Ahlat:
Ahlat , Süphan ve Nemrut dağları
arasında Van Gölü kıyısında Selçuklular çağında Ahlatşahlar Beyliğine
başkentlik yapmış , politik ve kültürel sahalarda önemli rol oynamış bir
Türkmen/Oğuz şehridir . Ahlat Anadolu'ya yapılan akınların planlandığı ve
dönüşlerinde de toplandıkları bir askeri harekat üssü ve aynı zamanda Oğuz
Boylarına mensup kitlelerin yerleştiği bir Orta Çağ şehridir.
Kayı Boyu(Kayılar): Oğuz Kağan
Destanına göre Oğuz'ların 24 boyundan, Divan-ı Lügati't Türk'e göre ise Oğuz Boyundan
ikincisidir. Oğuzlar Üçok ve Bozok olarak iki kola ayrılır.
Üçok(Gökhan,Dağhan,Denizhan) , Bozok (Günhan,Ayhan,Yıldızhan). Kayılar ise
Oğuzların Bozok kolunun bir boyudur. Osmanlı Devleti'ni kuran boy Kayı
Boyu'dur. Kayı kuvvet ve kudret sahibi anlamına gelir. Kayıların simgesi iki ok
ve bir yaydan oluşur. Bu boyun ilk ataları babası Günhan ve dedesi Oğuz Han
olan Kayı Han'dır. Kayılar Anadolu'da ilk olarak Ahlat bölgesine
yerleşmişlerdir.
Nitekim bu Oğuz Boylarına mensup
kişiler arasında Osmanlıların da mensup bulunduğu Kayı Boyu da vardır. Bundan
ötürü Ahlat , Osmanlılar açısından da ata yadigarı bir şehirdir.
Aradan asırlar geçmesine rağmen ilçede
hale Kayı ismini taşıyan mahallesi , mezarlığı ve halen Kayı boyunun kültürel
zenginliği Ahlat'ta var olmaktadır. Kayı boyu 170 yıl Ahlat'ta kalmış ve
buradan batıya göç etmiştir.
Ahlat Selçuklu ve Osmanlı
hanedanlarına mensup boyların ilk uğradığı yer. Orta Asya'dan Anadolu'ya gelen
Türklerin nefeslendiği , aynı zamanda Türk-İslam tarihinin başlangıç
noktasıdır. Büyük Selçuklu İmparatorluğu'na altın devirlerini yaşatan Sultan
Alparslan (1063) zamanında Anadolu'ya
yapılan fetih hareketlerinde üs olarak kullanılmıştır. Sultan Alparslan ,
Bizanslı Romenos Diogenes'le karşılaşmak üzere Malazgirt'e Ahlat'tan hareket
etmiştir. Kutalmışoğlu Süleyman Şah otağını Ahlat'ta kurup , Anadolu'nun
fethini burada planlamıştır. Kayı
aşireti yıllarca Ahlat'ta yaşamıştır. Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey'in
babası Ertuğrul Gazi Ahlat'ta dünyaya gelmiştir. Büyük Selçuklu rönesansının
yaşandığı yer olarak bilinen Ahlat'ı Osmanlılar Ata Şehri saymışlardır. Ahlat
günümüzde Selçuklu ve Osmanlı döneminden bugüne ulaşan kümbet , cami , kale ve
mezarlıklarıyla açık hava müzesi konumundadır. Herkesin ölmeden önce gidip
görmesi gereken yerler arasındadır. Ahlat kümbetleriyle dikkat çeken bir
yerdir. Selçuklu Mezarlığı tarih boyunca bir çok kez tahribata uğrasa da
günümüzde hala dimdik ayakta. Dönemin vefat eden idarecileri için 15 adet
kümbet inşa edilmiş. Selçuklu Mezarlığı'nın yanında bulunan Emir Bayındır
Kümbeti ise Ahlat'ın simgesi durumundadır.
Mimarisi,süslemeleri ve kullanım amaçları
yönünden dikkat çeken kümbetler Selçukluların yanısıra , İlhanlı, Karakoyunlu
ve Akkoyunlu döneminde inşa edilmiştir. Alt tarafı mezar olarak , üst tarafı
ise mescit olarak kullanılmıştır. Selçuklu Mezarlığının yanında bulunan Emir
Bayındır kümbeti 1472 yılında dönemin valisi adına yaptırılmıştır. Kümbetin yanında
ise Bayındır İbn-i Rüstem'in yaptırdığı
1477 tarihli Emir Bayındır Camii bulunuyor. Emir Bayındır Kümbeti ;
tarzı , mimarisinin zerafeti ve abidevi ölçüleriyle Ahlat'ın simgesi durumuna
gelmiştir. Emir Bayındır Kümbeti kare
kaide üzerinde , sütunlar ve kemerlerle güneye açılan silindirik gövde ve
dışarı doğru taşan basık komik külahıyla diğer kümbetlerden ayrılır. Üzerindeki
her bir taş parçası ayrı ayrı özenle işlenmiş ve hep farklı desenler
uygulanmıştır.
Ahlat MÖ 4000'lerde Hurriler ile
başlayıp , Osmanlılar'a kadar çeşitli devletlerin idaresinde kalmıştır. Ahlat
640'lı yıllardan itibaren kuzeye geçen İslam ordularının merkezi olduğu gibi ,
1071'den sonra Türklerin doğudan batıya geçişi esnasında Türklerin üssü
olmuştur. Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan döneminden itibaren Anadolu'ya
yapılan akın ve fetihlerde üs olarak kullanılmıştır. 12.yy'ın başlarından
itibaren Ahlatşahlar adıyla anılan Selçukluların bir kolunun başkenti olmuştur.
Kurucusundan dolayı bu beyliğe Sökmenler de denilmiştir. Ahlat yetiştirdiği
ilim,kültür ve sanat adamları ile mutasasvvıflarıyla önemli bir değere
sahiptir. Bu özelliğinden dolayı Buhara ve Belh'ten sonra İslam Dünyasında
''Kubbe't-ül İslam'' olarak anılmıştır.
Bu şehre Türkler ve Araplar Ahlat
demişlerdir. İsim kökenine baktığımızda HLT isim kökünden türemiştir.Gerek
Ahlat , gerek Hılat ve Halat kelimeleri Araplar tarafından karışık manasında
kullanılmıştır. Bu isimden hareketle Ahlat'ın çeşitli milletlerden oluşan etnik
yapısından dolayı bu ismi aldığını söyleyebiliriz.
Alparslan 1070 yılında İslam'ın elinde
ve Selçukluların tabietinde olan Ahlat'ı bir üst olarak kullanmış , Bizans
Ordusuyla savaşmak için Malazgirt'e Ahlat'tan hareket etmiştir. Melikşah ise
Ahlat'ı Azerbaycan Meliki Kubbettin İslam'ın
emirlerinden Sökmen'e vermiştir. Sökmen tarihte ''Ermenşahlar'' olarak anılan
devletin kurucusuyken Ahlat devlet merkezi haline gelmiştir. Bu devlet Doğu
Anadolu'da kurulan Selçuklu beyliklerinden en kuvvetlilerinden birisidir. Ahlat
ve çevresi 1207 yılında Eyyübilerin egemenliğine girdi. 1229 yılında Celaleddin
Harzemşah'ın istilasına uğrayan Ahlat, bir harabeye dönmüştür. Bunun üzerine
Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat Yassı Çemen'de Harzem ile savaşmış ve şehir
tekrar Selçukluların bünyesine katılmıştır. Kale ve şehir tekrar imar
edilmiştir. Ahlat 1232 yılında bu sefer Moğol ordusunun baskınına uğramış ,
1244 yılında İlhanlı Devleti'nin sınırları içerisine girmiştir. Çaldıran zaferinden sonra Osmanlı topraklarına
uç şehir olarak katılmış ve yeniden imar edilmiştir. Şehri 1046 yılında ziyaret
eden Nasır-ı Hüsrev Ahlat'ta Arapça,Farsça ve Ermenice konuşulduğunu söyler.
Zekerya Kazvini ise(ölüm 1283) Ahlat'ta Türkçe,Farsça ve Ermenice konuşulduğunu
anlatır. Farsçanın yüksek tabakanın , Ermenicenin azınlıkta olduğunu , halkın
büyük çoğunluğunun ise Türkçe konuştuğunu sözlerine ekler. Evliya Çelebi ise ,
Ahlatlıların lehçelerinin biraz Çağatayca'ya biraz da Moğolcaya benzediğini
söylemesi , Ahlatlıların nereden geldiklerini göstermesi bakımından önem taşır. 1275 yılındaki depremde 12.000 hane
Ahlatlının Kahire'ye göç etmesi nüfus potansiyeli hakkında bizlere fikirler
verir. Ahlat'ta uzun süre çalışma yapan Prof.Dr. Haluk Karamağaralı'ya göre
şehrin o yıllarda nüfusu 300.000 kadardır. Şehre Kubbetül İslam ünü verilmesi
de aynı sıfatı taşıyan Belh ve Buhara şehirleriyle mukayese etmemize imkan
sağlar. Bu büyük şehir , büyük bir kültür ,ilim,sanat ve esnaf teşkilatının
merkezidir. Ahlat'lı pek çok kadı ,ilim ve kültür adamı ile sanatkarlarının adı
ve eserleri bilinmektedir. 13.yy'da başkent ve bölgedeki en büyük vilayetlerden
biri olan Ahlat , Osmanlılar zamanında da uç şehir olarak önemini
sürdürmüştür.(http://www.eskiahlatkazisi.com/)
Kayı Boyu Yeni Merv yolu üzerinden
Ahlat'a gelmiştir.Ahlat ilçesinde halen adı Kayı Mahallesi olan Mevkiye
yerleşip , 170 yıl boyunca Ahlat'ta yaşamışlardır. Harzemşahlar'ın 1229'da
Ahlat'ı fethi ve yağmalamasının ardından yaklaşan Moğol saldırılarının da
etkisiyle Kayı Boyu batıya batıya göç etme ihtiyacı hissetmiştir. Türkiye Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat
tarafından Ahlat'ı yağmalayan Harzemşahları cezalandırmak amacıyla 1230'da
Erzincan yakınlarındaki Yassıçemen'de
yapılan savaşta Kayı Boyu Selçuklu ordusunun yanında savaşmıştır. Kazanılan bu
savaş sonrasında Alaaddin Keykubat tarafından kılıç hakkı olarak önce Ankara
yakınlarındaki Karacadağ , ardından ise Söğüt ve Domaniç Kayılara verilmiştir.
Ahlat Selçuklu Mezarlığı Türk
Medeniyeti için çok önemli bir yere sahiptir. Bu mezarlık Unesco dünya mirası
listesindedir. Ahlat Malazgirt
Savaşından çok önce İslamileşen ve Türkleşen bir şehirdir. Bağrında birçok Türk
Boyunu ağırlayarak istasyon görevi görmüştür. Avşar,Bayat,Kınık boylarının yanı
sıra Kayı boyu da bu ilçede uzun süre ikamet etmiştir. Kayı boyu tam 170 yıl
Ahlat'ta kalmıştır. Türk Medeniyeti'nin Altın Çağı olan Osmanlı hanedanının
kurucusu olan Osman Gazi'nin babası Ertuğrul Gazi ve onun babası Süleymanşah'ta
Ahlat'ta dünyaya gelmiştir. Ertuğrul Gazi'nin dedesi Kayıalp'te hem Ahlat'ta
doğmuş , hem de Evliya Çelebi'nin söylediğine göre Ahlat'ta bulunmaktadır.
Abdülhamit Han ise Ermeni Görüşmelerinde Ahlat için , '' İstanbul'dan
kıymetlidir. Ceddi Ali Osman Ahlat'ta yatar , İstanbul'u veririm , Ahlat'ı
vermem'' diye Ahlat'ın kıymetini açıklamıştır.
Ahlat'a Abbasi,Bizans,Türkmen Büyük
Selçuklu, Dilmaçoğulları, Ahlatşahlar, Eyyübiler, Türk-Kıpçak Harzemliler,
Anadolu Selçukluları , Moğol İlhanlılar, Şii Türkmen Karakoyunlular, Sunni
Türkmen Akkoyunlular , Şii Türkmen Safeviler ve Osmanlı İmparatorluğu hakim
olmuştur. Ahlat Orta Çağın en büyük ilim,kültür , sanat ve ticaret merkezidir.
Bunun içindir ki Buhara ve Belh'ten sonra Kubbet-ül İslam ünvanını almıştır.
Mezar taşlarının üzerinde bulunan
kitabeler, bezemeler , süslemeler, yazı ve şiirler inkar edilemez Türk
Belgeleridir. Buradaki mezar taşları Selçuklular, Ahlatşahlar, Eyyübiler ve
İlhanlılar dönemine aittir.
(http://www.karamandan.com/Osman_Ulkumen-Dunyanin_En_Buyuk_Islam_Mezarligi-k23234.html)
Ahlat , Anadolu'nun kapısı ,
Türkiye'nin tapusudur.
Ahlat Anadolu'nun kapısıdır , Ahlat
mezar taşları da bu bölgenin tapu senedi hükmündedir !
Selçuklu Mezarları bu toprakları
sahiplenmek için bekleyen birer asker gibi dimdik ayaktadır !
1635 yılında Revan Seferi'ne çıkan
Sultan 4. Murat Ahlat'ta konaklamış ve Ahlat'taki ecdat mezarlarını ziyaret
etmiştir. Ahlat , Anadolu'ya gelen Türkmenlerin uğrak yeri olmuştur. 1018
yılında Çağrı Bey'in Van Gölü kıyılarına keşif akınları yaptığı ve burada
Bizans kuvvetini yendiği ardından Maveraünnehr'e dönerek buraların
fethedilebileceğine dair kardeşi Tuğrul Bey'e verdiği bilgiler verdiği tarihi
kaynaklarda yazılıdır. Tuğrul Bey 1054 yılında Ahlat üzerinden Malazgirt'i
kuşattı fakat alamadın. Sultan Alparslan devrinde Ahlat , Selçuklu Devleti'nin
Anadolu'ya düzenlediği seferlerde bir üs vazifesi görmüştür. 1066 yılında
Selçuklu Sultanı Alparslan'ın komutanlarından Gümüştekin , Afşin ve Ahmetşah
Anadolu içlerine başarılı akınlar düzenleyerek, artık Türk Garnizonu haline
gelmiş Ahlat'a geri döndüler. Sultan Alparslan Malazgirt'e Ahlat'tan hareket
ederek burayı
fethetmiştir.(http://www.ahlat.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=28&Itemid=14)
Ertuğrul Gazi’nin ataları öncelikle
Anadolu’daki ilk Türk yerleşme bölgelerinden birisi olan Van ve çevresinde yaşamışlardır.
Özellikle Ahlat Şehri X-XI. yy.larda Anadolu’da Türk kültür ve sanat merkezi
idi. Ertuğrul Gazi’nin atalarının ve bunlara bağlı aşiretlerin bu bölgede
yaşadıklarını biliyoruz.
Ertuğrul Gazi’nin ilk zamanlan ve
ataları hakkında net bilgiler elimizde mevcut değildir. Bu dönemler âdeta
destanı bir mahiyet kazanmıştır. Anadolu’nun Türk yurdu olması olayları
Ertuğrul Gazi ve atalarının etrafında âdeta bütünleşmiştir. Ertuğrul Gazi ya da
Anadolu’nun Türk yurdu yapılmasının destanında Ahlat şehri bir mirengi noktası
teşkil eder. Neşri, Şükrullah, Karamanî Mehmet Paşa ve Hoca Sadeddin Efendi
gibi Osmanlı tarihçileri Ahlat’ı Osmanoğulları’nın ilk merkezi olarak kabul
etmektedirler. Özellikle Topkapı Sarayı Müzesi Bağdad Köşkü Kütüphanesinde
bulunan “Revan Seferi Ruznâmesi”ndeki( Ahlat’tan bahseden)kayıt bu inancın
bütün Osmanlı hükümdarlarında yaşadığını göstermektedir.
“İçinde hâlâ ecdad-ı âl-i
Osman(Osmanoğulları’nın ataları) olup ve evlâd ve ensâbı(soyu) ile birlikte
tabutlar içinde kadid(iskelet) olmuşlar”.
Diğer yandan Doğu seferine çıkan
Sultan Yavuz Selim ile Kanunî Sultan Süleyman’ın da aynı şekilde Ahlat’ı ziyaret
ettikleri ve atalarının ruhlarına dualar okudukları bilinmektedir.
Anadolu Türklüğü’nün âdeta bir
mukaddes şehri olan Ahlat Osmanoğullan’nın atalarını da kucaklamış
görünmektedir. Gene Hoca Saded-din Efendi, Kayı ve Karakeçili topluluklarının
1049 yıllarından itibaren Anadolu’da bulunduğunu ileri sürmektedir ki Eıtuğrul
Gazi’nin atalarının Selçuklularla birlikte Ortaasya’dan Horasan’a oradan da
Anadolu’ya geldiklerini vurgulamaktadır. Yine bu yazarımıza göre
Osmanoğullannın ecdatı Ahlat’ta 170 yıl kalmışlardır.
Diğer yandan 50 bin çadırlık bir
Türkmen grubunun başında Kayı aşiretinin Erzurum ve Erzincan yaylalarında
yayladıkları da bilinmektedir. Olayların seyrine baktığımızda Ahlat, Celâleddin
Harezmşah tarafından iki defa tahrip edilmiş ve 1230 tarihinde Harezmşahlar’m
eline geçmiştir. Ahlat muhasarası ve sonrasında Ertuğrul Gazi’nin ailesine
bağlı olan başta Kayılar olmak üzere Oğuz Türkleri oldukça büyük zayiat
vermişlerdir. Harezmşah baskısı, Ertuğrul Gazi’nin ailesinin liderliğindeki bu
Türkmen grubunun batıya Erzurum ve Erzincan tarafına çekilmeye başlamasına
sebep olmuştur. Bu sırada meydana gelen Yassıçemen Savaşı Ertuğrul Gazi ve
kardeşleri ile Kayı ve Karakeçililer’in yollarını ayırmıştır. O dönemin Anadolu
Selçuklu Sultanı I. Alâaeddin Key-kubâd ülkesini tehdit eden Celâleddin
Harezmsah’a karşı sefere çıkmıştı. Her iki hasım Türk orduları 10 Ağustos 1230
tarihinde karşı karşıya geldiler. Kaynakların vurguladığı üzere Ertuğrul
Gazi’ye bağlı olan Türkmenler, Ahlat’taki hasımları Haremzşahlar’a karşı
Selçuklu ordusunun yanında savaşa katılarak, zaferin Selçuklular’da kalmasında
büyük rol oynamışlardır.
Büyük Sultan I. Alaaddin Keykubad,
Ertuğrul Gazi’nin bu yardımını karşılıksız bırakmadı. Bu cesur Türkmen beyine
Sultanönü, Söğüt, Domaniç taraflarını ikta olarak verdi. Bir müddet Ankara
çevresinde kalan Ertuğrul Gazi kendisim takip eden aşiret mensupları ile Söğüt
ve Domaniç bölgesine geldi.
Prof Dr. Abdülhaluk Çay
Gönderen Ötüken Ormanının Filizleri
zaman: 16:12