Yrd. Doç. Dr. Osman Köse
Kırım Hanlığı, Altınordu Devleti'nin
dağılması sonucu onun parçalarından birisi olarak XV. yüzyıl başlarında Hacı
Giray tarafından kurulmuştur. Mengli Giray'ın hanlığı zamanında ve onun
müracaatıyla, Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı Devleti'ne metbu bir hanlık
haline gelmiştir.
Siyasî, sosyal ve jeopolitik özellikleri dolayısıyla da
Osmanlı idari teşkilatına bağlı bir eyalet statüsüyle Hacı Giray'ın soyundan
gelenler tarafından Rus ilhakına kadar geçen dönemde Hanlık ile idare
edilmiştir. Osmanlı Devleti'ne tâbi' olma Kırım'a siyasî, askerî ve sosyal güç
katmıştır. Özellikle, Altınordu Devleti'nin dağılması ile bağımsız bir devlet
olarak günden güne büyüyen, Kazan ve Astrahan hanlıklarını yok edecek düzeyde
gelişen Rusya gibi bir devlete karşı, uluslararası siyaseti yönlendiren ve
ağırlığını her cihetten hissettiren Osmanlı Devleti gibi bir gücü arkasına
almıştır.
Osmanlılar için de Kırım'ın elde
edilmesi çok önemlidir. Karadeniz'in bir "Osmanlı gölü" haline
gelmesiyle beraber, kuzeyde güvenliği sağlayan ve savaşçılık yetenekleri
muntazam olduğundan kendi adlarına o bölgedeki "ilerlemeleri" yürütecek
Kırım gibi bir gücü elde etmişlerdir. Hedefleri Baltık, Karadeniz ve Hazar
denizi istikametlerinde ilerlemek olan Ruslar, Osmanlı Devleti ile doğrudan
mücadele etmeyi göze alamayınca nasıl Kazakları kullandıysa, Rusya'yı
kendilerini tehdit edebilecek düzeyde bir engel olarak görmeyen Osmanlı Devleti
de "kuzeyde beliren tehlikeye" karşı mücadeleyi Kırım hanlığı
vasıtasıyla yürütmeyi yeğlemiştir.
XVII. yüzyılda Rusya destekli
kazakların Sinop, İstanbul, Ahyolı ve Yeniköy'e kadar sokulup buraları
yağmalamaları ve hatta 1637'de kısa bir müddet de olsa Kırım yarımadasında bir
iç deniz olarak kabul edilen Azak Kalesi'ni ele geçirmeleri Rusların artık
Osmanlı Devleti için bir tehlike olmaya başladığını, bu nedenle de Kırım için
bu tarihlerden itibaren önceki asırlardan daha da çetin bir döneme girildiğini
göstermekteydi.
Kuruluşundan itibaren Kırım Hanlığı
muntazam aralıklarla Rusya içlerine akınlar düzenlemekteydi. Osmanlıların
siyasî desteğini de alan Kırım akınları Ruslarda telafisi güç ekonomik, askerî
ve sosyal izler bırakıyordu. Bu akınlar Rusların gücünü kırmaya matuf olaylar
olarak değerlendirilse bile, Kırımlılar için ekonomik kazançları da beraberinde
getiriyordu. Üretime dayalı bir ekonomisi olmayan Kırım hanlığında Rusya'ya
yapılan bu akınların iktisadî hayatta kayda değer bir önemi vardı. Rusların bu
yüzyılın sonuna doğru birtakım askerî faaliyetler ile varlıklarını
hissettirmeleri Kırımlıları yakından ilgilendiren gelişmelerdir. Kırım'ın,
Karadeniz'in kenarında olması yanında, Kafkasya'ya ilerleyen yol üzerinde
bulunması Ruslar için ayrı bir önem arz etmekteydi. Osmanlılar bu tehlikenin
farkına XVIII. yüzyılın sonuna doğru ancak varmışlardır.1
Ruslar, batılı devletlerin Osmanlı
Devleti'ne karşı oluşturdukları "mukaddes ittifak"a girdikten sonra
1689 yılında Kırım ve Kefe üzerine saldırıya geçmiş, fakat Kırımlıların karşı
koymalarıyla geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Ruslar ile imzalanan İstanbul
Antlaşması Kırım'da ekonomik ve siyasî etkiler bırakan maddeler içermekteydi.
Buna göre bu zamana kadar Rusların her yıl Kırımlılara verdiği vergiler
kaldırılırken, önemli ekonomik kazançlar sağlayan Rusya içlerine Kırım akınları
yasaklanıyordu. Daha da önemlisi Kırım'ın girişi olarak kabul edilen Azak
Kalesi Rusların eline geçiyordu.2 Bu kale her ne kadar Prut Savaşı sonucu
tekrar geri alındıysa da XVIII. yüzyılın başından itibaren olan gelişmeler
Kırım'da farklı bir dönemin açılmasına sebep oldu. Dış politikalarının önemli
bir ayağını Osmanlı genelinde Kırım üzerine odaklayan Ruslar 1736 yılında,
ileride iktidarının ilk yıllarında II. Katerina'nın danışmanlığını da yapacak
olan Alman asıllı General Münnich komutasında Kırım'ı işgal amacıyla Bahçesaray'a
kadar sokuldularsa da Osmanlı ve Kırım kuvvetlerinin karşı koymaları ile geri
çekilmek zorunda kaldılar.3
Ruslar, Kırım'ı savaş yoluyla
alamayacaklarını anlayınca dahilî birtakım gâileler çıkarmak suretiyle hanlığı
içten zayıflatmak ve Osmanlı Devleti'nin de zayıf bir anında burayı almayı
tasarlıyorlardı. Bu amaçla 1740 yılında Kırım ile ilişkileri düzenlemek üzere
Kiyef'e bir vali tayin ederlerken, 1741 yılında ilk ataması yapılan fakat
Kırımlılar tarafından kabul edilmeyen Nikiforov'u 1763 yılında Kırım'a tekrar
konsolos atadılar. Tayin edilen konsolos Kırım'ın sosyal, politik ve ekonomik
durumunu, adanın topografik ve stratejik şartlarını, askerî teşkilatını,
demografik yapısını, halkın ve Kırım yönetici elitinin örf ve âdetleri gibi
özelliklerini muntazaman Rusya'ya bildirmiştir.4
Kırımlılar da zaten eski
cengaverliklerini kaybetmişlerdi. Ahmed Resmi'nin ifadesiyle Rusya üzerinde
sürekli akın ve çapul yapan Tatarların yerine şimdi "talkan ve boza yerine
berş ve afyon ile çay ve kahve içmeye alışıp tembel ve tiryaki" bir
topluluk vardı.5 Osmanlılar, Tatarların eskisi gibi Ruslar karşısında
dayanıklılık gösterememeleri sebebiyle Kırım ve Kefe seraskeri ünvanıyla bir
vezirin Kefe'de ikamet etmesi lüzumunu hissetmişler ve Kırım Hanlığı'nın
merkezini Bahçesaray'dan muhtemel Rus hücumu karşısında jeostratejik öneme
sahip Bender yakınlarındaki Kavşan'a nakletmişlerdi.6 Kırımlıların sosyal ve
siyasî bünyelerinin eskisine göre zayıflamasını fırsat bilen Ruslar, Kırım'daki
kabileler arasına nifaklar sokmaya ve onları kendi taraflarına çekmeye
çalıştılar. Hatta hanları bile Osmanlılardan gelen emirlere riayet etmemeleri
konusunda iknaya çalıştılar.
Kırım içindeki propagandaları sonucu
kendilerine yeterince taraf bulduklarına inanan Ruslar 1769 yılında Bucak ve
Yedisan Nogayları ile dostluk ve ittifak anlaşması imzaladılar. Zira, 1768
yılında Osmanlı Devleti Rusya'ya savaş ilan etmişti. 15 Temmuz 1770'te de Rus
devlet şûrası, Han'ın otoritesi altında Kırım'ın bağımsızlığını tanıyan bir
karar aldı. Ruslar, savaşın cereyan ettiği bu ortamda Kırım yönetici ve elit
halk tabakası üzerinde Kırım'ın Osmanlılardan ayrı, bağımsız bir devlet olarak
kalmasını ve kendisinin bunun destekçisi olduğunu propagandasını yapmaya
başladı. Bu sözler Kırım yöneticileri üzerinde etkili oluyordu. Asırlardır
Osmanlı himayesinde yaşayan Kırımlılar için hiçbir siyasî gücün etkisi ve
zorlaması altına girmeden devletlerini yönetmek güzel bir şey olarak
görülüyordu. Fakat Rusların iltifatları ve yumuşak sözleri onların kalplerini o
kadar etkilemişti ki ister istemez Rusya tarafına meylediyorlar ve tarihî
düşmanları Rusların artık kuvvetli olduğunu, kendilerini kandırdığını ve
Kırım'ı işgal edeceğini düşünemiyorlardı.
Artık 1770 yılına gelindiğinde
Kırım'da Osmanlı'ya bağlı bir halk tabakası olmakla beraber, Rusya hayranı bey
ve mirzalardan oluşan elit bir kesim vardı. Rusların 1770'de Kırım'a ilk
saldırısında Kırımlılar serasker İbrahim Paşa'ya gereken yardımı
göstermemişler, hatta Tatarlardan bazıları el altından Ruslara istihbarî
bilgiler ulaştırmıştır.7 Bu nedenle Rusya taraftarı olarak bilinen Kaplan Giray
azledilerek yerine III. Selim Giray hanlığa getirildi. Ruslar 1771 Temmuzu'nda
Tatarların da yardımıyla Prens Dolgorukiy komutasında Kırım'ı tamamen işgal
etti.8 Kırım Hanı III. Selim Giray kaçarak İstanbul'a gelince, onun yerine
Osmanlı devleti Maksud Giray'ı han olarak tayin etti.9 Lakin Rusların kuvvetli
telkinleri ile Osmanlıların sözlerini dinlemeyen mirzalar bağımsızlık
hülyalarına kapılmanın bir sonucu olarak bu tayini tanımayarak Sahib Giray'ı
han olarak seçtiler.10
1774 yılında Küçük Kaynarca Antlaşması
görüşmelerine başlandığında Kırım üç yıldır Rusların işgali altında
bulunuyordu. Bu nedenle gerek savaş boyu yapılan Yergöğü ve Bükreş
görüşmelerinde ve gerekse iki gün cereyan eden Küçük Kaynarca Antlaşması
müzakerelerinde en çok tartışılan maddelerden birisi de Kırım meselesidir. 21
Temmuz 1774 tarihinde imzalanan antlaşmanın üçüncü maddesine göre Kırım'a
bağımsızlık verilirken, Kırımlılar Hanlarını kendileri seçecekler, yalnız dinî yönden
Kırım, Osmanlılara bağlı olacaktı.11
Antlaşmayla beraber üç yıldır fiilen
Rus işgali altında olan Kırım artık müstakil bir devlet oluyordu. Osmanlı
Devleti, savaştan mağlup çıkan bir devlet olarak, Rus işgali altına düşmektense
bağımsız bir Kırım'ı daha yeğ görüyordu. Gerek Osmanlı yöneticileri ve gerekse
halk, Kırım'ı kaybetmeyi kesinlikle kabullenemiyorlardı.
Kırım, üç asırdır Osmanlı Devleti'nin
bir parçası olmanın yanında aynı dine mensup bir coğrafya olarak jeopolitik
öneme de sahip bulunuyordu. Buranın bağımsız olmasıyla beraber üç asırdır
"Türk gölü" olma özeliğini yitiren Karadeniz, bu vasfını kaybediyor,
Rusya'nın müdahalesine açık hale geliyor ve hatta daha sonraki gelişmeler de
dikkate alındığında Rusların ağırlığının daha çok hissedildiği bir statüye
kavuşuyordu. İşgale kadar Osmanlı Devleti'nin kuzeyindeki tehlike ve
gelişmelere karşı önemli bir kalkan vazifesi gören unsur artık yok oluyor,
tehlike doğrudan payitaht merkezinin kapısını çalıyordu. Osmanlı
yöneticilerindeki genel kanı, Kırım'ın elden çıkarılmasının geçici bir durum
olduğu, ekonomik ve askerî birtakım düzenlemelerden sonra bu Müslüman
coğrafyanın tekrar kazanılacağı yönündeydi.
Rusya için durum memnuniyet vericiydi.
Kırım ve Rusya'nın tarih sahnesine çıkmasından sonra başlayan mücadele Rusların
galibiyeti ile sonuçlanıyordu. Üç asırdır devam eden Rus baskısının başarıyla
sonuçlanmasının sebebi, Rusya'nın dünyadaki askerî ve teknolojik gelişmeleri
takip etmesinden başka, Osmanlı Devleti'nin askerî ve ekonomik durumunun önceki
asırlara göre zaafiyet göstermesi ve Rusya'nın farkına vardığı gelişmeleri
idrak edememesidir. Daha savaşın başlarında Kırım'ın kaybedilmesinin sebebi,
Osmanlıların askerî başarısızlığı olarak kabul edilse bile, diğer büyük amil,
Rusların plânlı ve programlı propagandasına kanarak Osmanlı askerine yardım
etmeyen, ona zorluk çıkaran, onu engelleyen fakat buna rağmen Rus askerlerine
istihbarî bilgiler dahil her türlü kolaylığı gösteren ve onlara yardım eden
Kırımlı bey ve mirzalardır. Bu nedenle Kırım'ın işgali ve imzalanan antlaşma
ile hukuken Osmanlılara kabul ettirilen Kırım'ın bağımsızlığı, Kırım'ı almayı
dış politikasının bir unsuru olarak gören Rusya için plânlarının bir
parçasıydı. Yani Rusya için işgal ve bağımsızlık statüsünün sağlanması Kırım'ın
ilhakine giden yolun önemli adımlarıydı. Kırım'ın, bağımsız bir devlet haline
gelmesi, o zamana kadar dinî, tarihî ve kültürel bağlarla Osmanlı Devlet ve
toplumuna bağlı olan Tatarlar arasında hoşnutsuzluğa sebep oldu. Bu havanın
oluşumunda, Rusların işgal öncesi propagandanın aksine üç yıllık dönemdeki
farklı davranışları ve gerçek emellerinin halk ve bir kısım bey ve mirzalar
tarafından anlaşılması önemli rol oynuyordu. Kırımlılar, Osmanlı Devleti'nin
himayesi olmadan ayakta durmanın mümkün olmadığını anlamışlardı. Bu maksatla
daha önce aralarında Han seçtikleri Sahib Giray'a baskı yaparak, bağımsızlıktan
vazgeçilmesini, hanların eskiden olduğu gibi Osmanlı Devleti tarafından tayin
edilmesini ve padişaha gönderilecek heyet ile teşrifat ve menşur istenmesini teklif
ettiler. Bu doğrultuda İstanbul'a giden heyetin tekliflerinin kabulünün,
antlaşma gereği mümkün olmadığı öne sürülmekle beraber, "umur-ı
mezhebiyelirinin Osmanlı padişahı tarafından görülmesi" maddesinden
istifade ile hutbede padişahın adının zikredilmesi, sikkenin halifenin adıyla
kesilmesi ve Kırım kadılarına mürasele yollanması benimsendi.
Diğer taraftan Ruslar, Kırımlılar ile
Osmanlılar arasında cereyan eden bu gelişmeleri uzaktan izliyorlardı. Osmanlı
yöneticilerinin, heyetin isteklerinin bir kısmını kabul ederken Rusların da
görüşlerini almışlardı. Rusların olaylara olumsuz bir yorum getirmemesinin
sebebi, gelişmelerin ileride kendileri için bir dayanak olacağını
düşünmelerinden kaynaklanıyordu.
Sahib Giray'ın hanlığına günün
şartları gereği rıza gösterirken, esas amaçları Petersburg'daki imparatoriçe
sarayında birkaç yıl kalarak Rus örf ve âdetlerine göre yetişen Şahin Giray'ı
uygun zamanda hanlığa taşımaktı. Kaldı ki, Kırım'daki siyasî havanın istenilen
şekilde yönlendirilmesi Rusların elindeydi. Kırımlılar, geri dönen heyetten
bağımsızlığın kaldırılmadığını, Yenikale, Kerç ve Kırım'ın bazı yerlerinin hâlâ
Ruslarda olduğunu öğrenince Sahib Giray'ın aleyhine propagandaya başladılar.12
Sahib Giray'ın Rusya'dan da desteği yoktu. Kırım'daki Rus temsilci
Vesilitskii'nin tevkifi bunun bir kanıtıydı. Kırım halkının, Abaza, Çerkesler
ve eski Kırım seraskeri Canikli Ali Paşanın desteğini alan Devlet Giray da el
altından Sahib Giray'ı tahtından atmak için mücadele veriyordu. Daha fazla
dayanamayacağını anlayan Sahib Giray, Nisan 1775'te Kırım'ı terk ederek
İstanbul'a geldi. Devlet Giray yeni Kırım hanı oldu.13
Devlet Giray, bağımsızlığı kaldırmak,
Yenikale ve Kerç'ten Rusları kovmak gibi birtakım propagandalar ile hanlık
makamına gelmişse de bunu başarması mümkün değildi. Çünkü Osmanlı Devleti
ekonomik ve askeri birtakım sıkıntılarından başka dış ilişkilerinde gelişen
değişik olaylar nedeniyle Kırım meselesine el atacak durumda değildi. Daha önce
gelen heyetin taleplerinin aynısını dillendiren isteklerle gelen yeni Kırım
heyeti bu maksatla Osmanlı yöneticilerini hayli sıkıntılara soktu.14 Çünkü
Osmanlılar isteklerin reddi halinde Kırımlıların kendilerinden yüz
çevireceklerinden çekiniyorlardı. Ruslar el altından da Nogayların başına
getirdikleri Şahin Giray lehine bir ortam yaratmaya çalışıyordu. Rusların
faaliyetleri sonucu 1776 yılından sonra Kırım'daki siyasî hava Devlet Giray
aleyhine değişmeye başladı.
Kısa zamanda halktan bir kısmı, Şirin
ve Mansur aşiretleri Şahin Giray tarafına geçtiler. Ruslar, Şahin Giray
etrafında geniş bir kitle oluşturmak için aşiretler arasında bol miktarda para
da dağıtıyordu. Devlet Giray tahtı sağlama almak için Osmanlı Devleti'nin
hanlığın veraset yoluyla intikal etmesini kabul etmesini istedi. Antlaşma
gereği Osmanlı yöneticilerin böyle bir isteğe olumlu ya da olumsuz cevap
vermesi mümkün değildi. Onun bu isteği Kırım meclisi ve aşiretlerinin de
kendisinden soğumasına sebep oldu.15 Osmanlıların İran işiyle meşgul olmalarını
da fırsat bilen Ruslar stratejik öneme sahip Or Kapısı'na çok sayıda asker
yığarak Şahin Giray'a manevî destek verdiler.16 Rusya bunları yaparken Osmanlı
Devleti'ni de Kırım'ın iç işlerine karışmakla suçluyordu. Devlet Giray, vaki
müracaatlarıyla Osmanlı Devleti'nden yardım alamaması üzerine ve Rusların aleyhte
propagandası ile Kırım'daki desteğini de kaybedince Mart 1777'de hanlığı terk
ederek İstanbul'a gitti. 17
Şahin Giray'ın Kırım Hanlığı'na
Rusların desteğiyle getirilmesinin ne anlama geldiği Osmanlı yöneticilerince de
çok iyi biliniyordu. Haber İstanbul'a ulaştığında padişah I. Abdülhamid'in
"Şahin bir alet-i mülahazadır. Rusların meramı Kırım'ı
zabteylemektir" mealindeki tepkisi bunu göstermektedir. Yeni Han ilk iş
olarak hanlığına meşrûiyet kazandırmak çerçevesinde diğer hanların yaptığı gibi
kendisinin halkın reyi ile Han seçildiğini bildirmek ve teşrifat istemek üzere
bir heyeti İstanbul'a gönderdi. Kırımlıların ekserisi onun Han seçilme şeklini
tasvip etmediklerinden ancak silah zoruyla mahzarları imzalamışlardı. İçlerinde
bir de Rus görevli bulunan heyet gözetim altında tutulmak için Rodos'a
sürülürken Rus müdahalesiyle ortaya çıkan bu yeni durum İstanbul'daki Rus
elçisi ile müzakere edildi. Ruslar, Şahin Giray'ı iktidara taşımak için
yaptıkları müdahalenin antlaşmaya aykırı olmadığını iddia ediyor ve halkın
davetiyle Kırım'a girdiklerini söylüyorlardı. Şahin Giray'ın hanlığı kabul
edilmeden Kırım'dan askerlerini çekmeyeceklerini söylüyorlardı. Görüşmeler bu
noktada tıkandı. Kırım için, İstanbul'da bu müzakereler olurken Şahin Giray ise
iktidarını kalıcı kılabilmek için idarî, askerî, iktisadî birtakım reformlar
yapıyordu.18
Şahin Giray'ın reformları halk
tarafından destek bulmadı. Toprak reformu ulemanın büyük tepkisini çekerken,
askerin kılık kıyafetini Rus askerî usüllerine göre değiştirmesi ifkâr-ı
umûmiyeyi kızdırdı. Onun yemek yeme adabı, içkiye düşkünlüğü ve yaşam şekli
aşırı tepki görüyordu. Halkın nazarında o "dinsiz", "batı
hayranı bir züppe" ve "Osmanlı kanına susamış bir köpek" olarak
tanınıyordu.19 Bey ve mirzalardan vergi alması, onların da etrafından
uzaklaşmasına sebep oldu. Şahin Giray, Kırımlıların er ya da geç etrafından
uzaklaşacağını bildiği için kendisine destek sağlayacak bir kitleyi bulmakta
gecikmedi. Bu kitle 1768-74 savaşı yıllarında Mora'dan getirilip Kırım'a
yerleştirilen "Arnavutlar" olarak tabir edilen Moralılardı. Özellikle
Rusların da desteğiyle bunların kısa zamanda iktisadî hayatta etkin rol
üstlenmesi için tüm gayretler gösteriliyordu. Kırım'ın bu yeni sakinleri Şahin
Giraya reformlarında destek veriyor, bir nevi onu hayata geçirmede öncü rolü
oynuyorlardı.
Ruslar, Şahin Giray'ı iktidara taşıyan
güç olmakla beraber, Kırım'da düzenli bir hayat olmasını da istemiyorlardı.
Kendilerinin Kırım'a yerleşme konusundaki geleceklerini, buradaki iç kargaşa ve
düzensizliğin artmasına bağlıyorlardı. Bu maksatla Şahin Giray'ı reformlar
konusunda desteklerken el altından ajanları vasıtasıyla halkı ona karşı tahrik
ediyorlardı. Diğer yandan da Hıristiyan "Arnavutlar" ile yerli halk
arasında düşmanlık havası estirmeye başlamışlardı. İstanbul'da Rus elçisi ile
müzakereler yapılırken, 14 Ekim 1777'de Kırım'da olaylar patladı. İlk önce,
Hıristiyan "Arnavutlar" ile halk arasında patlak veren olaylar daha
sonra Şahin Giray'ın icraatlarına umumî bir ayaklanma şekline dönüştü. Kısa
zamanda Kırım halkı, Nogaylar, Kabartay'da bulunan Çerkesler, Abazalar ve Dağıstanlılar
Ruslara ve Şahin Giray'a karşı savaşmak için birlik oluşturdular. Bu umumî
durum karşısında Şahin Giray, Rus General Prozorovskii'ye sığındı. Olaylar
tamamen Rusların plânladığı ve arzuladığı gibi gidiyordu. Ruslar, halkın umumî
ayaklanmasını bastırmak için Kırım'ın stratejik noktalarına askerî kuvvetler
sevk ettiler. Daha ilk günlerdeki çatışmalarda 8-10 bin Rus askeri öldü.
Halktan da çok sayıda ölen oldu. Rus askerleri olaylara hâkim olunca Şahin
Giray yıl sonuna doğru kontrolü sağladı.20
Kırım'da, Küçük Kaynarca Antlaşması
hilâfına Rus desteğiyle iktidara gelen Şahin Giray konusunda İstanbul'daki
görüşmelerde bir ilerleme sağlanamaması ve Ekim'de başlayan olaylar üzerine,
Osmanlı yönetimi Aralık 1777'de olağanüstü toplanarak bu konuda bir dizi
kararlar aldı. Buna göre muhtemel Rus hücumuna karşı İsmail Kalesi'ne 45 bin
asker sevk edilecek, Canikli Ali Paşa donanma ile Kırım seraskerliğine tayin
edilecek ve antlaşmanın ihlali anlamına gelen Rusların müdahalesiyle Kırım'da
ortaya çıkan durum Avrupa devletlerine duyurulacaktı.21 Ayrıca, Kırımlıların da
vaki davetleriyle III. Selim Giray'ın Kırım'a gönderilmesine karar verildi.
Selim Giray Akmescit'e çıktığı Ocak 1778'den sonra Kırım'da birisi Rusya
tarafından desteklenen diğeri de halk reyiyle seçilen iki Han bulunuyordu.22
Fakat o gelinceye kadar Şahin Giray Rusların desteğiyle duruma tamamen hâkim
olmuştur. III. Selim Giray'ın geldikten sonra yaptığı birkaç teşebbüs ise bir
netice vermedi ve Şubat 1778'de Kırım'dan ayrılmak zorunda kaldı.23
İsmail Kalesi için asker toplanırken,
Canikli Ali Paşa, III. Selim Giray Kırım'dayken ordusunu toplayıp hareket
edemedi. Ali Paşa'dan çok şeyler bekleniyordu. Onun Kırım'ı kurtaracağına
inanılıyordu. Kırımlılardan her gün gelen imdat çığlıkları da onun bir an önce
Kırım'a ulaşmasını gerekli kılıyordu. Bu ortamda Kırım'ın kurtarılması için tek
umuttu. Ali Paşa'nın Kırım'a hareket ettiği Ağustos 1778'e kadar birkaç gemi
ile askerî yardım götürüldüyse de bu Kırımlıların işine yaramadı. Ali Paşa 40
bin askerle Kırım'a vardıktan sonra Rusların her tarafı askerleriyle tahkim
ettiğini ve bir çıkarma yapması durumunda başarı kazanma şansının zor olduğunu
gördü.24 Durumu rapor ettiği İstanbul'daki Osmanlı divanı da Ali Paşa'ya
çıkarma için kesin emir veremiyordu. Donanmanın gitmesine rağmen Osmanlı
Devleti Rusya ile bir savaşı daha göze alamıyordu.25 Bu arada uluslararası
siyasî hava değişmeye başlamıştı. Yapılacak bir savaşta mevcut askerî düzen ve
iktisadî durumla bir başarı kazanmak hayal görünüyordu. Bu nedenle Osmanlı
Devleti Kırım konusunda antlaşmanın ihlali kesin olmasına rağmen net ve kararlı
bir tavır ortaya koyamıyordu.
Rusları cesaretlendiren de Osmanlı
yönetiminin kararsız tavrı, iyi bildikleri askerî ve ekonomik zafiyetleriydi.
Bu nedenle Canikli Ali Paşa geri dönmek zorunda kaldı. Onun bir başarı elde
edemeden geri dönmesi kendisinden Kırım konusunda çok şeyler bekleyenleri de
hayal kırıklığına uğrattı.26
Kırım'dan her gün imdat çığlıkları
gelirken, Osmanlı Devleti'nin Ruslara karşı bir şey yapamaması ve en son olarak
da donanmanın başarısız bir şekilde geri dönmesi halkın infialine sebep oldu.
Hatta İstanbul'daki Rus elçisine bile saldırıda bulunuldu.27 O zamana kadar
boğazlardan yabancı gemi geçmesine alışkın olmayan halk, serbestçe gelip geçen
ve Karadeniz'de mekik dokuyan Rus gemilerini görünce çileden çıkıyordu. Gelişen
olaylara Rusların Eflak-Boğdan'ın iç işlerine karışması da eklenince halkın
infialini ve Kırımlıların isyanlarını dikkate alan hükümet bir savaşı göze
almak için Osmanlı limanlarındaki Rus gemilerine el koydu.28 Beklenmeyen bu
durum Ruslarda da şok etkisi yaptı. II. Katerina askerî ve ekonomik yapısının
bir savaşı kazanamayacağını biliyordu. Bu sırada Amerikan savaşları nedeniyle
Fransa ve İngiltere'nin karşı karşıya gelmesi ve çocuğu olmayan Bavyera
hükümdarının vefatıyla Avusturya ve Prusya'nın da böyle bir savaşın eşiğinde
olması muhtemel Osmanlı-Rus savaşının önünde engel görünüyordu. Çünkü
Avrupa'daki bu gelişmeler kapsamında Rusya'yı kendi taraflarına çekebileceğini
düşünen devletler vardı. II. Katerina yine de bir tedbir olarak Osmanlıları
doğudan sıkıştırmak için İran ile bir ittifak antlaşması imzaladı. Fakat,
savaşa gerek kalmadan Fransa'nın tavassutuyla 21 Mart 1779'da Aynalıkavak
Tenkihnamesi imzalandı.29
Aynalıkavak Tenkihnamesi'nde, Küçük
Kaynarca Antlaşması'nın Kırım ile ilgili üçüncü maddesine yeni izahlar
getirildi. Buna göre Şahin Giray'ın hanlığı Osmanlılar tarafından tasdik
ediliyor, Osmanlı Devleti Kırım'ın iç işlerine karışmayacağını taahhüt ediyor
ve hanlığın boşalması durumunda yenisinin seçimle olacağı kararlaştırılıyordu.
Rusya bununla isteğini fazlasıyla elde etmiş bulunuyordu. II. Katerina, savaş
noktasına gelindiği anda tavassutuyla Rusya'ya kazanç sağlayan Fransa elçisine
nişan ve hediyeler vermeyi de ihmal etmedi. Rusya, dış politikaları gereği
Şahin Giray'ın hanlığını uluslararası hukukun güvencesine aldığı için 1 Haziran
1779'da askerlerini Kırım'dan çekti.30
Kırım meselesi vesilesiyle, askerî
gücüyle caydırıcı bir unsur olarak görülmesi ve antlaşma görüşmelerinde uluslararası
siyasî ortamı iyi tayin ederek üstün diplomatik zafer kazanması Rusya'nın
gücünü gösteriyordu. Rus askerî otoriteleri artık Kırım'ın ilhak edilmesinin
zamanı geldiğini düşünerek bu konuda II. Katerina'ya baskı yapıyorlardı. II.
Katerina, dış politikadaki bu performansını fevkalade bir başarıyla
nihayetlendirmek için uluslar arası ortamın henüz uygun olmadığını ve acele
etmeye gerek olmadığını düşünüyordu. Rus desteğiyle tartışmasız Han olan Şahin
Giray'a hukuken karşı çıkılacak bir durum kalmamıştı. Rus danışmanları Şahin
Giray'ı istediği gibi yönlendiriyorlardı. Kırım'daki yönetim ve siyasî hava
artık Rusların kontrolündeydi.
II. Katerina, Kırım'ı sancısız bir
şekilde topraklarına katabilmek için dış politikanın uygun bir zemine
oturmasını beklerken, bir yandan da bu havanın oluşumu için bazı faaliyetlerde
bulunuyordu. Bu çerçevede, 1772 yılında Avusturya ile Rusya arasında yapılan
Osmanlı Devleti'ni paylaşma mutabakatına nihai bir şekil vermek için II.
Katerina, Avusturya İmparatoru Josef ile Lehistan kasabası olan Mohilew'ta bir
araya geldi.31 1780 yılnda başlayan ve 1782 yılında şekillenen bu görüşmelere
göre, Ruslar Kırım ve Özi'yi alırken, Avusturyalılar Bosna ve Sırp eyaletini
alacaklardı. Bu iki devlet Osmanlı coğrafyasından pay alırken diğer uluslar
arası büyük devletlerin itirazına mahal bırakmamak için onlara da bazı yerler
ayırdılar. Buna göre Eflak ve Boğdan'da bir Ortodoks devleti kurulurken,
Venedik'e Mora Yarımadası, Girit ve Kıbrıs ve Fransa'ya da Mısır ve Suriye
verilecekti. Yine İngiltere ve İspanya'ya birtakım tavizler verilirken
İstanbul'da II. Katerina'nın oğlu Kostantin adıyla eski Bizans devletini ihya
edecekti.32
Şahin Giray ise Rusların elinde kukla
olduğunu anlayamıyordu. Rusların himayesinde, kendisine karşı gelebilecek olan toplum
kesimlerini sindirmeye çalışıyordu. Toplumda söz sahibi çok sayıda insanı
bahaneler öne sürerek idam ediyordu. Ruslar, uluslararası ortamın uygun
olduğuna kanaat getirdikten sonra 1782 yılında itibaren Kırım'da ilhaka giden
süreci başlattılar. Bu maksatla müdahalelerine meşru bir durum kazandırmak için
halkı el altından Şahin Giray aleyhine kışkırttılar. Kırım'da bulunan Bahadır
Giray, kardeşini tahttan indirmek için isyan etti. Yalnız, olaylar tamamen
Rusların kontrolünde gelişiyordu. Şahin Giray iktidardan uzaklaştırıldı.
Bahadır Giray, Temmuz 1782'de halkın
reyiyle Han seçildiği ve kendisine teşrifat gönderilmesi yönünde İstanbul'a bir
elçi gönderdi.33 Kırım'dan sağlıklı haberler alamayan Osmanlı yönetimi,
Kırım'da ortaya çıkan yeni siyasî yapıyı tanımanın bir savaşa yol açacağından
endişe ile hemen mahzar gönderilmemesi taraftarıydı. İktidarda bulunan Sadrazam
Halil Hamid Paşa, devlet için en kârlı dış politikanın savaşa girmemek olduğunu
düşünüyordu. Kırım'dan gelen heyete hemen cevap verilmemekle beraber ortaya
çıkan siyasî gelişme Rusya ile müzakere edilmeye başlandı. Ruslar, her ne
şekilde olursa olsun Kırım'ın meşru hanının Şahin Giray olduğunu ileri
sürüyorlardı. Bu nedenle Ekim 1782'de "Hana karşı yapılan isyan, Kur'an'a
yapılmıştır" diyerek Kırım'a askerî müdahalede bulundular ve Şahin Giray'ı
tekrar makamına iade ettiler. Bahadır Giray, İstanbul'dan mahzar alamadan
iktidarını kaybetti ve tutuklandı.34
Ruslar, Şahin Giray'ın tekrar Kırım
hanı olmasını sağlamalarına rağmen Kırım'a muntazaman asker sevk ediyorlardı.
Kırım dışında çok sayıdaki askerleri de teyakkuzda bekletiliyordu. Osmanlı
Devleti, siyasî krizi diplomatik müzakerelerle aşmayı amaçlarken, Rusya ve
Avusturya 4 Kasım 1782'de Osmanlı Devlet'ine birer nota vererek Ticaret, Eflak ve
Boğdan meselesiyle Kırım konusunda derhal görüşmelere başlanmasını istediler.35
Bu arada olayları hızlandıran bir
gelişme de Şahin Giray'ın Mart 1783'de kendi isteğiyle hanlıktan ayrılması
oldu. Onun ayrılması ile Kırım'ın yönetimi artık Rusların eline kalıyordu.36
General Potemkin, halka hanlarını seçmesini tavsiye ettiyse de Rus silahlarının
altında hiç kimsenin böyle bir işe cüret edemeyeceğini biliyordu. Ruslar 8
Nisan 1783'te ilan ettikleri bir beyanname ile Kırım'ı topraklarına
kattıklarını duyurdular.37 Hiç kimsenin dinine ve yaşantısına
karışmayacaklarını söyledilerse de camileri kapatmaya ve kendilerine karşı
gelenleri katletmeye başladılar. 1771 yılında Rusların Kırım'ı ilk
işgallerinden sonra başlayan Anadolu'ya göç hareketi, ilhak ile beraber hızlandı.
Halk, Kırım'ı terk etmek için sahillere akın etti. Ruslar, Kırım'daki
demografik yapıyı değiştirmek için verimli yerlerde ikamet eden halkı,
katletme, kaçırma veya kırsal bölgelere sürgün ile yerlerinden kovdular.
Onların yerlerine Korsika, Livorno, Cenove ve Almanya'dan getirilen göçmenler
yerleştirildi. Rusya'dan da göçmen köylüler getirildi.
Osmanlı Devleti, askerî ve ekonomik
zafiyetleri sebebiyle Kırım için baştan beri zaten etkin bir teşebbüste
bulunamamıştı. Kırım'ın ilhakıyla şimdi başka bir durum ortaya çıkmıştı.
Bürokratlar günlerce yaptıkları müzakereler neticesinde, askerî bir teşebbüse
girişememelerine rağmen, uluslararası siyasî ilişkilerde sert tepkinin bir
ifadesi olan Ruslara verecekleri bir notayla ilhakı kınayıp kınamamayı tartıştılar.
Bu tartışmalarda Kaptan-ı Derya Gazi Hasan Paşa ve bir grup bürokrat derhal
Rusların kınanması ve gerekirse savaşa girilmesi taraftarıyken, realist
politika takip eden Sadrazam Halil Hamid Paşa Rusları savaşa davet edebileceği
endişesiyle kınama beyannamesi yayınlanmasına karşıydı.
Osmanlı bürokratları artık savaşın
kaçınılmaz olduğunu savunan savaş taraftarlarıyla, başlatılan askerî ve malî
düzenlemelerin bir neticeye varması için savaşı istemeyen savaş karşıtları
olmak üzere ikiye ayrılmışlardı. Neticede savaşı istemeyenler galip geldi ve
Rusların Kırım'ı ilhakının kınanmaması kararlaştırıldı.38 Savaş çıkabilir
endişesiyle Ruslara nota vermeye cesaret edilemedi. Osmanlıların hiçbir tepki
vermediklerinden cesaret alan Ruslar, Kırım'ın kesin olarak kendilerine
verildiğine dair Osmanlı Devleti'nden yazılı bir "senet" istediler.39
Rusya'nın isteklerinin bitmesi
bilmiyordu. Osmanlının görüntüsü, ayakta kalmaya gücü olmayan bir dev gibiydi.
Rusya ile savaşacak gücü yoktu. Bu nedenle hiçbir tepki gösteremeden 9 Ocak
1784 yılında Ruslara, Kırım, Kuban ve Taman'ın "senedi" olarak tarihe
geçen yazılı bir vesika verildi. Buna göre, Kırım ile ilgili olan Küçük
Kaynarca Antlaşması'nın üçüncü ve Aynalıkavak Tenkihnamesi'nin iki, üç ve
dördüncü maddeleri yürürlükten kaldırıldı. Kuban nehri ise iki ülke arasında
sınır olarak kabul edildi.40 Böylece Kırım resmen Rus toprağı oldu.
Kırım'ın, ilhakı sırasında
uluslararası siyasî durum Rusların lehine bulunuyordu. İngiltere ve Fransa'nın,
Amerika savaşları yüzünden başları dertteydi. Duruma diğer devletler de
kayıtsız kaldılar. Osmanlı Devleti, Ruslar karşısında bir ittifak zemini
bulamadı.
Ruslar, Kırım'a artık kendi
damgalarını vurmak üzere kesin harekete geçtiler. Kırım'daki camiler kiliselere
çevrilmeye veya yıkılmaya başlandı.41 Kırım, yeni adıyla "Tavricheskaia
Oblast", yeni idarî düzenlemeyle Simferepol (Akmescit), Levkopol,
Evpatoria (Gözleve), Perekop (Orkapısı), Dneprovsk (Kerson) ve Fanagoriia
(Taman) olma üzere yedi idarî bölgeye ayrıldı.42 Şahin Giray, Kırım'ı Ruslar'a
teslim ettikten sonra Rusların kendisine tahsis ettiği maaş ile zaman geçirmeye
çalıştı. Bir ara Petersburg'a II. Katerina'nın yanına da giden Şahin Giray'ın
varlığı Ruslar için can sıkıntısıydı. Çünkü, Kırım'ın ilhakıyla Ruslar
açısından Şahin Giray'ın görevi artık bitmişti. O da, Kırım'da kalmanın artık
kendisi için sıkıcı geldiğini görmüş olmalı ki, Rusların bilgisi dahilinde
Osmanlılara sığınmayı uygun buldu. Osmanlı yönetiminin gözünde Kırım'ı Ruslara
satan adam olarak görüldüğünden efkâr-ı umûmiyenin de baskısıyla 1787 yılanda
Rodos'ta idam edildi.43
II. Katerina büyük rüyalarla ülkesine
kattığı yeni ülkesini 1787 yılında Kırım'a yaptığı bir seyahat sonunda gördü ve
burada "taç" giydi. General Potemkin, onun geçtiği yol boyundaki
yerleşim birimlerini olağan üstü gayretlerle imar ederek, hükümdarına modern bir
Kırım oluşturduğu imajını vermeye çalıştı.44
Ruslar, Kırım'ın sahil ve verimli
şehirlerine dışarıdan getirdiği göçmenleri yerleştirmeye ilhaktan sonra
tedricen devam ettiler. 1784 yılında Rusların gösterdiği yerlerden 24 saat
içinde tüm Tatarlar sürgüne uğradı. Kırım'da kitlesel halde göç olayı başladı.
Sadece Kırım'ın ilhakı yıllarında Kırım'dan göç eden Müslümanların sayısı 300
bini aştı. Göç, sürgün ve katledilenlerin toprak ve emlâkleri onların yerlerine
yerleştirilenlere dağıtılmaya başlandı. XIX. yüzyılın sonlarına gelindiğinde
Kırım nüfusunun artık %41.44'ü Rus, Ukrayna, Alman, Yahudi, Rum, Bulgar ve
Ermenilerden oluşuyordu. Ruslar Kırım'daki sosyal yapıyı bir asırlık katliam ve
sürgünlerle değiştirmiş oldular. Yüzbinlerce Kırımlı, topraklarını işgal eden
Ruslar tarafından katledildi.45
Osmanlı Devleti, Kırım'ın ilhakına bir
tepki gösterememesine rağmen, bu toprakları er ya da geç geri alacağına
inanıyordu. Devletin tepki vermemesi askerî ve malî düzenlemelerin bir netice
vermesini beklemekten kaynaklanıyordu. Bunlar tamamlanınca Kırım'ın tekrar geri
alınacağına inanılıyordu. Aslında Kırım'ın ilhakı Küçük Kaynarca Antlaşması'nın
feshi anlamına gelmesine rağmen Osmanlıların antlaşmayı sahiplenmeye devam
etmesi bundan kaynaklanıyordu. Kırım, Osmanlı yönetici ve toplumunun içinde hep
bir ukde olarak duruyordu. Osmanlıları 1787 yılında Ruslarla savaşa götüren
sebepler çok olmakla beraber, Kırım'ı tekrar kurtarmak düşüncesi savaş öncesi
Osmanlı yöneticilerinin gönlünde büyük bir umut olarak hâlâ duruyordu. Onlara göre
Kırım er geç devlet-i 'aliyyenin sınırları dahiline tekrar alınacaktı. Fakat,
bu yüzyılın sonundan itibaren devletin ekonomik ve askerî zafiyetlerinin daha
akılcı yaklaşımlarla görülmeye başlanmasıyla Kırım'ı Ruslardan geri alma umudu
yerini tedrîcen umutsuzluğa ve gerçeği kabule bırakmıştır.
1 Osman KÖSE, "Merzifonlu Kara
Mustafa Paşanın Rusya Siyaseti", Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Uluslararası
Sempozyumu (08-11 Haziran 2000), Ankara 2001, s. 107-116.
2 Osman KÖSE, "XVIII. Yüzyıl
Osmanlı-Rus Münasebetleri", Osmanlı, I, s. 537-38.
3 Osman Köse, XVIII. Yüzyılın İlk
Yarısında Osmanlı-Rus Münasebetleri (84 / 2 Nolu Rusya Ahkam Defterine Göre),
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Samsun 1993, s. 11-25.
4 Alan W. Fischer, "Rusya'nın
Kırım'ı İlhakı", Çev. Refhan Dedeoğlu, Emel, XIII / 74, 25-26.
5 Ahmed Resmi, Hulasatü'l-İ'tibar,
İstanbul 1286, s. 5-6.
6 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı
Tarihi, Ankara 1988, s. 405.
7 Ahmed Vasıf, Tarih, II, Mısır 1243,
s. 76.
8 Faik Reşit Unat, "Kırım Tarihi
veya Necati Efendi'nin Rusya Sefaretnamesi", Tarih Vesikaları Dergisi, III
/ 4, (Ağustos 1944), s. 146.
9 Feraizi-zade Mehmed Said, Tarih-i
Gülşen-i Maarif, Neşr. Mehmed Esad, İstanbul 1252, s. 1623.
10 Halim Giray, Gülbün-i Hanan,
İstanbul 1332, s. 121.
11 Osman KÖSE, 1774 Küçük Kaynarca
Andlaşması (Oluşumu-Tahlili-Tatbiki), (Basılmamış Doktora Tezi), Samsun 1997,
s. 123.
12 Ahmed Cevdet, Tarih-i Cevdet, II,
İstanbul 1309, s. 16.
13 Osman KÖSE, 1774 Küçük Kaynarca
Andlaşması, s. 248-249.
14 Sadullah Enveri, Tarih, Süleymaniye
Kütüp. Ali Emiri-Tarih, Nr. 67, s. 49.
15 Alan W. Fischer, "Rusya'nın
Kırım'ı İlhakı 1772-1782", 13 / 77, s. 14.
16 Henry Jean Çastera, Katerina
Tarihi, Mısır 1246, s. 86.
17 Halim Girnay, Gülbün-i Hanan, s.
117.
18 Müstecib Ülküsal, Kırım Türk
Tatarları (Dünü, Bugünü, Yarını), İstanbul 1980, s. 109.
19 Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, X,
Çev. Vecdi Bürün, İstanbul 1990, s. 18.
20 Osman KÖSE, 1774 Küçük Kaynarca
Andlaşması, s. 270-72.
21 Zâim-zâde Mehmed Sadık, Vekâyi-nâme,
Süleymaniye Ktp. Esad Efen. Nr. 2171, s. 10 / A.
22 Ahmed Cevdet, Tarih-i Cevdet, II,
s. 87.
23 Halim Giray, Gülbün-i Hanan, s.
112.
24 Rıza Karagöz, Canikli Ali Paşa,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Samsun 1998.
25 Yücel Özkaya, "Canikli Ali
Paşa", XXXVI / 144, Belleten, Ekim 1972, s. 500.
26 Sadullah Enveri, Tarih, s. 135.
27 Osman KÖSE, 1774 Küçük Kaynarca
Andlaşması, s. 297.
28 Castera, Katerina Tarihi, s. 93.
29 Aynalıkavak Tenkihnamesi, TTK. Y /
36, s. 61.
30 Alan W. Fischer, "Rusya'nın
Kırım'ı İlhakı 1772-1782", 13 / 78, s. 22.
31 İsmail Soysal, Fransız İhtilali ve
Türk-Fransız Diplomasi Münasebetleri (1789-1802), Ankara 1987, s. 38.
32 Edward Driuld, Şark Meselesi,
Bidayetten Zamanımıza Kadar, Çev. Nafız, İstanbul 1328, s. 86.
33 Osman KÖSE, 1774 Küçük Kaynarca
Andlaşması, s. 341.
34 Alan W. Fischer, "Rusya'nın
Kırım'ı İlhakı 1772-1782",
35 Ahmed Vasıf, Mehâsînü'l-Asar ve
Hakâikü'l-Ahbar, yay. haz., Mücteba İlgürel, Ankara 1994, s. 1
36 Ahmed Cevdet, Tarih-i Cevdet, II,
s. 245.
37 M. S. Anderson, The Eastern
Questıon 1774-1923, Nev Work 1966, s. 39.
38 İsmail Hakkı Uzunçarşılı,
"Sadrazam Halil Hamid Paşa", Türkiyat Mecmuası, İstanbul 1935, V, s.
228.
39 Ahmed Vasıf, Mehâsûnü'l-Asar ve
Hakâikü'l-Ahbar, s, 58.
40 Ahmed Vasıf, Mehâsûnü'l-Asar ve
Hakâikü'l-Ahbar, s, 105.
41 M. S. Anderson, The Eastern
Questıon (1774-1923), s. 40.
42 Alan W. Fischer, "Rusya'nın
Kırım'ı İlhakı 1772-1782", 14 / 81, s. 9.
43 Feridun M. Emecen, "Şahin
Giray'ın İdamı Meselesi", İ. Ü. Tarih Dergisi, (1983-84), 34, s. 319-328.
44 Diran Kelekyan, Onsekizinci Asırda
Tarih-i Siyasi-i Umumi, İstanbul 1329, s. 292.
45 Mirza Bala, "Kırım", İA,
VI, s. 757.
.