Azerbaycan'ın toprak
bütünlüğü içerisinde gösterilmiştir.62
Azerbaycan mevcut potansiyelini
uluslararası piyasalara çıkararak önemli bir gelir elde etmek; elde edeceği bu
gelirle de hem ülkenin sosyo-ekonomik durumunu düzeltmek ve hem de kurulacak
güçlü bir ordu ile Ermenistan'ın işgal ettiği toprakları geri almak ve
Azerbaycan'daki 1 milyondan fazla olan göçmen nüfusa yardım etmek
istemektedir.63
Türkmenistan
Hazar konusundaki görüşlerini tam
olarak belirleyemeyen Türkmenistan başlangıçta Rusya ve İran'ın ortak kullanım
tezini benimsemiştir. Bu amaçla Türkmenistan 12 Kasım 1996'da Hazar'a kıyısı
olan devletlerin Dışişleri Bakanları'nın Aşkabat'taki görüşmesinde bu üç ülke
ile memorandum imzalamıştır. Ancak daha sonra Aralık 1998'de Moskova'da yapılan
kıyı devletleri zirvesinde daha faklı bir tutum sergileyerek Hazar'ın
bölünmesini ve Azerbaycan'la aralarındaki sınırın ortay hat prensibine göre
belirlenmesini kabul ettiğini açıkladı. Genel prensiplerde Türkmenistan
Rusya-Kazakistan-Azerbaycan üçlüsünün yürütmüş olduğu politikalara daha yakın
durmuştur. Türkmenistan'ın bu ülkelerle ve özellikle de Azerbaycan ile
ayrıldığı nokta ortay hattın geçeceği alanları belirleyememesidir.
Azerbaycan ile tartışmalı yataklar
sebebiyle mevcut olan gerginlik, Türkmenistan'ı giderek İran'a
yakınlaştırmıştır. Putin'in daveti ile Hazar'ın statüsü konusunda ortak bir
görüş oluşturmak amacıyla BDT üyesi dört kıyıdaş ülkenin Soçi'de yapacakları
toplantı için Türkmenbaşı "İran'sız yapılacak bir toplantıya"
katılmak istemediğini açıklayarak gitmemiştir.64
Türkmenistan bu sorunun ancak beş
kıyıdaş ülkenin iştiraki ve fikir birliği ile çözülebileceğini belirtmekte ve
ikili anlaşmalarla bu sorunun çözülmesine karşı çıkmaktadır. Türkmenistan gibi
İran'da, Hazar'ın statüsü belirlenirken ikili anlaşmaları tanımadığını
belirterek, beş kıyıdaş ülkenin statü sorununu beraberce belirlemesi
gerektiğini savunmaktadır.65
Türkmenistan'ın İran'ın olmadığı
hiçbir toplantıya katılmak istememesi ve Niyazov'un Hazar özel temsilcisini
görevden alarak yerine Türkmenistan'ın Meşed (İran) Başkonsolosu'nu tayin
etmesi Hazar konusunda bu ülkenin, İran ile arasında giderek artan bir
yakınlaşmanın işaretleri olarak değerlendirilmektedir.66
Türkmenbaşı Aşkabat'ın Hazar'ın
statüsü konusundaki pozisyonunu açıklarken, "Hazar'ın BM kararlarına uygun
olarak kıyıdaş ülkelerin her birinin 12 millik67 ulusal karasularının ve 35
millik münhasır ekonomik bölgesinin olması gerektiğini ve geri kalan bölgenin
ise bütün kıyıdaş ülkelerin ortak kullanımında olacağı bir nitelikte
paylaştırılması gerektiğini" ifade etmiştir. Türkmenistan'ın bu önerisi,
Hazar'daki Rus donanmasını Türkmenistan sahillerinden uzak tutsa da, İran'ın bu
konudaki rahatsızlığına son vermemektedir.
2-3 Mayıs 2001'de Aşkabat'ta uzmanlar
düzeyinde yapılan Türkmenistan-Azerbaycan görüşmelerinin altıncı turundan da
bir netice alınmaması sonucu Türkmenistan Azerbaycan'dan "Hazar Denizi'nin
itilaflı bölgesinde mevcut olan hidrokarbon yataklarında tek taraflı olarak
sismik arama işlerini gerçekleştirmesi dahil, hidrokarbon kaynaklarını arama ve
üretilmesi işlerini, aidiyet ile ilgili meseleler sonuçlanıncaya kadar
durdurmasını istemiş, aksi takdirde Türkmenistan'ın uluslararası bir tahkim
mahkemesine ve ilgili uluslararası kuruluşlara başvuracağını
bildirmiştir." Ayrıca Türkmenistan bölgede çalışma yapan yabancı petrol
şirketlerine de müracaat ederek sorunun barışçı yollarla adil bir çözüme
kavuşturuluncaya kadar çalışmalara ara verilmesini istemiştir.68 Türkmenistan
Azerbaycan'ı Hazar'da hukuka aykırı bir şekilde hareket etmekle suçlamakta ve
uluslararası mahkemelere başvurmakla tehdit etmektedir. Ancak Bölgesel
jeopolitik dengeler Azerbaycan'ın lehinedir ve Türkmenistan'ın Azerbaycan'ı
uluslararası mahkemelere vermesi durumunda bile Azerbaycan'a büyük miktarlarda
yatırımlar yapan yabancı petrol şirketlerinin uluslararası mahkemelere etki
edecekleri düşünülmektedir. Kaldı ki, Bakü, daha önce Rusya'nın bu yöndeki
baskılarına rağmen yapmadığı pozisyon değişikliğini Türkmenistan'ın
baskılarıyla değiştirmeyeceğini belirtmektedir.69
Azerbaycan ve Türkmenistan arasında
"ortay hattın" çekilmesi konusunda ortaya çıkan metodoloji sorunu,
aslında temel olarak aynı fikri savunan (denizin hem dibinin ve hem de
yüzeyinin bölünmesi tezi) bu iki ülkeyi karşı karşıya getirmiştir. Aşkabat Azerbaycan'ın
Apşeron yarımadası vasıtasıyla Hazar'ın içlerine kadar sokulduğunu, dolayısıyla
Hazar Denizi ekvatorunun özelliği göz önünde bulundurularak, enleme eşit
mesafeli (uzaklıktaki) noktaları birleştiren yöntemi kullanılmasını
önermişlerdir.70 Bu durumda Türkmenistan, ortay hat belirlenirken Hazar'ı
matematiksel olarak ele almakta, ülkelerin kıyı şeritleri ve adalarının uç
noktalarını dikkate almamaktadır. Türkmenistan'ın teklif ettiği tezin kabul
edilmesi durumda sadece tartışmalı Kepez/Serdar yatağı değil ve hem de Azeri ve
Çırag yatakları da Türkmenistan sektöründe kalarak tartışmalı hale
gelmektedirler.71
Azerbaycan ortay hat çizgisi
belirlenirken karşılıklı iki sahil arasındaki en uç (yakın) noktaların
belirlenerek bir ortalamanın alınmasını talep etmektedir. Azerbaycan Apşeron
yarımadası vasıtasıyla coğrafi olarak denizin ortasına doğru sokulduğundan
Azerbaycan deniz sınırları daha geniş bir alana yayılmakta ve tartışmalı
yataklar Azerbaycan'ın ulusal sektörü içerisinde kalmaktadır. Yalnız bu durumda
dahi Kepez/Serdar yatağı Azerbaycan ve Türkmenistan sınırları içerisinde orta
noktada bulunmaktadır.
İki ülke arasındaki bu tartışmalar bir
yandan diplomatik kanallarla uzayıp giderken, diğer yandan konu daha teknik
düzeyde görüşülmeye başlamıştır. Bu amaçla Aliyev ve Türkmenbaşı'nın ortak
kararıyla Türkmenistan ve Azerbaycan arasındaki deniz sınırlarının tesbit
edilmesi için 1998'de bir uzmanlar grubu oluşturuldu.72 Ancak bu gurubun
sürdürdüğü görüşmelerden de olumlu bir sonuç alınamamıştır.
Rusya Devlet Başkanı'nın Hazar Özel
Temsilcisi (aynı zamanda Dışişleri Bakan Yardımcısı) Viktor Kalyujnıy,
Türkmenistan'ın hak iddia ettiği "Mega Proje" içerisinde bulunan
"Azeri", "Çırag" ve "Güneşli" yataklarının
işletim hakkının tamamen Azerbaycan'da olduğu ancak ortak sınırda yerleşen
Kepez/Serdar yatağının 50/50 prensibi ile bölünebileceği belirtmiştir.73
Azeri, Çırag ve Güneşli yataklarının
işletim projesinde yüzde 10'luk bir pay ile temsil edilen Rus
"Lukoil" şirketinin ve dolayısıyla Rusya'nın bu tartışmalar içerisinde
ağırlığını Türkmenistan'dan yana koyması zaten beklenmemektedir.74 Ayrıca bu
tartışmalarda Rusya'nın Azerbaycan'dan yana ağırlığını koymasının altında yatan
nedenler arasında, Rus enerji sektörünün önde gelen bürokratlarının
Azerbaycan'ın petrol sektöründe hissedar oldukları şeklinde iddialar da
bulunmaktadır.75
Kendi ulusal sektörünü yabancı
yatırıma açmakta geciken Türkmenistan'ın önümüzdeki yıllarda bu açığını
kapatarak, özellikle doğal gaz alanında bölgenin en önemli ihracatçısı konumuna
geçeceği şüphesizdir.
Kazakistan
Sahil şeridinin geniş olması sebebiyle
yaklaşık yüzde 29,6'lık bir payla en çok alana sahip olan Kazakistan Temmuz
1994'te Hazar'ın statüsü ile ilgili olarak kendi görüşlerini açıkladı. Buna
göre Kazakistan; Hazar'ın BM'nin 1982 Deniz Hukuku sözleşmesine tabi olmasını,
12 millik ulusal karasularına sahip olunması gerektiğini, denizin ulusal
sektörlere bölünerek münhassır ekonomik bölgelerin belirlenmesini, her kıyıdaş
ülkenin ulusal sektörü üzerinde egemenlik haklarını kullanabilmesi gerektiğini
belirten bir deklarasyon yayınlayarak kendi pozisyonunu ortaya koymuştur.76
Bundan önce 1993'de de ülkesinin görüşlerini açıklayan Kazakistan yönetimi
kıyıdaş ülkelere Hazar'ın "ortay hat" prensibine göre "ulusal
sektörlere" bölünmesi hususunda bir anlaşma önerisinde bulunmuştu.
23 Ocak 1998'de Rusya Federasyonu
tarafından bir açıklama yapılarak Hazar'ın "ortak su yüzeyi" ve
"ulusal sektörler" prensibine göre bölünmesi konusunda ortak fikre
gelindiği açıklanmış ve Kazakistan ile bu konuda ortak bir anlaşmanın
yapılacağı bildirilmiştir. Kazakistan 10 Mart 1998'de tek taraflı olarak
yayınladığı bir "bildiri" ile Hazar'ın kendi ulusal "münhasır
ekonomik bölge"sini belirleyerek bu bölgeyi deniz gücü ile koruma altına
almıştır.77 Rusya ile Kazakistan arasında "Hazar Denizi'nin kuzey kısmının
dibinin kaynaklarının kullanılması amacıyla egemenlik haklarına uyulması"
isimli anlaşma ise 6 Temmuz 1998'de imzalanmıştır.78
Ayrıca 9 Ekim 2000 tarihinde iki ülke
arasında Hazar Denizi'nde işbirliği konusunda bir deklarasyon imzalanmıştır. Bu
deklarasyona göre Kazakistan ile Rusya Federasyonu Hazar'ın statüsünün
belirlenmesinde "ortay hat" prensibini kabul etmekte, denizin dibi
ulusal sektörlere bölerken su yüzeyini ortak kullanıma açmayı kabul etmektedirler.
Sınır çizgisinde bulunan yataklar için iki ülke 50/50 prensibini
benimsemektedirler. Kazakistan ayrıca Rusya ile imzaladığı anlaşmanın bir
benzerini 29 Kasım 2001'de Azerbaycan ile de imzalamıştır.79 Böylece Hazar'ın
kuzey kesiminde Rusya Federasyonu, Kazakistan ve Azerbaycan arasında anlaşma
sağlanmıştır.
Her ne kadar Kuzey Hazar'ın bu iki
devleti arasında Hazar'da bir anlaşma imzalanmışsa da kuzey bölgesinde 3 adet
saha üzerinde (Xvalynskoye, Severnoye ve Çentralnoye)80 Rus Lukoil şirketinin
yürüttüğü faaliyetler sebebiyle Kazakistan tarafından sürekli olarak Rusya'ya
itiraz notası verilmektedir.
Hazar'ın statüsü ve paylaşımı
tartışmalarının mümkün olduğunca dışında kalmaya çalışan Kazakistan, İran'ın
önerdiği eşit (yüzde 20) paylaşım şartının kabul görmesi durumunda bundan en
çok zarar gören ülke olacaktır. Çünkü diğer büyün kıyıdaş ülkelerin payları
yüzde 20'nin altındadır. Bu sebeple Kazakistan bu tartışmalara direkt
katılmayıp bu konuda İran'a en büyük direnci gösteren Azerbaycan'ı arka planda
aktif olarak desteklemektedir. İçerisinde barındırdığı önemli miktardaki Rus
asıllı nüfus sebebiyle Rusya'yı direkt karşısına alamayan Kazakistan'ın
pozisyonu Türkmenistan ve Azerbaycan'ınkinden daha hassastır.81
İran
Hazar Denizi'ni bir sınır gölü olarak
tarif eden İran'ın, Hazar konusunda geçerli ve sürekli bir önermede bulunduğunu
söyleyebilmek zordur. İran Hazar'ı yüzde 20 prensibi ile beş eşit parçaya
bölmeyi veya zaman zaman da ortak kullanmayı (condominium) istemektedir.82
Görüşlerini bu iki eksen arasında belirleyen İran'ın, ön plana çıkarmaya
çalıştığı husus Hazar'ın statüsü belirlenmeden buradada yapılan petrol
aramalarının kanun dışı olduğu tezidir. İran, statü sorunu çözülünceye kadar
1921'de Rusya-İran ve 1940'da imzalanan SSCB-İran anlaşmalarını esas olarak
aldığını beyan etmektedir.83 İran diğer yandan Hazar'ın statüsü konusunun 1940
anlaşmasına dayanarak ancak İran ve Rusya arasında çözülebileceğini diğer
ülkelerin ise alınacak kararlara uyması gerektiğini belirtmektedir.84
Halbuki 21 Aralık 1991'de "Almata
Deklerasyonu"nu imzalayan eski SSCB cumhuriyetleri SSCB'nin ortak
mirasçıları olduklarını beyan etmişlerdir.
İran'ın Hazar'da statü tartışmalarını
yürüttüğü ülkelerin başında Azerbaycan gelmektedir. Zira İran Hazar sorununa
ekonomik gerekçelerden daha çok siyasi prizmadan bakmaktadır. Çünkü bu yataklar
İran için bu ülkenin Basra körfezindeki zengin petrol yatakları göz önüne
alındığında ekonomik değer bakımından hayati ölçüde bir mana taşımamaktadır.85
İran, Güney Azerbaycan sorunu sebebiyle Azerbaycan'ı bölgesel tehdit
algılamasında birinci dereceli tehdit olarak görmektedir. Bu sebeple de
Azerbaycan'ın gelişmesine ve "Güney" için bir cazibe merkezi haline
gelmesine önemli katkılar sağlayacak petrol anlaşmalarını engellemek için
Hazar'da uzlaşmaz tutumunu devam ettirmektedir.
Tahran uzun süredir Bakü'nün yürüttüğü
dış politikadan rahatsızdır ve bu rahatsızlığını her vesileyle diplomatik
kanallardan Bakü'ye bildirmektedir. Hazar'a yabancı güçlerin gelmesini
istemeyen İran'ın en büyük endişesi Hazar'da giderek güçlenen ABD ve Batı
nüfuzudur. Zira İran, Hazar'da etkinleşen Batı nüfuzuyla beraber kuşatıldığını
hissetmektedir.
Bölgede bir yandan Batı sermayesi
artış gösterirken diğer yandan ABD ambargosu sebebiyle İran, Hazar pastasından
gerekli pastayı alamadığını düşünmektedir. Her ne kadar 1994'deki "Asrın
Anlaşması"ndan İran'a yüzde 5'lik bir pay verilse de ABD'den gelen
baskılar sebebiyle Azerbaycan bundan vazgeçmek zorunda kalmıştır.86 Bu
vesileyle de İran, Hazar Denizi'nin statüsü konusunda belirsizliği öne sürerek
Nisan 1995'de bu anlaşmayı tanımadığını bildirmiştir. İran Azerbaycan'ın
oluşturduğu "uluslararası konsorsiyumun" kanun dışı olduğunu iddia
etmiş ve bu konuda Rusya ile sıkı bir işbirliğine girişmiştir.87
Azerbaycan hükümeti ise 14 Kasım
1994'de imzalanmış İran-Azerbaycan protokolünü hatırlatarak başka petrol
yataklarının kullanımı için İran'la işbirliği yapabileceğini açıklamıştır. Daha
sonra yapılan görüşmeler sonucunda İran "Şahdeniz" doğal gaz yatağı
ve "Lenkaran-Talış-Deniz" petrol yatağında sırasıyla yüzde 10'luk bir
paya sahip oldu. İran bu anlaşmaları imzalamakla aslında Azerbaycan'ın petrol
politikasını ve Hazar Denizi'ndeki petrol yataklarını de facto tanımış
olmuştur. İlginç olan İran'ın Azerbaycan'a bir paydaş statüsüyle ortak olduğu
Lenkeran" (Talış-Deniz) yatağı İran'ın şimdi hak iddia ettiği
"Alov" yatağından çok daha güneyde ve İran deniz sınırına yakın bir
bölgede bulunmaktadır. Ancak İran, daha yakın olan ve kendi iştirakinin
bulunduğu Lenkeran yatağına itiraz etmezken daha uzak bir mesafede ve pay
alamadığı "Alov" yatağı üzerinde hak iddia etmektedir.88
Tahran, aynı şekilde 1998'de Rusya ve
Kazakistan arasında "Hazar Denizi'nin kuzey bölgesi deniz tabanının
bölünmesi hakkındaki anlaşmayı" ve 2001'de Rusya ile Azerbaycan arasında
imzalanan benzer içerikli anlaşmayı da tanımadığını bildirmiştir. İran, Hazar
Denizi'nin bugünkü statüsüne karşı olan herhangi iki taraflı anlaşmaların
geçerli olmayacağını, daha sonra beş sahil devletinin anlaşma sağlayacağı
taktirde her devletin beraber ve adaletli pay alması gerektiğini kaydetmektedir.89
Halbuki 1992'de İran ve Azerbaycan
Dışişleri bakanları ortak bir bildiri kabul ederek 1921 ve 1940 anlaşmalarını
ve Hazar'ın "Orta hat" prensibine göre bölünmesine her iki ülkenin
olumlu yaklaşımını bildirmişlerdi.90 Bu ortak bildirinin mevcudiyetine rağmen
aradan geçen süre içerisinde İran tavır değişikliğine gitmiştir. Bu
değişikliğinin sadece bölgedeki petrol kaynaklarından daha fazla pay alma
düşüncesi ile açıklamak ise mümkün değildir.
İran'ın Hazar bölgesindeki tutum ve
davranışlarının sebebini sadece bir ülke ile (Azerbaycan) sınırlandırmak
yetersiz kalacaktır. Zira Hazar'ın güneyinde ehemmiyetsiz bir bölüme sahip olan
İran kendi payına düşen kısımdan (yüzde 12) memnun değildir ve kendi
sınırlarını Hazar'ın ortalarına doğru genişleterek Hazar'ın içlerine doğru
"stratejik derinlik" elde etmek istemektedir.
Mart 2001'de İran Cumhurbaşkanı
Muhammet Hatemi'nin Moskova ziyareti sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir
Putin ile yaptıkları görüşmede "Rusya ve İran'ın "Hazar Denizi'nin
statüsü resmi olarak belirlenmeden Hazar'da diğer kıyıdaş ülkeler tarafından
çizilmiş hiçbir sınırın tanınmayacağı",91 statü sorunu çözülünceye kadar
1940 yılı anlaşmasının geçerli olduğu ve çalışmaların ancak beş ülkenin
anlaşmasından sonra başlanabileceği yönünde ortak bir açıklama yapmışlardır.92
Söz konusu açıklamada, bugüne kadar yapılmış tüm "off-shore"
sözleşmelerinin de illegal olduğu ifade edilmiştir. Rusya'nın bu açıklamanın ve
İran'ın görüşlerinin aksine bir tutum içerisinde olduğu görülmektedir. Zira Hatemi'nin
bu ziyareti sırasında önemli silah anlaşmaları yapılmıştı ve Rusya'nın silah
satımı hatırına böyle bir açıklamaya gittiği yorumları yapılmıştır.
Hazar sorununda Batılı ülkelerin ve
uluslararası petrol şirketlerinin konuyu siyasallaştırdığını ileri süren
İran,93 ısrarla Hazar'ı uluslararası aktörlerin dışında tutmaya çalışmaktadır.
Diğer yandan İran, bir yandan bölgede Batı'lı ülkelerle mücadele ederken diğer
yandan da Rusya ile de nüfuz mücadelesi içerisindedir.
İran'ın yüzde 20'lik payda ısrar etmesi
ve Hazar'da silahlanmaya başlaması durumunda bölgede önemli bir müttefik
pozisyonda bulunan İran ve Rusya'nın karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz
olacaktır. Hazar'ın statüsü belirlenirken su yüzeyinin ortak kullanımı
prensibinin kabul edilmesi durumunda Rusya deniz gücünün rahatlıkla İran
kıyılarına kadar gelerek bu ülkeyi tehdit eder konuma gelmesinden Tahran'ın
duyduğu rahatsızlık bilinmektedir.94 Daha SSCB döneminde yapılan anlaşmalarla
Hazar'da sadece Rusya bir deniz donanması bulundurabiliyordu.
Hazar'da Zengin Kaynakların İsim
Sorunu
Hazar'da bir taraftan statü ile ilgili
görüşmeler ve paylaşım kavgası devam ederken, diğer taraftan da her ülke kendi
"ulusal sektörü" içerisinde gördüğü yatağa kendi "milli"
ismini vermektedir. Bu tartışmalı yatakların başında Azerbaycan'ın
"Kepez" ve Türkmenistan'ın ise "Serdar" olarak adlandırdığı
zengin petrol yatakları gelmektedir. Bu yatağın Sovyetler dönemindeki ismi
"Promejutocnoe" idi.95 Özellikle Kepez/Serdar yatağı üzerinde yoğunlaşan
tartışmalarda her iki taraf ta farklı haritalar kullanarak bu bölgenin kendi
ulusal sektörleri içerisinde olduğunu iddia etmektedir.96
Diğer tartışmalı sahalar ise
"Azeri" ve "Çırag" yataklarıdır. Azerbaycan'ın 20 Eylül
1994'de dünyanın birçok büyük petrol şirketleri ve ülkelerin katılımı ile
gerçekleştirdiği "Yüzyılın Anlaşması" petrol ve doğal gaz anlaşması
içerisinde bulunan "Azeri" yatağına "Hazar" ve Çırag
yatağına ise "Osman" gibi Türkmence isimler verilmiştir.97 Bu
yatakların SSCB dönemindeki adları "Kaveroçkin" ve "26 Bakü
Komisarı" idi.98 Son günlerde İran ve Azerbaycan arasında da gerginliğe
sebep olan "Şerg-Alov-Araz" yataklarına Türkmenistan "Altın
Asır",99 İran ise "Elbruz" ismini vermiştir.
Azerbaycan-Türkmenistan Gerginliği
Hazar Denizi'nin iki kıyıdaş ülkesi olan
ve bazı kaynakların paylaşımı konusunda anlaşamayan Azerbaycan ve Türkmenistan
arasındaki en önemli sorun hangi statünün kabul edileceğinden ziyade karşılıklı
"nüfuz bölgelerinin" sınırlarının nasıl tesbit edileceğidir. Zira bu
iki ülkenin anlaşamadığı nokta, sınırlar belirlenirken çizilecek olan
"ortay hattın" hangi yöntemle belirlenmesidir. Ulusal sektörler
konusunda ise her iki ülke de aynı pozisyondan hareket etmektedirler.
Türkmenistan, Azerbaycan'ın kendi
milli sektörü içerisinde gördüğü Kepez yatağı üzerinde hak iddia etmekte ve bu
yatağa Serdar ismi vererek onu uluslararası işletime açmak istemektedir.
Bununla ilgili 1996 yılından beri Azerbaycan'a itiraz notaları vermektedir.
Azerbaycan, Türkmenistan'ın bu iddialarına, Türkmenistan'ın Serdar olarak
adlandırdığı Kepez yatağını 31 Haziran 1997'de Lukoil ve Rosneft ile bir
anlaşma yaparak cevap verdi. Kepez, Türkmenistan'ın hak iddia ettiği
"Azeri" ve "Çırag" yataklarının daha doğusunda
bulunmaktadır.100
Ancak hem Türkmenistan'ın baskıları,
hem de dönemin Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris Yeltsin'in Azerbaycan'a
karşı takındığı olumsuz tavır nedeniyle, Lukoil ve Rosneft şirketleri Kepez
anlaşmasından vazgeçmişlerdir. Bunu takiben 1998'de, Türkmenistan'ın aynı yatak
için anlaştığı Mobil şirketi de Azerbaycan'ın baskılarına maruz kalarak
Türkmenistan ile yaptığı anlaşmadan vazgeçmiştir.
Diğer yandan mega proje çerçevesinde
Batı'lı şirketlerin milyarlarca dolar yatırım yaptıkları Azeri/Hazar ve
Çırag/Osman yatakları üzerinde de Türkmenistan'ın iddiaları bulunmaktadır.
Türkmenistan bu yataklardan Azeri/Hazar petrol sahasının tamamını isterken,
Çırag/Osman petrol sahasının ise yarısının kendi ulusal sektörü içerisinde
kaldığını iddia etmektedir.101
Azerbaycan'ın 20 Eylül 1994'de asrın
anlaşmasını imzalamasına rağmen Türkmenistan'ın buna ilk tepkisi ancak iki yıl
sonra, 3 Mayıs 1996'da gelmiştir. 102 1997'den sonra gerilmeye başlayan
Azerbaycan ve Türkmenistan arasındaki sorunların temelinde sadece Hazar'daki
tartışmalı yataklar bulunmamaktadır. Türkiye'nin de yüzde 10 payının bulunduğu
"Şahdeniz" yatağında çok zengin doğal gaz kaynaklarının bulunmasından
sonra bölgenin en büyük doğal gaz üreticilerinden olan ve ürettiği doğal gazını
pazarlama sıkıntısı çeken Türkmenistan çok önem verdiği Türkiye pazarı için
Azerbaycan ile rekabete başlamıştır. Bu rekabet ortamında gerçekleştirilmesi
düşünülen ve Türkmenistan gazını Türkiye üzerinden Batı pazarlarına ulaştıracak
olan Trans-Hazar boru hattı için başlangıçta sadece "transit ülke"
konumunda olan Azerbaycan'ın Şahdeniz yatağında zengin doğal gaz kaynakları
keşfetmesinden sonra istediği yüzde 50'lik payı Türkmenistan'ın fazla
bulmasıyla bir anlaşmaya varılamamış ve planlanan bu hat kısa sürede rafa
kaldırılmak durumunda kalınmıştır.103 Trans-Hazar boru hattının şimdilik devre
dışı kalmasıyla bunun yerine sadece Azeri gazını taşıyacak olan
"Bakü-Tiflis-Erzurum" boru hattı projesi devreye sokulmuştur.104 Bu
durumu hazmedemeyen Türkmenistan ise bir yandan Hazar'da askeri gücünü
artırmaya başlarken, diğer yandan da İran ile Ermenistan arasında yapımı süre
doğal gaz hattına destek vermeye başlamıştır.
27 Haziran 2001'de Türkmenistan borç
görüşmeleri için bu ülkede bulunan Azerbaycan Başbakan Yardımcısı Abbas
Abbasov'a bir nota vererek Tartışmalı yataklarda Türkmenistan'ın müteakip
defalar yapmış olduğu itirazları dikkate almadan çalışmalarını sürdürmeğe devam
etmesi kınanmıştır. Notada dikkati çeken husus İran'ın kendi ulusal sektörü
içerisinde görerek 23 Haziran'daki İran savaş uçaklarının Azerbaycan araştırma
gemilerini uzaklaştırdığı "Şerg" yatağını da Türkmenistan "Altın
Asır" olarak adlandırmakta ve bu bölgeyi kendi ulusal sınırları içerisinde
görmektedir.105 Dolayısıyla bu yataklar sadece Azerbaycan ile İran arasında
tartışmalı yataklar olmayıp Türkmenistan ile de tartışmalı hale gelmiştir.
12 Aralık 1995'de Birleşmiş
Milletler'de "tarafsızlık" statüsü alarak bu argümanı dış
politikasının ana hedefi haline getiren Türkmenistan Devlet Başkanı Niyazov'un
bir açıklamasında "Dış politikada sorunumuz olan yegane ülke
Azerbaycan'dır demiştir".106 Bu durum iki ülke arasında mevcut olan
ilişkilerin daha fazla gerilmesine sebep olurken diğer yandan da
Türkmenistan'ın Azerbaycan ile olan sorunlarının bu ülke için ne derece önemli
olduğunun da ortaya koymuştur.
Türkmenistan Haziran ayı içerisinde
"maddi yetersizlikler" ileri sürerek iki yıl önce Bakü'de açtığı
Büyükelçiliğini kapatma kararı almıştır.107 Ancak aynı günlerde Türkmenistan'da
Büyükelçiliği bulunmayan Azerbaycan, Dışişleri kanalı ile Aşkabat'ta Büyükelçilik
açmayı planladığını açıklamıştır. Petrol kaynaklarının ve doğal gaz boru
hattının paylaşımı konularında anlaşamayan Türkmenistan ile Azerbaycan,
ilişkilerin gerginleştirildiği bir ortamda yeni bir anlaşmazlıkla daha karşı
karşıya gelmiştir. Bu anlaşmazlığın temelinde Türkmenistan'ın Azerbaycan'dan
olan alacaklarını istemesi ve vermemesi durumunda bu borcun üçüncü bir tarafa
satılacağı konusunda bu ülkeye nota vermesi yatmaktadır. Bu son nota ile zaten
kötü durumda olan ilişkiler daha da bozulmuştur.108
Hazar'da Azeri-Türkmen gerginliği
Türkmenistan'ı bir çıkmaza daha sokmaktadır. Zira Türkmenistan 1996'dan beri
Hazar'daki yataklarını işletecek uluslararası şirketler bulmakta zorluklar
yaşamaktadır.109 Bu sıkıntıyı Hazar'da, İran ile de sorunları bulunan Azerbaycan'ın
da zaman zaman yaşadığının şahidi olunmaktadır. Azerbaycan, Exsoon Mobil
şirketi ile yaptığı "Savalan" yatağı anlaşmasını bu şirket, İran ile
sorunların çözülmesi şartına bağlayarak anlaşmadan vazgeçmiştir. Yine 23
Temmuz'da İran ile "Alov" yatağında yaşanan sorunlar sebebiyle
İngiliz BP şirketi büyük ekonomik kayıplara uğradığını belirtmiş ve
çalışmalarını sorunlar çözülünceye kadar durdurma kararı almıştır. 110
Hazar'da en önemli sorunlardan birisi
olan ve Azerbaycan ile Türkmenistan arasında yaşanan paylaşım sorununa İran
dışındaki Rusya ve Kazakistan pek karışmak istenmemekte ve bu sorunun ancak
ilgili taraflar arasında çözülmesi gereği vurgulanmaktadır.
Azerbaycan-İran Gerginliği
17 Temmuz 2001'de Bakü'yü ziyaret eden
İran İslam Cumhuriyeti Güvenlik Konseyi Sekreteri Hasan Ruhani Azerbaycan
ziyaretini kısa keserek aniden Tahran'a dönmesi muhtemel gerginliğin ilk
işaretlerini vermeye başlamıştır. Zira 20 Temmuz'da sona eren ziyaretin hemen
ardından 21 Temmuz 2001'de Tahran yönetimince Bakü'ye Hazar'daki "kime ait
olduğu belirsiz" alanlarda petrol aranmaması gerektiği konusunda basına
yansıtılmayan bir nota verilerek Alov/Elburz yatağında kanunsuz yürütülen
çalışmaların durdurulmasını istemişti.111 Ancak Azerbaycan'ın bunu kabul etmesi
pek mümkün gözükmemekteydi.
İran bu defa 23 Temmuz'da Hazar'ın
Azerbaycan sektöründe bulunan "Alov"112 yatağında araştırmalar yapan
Azerbaycan'a ait "Jeofizik 3" ve "Alif Haciyev" isimli
araştırma gemileri İran Hava Kuvvetlerine ait savaş uçakları tarafından taciz
edilmiş, yanısıra İran gemisi, çatışma konumuna geçerek, toplarının namlusunu
"Jeofizik-3" gemisine yöneltmiş ve Azeri gemilerine derhal bölgeyi
terk ederek 5 deniz mili kuzeye çekilmesini, aksi taktirde doğabilecek
olayların sorumluluğunun kendilerinde olmayacağını ifade etmiştir. 113
Bakü Tahran'ın bu adımı karşısında
ilişkileri gerginleştirmemek için araştırma gemilerini bölgeden geri çekmiş
fakat aynı gece Azerbaycan Başbakanı Artur Rasizade İran'ın Bakü Büyükelçisi
Ahad Gazai'yi çağırarak hükumetin itirazını bildiren bir nota vermiştir.
Büyükelçi bu notadan sonra ülkeyi terkederek danışmalarda bulunmak üzere İran'a
gitmiş114 ve 1 Ağustos 2001'de tekrar Bakü'ye dönmüştür.
Bütün bu gelişmeler üzerine 24
Temmuz'da açıklama yapan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hamid Rıza Assefi,
Tahran'ın meşru haklarını korumak için aldığı önlemler karşısında Bakü'nün
şikayet etmesini hayretle izlediklerini söylemiştir.
İlişkilerin bu denli gerginleştiği bir
zamanda İran'ın eski Devrim Muhafızları Komutanı Muhsin Rızai bu olaylarla
ilgili olarak açıklama yapmıştır: "...bizi Azerbaycan'ı geri almak zorunda
bırakmasınlar... Azerbaycan'ın 180 yıl önce, Rusya tarafından işgal edilene
kadar İran'ın eyaletlerinden biri olduğunu ve merkezi hükümetin korumaması
yüzünden İran'dan ayrılmak zorunda kalmıştır." Rızai'nin bu açıklaması her
ne kadar resmi bir nitelik taşımasa da İran'ın politik yaşamında önemli bir
ağırlığı olan bir şahıstan bu nitelikli bir açıklamanın gelmiş olması
Azerbaycan'da "İran'dan bir tehdit" olarak algılanmıştır.
İran ilk olarak Hazar'ın statüsünün
belirlenme sürecinde önemli bir rol oynamak istemektedir ve bunun için de
askeri imkanlarından faydalanarak bu yönde Azerbaycan üzerinde baskı kurmaya
çalışmaktadır.115 Diğer yandan Ermenistan ile iyi ilişkiler içerisinde olan
İran, Dağlık Karabağ sorununun çözüm sürecinde de etkin bir bölge devleti
rolünde kendisini görmekte ve bu sürece faal olarak katılmak istemektedir.
Ancak İran Batı'nın bölgeye olan ilgisinden rahatsızdır ve bölgedeki bu türden
askeri güç gösterileriyle Batı'lı şirketlerin bölgeyi terketmesi amacına
ulaşmak istemektedir.116
İran'ın Azerbaycan'a olan bu yöndeki
askeri-politik baskıları Tahran'ın amaçlarına kısmen ulaşmasını sağlamıştır.
Zira, tartışmalı "Alov" yatağında araştırma yapan İngiliz
"BP" şirketinden sonra "Savalan" yatağında çalışmalarını
sürdüren Amerikan Exxon Mobil şirketi de çalışmalarını durdurduğunu
açıklamıştır. 117 Aslında bu yataklar Astara (Azerbaycan-İran sınırı) ve Hasan
Kulu (Türkmenistan-İran sınırı) arasındaki hattın (ki SSCB İran sınırını da bu
hat oluşturmaktaydı) yaklaşık 50-80 km kuzeyinde bulunmaktadır.
Tahran'ın Bakü'ye askeri-politik baskı
uygulayarak Hazar'da gerginliği yükseltmesinin bir çok amacı bulunmaktadır. Bu
amaçlar boru hatları stratejisinden İran'ın iç dengelerine kadar ele
alınabilecek geniş bir çerçevede bulunmaktadır. Tahran yönetiminin fikrince
bölgede stratejik üstünlük elde edebilmenin önemli araçlarından birisi Hazar'da
askeri-politik baskı uygulamaktır.118
İran'ın bu hareketi ciddi olarak bir
toprak iddiasından ziyade Azerbaycan'a yönelik bir "gözdağı" olarak
değerlendirilebilir. İran'ın bu adımı İran-Azerbaycan ilişkileri içerisinde
yaşanan en ciddi sorun olmuştur.119 İran ile Azerbaycan arasında yaşanan bu
sorunlar sebebiyle çeşitli ülkelerden açıklamalar yapılmıştır.
25 Temmuz'da ABD, Hazar Denizi'nde
enerji kaynakları araştırması yapan iki Azeri gemisine karşı İran'ın askeri
müdahele tehdidinde bulunmasını onaylamadığını bildirmiştir.120 ABD ayrıca, 15
Ağustos'da ikinci bir açıklama daha yaparak İran'ı bölgede provokatörlük
yapmakla suçlamıştır.
Rusya Dışişleri Bakanlığı'da bir
açıklama yaparak, İran ve Azerbaycan arasında olan ve Azerbaycan karasularının
İran savaş gemisi tarafından ihlal edildiği iddia edilen olayda "tarafları
daha sakin olmaya" davet etmiştir.121
Hazar'da İran ve Azerbaycan arasında
çıkan sorunla ilgili olarak Rusya'nın Azerbaycan'ı açık bir şekilde
desteklemesi Hazar'da askeri bir güç olarak giderek aktifleşen İran'a karşı bu
bölgeyi kendi egemenlik bölgesi sayan Rusya'nın İran'a ciddi bir tepkisi olarak
değerlendirilebilir. Aynı zamanda Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev'in
açıkladığı "burası daha önce SSCB-İran sınırı idi, şimdi SSCB yok ama biz
hepimiz beraber BDT'yiz"122 sözleri ile BDT'nin ortak savunma şemsiyesi
altına girebileceğinin sinyallerini veremesi Rusya tarafından Azerbaycan'ın
pozisyonunun desteklenmesi amacını taşımaktadır.
Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın
da yüzde 10'luk bir hisseye sahip olduğu bu sahalara123 yönelik İran'ın
tacizleri sebebiyle Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı bu husustaki ilk
resmi açıklamasını olaydan ancak iki hafta sonra 8 Ağustos'ta yaparak, İran ve
Azerbaycan arasındaki tansiyonun düşürülmesi çağrısında bulundu ve meselenin
diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini belirtmiştir. Ardından 13 Ağustos'ta
İran'ın Ankara Büyükelçisi, bakanlığa çağrılarak kendisine Türkiye'nin
rahatsızlığı iletilmiştir. Ancak Türkiye'nin bu rahatsızlığı, İran basını
tarafından Hazar'a kıyıdaş ülkeler arasındaki ihtilaflara üçüncü bir ülkenin
müdahalesi olarak değerlendirilmiştir.124
23 Haziran'daki olayla ilgili olarak
Hazar'a kıyısı bulunan ve "ortay hat" bölümlenmesine göre en çok paya
sahip olan Kazakistan 27 Temmuz'da Dışişleri kanalıyla yapmış olduğu açıklamada
bu olayı "BM normlarının ve Hazar'a kıyıdaş olan ülkelerin yapmış
oldukları anlaşmaların bozulması olarak değerlendirmiş ve Hazar'da güç
kullanılmasına teşebbüsün kabul edilemez olduğunu ifade etmiştir.125 Kazakistan
yaptığı bu açıklamayla Azerbaycan'a açık bir destek vermiştir.
İran Cumhurbaşkanı Hatemi, 18 Nisan
2001'de yaptığı bir açıklamayla "ülkesinin Hazar'daki ulusal çıkarlarını
korumak için gerekirse silahlı kuvvetlerini kullanabileceğini ve İran ordusunun
her an savaşa hazır olduğunu" ifade ederek bu olaya yeni bir boyut kazandırmıştır.
İran Dışişleri Bakanlığı ise "İran'ın, Hazar'daki ulusal sektörü
içerisindeki zengin petrol yataklarını koruyabilecek güçte olduklarını"
açıklamıştır.126 Aslında İran, 1994'den beri Azerbaycan'ın yürüttüğü petrol
siyasetinden rahatsızlığını çeşitli politik ve diplomatik usullerle dile
getirmekteydi. Tahran Hazar bölgesinde ortaya çıkan sorunlara ilk defa bu denli
(askeri) bir reaksiyon vermiştir.
Hazar'da Boru Hatları Mücadelesi ve
Çevre Sorunu Tartışmaları
Hazar'da statü ve kaynakların paylaşımı
gibi sürekli gündemde olan sorunların yanısıra bir diğer sorun Hazar'ın
ekolojisidir. Hazar'da mevcut paylaşım sorunları ile beraber telaffuz edilen ve
boru hatları projeleri ile anılmaya başlanan çevre sorunları 80'li yılların
başlarında gündeme gelmiş, ama daha sonra kıyıdaş ülkelerin bağımsızlıklarını
kazanması ve büyük petrol oyununun başlamasıyla bu sorun ikinci plana
itilmiştir.
Aslında zengin bir floraya sahip olan
Hazar'da çevre kaygıları önemli dayanaklara sahip olacak niteliktedir. Ancak bu
su havzasında çevre sorunlarını gündeme getirenler bunu bir politika argümanı
olarak kullanmakta ve bu konuyu ileri sürerek diğer bir mücadelenin yürütüldüğü
alan olan boru hatları tartışmalarında üstünlük sağlamayı arzulamaktadırlar.
Zira Hazar'da kaynakların paylaşımı kadar, elde edilecek petrol ve doğal gazın
Batı pazarlarına ulaştırılması da oldukça önemlidir.
Hazar'ın hukuki statüsünün
belirlenmesi hem de Hazar bölgesi enerji kaynaklarının Batı pazarlarına
taşınmasını sağlayacak boru hatları açısından da önem arzetmektedir. Statü
sorununun sonucunu direkt olarak etkileyecek olan boru hatları projesi için
mücadele eden ülkelerden başta Türkiye ve Rusya'nın yanısıra; İran, Pakistan,
Çin, Japonya, Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan, Bulgaristan, Yunanistan, ABD ve
AB bu konuda değişik senaryolar ileri sürmektedirler.
Rusya Federasyonu ve İran,
Azerbaycan'ı Hazar'ın kaynaklarının kullanılmasında hassas ekolojik dengeleri
gözetmemekle suçlamaktadır.127 Ancak bu ülkeler "ekoloji" sorunlarını
sadece, Batı çıkışlı petrol ve doğal gaz boru hatlarını engellemek için bir
"sebep" olarak hatırlamaktadırlar. Rusya, Trans-Hazar gibi "Batı
çıkışlı" petrol ve doğal gaz boru hatları gündeme geldiğinde
"Hazar'ın ekolojik sistemi" ve bölgenin "sismik aktifliği"
gibi tezler ileri sürerek bu projeleri engellemeye çalışmaktadır.128 Ancak
Rusya'nın her defa ileri sürdüğü Hazar'ın ekolojik yapısının zarar göreceğine
yönelik endişeleri çokta inandırıcı olmamaktadır. Zira SSCB döneminde Hazar'ın
kirletilmesinin en büyük sebepkarı yine Hazar petrollerini hiçbir tedbir
almadan kullanan Ruslar olmuşlardır.129
Rusya ve İran, bir yandan Hazar'dan
geçecek petrol ve doğal gaz boru hatlarına karşı çıkarken diğer yandan da Hazar
petrollerini Rusya-Kazakistan-Türkmenistan-İran yoluyla Fars Körfezi'ne
indirmeyi planlamaktadır. Genelde İran, Hazar petrol ve doğal gazını Batı
pazarlarına ulaştıracak en elverişli güzergahı kendi topraklarında görmektedir.
130
Rusya ve İran'ın, Hazar'da önem
verdiği (veya verir göründüğü) Hazar'ın eko-sistemi aslında sakınca teşkil
edebilecek niteliklere ulaşmaktadır. Bu ülkeler, Hazar'daki kirliliğin ve
özellikle de petrol kirliliğinin, "mersin balığı" ve
"havyar" üretimini tehdit edecek boyutlara vardığını savunmaya
başlamışlardır. Örneğin, İran Balıkçılık Bürosu tarafından yapılan bir
açıklamada, petrol sızıntıları, kimyasal ve diğer sınai atıklar nedeniyle
1990'dan beri aşırı kirlenen Hazar'ın, çok yakın bir gelecekte Karadeniz'in
durumuna düşeceği ifade edilmiştir. 131
Hazar, aslında sadece petrol ve doğal
gaz kaynakları itibariyle değil ve hem de zengin balık çeşitleriyle ve değerli
havyar üretimi açısında da önem kazanan bir bölge niteliğindedir. Günümüzde bir
ton havyarın bir ton petrolden 20 bin defa daha pahalı olduğu göz önüne
alınırsa Hazar'da biyolojik varlıkların korunmasının önemi daha iyi
anlaşılacaktır.132 Ancak çevre sorunu endişesi statü ve boru hatları oyununda
bir araç olmadığı sürece bir anlam kazanacaktır.
1993 yılında Rusya'nın Karadeniz
limanı olan Novorosisky'e kadar uzanan 1.500 km uzunluğunda yeni bir petrol
boru hattı oluşturmak üzere Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu adında uluslararası
bir konsorsiyum kurulmuştur. Bu hat 1,3 milyon varil/gün'lük kapasiteye
sahiptir ve hattın 2.3 milyar Dolara mal olacağı hesaplanmıştır.133 Hattın
inşası için olağanüstü çaba sarfeden Rusya, Ekim 2001'de bu hattı tamamlamış ve
28 Kasım 2001'de hattın resmi açılışını yapmıştır. 30 Haziran 2002'den itibaren
Kazakistan'ın Tengiz sahasından Rus Novorosisky limanına Kazak petrollerini
pompalamaya başlayacak olan bu hat ile Kazak petrolleri boğazlara yönelmiş
olacaktır. Yaklaşık 2.6 milyar dolara mal olan boru hattı 30 ayda
tamamlanmıştır.134 Proje esnasında, Rusya'nın 23.3 Kazakistan'ın ise 8.2 milyar
ABD doları elde edeceği tahmin edilmektedir. Tengiz-Novorossisky hattı hem
siyasi ve hem de ekonomik sebepler ile Bakü-Ceyhan'a en büyük rakip
konumundadır. Bu hattın açılması Rusya'ya Türkiye açısından politik üstünlükler
kazandırırken ekonomik olarak ta Bakü-Ceyhan'ın rantabl olması için gereken
Kazak petrollerinin yönünü Rusya'ya doğru çevirmiştir.135
Sonuç
Zengin hidrokarbon kaynakları ve yeni
jeopolitik konumu ile Hazar Denizi, Avrasya coğrafyasının en önemli bölgesi
konumundadır. Bu sebeple Hazar havzası, nüfuz mücadelesinin en sert geçtiği
bölgelerin başında gelmektedir.
Hazar'da bir türlü çözüme
kavuşturulamayan "statü" sorunu, aslında bölgesel ve uluslararası
çapta yürütülen jeopolitik üstünlük mücadelesinin bir neticesidir. Zira
belirlenecek statü bir çok konuyu da aydınlığa kavuşturacaktır. Boru hatları
güzergahları, kaynakların paylaşımı, ekolojik dengeler ve jeopolitik kazanımlar
statü sorununun nasıl halledilmesine bağlı olarak şekillenecektir.
Yeni jeopolitik düzende yaklaşık on
yıldır uluslararası bir mücadeleye sahne olan Hazar'daki statü tartışmalarında
bugün gelinen nokta oldukça farklı bir şekil almıştır. Zira bir çok ülke
başlangıçta savundukları fikirlerden vazgeçmiş, bazıları ise karşılıklı
tavizler vererek anlaşmaya varmışlardır. Özellikle Rusya, Kazakistan ve
Azerbaycan bu konuda oldukça önemli mesafeler katederek denizin dibinin ulusal
sektörlere bölünmesi ve su yüzeyinin ise ortak kullanımı konusunda belirli bir
konsensüse gelmişlerdir.
Türkmenistan, Azerbaycan ile olan
tartışmalı yataklar dışında bu gruba daha yakındır. İran ise en başından beri
takındığı olumsuz tavrı sürdürmeye ve denizin beş eşit parçaya bölünmesi tezini
savunmaya devam etmektedir. Bu sebeple eski Sovyet cumhuriyetlerinin bir
şekilde anlaşabilecekleri varsayılsa bile çözümsüzlükten yana çıkarları bulunan
İran'ın çözüm önerilerine sıcak bakmayacağı düşünülmektedir.
Hazar Denizi, sadece zengin
hidrokarbon ve deniz ürünleri kaynakları ile değil, aynı zamanda jeopolitik konumu
sebebiyle de yeni dünyanın en önemli nüfuz mücadelesi mekanlarından birisidir.
Dolayısıyla bu bölgede yaşanan nüfuz mücadelesi sadece kıyıdaş ülkelerden
ibaret değildir.
Uluslararası aktörlerin de faal olarak
iştirak ettiği bu nüfuz mücadelesinin kısa zaman dilimi içerisinde bir neticeye
varması beklenmemelidir. Hazar'da devam eden statü sorununun kısa vadede bir
neticeye varması düşünülmediği gibi, bu coğrafi mekan her an yeni tartışma
kaynaklarını ortaya çıkaracak bir potansiyeli de içerisinde barındırmaktadır.
1 Vladislav Yuriçsın, "Kaspiiskie
Şahmat: Moskva vvodit Novuyu Figuru", 28 Temmuz 2000.
2 Z.N.Eminov, Azerbaycan'ın Fiziki ve
İgtisadi Coğrafyası, Derslik, Bakü, 2000 ss.36-40; R.Rehmanov, A.Rehimov, Xezer
ve Neft, Azerneşr, Bakü 1961, s.22.
3 "Türkiye ve Dünyadan Petrol
Haberleri Bülteni", Mart 1997, s.4.
4 Rehmanov, Xezer ve Neft, s. 108.
5 Rahman Kurbanov, "Morskaya
Neftegazadobıça i ee Problemı", Caspian Energy Dergisi, Bakü, No: 3, 2000.
6 Mahmud İsmayıl, Azerbaycan Tarihi,
Bakü, 1993, ss.178-180.
7 R.F.Mamedov, "Mejdunarodno
Pravavog Status Kaspiyskogo Moryo, Kak Pograniçnogo Ozera" Beynelhalg
Hügug, Bakü, 1998, No: 1, s.10.
8 L.Yevgraşina, "Azerbaycan
Xezerin Statusunun Müeyyenleşdirilmesi Meselesinde Telesmelidirmi?", Ayna
Gazetesi (Bakü), 2 Kasım 1996.
9 Dokumentı Vneşney Politiki
SSSR.M.Politizdat, Moskova, 1965.s.429.
1 10 Bir deniz mili 1.852 m'dir.
11 E.Kamiloğlu, "Hezerin Statüsü
Meselesinin Hellinin Merkezi Bakıya Keçmişdir", Ayna Gazetesi (Bakü) 1
Ağustos 1998.
12 Sbornik Deystuuyuşih Dogovorov,
Soglaşeniyi Konvekçiy Zaklyuçennıh SSSR s İnostrannami Gosudarstuami,
M.Gospolitizdat, Moskova, 1956, ss.71-72.
13 Arkadii Dubnov, Arif Hüseyinov,
"Persidskii Razliv: Tegeran Naznaçil Rossiyu Sudey v Spore s Baku", 7
Ağustos 2001.
14 T.Tatarayev, "Hezerin Statusu
ve Neft Mugavileleri", Azerbaycan Gazetesi (Bakü) 18 Ocak 1995.
15 "Dördlük, Yohsa Beşlik?",
Bizim Esr Gazetesi (Bakü), 8 Ağustos 2001.
16 Nikolay Sergeyeeviç Strolyarov,
"Kak Sovmestit Moral i Vneşnyoyo Politiku: Rossiya Sama Vinovat v Tom, Şto
Utratila Svoe Vliyanie Na Kaspii".
17 Hesen Ağacan, "Hezer Düğünü
Getdikçe Böyüyür", Ekspress Gazetesi, (Bakü) 26 Haziran 2001.
18 "Alma-Atinskaya
Deklaratsiya".
19 Artem Borisov, "Kaspiiskiy
Pirog Balşoy, Hvatit Na Fseh".
20 Nikolay Sergeyeeviç Strolyarov,
"Kak Sovmestit Moral i Vneşnyoyo Politiku: Rossiya Sama Vinovat v Tom, Şto
Utratila Svoe Vliyanie Na Kaspii".
21 Azerbaycan'ın Azeri, Çırak ve
Güneşli (derin sular) rezervuarlarını geliştirmek amacı ile kurulan 11 yabancı
üyeli (TPAO da yüzde 6.75 hisseye sahip) Konsorsiyum 30 yıl içinde yaklaşık 4.5
milyar varillik üretilebilir petrol rezervlerini üretmek ve pazarlamak amacı
ile, 1994'den beri faaliyettedir.A.Necdet Pamir, Bakü-Ceyhan Boru Hattı: Orta
Asya ve Kafkasya'da Bitmeyen Oyun, Ankara, ASAM Yayını, 1999, s.55.
22 Elman Nesirov, Azerbaycan Nefti ve
Beynelhalk Mügavileler (1991-1999), Bakü 1999, s.29.
23 BP-Statoil, Amoco, Gasprom, Lukoil,
Penzoil, Unocal, Mc Dermott Int., Ramco, TPAO ve Delta firmaları.
24 Saule Baycaunova, "Kazakistan
Petrol ve Gazının Türk ve Rus Dış Politikalarındaki Yeri ve Önemi",
Avrasya Dosyası ABD Özel Sayısı, Ankara, ASAM Yayını, Cilt 6, Sayı 2, Yaz 2000,
s.257.
25 Kadir Dikbaş "Hazar'da
Dans", da Diyalog Avrasya Dergisi, İlkbahar 2000, s.17.
26 Sovyetler Birliği'nin Hazar'ı
kapalı deniz olarak tanımlaması, 1940'lı yıllarda SSCB'nin uyguladığı askeri
strateji doktrini ile ilgilidir.
27 Sovyetler Birliği'nin dağılmasının
ardından paylaşılmaya başlanan Sovyet mirası içerisinde enerji sektörünün de
taksimatı yapıldı. Bu taksimatta Hazar enerji kaynakları üzerinde öteden beri
"öncü" rolü bulunması sebebiyle en çok payı (deniz platformları,
helikopterleri, gemileri v.s.) Azerbaycan aldı."Na Kaspii Mojno Sozdat
Ekonomiceskii Soyuz", Nezavisimaya Gazeta, 28 Eylül 2000).
28 Ayaz Gocayev, "Hezer Behanedir
Dava Neft Davasıdır", Panaroma Gazetesi (Bakü), 14 Kasım 1996.
29 Şahin Memmedov, "Hezerin
Satusu: Hereket Mexanizmi Yavaşladılmış Mina", Ekspert Dergisi (Bakü) No:
8-9, 2000.
30 Nijerya, Çad ve Niger arasındaki
Çad Gölü; Kenya, Yanzanya ve Uganda arasındaki Viktoriya Gölü; Uganda ve Zaire
arasındaki Alberta ve Edward Gölleri; İsviçre ve İtalya arasındaki Lugano ve
Majore Gölleri, Tanzanya, Malawi ve Mozambik arasındaki Nyasa Gölü; Tanzanya,
Zaire, Brundi ve Zambiya arasında Tangayika Gölü; Kanada ve ABD arasındaki
Büyük Göller ile Fransa ve İsviçre arasındaki Ceneva Gölü bu kabilden
göllerdir.Bkz: Clive Schofield and Martin Pratt, "Claims to the Caspian
Sea", Jane's Intelligence Review, Şubat 1996.
31 Yolbars A.Kepbanov, "Hazar
Denizi'nin Yeni Yasal Statüsü Bölgesel İşbirliği ve İstikrarın Temelidir",
Alaeddin Yalçınkaya (der.) Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, Ankara,
Bağlam Yayıncılık, 1998, ss 57-58.
32 "Prezident Aliyev Kritikuet
Pozisiyu Aşxabada po Razdely Kaspiya", 18 Temmuz 2001.
33 İbragim Mamedov, "Igrı Bez
Galstukov: İtogom Geopolitiçeskogo Pasyansa, Razlojennogo Na Kaspii, Budet
Formalnaya Vstreca Prezidentov", Echo Gazetesi (Bakü), 7 Ağustos 2001.
34 Mexman Gafarlı, "More Problem,
Status Kaspiya Vryadli Budit Opredelen v Blijayşee Vremya", Nezavisimaya
Gazeta (Moskova), 01 Mart 2001.
35 Ekaterina Teseminkova,
"Rossiya Smeşşaet Aksentı", Nizavisimaya Gazeta (Bakü), 10 Haziran
2001.
36 V. F. Gurin, "Pravovoy Status
Kaspiskogo Morya i Problemı Obespeceniya Nasionalnıx İnteresov Rosiiskoy
Federasii v Prikaspiyskom Regione", 19 Haziran 2001; İran'ın ve genelde
diğer ülkelerin payları değişik kaynaklarda farklı şekillerde verilmiştir.Ancak
en çok değişiklik arzeden İran'ın payı yüzde 12 ile 14 arasında değişmektedir.
6 Haziran 2001; Bazı gözlemciler İran'ın belli tavizler vererek anlaşmaya
yanaşması halinde Hazar'daki payının yüzde 16'lara kadar çıkabileceğini ileri
sürmektedirler.
37 Vladimir Babak, "Neft Kaspiya
v Otnoşenyax Kazaxstana s Rossiey" Centralnaya Aziya i Kavkaz, No: 1 (2)
1999, s. 125.
38 Fuad Hesenoğlu, "Neft
Mügavilesinin Nece Müdafie Etmek Olar" Azadlıg Gazetesi (Bakü) 29 Eylül
1994.
39 Sinan Oğan, "Azerbaycan'ın
Tanımlanamayan Ekonomisi ve Türkiye ile Ekonomik İlişkileri", Avrasya
Dosyası Azerbaycan Özel Sayısı, Cilt 7, Sayı 1, İlkbahar 2001, s.65.
40 Azerbaycan Gazetesi (Bakü), 7
Haziran, 1994.
41 Cynthia M.Croissant, Michael
P.Croissant, "Hazar Denizi Statüsü Sorunu: İçeriği ve yansımaları",
Avrasya Etüdleri Dergisi, TİKA Yayını, Cilt 3, Sayı 4, Kış 1996/97.
42 Andrey Smirnov, "More ili
Ozero: Politika Protiv Geografii", Kommersant Daily, (Moskova) 24 Ağustos
1994.
43 Diğer yandan 23 Kasım 1993'te
Azerbaycan sahillerine yakın deniz kısmı da dahil olmak üzere Azerbaycan
topraklarındaki petrol ve gaz yataklarının keşfedilme ve işlenme alanlarında
iki ülkenin işbirliğinden bahseden Azerbaycan-Rusya hükümetler arası bir
anlaşma imzalanmıştır. Lukoil'in temsilcileri görüşmelerde hiç bir şeyi kendi
başlarına gerçekleştirmediklerini açıkladılar. Lukoil, o dönemde hisse
senetlerinin kontrol paketinin devlete ait olduğu bir petrol
şirketidir.Yaptıkları işlerde yukarıda belirtilen hükümetler arası anlaşmaya
dayanmıştır.Nikolay Sergeyeviç Strolyarov, "Kak Sovmestit Moral i Vneşnyoyo
Politiku: Rossiya Sama Vinovat v Tom, Şto Utratila Svoe Vliyanie Na
Kaspii".
44 Azerbaycan Gazetesi (Bakü), 24
Eylül 1994.
45 "Problema Nefti i Gosudarstva
Prikaspiskogo Regiona".
46 Rusya, Mart 2001'de yeni bir
teklifte bulunarak Hazar'ın kuzeyini, Rusya ve Kazakistan arasında bugün iki
ülkenin üzerinde anlaşmış olduğu paylara göre bölünmesini ve güney yarısını ise
üç eşit parçaya (her bir ülkeye yaklaşık yüzde 17 pay düşmek üzere),
Azerbaycan, İran ve Türkmenistan arasında paylaştırılmasını teklif etmiştir.
47 Vladimir İliç Maksimenko,
"Status Kaspiskogo Morya i Sotrudnicestvo Prikaspiskix Gosudarstv",
19 Eylül 2000.
48 Eldar İsmayılzade, "Gazaxıstan
Hezerin Dibinin Bölünmesine Razıdır", Azatlık Gazetesi (Bakü), 10 Nisan
1998.
49 Rusya'nın bir diğer endişesi ise
Hazar'ın deniz olarak kabul edilmesi durumunda bu su havzasının Karadeniz ile
bağlantısını sağlayan ve Rusya Federasyonu coğrafyası içerisinde bulunan Don ve
Volga nehirlerinin "uluslararası su yolları" olarak tanınması ve
Hazar'ın uluslararası denizciliğe açık hale gelebileceği korkusudur. Bu durumun
Rusya topraklarının coğrafi olarak bölünmesi ve uluslararası güçlere açık hale
getirilmesi manasına geleceğinden, Rusya'nın Hazar'ı deniz olarak tanımamasının
anlaşılır sebepleri de ortaya çıkmaktadır.
50 Nazim Cafersoy, Eyalet Merkez
Düzeyinden Eşit Statüye: Azerbaycan-Rusya İlişkileri (1991-2000), Ankara
Çalışmaları, Ankara, ASAM yayını, Ekim 2000, s.35.
51 "Na Kaspii Mojno Sozdat
Ekonomiceskii Soyuz", Nezavisimaya Gazeta (Moskova), 28 Eylül 2000.
52 "Viktor Kalüjnıy: Medlit c
Opredeleniem Statusa Kaspiya", 2 Ekim 2001.
53 V. F. Gurin, "Rossiya
Povoracivaetsya Litson k Kaspiyu".
54 Magsudul Hasan Nuri, "Hazar
Denizi Bölgesi: Sorunlar ve Belirtiler" Avrasya Etüdleri, Ankara, sayı 19,
İlkbahar-Yaz 2001, s.15.
55 T.Tatarayev, "Hezerin Statusu
ve Neft Mugavileleri" Azerbaycan Gazetesi (Bakü) 18 Ocak 1995; Ayaz
Gocayev, "Hezer Behanedir Dava Neft Davasıdır", Panaroma Gazetesi
(Bakü), 14 Kasım 1996; Sedreddin Hesensoy, "Hezer Her İki Variantda
Azerbaycanındır", Ağrıdağın Sedası Gazetesi (Bakü), Kasım 1994; Hacıbaba
Abbasov, "Hezer Göldür, Derdi İse Denizler Gederdir..." Ekonomiks
Gazetesi (Bakü), 29 Temmuz 1995.v.b.
56 Elnur Soltan, "Hazar'ın Hukuki
Statüsü: Çizilemeyen Sınırlar", Stratejik Analiz Dergisi, Cilt 12, Sayı
13, Mayıs 2001, s.65.
57 Namık Kemal Yolga, Kapalı Deniz
Hukuku 1996.
58 Bu sözleşmenin ilgili maddeleri
uyarınca; Devletler kendi karasularını 12 deniz mili uzunluğunda, karasal
marjine bağlı olarak 200 ile 350 mil arasında kıta sahanlığı ve 200 mil
uzunluğunda "münhasır ekonomik bölge" ilan etme hakkına sahiptirler.
59 Kenan Çelik, Cemalettin Kalaycı,
"Azeri Petrolünün Dünü ve Bugünü", Avrasya Etüdleri Dergisi, TİKA
Yayını, Ankara Sonbahar-Kış 1999, No: 16, s.111.
60 "Law, Basis of Iran's Action
in Caspian Sea", Tehran Times (Tahran), 14 Ağustos 2001.
61 Arkady Dubov, "Kak Vladimir
Putin Vışel iz Kaspiiskogo Tupika", 10 Ağustos 2000.
62 Mustafa Adıgüzel, Azerbaycan
Mevzuatı, (der) Ankara, Hazine Müsteşarlığı Yayını, 2000,
63 Sinan Oğan, "Yüzyılın Dramı:
Azerbaycan'da Göçmen (Kaçkın) Sorunu", Avrasya Dosyası Azerbaycan Özel
Sayısı, Ankara, ASAM Yayını, İlkbahar 2001, ss.431-454.
64 Viktor Grebsov, "Kaspii:
Ştromoboe Preduprejdenie", 8 Ağustos 2001.
65 E.Ehmedov, "Xezerin Statusu
İle Bağlı Mesele Yeniden Gündeme Gelir", 525. Gazete (Bakü) 7 Mayıs 2001.
66 Rasim Musabeyov, "Türkmenistan
Heç Neye Nail Olabilmeyecek", Yeni Musavat Gazetesi (Bakü), 6 Ağustos
2001.
67 Yolbars A.Kepbanov, "The New
Legal Status of the Caspian Sea is the Basis of Regional Co-operation and
Stability", Perceptions, December 1997-February 1998 Volume II-Number 4.
68 "Aşgabat'taki
Türkmenistan-Azerbaycan Görüşmeleri Sonuçlandı", Neytralnıy Türkmenistan,
No: 116, 04 Mayıs 2001; Oil rich Caspian Causes Dispute, ISN, 30 Temmuz 2001.
69 "Konfliktı Raznıx Şirot",
Vremya Novostey Gazetesi (Moskova), 23 Mayıs 2001.
70 Nezavisimaya Gazeta (Moskova), 12
Mayıs 2001.
71 Arif Hüseynov, Arkadiy Dubnov,
"Türkmenbaşi Smenil Milost Na Gnev Kaspiiskoe Primirenie Mejdu Baku i
Aşhabadom Ne Sostoyalos", Vremya Novostey Gazetesi (Moskova) 8 Mayıs 2001.
72 Neytralnıy Turkmenistan Gazetesi
(Aşkabat), 3 Mayıs 2001.
73 İlya Bayko, "V Razdele Kaspiya
vse Sredstva Haroşi", 3 Ekim 2000; Hazar'da Rusya Önerisi, 15 Temmuz 2001.
74 Viktor Andreev, "Viktor
Kalyujnıy 'Zakrıl' Turkmenistan i Podderjal Pretenzii Azerbaydjan",
Nezavisimaya Gazeta (Moskova), 6.09.2001.
75 Michael Levyled, "Russia:
Criticism of Turkmenistan May Aim to Please Azerbajan", RFE/RL, 5 Eylül
2000.
76 Vladimir Babak."Neft Kaspiya v
Otnoşeniyax Kazakistana c Rossiey", Aziya i Kavkaz, No: 4, 1994.
77 A.Reşidoğlu, "Putin Türkmence
Danışır", Ayna Gazetesi (Bakü) 6 Temmuz 2001.
78 Ludmila Romanova, Ekaterina
Tecemnikova, "Putin Ostaivaet Rossiskie İnteresı Na Kaspii",
Nizavisimaya Gazeta (Moskova), 10 Ekim 2000; Galina Bazina, 09 Ocak 2001.
79 Ulbolsın Kojantaeva, "Sever
Podelili, Yug Ostalsya", Delovaya Nedelya, 10 Aralık 2001.
80 Cenk PALA, "Boru Hattı
Oyununda Bitmeyen Oyun: Hazar'ın Hukuki Statüsü", PetroGas Dergisi,
Mayıs-Haziran 2001, Sayı 23.
81 Gülnar Nugman, "Hazar
Denizi'nin Hukuki Statüsü", Avrasya Etüdleri Dergisi, Sayı 13, İlkbahar
1998, s.87.
82 Nesip Nesipli, "İran
Azerbaycan Görüşmeleri Gerçekleşecekmi?", Yeni Musavat Gazetesi (Bakü), 30
Temmuz 2001.
83 R.Resulov, "İmzalanan
Mügavileler Üzre İşlenecek Yatagların Yarıdan Çoxu Boş Çıxabiler", Ayna
Gazetesi (Bakü), 27 Haziran 2001.
84 "Kaspii Budet Delit, a
Baku-Djeyhan Ostavyat Bez Nefti", 15 Ocak 2001.
85 Hazar kıyılarında sadece
"Enzeli" petrol sahasında üretim yapan İran'ın, Hazar'daki ulusal
sektörü içerisinde bulunulduğu düşünülen petrol ve doğal gaz yatakları oldukça
derin sularda yerleştiğinden şimdilik bu yatakların fazla bir
"albenisi" bulunmamaktadır.".
86 R. Aliyev, R. Orucov, R. Nasirov,
"Zapadnıy Konsorsiyum Mojet Otkazatsya ot Kontraktov Na Kaspii", 6
Ağustos 2001.
87 Michael P.Croissant,
"Transkafkasya'da Petrol ve Rus Emperyalizmi", Avrasya Etütleri, Cilt
3, Sayı 1, İlkbahar 1996, s.20.
88 "Muharibe Edek,
Yoxsa...!", Bizim Esr Gazetesi (Bakü), 4 Ağustos 2001.
89 Zerkalo Gazetesi (Bakü), 11 Temmuz
1998.
90 Tevfik Zülfügarov, "Azerbaycan
Hezeryanı Ölkelerle Meslehetleşme Aparmalıdı", Yeni Musavat Gazetesi
(Bakü), 26 Haziran 2001.
91 Aleksandr Reutov, "Rossiya i
İran Ne Stali ssoritsya Vapros o Razdele Kaspiskogo Morya Otlojen",
Kommersant, 13 Mart 2001.
92 Vladimir Maksimenko,
"Prikaspiskiy Region v Mirovoy Ekonomike i Mejdunarodnıx Otneşeniyax".
93 "Caspian Sea's Legal Regime, a
Necessity", Tehran Times (Tahran), 16 Temmuz 2000.
94 Fikret Ertan, "Hazar'da
Güvenlik Problemi de Çıkıyor", Zaman Gazetesi (Ankara) 9 Haziran 2001.
95 Ekaterina Tesemnikova, "Ostrıe
Grani Postcovetskogo Peredela", Nezavisimaya Gazeta (Moskova), 16 Ağustos
2001.
96 "Hazar Deniz mi, Göl
mü?", Sabah Gazetesi (Ankara) 14 Ağustos 2001.
97 Kalso Vokrug Azerbaidjana
Sjimaesya", Zerkalo Gazetesi (Baku), 28 Haziran 2001.
98 Mihail Preplesnin, Egor Yaşin,
"Kaspia Nado Delit Sppvedlivo", Ne
zavisimaya Gazeta (Moskova), 25 Temmuz
2000; Mihail Preplesin, egor Yaşin, "İspitanie Morem Na Kapsii Delat Ne
Tolka Neft, No i Politiçiskoe Vlinie", Nezavisimaya Gazeta (Moskova), 24
Ekim 2001.
99 Alçin Muraliyev, Serdar Muradov,
"Prikaspiskie Hedorazumenya Azerbaydjan Prodoljaet Vesti Spor o
Mestorojdenyax", Gazeta SNG (Moskova), 7 Ağustos 2001.
100 Aleksey Griibov, "Kypez ili
Sardar?", 11 Haziran 2001.
101 Oleg Banişevskii, "Politika
Baku Utopila Transkaspii?, Nizavisimaya Gazeta (Moskova), 22 Mart 2000.
102 Azerbaycan ile Türkmenistan
arasındaki ilişkiler 1994-1996 tarihleri arasında normal sayılabilecek
düzeydeydi ve hatta Türkmenbaşı Bakü'yü ziyaret bile etmişti. Ancak 1997'den
itibaren Kepez/Serdar sorununun ortaya çıkmasıyla ilişkiler bozulmaya
başlamıştır.
103 "Türkmen Sefiri
Gayıdacag", Bizim Asır Gazetesi (Bakü), 7 Haziran 2001.
104 Bextiyar Tuncay, "Biz
Geosiyasi Kataklizmlerden Doğan Müveggeti Rahatsızlıglara Dözmeyi
Bacarmalıyıg" 525. Gazete (Bakü), 09 Haziran 2001.
105 "Aşgabad Nota Gönderib",
Bizim Esr Gazetesi (Bakü), 28 Haziran 2001.
106 Rasim Musabeyov, "Bize Tezyig
Etmeye Çalışırlar", Bizim Asır Gazetesi (Bakü), 7 Haziran 2001.
107 1999 yılından itibaren
Türkmenistan'ın Azerbaycan'da Büyükelçiliğinin bulunmasına rağmen Azerbaycan'ın
bu ülkede Büyükelçiliği bulunmamaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde Büyükelçilik
açmış olan Azerbaycan hem önemli sorunları olduğu ve hem de etnik köken
itibariye mevcut yakınlığı bulunan Türkmenistan'dan ve diğer Orta Asya Türk
cumhuriyetlerinden BDT içerisinde savaş halinde olduğu Ermenistan lehine bir
baskı unsuru olarak kullanabileceği bu ülkelerde ve Türkmenistan'da
büyükelçilik daha açmamıştır. Bu Azerbaycan'ın yakın çevre ve Orta
107 Asya politikasındaki büyük bir
handikap olarak değerlendirilmektedir. Azerbaycan bu hadisede sonra
Türkmenistan'da bir Büyükelçilik açacağını açıklamıştır.
108 Türkmenistan'ın Mayıs ayında
açıkladığı dış borç (alacaklı) ülkeler listesinde Azerbaycan'ın bu ülkeye borcu
52 milyon dolar olarak ifade edilmiştir. Azerbaycan 1992-1995 yılları arasında
bu ülkeden aldığı doğal gaz karşılığı olan borcunu ödediğini ve sadece 18.7
milyon dolar borc ana parası ve 4 milyon $'da faizi olduğunu söylemektedir.
Anlaşmada faiz yükümlülüğü olmadığını bildirmektedir. Türkmenistan ise borcun
anapara ve faiziyle birlikte 52 milyon dolar olduğunda ısrar etmekte ve borcun
üçüncü bir tarafa satılabileceği yönünde Temmuz ayında Azerbaycan'a bir nota
vererek bu ülkeyi uyarmaktadır.Azerbaycan borcunu bir kısmını "mal
karşılığı" olarak ödemiştir.
109 Aleksey Griibov, "Kypez ili
Serdar?", Haziran 2001
110 F.Memmedov, 'Azerbaycan Hezerde
Birinci Garşıdurmanı Uduzur', Ayna Gazetesi (Bakü), 3 Ağustos 2001.
111 Senobar Şermatova, "Spor Mejdu
tegeranov, Aşxabadom i Baku izza Morskix Mestrojdenii Prexodit v Voennuyu
Fazu", Moskovskie Novosti, (Moskova) 31 Temmuz 2001.
112 Başkent Bakü'den yaklaşık 150 km
güneybatıda bulunan Alov, Şark ve Araz yatakları 1998 yılında uluslararası
işletime açılmış ve ARDNŞ yüzde 40, BP yüzde 15, Statoil yüzde 15, Exxon-Mobil
yüzde 15, TPAO yüzde 10 ve AEK yüzde 5 pay almışlardır. 118 Ancak bu yataklarda
daha üretime geçilememiş ve keşif çalışmaları sürdürülmektedir.
113 "Caspian Oil Hpoes Down But
not Out", Agence France Presse, 31 Temmuz 2001; Marat Gurt, "Caspian
War of Words Heats Up" Reuters, 31 Temmuz 2001; Gafar Bagirov, "Novoe
Protivostayanie Na Kaspii", 30 Temmuz 2001; "Russia Urges Calm in
Caspian Dispute", "Caspian İncident" Our century, Weekly
Newspaper 25-31 Haziran 2001; "İran İgnoriruet Ofisialnoy Baku v Vapros
Regionalnogo Sotrudnicestva?", Zerkalo Gazetesi (Baku), 28 Haziran 2001;
F.Memmedov, "Hezer Nefti İle Bağlı İlk Herbi İnsident", Ayna Gazetesi
(Bakü), 27.Haziran 2001.
114 "Azerbaydjan i İran Ne Mogut
Dogovoritsya o Kaspi", İvan Gribanov, "Voennaya Aksiya İrana v
Otneşenii Zapadnıx Kompanii, Rabotayoşix v Yujnom Kaspii" Sprovosirovna
Admnistratsey SŞA, Samalyot VVS İrana Naruşil Vozdunoe Prostranstvo
Azerbaycana", 1 Ağustos 2001; "Azerbayjan Abvinyaet İran v Naruşaenii
Teritoryalnıx Vod Na Kaspii", 24 Temmuz 2001; "Azerbaycan İran
Gerginliği", 1 Ağustos 2001; Arif Useynov, Arkady Dubnov, "Persidskii
Neftyannoy Poxod", Vremya Novostey Gazetesi (Moskova), 1 Ağustos 2001.
115 Şerg Gazetesi (Bakü), 'İran-Rusya
Garşıdurması', 26 Haziran 2001.
116 Hazar'da ortaya çıkan bu sorun ile
beraber BP, önemli miktarda ekonomik zarara uğradığını iddia etmiş ve
çalışmalarını askıya almıştır. Azerbaycan ise, buna anlam veremediğini, BP'nin
anlaşmadan doğan tüm yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini savunmuştur.
117 Sergey Gribov, "İran
Nagnetaet Napryajennost Na Kaspii, Ştobı Povernut Kaspiiskuyu Neft k
Persidskomu Zalivu", 16 Ağustos 2001.
118 Azerbaycan'ın ve Batı ve İsrail
ile olan işbirliği, Türkiye ile geliştirdiği ilişkiler, Türkiye ile sağlanan
sıkı askeri işbirliği ve NATO'nun Azerbaycan'da üs kurması gerektiği yönünde
yaptığı açıklamalar, ABD'nin Azerbaycan'a verdiği sahil güvenlik botları,
Hazar'ın statüsünün giderek yakınlaştığı bir ortamda artık son kozların
oynanması, Aliyev'in İran'a yapacağı ziyaret öncesi baskı oluşturmak, İran'ın
Dağlık Karabağ barış görüşmelerine katılmak isteğinin Azerbaycan tarafından
sıcak karşılanmaması, Bakü'nün İran'da yaşayan Azerbaycan Türklerine yönelik
ilgisinin giderek artması ve "Güney Azerbaycan" söyleminin resmi
yetkililer tarafından da giderek artan bir şekilde kullanılmaya başlaması
İran'ın rahatsızlığına sebep teşkil etmekteydi, Hazar'daki kaynakları
vesilesiyle Azerbaycan ve Kazakistan'ın kendisine rakip olarak piyasaya
çıkmalarını geciktirmek, İran'ın Avrupa'dan Çin'e kadar uzanacak olan tarihi
ipek yolunu canlandırma TRACECA (Transport Corridor Europe Caucasus Asia)
projesi dışında bırakılması, İran'ın Azerbaycan'da giderek gerileyen ticaret
hacmi, Diğer yandan İran'ın iç dinamikleri arasında yaşanan çatışmada taraflar
bu sorunu kullanılmak istenmektedirler.
119 "V Şage Ot Voynı Na
Kaspii?", Exo Gazetesi (Baku), 24 Haziran 2001.
120 "ABD'den İran'a Hazar
Uyarısı" 27 Temmuz 2001.
121 "Russia urges Azerbaijan, Iran
agreement", 27 Temmuz 2001.
122 İbragim Mamedov, "Igrı Bez
Galstukov: İtogom Geopolitiçeskogo Pasyansa, Razlojennogo Na Kaspii, Budet
Formalnaya Vstreca Prezidentov", Echo Gazetesi (Bakü), 7 Ağustos 2001.
123 Bu konuda bkz.Mehmet Binay,
"Hazar'da Paylaşım Kavgası" , 27 Temmuz 2001.
124 "Türkiye Hazar Denizi'ne
Karışmak Yerine İç Krizlerini Çözsün", Entehab Gazetesi (Tahran), 16
Ağustos 2001 (BYE Tercümesi).
125 "Gazaxıstan Azerbaycana
Destek Verdi", Kaspi Gazetesi (Bakü), 28-30 Haziran 2001.
126 "İran Zayavlyaet o Gotovnosti
Zaşitit Svay İnteresı Na Kaspii", 07 Ağustos 2001.
127 "Four Cacpian States Sing
Accord for Partial Division", New Europe, 17-23 Kasım 1996.
128 "Status Kaspiya (Pazisiya
Zainteresovannıx Gosudarstv) ", No: 3, 2000.
129 Bu konuda geniş bilgi için bkz:
Sinan Oğan, "Azerbaycan'da Sovyetlerin Uyguladığı Sanayileşme
Politikalarının Çevre Üzerindeki Tesirleri" Kubbealtı Akademi Mecmuası,
Haziran 1992.
130 "Zaçem Tegeranu Konfliktu Na
Kaspii?", 23 Ağustos 2001; Sergey Gribov, "İran Nagnetaet
Napryajennost Na Kaspii, Ştobı Povernut Kaspiiskuyu Neft k Persidskomu
Zalivu", 16 Ağustos 2001; "İran Ne Smojet Pobedit v Kaspiiskom
Dele", Zerkalo Gazetesi (Bakü), 23 Ağustos 2001; Afanasiy Sborov,
"Kaspii Doljen Stat Zonoy Mira", Komersant Gazetesi (Moskova) 29
Eylül 2000.
131 Cenk PALA, "Boru Hattı
Oyununda Bitmeyen Oyun: Hazar'ın Hukuki Statüsü" PetroGas Dergisi, Ankara,
Mayıs-Haziran 2001, Sayı 23.
132 "Transkaspii: Geopolitiçiskiy
Uzel XXI Veka".
133 Aleksandr Akimov,
"Predvaritelnıe İtogi Ekonomisçeskogo Razvitiya Kazaxstana v 2000
Godu", 15 Mart 2001.
134 Oleg Çerniçskii, "Rossiya i
Kazaxstan Uveliçivayut Eksport Nefti", Vremya Novostey Gazetesi, 16 Ekim
2001.
135 Hazar boru hattı şirketi (CPC)
konsorsiyumuna katılım ve paylar: Rusya %24, Kazakistan %19, Umman %7, Chevron
Caspian Pipeline Consortium Company %15, Lukarco %12.5, Rosneft-Shell Caspian
Ventures limited %7.5, Mobil Caspian Pipeline Company %7.5, Agip International
%2, BG Overseas Holding limited %2, Kazakistan Pipeline Ventures LLC %1.75,
Orix Caspian Pipeline LLC %1.75.
.