Avşarlar (Afşarlar)
On birinci yüzyıldan itibaren, mühim
roller oynamak suretiyle, adlarını zamanımıza kadar yaşatmış Oğuz boyu.
Bozokların Yıldızhanoğulları kolundandırlar.
Büyük Selçuklu Devleti'nin
kuruluşundan önce, diğer Oğuz boyları ile beraber, Kıpçak çölünde yaşarlardı.
1135-1136 yıllarında, reisleri Arslanoğlu Yakub Bey kumandasında gelerek
Huzistan’a yerleştiler. Yakub’dan sonra Afşarların başına Aydoğdu bin Küşdoğan
geçti. Şumla lakabıyla anılan bu bey, Büyük Selçuklu Devleti’nin
zayıflamasından faydalanarak, Huzistan’da Selçuklu hakimiyetine son verdi ise
de, 1159’da Irak Selçukluları sultanı Melikşah gelerek tekrar Huzistan’a hakim
oldu. Bu devrede, Şumla da Melikşah’ın hizmetine girdi. 1194 yılında, Abbasî
halifesi En-Nasır li-Dinillah, veziri İbn-ül-Kassab kumandasında Huzistan
bölgesine bir ordu gönderdi. İbn-ül-Kassab, Huzistan’ın başşehri Tuster’i ve
birçok kaleleri zaptettikten sonra, Şumla’nın ailesini ve çocuklarını toplayıp
Bağdat’a götürdü. Böylece Huzistan’daki, Avşar Şumla ve oğullarının hakimiyeti
sona erip, ülke, halifenin topraklarına katıldı.
Diğer taraftan Malazgirt Savaşı'ndan
sonra, Anadolu’ya Türkmenlerle beraber göç eden Afşarlar, Selçuklu Devleti’nin
uç bölgelerine yerleştirilmişlerdi.
Nitekim, Anadolu’da yerleşim yerleri
arasında Avşar adı, Kayılardan sonra ikinci sırada gelmektedir. Bu yer adları,
Avşarların, Türkiye’nin fetih ve iskanında Kayı ve Kınıklar gibi birinci
derecede rol oynadıklarını göstermektedir. Yine kaynaklara göre,
Karamanoğulları Beyliğini kuran ailenin, Avşar boyuna mensup olduğu
belirtilmektedir. Osmanlı ve İran tarihinde önemli rol oynayan Avşarlar,
Anadolu’ya on üçüncü yüzyılda göç edenlerdir. Bu ikinci göç hareketi sırasında
Anadolu’ya gelen Avşarların bir bölümü, Akkoyunlular'ın İran’ı ele geçirmesi
üzerine, Mansur Bey önderliğinde İran’a giderek Huzistan’a yerleşti. Anadolu’da
kalanlar ise; daha çok Malatya ve Doğu Anadolu’da bulunuyorlardı. Bunlardan
büyük bir bölümü, on altıncı yüzyıl başlarında İran’a göçerek Urmiye’den
Herat’a kadar olan geniş bir bölgede yerleştiler ve Nadir Şah, 1736’da,
bunlardan Afşarlar hanedanını kurdu.
İran Afşarları; Mansur Bey
Afşarları, İmanlu Afşarları, Alplu Afşarları, Usalu Afşarları, Eberlu Afşarları
olmak üzere, başlıca beş büyük oba idi.
Safevî hükümdarı Birinci Şah İsmail,
Afşarları sınır koruyucusu olarak Horasan’a yerleştirdi. Safevîler'in
zayıfladığı bir dönemde, Afşarların lideri Nadir Şah; Afşar, Celayir ve diğer
Türkmenleri etrafında topladı ve İkinci Tahmasp’ın hizmetine girdi. İran
topraklarından Afganları çıkarınca, nüfuzu arttı. Sonra İkinci Tahmasb’ı
tahttan indirerek yerine Üçüncü Abbas’ı şah yaptı. Kendisini de saltanat
vekilliğine getirdi. 1736’da da kendi şahlığını ilan etti. 1737’de Hindistan
seferine çıkarak Delhi’ye kadar ilerledi. Bir suikasttan sonra, idareyi
sertleştiren Nadir Şah, Afşar ve Kaçar Beyleri tarafından öldürüldü. Horasan’ı
yöneten torunu Şahruh’un ölümünden sonra, İran Afşar yönetimi de sona erdi.
İran Afşarları, günümüzde, Urmiye
gölünün kuzey batısında Hemedan, Kirmanşah, Nişabur, Kerman’ın güneyinde
dağınık halde yaşamaktadırlar.
Afşarlar, güler yüzlü, iyimser,
hayat dolu, sakin ve terbiyeli insanlardır. Kadınları çok çalışkandır. Ünlü
Afşar kilimleri, bu çalışkan kadınların el emeğidir.
Günümüzde yerleşik olmalarına rağmen,
bir kısmı, âdetlerini devam ettirmektedirler. Bugün Kayseri’nin Pınarbaşı
kazasının merkez nahiyesine bağlı bir kısım köyler ile, aynı kazanın Pazarören
nahiyesi köylerinden pek çoğu, Sarız kazası ve Tomarza’nın Toklar nahiyesi
köylerinin yarısından fazlası, Avşarlara aittir. Ayrıca Adana’ya bağlı mağara
kazası köylerinden Ayvad ve Ağdaş alanı köyleri de, Avşarlar tarafından iskân
edildiği gibi, Çukurova’da mevcut bazı Avşar köylerinden başka Kastamonu, Bolu,
Muğla, Isparta ve Antalya yörelerinde pek çok Avşar köy adına rastlanır.
*******
Bayat Boyu (Bayatlar)
Oğuz boylarından biri. Bozokların
Gün-Hanoğulları koluna bağlıdır.
"Devleti ve nimeti bol, devlet
ve nimet sahibi" manâsına gelen Bayat boyunun ongunu (sembolü), şahin;
şölenlerdeki et payları, "sağkarı yağrın" (sağ kürek kemiği)
kısmıdır. Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lügati't-Türk'te Oğuz boylarının dokuzuncusu
olarak, Bayat boyunu göstermiştir.
Oğuzların sağ kolunda bulunan Bayat
boyu, ekseri Oğuz hanlarının çıktığı dört Bozok boyundan biridir. Diğer Oğuz
boyları gibi Sirüderya (Seyhun) Nehri kıyılarında ve kuzeydeki bozkırlarda
yaşayan Bayat boyu, İslamiyet'ten önceki tarihinde, Korkut Ata (Dede Korkut)
ile temsil edilmiştir. Bayat boyundan Kara Hoca'nın oğlu Korkut Ata, akıllı,
bilgili ve keramet sahibi bir insandı. "Ala atlı kiş tonlu" Kayı İnal
Yavku ile ondan sonra gelen hükümdarlar devrinde çıkan birçok zor siyasî
meseleler, Korkut Ata'nın dirayeti sayesinde halledilmiştir.
Diğer Oğuz boyları gibi, İslamiyet'i
kabul eden Bayat boyunun bir kısmı, 11. yüzyılda Selçuklu hükümdarları
idaresinde, Horasan ve İran üzerinden Anadolu ve Suriye'ye geldiler. Anadolu'ya
gelenlerin bir kısmı, uçlara yerleştiler. Bir kısmı ise göçebeliği bırakarak,
Batı ve Orta Anadolu'da köyler kurdular. Bu bölgelerde görülen ve bazısı
günümüze kadar gelmiş olan yer adları, Bayat boyunun Anadolu'ya yerleştiği
devirlere aittir.
Orta Asya'da kalan, Bayat boyuna
mensup bir kısım oymaklar ise, 13. yüzyılda Moğol istilasından kaçarak, Doğu
Anadolu, Suriye ve Irak'a geldiler. 14. yüzyılda Kuzey Suriye'de, Bozok kolunun
Avşar ve Beydilli boylarıyla birlikte yaşadılar. Yaz aylarında, yaylak olarak,
Anadolu içlerine göçtüler.
Kuzey Suriye'de bulunan, Avşar ve
Beğdilli boylarıyla birlikte 40.000 çadırdan fazla olan Türkmenlerin Bozok
kolunu meydana getiren Bayatlar, bazı siyasî hadiselere katıldılar. Büyük bir
ihtimalle Dulkadiroğulları Beyliğini kurdular. Maraş ve Elbistan bölgesinin
yeniden iskânına katıldılar. 15. yüzyılın başlarında, Kara Tatarlardan boşalan
Yozgat ve komşu yörelerde, Bozok oymakları yurt tuttu. Bunlar arasında,
kalabalık sayıda Bayatlar da vardı. Bu Bayatlar, kışın Kuzey Suriye'ye
gittikleri için, Şam Bayatı adını aldılar. Şam Bayatı'nın, bir kısım Akçalu
(Ağçolu) ve Akçakoyunlu (Ağçakoyunlu) boylarının kollarıyla birlikte, Kaçar
boyunu teşkil ettiler. 15. yüzyılın sonlarına doğru Kuzey Azerbaycan'daki Gence
yöresine giden Kaçarların bir kısmı, 17. yüzyılın başlarında İran'ın Esterabad
yöresine göç ettirildi. 18. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak, 1925 senesine
kadar İran'ı idare eden Kaçar Hanedanı, bu Kaçar koluna mensup olup Şam
Bayatı'ndan çıkmış olması mümkündür.
Bozok'ta (Yozgat ve civarı) kalan
Şam Bayatı kolu ise, çiftçilik yaptığı arazide köyler kurarak, tamamen yerleşik
hayata geçtiler. Bayatların önemli bir kolu da, 15. yüzyılın sonunda Akkoyunlu
fethi üzerine, İran'a göç etti. Bunların bir kısmı Azerbaycan'da, önemli bir
kısmı da Hemedan'ın güneydoğusundaki Kezzaz ve Girihrud yöresinde yerleşti.
Akkoyunlu Devleti'nin yıkılmasından
sonra İran'a hakim olan Safevîler'in hizmetinde, birçok Türkmen topluluğu gibi,
önemli miktarda Bayat da vardı. Cins atlar yetiştiren ve 10.000 çadırdan ibaret
olan bu Bayatların beyleri, Şah Abbas tarafından Azerbaycan'daki sancaklara
tayin edildi. Böylece, bu yörede yaşayan Bayatlar dağıldı.
Aynı yüzyılda Horasan'da Nişabur
bölgesinde de Bayatlar yaşıyordu. Ancak, bu Bayatların Türk olmayıp Moğol
asıllı oldukları anlaşıldı. Onlara, Kara Bayat adı verildi. Asıl Bayatları
bunlardan ayırt etmek için, Akbayat veya Özbayat denildi.
19. yüzyılın başlarında
Akbayatların, Azerbaycan'da 5000 kişi, Tahran çevresinde 3000 kişi, Şiraz
taraflarında 3000 kişi olmak üzere üç kol halinde yaşadıkları tespit edildi.
Karabayatlar ise Nişabur dolaylarında oturuyorlardı.
Suriye ve Doğu Anadolu'nun Osmanlı
Devleti topraklarına katılmasından sonra, bir kısım Bayatlar da diğer
Türkmenler gibi geleneksel göçebe hayatlarını sürdürdüler. Yerleşik hayata
geçenler de, köy hayatı içinde uzunca bir müddet yaylaya çıkma geleneğini
bırakmadılar. Fakat, Osmanlı toplum yapısı içinde kaynaştılar. Boy adlarıyla
anılmaz oldular.
Kanuni Sultan Süleyman Han devrinde,
Kuzey Suriye'deki ana Bayat kolu, yirmi obadan meydana gelmişti. Fakat bu
obaların nüfusları fazla değildi. 16. yüzyılın ikinci yarısında boyun başında
bulunan Bozca adlı boy beyi ailesi, boy halkından birçok kimseyi de yanına
alarak İran'a gitti. Bunlar, orada Bozcalı adıyla anıldılar ve varlıklarını
geçen yüzyılın sonlarına kadar korudular.
Anadolu'da kalan Bayatlar,
Pehlivanlı ve Reyhanlı gibi güçlü obalar olarak hayatlarını sürdürdüler. 17.
yüzyılda Bayat obalarından çoğu Pehlivanlıların, geri kalanları da
Reyhanlıların etrafında toplandılar. Böylece, 18. yüzyılda Pehlivanlılar,
15.000 çadıra sahip güçlü bir oymak halinde Bozok'ta oturdular. Reyhanlılar ise
3000 çadıra yükselerek, yaz mevsimini Sivas'ın güneyindeki Yeni İl'de, kışı da
Amik Ovasında geçirdiler. 19. yüzyılda Pehlivanlıların çoğu, Yozgat-Ankara
arasındaki yörede yerleştiler. Reyhanlılar ise 1865 senesinde Amik Ovasında
yerleştirildiler. Böylece, Reyhanlı kasabası meydana geldi. Bayat boyunun Kuzu
Güdenli oymağı, Kayseri'nin Bucakkışla yöresinde toprağa bağlandı.
Irak'ın Kerkük bölgesinde yerleşmiş
olan Bayatların, geçen yüzyılın başlarında, 2000 çadır kadar olduğu tespit
edildi. Bu bayatların, İran Bayatlarından olması muhtemeldir.
Anadolu'nun Türk yurdu haline
getirilmesinde ve İslamiyet'in yayılmasında büyük hizmetleri olan Bayat
boyundan, büyük şahsiyetler yetişti. Oğuz elinin büyük manevî şahsiyeti Dede
Korkut (Korkut Ata), şair Fuzulî, Cem Sultan adına Osmanlı Hanedanının eski
atalarına dair Câm-ı Cem-Âyin adlı eseri yazan Mahmud oğlu Hasan, Bayat
boyundan yetişen ünlü şahsiyetlerdir.
*******
Çavuldur Boyu (Çavuldurlar)
Yirmi dört Oğuz boyundan biri.
Üçokların Gök Han Oğulları koluna
bağlı olup, alâmet olarak sungur/akdoğan kuşunu kullanırlardı. “Nâmuslu ve ünü
uzaklara yayılmış” manâsına gelen “Çavuldur” kelimesi bazı kaynaklarda
“Çavundur” şeklinde geçer. Çavuldur boyu, 10. yüzyılda diğer Oğuz boylarıyla
birlikte yurtlarından Mangışlak/Siyahkûh Yarımadasına göç etti. Bir kısım
Çavuldur mensubu, Mangışlak’ta kalırken, bir kısmı Selçuklular'la birlikte
Anadolu’ya geldi. Bunlardan Emir Çavuldur, Sultan Alparslan’ın; Çavuldur Caka
da Danişmend Gâzi'nin Anadolu fetihlerine komutan olarak iştirak ettiler. Bu
akınlarla gelen Çavuldurlardan Anadolu’ya gelip yerleşenler de oldu. Kurdukları
köylere, boylarının adlarını verdiler. Bu isimle Anadolu’da, 16. yüzyılda on
altı, 20. yüzyıl ortalarında on yedi köyün varlığı tespit edilmiştir.
Mangışlak Yarımadasında kalan
Çavuldur boyu mensupları ise, 16. yüzyılda Kalmukların baskısıyla Kafkasya’nın
kuzeyine göç ettiler
*******
Balkarlar
Kuzey Kafkasya'daki Kabartay-Balkar
Özerk Cumhuriyetinde yaşayan Türk boyu. Taulular (Dağlılar) veya Malkarlar diye
de tanınırlar.
Balkarların menşei hakkında, değişik
görüşler vardır. Bazı araştırmacılar, Balkar adının Bulgar'dan kaynaklandığını
ileri sürmektedirler. Ekseri araştırmacılara göre ise uzun müddet göçebe bir
hayat süren ve Karaçaylılarla birlikte yaşayan Balkarlar, adlarının, Kırım'dan
göç ettikleri sırada kendilerine önderlik eden "Malkar" adında bir
beyden geldiğine inanırlar. Menşelerinin, Hazar Türkleri'ne dayandığını ileri
sürenler de vardır. Bunlara göre Balkarlar, 10 ve 11. yüzyıllara kadar bağımsız
yaşamış, daha sonra Ruslar veya Osetler tarafından Kafkasya'ya sürülmüşlerdir.
Balkarlar, Altınordu ve Kırım
hanlıklarının hakimiyeti altında kaldıktan sonra, 15. yüzyıl sonlarında, Kırım
Hanlığıyla birlikte Osmanlı Devleti'nin hakimiyetine girdiler. Balkarlar
arasında, giderek İslamiyet yayıldı. Uzun müddet Osmanlı himayesinde huzur ve
güven içinde yaşayan Balkarlar, 1827 senesinde Rus hakimiyetine girdiler.
1917 Ekim devriminden sonra,
Karaçaylılarla birlikte Kuzey Kafkasya Bağımsız Cumhuriyeti içinde yer aldılar.
Kızılordu, 1921'de bu devlete son verince Balkarlar, Kabartay Bölgesine,
Karaçaylar ise Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesine yerleştirildiler. İkinci Dünya
Savaşı sırasında Balkarlar ve Karaçaylılar birleşerek Sovyet hükümetine karşı
çete savaşları başlattılar. Savaş sonrasında, Almanlarla işbirliği yaptıkları
için, Orta Asya'ya ve Sibirya'ya sürüldüler. Yaşadıkları bölge olan Balkariye
de, Gürcistan Sovyet Cumhuriyetine katıldı. 1957 senesinde çıkartılan bir
kanunla, Balkarların büyük bir kısmı, Orta Asya'dan geri getirildiler. Kabartay
Balkar Özerk Cumhuriyetine yerleştirildiler. Nüfusları 66.000 civarında olan
Balkarlar, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin dağılışından beri, yeni
sistem içinde hayatlarını sürdürmektedirler.
Balkarlar, Malkar til (Malkar dili)
ve Tau til (Dağlı dili) olarak adlandırdıkları, Kıpçakça kökenli bir dil
konuşurlar. Balkarca'nın, dilbilgisi bakımından Karaçayca ile ortak özellikleri
vardır. 1926 senesine kadar İslam harflerini kullanan Balkarlar, daha sonra
Latin alfabesini ve 1940'ta da Kiril alfabesini benimsediler. Gelişmiş bir
yazılı edebiyatları olmamasına rağmen, zengin bir sözlü edebiyatları vardır.
*******
Kaçarlar
Türkistan, Âzerbaycan, İran ve
Anadolu’da yaşayan Türkmen kabîlesi ve İran’da (1796-1925) tarihlerinde iktidar
olmuş hanedan. Kaçar adı, Türkçe kaçmak kelimesinden türetilmiştir.
Moğollar (1206-1320) devrinden beri,
Hazar Denizi kıyılarında otururlardı. İlhanlılardan Hülâgu Hanın (1256-1264),
Alamut Batınîlerine ve Suriye’ye karşı giriştiği seferlere katılan Kaçarlar;
Irak, Suriye ve Anadolu’ya kadar yayıldılar. İlhanlı Devleti yıkıldığı zaman,
Suriye hududuna yerleştiler. Timur Han, Suriye’yi ele geçirince, onları esas
vatanları olan Türkistan’a yolladı. On altıncı yüzyılın başında kurulan Safevî
Devleti'nin (1502-1732) kurucusu Şah İsmail’i (1502-1524) destekleyen Kaçarlar;
bu devirde vezirlik, başkumandanlık, beylerbeylik dahil, devlet kademelerinde
vazife aldılar. Safevîlerin yıkılmasıyla, 18. yüzyılda, Afşarlar (1736-1749)
ile mücadele ettiler. Afşarlı Nâdir Şah'a (1736-1747) düşmanca davranan
Kaçarlar, Kuzey İran üzerinden Âzerbaycan’a yayıldılar. Kaçarlı Mehmed Ağanın
Âzerbaycan valiliği sırasında, İran’daki hakimiyetleri kuvvetlendi. Zendlere
(1749-1796) karşı 1779’da, Şiraz’da zafer kazanan Mehmed Ağa, İsfahan bölgesini
alarak, şahlığını ilan etti. 1796’da Zendlerin hakimiyetine son veren Mehmed
Ağa, İran’ı bütünüyle zaptetti.
Böylece, 1796’da kurulan Kaçar
Devleti, Ruslarla mücadele edip, 19. yüzyılda Avrupa devletleriyle diplomatik
münasebetler kurdu. Feth Ali Şah (1797-1834) devrinde, Fransa ve İngiltere’nin
yanına çekilmek istenen İran’daki Kaçar Devleti, Çarlık Rusyası'nın Hint
Okyanusuna inme politikasına karşı, ordusunu kuvvetlendirerek, Avrupa’dan
teknik eleman, silâh ve malzeme getirtti. Feth Ali Şah, İran-Rus Harbi
(1826-1828) sonunda imzalanan Türkmençay Antlaşması ile, İran ve Kafkaslar
havalisindeki haklarını Rusya’ya vererek, Hazar Denizindeki Rus hakimiyetini
kabul etti. Muhammed Şah (1834-1848) devrinde, Kuzey İran’da Acem asıllı Elbab
Ali Muhammed’in talebesi İslâm düşmanı Bahâullah’ın kurduğu “Bahâîlik” ortaya
çıktı. Bahâîler, Kaçarlı iktidarını tehdit edip, isyanlar çıkardı. Nâsireddin
Şah (1848-1896), Bahaîleri kılıçtan geçirdi ise de, bir fedai tarafından
öldürüldü. Doğu’nun fethedilmesi için Afganistan ve Herat’taki mücadeleler,
Hindistan’daki Gürgâniyye (Babür) Devleti'nin (1526-1858) İngilizler tarafından
yıkılmasına kadar devam etti.
Rusya, İngiltere ve Fransa’nın, İran
bölgesindeki rekabeti, Kaçarlar Devleti üzerinde Avrupa devletlerinin iktisadî
hakimiyetini arttırdı. Muzaffereddin Şah (1896-1907) devrinde, liberalizm ve
meşrutiyet verilmesini isteyenlerin hareketleri karşısında, 1 Ocak 1907’de
Meclis-i Şûrâ-yi Millî açıldı. Muzaffereddin Şah'tan sonra tahta geçen Muhammed
Ali Şah (1907-1909), Meşrutiyet Anayasasını ilan etmesine rağmen, tatbik
ettirmemesi üzerine, Âzerbaycan ve diğer eyaletlerde, Kaçarlı Hanedanına karşı,
silâhlı mücadeleler ile isyanlar başladı. Muhammed Ali Şahın, Rus ve İngiliz
kontrolündeki iktidarına ihtilalciler son verince, yerine oğlu Ahmed Şah
(1909-1925) geçti. Birinci Dünya Harbinde tarafsız kalan Kaçarlar Hanedanının
ülkesi, Ruslar ve İngilizler tarafından muharebe alanı olarak kullanılıp,
buradan Osmanlı Devleti'ne saldırılar tertiplendi. Harp sonrasında, İran’da
mahallî isyanlar ve ayrılma taraftarı hareketler gelişti. Bolşevik Rus orduları
Kuzey İran’a girdi. İngilizler, Ahmed Şah'ı 1923’te Londra’ya götürünce,
yerine, saltanat nâibi ve ordu başkumandanı Ali Rıza Han vekalet etti. 1924’te
İran Millî Meclisini elde eden Ali Rıza Han, 1925’te kanlı bir darbe yaparak,
Kaçarlar Hanedanına son verip, Pehlevî hükümetini (1925-1979) kurdu. Pehlevî
hükümeti devrinde, Kaçarlar Hanedanından ve kabilesinden birçok devlet adamına
vazife verildi.
Kaçarlar, bugün, Türkistan,
Âzerbaycan ve kalabalık bir şekilde Esterâbat dahil İran’da yaşamaktadır
******
Kayı Boyu (Kayılar)
Oğuzların Bozok kolundan, Osmanlıların
da mensup olduğu bir boy.
Kayı kelimesi; “muhkem, kuvvet ve
kudret sahibi” demektir. Kayı boyunun damgası, iki ok ve bir yaydan ibaretti.
Oğuz Han oğlu Gün Han oğlu Kayı’nın, bu boyun ceddi olduğu söylenir. Yirmi sene
hükümdarlık yapan Kayı’nın nesli, uzun yıllar bu makamda kalmıştır. Bu sebeple
Kayı boyu, Oğuz boyları arasında ilk sırada gösterilmektedir. Dede Korkut da
eserinde, gelecekte hanlığın geri Kayı'ya döneceğini bildirerek, Osmanlılar'ı
haber vermiştir.
Kayılar, Selçuklular'la birlikte, fetih
esnasında ve daha sonraları Anadolu’ya gelip, değişik bölgelerde yerleştiler.
Osmanlı Devletinin kuruluşunda, esas nüveyi teşkil ettiler. Osmanlılar
zamanında, Rumeli’nin fetih ve iskânına katıldılar.
Sultan İkinci Murad, soyunun bu boya
mensubiyetini göstermek için, sikkelerine, Kayı boyuna ait iki ok ve bir yaydan
müteşekkil damgayı koydurmuştur. Sonraki padişahların bastırdıkları sikkelerde
görülmeyen Kayı damgasının, Kanunî’ye kadar çeşitli eşya ve silâhlar üzerine
konulmasına devam edilmiştir.
Kayı boyuna mensup Karakeçili göçebe
oymağı, eski zamanlardan beri her yıl, Söğüt’teki Ertuğrul Gâzi Türbesini
ziyaret etmekte ve bununla ilgili şenlikler yapmaktaydı. Sultan İkinci
Abdülhamid Han, bu ziyaret ve şenliklere resmî bir hüviyet kazandırdı. Kendi
oymağı saydığı Karakeçili gençlerinden, Ertuğrul Alayını teşkil ettirdi. Bu
oymak mensuplarını, ziyarete gelen Alman imparatoruna, “akrabalarım” diyerek
takdim etti.
“Ertuğrul’un ocağında uyandım,
Şehidlerin kanlarıyla boyandım.”
beytiyle başlayan bir marş
bestelenip, yıllarca dillerde söylenip, gönüllerde yaşatıldı.
Bugün, Kayı boyu mensupları,
genellikle; Eskişehir, Mihalıççık, Orhaneli, Isparta, Burdur, Fethiye, Muğla,
Aydın ve Ödemiş civarındaki köylerde yerleşmişlerdir.
http://forum.hunturk.net/tarihte-turk-boylari-1159.html
.