Ahmet Nedim Servet Tör - Türk'ün Destanı

Ey Oğuz neslinin şanlı yavrusu
Ey, nedir bilmeyen ölüm korkusu
Dinle bak, ne diyor senin destanın
Ey, büyük Osman'ın dünkü ordusu






Ey Türk!

Bir avuç yiğitle çıktın meydana
Daldın ülkelere daldın düşmana
Boyandı her yanın kırmızı kana
Hâlâ bayrağında o kan Türkoğlu

Bir vakit âlemde şerefle gezdin
Kaleler çiğnedin, ordular ezdin
Karşına binlerce esirler dizdin
Doldurdun âleme figan Türkoğlu

Bir vakit akının dehşet saçardı
Orduna zaferler kucak açardı
Düşmanlar, önünden, öyle kaçardı...
Dönmezdi ardından sapan Türkoğlu

 Bir vakit, Macar'ı Moskof'u vurdun
Erlik meydanında merdane durdun
Ordunu Viyana önüne kurdun
Titrerdi adından cihan Türkoğlu

Bir vakit denizde kılıçlar çaldın
Ne kadar adalar, kaleler aldın
Düşman ülkesine ateşler saldın..
Attırdın âleme duman Türkoğlu

Bir vakit gezerdi namın dillerde
Papalar seninle girmişti derde
 Avrupa, emrine boyun eğer de
Der idi senindir ferman Türkoğlu

Bir vakit üç iklim senin yurdundu
Tarihe şan veren altın ordundu
Bütün dünyalara karşı durdundu
Evveldi o günlerin yalan Türkoğlu

İslam'ın şerefi şefkati sendin
Dünyanın merkez-i sıkleti sendin
Cihanın en büyük milleti sendin
Nerede o şeref o şan Türkoğlu

Şimdi acep neden çekildin ey
Türk Yüksekten bakarken eğildin ey
Türk Sen böyle olacak değildin ey
Türk Düşün halini de utan Türkoğlu

Unutma, ecdadın yiğitti mertti
Mertler divanında erlikte fertti
Düşmanlar başına en büyük dertti
Adına derlerdi yaman Türkoğlu

Unutma ceddinin döktüğü kanı
Bu mülke can veren o kahramanı
Pilevne'de hâlâ söylenir şanı
Her yer de onundu meydan Türkoğlu

Düşün o şefkatli Sultan Fatih'i
Kahraman yürekli Arslan Fatih'i
Koca İstanbul'u alan Fatih'i
Sendendir, o büyük insan Türkoğlu

O Selahaddinler, Kılıç Arslanlar
Yavuzlar, Muratlar, koca sultanlar
Dalkılıç askere rehber olanlar,
Onlardı, bu yurdu kuran Türkoğlu

Koca Barbaroslar, şanlı korsanlar
Turgutlar, Kemaller, o babacanlar
Ateşe saldıran deniz yakanlar..
Sürmüştü âlemde devran Türkoğlu

Evet, o yiğitler yaman askerdi
Atıcı, vurucu, binici erdi
Kimseden yılmazdı mertçe gezerdi
Atardı düşmana tırpan Türkoğlu

Unutma, ecdadın büyüktü büyük
(Büyüklük yanında kalırdı küçük)
Olsun bu sözlerim sana bir yüzük
Parmağına tak da inan Türkoğlu

Unutma, hâlâ şu Balkan harbini
Yaksın ateşleri daim kalbini
Düşün dört düşmanın acı fendini
Yetişir uykular uyan Türkoğlu

Birleşti yabanın kurdu sırtlanı,
Zayıfken sardılar hasta arslanı
Kolunun yok idi eski dermanı,
Vermediler sana aman Türkoğlu

Neler gördü neler o dertli başın
Düşmana çiğnendi anan kardaşın
Kırıldı çanağın döküldü aşın
Yurdu kıldılar viran Türkoğlu

Daha dün (Dömeke) önünde seni
Görünce kaçmıştı düşman-ı deni
Bugün adalarla Selanik hani
Kaptı o yerleri Yunan, Türkoğlu

Düşün, Rumeli'yi düşün Yunan'ı
Düşün, oralarda dökülen kanı
Düşün, camilerde çalınan çanı
Aksın gözlerinden al kan Türkoğlu

Camiler türbeler yandı yıkıldı
İmama Ferdinand ismi takıldı (*)
Müezzin boğuldu kabre tıkıldı
Sustu oralarda ezanlar Türkoğlu

Orada ne ocak, ne insan kaldı
Canı da malı da düşmanlar aldı
Türkün namusunu taşlara çaldı
Dayanmaz bu hale insan Türkoğlu

Evet, Rumeli'yi düşün de ağla
Coşkun sular gibi durmayıp çağla
Kederli başına karalar bağla
Belâ-yı yaranına dayan Türkoğlu

Ağlayıp oturmak faide vermez
Âdem çalışmazsa murada ermez
Öyle kuru laflar torbaya girmez
İnsandır intikam alan Türkoğlu

Erkeksin boş yere ağlama sakın
Kaldır başını da etrafa bakın
İntikam, kalbine eylesin akın
Gayret kılıcını kuşan Türkoğlu

Evet, hep doğrandı ihtiyar, sabi
Cehalet, gaflettir bunun sebebi
Silkin, uyan artık arslanlar gibi
İntikam bekliyor cihan Türkoğlu

Evet, cehalettir senin düşmanın
Gaflet uykusuyla uyuşmuş kanın
Nerede gayretin yok mudur canın
Durma, sen de artık davran Türkoğlu

Miskinlik yetişir biraz da canlan
Unutma intikam fikrini bir an
Sonra çok pişman olursun inan
Bak, Rumeli sana, nişan Türkoğlu

Kinini besile evladın gibi
Sarıl silahına mu'tâdın gibi
Al öcünü sen de ecdadın gibi
Vaktini geçirme aman Türkoğlu

Ecdadın almışken bu kadar yerler
Sen neler yaptınsa haydi gel göster
Acep yok mu sende o kandan eser
Sormaz mı bu hali Yezdan Türkoğlu

Ey bu destanımı okuyan yiğit
Bir iki nasihat vereyim işit
Sözümü kulağa altın küpe et
Var ise göğsünde iman Türkoğlu

Dikkat et; düşmana kaptırma para
Verdiğin mangırla alırlar (gara)
Alışta verişte Müslüman ara
Besleme koynunda yılan Türkoğlu

Adettir kim görse, ezer yılanı
Kaçırma fırsatı, çekme ziyanı
Onların başlıca paradır canı
Sen verme, onlardan kazan Türkoğlu

Düşmana güvenme gözünü dört aç
Gitme kapısına kalsan bile aç
Çalış, olmayasın namerde muhtaç
Çalış, kıymetlidir zaman Türkoğlu

Vatana millete yabancı durma
Bindiğin ağaca baltalar vurma
Sakla, yabancıya sırrı duyurma
Düşmandır aldanma; düşman Türkoğlu

Silahın, duvarda parlasın dursun
Atların, ahırda naralar vursun
Korkaklar, harp günü evde otursun
Sen yürü düşmana Arslan Türkoğlu

Paranı sakınma donanmaya ver
Demirden, bir muhib ordu yetiştir
Sonra bu ordunla denizlere gir
Dolsun zırhlılarla liman Türkoğlu

Yakında Reşad’la Osman yılmazı
Gelirse çekilmez düşmanın nazı
İnşallah o zaman düzer de sazı
Çalar söyletiriz destan Türkoğlu

Himmet et; donanma himmetle olur
Hamiyet; vatana hizmetle olur
Milletçe, hep birden gayretle olur
Himmete muhtaçtır vatan Türkoğlu

Himmet et, karşına zırhlılar dizdir
Çıkar boğazlardan düşmanı ezdir
Yine bayrağını enginde gezdir
Gelsin o şerefli zaman Türkoğlu

Çalkansın ününle denizler dolsun
Düşmanlar kahrından saçını yolsun
En büyük kuvvetin denizde olsun
Yetişmez Fatih’le Osman Türkoğlu

Vatana muhabbet, dine riayet
Büyüklere hürmet, emre itaat
Dünyada başlıca budur ibadet
Öyle buyuruyor Kur'an Türkoğlu

Namusun azizdir yurdun mukaddes
Bayrağı, namusla bir tutar herkes
Bunlara uzanan dili kopar, kes
Böyle emrediyor vicdan Türkoğlu

İşte, ey Türkoğlu bitiyor destan
Düşünsün halini okuyan ihvan
Aman dert ortağım, aman, el aman
Sabah oldu artık uyan Türkoğlu
Ezer sonra seni devran Türkoğlu

Nedim /Haziran 330

(*) Kırcaali ve civarında bulunan, yedi yaşından yetmiş yaşına kadar, kadın ve erkek bütün Müslüman Pomakların, göğüslerine tüfek. Boğazlarına bıçak dayayarak cebren ve kerhen dinlerini tebdil ettirdikleri sırada yine oradaki camiin imam ve hatibi olan zatın da sarığını yerlere atarak, başına bir şapka geçirdiklerini ve adını da teberrüken (!) Bulgar kralının ismi olan Ferdinand’a tahvil ettiklerini o zamanki gazetelerin hepsi yazmıştı.