Doç. Dr. Kemal Ramazan HAYKIRAN
Timur
İmparatorluğu veya diğer kullanımla Timurlular Devleti, Fars ve İslam
medeniyeti unsurları ile Türk-Moğol devlet ve askeri teşkilat unsurlarını
bünyesinde barındıran ve soyu Türk-Moğol boylarından biri olan Barlaslar'a
dayanan Çağatay Emiri Timur tarafından kurulmuş bir Türk-Moğol devleti.
Timurlu
İmparatorluğu Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Karahanlılar, Gazneliler,
Selçuklular ve Harezmşahlar’ın yıkılmasından sonra Türklerin Türkistan’da
kurduğu en büyük devlet olmuş ve bu devirde Türkistan ve Horasan, İslam
mimarisi açısından en parlak dönemini yaşamıştır. 15. yüzyılın sonlarından
itibaren Türkistan, Harezm, Kırım, Kazan ve Azerbaycan'da Çağatay Türkçesi de
yüksek bir kültür dili haline gelmiştir. Dinin, ilim ve sanatın koruyucusu olan
Timur; Türkistan’da Türkçenin, Türk sanat ve kültürünün Fars kültürünün baskısı
altında yok olup gitmesini önlemiş ve öne geçmesini sağlamış, Türk edebiyatı
büyüme ve gelişme göstermiş, sanat, bilim ve edebiyat dünyası Timur
Rönesans’ını yaşamıştır.
BEYAZ
TARİH \ MAKALE
Timur,
adını verdiği Büyük Timur İmparatorluğu'nun kurucusudur. Tarihin gördüğü en
büyük askeri ve siyasi dehalardan biri olarak kabul edilen Timur, sağ ayağı
aksak kalacak şekilde darbe aldığından dolayı kendisine Farsça Timurlenk,
Türkçe olarak ise Aksak Timur denilmekteydi. 1370'ten itibaren düzenlediği
seferlerle Harezm, Deşt-i Kıpçak, İran, Irak, Suriye ve Hindistan'ı kapsayan
topraklara hakim olup 1402'de yapılan Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezid'i
mağlup etti. Seferlerinin en kanlısı ve uzunu Batı Asya'daki seferleridir.
Birincisi üç, ikincisi beş ve üçüncüsü yedi sene sürmüştür. Seferleri sırasında
ele geçirdiği şehirlerin bazılarını yakıp yıkmış kellelerden kuleler yapmıştır.
Kan dökücülüğü ve tahripkarlığına rağmen özellikle Semerkant'ın imarına çok
önem vermiş ve girdiği hiçbir ülkede de âlimlerin incitilmesine müsade
etmemiştir. Seferlerinin çoğunu Türk-İslam ülkeleri üzerine yönelttiği için
eleştirilmesinin yanı sıra Orta Asya göçebelerinin İslamlaşmasında büyük rolü
olmuştur. Timur'un kurduğu devlet, Türk Moğol devlet esasları ve askeri
teşkilatı unsurları ile İslam medeniyeti unsurlarını bünyesinde bir arada
barındırmaktadır. Müslüman olmasının yanı sıra eski Türk-Moğol geleneklerini de
yaşatmaya çalışmış ve Cengiz Han yasasına çok önem vermiştir. Kimi tarihçilere
göre Timur için yasa şeriattan önce gelmekteydi. Cengiz Han ile akrabalığa ayrı
bir önem veren Timur, Cengiz Han
soyundan Kazan Han'ın kızı Saray Mülk Hanımı nikahına alarak damat anlamına
gelen Küregen lakabını taşımaya hak kazanmıştır. Cengiz Han'ın soyundan
gelmediği için "Han" unvanı yerine "Emir" unvanını
kullanmıştır ve ölünceye kadar kukla dahi olsa, Cengiz Han soyundan birini Han
olarak yanında taşımıştır.
Soyu
ve Ailesi
Timur,
Maveraünnehir’de günümüzde Özbekistan'da Semerkand’la Belh arasında Şehri şebz
sınırları içerisinde yer alan Keş şehrine bağlı Hoca Ilgar köyünde dünyaya
geldi. Şerefeddin Al-i Yezdi'nin Zafername adlı eserinde Timur'un doğum tarihi
9 Nisan 1336 Salı, Oniki Hayvanlı Türk Takvimi'ne göre Sıçan Yılı olarak
verilir. O, efsaneye göre, avucunda pıhtılaşmış kan ve ihtiyar adamın saçları
gibi beyaz saçlarla doğmuştur. Avucunda kan ile doğması zamanın hakimi manasına
gelen sahip kıranlık alameti olmakla beraber ilerde çok kan dökeceği biçiminde
yorumlanmıştır. Timur sahip kıran unvanını ilerleyen yıllarda cihangir unvanı ile
birlikte kullanmıştır. Saçlarının beyazlığı ise erken yaşta meydana gelen bir
olgunluk görülüp onun ileride büyük işler başaracağına inanılmıştır.
Kaynaklarda
Timur'un babasının adının Turagay annesinin adının Tekira Hatun olduğu
kaydedilir. Çağatay ulusunu oluşturan Türk-Moğol kabilelerinden Barlaslar'ın
reisi olan Turagay sadece kendi kabilesinde değil Tüm Çağatay ulusunda itibarlı
bir bey idi. Emir Timur'un soyu ölümünden sonra torunu Uluğ Bey tarafından Isık
Göl civarından getirilip Semerkant'ta yazılarak, Timur'un mezarı üzerine
dikilen yeşim taşı üzerinde şu şekilde kaydedilmiştir: Emir Timur Küregan b.
Emir Turagay bi Emir Berkel b. Emir İlengir b. Emir İtil b. Emir Karaçar Noyan
b. Emir Suguçcin b. Emir Erdemci Barula b. Emir Kaçulay b. Emir Tummanay.
Timur'un ceddi Tumanay beşinci göbekten Cengiz Han'ın da atası olmaktadır.
Fiziksel
Özellikleri
Timur’un
boyu uzun, vücudu heybetliydi. Omuzları geniş, başı büyük ve alnı genişti.
Elleri ve ayakları iri, kol ve bacakları ise oldukça uzun ve kalındı. Görünüşü
ürkütücü olan Timur’un, suratı oldukça asık, sağ eli felçli ve sağ ayağı da
topaldı.
Kişiliği
Timur'un
mühründe kuvvet doğruluktur anlamına gelen Rasti-rustî kazılı olması ve yazdığı
mektupların sonuna da aynı ibareyi içeren damgasını vurması doğruluğa önem
verdiğinin bir göstergesiydi. Yaklaşık otuz yıl boyunca geçtiği her yerde
yıkıntılar ve yıkımlar bırakarak acımasız yüzünü göstermiş ancak bazı olaylara
bakıldığında Tümur'un taş kalpli olmadığı, heyecanlandığı, ağladığı, sevdiği,
yakınlarına ve dostlarına bağlı olduğu görülmektedir. Torununun ölüm haberini
aldığında kendini yerden yere atmış ağlamış acısını belli etmiştir. Kızı
Akabeg, büyük oğlu Cihangir, kız kardeşi Turhan Hatun'un birbirini takiben
gerçekleşen ölümleriyle bir süre derin bir bezginlik içinde bulunsa da
tarafından Kuran-ı Kerim ve hadis-i şerifler okuttuğu gibi bir taraftan tarih
ve hikayeler okutup dinleyerek üzüntüsünü unutarak yine hükümet işleriyle
ilgilenmekten geri kalmamıştır. Sinirleri sanıldığı kadar sağlam değildir.
Önünde korkunç ve kanlı savaş öykülerinin anlatılmasına dayanamadığı,
dilenciliği kabul etmediği, halkın yiyecek bulmasına dikkat ettiği
bilinmektedir. Timur, bulunduğu mecliste gasp, saldırı, tecavüz ve kan dökmekle
ilgili sözlerin dile getirilmesine ve küfür edilmesine asla izin vermezdi ve
orada sadece yönetim ile ilgili tedbirler görüşülürdü.
Başkenti
Semerkant'ın ihtişamını arttırmak için sanatçıları, zanaatkarları, bilim
adamlarını, şairleri, din adamlarını Semerkant'a çekmeye çalışmış hatta kimi zaman
onları zorla Semerkant'a getirtmiştir. Seferlerinde geçtiği yerleri acımasız
şekilde yakıp yıkarken diğer yandan Semerkant'ı yeniden yaratmıştır. Ele
geçirdiği ülkelerdeki sıradan yontma işçisinden en büyük sanatçıya kadar birçok
insanı daha önce görülmedik bir biçimde tek bir şehirde toplamayı başarmıştır.
Semerkant'ı büyük yeteneklerin merkezi haline getirmiştir. Astronomi ve Fıkıh
alimlerine, seyyidlere çok hürmet gösterir onların sohbetlerini dinlemekten
büyük keyif duyardı. Tüzükatında, "Allah dostları alimler ile devamlı
irtibat halinde idim. Her işimde onlarla istişare ettim. Bunların hayır duaları
bana zaferler kazandırdı", demektedir. Girdiği hiçbir ülkede alim ve
şeyhlerin incitilmesine müsade etmeyen Emir Timur gerek barış gerek savaş zamanında
ünlü komutanların hayatlarını ve bunların seferlerini okumayı alışkanlık
edinmişti. Şam'da ünlü tarihçi İbn Haldun ile yaptığı görüşmeler sırasında
sahip olduğu tarih bilgisi ile İbn Haldun'u bile şaşırtmıştır. Türkçe, Moğolca
ve Farsça olmak üzere üç dil bilmekteydi. Kendi ülkesi dahilinde, halk arasında
haber toplayan görevliler bulunduğu gibi, diğer ülkelerde de casusları vardı.
Bu casuslar sufi, derviş, tüccar, müneccim, asker, sanatkar, pehlivan olarak
çeşitli ülkeleri dolaşır, bu ülkelerin şehir, kasaba yollar ve ileri gelenleri
ile ilgili bilgi toplayarak Timur'a bildirirlerdi. Daha sonra Timur bu ülkeye
gelip o şehir ile ilgili şeyleri sormaya başlayınca bu büyük bir hayret ve
şaşkınlığa yol açardı.
Satranç
oynamayı çok seven Timur, çok sinirli olduğu zamanlarda bu oyunu oynayarak
rahatlardı. Satrancı mükemmel bir şekilde oynadığı için çok az kimsenin
kendisiyle oynamaya cesaret edebildiği Timur, normal satranç ile oynamayı aşmış
ve büyük satrançla oynamaya başlamıştı. Yani satranç tahtasını ona onbire
çıkarmış ve taşlara iki deve, iki zürafa, iki boğa, iki aslan, iki debbâbe, iki
öncü, bir vezir, bir gözcü ve diğer bazı taşları eklemiştir. Timur’un
satrançcıları arasında Muhammed b. el-Akîl el-Haymî, Zeyneddin el-Yezdî ve
başka kimseler vardı. Ama satrançcılarının pîri aynı zamanda fakih ve muhaddis
olan Alâeddin et-Tebrizî idi. Alâeddin et-Tebrizî ile büyük satranç oynayan
Timur’un, oyununun konumları ile hamleleri hakkında da şerhleri vardır. İbn
Arabşah, Timur ile Alâeddin et-Tebrizi’nin yanlarında ayrıca bir yuvarlak bir
de uzun satranç gördüğünü ifade eder. Yine bir gün çok sevdiği bu oyunu
oynarken rakibine Şah-Ruh yaptığı sırada Timur’a iki müjde getirilmiştir.
Bunlardan birincisi bir erkek çocuk sâhibi olduğu, ikincisi de Ceyhun nehrinin
Hıta tarafındaki kıyısına inşaa ettirmekte olduğu şehrin tamamlandığı idi.
Bunun üzerine Timur oğluna Şahruh, şehre ise Şahruhiyye adını vermiştir.
Timur
Belh Savaşı'nda
Timur,
daha genç yaşında iken Doğu Türkistan’da hüküm sürmekte olan İli Moğollar’ın
hükümdarı Tuğluk Timur’un 1360 yılında Maveraünnehir’e geldigi dönemde bazı
beylerin bölgeyi terk etmelerine rağmen kendisi terk etmeyerek Tuğluk Timur’a
bağlılığını bildirmiştir. Karşılığında ise atalarının yurdu olan Keş ve çevresi
kendisine bırakılmıştı.
Tuğluk
Timur, oğlu İlyas Hoca Oğlan'ı Maveraünehir'in idaresine getirirken, Emir
Begicek'i onun atabegliğine, Timur'u da hizmetine tayin etmişti. İlyas Hoca
Oğlan'ın yanındaki emirlerin zalimce hareketleri üzerine Timur, Emir Kazagan'ın
torunu Emir Hüseyin'in yanına gitti. Birlikte Horasan'a kaçarlarken Türkmenler
tarafından yakalandılar ve Mahan'da altmış gün hapis yattıktan sonra serbest
bırakılıp Sancari kabilesi reisi Mübarekşah'tan yardım görerek tekrar buluşmak
üzere ayrıldılar. Ancak bu sırada düşman karşısında zor duruma düşen Sistan
hakimi Melik Fahrenddin'in kendilerini çağırması üzerine bin kişilik bir kuvvet
ile yardıma geldiler. Fahreddin'in vaatlerini yerine getirmemesi üzerine
buradan ayrılmak isteyince Sistanlılar tarafından yolları kesildi. Burada
yapılan çarpışmada Timur'un sağ eline ok isabet ederek yaralandı. Muhtemelen
ayağının sakatlanması da bu çarpışma esnasında olmuştur.
Yaralarının
iyileşmesinden sonra Timur ve Hüseyin tekrar Maveraünnehir'e gelip Tirmiz, Belh
ve Keş şehirlerini İlyas Hoca Oğlan'ın adamlarının elinden alıp, kendisini de
yendikten sonra, kurultay toplayıp, Tuva Han'ın torunlarından Kabilşah Oğlan'ı
han ilan ettiler. Timur ve Hüseyin uzun mücadelelerden sonra Maveraünnehir'e
hakim olmuşlardı. Bu iki arkadaş arasında Hüseyin'in kız kardeşi Olcay Terken
Aga'nın Timur'a nikahlanmış olmasından dolayı akrabalık ilişkisi de mevcut idi.
Ancak 1365'ten sonra yavaş yavaş araları açılmaya başladı. Timur ile Hüseyin
arasında Mâverâünnehir hâkimiyeti için bir mücadele söz konusu idi. Emîr
Hüseyin, Âdil Hān adına hareket ediyordu. Timur da buna karşılık Cengiz Han
soyundan Suyurgatmış Han’ı tahta oturtup Emîr Hüseyin’e karşı yürüdü. 1370
yılında Belh’te kuşatılan Emîr Hüseyin yakalandı ve Emîr Keyhüsrev
Huttelanî’nin kardeşini öldürmek suçundan öldürüldü. Timur, Emîr Hüseyin’i ele
geçirmekle bütün Mâverâünnehir’e hâkim oldu. Emir Hüseyin'in Haremi ve
hazineleri de Timur'un eline geçti. Timur bunlardan dördünü kendi haremine aldı
bazılarını da yanındaki ileri gelen beylere verdi. Kendisinin aldığı hanımlar
arasında Kazan Sultan'ın kızı Saray Mülk hanım da bulunuyordu. Bu evlilik,
Saray Mülk Hanım'ın han kızı olması dolayısıyla Timur'a han damadı anlamına
gelen küregen(Gürgan) unvanını taşımaya hak kazandırmıştır.
Horasan
Seferleri
Timur,
Harezm meselesi hallolduktan sonra İran’ın parçalanmış durumunu düzeltmek için
buraya yöneldi. O dönemde Ceyhun’dan batıya doğru şu devletler mevcuttu. Herat
merkez olmak üzere Horasan’da Kertler(1245–1383); merkezi Sebzvar olmak üzere
Horasan’ın batı tarafında Serbedârlılar; merkezi Cürcan olmak üzere Astarabad,
Bistam, Damgan veSimnan yöresinde Toga Timurlular; merkezi Şiraz olmak üzere
Fars ve Kirman taraflarında Muzafferîler (1294–1393); merkezi Bağdad olmak
üzere Irak-ı Arab, Irak-ı Acem ve Azerbaycan bölgelerinde ise Celayirliler
(1336–1432) hüküm sürüyordu. Bunlar arasında sürekli çekişmeler yaşanıyordu.
Timur Kert hanedanından başlayarak bütün bunları hakimiyeti altına aldı.
1380
yılında Kert'lerin elinde bulunan Herat'ı ele geçiren Timur, daha sonra
Horasan'ın batısına hakim olan Serbedarlılar'ın başşehri Sebzvar'ı ele geçirdi.
1381'de ise Emir Veli yönetimindeki Toga Timurlular'ın üzerine yürüdü ve
İsferayin'i ele geçirerek Astarabad'a kadar ilerledi. Emir Veli, Timur'un
ordusu ayrıldıktan sonra ükesine yeniden hakim olduysa da 1384'te Timur'un
ordusu tekrar gelince Azerbaycan taraflarına kaçtı ve ülkesi tamamen Timur'un
topraklarına katıldı.
Üç
Yıllık Sefer
Timur,
Horasan seferleri sırasında İran'ın durumunu daha yakından görüp 1386'da bu
ülkeyi tamamen ele geçirmeye karar vererek Semerkant'tan harekete geçti. Hac
kervanlarına hücum ettiği bahanesiyle Luristan hakimi Melik İzzeddin'i ele
geçirip oğullarıyla birlikte Semerkant'a gönderdi. Buradan Azerbaycan'a
yöneldi. Bağdat hakimi Celayirli Sultan Ahmet'in Tebriz'e ilerlemekte olduğu
haberini almştı ancak Sultan Ahmet Celayir, Timur'un üzerien geldiğini duyunca
Bağdat'a geri döndüğünden Tebriz Timur tarafından kolayca ele geçirildi. Yazı
Tebriz'de geçiren Timur baharda Gürcüler üzerine gaza amacıyla sefer düzenledi.
Sürmeli ve Kars kalelerini alarak tahrip edip daha sonra da, Nahcivan ve Kars
yöresinde fetihlerde bulunarak Tiflis'e girdi. Timur Gürcistan'a düzenlediği
seferlerinde Müslüman olan Gürcüleri serbest bırakmış ve onları bu
davranışlarından dolayı çeşitli şekillerde ödüllendirmiştir. Bu durumda onun
Gürcistan'a karşı yapmış olduğu seferlerde gaza amacının samimi olduğu
görülmektedir. Timur, Tiflis'i ele geçirip Şirvan taraflarını da kendine tabi
kıldıktan sonra kışlamak için Karabağ'a geldi. 1387'de İsfahan’a girdi.
İsfahan’da önce yörenin önde gelenleri, seyyidler, alimler, Timur’u karşılamaya
çıktılar ve şehir halkının emân karşılığında mal vermeleri kararlaştırıldı.
Şehrin ileri gelenleri orduda alıkondu, Timur Melik ile Mehmed b. Sultan Şah bu
malı toplamak için şehre gittiler. Şehirden bir grup şehre giren askerlere
saldırarak hepsini öldürdüler. Timur, Isfahanlılar isyan edince şehre tekrar
döndü ve yedi yaşından küçük çocukları ailelerinden ayırtarak bir araya
topladı. Daha sonra bu yedi bin çocuğu ailelerinin gözleri önünde saatlerce
atlılara ezdirmek suretiyle katletti ve kafalarını vücutlarından ayırdı. Kentin
yarısını dolaşmış olan tarihçi Hafız Ebu her biri 1500 kelleden 28 kule
saydığını yazmaktadır.
Timur
İsfahan’ı ele geçirdikten sonra Şiraz’a yöneldi ve Şiraz'da olduğu sırada
Toktamış’ın muhalefet ederek asker gönderdiği ve Semerkand tarafında karışıklık
olduğu haberi ulaştı. Bunun üzerine Timur Semerkand’a döndü. Şiraz'ın tam
olarak alınması 1393 yılında Muhammed Muzaffer ve çocuklarının tamamen ortadan
kaldırılmalarından sonra Emîrzade Ömer Şeyh’e suyurgal olarak verilmesiyle
mümkün olacaktı.
Deşt-i
Kıpçak Üzerine Seferler
Harezm
üzerine seferlerde bulunurken, zaman zaman Kaşgar ve Isık Göl taraflarında
Moğollar ile Dest-i Kıpçak üzerine de asker sevk ediyordu. Timur, Harezm'de
iken onun yokluğunu fırsat bile Moğollar, Maveraünnehir'e gelerek yağma
hareketlerine başlamışlardı. 1375 yılı sonunda Duğlat emiri Kamereddin üzerine
yürüdü ancak kışın şiddetinden dolayı Semerkant'a dönüp kışı geçirdikten sonra
1376'da bu harekatı tekrarladı ve Moğol emiri yenilerek kaçmak zorunda kaldı.
Cengiz
Han'ın oğlu Cuci'nin soyundan gelen Toktamış, Ak Orda hükümdarı Urus Han,
babasını öldürtünce Semerkand'a giderek 1375'te Timur'a sığınmıştı. Timur'dan
sağladığı destekle 1375'ten başlayarak Doğu Deşt-i Kıpçak'a egemen olup 1378'de
Altın Orda Devleti'nin egemenliğini ele geçirdi. Bu konuma yükselince, Timur'un
kendisine yapmış olduğu tüm yardımları unuttuğu gibi, onu bir bakıma
küçümsemeye başladı.
Bu
başarılardan sonra Altın Orda Devleti'ni eski sınırlarına kavuşturmak amacıyla
Timur'a bağlı bulunan Harezm'i geri istedi. Bu isteği Timur'la aralarının açılmasına
neden oldu. 1387'de Yağma amacıyla Timurun egemenlik sınırları içindeki
Azerbaycan'a girmekten çekinmedi ardından aynı yıl Timur'un çıktığı batı
seferinden yararlanarak onun oğlu Ömer Şeyh'i yenip tüm Maveraünnehir'i
acımasızca yağmaladı.
Timur,
Toktamış üzerine yürümeden önce Harezm’e yürümüştü. 1388’de beşinci kez
Harezm’e girmiş olan Timur buraya girişiyle Toktamış’ın en önemli destekçileri
olan bu Kongratlar’a bir darbe vurduğu gibi önemli bir muhalifini de ortadan
kaldırmış oldu. Ürgenç’i ele geçirerek halkını Semerkand tarafına göçürdü,
şehri yıktırdı, yerine arpa ekilmesini buyurdu. Şehir 1391 senesinde Timur’un
Kıpçak’a yürüyüşüne kadar 3 yıl harap kalmış ve bu Kıpçak seferi esnasında
Harezm’in imarını emretmiştir.
1390
yılında Semerkant’tan Deşt-i Kıpçak’a gitmek üzere harekete geçti. Otrar
yakınlarında Karaasman mevziine ulaştıklarında Toktamış Han’ın elçileri geldi.
Görüşmede elçiler Toktamış’ın af dileyen mesajını ilettiler. Timur elçilere,
Toktamış’tan iyi bir davranış görmediğini, ona güvenmediğini belirtti ve
güvenlik gereği elçiyi tutuklattıktan sonra 22 Şubat 1391’de harekete geçti.
Timur çok büyük bir mesafeyi kat etmiş, bu arada ordusunda çıkan ciddi boyutlu
açlık ve susuzluk problemlerini aşmış, nihayet Toktamış’ın ordusu ile 20
Haziran 1391'de Kunduzca mevkinde karşılaşmayı başarmıştı. Timur ordusunu
alışılmış üçlü sistemden (merkez, sağ, sol) farklı olarak 7 kol düzenine göre
tanzim etti. Çok çetin geçen savaşın sonunda Toktamış’ın ordusu bozulmuş, yenilen
Toktamış kaçmayı başarmıştı. Toktamış Han’ın, Timur’u Deşt-i Kıpçak
derinliklerinde ordusuyla birlikte yok etme taktiği tutmamıştı.
Beş
Yıllık Sefer
Toktamış'a
karşı sefer esnasında İran'daki bazı yerli hakimlerin yokluğundan istifade
ederek Timur'a yüz çevirmeleri üzerine adamlarını bölgeye göndererek asker
toplamalarını ve savaş ilan etmelerini istedi, kendisi de 1392 yılının Haziran
ayında hareket ederek Buhara'ya geldi. Buradan Ceyhun ırmağına geçerek
Mazenderan 'a gelen Timur, buranın kendisine itaatten ayrılan hakimlerini baş
eğmek zorunda bıraktı. Buradan Güney İran'a Fars bölgesine gelerek Muzafferiler
üzerine yürüdü. Şah Mansur'un Timur'un hakimiyetini tanımayarak Şiraz'a
kapanması üzerine 1393 yılının Mart ayında onun üzerine yüründü. Şah Mansur
büyük bir yenilgiye uğrayıp kaçarken yakalanıp tüm hanedan üyeleriyle birlikte
öldürüldü ve ülkesi Şeyh Ömer'e verildi.
Mazenderan
ve Fars’ı zapt ettikten sonra Timur, 1393 Ağustos’unda Bağdat üzerine yürüdü.
Bağdat’da Celayirlilerin son temsilcisi olan Sultan Ahmed’e değerli hediyeler
göndererek hakimiyetini tanımasını istedi. Timur’dan korkan Sultan Ahmed bunu
kabul etmiş ancak Timur’a karşı koyacak gücü kendisinde de göremediğinden Şam’a
yönelmiş oradan da Memluk Sultanlığına sığınmıştır. Bunun üzerine Timur da
öncelikle Bağdat’a yürümüştür. Timur Bağdat'ı ele geçirdikten sonra Erzincan
Emiri, Ak koyunlu ve Kara Koyunlu beyleri ile Sivas-Kayseri hakimi Kadı
Burhaneddin'e haber göndererek itaat etmelerini istemiş Memluk sultanı'na da
kalabalık bir elçi heyeti göndermiştir. Ancak cavapları beklemeden harekatına
devam edip Musul, Mardin ve Diyarbakır'ı zaptedip Van gölünün kuzeyindeki
Aladağ'a gelmiştir. Burda iken Erzincan Emiri Taharten yanına gelerek
bağlılığını bildirmiştir. Memluk Sultanı Timur'un elçilerini öldürerek karşılık
vermişti. Bunun üzerine Timur Suriye'ye yürüme kararı aldı. Ancak Kadı
Burhaneddin'in çabalarıyla Yıldırım Bayezid, Berkuk, Toktamış ve Kadı
Burhaneddin arasında bir ittifak kurulmuştu. Bu sırada Erzurum'a kadar gelmiş
olan Timur Anadolu'da Güneyden Memlukler, Kuzeyden ise Altın Orda kuvvetleri
arasında kalacağını hesap edip birden bire geri dönme kararı alıp Toktamış'ın
üzerine yürüdü.
Bu
geri dönüş sırasında ilk olarak Gürcistan'da fetihlere girişti. Bunun sebebi
Kral Bagrat'ın Timur'a boyun eğip ona bağlı bir kral olduktan sonra isyan
etmesi idi. Kendisine söz verildikten sonra sözünde durmayarak ihanette
bulunanları hiçbir şekilde affetmeyen Timur, Bagrat'ın bu ihanetine karşılık
olarak Tiflis'i yağmalattı ve bütün Kakheti ve Kartli arasındaki yerler yıkıma
uğradı. Hıristiyan din adamlarına ve abidelerine saldırıldı.
Sweti-Tzkhoveli'nin kilisesi ve Mtzkheta katedrali yağmalanarak tahrip edildi.
Dehşetli bir kıyım Gürcistan'ın bütün unsurları üzerinde sürdürüldü. Ruisi'de
Ghtaeba'nın tarihsel yapıları yerle bir edildi. Bu arada Timurlular orada kamp
yaparken, yağma ve öldürmeler üst Kartli'nin bütün vadileri boyunca sürdürüldü
1391'de
Kunduzca savaşında aldığı mağlubiyete rağmen Deşt-i Kıpçak'taki gücünü koruyan
Toktamış, Memluk sultanı Berkuk'a elçiler göndererek Timur'a karşı onunla
ittifak kurmuştu. Öcünü almak için için Timur'un Mardin ve Diyarbakır
bölgesinde bulunduğu bir sırada Derbend üzerinden Şirvan'a bir baskın yaparak
tüm halkını kılıçtan geçirdi kenti yağmalatıp, yakıp yıktı. Gürcistan'daki
fetihlerden sonra hazırlıklarını tamamlayan Timur, 1395 yılı Şubat ayında
Toktamış üzerine hareket emri verdi. Toktamış'ı kesin olarak ortadan kaldırmak
amacıyla harekete geçen Timur'un ordusu Toktamış'ın ordusu ile 1395'te Terek nehri
kıyısında karşı karşıya geldi. Timur, üç günde ordusunu çember haline getirip
çember daraldıkça açlık karşısında ordusuna büyük bir av ve moral sağladı.
Timur, Terek nehri karşısında üç gün karşılıklı aşağı yukarı hareket eden
ordusundaki kadınlara asker kıyafeti giydirip aşağı doğru hareket ettirdi
erkekler ise yukarı kesimden karşıya geçerek karşıya geçerek Toktamış
askerlerini korkunç biçimde yenilgiye uğratıp perişan etti. Timur, Toktamış’ı
bir kez daha yenilgiye uğratmışsa da onu ele geçirememişti. Buna üzülen Timur,
Toktamış’ın yeniden kuvvet toplayarak üzerine gelmesini engellemek için,
Özü(Dinyeper)ırmağı taraflarına yürüyerek Toktamış ile birlikte hareket eden
kabileleri yağmalamış, onları Balkanlara doğru sürmüştür. Timur ileri
harekatına devamla Ejderhan ve Berke Sarayı üzerine yürümüş, ciddi bir
mukavemet görmeden buraları da ele geçirmiştir. Bu seferiyle Timur, Altın Ordu
Hanlığı’na çok büyük bir darbe indirerek Altın Ordu’nun bütün gücünü hemen
tamamen yok etmiştir.
Hindistan
Seferi
Timur,
1398 yılının Mart ayında Hindistan Seferi’ne çıktı. Kafirlere cihad adını
verdiği seferin görünüşteki sebebi buradaki kâfirleri ortadan kaldırmaktı ancak
bu seferi daha sonra yapmayı tasarladığı seferlerine maddi kaynak olması için
yapmış olması kuvvetle muhtemeldir. Timur ve ordusu İndus ve İfasis nehirlerini
geçtikten sonra Pencab ve Sind bölgelerinin de merkezi olan Delhi üzerine
yürüdü. Pencab ve Sind bölgelerinin merkezi Delhi'ye Tuğluk hanedanından II.
Mahmûd Han hakim idi. Henüz ciddi bir savaş olmadan çoğu ateşperest olmak üzere
Timur'un ordusunun arkasında yüz bin esir bulunuyordu. Kumandanlar, bu kadar
çok esirin savaşın neticesini tehlikeye düşürebileceğini hatırlattıklarından
Timur, bunların hepsinin idam emrini verdi. Zabitlerin ve neferlerin kendi
esirlerini kendi elleriyle öldürmelerini istedi. Bu emre itaat etmeyenler idam
cezasına maruz kalacaklardı. Bir saatten az zaman içerisinde Timur'un
askerlerinin kılıcıyla yüz bin esir öldürüldü.
Timur'un
zaferini anlatmak için yazdırdığı fetihnameleri götürecek olan filler on sıra
meydana getiriyordu. Sanatkarlar, ressamlar, mimarlar eserlerini Timur'un
başkentinde meydana getirsin diye sürüler halinde Semerkant'a götürüldü. Bunlar
arasında bulunan birçok taş yontucuları ve duvarcılar seferin başarıyla
tamamlanması şerefine Semerkant'ta yapılacak olan Cami-i Kebir'in inşasıda
çalışmaları için Timur'un komutanları arasında pay edildi. Bu abidenin
inşasında kulanılmak üzere oyma nakışlarla nakışlanmış birçok taşlar ve
Hinduların mabedlerindeki eşyalar Semerkant'a nakledildi.
Yedi
Yıllık Sefer (1399-1404)
Timur’un
1399 yılında tekrar harekete geçmesinin nedeni, Azerbaycan tarafından özellikle
Mîrânşâh ile ilgili pek hoş olmayan haberler alması idi. Horasan valiliğinden
sonra 1393 yılında Hülagü Han tahtına tayin edilen ve Azerbaycan ve ona bağlı
yerlerin idaresine getirilen Mîrânşâh, Hind seferine katılmamıştı. O, 1395–1396
yılı sonbaharında Hoy civarında attan düşmüş, fiziksel olarak sağlığına
kavuştuysa da garip davranışlarda bulunmaya başlamıştı. Bu attan düşme
hadisesinden sonra doktorların bütün çabasına rağmen, fiziksel olarak iyileşti
ise de, tam olarak sıhhatine kavuşamamıştı. İran ve Azerbaycan'da idarede
gevşekliğin baş gösterdiğine, devlet malının çarçur edildiğine dair haberler de
gelmekte idi.
Bu
durum üzerine Timur Hind seferinden dönüşünden 4 ay geçmiş olmasına rağmen yeni
bir sefere çıktı. Yedi Yıllık Sefer diye isimlendirilse de bu seferin süresi 5
yıldır ve Timur'un en büyük seferidir. Mîrânşâh’ın kendisine bırakılan edilen
bölgede asayişi sağlayamamasının Timur’un bu son Ön Asya seferinin sebebini
oluşturduğu bütün kaynakların ortak görüşüdür. Ancak Timur’un özellikle
Toktamış’ı yendikten sonra Samur Irmağı kıyısından Yıldırım Bayezid’e mektup
yazdığı zaman, "Çerkez oğlancığı" diye andığı Berkuk’un ve Çerkes
oğlancığı ile dostluk halinde bulunan "Sivas kadıcığı" diye andığı
Kadı Burhaneddin'e haddini bildirmekten söz etmişti. Hatta Bayezid’e tekrar
geleceğini bildiriyordu. Mîrânşâh meselesi yüzünden belki bu geliş biraz hızlanmıştı.
Kafkasların güneyindeki Gürcü ve Ermenilerin etrafa saldırdıkları, Mîrânşâh’ın
idaredeki zaafı ve garip davranışları haberi gelince Timur hemen bölgeye
yöneldi. 1399-1400 yılı kışını Karabağ’da geçiren Timur bu esnada Azerbaycan,
Gürcistan ve Irak'ta bazı sindirme faaliyetlerinde bulunarak Bingöl'e geldi.
Artık Suriye ve Anadolu’yu ele geçirmek için ciddî bir engel kalmamıştı.
Sivas’ın
Timur Tarafından Alınışı
Timur
ile Bayezid arasındaki başlıca problemlerden biri Erzincan Emîri Taharten
meselesidir. Taharten daha Timur’un Ön Asya’ya ilk seferinden itibâren onun
hâkimiyetini tanımıştı. Bayezid 1399’da başta Malatya olmak üzere Kâhta,
Divriği, Behisni, Dârende kalelerini topraklarına katmıştı. Bu şekilde Fırat’a
kadar olan yerler Osmanlıların eline geçmişti. Anadolu siyâsî birliğinin
sağlanması için sıra Fırat’ın doğusundaki Harput, Diyarbakır bölgeleri ile
Erzincan ve Erzurum'a gelmişti. Yıldırım Bayezid, Erzincan Emîrine kendisine
itaat etmesini bildirmişti. Erzincan Emîri Taharten, Bayezid’e vergi vermeyi kabul
etmiş, ancak Kemah’ı Osmanlılara vermeyeceğini söylemişti. Bunun yalnızca bir
oyalama siyaseti olduğu anlaşılmaktadır. Taharten eskiden beri hakimiyetini
tanıdığı Timur’a Bayezid’in isteklerini bildirmiş ve şikayette bulunmuştu.
Timur,
Taharten'i huzuruna kabûl ettikten 2 gün sonra Sivas şehrine geldi. Timur’un
ordusunun rehberliğini Akkoyunlu beyi Kara Yölük ile Taharten yapıyordu. Sivas
şehri yüksek surlarla çevriliydi. Güney tarafında kaynak sularla beslenen bir
hendek vardı. Hisarın bu tarafında delik açmak mümkün değilken batı tarafı bu
iş için uygun bulunmuş ve hisar kuşatmaya alınmıştır. Lağımlar kazılmış ve
şehir halkı bunu geç fark etmiştir. Osmanlı tarihçisi İbn-i Kemal, Timur’un
askerlerinin hiç durmadan adeta yiyip içmeden sabahtan akşama çalıştıklarını
ifade etmektedir. Lağım kazma faaliyetleri sonuç vermiş ve şehirdekiler kalenin
düşeceğini anlayınca kale muhafızı Mustafa kaleyi teslim etmek zorunda
kalmıştı. Timur Sivas'ı kan dökmeyeceğine söz vererek teslim almasına rağmen
3-4 bin Ermeni'yi kazdırdığı büyük çukurlara gömmek suretiyle öldürtüp işte
sözümü tuttum bir tanesinin bile kanını dökmedim demiştir. Timur Sivas'ta bakım
evlerinde bulunan cüzzamlıları Türkistan'da bilinmeyen bir hastalık olduğundan
askerleri arasında yayılmaması için imha etti. Sivas'ı savunan Bayezid'in oğlu
birkaç gün canlı olarak muhafaza edildikten sonra öldürüldü.
Timur
Sivas’ı aldıktan sonra fazla ilerlemedi ve Suriye istikametine yöneldi. Sivas’ı
almasına rağmen Malatya henüz Osmanlıların elindeydi. Arkasında kendisine ait
olmayan yerler bırakmak istemeyen Timur dönüp Malatya’yı almış ve daha sonra
güneye inmiştir. Timur Sivas ve Malatya’yı almakla Yıldırım’a gözdağı verip
kendisine boyun eğeceğini tahmîn etmiş olmalıdır. Nitekim Timur Sivas’ı
aldıktan sonra Yıldırım Bayezid’e yazdığı mektûbda Sivas hâdisesinden ders alıp
sulh yoluna girmesini, kendisinin İlhanlı neslinden geldiğini, küçüğün büyüğe
itaatinin vâcib olduğunu yazmıştır. Ayrıca Haleb Nâibine gönderdiği mektûbda da
Osmanoğlu denen bu çocuğun edebinin kıtlığını duyup kulağını çekmek istedik ve
onun ülkelerinden Sivas ve diğer yerlerde onun vaziyyeti hakkında sizin de
duyduğunuz şeyler yaptık demekteydi.
Timur
ile Yıldırım Bayezid arasındaki çekişmede Sivas’ın Timur tarafından alınması
önemli bir noktadır. Bu şekilde Timur ilk kez Osmanlı hâkimiyetindeki bir
bölgeyi ele geçirmiş olmaktadır. Sivas’ın zabtı ile Yıldırım Bâyezîd durumun
ciddîyetini anlamış olmalıdır. Bayezid, bu haber kendisine ulaştıktan sonra
İstanbul kuşatmasına son verip Anadolu’ya geçti. Bayezid Timur’un Anadolu
içlerine doğru ilerleyeceğini düşünmüş olmalı ki, Kayseri’ye gelerek beklemeye
başladı.
Memlukler
ile Savaş
Timur
Sivas’ı aldıktan sonra güneye doğru Memlukler üzerine yönelmişti. Memluk
sultanı Berkuk'un ölümünden sonra Memlukler'in içine düştüğü karışık durumu
biliyordu ve Bayezid ile karşılaşmadan önce bu durumdan faydalanmak istiyordu.
Ayrıca Timur'un Bağdat'ı ele geçirdikten sonra Berkuk'a gönderdiği elçi
öldürülmüş, Kara Yusuf tarafından tutsak alınan Avnik hakimi Atlamış da
Kahire'ye gönderilerek orada hapsedilmişti. Bunun üzerine Timur, henüz tahta
geçmiş olan Ferec'e elçiler göndererek Atlamış'ın geri verilmesini istedi ancak
elçiler Haleb'e varır varmaz hapsedildier. Bu sırada Malatya'da bulunan Timur
önce Behısnı ve Anteb'i alarak Halep önlerine vardı. Haleb'e vardığında Memluk
ordusunu karşısında buldu. Timur şavaşa karar verdi ve askerlerini bizzat idare
etmek için merkezde kıymetli eğerler ile örülmüş bir fil istihkamı arkasında
yerini aldı. Bu fillerin üzerindeki okçular yanar oklarla Grejuva
yağdırıyorlardı. Savaşın başlangıcında filler hareketsiz kalmışlardı ancak
ancak sonradan Memluk askerlerinin üzerine hücum ettiler. Askerleri
hortumlarıyla havaya fırlatıp havadna yere düştüklerinde ayaklarıyla ezdiler.
Memluk askerleri korkup kaçtı. Timur'un askerleri şehre kolaylıkla girdi. Şehir
yağma edildi ve bütün sakinleri kadın erkek çocuk yaşlı ayırt edilmeksizin
kılıçtan geçirildi.
Timur
ve Yıldırım Bayezid ( Ankara Savaşı)
1401
yılının Temmuz ayında kırk gün süren kuşatmadan sonra Bağdad’ı ele
geçirmişti.Timur'un Şam, Haleb ve Bağdad’ı ele geçirdiği esnada Karakoyunlu
Kara Yusuf ile Sultan Ahmed Celayirî’nin Yıldırım Bâyezîd’e sığınması
gerçekleşmişti. Bu durum Yıldırım Bâyezîd ile Timur arasındaki bir başka
problem idi. Timur ile Yıldırım Bayezid karşı karşıya gelmeden önce, aralarında
mektuplaşmaların olduğunu tarihi kaynaklar bildirmektedirler. Mektupların,
Farsça ve Arapça olarak yazıldıkları yine bu mektupların içerisinde
belirtilmektedir. Timur, Yıldırım Bayezid’e yazdığı birinci mektubunda; Kara
Yusuf ile Bağdat Sultanı olan Ahmed Celâyir’in, Osmanlı idaresine sığınma
taleplerini kabul etmemesini, bu iki kişiyi yakalayıp aileleri ile birlikte ya
kendisine teslim edilmesini, veya öldürülmelerini ya da ülke sınırları dışına
çıkarılmaları gibi tekliflerini iletmiştir. Yıldırım Bayezid, Timur’un bu gibi
isteklerini emrivâki saymış, muhtemelen kendisine iltica edenlerin
kışkırtmaları ve onun daha önceki Sivas kuşatması da dahil, Osmanlı'ya karşı beslediği
istila planları sebebiyle çok sert ve hakaret edici şekilde cevaplamıştır.
Mektubunda Timur'a kudurmuş köpek demekten çekinmeyen Bayezid, bu tarafa
gelmezsen üç talak ile zevcelerin boş olsun ben de sana karşı çıkmazsam
zevcelerim üç talak ile boş olsun diye ağır bir dil kullanmıştır.
Timur’u,
Osmanlı devleti üzerine yürümeye teşvik edenler arasında Erzincan Emiri
Mutaharten, Akkoyunlu Beyi Karayölük, Osmanlı karşısında topraklarını kaybeden
diğer Türk beylikleri, özellikle de Karaman beyi yer almaktaydı. Ayrıca
Ceneviz, Fransa, Bizans ve Kastilya gibi Osmanlı karşıtları da, bu savaşın
olması yönünde Timur’la yakın ilişki içerisinde bulunmuşlardır. Batı Hıristiyan
devletleri ve Bizans 1398'den beri Timur ile iyi ilişkiler içindeydiler.
İstanbul'u kuşatma altında tutan Bayezid'e karşı imparator II. Manuel, Timur'un
egemenliğini tanıdığını haraç ödemeye hazır olduğunu bildirmekte idi. Ayrıca
Timur, Anadolu'da Tatar gruplara adam göndererek onları Bayezid'e karşı
kazanmaya çalışıyordu.
Karabağ
kışlağında Bayezid'ten gelen Osmanlı elçisine, Osmanlılar daim Frenklere karşı
gaza yaptıklarından ona karşı yürümek Frenklerin kuvvetlerinin artmasına neden
olur, bu nedenle Rum diyarı üzerine yürümek yanlısı değilim yanıtını verdi.
Fakat, Bayezid'in Karakoyunlu Kara Yusuf'u himaye etmekte ısrarını bir meydan
okuma olarak görüyordu. Timur son olarak barış için Bayezid'in Kara Yusuf'u
idam yahut kendisine teslim veya yanında uzaklaştırması koşullarınu ileri
sürdü. Bunu kabul ederse baba oğul oluruz gazalara yardım ederiz dedi ve 12
Mart 1402'de Karabağ'dan Anadolu'ya hareket etti. Bayezid'e haber gönderip
koşulları tekrarladı. Bayezid'ten tekrar elçi geldi. Timur, savaş için hazır ol
mesajıyla elçiyi geri gönderdi. Sivas sahrasında Bayezid'in elçileri önünde ordusuna
geçit resmi yaptırdı. Oradan tekrar barış önerdi. Bu kez eski Erzincan Beyi
Taharten ailesinin teslimini istedi. Bayezid'in büyük bir ordu ile hareket
ettiği haberi geldi. Bayezid, Timur'u karşılamak üzere Doğu Anadolu yollarına
düşmüştü. Timur ise güneye gönelip Ankara'ya ulaştı. Bayezid stratejik
manevrada kaybetmişti. Aceleyle geri döndü. Yorgun askeriyle Çubuk Ovasında
elverişsiz susuz bir yerde konaklarken Timur'un ordusu en iyi koşullarda
konuşlanmıştı. Savaş Timur'un askerlerinin saldırısıyla başladı ve Osmanlıların
sol kolu bozuldu. Tatarlar ve Timur'un yanına sığınmış Anadolu beylerinin
Bayezid'in ordusundaki askerleri kendi beylerinin yanına kaçtılar. Kendi
askeriyle kalan Bayezid'in bozgunu gören birlikleri kendi yurtlarına dönmeye
bakıyordu. Devlet ileri gelenlerinden her biri bir şehzadeyi alarak kaçmış ve
Bayezid, Timur'un bütün seferleri sırasında yanında bulundurduğu sadık
adamlarından Mahmud Han tarafından esir alınmıştı.
Ankara
Savaşı Sonrasında Anadolu'daki Faaliyetleri
Zafer
akabinde Timur, Emirzade Muhammed'i, Bayezid'in oğlu Süleyman Çelebi peşinde
yağma ve Bayezid'in hazinesini ele geçirmek üzere Osmanlı başkenti Bursa
üzerine gönderdi. Timur birlikleri Bursa'ya Süleyman Çelebi oradan ayrıldıktan
hemen sonra girip şehri yakıp yıkıp yağmaladılar. Süleyman Çelebi, Rumeli'ye
geçmek üzere babasının yaptırdığı Anadolu Hisarı'na sığınmıştı. Anadolu
Hisarı'na yakın bir dağda çarpışmalar üzerine Timur bu tarafa kuvvet gönderdi.
Süleyman Çelebi'ye iki adam gönderip huzuruna çağırttı. Süleyman Çelebi'ye
giden adamlar, Çelebi adına zengin armağanlarla geri geldiler. Bayezid'in büyük
oğlu Süleyman Çelebi, Timur'un çakeri olmayı kabul edip her ne zaman emrederse
gecikmeden huzuruna geleceğine dair söz verdi. Timur, Anadolu'da Bayezid'in
ortadan kaldırdığı beylikleri ihya etti. Her tarafta Bayezid'in ortadan
kaldırdığı küçük büyük hanedanlara yarlıklar vererek kendi egemenliği altına
aldı.
Emirzadeler
Bursa'dan sonra İznik ve Çanakkale boğazına doğru ilerleyip yüklü miktarda
ganimet elde ettiler. Akdeniz kıyılarına, Antalya ve Teke'ye gönderilen emirler
ise tüm bölgeyi yağma edip büyük ganimetlerle döndüler. Daha sonra Timur
Sivrihisar'a geldi ve çadırlar kuruldu. Oradan Kütahya'ya indiler aman malı
alıp şehre zarar vermediler. Germiyan'ın ziyafetleriyle işret meclisi kuruldu.
Muhammed Sultan Manisa'da, Şahruh Uluborlu-Keçiborlu taraflarında kışlarken
Timur ise Denizli-Aydın yolu ile İzmir'e yakın Tire'de kışlamaya geldi.
İzmir
önlerine geldiğinde Muhammed Sultan da kendisine katıldı. Timur, 14. yüzyıl
ortalarından itibaren Türklerin elinden çıkmış olan İzmir'i Hıristiyanların
elinden almaya Bayezid'in yapamadığı fetih işini kendi yapmaya karar verdi. İki
haftalık kuşatmadan sonra İzmir fethedildi. Bu sırada Süleyman Çelebi'nin
elçisi tekrar gelerek Bayezid'in oğullarının büyüğü olarak Osmanlıların itaat
ve kulluğunu sundu. Bursa'da yerleşen İsa Çelebi de elçisini gönderdi. Timur
onu da iyi karşıladı, İsa Çelebi bağımlılığını pişkeş vererek sundu. Timur
Cenevizler elindeki Foça kalesine de Muhammed Sultan'ı gönderdi. Kaledikiler
aman diledi ve haraç ödemeyi kabul etti. Muhammed Sultan'ın rahatsızlığını
işiterek Akşehir'e doğru yöneldi. Bu sırada 8 Mart 1403'te Bayezid'in öldüğü
haberini aldı. Haberi öğrenen Timur çok üzüldü, Bayezid'e ait bütün ülkelerin
ve ona bağlı beylerin kendi hükmü altına girdiğini ilan etti. Akşehir'de
babasının yanında bulunan Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi'ye hilat, kemer,
klıç ve tirkeş vererek ağırlayıp Bursa'yı ona bağışladı ve eline yarlıg verdi.
Musa Çelebi'ye babası Bayezid'in naşını Bursa'ya götürmesi için teslim etti.
Bayezid'ten birkaç gün sonra da Timur'un veliaht ilen etmiş olduğu torunu
Muhammed Sultan 13 Mart 1402'de 29 yaşında öldü. Kukla han olarak sürekli
yanında taşıdığı Mahmud Han ise bu sırada 11 Mart 1403'de ölmüştü.
Ankara
Savaşı’ndan sonra Anadolu'da sekiz ay kadar kaldıktan sonra geri dönüş yoluna
koyularak 1403 yılı Temmuz ayında Gürcistan'a gelen Timur kışlamak üzere
Karabağ'a yöneldi. Kışı Karabağ'da geçirdikten sonra 1404 yılı Mart ayında
Semerkant'a gitmek üzere Karabağ'dan hareket etti. Erdebil'e gelindiğinde daha
önce kararlaştırılan toy toplandı ve altamgalı yarlık ile Hülagü Han tahtı,
Azerbaycan, İstanbul'a kadar tüm Anadolu, Irak-ı Acem, Arran, Mugan, Ermenistan
ve Gürcistan bölgeleri Miranşah oğlu Mirza Ömer'in idaresine bırakıldı.
Miranşah'ın askerleri ve beyleri de ona verildi böylece Miranşah oğlunun buyruk
ve vesayeti altına girmiş oluyordu. Timur 1404 yılı Temmuz ayında Semerkant'a
geldi. Zaferlerini kutlamak için toylar düzenletti ve imar faliyetlerine
girişti. Torunlarından altısının nikahlarını kıydırarak evlendirdi.
Timur'un
Ölümü ve Mezarı
Timur,
18 Şubat 1405 tarihinde, Çin’e sefere giderken Otrar’da 69 yaşında öldü. Ölüm
sebebi kulunç idi. Hemen, Semerkand’a getirilerek torunu Halil Sultan
tarafından, daha önce ölmüş olan torunu Muhammed Sultan’ın Ruh Abâd
yakınlarındaki medresesine defnedildi. Timur, torunu Muhammed Sultan'ı tahtının
varisi gibi görüyordu. Ancak Muhammet Sultan'ın 1404 yılında beklenmedik
şekilde genç yaşında ölümünün ardından Timur bu çok sevdiği ve ardılı olarak
gördüğü torunu için Semerkant’ın seçkin bir tepesinde adına yaraşır bir büyük
mozeleum inşasını emretmiş ve Muhammed Sultan buraya defnedilmişti. Mozeleum,
anıt mezar, camii ve medrese yapılarından oluşuyordu. Timur da ölümünün
ardından çok sevdiği torununun yanına defnedildi. O zamandan sonra Gur Emir,
tüm Timur hanedanın birlikte yattığı anıt mezar durumuna getirildi. Timur’un
ölümünden sonra oğlu Şahruh, diğer oğlu Miranşah ve torunu Uluğ Bey de buraya
defnedildi. Gur Emir Mozolesi yedi bölümden oluşuyordu: Sağda Müslümanların dua
ettiği hanaka, solda medrese ve merkezde mosoleum, iki tarafında anıtı
tamamlayan iki minare. Medrese ve hanaka günümüze ulaşamamıştır. Anıtın yüksek
kubbesinin altında üç sıra halinde yan yana yatan on kadar mermer mezar taşı
bulunmakla birlikte sadece Timur’un mezartaşı siyah renkte nephritis taşıdır
ancak burası sembolik mezardır. Gerçek mezar bu salonun altındaki salonda
bulunmaktadır ve ziyarete açık değildir. Timur’un bedeni, taş lahidin içinde
yatmaktadır. İslam geleneği ile başı Mekke’deki Kabe’ye yöneliktir. Orta Asya
geleneğinde kutsal ölülerin mezarlarına konulan at kuyruğunun burada da
bulunduğu mozolenin onarımı sırasında ortaya çıkarılmıştır.
Timur,
Şehr-i Sebz’de yazlık sarayı yakınlarında, genç yaşta ölen iki oğlu, Cihangir
ve Ömer Şah için Mozeleum Kompleksi inşa ettirmişti. Bu kompleks içinde kendisi
için de bir mezar odası inşa ettirdiği bilinmekle birlikte bu konuda başka
herhangi bir bilgi bulunmamaktaydı. 1960 yılında bir kız çocuğunun Timurlu
Mozelesi Kompleksi yakınlarda oynarken üzerine bastığı yerin çöküp açılan çukura
düşmesi ile birlikte Timur’un ölmeden kendisi için yaptırdığı mezar odası
bulundu. Mezar odasının duvarındaki yazıtta Timur’un mezar odası olduğunu
kayıtlı olmakla birlikte odada devasa bir lahit bulunmakta idi. Ağırlığı
nedeniyle lahdin kapağı zorlukla açılabilmiş ve içinin boş olduğu görülmüştü.
Timur sağlığında mezar odasını hazırlatmış, bu mezar odası muhtemelen Orta Asya
geleneğine bağlı olarak Atila’ya, Cengiz Han’a yapıldığı gibi gizli tutulmuştu.
Gur Emir ile birlikte Şehr-i Sebz’deki mezar kopleksi bırakılmış ya da
unutulmuştur.
Kaynakça
AKA,
İsmail, ‘Timur ve Timurlular Devleti (1370-1507)’, Tarihte Türk Devletleri,
Cilt 2, Ankara, 1987, ss. 553-558.
AKA,
İsmail, ‘Timurlular’, Türkler Ansiklopedisi, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları,
Cilt 8, 2002, ss. 517-533.
AKA,
İsmail, ‘Timurlularda Hakimiyet Anlayışı’, Türk Kültürü, Cilt 37, Sayı 430,
Şubat 1999, ss. 84-85.
AKA,
İsmail, Mirza Şahruh ve Zamanı, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1994. AKA,
İsmail, Timur ve Devleti, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1991.
Alan,
Hayrünnisa, Bozkırdan Cennet Bahçesine Timurlular, İstanbul: Ötüken Neşriyat,
2007.
BURYAKOV,
Yuriy, Timur, Timurlular ve Bozkırın Türk Göçebeleri, Türkler Ansiklopedisi,
Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, Cilt 8, ss. 534-553.
DAŞ,
Mustafa, 'Bizans Kaynaklarında Timur İmajı', Tarih İncelemeleri Dergisi, Aralık
2005, Cilt 20, Sayı 2, ss. 43-58.
İslam
Ansiklopedisi, Cilt 41, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2003, ss.
177-180.
KANAT,
Cüneyt, ‘Orta Doğu’da Hakimiyet Mücadelesi Memluk-Timurlu Münasebetleri,
Türkler Ansiklopedisi, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, Cilt 5, 2002.
LAMB,
Harold, Timur Han’ın Liderlik Sırları, İstanbul: Kumsaati Yayınları, 2012.
NEAGOE,
Manole, Bozkırın Üç Atlısı, Çatı Kitapları, İstanbul, 2010.
PAYDAŞ,
Kazım, 'Timur’un Gürcistan Seferleri', Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, Elazığ, 2006, Cilt 16, Sayı 1, ss. 419-437.
Yücel,
Yaşar ve Ali Sevim. Türkiye Tarihi II, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi,
1990.
YÜCEL,
Yaşar, Kadı Burhaneddin Ahmed ve Devleti, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları,
1970.
YÜCEL,
Yaşar, Timur’un Ortadoğu-Anadolu Seferleri ve Sonuçları, Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları, 1989.
YÜKSEL,
Musa Şamil, ‘Arap Kaynaklarında Timur’, Bilig Dergisi, Güz 2004, Sayı 31, ss.
85-126.
YÜKSEL,
Musa Şamil, Arap Kaynaklarına göre Timur ve Din', Tarih İncelemeleri Dergisi,
Temmuz 2008, Cilt 23, Sayı 1, ss. 239-258.
.