Türklerde
Ant Kadehi İkonografisi ve Ant İçme Ritüeli Özet Savaş, barış, erginlenme, ölüm
ve ebedi hayat temaları ile ilişkilendirilen ant içme ritüeli, Türklerin en
arkaik ve kadim geleneklerindendir. Ant içme merasiminin en eski görsel
ikonografilerini, sonsuzluğa uğurlanan ve ellerinde kadeh tutan Alp
heykellerinde görebiliriz. Savaşta ölen Alpler için dikilen bu heykeller,
onların hayat suyu içerek öteki yaşamlarında sonsuzluğa kavuştuklarını anlatır.
Kolektif bilinçaltında binlerce yıl varlığını koruyan ve kuşaktan kuşağa
aktarılan “Ant İçme Töreni” ve buna bağlı merasimler günümüzde de
sürdürülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ant, Kadeh, Şarap, Kan, Alp, Savaş, Barış,
Erginlenme. Abstract Oath ritual associated with themes of war, peace,
initiation, death and eternal life is the most archaic and ancient traditions
of Turkish tribes. The oldest visual iconography of the oath ritual ceremony
can be seen in the statues of Alps (heroes in wars), who had passed way.
Holding a cup in their hands, those statues tell us that the Alps, by drinking
water of life, reach eternity in their second lives. Protected by common
consciousness and having been transferred for thousands of years from one
generation to the other, oath ritual and related ceremonies are still carried
out. Keywords: Oath, Glasses, Wine, Blood, Alp, War, Peace, İnitiation. Türkçe
“Ant” kelimesi, yemin etmek, söz vermek tanımlarının karşılığıdır. İnan’a göre;
Yakutlar “Andıgar” Çuvaşlar “Antah”, Kalmuklar “Andıgar”, Uygurlar “Ant İçmek”
fiilini “Andık” şeklinde kullanırlar. Ant töreni hakkında ilk bilgiler M.Ö. V.
yüzyılda Herodot tarafından verilmiştir. Buna göre İskitler ant içerken
kendilerini hafifçe yaralarlar, kanlarını bir kaba damlattıktan sonra
silâhlarını o kana batırırlar ve her iki taraf dualarını tekrarlayarak bu
kaptan içerlerdi. Eski Türkler “Ant” töreni için önlerine kılıç, ok veya başka
bir silâh koyarlar ve bir kaptaki kana kımız, süt veya şarap karıştırarak
içerlerdi. Ant içme ritüeli ile ilgili en eski kayıtlardan biri, m.ö. 1. yüzyıla
aittir ve Çin elçileri ile Hun hakanı Huhanye arasında yapılmıştır. Töreni
gerçekleştirmek için, Tanrının makamına en yakın yer olan ve dünyanın merkezi
olarak kabul edilen Hun dağına çıktılar. Beyaz bir at kurban ettiler ve
kılıçlarını Yüeçi hanının kafatasından yapılmış, içi şarap dolu kadehe
batırarak “Ant” içtiler.1 Heredot İskitlerin savaş tanrısı olarak kabul
ettikleri Ares’e (Mars) at kurban ettiklerini ve bir tepecik üzerine saplanmış
kılıç üzerine ant içtiklerini yazar.2 Sanat eserlerinden anlaşılacağı üzere,
Selçuklu Türklerinde 12-13. yüzyıla kadar camilerde ant içme töreni
gerçekleştirilmiştir.
Resim1:
12-13. yüzyıl Selçuklu seramik cami içi maketi. Minber üzerinde bir hoca ve
ellerinde Ant Kadehi tutan uzun saçlı Türk beyleri.. Ant içme ritüelinde adı
geçen kurukafa-kadeh, şarap, kan, kılıç, ok-yay, gök, mağara, dağ, güneş, ay,
mars, antares ve eski Türklerde ejderha olarak bilinen akrep takımyıldızı
önemli arketipik sembollerdir. Frazer’a göre; arkaik insanlar ruhun ve canın
kan da olduğuna inanırlar ve kahinler kan içerek birtakım güçlere sahip
olacaklarını düşünürlerdi.3 Zamanla kan içme, yerini şarap içme ritüeline
bıraktı ve şarap, bazı halklar tarafından gerçekten kan, sarhoş olma ise bu
kanı içmenin meydana getirdiği esinlenme olarak algılandı.4 Şarap asmanın kanı
sayılarak, Attis, Adonis, Dionysos gibi ölen ve dirilen bitki tanrılarının
kanları, şarap ile sembolize edildi ve yeniden doğuş ve erginleme ayinlerine
esin kaynağı oldu.5 Halk inanışlarında, ikonografilerde, ilkel ritüellerde ve
mistisizm de kutsal kadeh-kase, şarap, kan ile ilgili simgelere çok sık
rastlanır. Günümüzde bu ritüeller, ölen ve tekrar dirildiği varsayılan Hz.
İsa’nın kanı ile özdeşleştirilen şarap ve kutsal kase ikonografisi ile
sürdürülmektedir. Şarap aslında hayat suyu düşüncesi ile de bağlantılı bir
semboldür. Büyülü ve kutsal güçler hayat suyu adı altında kan, şarap, süt,
şerbet gibi içeceklerde ikame eder. Kadehler, kaseler hayat suyu ile temsil
edilen tanrısal kut ya da gücün toplandığı yerlerdir. Bunlar kendilerine sahip
olan kahramanları “Tanrı” yapar, onlara ölümsüzlük ve ebedi gençlik verir.
Campbell'e göre "kadeh" ya da "kase" gökyüzünü, sonsuzluğu
ve bir anlamda hakimiyeti simgeler.6 Memluklular, kadeh sembolünü hükümdarlık
araması olarak kumaşlarda, cam eserlerde, mimari eserlerin ve paraların
üzerinde kullanmışlardır.
Resim2:
Memluklu kumaşlarındaki Devlet arması olarak kullanılan Türk Ant Kadehi
ikonografisi. Tüm bu ikonografilerin çok iyi belirlenmiş kozmik ve göksel
anlamları da vardır. Eski insanların zihninde her canlının, her anlamlı eylemin
göksel bir ilk örneğe sahip olduğu, kozmik bir anlam taşıdığı bilinmektedir.
Arkaik insan düşüncesine göre gökyüzünde ne varsa yeryüzünde de o vardır.
Eliade’ya göre; Şarabın arketipi yukarıda gök alemindedir. Arketipsel asma
hayat suyunun içindedir. Bu asma gökyüzünü kaplar ve kökünden kutsal ırmaklar
çıkar. Asma, kozmik bir hayat ağacı ve asmadaki üzüm taneleri yıldızlar olarak
kabul edilir.7 Emel Esin’e göre; X. yüzyılın ilk yarısında Türkler bakırdan
yapılmış bir tanrı ikonu karşısında ant içerlerdi. Bu tanrı ikonu büyük bir
ihtimal ile bakır sokum adı verilen savaş tanrısı mars idi.8 Ant içme
ritüellerinde kullanılan semboller çoğunlukla savaş ile ilgilidir. Ejderha
takımyıldızı, mars ve akrebin kalbi sayılan ant-ares yıldızı, Türklerin
kozmoloji düşüncesi ve inançları ile bağlantılı savaş tanrısı
ikonografileridir. Kızıl renginden dolayı kan, demir ve kılıç marsın
sembolleridir. Mars tüm insanlığın ortak belleğinde savaş tanrısı olarak
bedenlenmiştir. Türkler ona Kızagan Tengri adını verir. Türkler gökyüzündeki
gezegen ve takımyıldız döngülerini, çeşitli ritüeller ile kutlardı. Özellikle
mevsim döngülerinde ant içilirdi. Tüm bu kozmolojik ritüeller aslında Türklerin
savaş ve savaş ile ilgili göksel inançlarını da yansıtır. Fakat Ritüeller
açısından bakıldığında “Ant” kelimesinin aynı zamanda “Barış” kelimesini de
karşıladığı görülmektedir. Antik Asya’nın “Barış” ikonografisi, Çintemani
moncuk ya da Türkçe “Ant” okunan piktogramdır.
Resim3:
Antik Asya’nın “Barış” simgesi.
Resim4:
Türkçe “Ant” okunan piktogram, Türk runik harflerinden biridir. Çintemani ve
Ant işareti Türk kağanlık ve hükümdarlık sembolü olarak Osmanlı dönemine kadar
kullanılmıştır. Bahar ve yaz gündönümlerinde, Hunların ve Türklerin Gök Tanrı
sıfatıyla yaptıkları bir Ejder ibadeti vardı. Türkler de Oot Yultuz yani ateş
yıldızı denen Mars, Kök Luu yani Ejderha ya da Akrep takımyıldızı ve Akrebin
kalbi sayılan Antares, ilk ateşi ya da ocağı yakan göksel bir Kağanı
simgeliyordu. Proto Türk kabul edilen Chou inançlarında ateşi yakan efsanevi
kağan Kök Luu yani Akrep Takımyıldızının kalbi sayılan Antares yıldızı ile
özdeşleştiriliyordu.9 Prototürk Choular Antares yıldızı gökyüzünde görününce
fundalıkları ateşe verirlerdi.10
Resim5:
Türkler Ejderha Takımyıldızı ile bağlantılı Akrep ve Yay Takımyıldızlarını
önemserdi. Minyatürlerde Ejderhanın kalbi sayılan Antares yıldızı düğüm
şeklinde gösterilirdi.
Resim6:
Türk Artukoğulları paraları üzerindeki Ejder Takımyıldızı ve elinde kesik baş
ve Marsın kılıcını tutan “Mars” ikonografisi. Kök Türklere ait bir mitolojide,
“Dişi Kurttan” doğmuş kardeşlerin en büyüğünün ateş yakarak kardeşlerini
kurtardığı ve kardeşlerin onu baş seçerek “Türk” unvanı verdikleri anlatılır.
Kök Türk kağan sülalesine adını veren “Türk” ünvanlı hükümdarın bir kitabede
adı “Türk Tengri” olarak geçmektedir. Ayrıca Ejder “Asena” Hanedanlığı ongunu
idi. Eski Türklerin Kansu’daki bir gök tapınağında bulunan yarı insan yarı
ejder biçimindeki altın heykelin gök tanrıyı temsil ettiği sanılmaktadır. Doğu
Türkistan Kızıl Mağarasında, bir “Ejder Hükümdar”, “Kurt” başlı bir bayrak
tutmaktadır. Türk Budist metinlerinde de Kök Luu Kağan olarak görülüyordu.
Ejder ve Kurt Ötüken tanrılarındandı. Kulaklı Kurt-Ejder ikonografisine
Selçuklu sanatında sık rastlanır. Hsiung-nularda gök ve yer tanrıları ejderha
şeklindeydi. Bu ejderha gök tanrısının tapınağında kılıç üzerine ant içme
töreni yapılırdı. Bu kılıç Mars, Antares ve ejderha burcuyla alakalıydı.11 Mars
gezegeninin yersel izdüşümü atalar tapınağı olarak kabul edilirdi ve göksel
kılıç üzerine ant içme töreni bu mekanda yapılırdı. Oğuzlarda da Ant içme
töreninde Mars gezegeni ve göksel kılıç simgeleri birlikte kullanılmaktaydı.
Mars silahlı bir Alp olarak tasvir edilirdi. Mars ile özdeşleştirilen Marsın
Kılıcı efsanesi, Türklerde de vardı ve bir Alp-Tanrı görünümündeydi. Mars
Türklerde Ejderha Takımyıldızı ile ilintili görülüyordu. Kılıçlar ejderhanın
kılıcı dediğimiz ve ejderha ağzını, ya da çatallı yılan dilini anımsatacak
biçimde, yani Zülfikar şeklinde yapılıyordu. Mars ve Marsın kılıcı Yakın Doğuda
da Türklerle ilgili sayılmakta ve Kazvini şöyle demekteydi: “Türkler savaşı iyi
bilir, Bu Merih’in sıfatıdır ve Merih onların sahibidir.”12 Ayrıca Çin
kaynaklarına göre savaş imgesi olan “Tulga” “Türk” demekti.13 Türklerin
Altaylarda “Tulga” şeklindeki bir “Altın Dağda” “Demircilik” yapmasından dolayı
bu adı aldığı belirtilir.14 Bu sembolik anlatımda “Altın Dağ” Kozmosu, demir
ise Mars’ı simgeliyordu. Çünkü demir de bakır gibi, Türkler de Mars ile
ilişkilendirilir ve gökten düşen “Göktaşı Demirini” fırtına tanrısının (Mars-Ejderha)
gönderdiği düşünülürdü.
Resim7:
Türk-Hun parası üzerindeki Kağan portresinin başındaki Ejderha sembolleri ve
18. Yüzyıl Osmanlı dönemi ejder kabzalı Kılıç.
Resim8:
Osmanlı dönemi sancak. Ejder kabzalı ve Ejderha ağızlı Kıngırak ya da
Zülfikar.. Şamanist Türkler de Yayık Han büyük bir ejderha görünümünde idi.
Türk Şamanlar Yayık için (Ejderha Takımyıldızı) “Al Alevli Ateşin Sahibi”,
“Kızıl Bulut Sırmalı, Kamçısı Boz Alev”, “Atamız Çakmak Taşıyla İlk Ateşi
Yakmış”, “Ocağımıza Şekil Vermiş”, “Yıldırım Tanrısından Ayrılmış, Şimşek
Tanrısından Sıçramış” “Korkunç Ateşli Ak Yayık” ve “Gökte Tanrı” ifadesini
kullanırlar ve bu takımyıldıza çok büyük saygı duyarlardı.15 Şamanlar
dualarında Yayık için “üç boğumlu ak yayık “diye dua ederlerdi. Türk minyatür sanatında
Ejderhanın kalbi sayılan antares yıldızı, kalp şeklinde ve üç boğumlu olarak
gösterilir. Altay Türkleri Yayık’a yani Ejderhaya çok büyük saygı gösterirler.
İlkbaharda “Yayık Kaldırma Töreni” yaparlar. Yayık yani Akrep Takımyıldızı
ilkbaharda ufuk çizgisinden yükselmeye başlar. Yani yer-su ejderi gökyüzüne
yükselerek kanatlanır ve gök ejderi olur. Yükselmeye başladığı dönemde Yayık
için, süt saçısı töreni yapılır. Nevruz dönemi gece göğünde Ejderha
Takımyıldızının yükselmeye başladığı dönemdir. Ejderhalar eski Türk düşüncesine
göre “Çintemani Moncuk” denen bir öz ya da mücevhere sahiptiler. Körkle Moncuk
(parlak moncuk) adı da verilir. Ejderha ikonografisi küreyle birlikte tuğların
üzerinde de yer alır.16 Ant okunan piktogramı anımsatan, Çintemani adı da
verilen, üç benek sembolü, akrebin kalbi sayılan antares yıldızını sembolize
eder. Bu motif Osmanlıya kadar kullanılmış ve hemen hemen tüm Türk
devletlerinde hükümdarlık sembolü olmuştur. Çintemani motifi tek başına
kullanıldığı gibi şimşek benzeri bir sembol ile birlikte de kullanılmıştır.
Bunlar bize, tüm bu simgelerin Ejderha Takımyıldızı ile bağlantılı ve
kozmolojik boyutlu olduğunu gösterir. Ejderha gök tanrısıdır ve bahar
yağmurlarıyla birlikte gökyüzünden şimşeklerini de gönderir. Günümüzde “Üç Cemre”
adı verilen ve bahar döneminde, gökyüzüne, toprağa ve suya düştüğü varsayılan
kor ya da ateş, kozmolojiktir ve ejderha takımyıldızı ile bağlantılıdır.
Muhtemelen ant okunan piktogram ve üç benek yani çintemani motifi, bu anlayışın
görsel tasvirleridir.
Resim9:
Bir Osmanlı çinisi üzerindeki Çintemani ve şimşek motifi. Ejderha takımyıldızı
ile bağlantılı, Yay ve Akrep burcunu simgeleyen bir minyatür. Akrebin (Ejderha)
kalbi sayılan Antares “üç boğumlu” olarak gösterilmiş. 1654 yılında ölen
Timurlu devleti kağanı İlik Buğra Han’ın bayrağındaki alem, Çintemani moncuk
üzerinde oturmuş iki başlı ejderha şeklindedir. Ejderha, Çintemani Moncuk
Türklerde Alplik simgesidir. Çintemani gibi, daire ya da hilal içindeki üç
nokta motifi de ant okunan piktogramdır. Çok değerli Emel Esin’e göre; Hunlar
göğü şahit tutarak, Orta Asya’daki Türkler güneşi ve ayı şahit tutarak ant
içerlerdi. Bu yüzden daire içindeki nokta sembolü Türkçe “Güneş” ve “Ant”
okunan piktogramdır.17 Bu sembol, ant içme ritüelinde kullanılan kafatası
ikonografisi ile de benzeşir. Emel Esin’e göre; Attila’nın ya da Ares’in kılıcı
efsanesi Türkler tarafından da biliniyordu ve İskitler de dahil Turan kültür
çevresinde yaşayan tüm Türkler, bu kılıç üzerine ant içme ritüelini
yapıyordu.18 Türklerin Ares (Mars) ve Akrep Takımyıldızının (Ejderha
Takımyıldızı) kalbi sayılan Ant-Ares yıldızına Ant içilmeleri ve Yunanca bu
yıldıza Ant-Ares isminin verilmiş olması, bu söylencenin İskitler tarafından
Yunan mitolojisine taşınmış olabileceği ihtimalini akla getiriyor. Türkçe “Ant”
kelimesi ile Yunanlıların bu yıldıza verdikleri “Antares” ismi, çok uzak
geçmişteki bir kültür bağını ve alışverişini gösteriyor olabilir. Göktürkler
ata mağaralarında Ejderha Takımyıldızı (Ant-Ares ve Akrep Takımyıldızı) ile
bağlantılı Ant içme töreni yapardı. Ya da bir dağın yamacında yaz gündönümünde
Ejderha Takımyıldızı (Yay, Akrep ve Terazi Takımyıldızını kapsar) ve Ant-Ares
yıldızının tepede olduğu dönemde, bir at kurban ederler, atın kanını içkiye
karıştırıp, kılıç üzerine ant içerlerdi. Daha sonra erlere rütbeler ve onların
nişanesi olan davul, ok-yay, balta, kılıç, askeri kemerler ve şarap ile
bağlantılı kadeh dağıtılırdı. Türklerin en önemli erginlenme ritüeli, erlik
yani askerlik çağına gelmiş erkekler için yapılırdı. Erlik kemeri ya da erlik
kılıcı kuşanmak, Türk alp kurumuna özgü törenlerdi. Alpler sadakat andı içerler
ve tören sonrasında kemer, kılıç ve sadak kuşanarak bu ritüeli
gerçekleştirirlerdi. 19
Resim10:
Elinde “Ant Kadehi” tutan, erlik kemeri ve kılıcını kuşanmış bir Türk
Alp-Savaşçı. Göktürk alp ve kağanları ellerinde ant kadehi tutar vaziyette
gömülürdü.20 Sin adı da verilen Türk mezar heykellerinde, alp ya da kağanlar,
sağ elde tolu (kadeh) tutup sol el ile erlik kemerine ya da silahlarına
dokunurlar. Bu duruş şekli ve ikonografisi ant içme ritüelinin kadeh, kemer ve
silahlar ile olan bağını ifade eder. Ayrıca bu sembol, kafatası sembolünü de de
çağrıştırır ve Ares (Mars), savaş ile alakalı ölüm tanrısıdır. Türkçe ant
kelimesi Alp yani savaşçı kelimesiyle de bağlantılı görülür. Günümüzde Türk
Silahlı Kuvvetleri tarafından düzenlenen, silah üzerine ant içme ve kılıç-kemer
kuşanma törenleri, Türklerin en eski erginlenme ve “er” olma ritüellerinin
devamıdır. Ölen savaşçıların tanrı ya da tanrıça ile şarap içmeleri, yani bir
anlamda hayat suyu içerek ebedi hayata intikal etmeleri ise İslamileşerek
“Şehadet Şerbeti İçmek” şeklinde yaşamaya devam eder. Eski Türk inançlarına
göre, savaşta ölmek ölümlerin en şereflisi idi. Ölen alpler bir anlamda şehit
sayılırlardı. Şehit savaşçıların cennete gidecekleri ve tanrı ya da tanrıça
katında hayat suyu ile bağlantılı şarap ya da günümüzdeki anlamıyla şerbet
içerek, ebedi hayata kavuşacakları düşünülürdü. Libasyon adı verilen ve arkaik
dönemlerdeki hayat suyu düşüncesi ile bağlantılı, tanrı ya da tanrıçayla şarap
içme ya da saçı törenleri, Türklerde de vardı. Bununla ilgili çizimler, Balbal
adı verilen alp ve kağan heykellerinde resimlenmiştir. Balbalların üzerinde,
Umay ana olduğu anlaşılan ve başında üç dilimli tacı olan tanrıça ile karşılıklı
ant kadehi tutarak şarap içen alp figürlerine rastlanmaktadır. Tanrıça Umay
ananın tasvirlerinde elinde ant kadehi ile ifade edildiğini görürüz.
Resim11:
Elinde Ant kadehi olan Tanrıça Umay Ana.
Resim11:
Günümüzde Ant içme töreni Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından hala sürdürülen
bir ritüeldir. Erlik mertebesine yükselen askerler, silah ve bayrak üzerine
“Ant İçerler”. Tıpkı erlik kemerlerindeki kılıçlarına dokunarak ant içen
ataları gibi. Sonuç Tüm milletlerin ilkel dönemlerinde, göklerde oturan ve gök
sembolleriyle tecelli eden, kutsal bir yüce varlığa inanılırdı. Eliade’ya göre
“Gök Tanrı” inancı en eski Proto-Türk uygarlıklarına aittir. Fakat “Gök Tanrı”
uzaktır ve insanlarla çok ilgilenemez. Buna karşılık, yer ve gök ruhlarının
hayata katıldığı, birtakım ritüellerin ve büyülerin yapıldığı Şamanist
uygulamalar, insanların gündelik manevi ihtiyaçlarını karşılar. En erken
dönemden itibaren, protürk sayılan Çular, İskitler, Hunlar, Göktürkler,
Uygurlar ve Selçuklulara kadar tüm Turan kültür çevresinde uygulanan kutsal
törenlerden belki de en önemlisi ant içme törenidir. Bu ritüelin
gerçekleştirildiği yer, zaman, durum ve şartların aslında bildiğimizden çok
daha geniş kapsamlı olduğu anlaşılmaktadır. Ant içme töreni, mevsim
döngülerinde, savaşa gitmeden önce, düşmanla antlaşma yani barış yapılırken,
defin ritüellerinde, kılıç kuşanma ve erginlenme ayinlerinde, ruhlara yapılan
saçı törenlerinde ve öteki dünya anlayışı ile bağlantılı tanrıça Umay ile şarap
içme ritüelinde karşımıza çıkar. Ant içme töreninde çok çeşitli göksel ve
yersel ikonografilerin olaya katıldığı görülmektedir. Ejderha Takımyıldızının
(Akrep Takımyıldızı) ve Ejderhanın ya da Akrebin kalbi sayılan Antares
yıldızının ufuk çizgisinde yükselmeye başladığı ve gece gökyüzünde görüldüğü devre,
bahar ekinoksu dönemidir. Türkler bu dönemi yeni yıl (Nevruz-21 Mart) olarak
kutladıkları gibi, Türk Tanrı ya da Ata Türk adını verdikleri ateşi yakan
efsanevi ata ile özdeşleştirdikleri, Ejderha Takımyıldızı ile bağlantılı bir
ibadeti gerçekleştirirlerdi. Ezoterizm de Mars, Akrep Takımyıldızının
yöneticisidir ve Mars, Antares gibi savaş gezegenidir. Türklerin “Savaşçı”
kimliği ile de bağlantılı olan bu göksel arketipler “Savaş Tanrısının”
tezahürleri olarak görülebilir. Alplerin kılıç ve kemer kuşanıp asker olma gibi
erginlenme ayinleri de ant içerek gerçekleştiriliyordu. Bu ritüeller yine
Ejderha Takımyıldızı, Antares ve Mars ile ilişkilendirilen “Savaş Tanrısı”
adına yapılıyordu. İskitler ve Hunlar mars adına at kurban edip, kadeh gibi
kullandıkları kurukafanın içinde atın kanını şarap ile karıştırarak
içiyorlardı. Bu törenler elbette Ejderha takımyıldızı ile bağlantılı, mevsim
döngülerinde yapılıyordu. Alpler savaşa gitmeden önce atlarının kuyruklarını,
savaşta ölürler ise kesilmesi için düğümler ve kadehe doldurdukları şarap ile
ant içerlerdi. Eski Türkler için savaşta ölmek ölümlerin en şereflisi idi. Ölen
savaşçının atının kuyruğu kesilir ve mezar başına tuğ olarak asılırdı. Savaşçı
çoğu zaman at ile birlikte gömülürdü. At öteki dünya ile bağlantılı, ölüm ve
yer altı hayvanıdır ve ölen savaşçının ruhunu tanrıya ulaştırır. Daha da
önemlisi at, savaş tanrısı mars ile özdeşleştirilir ve onun adına at kurban
edilirdi. Kurban edilen hayvanın kanı kırmızı renginden dolayı mars ile
ilişkilendirilirdi. Ayrıca kan ruhun ve canın bulunduğu bir sıvıydı ve yeniden
doğuş ritüeli için kullanılan çok önemli bir simgeydi. Bu yüzden açılan
kurganların içindeki at ve insan iskeletlerinin üzerinde kanı ifade eden
kırmızı boyaya rastlanmıştır. Ant törenlerinde, kurban edilen hayvanın kanını,
yada kendi kanlarını karıştırdıkları şarabı içmeleri, savaştan önce tanrısal
güç kazanma ve savaş tanrısı ile özdeşleşme olarak yorumlanabilir. Dipnotlar
1Abdülkadir İnan ,“Eski Türklerde ve Folklorda Ant”, Makaleler ve İncelemeleri.
s.281. 2Mircea Eliade, “Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi”, İstanbul:
Kabalcı Yayınevi, 2003, s.393 3James G. Frazer, “Altın Dal-1”, İstanbul: Payel
Yayınevi, 1991, s.176 4James G. Frazer, “Altın Dal-1”, İstanbul: Payel
Yayınevi, 1991, s.181 5James G. Frazer, “Altın Dal-1”, İstanbul: Payel
Yayınevi, 1991, s.269 6Joseph Campbell, “Yaratıcı Mitoloji”, Ankara: İmge
Kitapevi, 1994, s.3 7Mircea Eliade, “Dinler Tarihine Giriş”, İstanbul: Kabalcı
Yayınevi, 2000, s.285 8Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı
Yayınevi, 2001, s.134 9Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı
Yayınevi, 2001, s.35 10Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı
Yayınevi, 2001, s.108 11Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı
Yayınevi, 2001, s.67 12Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı
Yayınevi, 2001, s.67 13Emel Esin “Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu”, İstanbul:
Kabalcı Yayınevi, 2006, s.284 14Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul:
Kabalcı Yayınevi, 2001, s.42 15Abdülkadir İnan “Tarihte ve Bugün Şamanizm”,
Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2000, s.33,131 16Emel Esin “Türk Kozmolojisine
Giriş”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.86 17Emel Esin “Türklerde Maddi
Kültürün Oluşumu”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2006, s.239 18Emel Esin “Türk
Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.66 19Emel Esin “Türk
Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.124-125 20Emel Esin
“Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.275 Kaynakça
Campbell, Joseph 1994, Yaratıcı Mitoloji (Tanrının Maskeleri), İmge Kitabevi,
Ankara 2003, Doğu Mitolojisi (Tanrının Maskeleri), İmge Kitabevi, Ankara 1992,
İlkel Mitoloji (Tanrının Maskeleri), İmge Kitabevi, Ankara 2003, Batı
Mitolojisi (Tanrının Maskeleri), İmge Kitabevi, Ankara 2000, Kahramanın Sonsuz
Yolculuğu, Kabalcı Yayınevi, İstanbul Coruhlu, Yaşar 2002, Türk Mitolojisinin
Anahatları,Kabalcı Yayınevi, İstanbul Eliade, Mircia 1991, Kutsal ve Dindışı,
Gece Yayınları, Ankara 2000, Demirciler ve Simyacılar,Kabalcı Yayınevi,
İstanbul 1999, Şamanizm, İmge Kitabevi, Ankara 1994, Ebedi Dönüş Mitosu, İmge
Kitabevi, Ankara 2002, Babil Simyası ve Kozmolojisi, Kabalcı Yayınevi, İstanbul
2003, Dinler Tarihine Giriş, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2003, Dinsel İnanclar
ve Düşünceler Tarihi, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1992, İmgeler Simgeler,Gece
Yayınları, Ankara Esin, Emel 2001, Türk Mitolojisine Giriş, Kabalcı Yayınevi,
İstanbul 2003, Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu, Kabalcı Yayınevi, İstanbul
2004, Türk Sanatında İkonografik Motifler, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1991,
Katun (Türk Kadınına Dair), Cilt 7, Sayı 20, A. K. M. Ankara 2001, Türk
Kozmolojisine Giriş, Kabalcı Yayınevi, İstanbul Frazer, James G. 1991, Altın
Dal 1, Payel Yayınevi, İstanbul 1992, Altın Dal 2, Payel Yayınevi, İstanbul
İnan, Abdülkadir 2000, Tarihte ve Bugün Şamanizm, T. T. K. Basımevi, Ankara
Jung, Carl Gustav 1997, Analitik Psikoloji, Payel Yayınevi, İstanbul 2003, Dört
Arketip, Metis Yayınları, İstanbul
.