Uygurlar
(Uygur Devleti), Şehir hayatına geçen ilk Türk Devleti olmasının yanında tarih,
sanat ve kültürel yönlerden büyük bir medeniyet kurmuş ve günümüze kadar
varlıklarını devam ettirmişlerdir.
Uygurlar,
kadim Türk tarihinin önemli parçalarından biri olan ve Türklerin en eski
topluluklarından olan Töles’lerin bir boyudur. Türk tarihine sayısız kitabe,
yazıt ve kültürel eserler bırakan Uygurlar yerleşik hayata geçerek yegane geçim
kaynağı olarak tarım ve ticareti seçen ilk Türk topluluğu olmuştur.
"Uygurlar"
telafuzunun kelime kökenlerinin Oy(Uy)-Gur hecelerinin birleşiminden meydana
geldiği düşünülmektedir. Oy, uymak ve birleşmek, ittifak etmek anlamında
kullanılır. Uygurlara Çin kaynaklarında Kao-çi (Yüksek tekerlekli arabalılar)
ifadesiyle rastlıyoruz. Türk kitabelerinde ise Dokuz Oğuzlar olarak ifade
edilmektedirler. Dokuz oğuzlar ibaresi, dokuz ayrı oğuz boyunun bir araya
gelerek oluşturdukları federasyonla güçlerini birleştirmesiyle ortaya çıkmış
bir ünvandır.
Uygurların
Ana yurtlarının Orhun ve Selenga vadileri olduğu tespit edilmiştir.
Varlıklarını Büyük Hun İmparatorluğu döneminden beri bu bölgede idame ettiren
Uygurlar çoğu zaman Dere Beyliği şeklinde kabileler olarak yönetilmiş, kimi
zaman kabileler federasyonlarla birleşerek ortak kültürü paylaşmış ve gerek
Çin, gerekse bölgesindeki diğer bölgesel güçlere karşı kendilerini
korumuşlardır.
Devlet
Kurmadan Önce Uygurlar (M.s. 50 – 744)
Uygurlar,
tarih sahnelerine kendi devletlerini kurarak çıkmalarından önce de tarih
kaynaklarında çok kez geçmişlerdir. Uygurlar, ilk olarak Hun dönemindeki
hakimiyet mücadelelerinde ve Çin’in bu bölgedeki faaliyetleri sürecinde
karşımıza çıkıyor. Hun döneminin sona ermesi ve Göktürk olarak tabir ettiğimiz
Türk Birliğinin oluşmasıyla ortaya çıkan Büyük Türk Federasyonu döneminde sahip
oldukları beylik Türk Birliğine İlhak edilmiştir.
Uygurların
Çin ile politik ilişkileri, Uygur devletini kurmadan önce başladı. 646 yılında
Çin, bölgedeki Göktürk hakimiyetine karşı Uygurları destekleyerek Türk
birliğinin zayıflamasını amaçlıyordu. Büyük Göktürk Devletinin bölünmesinden
sonra Batı Göktürklerin hakimiyetlerini kaybetmeye başlamasıyla tekrar beylik sistemine geri
dönen Uygurların başında Tumitu bulunuyordu. Tumitu’nun, Çin’den aldığı
destekle kendisini İlteber ünvanı ile Kağan ilan etmesiyle Uygurlar ilk devlet kurma teşebbüslerini gerçekleştirmiş oldular.
Tumitu,
kısa bir süreliğine ve Çin’in boyunduruğu altında ilk devletini kurmuş olsa da
bu teşebbüs başarıyla sonuçlanamadı. Zira Tumitu, devletini kurmak için Çin’i
kullanmıştı. Çin, politikalarını gerçekleştiremeyeceği bir Hakan istemiyordu.
Çin, 648 yılında muhtelif entrikalar ile Tumitu’yu öldürdü ve yerine Tumitu’nun
oğlu Pojon geçmesine rağmen Holu adında kukla bir kağanı On-Ok’ların başına
kağan olarak tayin etti. Pojon, bu durum karşısında saf dışı kaldı ve babası
Tumitu’nun kurduğu kağanlığın başka bir kağanlığın boyunduruğu altına girmesini
kabullenmedi. Bunun üzerine 656 yılında Holu’yu öldürerek Çin’in üzerine yürüdü
ve Taşkent yakınlarına kadar ulaştı. Daha fazla ilerleyemese de Uygurlar’ın Çin
için kolay lokma olmadığını ve rüştünü ispat etmiş oldu.
680 yılına
gelindiğinde Asyadaki Türk Birliği yeniden kuruluyordu. Göktürk Devletinin
657’de tamamen yıkılmasıyla Çin boyunduruğuna giren ve Türklerin 23 yıl süren
Çin Esareti, 680 yılında ortaya çıkan İkinci Göktürk Devleti (Kutluklar) ile
Türk Dünyası kabuk değiştirmeye başlamıştı. Uygurlar, kimi zaman beylik kimi
zaman kağanlık denemeleriyle kendi yönetimleri altında yaşamaya devam
etmekteyken ortaya çıkan İkinci Türk Birliği (Kutluklar) ile tekrar
Göktürk’lere bağlanmak zorunda kaldılar. Uygurların kendi yönetimlerinde ısrar
etmelerinden dolayı bu ilhak teşebbüsleri mücadele ve savaşlarla
gerçekleşmiştir. 35 yıl boyunca Göktürk hakimiyeti altında kalan Uygurlar,
Göktürklerin zaman içerisinde güç kaybetmesiyle isyan ederek 716 yılında tekrar
kendi yönetimlerini oluşturdular. Bu ayrılıktan sonra Göktürklerin giderek
zayıflaması ve Göktürklere bağlı olan diğer güçlü kavimler olan Basmıl ve
Karluklarında kendilerine katılmasıyla güç kazandılar. Ancak Göktürk Kağanı
Ozmış, Dokuz Oğuzlar olarak adlandırılan Uygur topluluklarını tekrar Göktürk
Birliği içerisine almak için ordusunun başında Uygurların üzerine yürüdü. Bu
savaşta galip gelen Uygurlar, Ozmış’ı mağlup ederek savaş meydanında
öldürmüştür (742).
Uygur
Devletinin Kuruluşu (744)
Göktürk
Devleti, Ozmış’ın ölümü ile giderek zayıflamaya başlamıştı. Bu zayıflıktan
istifade eden Türk boyları Basmiller ve Karluklar, Uygurlar ile birlikte yeni
bir kağanlık kurmaya teşebbüs ettiler. 743 yılında kurulan bu Kağanlığın sol
yabguluğu (Doğu yabguluğu) Basmiller, sağ yabguluğu (Batı yabguluğu) Karluklar
tarafından idare edilmekteydi.
Uygurlar,
yeni kağanlık döneminde Göktürklere karşı birlikte hareket ettikleri Basmıl ve
Karluk boylarıyla mücadele içerisine giriştiler. Bu mücadeleyi kazanan
Uygurlar, Basmıl ve Karluk boylarını mağlup ederek kağanlığın yönetimini ele
geçirdi. Uygur kağanı “Kutluk Bilge Kül Kağan” ünvanıyla kendi kağanlığını ilan
etti ve Uygurları tarih sahnesine çıkartmış oldu. (744)
Uygurlar,
bu döneme kadar Dokuz Oğuzlar olarak anılmaktaydı. Dokuz Oğuzlar dokuz ayrı
oğuz boyundan meydana gelmekteydi. 744’deki bu mücadele neticesinde Basmil ve
Karluk boylarınıda kendilerine katarak toplamda 11 boya ulaştılar. Daha önceki
birliklerinin adı olan Dokuz Oğuz ifadesi, iki yeni boyunda katılımıyla
Uygurlar (Akraba ve müttefikler) olarak geçmeye başlamıştır.
Kutluk
Bilge Kül Kağan (744 – 747)
Kutluk
Bilge Kül Kağan, 744 yılındaki mücadelesinden sonra kurduğu Uygur Devletini,
ortak Türk kültürü doğrultusunda idame ettirmiştir. Göktürk devlet
teşkilatlanmasını ve Türk kültürünün etken nitelikleri Uygurlar döneminde de
görülmektedir. Ancak, kültürün yanı sıra dini inanışlarında, geleneksel Türk
dini olarak kabul edilen Gök Tanrı (Şamanizm) inancının yanı sıra Mani adlı bir
dinde itibar görmeye başlamıştı. Bu din, et yemeyi, her ne sebeple olursa olsun
insan öldürmeyi yasaklayan, Hıristiyanlık, Zerdüştlük ve Budizm inanışlarının
bir karışımıdır.
Kutluk
Bilge Kül Kağan, Uygurların Devlet teşkilatının kurulması ve otoritesine
kavuşmasından kısa bir süre sonra vefat ettiğinde yerine oğlu Bayan Çur
yönetime geçti.
Bayan Çur
Dönemi (747 – 759)
Bayan Çur,
babasından devraldığı Uygur devletini babası gibi savaşçı kimliğiyle yöneterek
devletinin hakimiyet sahasını kuzey, güney, doğu ve batı yönlerine doğru
genişletmiş, Kuzeyde Kırgızlar, Batıda Karluklar, Türkeşler ve Basmıllar,
bunların yanında Sekiz Oğuz, Dokuz Tatar ve Çik boyları Uygur hakimiyetine
karşı güçlerini birleştirmişse de Bayan Çur, tüm bu Türk boylarının isyanlarını
bastırarak hakimiyet sahasını genişleterek bu toplulukların bulunduğu bölgelere
oğullarını yabgu ve şad olarak tayin etmiştir.
Bayan
Çur’un yönetime geçmesinden sonra ilk yaptığı işlerden biride, tarım ve
ticarette merkez niteliği taşıyan Karaşar ve Beş Balıg şehirlerini tesir
altında tutmuş olmasıdır. Bu bölgeler, halkın tarım ve ticaret ile uğraşarak
geçimlerini sağladığı önemli merkezlerdi. Bayan Çur, bu bölgeye Uygur
topluluklarının yerleşmesini ve tarım ve ticarete yönelmesini sağlamıştır.
751 yılına
gelindiğinde, hem İslam Tarihi hem de Türk Tarihi için çok önemli bir savaş
meydana geldi. Tarih kayıtlarında Talas Savaşı olarak geçen bu mücadelede
Asyanın içlerine ilerlemek isteyen Araplar Çine kadar ilerlemişti. Tarihin bu
ilk Arap-Çin savaşı, aynı zamanda Araplar ile Türklerin ilk teması niteliğini
taşıyordu. Bayan Çur, bu savaşta Arap’ları destekleyerek kendisine bağlı olan
Karlukları Arap ordusuna yardıma göndermiştir. Araplar, bu savaşta muhakkak ki
Karluklarında yardımı ile Çin’i ağır bir mağlubiyete uğratarak Çin’i asyanın
içlerinden çekilmeye mecbur bıraktı. Uygurlu halkı Turfan bölgesindeki
Karaşar-Beşbalıg şehirlerine göndererek burada nüfuz kazanmayı amaçlayan Bayan
Çur, Çin’in Talas savaşını kaybetmesiyle neticesinde iç asya ve Turfan
bölgesinden tamamen çekilmesiyle bu bölgeye tamamen hakim hale gelerek Turfan
bölgesindeki tarım ve ticaretin ev sahibi oldu. Çin’inde bölgeden çekilmesi ve
Çin tehdidinin ortadan kalkması Uygurların, tarım ve ticaret ile ilgilenerek
refah seviyelerini yükseltmesine olanak
sağlamıştır. Uygurlar, böylece ticaretin bir gereği olarak şehir yaşantısına
geçerek yerleşik düzende yaşamaya başlamışlar, refah seviyelerinin
yükselmesiyle de eğitim, sanat ve kültüre daha çok zaman ayırmışlardır. Bu
nedenle Türk tarihinde şehir hayatına ilk geçen toplum Uygurlar olmuştur.
Çin, Talas
savaşındaki ağır mağlubiyetten sonra iç karışıklıklar yaşamaya başladı. Çin’e
tabi topluluklar birleşerek ayaklanıyor, bu ayaklanmalar Çin’in saltanat
ailelerinin birbirleri ile olan mücadelelerini de kızıştırıyordu. Bu
ayaklanmalardan birinde, annesi Türk olan Anluşan adında bir Çin generali,
Tibetlilerden oluşan 200 bin kişilik bir atlı kuvvet oluşturarak Çin’e karşı
mücadele içine girişti. Çok sayıda süvariden oluşan ordusu ile 756 yılında
Loyang’ı, 757 yılında ise Çangan’ı zaptetti. Zor durumda kalan ve bu saldırıya
karşı güçsüz durumda olan Çin, Bayan Çur’dan yardım istemek zorunda kaldı. Çin
– Uygur ilişkileri daha çok Çin’in menfaatleri ekseninde gelişmekteydi. Ancak
bu kez Çin zor durumdaydı ve Uygurların yardımını istiyordu. Bayan Çur, Çin
hanedanlığına yardım ederek Almuşan’ın saldırılarını engelledi ve zaptettiği
Loyang ve Çangan’ı geri aldı. Çin hanedanı, Bayan Çur’un bu yardımına karşılık
20 Bin ton ipek, Uygurlu tücarların Çin’e girişine izin ve Hanedanın kızını
verdi. Bayan Çur, bu savaşın sonunda 20 Bin ton ipeği almış, Çin prensesi ile
evlenmiş, Turfan bölgesinde ticaretle uğraşan Uygurların Çin’e girişi içinde
anlaşmış oldu.
Bayan Çur,
yönetimde bulunduğu 12 yıl içerisinde devletinin hakimiyet sahasını
genişletmiş, Uygur toplumunun tarım ve ticarete yönlendirerek refah seviyesini
yükseltmiş ve şehir düzenine geçerek toplumunu yerleşik hale getirmiştir.
Kültür ve sanat alanında da ilerleyen Uygurlar, bugünlere kadar ulaşan pek çok
yazıt, kitabe ve sanatsal eseride Bayan Çur döneminde ortaya çıkartmıştır.
Bayan Çur,
759 yılında vefat etmiş ve yerine oğlu Bögü geçmiştir.
Bögü Dönemi
(759 – 779)
Bögü, 20
yıl gibi uzun bir süre Uygurları yönetmiş ancak aynı zamanda Uygurların
felaketini hazırlamıştır. Bögü, atalarından miras gelen yegane din ve kültür
değeri olan “Tek Tanrı” Şamanizm inancını terk ederek Manieizm adlı bir dine
inanmaktaydı. Bu din, Asya bölgesinin bir kısmında ve Çin’in içerisinde küçük
bir zümrede itibar gören bir dindi. Bögü, bu inanışını toplumuna yaymak
amacıyla pek çok teşebbüste bulundu. Pek az kişinin itibar ettiği bu inanış, Uygurların
Savaşçı kişiliğini yok ederek Uygurların gücünün zayıflamasına ve yıkılmasına
sebep olacaktı.
Çin’in
Uygurlar ile olan münasebetleri daha çok Çin menfaatlerine dayalı gelişiyordu.
Bögü, önceleri babası Bayan Çur gibi Çin ile iyi ilişkiler içerisinde
bulunuyordu. Ancak Çin’i zayıf bir anında yakalayıp mağlup etmek ve Uygurları
Asyanın yegane gücü haline getirmek arzusundaydı. Bu amaçla, Çin’in iç
karışıklıklar yaşayarak zayıfladığı bir dönemde
hayalini gerçekleştirme hazırlıklarına girişti. Esasında Çin çaşıtı
olmayan ancak yönetimi ele geçirmeyi amaçlayan veziri Baga Tarkan, Bögü’yü
öldürerek Bilge Kağan ünvanıyla tahta geçti (779). Baga Tarkan’da Bögü gibi
Manieizm inancına sahipti ve Bögü gibi Manieizm inancının toplum içerisinde
rağbet görmesi için çalışarak Uygurların Manieizm dönemini hızlandırdı. Bu
teşebbüs zaman içerisinde Uygurların sonunu hazırlayacaktı.
Tun (Tang)
Baga Tarkan Dönemi (779-790)
Bögü’yü
öldürerek yönetimi eline alan Baga Tarkan, kendisine “Alp Kutluk Bilge” ünvanı
verdi. Bu unvan onun politik kişiliğinide yansıtmaktaydı. Toplum içerisindeki
sosyo-politik durumu ve toplum içerisindeki adaleti sağlamak amacıyla Türk’ler
için Anayasa niteliği taşıyan Töre’leri kanun nizamıyla şekillendirdi. Böylece
Uygurlar hem yerleşik düzene geçmiş hemde yeni yaşam tarzları sosyal ve ticari
yönden yasalaştırılmış Töre Kanunlarıyla düzene girmiş oldu. Bu olumlu
gelişmelerin yanında Töre’ye Manieizm referanslı kanunlar getirerek de Tek
Tanrı inancının asimile olmasına sebep olmaktaydı.
Baga
Tarkan, sosyal ve politik alanlardaki faaliyetlerinin yanında askeri yönden de
aktif bir yol izledi. Çin’li bir prensesle evlenerek yegane tehdit ve düşman
olan Çin ile iyi ilişkiler kurdu. Bunun yanında Uygurlu tüccarların Çin’e
yaptıkları ticari faaliyetlerini de hızlandırdı. Ülke içerisinde de isyan ve
ayaklandırmalara mahal vermeyerek iç huzuru tahsis etti. Uygurlar için önemli
tehditlerden biride kuzey bölgesinde bulunan ve ileriki dönemlerde Uygurların
yıkılmalarına neden olacak Kırgızlar bulunuyordu. Baga Tarkan, kuzey
bölgesindeki Kırgızların Uygurlar üzerinde kurmaya çalıştığı baskıları da
bertaraf ederek püskürttü ve bir süre içinde olsa tehlike olmaktan uzaklaştırdı.
Baga
Tarkan, Uygurları yönettiği 10 yıl süre içerisinde Uygurların sosyal
yaşantısını düzene sokarak bölgesindeki gücünü muhafaza etti. Bu müspet
faaliyetlerinin yanında Manieizm inancının da yayılmasında önemli rol oynayarak
toplumun Tek Tanrı inancından uzaklaşarak asimile olmasına sebep oldu.
789 yılında
vefat ettiğinde yerine oğlu Külük geçti.
Talas Külük
dönemi (789-790)
Külüg,
babası Baga Tarkan’ın vefatından sonra 1 yıl gibi kısa bir süre yönetimde
kalmış ancak önemli eylemlerde bulunmuştu. Külüg, Beşbalıg bölgesine çok önem
veriyordu. Zira 6000 Çadır kadar Uygurlular ile Beşbalıg bölgesinin yerlileri
olan Karluk kabileleri ve bazı Göktürk toplulukları ile iç içe yaşıyordu. Ancak Uygurların vergi artırımları nedeniyle
memnuniyetsizlik başlamıştı. Bu rahatsızlık neticesinde Karluklar ve bazı
Göktürk kabileleri birleşerek Beşbalıg bölgesine hakim hale geldiler. Külüg’ün
veziri Yüçiassu Beşbalıg bölgesini kontrol altına almak için sefere çıkarken
Çin’inde desteğiyle Tibetliler tarafından saldırıya uğrayarak öldürüldü. Külüg,
isyan halinde olan Beşbalıg bölgesindeki toplulukların Çin ile işbirliği
yaparak vezirini öldürmesi üzerine bizzat ordusunun başına geçerek Beşbalıg
bölgesine sefere çıkarak kazandığı zaferle Beşbalıg bölgesinin kontrolünü
tekrar eline geçirdi. Külüg, 790 yılında vefat edince yerine oğlu Böge geçti.
Kutluk Böge
Dönemi (790 – 795)
Uygurlar,
Böge döneminde çin ile iyi ilişkiler içerisinde bulunuyordu. Böge’de, Çin ile
karşı karşıya gelmemek için iyi ilişkileri sürdürmüş ve Çin’in talebiyle Çin
için tehdit unsuru olan akınlara karşı ileri karakol görevi yapmaya başladı.
Çin, geliştirdiği iyi ilişkileri lehine şekillendirerek Uygurları kendi askeri
gibi kullanmaya başlamıştı. Zira Tibetliler, 795 yılında Çin üzerine saldırıya
geçince Tibetlilerin saldırısına karşı koyamayan Böge, başarısızlığı sonucunda
Çin tarafından öldürüldü. Böge’nin ölümü üzerine yönetime halkın sevdiği ve
itibar ettiği bir devlet yöneticisi olan Alp Kutluk geçti.
Alp Kutluk
Dönemi (795 – 805)
Alp Kutluk
Bilge, hem askerler tarafından sevilen bir komutan hem de halk tarafından
sevilen bir idareciydi. Her ne kadar Uygurları askeri alanda yeni mücadelelere
sokmasa da ticareti geliştirerek toplumun refah düzeyini yükseltecek
uygulamaları hayata geçirdi. Alp Kutluk döneminde iç asyanın ticaret noktaları
Uygurların kontrolünde gelişiyordu. İnisiyatifi altında bulundurduğu ticaret
noktalarını İç Asyaya doğru genişleterek Uygurların bölgedeki ülkelerle olan
ticaret münasebetlerini yükseltti.
Ticari alanlarındaki
faaliyetlerinin yanında Mani dinine bağlı olan Kutluk, bu dinin topluma
yayılmasında önemli teşvik faaliyetlerinde bulunmuş ve Uygurların felaketini
hazırlayan süreci hızlandırmıştır.
Alp Kutluk,
askeri alanda ciddi faaliyetler içerisinde bulunmamayı tercih etmişti. Ticari
ve dini alandaki faaliyetlere önem veren Alp Kutluk, bölgesindeki güç
dengelerini yönetmekten geri kalınca, kuzey bölgesindeki Kırgızlar,
Tibetlilerle güçlerini birleştirmiş ve bölgesinde güç sahibi oldu.
Alp Kutluk,
805 yılında vefat edince yerine oğlu Külük Bilge devlet yönetimine geçti.
Külük Bilge
Dönemi (805 – 808)
Külük Bilge
dönemi, Uygurlar için çok sakin ve huzurlu geçti. Çin, Uygurlar üzerindeki
baskılarını azaltmıştı. Uygurlarda en önemli faaliyet konusu haline gelen
Ticaret ile uğraşarak sakin bir dönem geçirdiler. Bölgesindeki siyasetten
uzaklaşan Uygurlar, mani dininin getirdiği “kayıtsız şartsız savaşmama” düsturu
ile sükunet içerisinde yönetildiler. Külük Bilge’den sonra yerine Alp Bilge
devlet yönetimine geçti.
Alp Bilge
Dönemi (808 – 821)
Alp Bilge
dönemi, önceki dönemler gibi genellikle sakin ve huzur içerisinde geçti.
Uygurlarda toplumun refah düzeyi git gide yükseliyor, ticaret, sanat ve kültür
ön plana çıkıyordu. Bunun yanında dış politikayla çok ilgilenmeyerek Uygurları
huzur içinde ve içe dönük bir yönetim anlayışı ile yönetti. 821 de ölümü ile
yerine oğlu Küçlük Bilge yönetimi devraldı.
Küçlük
Bilge Dönemi (821 – 833)
Uzun
süredir savaş görmeyen Uygurlar, Küçlük Bilge döneminde yeniden karışıklıklar
ve mücadeleler içerisine girdi. Küçlük Bilge, kuzey bölgesinde Kırgızlar ile
güç birliği yapan Tibetlilerin Türkistan üzerine ilerleme teşebbüsüne karşı
koyarak bölgesini korudu. Bunun yanında isyan teşebbüsünde bulunan Karlukların
başına yeni bir yabgu tayin ederek Karluklar üzerindeki otoritesini yeniden
sağlandı. Ancak bu düzen çok sürmeden tekrar bozuldu.
Uygurların
uzun süredir yaşadığı Ticaret ve Sanat merkezli hayat, toplumu sakin ve sefahat
içerisinde yaşamaya alıştırdı. Bunun yanında mani dininin toplumun geniş
kademelerine yayılmasıyla savaşçı kişiliklerini önemli ölçüde kaybettiler.
Bölgesindeki güç dengelerini de kontrol altına alamayan Uygurlar, Karlukların
isyanıyla birlikte iç karışıklıklarla karşı karşıya kaldı. Bu karışıklıklar
neticesinde Küçlük Bilge öldürüldü ve yerine Alp Külük yönetime geçti.
Alp Külük
Dönemi (833 – 839)
İsyan ile
yönetime geçen Alp Külük, Uygurların huzur içerisinde yaşadıkları döneme son
verdi ve baş gösteren iç karışıklıklar kendi döneminde de yaşanmaya devam etti.
Askeri vasıflarını kaybetmiş ve zayıflamış Uygurlar, hem iç karışıklıklar hem
de kuzey bölgesinde birleşen Kırkız-Tibet topluluklarının oluşturduğu baskıyla
uğraşmak zorunda kaldı.
Yönetimi
süresince iç karışıklıklarla uğraşan Alp Külük, 839 yılına çok sert bir kış
mevsimi ile karşılaştı. Ağır geçen kış, hayvan sürülerinin telef olmasına,
Uygurların ticari faaliyetlerine büyük zararlarla karşılaşmasına sebep oldu.
Alp Külük,
hem iç karışıklıklar, hem ağır gelen kış mevsimi ile zarar gören ticaret
hayatıyla çok zor duruma düştü. Bu olanların üzerine sağ kolu olan Kürebir’in,
batı bölgesinden gelen Şato Türk’leri ile işbirliği yaptığını öğrenince
dayanamayarak intihar etti.
Alp
Külük’ün intiharı ile yönetim, komutanı Külük Baga’ya geçtiyse de, büyük bir
orduyla kuzeyden gelen Kırgızlar Külük Baga’yı mağlup ederek Uygurların tüm
otoritesini ve devlet yönetimini yıktı.
Uygurların
Yıkılışı (840)
Uygurlar,
her ne kadar Şehir hayatına geçerek Ticaret, Sanat ve Kültürel yönlerden çok
gelişmiş bir medeniyet haline gelmişlerse de, önceleri küçük bir din olan
Maniheizm’in Uygurlar tarafından benimsenmesi Uygurların sonunu hazırladı.
Tüccar Dini olarak görülen Maniheizm ile Uygurlar, savaşcı kişiliklerini
kaybederek sakin ve mücadelesiz bir yaşama alıştılar. Bu yaşam tarzı Uygurların
askeri gücünü çok zayıflattı ve büyük bir medeniyet olan Uygurlar, askeri
yönden güçsüz ve dirayetsiz duruma geldi.
Uygurlar,
Alp Külük önderliğinde başlayan isyan hareketi ile sarsılınca hızla
zayıflamıştı. Alp Külük’ünde intihar etmesiyle de dirayetlerini
koruyamadılar. Uzun süre baskı altında
tutularak engellenen başka bir Türk boyu olan Kırgızlar, Uygurların
zayıflamasını fırsat görerek 100 bin kişilik bir süvari ordusuyla Uygur
şehirlerine girdiler. Alp Külük’ün intiharıyla başsız kalan Uygur devleti,
zayıf ordusu ve otoritesiz askeri gücüyle bu saldırıya karşı koyamayarak
yıkıldı.
Devlet
otoritesi kaybolan Uygurlar, kurdukları muazzam medeniyetin yıkılmasıyla geniş
kütleler halinde göç etmeye başladılar. Yıkılan hakan ailesinin mensupları
tarafından ağırlıklı olarak iki bölgeye (Turfan ve Kansu) göç ettirilerek tarih
sahnesine sonradan çıkacak olan Turfan Uygurları ve Sarı Uygurlar’ın temellerini
oluşturdular.
Uygur
Göçleri
Uygurlar,
devletlerinin yıkılması ve Kırgızlar tarafından düzenlerinin bozulmasıyla yoğun
göç hareketleriyle Türkistan coğrafyasının muhtelif bölgelerine göç
etmişlerdir. Bu göçler muhtelif yönlere ve gelişi güzel gerçekleşse de hanedan
soyundan olan Tigin'lerin önderliğinde belirli bölgelere planlı olarak göç
hareketi yürütmüşlerdir. Bu göç hareketinden en yoğun ve dikkate değer olanları
Turfan ve Kansu bölgelerine olan planlı ve toplu göçleridir.
Tarih
kayıtlarında Sarı Uygur (Sarıg Yugur) ve Turfan Uygurları olarak geçecek bu iki
göç kolu, Uygur kültürü ve devletini bugünlere kadar ulaştırmış olmaları
bakımından oldukça önemlidir.
Bu yoğun
iki göç hareketlerinden Kansu bölgesine göç eden Uygur topluluklarına "Sarı
Uygurlar", Turfan bölgesine göç edenlere ise "Turfan Uygurları"
ünvanı verilmiştir.
Sarı
Uygurlar
Sarı
Uygurlar, göç hareketinin sürdüğü 7 yıl boyunca varlıklarını zor şartlar
altında sürdürmeye çalışmış, nihayetinde 847 yılında Kansu bölgesine yerleşerek
KanChou (Kansu) Uygur Devletini kurmuşlardır. Yeniden özgürlüklerine kavuşma
ümidiyle kurulan Kansu Uygur Devleti, Çin'e yakın bir coğrafyada bulunmaları ve
yeterince güçlü olamamaları nedeniyle tek başına varlıklarını kabul ettiremeyip
Çin'e bağlı bir Yarı Bağımsız devlet olarak varlıklarını sürdürdüler. 907
yılına kadar Çin'in Tang hanedanlığına bağlı olan Sarı Uygurlar, 940 yılına
kadar Çin'e bağlılığını sürdürerek varlıklarını devam ettirdiler.
Askeri
bakımdan ciddi bir varlıkları bulunmayan Sarı Uygurlar, yarı bağımsız
devletleri ile yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktaydı ancak bulundukları
coğrafyadaki güç dengeleri Uygurlar'ın karşı koyamayacağı kadar yoğundu. İlk
tam bağımsızlık teşebbüslerini, 911 yılında Çin Hanedan adayını kuşatarak gerçekleştirseler
de bu kısa süreli başarı tam bağımsızlıklarına kavuşmalarını sağlayamamıştır.
940 yılına kadar Çin'e bağlı kalan Sarı Uygurlar, 940 yılında bölgedeki diğer
bir güç olan Kıtanların, 1028 yılında Tangut'ların, 1226 yılında ise moğolların
hakimiyeti altına girmişlerdir. Uygur devletinin yıkılmasından sonra
varlıklarını tek başına sürdüremeyen Sarı Uygurlar, bugün Çin'in Sincan Özerk
Bölgesi'nde varlıklarını sürdürmeye devam etmektedirler.
Turfan
Uygurları
Yıkılan
Uygur Devletinin Kırgız istilalarından kaçarak bölgeye dağılan topluluklarının
bir kolu Kansu bölgesine doğru göç ederken diğer bir kolu da
Turfan-Karaşar-Beşbalıg-Kuça-Hami şehirlerine doğru göç hareketi
başlatmışlardı. Yerleşik düzene geçmiş olan Uygur toplulukları, Turfan
bölgesinde küçük şehirler kurarak ticaret yapmaya ve yaşamlarını kendi
yönetimleri altında sürdürmeye çalıştılar ancak başarılı olamadılar.
Son Uygur
Hakanının yiğeni olan Mengi, 856 yılında kendisini kağan ilan ederek toplumunun
önderliğini yaparak kendi bağımsızlığını ilan etmişti. Bölgedeki etken güç olan
Çin'in, batısındaki Tibet baskılarından çekinmekteydi ve Uygurları kendilerine
bağlı olması koşuluyla müttefik kabul ederek varlıklarını tanımıştır. Bunun
yanında Çinden aldığı destek ile Kaşgar'a kadar olan bölgeye hakim olmuş ve
tarımcılık faaliyetleri yürütmüştür.
911 yılına
kadar Çin gölgesinde yarım bağımsız olarak yaşayan Turfan Uygurları, 911
yılında Kansu Uygurlarının Çin Hükümdar adayını kuşatması ve Çin ile giriştiği
mücadelede üstünlük kazanması ile kendi bağımsızlığını ilan ettiler.
Uygurlar bu
tarihten sonra ciddi bir varlık gösteremeseler de varlıklarını koruyarak tarih
sahnesinde kalmaya devam ettiler. Gerçek anlamda bir askeri güce sahip hale
gelemeyen Turfan Uygurları, bulundukları coğrafyada büyük bir güç haline gelen
Müslüman Karahanlı devletinin baskılarına maruz kalarak güçlü bir devlet haline
gelemediler. Uygurlar, Karahanlı dönemine kadar ağırlıklı olarak Budizm,
Hristiyanlık ve Maniheizm dinine itibar etmekteydi. Karahanlı'lar döneminde
başlayan ve Kargaş bölgesinden yayılan Müslümanlık hareketi ile birlikte
Müslümanlaşmaya başlayan Uygurlar, zaman içerisinde diğer dinlerine itibar
etmeyerek Müslümanlığı kabul etmişler ve günümüze kadar bu inanışlarını
korumuşlardır.
Çin ve
Karahanlıların baskıları altında varlıklarını devam ettiren Turfan Uygurları,
12. yy. itibariyle Moğol kökenli Kara Hıtaylara bağlanmış, sonrasında ise
Cengiz Han döneminde Moğollara bağlı kalmıştır. Cengiz Han'ın istilaları döneminden
sonra orta asyaya dağılan Turfan Uygurları, kültürlerini diğer toplumlar
içerisin karışarak küçük parçalar halinde olsa bile halen devam
ettirmektedirler.